08.8.2008 günü ABD doldurması ile Güney Osetya’yı işgal eden sonra kravatlarını yiyen şaşkın Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’nin Rusya’nın sert tepkisi başlayan,Gürcistan –Rusya Savaşının ardında Başbakanımız, R.Tayyip ERDOĞAN’ın dile getirdiği “Kafkasya Dayanışma Platformu “ önerisinin arkasından her ne olduysa , AKP gözden çıkarılmış,askeri ihtilal arifesinde Adnan Menderes, Süleyman Demirel’lerin yaptıkları gibi Rusya’ya yaklaşmıştır.
Aslında din bezirganı olduğu herkesçe bilinen AKP’nin de Rusya ile görüşmesi,Kafkasya Dayanışma Platformu oluşturması teklifi,ABD’de de hoş karşılanmamış olsa gerek ki, “AKP’nin din bezirganlığı ile yaptığı yolsuzlukların birden gündeme gelmesi beni biraz da farklı düşüncelere itmiştir.
Üşenmezseniz okuyun ve yorumlarınızı da bekliyorum.
Yazıyı yazmaktaki amacım,ülkemizin çıkarlarının korunması,ilelebet yaşamasının tehlikede olduğu kaygısı ile yazıldığını lütfen unutmayınız.
AKP’NİN GELİŞİ ,SİYASETİMİZ,SEÇİM SİSTEMİMİZ VE YOLSUZLUKLAR
03.Kasım 2003 seçimleri ile iktidara gelen AKP,geçmiş hükümetlerin yarattığı devleti soyma, talan etme alanında gösterdikleri marifetleri ile sokağa çıkamaz hale gelmelerinden sonra halkımızın sarıldığı bir umuttu.
Gerçek siyasetin içinde siyasi partiler seçimle iş başına gelmektedirler.Seçimlerin de büyük paralarla yapıldığı ülkemizde ister iktidar ister muhalefet olsun tüm siyasiler en azından 2-3 yıl seçim olmasını istemezler.Çünkü,devletinin verdiği yardımlar yanında bir o kadar da onlar harcamaktadırlar ve gelecek yerel ve genel seçimlere güçlü girebilmeleri için ciddi miktarda paralara ihtiyaçları vardır.
Milletvekilliği aslında gönüllü,fazla para gerektirmeden yapılması gereken milli bir görev olmasına rağmen ne yazık ki oluşturulan şartlar siyasileri bu ilkenin tersine sevk etmektedir.
Bir çok milletvekili ne yazık ki siyasi isteklerini uygulamak,devleti yüceltecek hizmetler verebilmek için değil de yolunu bulmak,kısa yoldan süper emekli olmak,çevresindeki iş adamlarının işlerini görmek,kendi aşiretini devlet kurumlarında örgütlemek gibi iğrenç amaçları uygulamak için seçilirler.
Biz de önümüze getirilene oy vermek zorunda kalan,görünüşte de “yöneticisini seçen” halk oluruz.
Oysa bununla alakası bile yoktur.
İşte bu şartlar yüzünden ne kadar dürüst olursa olsun bir siyasi kişi veya partinin ister iktidar ister muhalefet olsun pisliğe bulaşmama olanağı yoktur.Bunu uman annesinden bilmem ne umsun.Ne yazık ki acı gerçek budur.
Kim gelirse gelsin sistem gerçekten hizmete yönelik,hizmet edilebilecek kişilerin bulunup, seçilip halkın önüne konulacağı fazla para gerektirmeden seçimlerin gerçekleştirilebileceği, bunlarında denetimlerinin açıkça yapılabileceği bir şeffaflığa kavuşturulmadan siyasilerden adalet ve hizmet beklemenin olanağı kalmamıştır.
İSMET PAŞA’nın “KÜRT PLANI” VE MENDERES DÖNEMLERİ
10 Kasım 1938’de rahmetli Atatürk’ün bir şekilde devre dışı bırakılmasının ardından “Milli Şef” olarak devleti teslim alan Bitlis Ermeni’si İsmet Paşanın,hemen İngiltere ile gizli pazarlıklara girmesi,hiçbir milli siyaset izlememesi,her şeyi ile ülkemize destek olan Rusya’yı “tu kaka” ilan etmesi,sonunda Stalin’i SSCB’deki Türk ve Müslüman halkı kıyacak kadar bize düşman etmesinin ardında İsmet İnönü’nün Atatürk’e söylediği şu sözü yok mudur;
“Senin gönlün Rusya’dan yana ama Rus ayrık otu gibidir girdimi bir kez her yeri sarar”
Rus ülkemize girememiştir ama İsmet 1973 yılına kadar çıkardığı askerlik yasaları ve uygulamaları ile “İngiltere Başbakanı Churchil’in “Mustafa da gitti hadi Kürdistanı kurun artık” demesi üzerine “Kürtler devlet kurup yaşatacak kudrette bir halk değildir.80 yıl Türklerin arasında eğitilmeleri şarttır” cevabını verdiğini bazı tarih kayıtlarında bulmak mümkündür.İsmet paşanın Kürtleri Türklerin arasına sokup,ayrık otu gibi her yeri işgal etmelerini sağlaması bunun işaretlerindendir.
