"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

15 Ekim 2012 Pazartesi

SEDAS TAN YAZLIKCILARA SAYAC-ACMA-KAPAMA KAZIGI

SEDAŞ'TAN YAZLIKÇILARA SAYAÇ, AÇMA-KAPAMA KAZIĞI


ADALETİN BATSIN SEDAŞ


SEDAŞ, bilmeyenler için söyleyeyim, “Sakarya Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi” nin kısaltılmış adıdır.
Sedaş Depremzedelere milyarlık fatura yazmakla da meşhurmuş!

Sakarya/Adapazarı’nın sahil ilçelerinden olan Karasu son yıllarda yerli turizmin desteklenmesi kapsamında aşırı derecede konut üretimi yapmış ve bu konutları yerli müşterilerine satmıştır.

Ramazan dışında 15 Haziran- o5 Eylül tarihleri arasında şehrin nüfusu kendi nüfusunun “10” katına ulaştığı şehir esnafınca dile getirilmektedir. Gerçekten de şehrin Karadeniz sahili Kocaali ilçesine kadar binlerce müstakil veya apartman şeklinde konutlarla dolmuş haldedir.

Yazlık amaçlı kullanılan on binlerce konutun sahipleri elektrik, su faturalarını geldiklerinde öderler ve Eylül başında ayrıldıklarında, faturalar genellikle Eylül’ün on beşinden sonraya düzenlendiğiden gelen yaz döneminde abonelerce “gecikme faizli” olarak ödenir.

Benim bu yıl dördüncü yazım olmasının tecrübesiyle bu güne kadar ben de böyle ödedim. Bu güne kadar Eylül faturaları yüzünden ne elektriğim kesildi ne de “açma-kapama” ücreti ödedim.

Bu konuda yazlıkçıları ilçeye gelmeye teşvik etmek amacıyla ilçe belediyesi ve idarecilerinin karar aldıkları ev almadan önce bana esnafça söylenmişti.

Diğer yandan, okulların açılma tarihi zaten 15 Eylül tarihine denk geldiğinden yazlıkçılar en geç 05-10 Eylül tarihlerinde şehri terk ederler.

Son yıllarda Ramazan ayının yaza denk gelmesi yüzünden Ramazana birkaç gün kala şehir resmen boşalmaktadır.

12 Ağustos 2012 tarihli faturam!
16 Temmuz 2012 tarihli faturam


Bu yıl da böyle olmuştur. Ben ise sezon başında değil de özel nedenlerim yüzünden 28 Ağustos’ta gidebildim. 05 Eylül 2012’de de elektrik faturamı, ev vergilerini, su faturasını ödedim geldim.
Yukarıdaki faturaların 05.Eylül 2012 tarihli tahsilat makbuzu!
Bu yıl 10-12 Ağustos 2012 tarihleri arasında Karasu’dan Eskişehir’e uzanan bir çizgide dolu felaketi olmuş ve şehrin bütün çatılarını el büyüklüğünde ve daha iri söylendiğine göre, yıldız, kare şekilleri dâhil çeşitli şekillerde yağan buz bütün çatıları kalbura çevirmiş. Yer yer 30-35 cm uzunluğunda ondülinlerin resmen kesilmiş olduğunu gördüm.

Ben de 09 Eylül’de ayrılıncaya kadar çatıyı baca bandıyla yamayarak uğraştım durdum. Eve geldiğimde, bankadan aldığım kredi dosyamın belgeleri arasında bulunan sigorta poliçeleri arasında

Evin “dolu felaketine” karşı sigortalı olduğunu öğrenince 09-10 Ekim 2012’de bankadan bilgi almak için Karasu’ya gittiğimde “91” TL borçlu gösteren elektrik faturası ile kapı önünde karşılaştım.

Ağustos ayında gittiğimde kapı önünde sökülmüş eski elektrik sayacımın öteki komşularınki ile yan yana, sayacın özellikleri ve neden değiştirildiği hakkında bilgiler veren kitapçık ve makbuzlarla birlikte durduğunu görmüştüm. Elektrik faturasını öderken, vezne memuruna, bedeli sökme-takma ve sayaç bedeli” olarak toplam “37.70” TL olan bedeli peşin ödemek istediğimi söylediğimde memur, bedelin aylık faturalara yansıtılacağını ve faturasız tahsilat yapamayacağından, Eylül faturasını beklememi söyledi. Ben de yazlıkçı olduğumdan Eylül faturasını göremeyeceğimi söyledim.

