"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

8 Mart 2017 Çarşamba

R.T.ERDOĞAN CÜNEYT ZAPSU TRAVMA KARDEŞLİĞİ

CÜNEYT ZAPZU, R.T.ERDOĞAN 1915 TRAVMA KOALİSYONU

1658'de başlayan Kürt isyanlarından 1925 Şeyh Sait isyanına uzanan 267 yıllık Kürt isyanları tarihini incelediğimizde Kürt kimliğinin içinde gizlenen Süryani, Ermeni Süryani, Yahudi Nasturi, Gregoryen Ermeni ve Gürcü Ortodoks Hristiyanlığının ortaklığını görmekteyiz.

Elâzığ Palu ilçesi adını Yakup peygamber'in büyük oğlu Ruben'in çocuklarından olan PALLU'dan almıştır.
23 Aralık 2023'de eklendi.



İsterseniz bunların özet tarihçelerini verelim.

Bu Cüneyt Zapsu neyi temsil ediyor?

İtirazları nelerdir?

Bağlı oldukları din ve kavim aslında nedir?

Neden isyan ediyorlar?

Ne istiyorlar?

Neden kripto yani gizli yaşıyorlar?

Düşmanlıkları nedendir?

Bu dini azınlıklar ne Roma ne Bizans ne Emevi ne Abbasi ne Selçuklu ne de Osmanlı dönemlerinde dikkat çekecek bir kalabalık değillerdir.

Ancak, Babil, Asur, Hititt, Pers, Sasani, Mısır, Grek çağlarından beri sürekli kripto yani gizli yaşamayı ilke edinmiş bu topluluklar, ensest yani, aile içi evliliklerle üreyen ırkçı kavimlerdir. İdaresine girdikleri milletlerin dinlerine girmekte fazla direnç göstermeden giren ve kendilerinden çok küçük bir azınlığı kripto, gizli yaşatarak "korunmaya muhtaç zavallı kültürel azınlık" kisvesiyle de mağduriyet senaryoları üreterek günümüze kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.

23 Aralık 2023'te eklendi.


Kendi soylarından çoğunluk olanları da hakim devletin dini içinde kurdukları cemaatler, tarikatlar içinde bir arada yaşatmayı başarmış zeki insanlardır.

Saydığım medeniyetlerin büyümelerinde de yıkılmalarında da etkili olmuşlardır.

Mezopotamya, Sabi, Sebe, Arami kavimlerinin anayurdudur. Yahudiler de bunların kendileri içine almadığı ama kendilerine bu kavime akraba sayanlardır.

Tevrat Çıkış, Krallar, Davut gibi bir çok kitabında Yahudilerin bu yüzden bazen Sabilerin dinlerine girip tanrılarınca cezalandırıldıklarını bazen de bunlarla yaptıkları savaşlar anlatılmaktadır.

Cinze di Rabba
Sabi Din kitabı 6000 yıldan eski
"Antik Sabiler ve Din Kitapları" yazım ile "Yahudi Kültü" yazılarımda bunlar hakkında geniş kaynaklı bilgiler mevcuttur.

Ermeniler "Mitolojiden Günümüze Ermeniler" yazımda geniş bilgi bulabileceğiniz bu millet de İranın serhat kavimleridirler ve Türklerle akraba Turanidirler. Ancak çok eski çağlarda doğu Anadoluya yerleştiklerinden Sabi ve Grek dinlerine girmişlerdir.

İran Zervanilik dini ile Sabi Sin mezhebini bazıları da İbrahim dini bilinen Hanif Sabiliği benimsemişlerdir. Bu dinin günümüzde temsilcileri de Hristiyanlığı kuran Nasıra Yahudileri olan Nasrani Sabi Yahudileri ile Süryanilerdir.

İslam bu iki Hristiyan mezhebinden çıkmış, Roma nın "Lex Scatinia" adlı "Eş Cinsellik Yasaklarını" da içeren bir düzenlemeyle peygamber Muhammet in amcası ve Mekke Nasturi Kilisesi Baş keşişi olan Varaka Bin Nevfel tarafından kurulmuştur. En büyük desteği de Nasturi Hristiyanlığın temel öğretisini kuran Aziz Agustin öğretisine bağlı Libya Roma valisi iken İstanbul da karışıklığı görerek, gidip darbe yaparak Roma imparatoru olan Herakles in destekleriyle yazılmıştır.

Yazdığım bu kavimler aynı Sünni olarak bilinen dört mezhepteki gibi namazları, abdestleri,oruçları, kurbanları, hacları, umreleri, tespihleri vardır.

Hatta İslam dininde olan yeniş bir tek ibadet yoktur. İslam ın tek farkı ise bunların gök cisimleri olan güneşlerin, gezegenlerin, uyduların, gök cisimlerinin tanrı değil sadece gök cisimleri olduğunu vurgulaması ile Roma eş cinsellik yasakları olan Lex Scatinina yasası temelinde, kadın erkek eşcinselliğini, birinci, ikinci derece akrabalar ile bunların çocukları ile evliliklerin yasaklanmasını,bunların sadece "peygamber Muhammet" e serbest olduğunu (Ahzab 50) ayetle tespit etmesidir.

İslam'ı da çağdaş yapan bu farklılığıdır. Yoksa diğer her şey eski dinlerde mevcuttur.

İslam ın diğer farkı da, "İsa yı Allah sayan ve tanrıça olan Meryem den doğan" tanımıyla, İsa, kutsal bakire tanrıça Meryem den, tanrı olarak doğmuştur" ilkesine göre "İsa= Allah, Meryem=Teotokos/Tanrı Anası sayılması ilkesine karşı çıktığı ve "İsa, şdişi şeytan Er Ruha'dır ama kılık değiştirip, erkek kılığında ve Allah'tan mektup getirdiğinden Yahya mecburen onu vaftiz etmek zorunda kalmıştır. Biz Hristiyanlığı Yahya'dan aldık" diyen Süryani Hristiyanlığını yasaklayıp, soykırıma uğratan Roma siyasetinden doğan Nasrani Hristiyan anlayışına uygun olmasıdır.

Nasrani Hristiyan anlayışı ilk Hristiyanlık olup, Roma Katolik Hristiyanlığı ile Süryani Hristiyanlığının ortasını bulmuş ve ayakta kalmıştır. Nasturilere göre İsa, "insan Meryem'den İnsan olarak doğmuştur ve sonradan Tanrılık derecesine yükselmiştir. Meryem böyle Teotokos/Tanrı anası olmuştur." anlayışı Roma Katolik kilisesince Hristiyanlık sayılmıştır.

Süryaniler de Nasrani Yahudileri içinde gizlenerek kripto yaşama tekrar dönmüşlerdir. Ama bunlar "Hanif Dini, Hanif Hristiyan" olarak kendilerini ayırmışlardır. Doğu Anadolu, Irak Basra, Kufe, Kuveyt, Yemame, Necd bölgelerinde yoğun olarak yaşamışlardır. Sadece açık kimlikli Süryaniler ise bir azınlık olarak Urfa ve Mardin illeri ve çevresinde yoğun olarak bulunmaktadırlar. Gürcistan, Rus Ortodoks Hristiyanlığı bunların Sin mezhebine uygundur ve Şatanist olarak bilinirler.

Cinze di Rabba kitabı
Adem ve Havva dan bahseden
en eski kitaptır.
Avrupa Ortodoks Hristiyan mezheplerinin hepsi bunların Ginza d Rbba kitaplarını gizli olarak okurlar. İspanyollar ve Portekizliler hatta geçmişte Almanlar dahi kara çarşaf-peçe giyen kadınları,sarık-cübbe etek giyen erkekleri olan dini topluluklardı.

Ancak, gene bunlardan olan Martin Luther'n başlattığı Rönesans hareketi bizim coğrafyamızdaki kripto veya aleni kimlikleriyle yaşayan Hristiyan ve Yahudilere ulaşamamıştır.

Bunlar Roma eş cinsel, kulamparalık, pedofili yasaklarıyla çağdaş ahlaki değerler edinen batılılardan geri kalmışlardır.

Kripto yani gizli yaşayarak tarih içinde en son Hristiyanlığı ve İslam'ı da mezhep ve tarikatlara bölenler, "KÜRT KİMLİĞİNDE GİZLENEREK YAŞAYANLAR" da bunlardır.
Fetullah Gülen de Erzurumlu bilinen kripto Bitlis Süryani Gregoryen Ermenisidir.



Kökenleri Sabilere uzanan bu kavimlerin iyilerinin cennete gideceğeni müjdeleyen "Bakara 2;62" ayet tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır, İslam'ı mezhep ve tarikatlara bölenleri Sabiler olduğunu yazar.

Yahudiler de geçtiğimiz yıllarda İslam'da 72 tarikat kurduklarını açıklamışlardır.

Bu Sabi, Arami, Süryani, Nasturi adlarıyla bildiğimiz da Sabiler zaman zaman İran Pers, Grek, Sasani, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi,Selçuklu, Osmanlı'da kripto imamlarını devletlerin içine sokup hizmet ederek yüksek mevkilere gelmişler, kendi dinlerinin kabulü ret edildiğinde de o devletleri yıkıp yağmalamışlardır.

Adlarını saydığım bütün devletler bunların çıkardıkları "din elden gidiyor" yaygaraları kaynaklı isyanlarla parçalanmışlardır.

Her ne kadar bunların ihanetlerini bu devletler önleyemedilerse de bunların ve kriptolarının çoğalmalarını soykırımlarla engellemişlerdir.

Bunlara soykırım yapmayan tek devlet Osmanlı'dır. Bu yüzden olsa gerekir ki "soykırımla suçladıkları" tek devlet de Osmanlı ve devamı Türkiye Cumhuriyetidir.

Roma imparatorluğu ve Katolik kilisesi "İslam Roma Tezgahı mı" yazımda belgeleri ile yazdığım, kendisine sürekli İran lehine isyan çıkartan kripto İran ve İran şahı Büyük Krus'un Babil esaretinden kurtarıp vatanlarını, tapınaklarını iade etmesi üzerine rahipleri Ezra (Üzeyir peygamber) tarafından Zerdüştlük kitabı Avestaya uygun yazılmış Tevratları nedeniyle "minnet borçları nedeniyle" isyan çıkartan, son olarak da Nasrani Hristiyanları olarak sorun çıkartan Yahudileri birleştirecek bir din yapmak, İran Irak, Suriye, Arap yarımadası ile Kuzey Afrika coğrafyasını sorun olmaktan çıkarmak için "Hristiyanlığın köle dini olan İslam'ı" çıkartıp bu kavimleri Araplar sayesinde bu dine zorlaması siyasetiyle İslam İmparatorluğu kurulmuştur.

İslamı kuranlar da köken olarak bu kavimlerin kardeşleri olmalarına rağmen aralarında bir türlü kardeşlik sağlanamamıştır.

Üstelik Muhamet için "şeytan Bizbat, dini bozan şeytan, kafir, sahte peygamber" demeleri yüzünden de İslam Emevi ve Abbasi halifelerince soykırıma uğramaktan Türkler ile kurtulmuşlardır.