1992’de Özgür Gündem Gazetesi Sahibi ve başyazarı Yaşar Kaya’nın “Biz Kürtler,Türk solu içinde bu güne kadar örgütlenip yetiştik.Bağımsız Kürdistan kurabilecek olgunluğa eriştik. Artık Türk Solu’nun desteğine ihtiyacımız kalmamıştır” derken İsmet Paşa’nın bu planını resmen açıklamıyor muydu?
Ne yazık ki sonuç budur.
Oysa İsmet Paşa, Atatürk’ün ona işaret ettiği “İsmet,sen İngiliz seviyorsun ama o kalleştir, arkadan vurur” sözünü hiç kâle almamıştır.
Ne İtalya’nın geri verdiği 12 adaları,ne Ege’deki Yunanistan’ın karasularını 6 mile çıkarması ne de Musul Kerkük Misak-ı Milli sınırları ile asla ilgilenmediği gibi orduyu güçlendirecek hiçbir girişimde bulunmadığından 1951’de başlayan Kıbrıs Sorununa 1961’lerde müdahale şart hale geldiğinde,saldırıyı yapacak hiçbir araç,silah ve teçhizatı olmayan ordumuz Cengiz Topel’in şehit edildiği başarısız bir müdahale ile olayını sineye çekecektir.1974 Karaoğlan Bülent ECEVİT dönemine kadar milletimiz hırsını içinde tutacak,Kıbrıs halkı çatır çatır kıyılacaktır.
II.Dünya savaşı arifesinde Churchil’le yaptığı Adana’daki tren vagonundaki görüşmede kararlaştırdığı gizli planları İsmet Paşa aynen uygulamıştır.
Ülkemiz adım adım İngiltere ve Amerika’ya teslim edilmiştir.II.Dünya savaşı sırasında yeniden yürürlüğe soktuğu Osmanlı’nın aşar vergisi toplama işini de komisyonla vergi toplayan mültezimlere devrederek,hasadını kaldıran köylüleri harman yerinde Jandarma dipçiği ile kiminin ölümüne kiminin sakat kalmasına sebep olmamış mıdır?
1950’de onun yarattığı “devlet teröründen” bıkan halk,lise diploması bile olmayan Aydınlı Toprak ağası Adnan Menderes’i kurtarıcı olarak görmüş,ona bağlanmıştır.
Yakın çevresinin İngiliz ve Amerikan muhipleri Derneği üyelerinden olması sebebiyle bu günkü AKP’yi oluşturan kadronun babaları olan bu kesim de Menderes’i Amerikan hayranı ettiğinden Ermeni İsmeti bile şaşırtan ABD yalakalığı sonucu uyguladığı siyaseti “Menderes-İnönü Kim Hain” başlıklı yazımda açıkladığım sonuçları doğurmuş ülke tam bir ABD mandası haline gelmiştir.
Amerikan askerlerinin işlediği suçlardan dolayı yargılanamamasının yarattığı sorunlar ülkeden gerçek bir Amerikan düşmanlığı başlatmış, onu da bıktırmış ve sonunda Rusya ile ilişkiler kurmaya itmiştir.
27 MAYIS 1961 İHTİLALİ VE SONUÇLARI
27 Mayıs 1961 askeri ihtilalinin sebepleri üzerine çok şey söylenmiştir. Ama Menderes’in, Zorlu'nun ve Polatkan’ın Sovyetler Birliği seyahati üzerinde çok az kimse durmuştur.
Şurası muhakkak ki, Menderes'in kalabalık bir heyetle gitmeye hazırlandığı bu seyahatin amacı, Sovyetler Birliği ile ilişkileri geliştirmek ve ekonomik destek sağlamaktı. Böylece Türkiye Batıdan uzaklaşacak, belki de bir süre sonra kendini bulacaktı.