SEDAŞ'IN ELEKTRİK SAYAÇ AÇIKLAMA-TANITIM BELGESİ


Yukarıda da açıkladığım nedenlerden dolayı “90.40”TL tutarında 25.Eylül 2012 son ödeme tarihli faturaya çok şaşırmıştım. İncelediğimde, 15 Eylül 2012’de düzenlenmiş faturanın içinde sayaç bedeli olan “37.70”TL yanında,15.76TL harcanan elektrik bedeli, 16.30TL kesme-açma bedeline ek olarak 13.79TL KDV ücretinin yer aldığını, toplamı 01.02 TL tutan diğer küçük miktarlarla toplamı “84.57”TL olan faturanın, “90.40” TL olarak yazılması da ayrıca bir başka tuhaflıktı. Çünkü faturadaki değerler toplandığında asla fatura değeri elde edilememektedir.

Yazıya konu olan daire numarası "15" olacak

 

 

Ben SEDAŞ'a dert anlatırken adamlar elektriği kesip bunu bırakmışlar!

Tesadüf ben de ödemeyi yapmışım. Faturanın tahsilat belgesi! Buna da gecikme faizi aldılar. 

İyi yere dükkan açmışlar (!)

Aynı tarihte sayaç bağlanan sağ kapı komşumun 2012 Eylül faturasında geçmiş dönem borcuna rağmen kesme-açma, "Sayaç" dümeni yok!


Aynı komşumun Ekim faturasında da borcuna rağmen sayaç-kesme-açma dümeni yok!


Bu da sol-"14" No'lu komşumun Eylül 2012 faturası. Borcuna rağmen "kesme-açma ile sayaç" olayı fatura edilmemiş!

Aynı komşumun Ekim 2012 faturası!




Açıklama;

““Olağanında, bu fatura bütün ahlaksızlığına rağmen;

15.76 TL Tüketilen elektrik bedeli,

37.70 TL Sayaç ve montaj bedeli,

01.02 TL Muhtelif vergiler,

____________________________+

54.48TL+KDV (10TL) yani “64.48”TL şeklinde olmalıydı. Yaklaşık 25.00 TL haksız (kazanç) tahsilat yapılmıştır. En az 50.000 yazlıkçı abone olduğunu hesaplarsanız bu tam bir kamu/amme suçudur!””

Sabah olunca bankaya gidip işimi gördüm ve SEDAŞ Karasu şubesine girdiğimde girişten sağda ortada uyuyan tombul bir erkek memuru görünce ”Faturanın nedeni belli! “ diye içimden geçti.

Çalışan, önünde müşteri olan öteki memura müracaat edince, bayan memur uykucuyu uyandırıp bana yönlendirdi.

Faturayı ne kadar topladıysa altında yazılı değeri o da bir türlü tutturamadı.

Neyse, yazlıkçı olduğumu, bu faturanın ne anlama geldiğini sorduğumda bana “Eylül ayından beri bekleyen fatura için kesme-açma uygulanmasını yadırgamamam gerektiğini pişkinlikle söyledi!

Öyleyse, kesme-açma işleminin önceki faturaya yapılması gerektiği halde, altında “Borcu yoktur. Teşekkür ederiz” yazılı Eylül faturasına niye yapıldığını sorduğumda bilgisayar ekranını karıştırdı, inceledi ve kesin teşhisi koydu.

“Elektrik Sayacına Tebligat”;

-“Sayaç ücreti, takma-sökme ücreti (aslında 37.70TL fiyatın içindedir) ve KDV olduğunu söyledi. Sonra biraz daha ekranı karıştırdı, bir şeyler yazdı çizdi ve son ödeme tarihi olan 25 Eylül 2012 tarihinden “dört gün “sonra “29 Ekim 2012’de borcu ödemediğimden” adresime (Yazlık olduğundan sayacın üstüne bırakıyorlar) tebligat yaptıklarını, tebligatı şahsıma yapmalarının gerekmediğini ve bu yüzden elektriğimin 6183 sayılı kanunun 51. Maddesi gereğince gerekli tahsilatın yapılabilmesi amacıyla kesildiğini söyledi. Oysa ben evden çıkarken elektrik vardı.

SEDAŞ'IN KAFASINA GÖRE FATURA DÜZENLEYİP TAHSİL ETME YETKİSİNİ ALDIĞI YASA MADDESİ
Yani memurun hiçbir açıklaması yazdıkları fatura gibiydi. Yani tutarsızdı. Ben SEDAŞ ile 2009’da sözleşme yaparken de sürekli ikamet mi yazlık olarak mı kullanacağım sorulmuştu. Belediye de aynısını yapmıştı. Bu nedenle bu faturanın düzenlenmesinin de cezaya sokulmasının da yanlış olduğunu ve düzeltilmesini istediysem de bana sadece gülen bu uykucu tombul memurun yardımcı olamayacağı kanaatine vararak ayrıldım. Vezneye gidip faturayı ödedim. Eve döndüğümde elektrik kesme-mühürleme belgesini saatin üstünde gördüm ve elektrik kesilmişti.