I.Selim ya da Yavuz Sultan Selim'in Hanefi mezhebi temelli Sünni İslam'ı dayatmasıyla da bu dostluk düşmanlığa dönüşmüştür.

Eski düşmanlarını dost sayıp, bu defa Türklere karşı isyanlara başlamaları Celali, Kabakçı isyanlarıyla başlamış, 1658 Bitlis Abdal Han isyanı ile ilerlemiş, 1670'lerde başlayan Lehistan, Litvanya seferlerinden çekinen Kutsal İttifak adıyla bilinen Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğunun, keşifler çağıyla Osmanlıya fark atmış teknolojileri ve zenginliği ile saldırmaları üzerine gelişen II. Viyana, Kırım seferleri esnasında bu azınlıklar batılı dindaşları, eski düşmanlarından destekler alarak isyanlar yapmışlardır.

1680-1730 yılları arasında sadece Karadeniz Trabzon iline bağlı Rize Kazası/Livasında yaşayan Ermeni dili konuşan, Abbasiler döneminde bölgeye yerleştirilmiş, zamanlar Rumlaşmış, Rumca, Ermenice konuşan Hemşin isyanları yüzünden bölge halkı ilk büyük sürgünü yaşamıştır. Bu da 1680 Kırım savaşından zaferle dönen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa (Ermeni kökenlidir) tarafından sürülmüşlerdir. Her devşirme vatan haini değildi bunu bilelim.

Travma mağdurlarının rüyaları bu haritalardır
1768-1774 Osmanlı Rus savaşında Osmanlı'nın yenilip azınlıkların koruyuculuğunu Ruslara sonra sırasıyla Kutsal İttifak devletlerine tanımasına kadar bu azınlıklar sürgün edilerek Müslüman coğrafya arasına dağıtılmışlardır.

Bu gün bu sürgünleri "Osmanlı bizi İslam yapmak için sürdü" iftiraları yapmaktadırlar. Oysa, Osmanlı her savaşa girdiğinde bunlar isyanlarla arkadan vurmuşlar bir çok seferin yarıda kalmasına veya yenilgiyle sonuçlanmasında büyük roller oynamışlardır.

1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla azınlıkları hiç bir denetime tabi olmayan misyonerlerin getirdikleri silahlar, kilise bağışları, devlet yardımları ile zenginleştirip isyanları körüklemeleri ile, Osmanlı 1801'de Kafkasları Ruslara terk etmiş, Gürcistan devleti kurulmuştur.

Bu devlet üzerinden Süryani ve Yezidi Kürtleri, Ermenileri rahatça mali, siyasi, mühimmat bakımından destekleyen batı, Osmanlıda olmayan gelişmiş silahlarla Eskişehir, Ankara'dan öteye gidemez, vergi ve asker alamaz hale gelmiştir.

Bu tıkanıklığı Sultan Abdülaziz kırmış, 1864'de bütün Ermeni, Rum, Süryani isyancıları göç ettirmiş, bazılarını Kıbrıs, Girit gibi Akdeniz adalarına sürmüştür.

Hüseyin Feyzullah veya Alpaslan Türkeş de bu Ermenilerdendir.

İsyanı bastıran Abdülaziz merkez sayılan Kayseri Pınarbaşı şehrinin adını Aziziye, Ermeni isyan merkezi olan diğer şehir Harput'u yıkmış, aşağı düze yerleşimi alarak El Aziz adıyla günümüzdeki Elazığ şehrini kurmuştur. Suriye'deki Azez şehri de onun adını taşımaktadır.

Bu başarı, Abdülaziz'in kripto devşirme paşaların darbesiyle tahttan indirilmesine, Çırağan sarayı nezarethanesinde bilekleri kesilerek intihar süsü verilip öldürülmesiyle sonuçlanmıştır.

İhanetler ihanetleri, isyanlar isyanları takip etmiş, Kürt ve Ermeni kimlikli kripto Hristiyan, Yahudi isyanları ile Osmanlı 150 yılda kutsal ittifak saldırılar ile içeride çıkan isyanlarda sadece Müslüman ve Türk nüfusunu yitirmiştir.

Nüfusları ve zenginlikleri artan gayrimüslümler devleti sermaye, ekonomi, olmayan sanayi, bürokrasi, eğitim her alanda ele geçirmişlerdir.

Bunca haini olmasına rağmen Osmanlı çok bile dayanmıştır. Bence tarihte yıkılışı en uzun süren devlettir.

Bu da, hainlerinin de koruyanlarının da gayrimüslümler olması önemlidir.Örneğin Yezidi Kürtler isyancıyken Şafi Kürtler asi olmamışlardır. Kafkas, Karadeniz kökenli Ermeniler asilik ederken, diğer yerlerde yaşayanlar ellerinden geldiğince devleti korumuşlardır.

Osmanlının yıkılmasında diğer faktör de 1739'da İngiliz ajanı Hemper'in kurduğu Vehhabi dinidir. Osmanlı bunu tarikat dahi saymamıştır. Çünkü hilafeti Osmanlı'dan almak için İngilizler, Vatikan ve kutsal İttifak devletleriyle birlikte çalışıyordu.

1805 yılına geldiğinde Vehhabiler, Muhammet peygambere suikast kuran Rabia Yahudi kabilesinin de bulunduğu Yemame, Necd Nasturi dönmesi Yahudi Araplarının katıldıkları Vehhabi idaresine girmişti. Mısır valisi Mehmet Ali Paşa bunları kırıp, başlarını astırıp, çocuklarını İstanbul'da zorunlu ikamete tabi tuttuysa da başarı sağlanamadı. Arabistan Osmanlı idaresinden çıktı.

Vehhabi dini Yahudi olan Kırım Tatarları ve Çerkez, Abhaz Kafkaslılar arasında da İngiliz ve zamanın Rus Çarlarınca yayılınca Osmanlının güç kaynakları tükenmişti.

Suriye, Mısır ve Ürdün'de zaten İslam Fatimiler döneminde 1000 yıl önce bitmişti. Bunlar Dereziydiler ve 19. yy da diğer mezhepleri olan Yezidi Kürtler ile birlikte Vatikan papalığınca Hristiyan dahi sayıldılar.

Bunlar da Emevi, Abbasi, Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde hacca giden Müslümanlara baskın yapıp soyan, mallarını yağmalayan, kadınlarını köle yapan veya esir pazarında satanlardır. Bizdeki Sabetaycı Yahudilerle akrabadırlar.

Sekiz eyaletli ürkiye Haritasını Kenan Evren ve Turgut Özal
imzalamıştır. PKK ve R.T.Erdoğan bu harita için
faaliyete geçirilmiştir.
Vehhabilik sonrası Mısır İslamı olan Efganilik akımı Mısır Dürzileri arasında yayılmış, uzantısı bize Nurculuk adıyla gelmiş ve Kürt Vehhabiliği olarak anlaşılmıştır.

İşte şeytan ibadetine dayalı bu Molla Muhammet Efgani Mason dinini Nurculuk adıyla Kürt İslamı olarak Şafi Kürtler arasında da yaymak mümkün olunca Osmanlı büyük desteğini daha kaybetmiştir.

Elbette İslam da sadece Hanefi Irak ve Osmanlı coğrafyasına hapsolmuştur.

1680,1864,1892,1915 Ermeni, Nasturi, Yezidi sürgünleri sırasında Müslüman Oldum diyerek sürgünden kurtulan ve yerlerinde kalan Harput Ermenilerinin sözde Kürt Aşiret reisi Şeyh Sait ile ruhani önderi, Nurculuğun İngiliz rahip ajanı Mr. Frew destekli temsilcilcisi aynı Emreni devşirmelerinden olan Saidi Kürdi Bediüzaman veya verdiğim adla Deliüzzaman birlikte 1916 Rus işgaline ortam hazırlamışlardır.



İngiliz rahip ajanı Mr. Robert Frew'a Ermeni, Kürt aşiretlerinin verdikleri bilgiler ile Mr. Frew ve ajanlarınca yapılan doğu Anadolunun askeri, demografik haritasını Tiflisde bulunan Rus Kafkas Orduları komutanı Nikolay Nikaolayeviç'e deniz yoluyla Saidi Kürdi Deliüzzaman bizzat götürmüş bunu da yazıcısı Hüsrev e yazdırdığı Tarihçei Hayatım adlı saçmalığında ballandıra ballandır anlatmış, kendisini de Bitlis müdafaasında esir düşen mağdur göstermiştir.

Oysa geçtiğimiz yıllarda Rusya Bitlis işgalinde Dersim Ermeni'si Seyit Rıza, Palu Ermeni'si Şeyh Sait'e taktığı madalya görüntülerini vermiştir.

Bitlis işgaliyle Ruslarca Kırım'a götürülen Deliüzzaman da Kürt Vehhabiliği Nurculuğu buralarda "Halifenin gizli ajanı" sıfatıyla yaymıştır. 1919'da devrim sonrası Polonya üzerinden Türkiye'ye döndüğünde bir de bakmış ki ne Kürdistan ne Ermenistan ne de Pontus var.

Ehhh, nasıl düşman olmasınlar Enver paşaya, İttihatçılara ve Mustafa kemal Atatürk'e?

1916 haziranında Atatürk Bitlis'i geri almıştı.

1917 Rus devrimine gebe olan Rusya askerlerini iç güvenliği yüzünden geri çekmişti, Enver paşa Azerbaycan'a kadar uzanmış, Ermeni adı altında bütün isyancılar sürülmüştü.1809 ve 1829 Osmanlı Rus savaşları ile Osmanlı'dan çıkıp Gürcistan'a katılmıştı. 60 yıl Rus-Gürcü idaresinde kalan şehre 1680'den beri Osmanlı dan kaçan Süryani isyancılar yerleştirilmiş, Müslüman ve Türkler göçe zorlanmıştı.

1853 Kırım Harbi sonrası Kafkaslardan Ruslar çıkartıldığında kısa süreliğine Rize geri alındıysa da tekrar elden çıkmıştır.


 Türkçe dahi konuşanın bırakılmadığı bu şehir 1918'de Ruslar geri çekildiklerinde "Bağımsız Pontus Rum Cumhuriyeti" gibi bir adla kendini bağımsız devlet ilan etmiştir. Devlet hevesini daha kurumlarını kuramadan SSCB'nin 1921'de Gürcistan'ı işgal etmesiyle sona erdirmek zorunda kalmıştır.

Çünkü "İslam baskısından kurtulup Ortodoks Hristiyan mezhebini yaşama dindarlığında olan Sünni Müslümanlar gibi ibadet eden Gürcü Hristiyanları ile aynı mezhepte olan Hristiyan Rum Rize, daha devlet olamamış, bağımsızlık savaşı veren Atatürk'e müracaat etmiştir. Çünkü komünist rejimde yaşamaktansa Türklerle yaşamak dini yaşamalarına daha uygundu. Buraya İpsiz Recep gibi Kuvvacıları gönderen Atatürk, Rize'nin elden çıkmasını önlemişti.



Oysa aynı dönemde, Yunan orduları Ankara Polatlıya gelmiş, Rize Rumlarının tabii işbirlikçileri Dersimliler de Koçgiri isyanı başlatmışlardı. Yani TBMM hükumetinin Rizeyi düşünecek hali yoktu.