Menderes, Sovyetler Birliği seyahatine hazırlanırken, birden ülke karıştı! Öğrenciler galeyana geldiler. Olaylar sanki birileri tarafından planlanıyor, ve Menderes adeta bir uçuruma çekiliyordu.
Bu arada, bazı küçük rütbeli subaylar, askeri öğrenciler kıpırdandı. Nihayet Ihtilal patlak verdi. Bazı kişiler sonradan, "yıllarca önce bir İhtilal Örgütü kurduklarını" açıklayacaklardı!..
İhtilalciler,"Nato’ya ve Cento'ya bağlılıklarını" açıklamaya özen gösterdiler.
Bir süre sonra da aralarından bazılarını Ekarte ettiler. Bu Ekarte edilen grup Atatürk'ün düşüncelerini fiiliyata geçirmek isteyen Ülkü Birliği grubu idi. Onlar gidince her şey yüzüstü kaldı.
Her ne kadar 27 Mayıs İhtilali Adnan Menderes’in bu günün AKP’sinin yaptıklarının neredeyse fotokopilerini yaptıktan sonra, bir şey elde edemeyeceğini ve ülkeyi batıracağını mı yoksa, yıprandığı için gelen seçimleri kazanamayacağı görüldüğünden ABD tarafından gözden çıkarılmayı hazmedemediğinden midir bilinmez esrarlı bir şekilde Komünist Rusya ile siyasi ilişki kararı almıştır.
Belki de Amerika ile bir yere varılamayacağını anladıklarından da olabilir.Bilmiyoruz.Sonuç olarak onların da “katıksız vatan haini” olduklarını düşünmek istemiyoruz.
Konu hakkında geniş bilgi için:http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=26886
Devrimcilerce ABD 6.Filosunun 1969 protestosu
Birden gelen 27 Mayıs askeri müdahalesi ile kellesinden darağacında sallandırılmasının ardından,şikayet edilen Menders hükümetinin yerine yine Amerikancı hükümetler getirilmiştir.Bu,askeri müdahalenin amacı hakkında kuşku uyandırmaktadır.
İhtilal sonrası gelen Amerikan yanlısı hükümetler ile Amerika arasında devam eden sertliklerin ardında, ihtilalin ABD’de yarattığı devre dışı bırakılma korkusu mu vardı yoksa böyle bir şey yoktu da sadece “Amerikan askerlerinin yargılanması” maddesinin Nato-Türkiye anlaşmasından çıkarılmasının diğer ABD korumasındaki ülkelere olumsuz örnek teşkil edebileceğinin yarattığı ABD’nin bir korkusu mu vardı bilmiyoruz.
1961 sonrası gelen hükümetler her ne kadar “sol hareketi” güçlendirecek bir yapılanma takip ettiyse de Cumhurbaşkanı Cemal GÜRSEL’in Atatürk misali esrarengiz bir şekilde birden hastalanıp ABD’de son soluğunu vermesi benim dikkatimi hep çekmektedir.
12 EYLÜL 1980 ASKERİ MÜDAHALESİ VE SONUÇLARI
1961 ihtilalinin ardından sol hareketin aşırı gelişmesi,o zaman ABD’nin korumasında bulunan tüm ülkelerde yaşanan bir gerçek olduğu ve bu ülke halklarına “demokratik yaşam” eğitimi vermeyi amaçladığı günümüzün bazı devlet adamları ve siyasilerince ile dile getirilmektedir.
1961 askeri ihtilalinin 10 yıl sonrası “solun durdurulmasını” 12 MART 1971 müdahalesi ile, 12 Eylül 1980 askeri cuntasının da “solun ipini çekmiş” olması bu hareketin başından planlı olduğuna bence kuvvetli bir işarettir.
12 Eylül 1980 askeri ihtilali için Amerikalıların "bizim çocuklar idareye el koydu" dediği bu güne kadar defalarca Aydınlık Dergisince belgelenmiş haldedir.
O tarihlerde yine Menderes hareketinin devamı olan başbakan Süleyman Demirel'in o tarihlerde planladığı bir Sovyetler Birliği seyahati gündemdeydi.
12 Eylül 1980 askeri müdahalesinde başbakan Süleyman Demirel'in Batı ile ilişkilerinin iflas ettiği, Sovyetlere yönelmek üzere olduğu bir döneme denk gelmesi sizce şaşırtıcı değil midir.
Bütün bu olaylar, müdahalelerden önceki anarşi ve terör, ABD'nin parmağının olduğunu göstermektedir.