Ben de faturayı ödediğimden “186” yı arayarak saatin açılmasını istedim. Memure hanım bana yukarıda tekrar ettiğim şartnameleri okuyarak o an ekip gönderemeyeceğini söyledi.

Sonra aklıma fatura ödendikten sonra kendimin de açabileceğim aklıma geldi. Kesme belgesine de tedbir olarak bakıp emin olduktan sonra kendi elektriğimi kendim verdim.

Sonra aklıma komşuların faturalarına bakmak geldi. Bir de ne göreyim, bulabildiğim makbuzlar ışığında apartmanda bu işleme maruz kalan tek kişi değil miyim? (Zaten iki aile ve bir dairede de bir kaç doğulu işçi oturmaktadır.)


Evet, amme hizmeti veren özel veya tüzel kurum veya kuruluşlar yasalarla belirlenen yetkilerini yukarıdaki fatura düzenlenmesi, tebliğ edilmesi gibi işlemleri yapabilirler. Ancak bu görevlerini yaparken hizmet alanlar arasında “yerli-yabancı” ya da “yerli-Yazlıkçı (Yabancı-güya zengin) ayrımı yapamazlar. Bana yaptıkları gibi "Kişiye Özel Fatura" düzenleyemezler.

Elektrik tüketen aynı apartmandaki vatandaşların hepsini “yerli” diye kayırıp yazlıkçıya ki evinde olmadığı bilindiği halde fatura düzenleyip, son ödeme tarihinden dört gün sonra “ihtarname” göndermek (bu belgeyi ben bulamadım. Fatura da bu ihtarname olayını yalanlamaktadır.), sonra tutarı bile yanlış hesaplanmış (fazla) faturayı bir yıl sonra gelip gelemeyeceği belli bile olmayan yazlıkçıyagecikmeli tahsilat” uygulamanın ne Anayasanın “eşitlik” ilkesi ne de “Anayasaya uygun olarak düzenlenmiş olan” SEDAŞ kurum yetkileriyle ne de insanlıkla ilişkisi vardır.

Bu yaz Ramazan nedeniyle 20 Temmuz’dan itibaren boşalmış olan Karasu’da bütün elektrik abonelerinin sayaçlarını (İstanbul’daki evimin sayacı en az 20 yıllık. Bizim TEDAŞ, SEDAŞ yanında bir melek mi ne?) halkın onayını almadan değiştireceksin, istediğin fiyatı çakacaksın, üstüne kendi bağladığın boş evin sayacına son ayın faturasını, KDV v.b. ilave edeceksin, son kullanma tarihinden sonra “dört gün” içinde ihtar (çekmemiş) çektiğini söyleyip vatandaşı gıyabında “90.40”TL’lik yapacaksın, gelecek yıl da bir yıllık gecikme faiziyle tahsilat yapacaksın!

Ey SEDAŞ, sen iyi iş bulmuşsun sakın bu işi bırakma(!)

Sedaş’ın yaptığı düpedüz fırsatçılıktır, kendisine tanınan “kamu görevini suiistimal etmektir”, aynı apartman sakinleri olan aboneleri arasında anayasaya aykırı olarak “ayırımcılıktır!

Hukuken de ahlaken de suçtur.

Adı “Adalet” ile başlayan hükumetin yetkililerinden adı “Cumhuriyet Savcısı” olanlara, bu kurumları denetlemesi gereken EPDK’ya (Enerji Piyasası Denetleme Kurumu) kadar herkesin takip etmesi gereken bir “kamu/amme suçudur!” Çünkü en az “50.000” ile “100.000” arasında aboneyi ilgilendiren bir konudur! Yıllardır bu halkın verdiği “tanıtım mücadelesini” baltalamaktır.

Geliri yazlıkçılara dayalı Karasu’ya da yapılmış bir ihanettir. Çünkü bu yazı hiçbir işe yaramasa da yerli halkı gerçekten çok mükemmel olan Karasu şehrinin konut ve yerli turizm piyasasını etkileyecektir.

Aylık elektrik faturalarına bölünerek faturalara yansıtılacağı vezne görevlisince söylenilen sayaç bedelini 16 daireli apartmanda yalnızca benden “bir defada” tahsil edeceksin, kafana göre tebligat, ihtar, tahsilat yapacaksın, hâkim de savcı da sen olacaksın, koca bir yıl içinde “14” gün kaldığım evde “90.40”TL elektrik faturasını vatandaşa Deli Dumrul gibi yükleyeceksin!

Helal sana SEDAŞ(!)

Ne oldu da bu işlere muhtaç hale geldin?