Ruslarla yapılan görüşmelerde halkın isteği de göz önünde tutularak Rize'nin Türkiye'de kalması uygun görüldü.

1923'de cumhuriyet ilan edildikten sonra bunlar Trabzonluları, Kürtleri tekrar kaşımaya başladılar. Rus tehdidi geçmişti ve Türkiye içinde özerk otonom veya bağımsız devlet olmak istiyorlardı.

Atatürk buna izin verecek karakter değildi vermedi de.

Onlar da boş durmadılar. Kurtuluş savaşına mümkün olduğunca asker vermemiştiler zaten.

Bunlar da eski yöntemleri olan "DİN ELDEN GİDİYOR" kampanyaları ile halkı gene kışkırtmaya başladılar ve 26 Kürt isyanı, Rize Şapka Kanunu İsyanı ve benzeri Anadolu isyanları, Kubilay olayları, Dersim isyanları bu yüzden çıkartıldı. Atatürk'e 41 kadar suikastın arkasında hep bunlar vardı.

Trabzon milletvekili Şükrü beyi kurban verip karşılığında Topal Osman'ı aldılar ve Atatürk korumasız kaldı(Tek Adam. Şevket Süryeyya Aydemir.). İsmet paşa ona kendine bağlı korumalar verdi, sonunda İsmet paşanın kayın pederinin Bomonti bira fabrikası ile Atatürk'ün açtığı milli bira fabrikası çıkarları kesişti ve ikisi kavga ettiler. Şeyh Sait ve Dersim isyanlarında da İsmet paşanın alakası çıkınca Atatürk İsmet paşayı Büyükada da zorunlu ikamete tabii tuttu, yerine Celal Bayarı atadı.

Saldırlara açık hale gelen Mustafa Kemal Atatürk bunca sinsi düşman karşısında direnemedi, zehirlendi ve öldürüldü.

Recep Tayyip Erdoğan'ın da dedelerinin kökenlerinin Siirt'li imamlara dayandığını, "Recep Tayyip Erdoğan'ın Harfleri" kitabında yazan Kanal7 spikeri ve Erdoğan'ın danışmanlığını yapmış Akif Beki yazmıştır.

2003 Gürcistan Azınlık Raporu'nda da Gürcistan resmen, Süryanilerle M.S. VI.yy. dan beri bağları olduğunu,1768 Osmanlı Rus savaşında Osmanlıya isyan eden Süryani ve Yezidi isyancılardan kaçanların kendisine sığındığını, bunları Tiflis, Batım ve diğer şehirlere dağıttığını, benzer göçlerin yüz yıl boyunca sürdüğünü, Rusya idaresinde bu azınlıkların Rusya, Kazakistan, Türkmenistan coğrafyasına dağıtıldıklarını, Türk ve Müslümanların göç ettirildiklerini açıklıkla yazmıştır.

"60" yıl Rus ve Gürcü idaresinde yaşamış, 1918-1921'e kadar bağımsız yaşamış bir Rize'de Potamya(Güneysu) kasabasının (Pilihoz) Rum köyünde dedesi doğan bir Recep Tayyip Erdoğan nasıl Müslüman kalabilir.?

Osmanlı tarihi araştırmaları yapan Cezmi Yurtsever bile Pilihoz köyünde daha önce sıfır olan Müslüman nüfusun cumhuriyet döneminde %50 olduğunu yazıyor. Yani yarısıtaiye yapıyor kriptoya geçmişler hemen.

İşte aşağıdaki 1925 Şeyh Sait isyanını çıkartan ve İstiklal mahkemesince idam edilen Palu devşirme Ermeni'si Şeyh Sait'in torunu ile Siirt'ten %85 oyla milletvekili seçilerek TBMMye giren, bu güne kadar Irak, Suriye sınırımızı Kürdistan devletiyle çeviren siyasetlerin uygulayıcısı Recep Tayyip Erdoğan (Süryaniler iki ad kullanır. İkinci adları Arap kabalası olan "ebced hesabında" analarının adının karşılığına denk gelir) arasındaki samimiyetin sırrını böylece açıkladım.

Yazıma kaynak olan araştırma yazılarımın linklerini yazı sonunda vereceğim.

Şimdi tamamıyla alıntı olan yazının keyfini çıkartınız. Ki, 300 yıldır bu milletin yüzünü güldürmeyen devletin de mazeretini anlamış olursunuz. Bizi, bizden görünüp kendi dinlerine İslam adıyla çeviren, ama anarşi, terör, iç savaş ve planlarını önceden düşmana verdikleri dış savaşlarda sadece Türk ve Müslüman soykırımı yaptıran sadrazamlar, vezirler, kadılar, beyler, paşalar hep bu devşirmelerdendi.

PKK terörü ve R.T. Erdoğan dönemi bombaların, şehitlerin sebebi bu intikamcı kripto yapılanmadır.

MOR giysili Süryani Rahipleri
Devletin TBMM kararı olmadan Irak ve Suriye'ye asker sokmasına bu günlerde bütün dünya devletlerine posta koyması da eklenmiştir.. Bu da Osmanlıyı yıkan son 250 yılının savaşları gibi satılmış savaşlar olacaktır.

Recep Tayyip Erdoğan ve tümü Kürt, Müslüman maskeli Ermeni, Süryani, Nasturi, Yezidi, Yahudi Musevilerden oluşan AKP hükumetinin gerçek kimliği budur.

Yıllardır Saidi Kürdi ve Fetullah Gülen Cemattinin Gregoryen Ermeni devşirmesi olduğunu yazdım. Onlar da itiraz etmediler hatta kabul da etmiş sayılırlar. CNNTURK kanalında Şirin Payzın hanım böyle bir program da yaptı ve gündüz imam evde papaz olan bir Ermeni imamın yüzü gizli de olsa itirafını yayınladı. "TÜRKLERİ ALDATMAYA HAKKIMIZ YOK" da dedi.

Aşağıdaki yazı da, kimliğini hala gizlemeye devam eden kripto Rum R.T. Erdoğan hakkındaki belgelerden sadece birisidir.

Hiç kimsenin masum bir milleti din imanla aldatmaya hakkı yoktur. Daha dün haberlerde katıldığı bir panelde kendisi "sokakta yürüyen bir insanı gördüğünüzde onun ayakkabısı, elbisesi, şapkası ile hangi milletten olduğunun anlaşıldığını görmek istiyorum tarzı bir söz söylemişti.

Bu Mor giysili rahibi tanıdınız mı?
Recep Tayyip Erdoğan
Bunu daha ileri götürerek kriptoluktan kurtulacak kadar mert olmasını görmek bu milletin hakkıdır.

Lütfen, sizi en yüksek mevkilere getiren bu milleti daha fazla aldatmayınız. Devlet yönetmeyi gördünüz, yıkmak için yağmaladınız, "Himmet" ile zengin olanı sürüp kendiniz "zimmet" ile zengin oldunuz.

Tabi artık o minyatür küçücük Ermenistan, Süryanistan, Pontus değil, tüm Türkiye'yi Süryani idaresinde bir Vehhabi rejimi olarak düşlüyorsunuz. Suriye'deki Esad da sizin mezhebinizden olmadığı için yıkmak istiyorsunuz. Böylece Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Türkiye'de Süryani Sabi iktidarı hesaplıyorsunuz. Ama bu hesap inanın yatar.

Sizi de yutar.

Takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz.



HAŞAN CÜNEYD ZAPSU

Cüneyd Zapsu, Başbakan Erdoğan’ın Veri Koordinatörlüğünü yaptı. Zapsu, TÜSİAD, Türk Amerikan İş Konseyi, Dünya Ekonomik Forumu, ABD’deki Fındık Konseyi, Uluslararası Kabuklu Yemiş Konseyi ve Türkiye Fındık İhracatçıları Birliği Başkanıdır. Azizler Holding, Balsu Gıda ve BİM Şirketler Grubu’nun ortağıdır.

Zapsu, Korkut Özal’ın kurduğu ve Genel Başkanı olduğu Demokrat Parti’nin Kurucular Kurulu üyesi ve Genel Başkan Yardımcısıydı. Turgut Özal, 1990’da içinde Zapsu’nun yer alacağı yeni bir parti kurma çabası içindeyken öldü ve proje suya düştü.

Zapsu, Alman Lisesi’ni bitirdi. Üniversite eğitimini İstanbul ve Münih Üniversiteleri iktisat fakültelerinde tamamladı. 5 Mart 2008’de Veri Koordinatörlüğü ve AKP MKYK üyeliğinden istifa etti. Parti üyeliği halen devam ediyor.

“Haşan Cüneyd Zapsu; 11 Aralık 2003 tarihinde AKP İstanbul Teşkilatı’nda yaptığı konuşmada, ‘Dış politikanın Yeni Dünya Düzeni’ne göre belirlenmesi gerektiğini’ savunmuş ve Kıbrıs’ı kastederek şöyle demişti:

‘ 1930-1940’ların devlet politikalarını uy gul ay amayız. Dünya değişti. Dış politikada her şey karşılıklı çıkara bağlıdır. Büyük çıkarlar için küçük çıkarlar göz ardı edilir. Satrançta oyun kazanmak için küçük taşlar verilir. ’

Zapsu, Akşam yazarı Güler Kömürcü’ye 20 Ocak 2003’te verdiği röportajda, ‘Kıbrıs’ta şahin düşünenler sadece komünistler, ülkücüler... Yani marjinallerdir. Bunların oranı da yüzde 15’i geçmez. Kalan herkes benim gibi Annan Planı’nın biraz törpülenip onaylanmasını istiyor’ demiştir.

Zapsu, Irak konusunda Kömürcü’ye şunları söylemiştir:

‘Irak konusunda biz Amerikalılara destek olmalıyız. Karşılığında da Kıbrıs ve Filistin sorununun çözümü için Amerikalıların desteğini istemeliyiz. Ben bu pazarlıkları yapabilirim.’”

Alvaro De Soto ile Görüşüyor

Zapsu, Annan Plam’na yönelik müzakereleri BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto ile New York’ta yürütmüştür.

De Soto, Zapsu’nun yakın arkadaşı ve aile dostudur.

Kürt Vehhabisi
Bitlis dönme Ermenisi
Saidi Kürdi Deliüzzaman
Bitlisi Ruslara tesliem eden adam

Görevi nedeniyle de özellikle ABD Dışişleri ve Savunma Bakanlığı yetkililerinin yanı sıra tabii ki Bülent Ali Rıza ile de yakın mesai içindedir. İleri derecede yakın dostlukları vardır. Wolfowitz’in yakın çevresindedir. Zapsu, ABD’ye her gidişinde doğrudan veya telefon aracılığıyla mutlaka De Soto ile görüşmektedir. De Soto, Zapsu ile o kadar iç içedir ki Zapsu ile gerçekleştirdiği çok kritik bir görüşmenin konularım soran bir Türk gazetecisine cevaben, “Onun kızı ve benim oğlum ABD’de aynı üniversitede ve aynı sınıfta okumaktadır. Onun için özel olarak görüştük. Zapsu ile biz aile dostuyuz” demiştir.