Ancak bu ifademizle subayların satılmış olduğunu söylemek istemiyoruz. Onlar ortamı hazır bulmuşlar, iyi niyetle devlet idaresine el koymuş olduklarını düşünmek istiyoruz.Ne var ki, hastalığın YANLIŞ TEDAVİ ile arttığını görememişlerdir.
Çünkü,ihtilallerin ardından gelen hükümetler hiç ders alınmamışçasına yine ABD-AB koalisyonuna ülkemizi dayamakta ve durmadan “acı reçetelerin acı ilaçları” ile halkımız “ABD’nin siyasi politikalarını deneme tahtası ve sürekli kurban veren,yokluklardan kurtulamayan,kapıda yal bekleyen köpek misali” bir ülke olmaktan öteye gidememektedir.
AKP’NİN RUSYA AÇILIMI
Gürcistan-Rusya Savaşının ardından AKP’nin Kafkasya Platformu önerisi ile ortaya çıkan siyasi gelişmeler aynen 1960,1980 dönemlerinin adeta bir benzeridir.
İşte AKP’nin Rusya ile “iyi ilişkiler” sayılabilecek bazı faaliyetleri Rus Basınında boşuna mı gündeme getirilmektedir?
İşte size iki önemli haber;
"Ruskiy reporter" Dergisi, Türkiye'nin son Kafkas savaşında Gürcü lideri Mihail Saakaşvili'nin yenilgiye uğramasından yana olduğunu, Ankara'nın ayrıca Azerbaycan ordusunun Yukarı Karabağ'a bölgesine yönelik benzer bir askeri operasyon
başlatmasını son anda önlediğini iddia etti:
Dergiye göre aslında Kafkas Savaşı, 7 Ağustos gecesi başlamadı.Öncesinde istihbarat servisleri arasında gizli bir savaş yaşandı.Saakaşvili, daha Mayıs ayında Gürcü istihbaratına savaş zemini hazırlaması emri verdi. Gürcü ajanlar, bir dizi provokasyon düzenleyerek Karadeniz sahillerinde tek bir turist bırakmadı. Türk istihbaratı da gelişmeleri yakından takibe aldı. Gürcülerin savaşa kötü hazırlandığını hisseden Türkiye bundan sonra sırası gelecek savaş senaryosunun Tiflis yönetiminin savaşı kaybedeceği varsayımı üzerine kuruldu ve Ankara olaylar karşısında bu taktiği izledi.
Savaş bölgesinde hava üstünlüğünün tamamen Rusya'dan yana olacağını hesaplayan Türkiye, bir bakıma Saakaşvili macerasının ne zaman yenilgiyle dönüşeceğini bekledi. Dergiye göre, Türkiye, Amerikan gemilerine Boğaz'dan hemen geçiş hakkı vermeyerek Saakaşvili'nin diz
çökmesini bekledi. Dergi, Azerbaycan'ın da Dağlık Karabağ'a operasyon düzenlemeye hazırlandığını, Türkiye'nin ise saatler kala engellediğini iddia etti.
9.9.2008
Turkey Plays to Russia in Caucasus
Russia and Turkey have set to fulfilling the program of creating the Caucasus Cooperation and Stability Platform. Past weekend, Turkish President Abdullah Gul endeavored to persuade his Armenian counterpart Serge Sarkisian of the need to set up a new alliance. The same issue was discussed when Azerbaijan’s Foreign Minister Elmar Mamediyarov visited Moscow. The alliance will strengthen the Caucasus standing of Moscow and Ankara and weaken the position of Washington there.
Yazının Türkçe’sini aşağıya tercüme ettim;
KAFKASLARDA TÜRKİYE RUSYA İLE OYNUYOR!
“Rusya ve Türkiye geçen hafta Kafkas İşbirliği ve Dayanışma Platformunda bir icra programı yapmışlardır.Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL,Ermeni meslektaşı Sergei Sarkisyan’ı yeni kurulan birliğe ikna etmek için gayret göstermiştir.Aynı program,Moskova’yı ziyaret eden Azerbaycan Dış İşleri Bakanı Elmar Mamediyarov ile de görüşülmüştür.