Yoook haberim yok memurum etmiş dersen, o zaman da senin bu işi yapamayacağın da ortaya çıkar!

Adaletin batsın SEDAŞ!


SEDAŞ'IN DİĞER KOMŞULARIMA DÜZENLEDİĞİ FATURALARDA DA SAYAÇ BEDELİ VE 
AÇMA-KAPAMA UNSURLARI YER ALMAMAKTADIR!
Benim faturam "Yazlıkçı" olmam nedeniyle "Kişiye Özel" düzenlenmiştir! Başka açıklaması yoktur!
İşte deliller;









Alaeddin Yavuz

adilyargicc/ adilyargic/ Keykubat/ AlaeddinYavuz

NOT=SEDAŞ'IN BU KONUDAKİ SAVUNMASINI YORUM BÖLÜMÜNDE YA DA YAZININ ALTINDA (SAYFA HACMİNE GÖRE) YAYINLAYABİLİRİM. ELBETTE BU BELGELERE KARŞIN KAMUOYUNU İKNA EDEBİLECEK BİR SAVUNMASI OLURSA!

ÇÜNKÜ YERLİ HALK DA BU KONUDA MAĞDURİYET YAŞAYAN BAŞKALARININ DA OLDUĞUNU BANA SÖYLEMİŞTİR.

BEN SADECE KENDİ APARTMANIMDAN BELGELER SUNDUM. AYNI BİNADAKİ ABONELERİNE BİLE AYRICALIKLI FATURALAR DÜZENLEMEK HİÇ BİR KAMU HİZMETİ GÖREN ÖZEL-TÜZEL KURUMUN VEYA KURULUŞUN LÜKSÜ OLAMAZ!

EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRI ANAYASAL BİR SUÇTUR! SEDAŞ, KAMU GÖREVİ İÇİN DEVLETÇE VERİLMİŞ YETKİYİ SUİSTİMAL ETMİŞTİR!






4 Ekim 2012 Perşembe

TURK MUSLUMANLARA KURULAN TUZAGIN HARITASI

PAPA XVI.BENEDICTUS FETHULLAH GÜLEN İLE

TÜRK VE MÜSLÜMAN DÜNYASINA KURULAN TUZAK'IN HARİTASI

İtalya'nın başkenti Roma'da bulunan etrafı surlarla çevrili küçücük bir "Şehir Devleti" olan Katolik Hıristiyanlığın ruhani merkezi Vatikan hükümeti asırlardır Türk ve Müslüman dünyasını Hıristiyanlaştırma siyaseti gütmüş son papa 16. Benedictus'un ifadesiyle 21. yüzyıl Müslümanların Hıristiyanlaştırılacakları yüzyıl olacağı söylenilmiştir.

Peki

Müslümanlar ve Türkler Hıristiyan olurlarsa sorun çözülecek midir?

Hayır!

Bu iş Türk ve Müslüman devletler ve milletler arasında oluşturulmuş din, mezhep farklılıkları ile aralarındaki bağların koparılmasını hedeflediğinden bölünme "kardeş-din-mezhep düşmanlığı" sayesinde gerçekleştirilerek "Birleşme şansları ortadan kaldırılmış olmaktadır".

Hiziplere ayrılmış ve yeni inançlarıyla soyları, yaşamları da değiştrilmiş bu başıboş, birbirine düşürülmüş toplumların imha hareketi, 11 Eylül 2001 New York İkiz Kule aldatmacasında kendi istihbarat örgütü C.I.A ile yarattıkları El Kaide Örgütü üstünden bizzat yavru G.W.Bush'un ağzından "CRUSADE=HAÇLI SEFERİ" ilan edilmiştir.

1096-1099 Haçlı Seferlerinden Kudüs kuşatması

Bu projeye göre, 19. yüzyıla kadar olan sürede Osmanlı ve öteki Türk ve Müslüman toplumların kuzeyden Rus-Çin, güneyden de İngiliz-ABD-AB işgaline sokmalarında kullandıkları taktiği kullanmaktadırlar.

Mısır'da Arap Baharı(!)/Kışı öncesi çizilen Yeni İslâm karikatürü

Rusya'da Said-i Kürdi Deliüzzaman ve onun gibileri 1919'a kadar Osmanlı ve öteki Türk toplumlarını işgal ettiğinde kızılderililer misali soykırıma tabii tutan Rus Çarı, Uygur Türklerini de 1958'lere kadar Çan Kay Şek yanlarında "İslâmı koruyacağı saçmalığının kabul ettirilmesiyle" yer almaya ikna ederek "Karşı Devrimci" ilan ettirmeyi başarmışlardır.
1916 başlarında Kürdistan kuracaklar diye Ruslarla Bitlis'te görüşüp işgalini sağlayan Deliüzzaman,dümenden esir düştüğü Rusya'da 1919'da kovuluncaya kadar Türkleri Rus Çarlığına karşı savaşa ikna etmiştir.