Yukarıdaki kısa açıklamalardan anlaşılacağı üzere KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, ABD’de, Kıbrıs’ta ve Türkiye’de ABD’nin hem birinci hem de ikinci kanal diplomasisindeki görevliler olan Annan, De Soto, Zapsu, Ali Rıza, Gardani, Wolfowitz ve Koç ile kuşatma altına alınmıştır. Bu kanallar aracılığıyla en gizli ve doğrudan bilgiler elde edilmiş, bunlar aracılığıyla ABD politikaları oluşturulmuştur.

CSIS Türkiye Direktörü Bülent Ali Rıza, Zapsu görüşmelerinden AKP milletvekillerinin ve parti tabanının tezkereye karşı olduğu sonucunu çıkarmıştır. Wolfowitz ve diğer yetkili ve ilgililere bu tespitini aktarmıştır. Bu süreçte Zapsu, Tayyip Erdoğan’ın danışmanı olarak Wolfowitz’le Erdoğan arasındaki en
önemli köprüyü oluşturmuştur. Zapsu, Wolfowitz ve Ali Rıza çok sık bir araya gelmişlerdir. Gizli pazarlık görüşmelerinde bulunmuşlardır. Wolfowitz Aralık 2002’de Ankara’ya geldiğinde ABD Büyükelçiliği’nde Zapsu ile birlikte bir yemekte görüşmüştür. Zapsu, sık aralıklarla Washington’a sessizce uçmuş, Wolfowitz’le doğrudan görüşmelerde bulunmuş ve telefon hattını sürekli çalıştırmıştır.

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül Temmuz 2003’te Washington’u ziyareti sırasında Wolfowitz’le görüşmüş ve gayri resmi kanallar konusunu açmıştır. Zapsu’nun adını anmadan Wolfowitz’e şu mesajı vermiştir: “Biz, sizin kimlerle görüşeceğinize karışamayız. İstediğiniz kişilerle görüşmekte tabii ki serbestsiniz. Ancak biz, resmi kanalları tercih etmenizi öneririz. Bu takdirde politikalarımızı doğru okur, hata yapmazsınız” demiştir.

Zapsu uzun yıllardan bu yana ABD bakanlıklar üst düzey yetkilileriyle iç içe ve özel ilişkileri olan ABD’nin güvenine sahip bir kişi olmuştur.

Erdoğan’ın Üzerine Sifonu Çekmeyin

“Başbakan Recep Tayip Erdoğan Mayıs 2006 ortalarında danışmanı Cüneyd Zapsu ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli’yi Washington’a göndermiştir. Bu ziyaretin amacı, yüzde 34 ile iktidara gelmiş olan, ancak son dönemde yapılan gizli seçim anketinde oylarının yüzde 30’a kadar düşmüş olduğu görülen AKP’nin, aynı zamanda Türkiye’de zirveye tırmanan ABD karşıtlığı nedeniyle ipinin çekilmemesini istemesiydi.

Nitekim Zapsu, Neo Conların hakimiyetindeki Amerikan Girişim Enstitüsü’nde Şaban Dişli ile katıldığı toplantıda ‘AKP 2012 yılına kadar iktidarını sürdürecek. Seçim anketleri bunu gösteriyor. Başbakan Erdoğan’ı kullanın. Üzerine sifonu çekmeyin’ diye adeta yalvarıyordu.

Şimdi bunlar ne kadar Müslüman ve Türk. Resimlerin hepsi basından derlemedir.
Devleti yaşatmak için yönetseydiler bu kanlar asırlardır elbet dinerdi.
Danışmanı; Başbakan’ın sifonunu çekmeyin diyebiliyordu. Başbakan ise susuyordu. Çünkü ona bu yetkileri vererek Washington’a gönderen kendisiydi.

Gerçekte böylesine bir görevi Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün yapması gerekirken neden Zapsu yapıyordu? Çünkü Zapsu, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Türkiye’deki ikinci kanal diplomasisinin kilit adamıydı. Erdoğan’ı, Türkiye Başbakanlığı için ABD’ye öneren oydu. Her ne kadar Abdullah Gül, kurucusu olduğu AKP’yi iktidara taşımış ve bir süre için başbakanlığı devralmışsa da o tarihlerde cezalı olması nedeniyle TBMM dışında kalmış olan Erdoğan’ı Beyaz Saray’a Zapsu pazarlamıştı. Erdoğan’ı, Türk Büyükelçi’nin alınmadığı bir odada Başkan Bush ile baş başa görüştürmüştü.”

ABD’ye İhtiyacımız Var

“Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu ile Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli, 7 Nisan 2006 tarihinde American Enterprise Institute’de (Amerikan Girişim Enstitüsü) düzenlenen bir toplantıya katılmıştı. Bu toplantıda, ABD yönetimine yakın Neo-Conlar ile Hamas heyetinin Türkiye ziyaretine ilişkin sert tartışmalar yaşanmıştı.

Zapsu, AKP hükümetine güvensizlik bildiren ABD’lilere; ‘ABD’ye ihtiyacımız var. Siz de AKP ile 6-7 yıl daha yaşamak zorundasınız. Alternatifimiz yok. Bence onu devirmeye çalışmak, delikten aşağı koymak yerine onu kullanın. Burada ve Avrupa’da bundan yararlanmalısınız. Teklifim budur’ demişti.”

BOP’un Eşbaşkanı

“Star gazetesinde 17 Ocak 2004 tarihinde Hayrullah Mahmud’un köşesinde Recep Tayip Erdoğan’ın 3 Kasım 2002 seçiminin sabahında ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul

Wolfowitz’e yazdığı gizli mektup açıklanmıştır. Mektup şöyledir:

‘Dr. Paul Wolfowitz,

Dr. Paul Wolfowitz
ABD Savunma Bakanı
Savunma Bakan Vekili

Pentagon, Washington D.C., 20301, Ford
4 Kasım 2002

Değerli Dr. Wolfowitz

Ülkelerimiz arasındaki tarihsel ortaklık ve dostluğun gelecekte de sürmesi ümidimi paylaşmak için bu mesajımı ortak dostlar aracılığıyla doğrudan size ulaştırmak isterim. Seçim sonuçlarının bizim Genelkurmay saflarında biraz rahatsızlık olabileceğinden, resmi konumunuz gereği, hiç kuşkusuz haberdarsınızdır. Bilmenizi isterim ki onların Türkiye’nin müreffeh, seküler (çağdaş) ve birinci dünya topluluğunun güvenilir bir üyesi olması ümitlerini partim ve ben de paylaşıyoruz. Ve geçmişte hiç olmadığı kadar birleşmiş olan ülkemizin çıkarları için en iyisi olacak şekilde birlikte çalışabileceğimiz kanaatindeyim.

Bu amaçla, Org. Özkök ile mümkün olduğu kadar kısa sürede mahrem, özel bir toplantı yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram şudur: 05337...

Bu yardım ve ülkeme geçmişte gösterdiğiniz dostluk için çok teşekkürler.

Sizinle kişisel olarak görüşmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Samimiyetle sizin, olan

Recep Tayyip Erdoğan Genel Başkan'

Mektup, İngilizceden çevirisinde hatalar olduğu için yeniden çevrilerek İşçi Partisi Genel Başkanı tarafından 24 Ocak 2003’te açıklanmıştır. Mektup’un içeriği, Kasım 2002’den bu yana yaşanan olaylarla doğrulanmıştır. Recep Tayip Erdoğan, seçimden sonra hiçbir resmi sıfat taşımadığı, parti başkanı ve milletvekili olmadığı halde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök tarafından 24 Kasım 2002 günü kabul edilmiştir.

Mektup, Wolfowitz’e ortak dostlar aracılığıyla ulaştırılmıştır. Mektup; 3 Kasım 2002 seçimlerinden sadece bir gün sonra kaleme alındığına göre demek ki Erdoğan’la Wolfowitz arasında ileri derecede bir dostluk vardır. Erdoğan’ın özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden başlayan Morton Abramowitz, Graham Fuller, Paul Henze ve Marc Grossman’la dostlukları olmuştur. Paul Wofowitz, Richard Perle ve Henry Kissinger’in yakın arkadaş ve partidaş oluşları onların da Erdoğan’a dostlukla yaklaşmalarını sağlamıştır.

Wolfowitz’in daha o zamandan en yakın arkadaşı, dostu Washington’daki dairelerinde buluştukları, geceledikleri önemli toplantılar yaptıkları Cüneyd Zapsu, Cengiz Çandar, Bülent Ali Rıza ve eşi Shada Gardani’dir.

Açıkçası mektubu kaleme alan Tayyip Erdoğan’ı, Beyaz Saray’a, TÜSİAD’a pazarlayan ve sağ kolu olan danışmanı Cüneyd Zapsu’dur. Mektup’tan bu yana yaşanan olaylar da zaten Cüneyd Zapsu’yu işaretlemektedir.”

AKP’yi Güçlendirmek

“Başbakan Erdoğan; medeniyetler ittifakı girişiminin İstanbul’da hazırladığı öneriler konusunda BM Genel Kurulu’nu bilgilendirmek için Ekim 2006 sonunda New York’u ziyaret etmiştir. Erdoğan, Musevi Örgütleri Konferansı Demeği Sözcüsü Hoenlin’le Türkiye ile ABD ilişkileri kapsamında dünyada teröre karşı yapılan savaşla ilgili önemli konuları görüşmüş, ardından New York’ta kaldığı St. Regis Oteli’nde ABD eski Dışişleri Bakanlarından Henry Kissinger ve ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcılarından Richard Holbrooke ile gizli bir görüşme gerçekleştirmiştir. Toplantıda Zapsu da yer almıştır. Erdoğan bu toplantıyı yaptığı sırada AKP’nin oylarının yüzde 30’a düştüğü tespitim yapan seçim araştırması cebinde bulunuyordu.

Görüşmede ağırlıklı olarak Irak’ın üç özerk bölgeli gevşek federasyon ve PKK’ya yönelik operasyonlarda ABD politikalarının yanında yer alınması, buna karşılık AKP iktidarının çok daha güçlü olarak iktidara taşınması konusunda mutabakata varılıyordu.”

Holbrooke ile Gizli Görüşme

“Başbakan Erdoğan, ABD Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke ile 2 Şubat’ta Başbakanlık’ın Beşiktaş’taki ofisinde ve 21 Şubat’ta Münih kentinde gizli görüşme gerçekleştirmiştir. Görüşmelerde Holbrooke ile birlikte hareket eden Kissinger, Erdoğan’ı Kuzey Iraklı liderlerle görüşmeye ve Irak için gevşek federasyonu kabule zorlamışlardır.”

Sözde Sağ Kol

“Zapsu, Başkan Bush ve Dick Cheney’den sonra ABD’nin en güçlü üç numaralı siyasetçisi haline gelen Ermeni Lobisi’nin güçlü Kaliforniya Senatörü Nancy Pelosi ile Washington’da gizlice görüşmüştür.