Kurulacak birlik Kafkasya’nın Moskova ve Ankara ile birliğini güçlendirirken Waşhington’un pozisyonunu zayıflatacaktır.” Demektedir ve Abdullah GÜL’ün boy boy resimlerini yanında vermektedir.İşte haberin linki:” www.kommersant.com”
Genel Kurmay Başkanlığının Yaşar Büyükanıt paşa döneminde “Dış Düşman” tanımı içine “ABD”nin de dahil edilmesinin ardından,paşanın “AKP ile anlaştığı “ iddia edilen ancak içeriği bilinmeyen konu bu mudur?
Anayasa Mahkemesinin AKP hakkında “kapatma kararı” vermesinin ardındaki gerçek bu konu olabilir mi?
Yeni Genelkurmay Başkanımız İlker BAŞBUĞ paşanın ABD emri ile içeri tıkılmış paşaları ziyaret etmesi,Diyarbakır’da sivil toplum örgütleri ile görüşmesi bununla alakalımıdır?
Zamanla hepsini göreceğiz.Türk milleti olarak ülkemizin içinde bulunduğu dönem çok zor bir dönemdir.Herkes her şeyden önce "ülkenin bekâsı" ilkesini öne almak zorundadır.
İki yıldır Almanya’da görülmekte olan Deniz Feneri davasının birden Aydın Doğan Medyasında işlenmeye başlamasını işlemesinin ardında “gözden çıkarılan” AKP’nin harcanması için gerekli işlemin yapılması yönünde “düğmeye basılması” anlamını çıkarmak zor değildir.
Diğer yandan da AKP’nin 03 Kasım 2002’den beri izlediği Menderes’in neredeyse birebir ABD’ye ve AB’ye teslimiyet siyasetini de açıklamak olası değildir.
Benim gibi düşünen bir çok vatanseverin istediği de zaten Türkiye’nin Avrasya platformunda yer alarak veya “çıkarları doğrultusunda “ ABD-Avrasya” arasında ülkemizi kalkındıracak en yararlı siyaset izlenmesi olduğuna göre AKP’nin kendisine yaklaştığını yazan Rus basının samimiyeti de dikkat çekicidir.
AKP,Rusya’ya yaklaşarak gerçek bir siyaset mi gütmektedir yoksa ABD’ye nispet mi yapmaktadır.İnanın bu gelişmeler benim de karar vermemi çok zorlamaktadır.
AKP bunu başarabilirse Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı ve sonrası izlediği siyasetten bu yana bir ilki başlatabilecektir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin acilen yolsuzluk konusunu adil bir şekilde kapatıp kamuoyunu bu konuda aydınlatması hem kendi hem de ülke yararına olacaktır.
Bu kadar milletvekili ile güçlü bir hükümetin ülkenin bütünlüğü ve bağımsızlığı yönünde alacağı karar çok önemlidir ve yapılamayanı yapacak güçte olan hükümetin böyle bir girişimi desteklenmelidir.
Yoksa bu da G.W.BUSH’un “Haçlı Seferi” kampanyası dahilinde İncil vahiy bölümünde “Kuzeyde bir melek çıkacak elinde orak ile hasatı (insanları) biçecek” yazan ayetinde olduğu gibi “ Yecüc Mecüc” olarak niteledikleri Türk-Türk soylu ve Müslüman halkların yok edilmesinde kullanılacak bir siyasetin parçası mıdır?
Bunu da düşünmek siyasilerimizin işi olduğu kadar herkesin de görevidir.
Koca dayağından kaçıp baba evine dönen kızı,babasının kocasının kapısına götürüp atması gibi, sağ hükümetlerin Rusya'ya her yaklaşımlarının ardından yapılan askeri müdahaleler,devletimizi her defasında ABD-İngiliz emperyalizmine teslimiyetle sonuçlanmıştır.
1997’de 28 Şubat olayından önce Mesut Yılmaz’ın “ABD de AB’de bizi istiyor.Başka tercihiniz yok,bize mecbursunuz” diyerek Alman dünürü ile görüşmesinin ardından Amerika ziyareti yapması,orada bazı ABD derin devlet adamları ile görüşmesinin ardından dediği gibi onlara mecbur kalmıştık.Sonrası malum.
Gerek meclisteki gerek dışındaki muhalefet partilerinin İP hariç hiç birinin, ABD-AB’siz siyaseti yoktur.İP’in de iktidar olabilmesi söz konusu olmadığına göre,AKP’nin harcanmasının ardından emperyalist uşağı partilere mecburiyeti yine sürecek midir?
İsmet Paşa'nın İngiliz hayranlığı ile başlayan bu siyaset yine tekrar edecekmidir?
“Tarih tekerrürdür derler, ibret alınsa tekerrür mü olur?”
Keykubat