Bu ülkelerde iktidarı ele geçiren Sosyalist-Komünist rejimler de Türk ve Müslümanları "Karşı Devrimci- Emperyalizmin İşbirlikçileri" ilân etmişlerdir.

Bu düşmanlık yüzünden 20. yüzyıl SSCB ve ÇHC (Çin Halk Cumhuriyeti) sosyalist rejimlerine "karşı devrimci" oldukları yüzünden Türk ve Müslüman soykırımı ve Hıristiyanlaştırılmaları ile geçmiştir.

Bu gün de gene aynı gerekçe ile kuzeyli büyük devletlerin sıcak güney denizlerine inmelerini engellemek için aynı taktik emperyalizm tarafından uygulanmakta, o zamanın "Türk-Müslüman maskeli" dönmelerinin soyları gene devletlerin başlarında olduklarından "21. yüzyıl Türk ve Müslüman soykırımına" ortam hazırlanmıştır.

Minareleri durdurun diyor!


Bu saçma soykırımların nedenleri ise Tevrat, İncil , Kur'an ayetlerinde yer almaktadır. Bunun için "Yecüc-Mecüc ve Türkler" adıyla yazdığım çok sayıdaki yazılarımı okuyarak geniş bilgi sahibi olabilirsiniz.


Bu defa da aynı tuzağa başımızdaki işbirlikçi dönme hainlerin ağzına bakarak düşersek çok kısa sürede bu soykırım savaşının içinde kendimizi bulmamız an meselesidir.

Dikkat edin, bütün ABD-AB ülkelerinde Müslüman düşmanlığı asırlardır olduğu gibi son 10 yıldır artarak aşılanmaktadır. Aynı emperyalist güçler bizlerde de Nurculuk, Fethullahçılık, Kadıyanilik, Efganilik, Bahailik, Kürt Alevi'liği gibi "Teslimiyetçi ABD-Mason İslâmına dayalı Köktendinciliği" iktidara getirip güçlendirmektedirler.

1950'de devletin başına getirilen Deliüzzaman'ın teslimiyetçi kültünün bir ötesi Ilımlı İslâm'ın teslimiyetçi önderi Fetoş!

Bütün Türk ve Müslüman devletleri ve azınlıkları Rusya-Çin'e karşı kışkırttıklarından bu ülkelerde de doğal olarak "İslam düşmanlığı" artmaktadır.

İşte düşmanlığa "Çıkış Yok!" diyen bir örnek Avrupa basınından!



Bütün ABD-AB filimlerinde Türk ve Müslümanlar Ortadoğu'dan Filipin adalar grubuna kadar coğrafya'da "Terörist Toplumlar" olarak "İslamofobi" mantığıyla gösterilmektedir. Bu filimler en çok Fethullah Gülen kanallarında yer almaktadır.

Türk ve Müslüman coğrafyaya karşı örgütlü sürdürülen bu düşmanlık da Ortadoğu, Orta Asya, Pasifik Okyanusu Ada Devletleri Coğrafyası içinde yaşayan Türklerin ve Müslümanların hem güneyden hem kuzeyden kuşatılarak imhasını amaçlamaktadır.

Ancak şu günlerde Avrasya Blogu olarak ta bilinen Rus-Çin ülkelerinde İslâm düşmanlığı yapılmadığı gibi, son İslâmı karalamak için çekilen "Müslümanların Masumiyeti" adlı filmi yasaklayan mahkeme kararları bu ülkelerde yayınlanmıştır. Bu da henüz köprülerin atılmadığına işaret etmektedir.


Bu imha gerçekleştikten sonra İncil Kıyamet ayetlerine göre bunlar kendi aralarında İsa'yı getirmek için yeryüzünü yok edecek bir Armageddon Savaşını başlatacaklardır.

Süper Devler de değimizi Birleşmiş Milletler Örgütünün beş daimi temsicisi de olan bu ülkelerdeki nükleer silahları yeryüzünü bin kere imha edecek güce sahiptir.

Bu harita Türk ve Müslüman dünyasını ve bu projelere karşı olan Türk ve Müslüman olmayan devletleri ve milletleri de haberdar etmeyi amaçlamaktadır!

Şunu da hatırlatayım, 1565'de İspanyol Armadasını Manş denizine dökerek küresel imparatorluk olan İngiltere'yi de 1550'lerde Mason tarikatları ele geçirmişti. 16.yüzyılda Rusya'yı Osmanlı'ya karşı güçlendiren, 1917 Wilson İlkeleri ile Sosyalist SSCB'ye zemin hazırlayan Küresel Sermaye, 1955'de de Çin'in Mao'suna güç vererek SSCB'nin yayılmasını engellemiştir. Bu toplumlar arasında sözde Masonik-Semitik bağlar vardır. Bunları bir çok yazımda tekrar ettim.