Zapsu, Pelosi’ye, Ermeni Soykırım Tasarısı’nın, Temsilciler Meclisi’nde kabul edilmesinin Türk-ABD ilişkileri için ciddi sakıncalar doğuracağını bu nedenle tasarının Genel Kurul’a indirilmesini istemiştir.

Zapsu-Pelosi gizli görüşmesi için randevuyu ABD Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke ayarlamış ve toplantıda yer almıştır.

Başbakan Erdoğan’ın sözde sağ kolu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de Ermeni Soykırım Tasarısı’nın, ABD Senatosu’ndan geçmemesi için Pelosi ile görüşmek üzere Washington’a uçmuştur. Gül’ün, Nancy Pelosi ile görüşme talebi Pelosi’nin sekreterince reddedilmiştir. Gül de Washington’dan eli boş dönmüştür.”

İtiraflar...

“Başbakan R.T. Erdoğan; Haziran 2005 ve 2 Ekim 2006’da ABD Başkanı Bush’la görüşmesinde Büyük Ortadoğu Projesi’nde görev üstlenmeye hazır olduğunu söylemiştir.

Erdoğan, 15 Şubat 2004’te Kanal D’de Teke-Tek Programında ‘ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde Diyarbakır’ı merkez yapacağız’; 21 Şubat 2006 tarihli AKP Grup konuşmasında, ‘Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika projesindeki rolümüz bize özellikle Ortadoğu’da önemli görev yüklemektedir”; 4 Mart 2006 tarihli AKP İstanbul Bayrampaşa İlçe Kongresi’nde, ‘BOP’un eşbaşkanıyım’; 30 Mayıs 2006 tarihli AKP Grup konuşmasında ‘Eşbaşkanlık görevini kabul ettik’ ve 27 Temmuz 2006’da İstanbul’dan canlı olarak yayınlanan CNN Larry King Show’da ‘Daha önce Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika girişimi içerisinde zaten yer almıştık. Burada gerek barış, gerek insan hakları, hukukun üstünlüğü, ileri demokrasi için bir eşbaşkanlık görevi üstlenmiştik’ demiştir.

Tabiatıyla, Eşbaşkanlık kabulünün arkasında Erdoğan’ın sağ kolu olan danışmanı Cüneyd Zapsu’nun önemli katkısı bulunmaktadır.”

Zapsu’ya Belediye Başkanlığı

“Tayyip Erdoğan hükümetinin mimarlarından Korkut Özal, önümüzdeki yerel seçimlerde, Cüneyd Zapsu’nun AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olmasını istedi.

Özal, 9 Eylül 2003 tarihli Akşam gazetesinde ‘AKP’nin en az üç bakanlığa bedel olan İstanbul Anakent Belediye Başkanı adayı Cüneyd Zapsu olmalıdır. Zapsu’ya ben kefilim. Cüneyd, benim siyasete soktuğum bir kişidir. Tayyip Bey’in yardımcısıdır. Cüneyd’in iyi bir icrai faaliyete getirilmesi gerektiğini, üç bakanlığa bedel olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne iyi bir aday olabileceğini sanıyorum’ dedi.

Yerel seçimlerde Zapsu’nun aday olması halinde, İstanbul’daki DEHAP oylarının bir kısmının AKP’ye gitmesi bekleniyor. Ancak AKP’de Cüneyd Zapsu’dan rahatsız olan milletvekillerinin hayli fazla olduğu sır değil. Zapsu’nun 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce de İstanbul İl Başkanlığı için adının geçtiği ancak AKP üst yönetiminden bazı kişilerin isteğiyle kabul edilmediği belirtiliyor.

Zapsu, Marc Grossman’ın İstanbullu danışmanıdır. Zapsu, Türkiye’nin sadece ABD ve Almanya ile ilişkilerini yürütüyor. Ağırlıklı görevi bu. Yurtdışında son derece etkili. Henry Kissinger, Richard Holbrooke, Richard Perle ve Paul Wolfowitz ile son derece iç içe ve samimi.

Zapsu’nun Washington ve Miami’de çalışma ofisi var. Gizli temaslarını bu ofisler üzerinden yürütüyor. 2005 yılından bu yana Zapsu’nun danışmanlığını Gülşen Karanis yapıyor. Karanis, Trabzon Vakfıkebirli. Demokrat Parti, Adalet ve Doğru Yol Partisi kökenli, ticaretle uğraşan zengin bir ailenin kızı. Babası Fikri Karanis, 1955’te DP milletvekili seçildi. 1960 yılında Yassıada’ya alındı. Müteveffa Ahmet Kasım Karanis de Trabzon Belediye Başkanlığı yaptı. Kasım Karanis AKP’li Bakan Faruk Özak’ın kayınpederi.

Gülşen Karanis, SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu. AKP İstanbul İl Meclisi Üyesi. Dışişleri Bakanlığı imtihanını kazanmış. Ama babası DP milletvekili olduğu için Dışişleri Bakanlığı’na alınmamış.

Zapsu, Karanis’i yanından hiç ayırmıyor. Birlikte ABD, Almanya ve Tokyo arasında mekik dokuyor. Zapsu’nun AKP’de Genel Başkan Danışmanlığı ile kurucu üyelik ve MKYK üyeliği dışında görevi bulunmuyor ama devletin kritik sır ve hatta önemli kriptolarına sahip olduğu görülüyor.

TÜSİAD, Türk Amerikan İş Konseyi, Dünya Ekonomik Forumu, ABD’deki Fındık Konseyi ve Uluslararası Kabuklu Yemiş Konseyi Başkanı, Türkiye Fındık İhracatçıları Birliği Başkanı, Federal Almanya Liyakat Nişanı sahibi, Azizler Holding, Balsu Gıda, BİM Şirketler Grubu ortağı.

Korkut Özal’ın 2001 yılına kadar başında bulunduğu Demokrat Parti’nin Genel Başkan Yardımcısı, partinin Kurucular Kurulu Üyesi.

Zapsu, Tayyip Erdoğan ile tanışmasını 12 Kasım 2001’de Brüksel’de katıldığı ‘AB ve Türkiye İlişkileri’ konulu toplantıda şöyle anlatmıştır:

‘1989’dan bu yana, Tayyip Erdoğan’ın yanındayım. Kopenhag Kriterleri’ne uymamız gerektiğine inanıyorum. Bize oy verenlerin çoğu Avrupa Birliği yanlısı. AKP insan hakları konusunda hassas. Zira bu konu cezaevinde yatan Tayyip Erdoğan’ı özellikle ilgilendiriyor.’

Zapsu, 1986’da TÜSİAD’a üye oldu. TÜSİAD’da ‘Demokrat-Muhafazakâr’ kanadı temsil ediyor. ‘Tayyip Erdoğan’ı TÜSİAD’la tanıştıran kişi’ olarak tanınıyor. Zapsu’nun 16 Ekim 1999 tarihinde TÜSİAD üyesi Bülent Eczacıbaşı’nın evindeki yemekte Feyyaz Berker, Tuncay Özilhan, Korkmaz İlkkorur, Erdoğan Gönül ve Can Paker’i Erdoğan ile bir araya getirmesi, Erdoğan’ın AKP’yi kurmak için yola çıktığında attığı en önemli adımdı.”

Tayyip Erdoğan ve Yasin El Kadı

“13 Haziran 1977 tarihinde İstanbul Ticaret Odası’na kayıtlı olan Azizler Holding kuruldu. Ortakları: Aziz Zapsu, Haşan Cüneyd Zapsu, Kenan İsmail Öktener ve Gaye Zapsu.

O yıllarda Zapsular, Türkiye’nin iki etkili ailesiyle ilişki içine girdi. Özal ailesinden Korkut Özal ve Topbaş ailesinden Mustafa Latif Topbaş’la samimiyetleri gelişti. Latif Topbaş, Rabıta bağlantılı Bereket Vakfı’nın kurucuları arasında bulunuyor. Vakfın diğer kurucusu Kemal Unakıtan. Bu iki isim şimdi Tayyip Erdoğan’ın yanındalar ve ortak özellikleri Nakşibendî olmaları. Özal, İskenderpaşa dergâhı; Topbaş, Erenköy cemaatine bağlı.
Topbaş ve Zapsu, 1995 yılında kurulan BİM mağazalarının ortakları. Diğer ortaklardan biri de Nakşi şeyhlerinden Emin Saraç’ın oğlu Fatih Saraç. Fatih Saraç, Tayyip Erdoğan’ın yakın arkadaşlarından. Emin Saraç, FP’deki parçalanma sırasında Erdoğan ve Erbakan’ı bir araya getiren isim.

AKP’nin perde arkasındaki ismi Korkut Özal da Zapsu’nun Azizler Holding’ine ticarette yol gösteriyor. Zapsu-Korkut Özal beraberliği 1990’lı yıllarda yeniden görülüyor. Demokrat Parti’nin başına Korkut Özal geçiyor, başkan vekili de Cüneyd Zapsu oluyor. Zapsu, bu koalisyonu oluşturmasıyla AKP’ye Güneydoğu’da güçlü destek sağlamış oluyor.”

“Hayırsever İşadamı...”

“BİM, Cüneyd ve Aziz Zapsu, Korkut Özal, Mustafa Topbaş ve Yasin El Kadı’nın bir araya gelmesi ile kuruldu. Tayyip Erdoğan 1994’te Belediye Başkanı seçildikten sonra Zapsu, yeni başkanı evine davet edip, Yasin El Kadı ile tanıştırdı. El Kadı ‘hayırsever bir işadamı’ olarak biliniyordu. Kız talebe yurtları yaptırıyor, Amerika’daki okulunun cami demeğine destek veriyordu.

Zapsu sıkıştığı dönemlerde kendisinden ciddi miktarlarda borç almış, parayı şirketinin borçlarını ödemekte kullanmış ve geri ödemişti. Ortağının hesaplarına el konulunca Zapsu, Paul Wolfowitz’e şikâyet etmiş ve ‘ortağımın iş hayatını kararttınız. Londra’ya gittiğini söylediğiniz yardımları 1993’te yapmış. O yıllarda Bin Ladin sizin adammızdı’ demişti.”

Zapsu, MKYK Görevlerinden İstifa Ediyor

Zapsu, Almanya eski Başbakanı Gerhard Schröder’i, Türkiye’ye getirip İstanbul’da Tayyip Erdoğan ile buluşturdu. Schröder’i ardından KKTC’ye götürüp KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile görüştürdü. Bu görüşmelerle birlikte enerji şirketi RWE, Nabucco doğal gaz nakli projesine, Fransız Gas de France şirketini geride bırakarak altıncı ortak olarak kabul edildi. Şubat 2008 başındaki bu gelişmenin ardından Zapsu’nun partiden istifasını gündeme getirdi. Zapsu, 5 Mart 2008 tarihinde Akşam muhabirine istifasını şöyle açıkladı:

“Partiden değil sadece MKYK’deki görevlerimden ayrıldım. Ben Tayyip Erdoğan’a tam anlamıyla güvenirim. 20 yıllık bir dostluğumuz var.”

Zapsu, Başbakan Erdoğan’a desteğini geçen ay Almanya ziyaretinde gördüğü tepki karşısında tüm Alman medya kuruluşlarına gönderdiği şu mektupla verdi:

“Sayın Başbakan’ın methini beklerken, medyanızda çıkan haberleri okuyunca önce gözlerime inanamadım.”