Bu ülkelerin küresel Mason Sermaye'ye karşı olmalarını şüphe ile analiz etmek durumundayız.
Eee uyanmak için geç olsa da bir yerlerden başlamak hiç uyanmamaktan iyidir!

Haritayı ve çizgi renklerini iyi inceleyin ve alttaki aynı renklerde yapılan açıklamaları iyi takip ediniz!

Takdir Sizlerindir!
Alaeddin Yavuz

adilyargicc/ adilyargic/ Keykubat/ AlaeddinYavuz
 
Urfa Akçakale olayıyla başlayan gelişmeler insanımızı korkutmuş ve tepkilerini de getirmiştir!
 
Resimlerin linkleri;
 

28 Eylül 2012 Cuma

BASBAKAN GIZLI SEVISIP ESKARE DOGURUYOR


BAŞBAKAN GİZLİ SEVİŞİP EŞKARE DOĞURUYOR


İmralı’yla görüşmekten Oslo mutabakatına kadar yapılan bütün ithamlara "İspat edemeyen şerefsizdir!" diyen başbakan RE. T.E ispatlara rağmen özür dilemedi. Tuhaftır, korkularından mı, terbiyelerinden mi bilinmez ithamlarını ispat edenler de ona "Şerefsiz!" demediler sadece ispat etmekle yetindiler. 

Başbakan’ın kendisine karşı yapılan ithamların sahiplerini “şerefsizlik”  ile suçladığı bütün ithamlarda bahsedilen işbirlikçilikleri gerçek çıktı.





Atalarımızın güzel bir sözü vardır; "Kem söz sahibine aittir!" 
Bu gün başbakan sözde "akan kanı durdurma" bahanesiyle İmralı sakinini de "akil adamlar" dediği ayrılıkçı Kürtlerden oluşan karar komisyonuna Apo'yu da dâhil edecekmiş. Akil (akıllı) adamların başı da yıllar önce milletvekili sıfatıyla Avrupa’ya kaçan, terör örgütünün Avrupa’da yapılanmasında büyük hizmetler(!) vermiş PKK’lı milletvekili Zübeyir Aydar’mış. İki gün önce kökeni Tunceli- Çemişkezek olan Yezidi Kürdü Bülent Arınç, Zübeyir Aydar’a “terörist, vatan haini” denilmesinin yakışık almadığını, akan kanın durması için çalışan bir kişi olduğundan saygı duyulması gerektiğini” savunmuştu. Bakanları da kendisi de bunu söylüyor. 


04 Kasım 2002’de o zamanın genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile arasında yakınlık kurmasını sağlaması için aracı olmasını istediği ABD Savunma bakanı yardımcısı Dr. Paul Wolfovitz ve cep telefon numarasını da verdiği, kendisinin Wolfovitz’in “sadık hizmetkârı” olduğunu belirten, ifadesiyle sonra bulan mektubunun aksi halen ispat edilmediği gibi yalanlanmamıştır da.

Bu yetmedi bir de Wikileaks belgelerinde ABD büyükelçisi Mark Parris’in ABD’ye yazdığı resmi raporunda “Adamları olan RE.T.Erdoğan’ın mevcut generallerden rahatsızlık duyduğunu ve bu generallerin projelerini RE.T.E ile gerçekleştirecekleri projelere engel olabileceklerini belirttiği belgeyi ana muhalefet partisi başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dile getirdi ve başbakan RE.T.E’yi;

“-kendi ülkesi aleyhine başka devletlerle işbirliği yaparak kumpas kurmak suçu işlediğinden dolayı hainlikle" suçladı.


Bu akşam yani 27 Eylül 2012 akşamı saat 20 sıralarında Star Tv’de başbakan RE.T.E’ye bu konu sorulduğunda verdiği cevap akıllara ziyandı. Soruyu yönelten ve “Wikileaks Belgelerine dayalı iddialar” diye soran bayan gazeteciye söyle dedi sayın RE.T.E;

-Siz bunlara inanıyor musunuz?
Tut kelin perçeminden! Kadın “inanıyorum” dese bir anda başbakanın hedefi olacak, yok “inanmıyorum” dese soruyu neden sordun diyecek! Haliyle o da en doğrusunu yaptı ve alttan aldı.
Resmin linki;

Sözde başbakan her türlü iddiayı “açıklıkla cevaplayan, temiz kalpli, halkına hizmet eden, mağdur” siyasetçi devlet adamı rolünü oynamak için bu soruların sorulmasına izin vermiş olmasına rağmen altında kalması gerçekten yadırganacak bir durumdur.
Ama eskilerin bir sözü daha doğruluğunu göstermiştir. O da;

-“Gizli sevişen eşkâre doğurur!”
Başbakan bu işleri gizli yapmıştır ama eşkâre doğurmuştur.

Eşkâre doğumu gerçekleştiren belgeler ve olayları aklımda çevirirken aklıma iki gün önce ABD’nin Silivri Esir Kampı yargıçlarından birisinin verdikleri kararın “siyasi” olduğu konusundaki yorumlara isyan ederek “Kimse bana karışamaz, ben bağımsız, kendi irademler yargımı veririm” havasına girerek başbakanın sırtından “yargıya müdahale çuvalını” almaya çalışması geliverdi.



Gönül ister ki gerçekten öyle olsun da bunu başka şeylerde de görelim.
Eğer bu ülkede bu kadar “özel yetkili mahkemeler” ve bunların yargıçları, savcıları varken bu “bağımsız” kişiliklerini yukarıdaki belgeler konusunda da gösteriversinler de görelim.

Yook buna cesaret edemiyorlarsa üstünü örttükleri Deniz Feneri ve AKP milletvekillerinin, Kemal Unakıtanların, Hatay’da kurulan terörist eğitim kamplarının da suç olduklarını hatırlatmaya gerek var mı bilmem.

Buraya kadar başbakanın halk deyimiyle “Hem suçlu hem de güçlü” olduğunu, Mart kedisi gibi hem becerip hem de bağıran bir kişilik sergileyerek suçlarının, ihanetlerinin üstünü örttüğünü görüyoruz.
Şimdi gelelim şu “B.O.P Projesi” ya da başbakan RE.T.E’nin dediği şekilde “Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi” eş başkanlığının gözümüzden kaçırılan kısmına.
Bilinen B.O.P haritası

Dün akşam yani 26 Eylül akşamı yeni açılan bir haber kanalında ayrılıkçı terör örgütünün siyasi kadrolarından Altan Tan ile Ayşe Hür bu konuyu açıkladığında işin bilinmeyen kısımlarını açıkladılar.
Biz malum B.O.P haritası gereğince Türkiye topraklarının biraz küçültüleceğini ama ortada gene iyi kötü bir devlet kalacağını düşünüyorduk.

Meğer işin aslı öyle değilmiş. Ortadoğu’da bütün devletler ırki-dini v.b. özelliklerine göre birkaç ilin birleştirilmesiyle eyaletlere dönüştürülecekler, bu coğrafyada “vize” sorunu kalkacak, herkes istediği yerde istediği gibi yerleşecek, bölgenin yönetileceği merkezi bir eyalet olacak bunun İstanbul, Diyarbakır olduğu bilinen şeyler olmasının yanında mevcut devletler lağv edilecek, her eyalet iç işlerini kendine göre düzenleyecek dış işlerinde merkezi idareye bağlı olacaklar. Bu bağlılık “sembolik” olacakmış.

Hatta, Altan Tan ya da benim deyimimle “El Tantana” başbakan RE.T.E’nin bu projeye soğuk baktığını, “Yeni Osmanlı” kurma hırsına mağlup olması yüzünden yakında “değil cumhurbaşkanı olmayı başbakanlığı bile kaybedebileceğini” söyleyerek resmen uyardı.

ABD’nin Newyork Times gazetesi de eyaletlerin oluşumları konusuna değinerek üstüne bir de Irak Kürdistanı haritası yanında Çin sınırında kurulması düşünülen devletlere kadar bilgileri de yayınladı.
Oslo görüşmesi yüzünden iktidar partisi AKP’yi suçlayan, görüşme belgelerini açıklayan sonra da bir güzel “masaya bizi de alırsanız destekleriz!” diyen işbirlikçi CHP’den Mustafa Sarıgül’e kadar bu yönde yapılan açıklamaların da sırrı emperyalizmin bu “devletsiz eyalet” projesine olan bağlılıklarıymış meğer.

Yahu insan olan düşünür! Eyalet olacaksın ama ordun, polisin, vergi memurun olmayacak, olsa da sayısından silahına hatta halkına vereceğin nafakaya kadar emperyalizm karar verdikten sonra, istediği an seni asker edip dünyanın olmadık coğrafyasına “koloni askeri” olacak süreceği bir düzene nasıl hayran olunabilir anlamış değilim!