Madsen Açıklıyor

“ABD’nin en üst istihbarat örgütü NSA’nın (Ulusal İstihbarat Ajansı) eski ajanı Wayne Madsen Fethullah Gülen ve Yasin El Kadı ile ilgili olarak şu istihbaratı veriyor:

‘Federal güvenlik kaynaklarına göre bir süredir Pennsylvania’da yaşayan, Türkiye’de, laik Cumhuriyeti tehdit ettiği gerekçesiyle yargılandığı davada 2006 yılında beraat eden, Sünni Türk işadamı, karizmatik lider Fethullah Gülen ve ABD Başkanı Bush tarafından 2001 yılında ‘küresel terörist’ olarak nitelendirilen, Türkiye’de büyük yatırımları bulunan Suudi BMI’nın İslamcı yatırımının baş yatırımcısı Yasin El Kadı, 1990’larda CIA için çalıştı. İkili, CIA’yla Kosova Kurtuluş Ordusu’na silah ve başka tür yardımlar yapmak ve eski Yugoslavya’da faaliyet gösteren bir terör örgütüne destek vermek konularında işbirliği yaptı. Kosova Kurtuluş Ordusu, Clinton yönetiminin müttefikiydi ve Richard Perle gibi önde gelen NeoConlar tarafından destekleniyordu. Perle’nin lobi faaliyetlerini yürüttüğü ‘International Advisers’ şirketi Türkiye’yi en önemli müşterisi olarak görüyor. Gülen’in kitapları Arnavutçaya çevrildi.’

BMI’nın kurucusu Süleyman Biheyri ayrıca merkezi Massachusetts sınırlarındaki Braintree kentinde olan ‘PTech firmasının kurulmasına da yardımcı oldu. Bu şirketin Federal Havacılık idaresi ve Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’la
11 Eylül döneminde yazılım sözleşmeleri vardı. Şirketin adı terörist gruplara finans kaynağı sağlayan şüpheli kuruluşlar arasında geçtikten sonra, Aralık 2002’de PTech’in ofislerine federal güvenlik yetkilileri tarafından baskın düzenlendi.

Yasin El Kadı’nın Kuzey Virginia’daki bir grup şirket ve yardım kuruluşunu El Kaide’nin Bosna’daki faaliyetlerine maddi kaynak sağlamak için kullandığından da şüpheleniliyor. Usame bin Ladin’e de Bosna Hükümeti tarafından 1993 yılında özel pasaport verildiğini anımsatmak gerekir. Kadı’nın, Türk işadamı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi’nin danışmanlarından Cüneyd Zapsu’nun iş ortağıydı.”

Said-i Nursi İstanbul’da Zapsularda Kalıyor

Cüneyd Zapsu’nun dedesi Abdurrahim Rahmi Zapsu, 27 Temmuz 1912’de İstanbul’da kurulan Kürt Talebe-Hevi Cemiyeti’nin (Kürt Öğrenci Ümit Demeği) kumcu üyesi, Büyük İslam Tarihi kitabının yazarı. Said-i Nursi, İstanbul’a geldiğinde Zapsu’ların evinde kalıyor. Dede Zapsu, Cüneyd Zapsu’nun babası Pertev Zapsu’yu Emirdağ’da Said-i Nursi ile tanıştırıyor. Pertev Zapsu, Said-i Nursi’yi “Merhum babam, üstat için ‘Cenab-ı hakkın lütfuna mazhar olmuş bir zattır’ derdi” sözleriyle övüyor.

Sözde Kürt Parlamentosu’nun üyesi Yaşar Kaya, Özgür Politika gazetesindeki bir yazısında, Zapsu’yu “Bebekliği dâhil elimizde büyümüş” diye tanıtıyor. Kaya, yazısında Zapsu için “Said-i Nursi’nin dostu ve Sibirya sürgününde arkadaşı rahmetli Abdurrahim Zapsu’nun torunu. Abdurrahim Zapsu’nun Laleli’deki evinde son kiracı bendim” diyor.

Yazar Necdet Sevinç’in 6 Ocak 2003 tarihli Yeniçağ gazetesinde çıkan yazısına göre, Abdurrahim Rahmi Zapsu, Cumhuriyet öncesinde İstanbul’da ilk Kürtçe tiyatro oyununu yazan kişi ve Musa Anter’in de kayınpederi.

Zapsu’nun ninesi, Bedirhanlardan Aziz Bey’in kızı ve Bedirhan ailesi de Yezidi Hıldi aşiretine mensup. Bedirhan Bey, Osmanlı’ya isyan edince Kavalalı İbrahim Paşa tarafından mağlup edilip Girit’e sürgün edilmişti.

Osmanlı’nın diplomat olarak görevlendirdiği Abdürrezzak Bedirhan da Anadolu işgali için Rus subaylarına istihbarat alabilecekleri kişilerin listesini sunup Rusya’ya iltica etmişti.

Zapsu 1956 doğumlu. Zapsu’nun babası Mustafa Pertev, Annesi Gaye. Gaye Zapsu’nun babası İbrahim Uzel, Birinci Balkan Savaşı’nda Rusçuk’tan Türkiye’ye göç etmiş. Avusturya Lisesi mezunu, işadamı. İsmet İnönü’ye tepkisi nedeniyle Demokrat Parti saflarında yer almış. 27 Mayıs olayı sonrasında Almanya’ya kaçmış, Münih’e yerleşmiş. Almancayı iyi biliyor. Kısa süre sonra eşi ve iki oğlunu da yanına almış.

Zapsu 4 yaşında Katolik Kilisesi Anaokuluna verilmiş. Sonra yaşı büyütülüp okula başlatılmış. 1966 yılında İstanbul’a dönmüşler. 1966’da Alman Lisesi’ne başlamış ve bitirmiş. Üniversite yaşamını İstanbul ve Münih üniversitelerinde tamamlamış. İşletme ve İktisat okumuş. Memduh Hacaloğlu ile fındık, ezme firması kurdu. Fındık alanında dünya çapında bir firma haline getirdi. Çok zengin oldu. 1990 başında Turgut Özal, Zapsu’yu, Almanya’dan telefonla aradı. Özal, Köşk’ten inip yeni bir parti kurmaya soyunurken ölmesiyle bu girişim suya düştü.

Kaynakça
Kitap: AMERİKAPERESTLER
Yazar: EROL BİLBİLİK
Alıntı yazının linki; http://www.turktoresi.com/viewtopic.php?f=204&t=9358

Gürcistan Azınlık Raporunda Yezidi Krütler Süryaniler; http://adilyargic.blogspot.com.tr/2011/09/gurcistan-azinlik-raporunda-yezit_21.html
CHP Muvazaları ve Baykalın İstifası http://adilyargic.blogspot.com.tr/2010/05/chp-sikeleri-ve-baykalin-istifasi-i.html
Saidi Kürdiden Günümüze İhanetler ve Devletin Tasfiyesi
https://keykubat.blogspot.com.tr/2010/08/said-i-kurdiden-gunumuze-ihanetler-ve.html

İttihatçılar ile Cumhuriyet kimlere travma yaşattı. Yazıdaki ihanetlerin tarihçesi
https://keykubat.blogspot.com.tr/2017/03/cumhuriyetin-travma-yasattigi-kriptolar.html

Hemşin Ermeniler, Kırım Tatartları, Balkan yenilgileri ve Ruslara iltica eden Gürcü Rum Osmanlı paşaları
https://keykubat.blogspot.com.tr/2017_02_12_archive.html

Antik Sabiler ve Din kitapları Cinze
https://alaeddinyavuz.wordpress.com/2015/07/23/sabilerin-kutsal-kitabi-dinleri-ibadetleri-her-sey/

5 Mart 2017 Pazar

HAYIR DE DEVLET YIKILIYOR

DEVLET YIKILIYOR

Vatana ihanet suç değil.

Vatana ihaneti kanıtlanmış siyasiye "vatan haini" emek suç.
Avrupa'ya vizesiz giriş aldatmacasıyla 5.000.000 Suriyeli Yezidi, Süryani ülkemize dolduruldu. Olmaz, salaklık ediyorsunuz dedik.
Şimdi kendileri vize alamıyorlar.

Bu suç değil. Ama salağa salak, haine hain demek suç.
Anayasa der ki:"Yasalarda suç olarak belirtilmemiş fiilerden dolayı kimseye ceza verilemez"
Bu yüzden hainlere salaklara ceza yok.
Ama fiileriyle hak ettikleri sıfatı söylediğinizde suçlusunuz.
Fiilin suç olmadığı yerde kanıtlı itham nasıl suç olabilir?
Olmamalı. Ama oluyor. 

Çünkü, işgal ettikleri makamı koruyan yasa bu sıfatları, makamı incitici ve aşağılayıcı buluyor.
Ne mantık ama? Buna hukuk deniliyor.
Kaç kişi bundan tutuklu bilen var mı?
Sonra ülkede adalet yok demek te suç.
Bunlar adalet mi? 

Devleti ele geçirmiş 1915 Travma mağdurlarının(!) olmayan onurlarını korumayı bırakın.
DEVLET YIKILIYOR BEYLER DEVLET YIKILIYOR!!!
Bu nasıl adalet?
Umarım bu konularda yargının davalı lehine takdir kullanma hakkı vardır.
Devlet hiç bir siyasiye bürokrata, "aman sana muhtacız, gel devleti kurtar" dememiştir.
Herkes hele şimdikiler yabancı devlet adamlarına sadakat mektupları yazıp önlerinde el pençe durarak gelmişlerdir.
Bu da hala yasal olarak suçtur. 

Biz de "Türkiye'de hakimler, savcılar,vatanseverleri koruyacak mahkemeler var" diyebilmeliyiz.
Adaletin böyle karışık siyasi, menfaat ilişkileri ile halkın yarısını karşısına almış kişilerin çıkardığı işlerle meşgul edilmemesi gerekir.

Ama edilecek ve mücadele baltalanacak, bu minyatür devletçiklerine bizim kriptolar kavuşunca bu ihanetler duracak mı?
Asla durmayacak ve bu devlet olmayı emperyalizm adına kan dökerek pahalıya ödeyecekler.


İşte 1680'lerden itibaren başlayan Ermeni, Süryani, Kürt Yezidi isyanlarının günümüzde sonuçlanan devlet oluşumlarına kadar resimli belgeleri;






HİÇ BİR ŞEY TESADÜF DEĞİL. BU DA KRİPTO ERMENİ.AYNI FETULLAH GÜLEN GİBİ




GÜRCÜ, KÜRT, SÜRYANİ, YEZİDİ KOALİSYONUNUN
SON DARBE ÖRGÜTLENMESİ

,


Yahudiler ve Vehhabi Yahudileri iktidarı,alınca
kendi nesillerini üretmek için eskilerini
soykırıma uğratırla
r.

















Cumhuriyet Gazetesinden geçmiş bir haber, AKPnin ve R.T.Erdoğanın geçmişin travmacılarıyla Kürdistanı tanıtmasını okuyalım;

04 Mart 2013
Gültan Kışanak, Öcalan resmi olarak muhatap alınmış, görüşme ve diyalog başlamıştır.

Kışanak, özerklik istediklerini belirtirken, BDP'li Zümrüt de, "Kürt halkının önderini özgürleştirip, Diyarbakır surlarının burçlarına çıkaracağız" dedi.

Çözüm sürecine ilişkin yürütülen görüşmelerde, Milliyet'in yayınladığı tutanaklara göre, PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ın "Hepimiz özgür olacağız." ifadesi dikkat çekmişti. Dün, BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak da "Sayın Öcalan özgür olacak... Özerk bir yönetim istiyoruz." dedi. BDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt ise, "Kürt halkının önderini özgürleştirip, Diyarbakır surlarının burçlarına çıkaracağız." şeklinde konuştu.

Kışanak'ın çok tartışılacak söylemleri şöyle:

- "Kürt halk önderi bu meydanda sizlerle halkımızla buluşacak bir gün. Sayın Öcalan özgür olacak. Sayın Öcalan halkıyla buluşacak. Hep beraber kazanıp özgürleşeceğiz."

- "Hepimiz Kürt halk önderi sayın Öcalan diyalog ve müzakerenin muhatabıdır dedik. Bugün sayın Öcalan resmi olarak muhatap alınmış, görüşme ve diyalog başlamıştır."

- "Bugün barışa doğru bir adım atılacaksa, cezaevlerinin de kapısı açılmalıdır."

- "Kürdistan'da özgür ve eşit olmak istiyoruz. Özerk bir yönetim istiyoruz."

***

BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, barış sürecini adım adım yürüterek özgürlükleri büyüteceklerini belirterek, "Kürt halk önderi bu meydanda sizlerle halkımızla buluşacak bir gün. Sayın Öcalan özgür olacak. Sayın Öcalan halkıyla buluşacak. Hep beraber kazanıp özgürleşeceğiz" dedi.

Diyarbakır'da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle İstasyon Meydanı'nda yapılan mitingde yaklaşık 3 bin kişiye konuşan BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, İmralı'da ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan'ın, BDP milletvekilleriyle 3.5 saat süren görüşmesine değindi. Öcalan'ın bu çözüm sürecinden Kürtlerin de Türklerin de kazanacağını söylediğini, 'Herkesin özgür olacağı demokratik bir cumhuriyet inşa etmek için buradayım' dediğini belirten Kışanak, sürecin ilerlemesi için kadınların üzerine düşen görevi yapması gerektiğini söyledi.

"ÖCALAN RESMİ OLARAK MUHATAP ALINDI"

Gültan Kışanak, İmralı'da resmi olarak görüşmelerin başladığını, Kürt sorununu müzakere temelinde çözme yaklaşımının ortaya çıktığını ve bunun sahiplenmesi gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hepimiz Kürt halk önderi sayın Öcalan diyalog ve müzakerenin muhatabıdır dedik. Bugün sayın Öcalan resmi olarak muhatap alınmış, görüşme ve diyalog başlamıştır. Biz müzakereden kaçan taraf değiliz. Barışı herkesten çok biz arzu ediyoruz. Başladığı gün sonucu elde ettiğimiz gün değildir. Yeni bir sürece başlıyoruz. Bunu doğru temelde yürütürsek kazanırız. Çarpıtmak, başka yollara saptırmak isteyenler olacaktır. Bu konuda hepimizin bilinçli olması lazım. Sayın Öcalan'ın başlattığı görüşmelerin ilerletilmesi için çaba sarf ediyoruz. Ancak her şey bitmiş değildir. Bizler mücadelemizi doğru temelde, güçlü bir şekilde yürütürsek sürecin kazananı kadınlar, halkımız ve özgürlük isteyenler olacaktır."

"DÜMDÜZ BİR YOLUMUZ VAR, ÖZERK KÜRDİSTAN"
Abdullah Öcalan'ın BDP, KCK Avrupa örgütü ve KCK Yürütme Konseyi'ne yazdığı mektupların yerlerine ulaştığını anlatan Gültan Kışanak, "Kandil'de sayın Murat Karayılan'ın başkanlığında bir KCK heyetiyle görüşme yaptık. Bu görüşmenin kendisi müzakere sürecinin bir parçasıdır. Kürt özgürlük hareketi bir bütün olarak İmralı'da Sayın Öcalan'ın başlattığı sürecin yürümesi için kararlıdır" dedi.

Kürt hareketinin tarihinde hiç olmadığı kadar birlik ve beraberlik süreci içinde olduğu görüşünü savunan Kışanak, "Sayın Öcalan bu mücadelede kurucu irade olan, mücadeleyi bugüne getiren, tartışmasız, amasız, fakatsız ve bu sürece yön verecek en temel, en güçlü aktördür. Başka hiç bir tartışma yoktur. İmralı'da Sayın Öcalan'ın ortaya çıkaracağı iradenin arkasında olduğunu herkes söylemiştir. Biz de Kandil'de bunu gördük. Özgür bir irade için kararlı duruşu gördük" diye konuştu.

"ÖCALAN ÖZGÜR OLACAK, HALKIYLA BULUŞACAK"
"Bugün barışa doğru bir adım atılacaksa, cezaevlerinin de kapısı açılmalıdır" diyen Gültan Kışanak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kürdistan'da özgür ve eşit olmak istiyoruz. Özerk bir yönetim istiyoruz. Bunlar Türkiye'yi barışa götürecek taleplerdir. Bu süreci adım adım yürütürken, özgürlükler büyüyecek ve özgür bir ülkede yaşayacağız. Biz yaparsak doğru yaparız. Biz kazanırsak büyük kazanırız. Kürt halk önderi bu meydanda sizlerle halkımızla buluşacak bir gün. Sayın Öcalan özgür olacak. Sayın Öcalan halkıyla buluşacak. Hep beraber kazanıp özgürleşeceğiz."

YASAKLANAN AFİŞLER
Miting alanının girişinde kurulan arama noktasında mahkemece yasaklama ve toplatma kararı verilen iki pankartı taşıyan kadınlar polis noktasında durduruldu. Yaşanan tartışmanın ardından üzerinde 'Öcalan'a özgürlük' yazılı pankarta polis tarafından el konuldu. Kortejin önünde bulunan ve Paris'te öldürülen 3 kadının da aralarında olduğu PKK'lı kadınların fotoğraflarının bulunduğu ve üzerinde Kürtçe, 'Şehitlerimiz onurumuzdur' yazılı pankart tartışmalar sonunda alana sokuldu. BDP'lilerin mahkemenin yasaklamasına karşı 3 kadının fotoğraflarını karanfil fotoğrafları ile kapatarak platforma astıkları görüldü. Bu arada mitinge getirilen bazı çocuklara da PKK'lıların giydiği kıyafetlerin giydirildiği görüldü.

BDP Diyarbakır İl Başkanı Zübeyde Zümrüt de mitingde Kürtçe yaptığı konuşmada, "Kürt kadınları İmralı sistemini mücadeleleri ile boşa çıkaracaktır. Bugünden sonra eğer bir görüşme olacaksa Kürt kadınları diyor ki, bu tarihi bir görüşmeyse tarihteki gibi yazacağız. Kürt halkının önderini özgürleştirip, Diyarbakır surlarının burçlarına çıkaracağız" dedi.

Mitingde Abdullah Öcalan’ın gönderdiği belirtilen bir mesaj okundu. Öcalan adına okunan mesajda, "Geleneksel namus yerine, güzelliğin ve soylu kişiliğin çekiciliğini geçerli kılmak gerekiyor. Büyük bir ihtimalle rızalarınız dışında evlilikleriniz oldu. Sonra sizler annesiniz. Acılarınız var. Fakat anaç olanla aşk yaşanmaz. Aşk yaşamı öldürür. Kadını özgür olmayan bir halkın özgür olma şansı yoktur. Kadının özgürleşmesi Sakine’nin mücadelesidir. Sakine’nin hesabını soracağım, açığa çıkaracağım" ifadeleri dikkati çekti.

Rizeli sanatçı Ayşenur Kolivar'ın söylediği Karadeniz türküleri mitinge damga vururken, yöresel kıyafetli kadınlar kemençe ve tulum eşliğinde söylenen Karadeniz şarkılarıyla horon tepip halay çekti.

Cumhuriyet








Türkiye PYD bayrağı indirilsin baskısı yapınca yeni bayrak astılar.
Bu bayrak ne bayrağı mı?
Irak-Suriye Kürtleri ortak koalisyon bayrağıymış.
Ne oldu?
Gol oldu.
 Irak-Suriye Kürtleri birleşti sıra Türkiye ve İran Kürtlerinde.
İran zaten kendi içinde özerklik verdi.
Bizde ne zaman olur?
16 Nisan Boşganlık yasası sonrası.
Niye Boşganlık istiyor sanıyorsunuz ki?
R.T.Erdoğanın görevi Kürdistan kurmaktı ve kurdu işte ve resmen de tanıttı.
Görevini yaptı, arada devleti de yapma talan ediverdiler başına geçmişken yarasın.



İşte MÜSLÜMAN BİLDİKLERİNİZİ BELGELEDİK.

1 Mart 2017 Çarşamba

HAYIR YENİ ANAYASA KABUL EDİLECEK GİBİ DEĞİL

YENİ ANAYASA DİKTATÖRLÜK ANAYASASI OLACAKTIR.

Mevcut Anayasamıza daha şimdiden yapılan İKİ EK MADDE ile devlet idaresinin şekli belirlenmiştir.
Geçici 1. Madde'de mevcut anayasaya göre Cumhurbaşkanı,  Milli Güvenlik Konseyinin görevlerinin HALK OYLAMASI ile kabul edildiğinde, Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığını yürüten Cumhurbaşkanının (Devlet Başkanı yazılmış), cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak YEDİ YILLIK BİR DÖNEM için seçileceği ve Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getireceği, yetkileri kullanacağı belirtilmiştir. Diğerleri şimdilik tartışma konusu değildir.
Geçici 2.Madde ise kanaatimce diktatörlüğü tanımlamaktadır. Milli Güvenlik Konseyi üyeliklerinden birisi herhangi bir nedenle boşaldığında YERİNE ÜYE ALINMAYACAĞI belirtilmektedir. Yani üyeler ne kadar eksilirse TEK ADAMLIK o kadar rahat olacak demektir. Biri öldü, biri kaza geçirdi, biri yoğun bakımda...olduğunu düşünelim. Bu konuda sayısız komplo teorisi üretilebilir.

Yapılacak genel seçimler sonucu belirlenecek hükumet ile Milli Güvenlik Konseyinin adı "CUMHURBAŞKANLIĞI KONSEYİ" ne dönüşüyor.
Bu da, konsey üyelerinin Cumhurbaşkanının sadece getir götür memurlarına dönüştürülmesinden başka şey değildir. 

Cumhurbaşkanlığı Konseyinin Görevleri kısmında da, mevcut kazanılmış anayasal hakların korunulacağı adları anılarak belirtilmiştir. Ancak onlardan sonra sayılanlar ise endişe vericidir. Tamamen Padişah ile Sadrazam (başbakan) ve Vezirlerden (bakanlar) oluşan feodal yapıya dönüştürülen bir "CUMHURBAŞKANI" ve "CUMHURBAŞKANI KONSEYİ" TBMM'nin tüm yetkilerini üç maddede üstlenmiş görünmektedir.

Bunlardan en korkunçlarını aynen maddeden kopyalayarak ekliyorum; "
"a) ...milletlerarası andlaşmalara, dış ülkelere silahlı kuvvet gönderilmesine ve yabancı kuvvetlerin Türkiye’ye kabulüne, olağanüstü yönetime, sıkıyönetim ve savaş haline dair kanunlar ile Cumhurbaşkanınca gerekli görülen diğer kanunları Cumhurbaşkanına tanınan onbeş günlük sürenin ilk on günü içinde incelemek;
 b) Cumhurbaşkanının istemi ve tespit edeceği süre içinde: Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesine, olağanüstü yönetim yetkisinin kullanılmasına ve alınacak tedbirlere, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun yönetim ve gözetimine, gençliğin yetiştirilmesine ve Diyanet İşlerinin düzenlenmesine ilişkin konuları incelemek ve görüş bildirmek; 

Şimdi bu maddeyi biraz düşünerek yargılayalım;

Tamamıyla TBMM'ye ait olan yetkilerin tümü neredeyse Cumhurbaşkanlığı konseyine verilmiştir. "a" maddesinde sayılan milletlerarası anlaşmalar yapmak, şu anda hükumetin görevidir, DIŞ ÜLKELERE SİLAHLI KUVVET GÖNDERMEK VE KABUL ETMEK ise TBMM'nin görevidir. Bir madde ile hem hükumet hem TBMM devre dışı bırakılmıştır.
"b" maddesi daha korkutucu bir ifade ile başlıyor; "Cumhurbaşkanının isteğine göre". yani Cumhurbaşkanlığı Konseyi veya hükumet ya da TBMM partileri bir maddeyi ihtiyaç olarak belirleyemeyecek, öneremeyecektir, sadece TBMMM binasında konken oynayıp sekreterleriyle, metresleriyle aşklarını konuşacaklardır. Çünkü başka iş kalmıyor. Daha bitmediii... 
Cumhurbaşkanı İSTEMEDİKÇE, kimse genel seçimlere, OHAL uygulamasına veya bitirilmesine, RTÜK'e talimat vermeye veya görevlerini düzenlemeye kalkışamayacaktır.
Burada dikkat çeken iki terim çok önemlidir çünkü bu laik düzen ve demokrasinin sonu demektir ki şöyle;"GENÇLİĞİN YETİŞTİRİLMESİNE" ve "DİYANET İŞLERİNİN DÜZENLENMESİNE"
Yani halkımız aynen RTÜK ile uyutulmaya, aslı olmayan dini safsatalar, hadis, dua v.b. gibi narkozlarla uyutulup, kötü giden her şeyin gizleneceği bir ulusal haberleşme sistemi içinde hapsedilirken, GENÇLİĞİMİZ de RTÜK, DİYANET ve M.E.B tarafından seçilmiş en etkili köleleştirici eğitimle verilen narkozla hipnoz edilmiş ve her verilen emri "Allah'tan bilen" zavallı, aklı dumura uğratılmış olacaktır.
Ondan sonra gelsin FETİHLER. 
Yahu tank üretelim dedininiz motoru yok beee.
Neyse üzülmeyelim, savaşa sokacak güçler taka tuka bir şeyler verirler artık. Ortadoğu Jandarması olacağız ya Rusya, Balkanlar, İran, Çin her yeri fethederiz artık bu imanla.

Sıra geldi son maddeye;
c) Cumhurbaşkanının istemine göre, iç ve dış güvenlik ile gerekli görülen diğer konularda inceleme ve araştırma yapmak ve sonuçlarını Cumhurbaşkanına sunmak."

Bu da her türlü araştırma ve istihbaratı bu konseyin "CUMHURBAŞKANININ İSTEĞİNE GÖRE" yapacakları anlaşılıyor. Muhterem kişiliklerinin uygun bulmayacakları bir araştırma, mesela kendi veya çocuklarının veya görevlendirdiği resmi sivil örgütlenmelerin hakkında "anayasal, tck, cmuk gibi şeylerde belirtilen suçlar gibi basit şeylerle rahatsız edilmek istemediği sonucunu çıkartabiliriz değil başka sonuç ta çıkartamayız. Çıkaran varsa saçmalar bence.
Kısaca, TBBM partileri, hükumet iptal yani ilga yani kaldırılıyor demektir. Bizlerin gözlerini boyamak için de bu diktatörlüğün gerçekleşmesinde BÜYÜK EMEKLERİ geçen TBMM ve onları dışarıdan mali, siyasi destekleyenlerin evlatlarından veya göstereceklerinden oluşan kukla bir meclis de "dostlar demokrasi var desin" diye maaşa bağlanıp sabah gelinip akşam gidilen TBMM konken Salonu olacaktır.
Bunu anlamak için HUKUKÇU, AVUKAT, YARGIÇ, MİLLETVEKİLİ, BAKAN olmaya gerek yoktur. Zaten bunu yaptıranın da İmamhatipten sonra düz lise farkını vererek aldığını resmi sitesinde yazdığı gibi başka diploması da yoktur.
Cumhurbaşkanlığı resmi sitesinde kendileri yazdırmışlar, bakınız isterseniz.


Şimdi merak eden Altıncı Kısmı toptan okuyabilir.

ALTINCI KISIM 
Geçici Hükümler 

GEÇİCİ MADDE 1- Anayasanın, halkoylaması sonucuTürkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır. 18 Eylül 1980 tarihinde Devlet Başkanı olarak içtiği and yürürlükte kalır. Yedi yıllık sürenin sonunda Cumhurbaşkanlığı seçimi Anayasada öngörülen hükümlere göre yapılır. Cumhurbaşkanı, ilk genel seçimler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp, Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar, 12 Aralık 1980 gün ve 2356 sayılı Kanunla teşekkül etmiş olan Millî Güvenlik Konseyinin Başkanlığını da yürütür. İlk milletvekili genel seçimleri sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp göreve başlayıncaya kadar geçecek süre içinde, Cumhurbaşkanlığının herhangi bir surette boşalması halinde, Millî Güvenlik Konseyinin en kıdemli üyesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Anayasaya göre yeni Cumhurbaşkanını seçinceye kadar, Cumhurbaşkanına vekâlet eder ve O’nun Anayasadaki bütün görevlerini yerine getirir ve yetkilerini kullanır



GEÇİCİ MADDE 2-

12 Aralık 1980 gün ve 2356 sayılı Kanunla kuruluşu gösterilen Millî Güvenlik Konseyi, Anayasaya dayalı olarak hazırlanacak Siyasî Partiler Kanunu ile Seçim Kanununa göre yapılacak ilk genel seçimler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun ve 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunlara göre görevlerini devam ettirir. 

Anayasanın kabulünden sonra 2356 sayılı Kanunun 3 üncü maddesindeki Millî Güvenlik Konseyi Üyeliklerinden birisinin herhangi bir nedenle boşalması halinde doldurulması usulüne ilişkin hüküm uygulanmaz
Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanıp göreve başladıktan sonra, Millî Güvenlik Konseyi, altı yıllık bir süre için Cumhurbaşkanlığı Konseyi haline dönüşür ve Millî Güvenlik Konseyi Üyeleri, Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyesi sıfatını alırlar. 
Millî Güvenlik Konseyi üyesi olarak 18 Eylül 1980 tarihinde içtikleri and yürürlükte kalır. Cumhurbaşkanlığı Konseyi Üyeleri, Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin haiz bulundukları özlük hakları ile dokunulmazlığına sahip olurlar. Altı yıllık süre sonunda Cumhurbaşkanlığı Konseyinin hukukî varlığı sona erer. 

Cumhurbaşkanlığı Konseyinin görevleri şunlardır: 
a) Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilerek Cumhurbaşkanlığına gönderilen, Anayasada yazılı temel hak ve hürriyetlere ve ödevlere, lâiklik ilkesine, Atatürk inkılâplarının, millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunmasına, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumuna, milletlerarası andlaşmalara, dış ülkelere silahlı kuvvet gönderilmesine ve yabancı kuvvetlerin Türkiye’ye kabulüne, olağanüstü yönetime, sıkıyönetim ve savaş haline dair kanunlar ile Cumhurbaşkanınca gerekli görülen diğer kanunları Cumhurbaşkanına tanınan onbeş günlük sürenin ilk on günü içinde incelemek;
 b) Cumhurbaşkanının istemi ve tespit edeceği süre içinde: Milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesine, olağanüstü yönetim yetkisinin kullanılmasına ve alınacak tedbirlere, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumunun yönetim ve gözetimine, gençliğin yetiştirilmesine ve Diyanet İşlerinin düzenlenmesine ilişkin konuları incelemek ve görüş bildirmek; 
c) Cumhurbaşkanının istemine göre, iç ve dış güvenlik ile gerekli görülen diğer konularda inceleme ve araştırma yapmak ve sonuçlarını Cumhurbaşkanına sunmak."

Buraya kadar okuyana son olarak şunları yazabilirim. Her şeyi tek elinde toplayan cumhurbaşkanı, bütün bürokrasiyi tespit etmekte, bütün yargıyı, genelkurmayı her şeyi elinde tutmakta, o istemedikçe yasa önerisi bile yapılamayacak, yurt dışına asker gönderip ülkeyi savaşa sokabileceği gibi, yabancı ülkelerin ordularını ülkemize davet edebilecek. Bu 11. yy. da Türk korkusuyla Papa İnnocenzio'dan yardım isteyerek Haçlı ordularını ülkesine davet eden I. Aleksus Komnenos'un büyük hatası, 1204'de Aleksiyus Angelos komutasındaki  IV.Haçlı ordusunun kabaran iştahla gelerek1204'de İstanbul'u yağmalattıran Bizans İmparatoru IV. Aleksios'u hatırlattı.

Ülkeye silahlı yabancı oırduları davet edecek ama doğan olumsuz sonuçlarından hiç bir yargı denetimine tabi olmayacak. Çünkü hükumet ve meclis genel seçimlere de karar veremeyecek. Cumhurbaşkanı memnunsa "hükumet devam edecek" dedikçe sorun yok, halk isyan mı etmiş, yolla üstüne bir ordu, kim öldü kim kaldı olacak.
Bana görünen bu gene de siz bir daha okuyun derim.

Hükmet, mevcut kamu kurumlarının memur atamalarını, maaş ödemelerin, ÜST AKIL(!) tarafından verilen emirler doğrultusunda "DEMOKLESİN KILICI" gibi yürütecektir mutlaka.
Ancak, CUMHURBAŞKANIna tanınan yetkiler bana arenalarda savaşan dövüşçüler hakkında "baş parmağını yukarı" kaldırdığında "YAŞASIN", "aşağı indirdiğinde" ise "ÖLDÜRÜN" emri veren Roma imparatorlarını hatırlattı.

Takdir sizindir.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

Anayasa okumak için TIKLA https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2016.doc