Bir insan hain olur da bu kadar hem hain hem de salak nasıl olur onu anlayamıyorum!
Bu aşağılık işbirlikçiler, ihanetlerinde sınır tanımadıklarından A. Davutoğlu ile RE.T.E’yi bile bunca ihanet ve işbirlikçiliklerine rağmen “vatan kurtaran aslan” yapacak hale geldiler.
O öyle diyor, bu böyle diyor. Sinsi olan ihanetler açıktan dillendiriliyor, ihanet odakları açıkça toplantılar yapıyorlar.

Emperyalizm, 1911’de işgal ettiği Tunus, Libya, Cezayir’e tam yüz yıl sonra 2011’de girdi ve kendi kurduğu rejimi, halkını daha iyi sağdıracak yeni işbirlikçi kölelerini başlarına dikti.
Osmanlı 1914’te I. Dünya savaşına katıldı, 1918’de teslim oldu. Yukarıda saya geldiğim olaylar ile 2014’te proje gereği yeni yapılanma gerçekleştirilerek devlet tasfiye edilecek ve 2018’e kadar işlem tamamlanacak.

Sonra “Elveda Türkiye Cumhuriyeti!

Devlet tasfiye ediliyor. Diyecek laf kalmadı artık!
Başbakanın “gizli sevişme ürünü” olan “ihanet bebekleri” saymakla bitmiyorsa da bu bebekler gerçekten yaşayabilecekler mi?
Bence hiç de öyle görünmüyor! Hatta bu ihanet bebekleri şimdiden ölmeye başladılar bile.
Neden mi?

Libya’da biraz da Kaddafi’nin bunaklığından bıkıldığından mıdır nedir olaya müdahil olmayan, oluruna bırakan büyük devletlerden Rusya-Çin-Hindistan-K.Kore-İran koalisyonu Suriye konusunda çok ciddi şekilde olaya müdahil oldular.

ABD-AB korkusundan Suriye’de B.Esad rejimine “çekil” diyen Arap ülkeleri ve öteki bölge ülkelerinin sayıları başlangıçta 90 gibiyken sonra 50’ye bu günlerde de 20’ye kadar düştü.
ABD, Suriye’ye “askeri müdahale” seçeneğini” ortadan kaldırdı ve hatta İsrail’in İran’a sataşmasında bile İsrail “suçlandı”.

Suriye’de “rejimi bırak çekil!” diyen RE. T. E’nin sesi her gün kısıldıkça kısıldı bu günlerde de içte ve dışta “komşu ülkesine karşı terörist yetiştiren, mühimmat, asker, istihbarat,  sığınma, askeri ve Üniversite dâhil her türlü eğitim veren “suçlu” olarak anılır duruma düşmüştür.

Ve son “yıkım olayının”  haberi de bu akşam gelmiştir. ABD-AB karşıtlığının hızla yayıldığı Arap ülkeleri içinde haliyle Suriye de baştadır ve son günlerde, AKP hükumetinin desteklediği, özü NATO askerlerinden oluşan sözde Özgür Suriye Ordusunun Arap komutanlarından bazıları “çakma özgür ordudan” istifa ettiklerini bir toplantıyla açıklamışlar ve resmi Suriye Ordusuna teslim olmuşlardır.

Bu komutanlardan Binbaşı Halid bin Abdurrahman ez-Zalem, “Ben, Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Askeri Konsey’in güney bölgesinden sorumlu başkan yardımcısıyım. Suriye’deki askeri ve sivil şehitlerin ailelerine dönüyorum; sizlerin ve tüm dostlarımın önünde şunu ilan ediyorum ki görev yaptığım ordudan ayrıldıktan ve silahlı gruplara katıldıktan sonra Filistinli kardeşlerimize yardım için kullanmamız gereken silahların Suriye’deki kardeşlerimize çevrilmesinin çözüm yolu olmadığını anladık  diyerek “dağılma sürecini” resmileştirmiştir. Bu komutandan başka Halep’in kuzeyinden sorumlu büyük grubun komutanı Yasir el Abd da birliklerini tasfiye ettiğini bildirmiş, yaptığı açıklamada;

“Ben herkesten Allah’ın kendisine verdiği aklı biraz olsun kullanmasını ve düşünmesini istiyorum. 

Devrimler ifade özgürlüğüne, insani onura diğer insanların inançlarına saygı gösterir. Ben vicdan sahibi muhaliflere, rejimin taraftarlarına ve tarafsız olanlara sesleniyorum. Suriye, bizim evimiz ve namusumuzdur. Düşmanlar bizim evimizi ve ülkemizi yakmak istiyorlar. Dinimizi, halkımızı ve ülkemizi hedef alıyorlar. 

Bu sebeple gönüllü olarak silahımı bırakıyorum” demiş ve öteki grupları da vazgeçmeye davet etmiştir.
Böyle giderse bu iş AKP hükumetinin ve milletimizin başına kalacak acısı yıllar boyu sürecek bir pislikle yaşamak zorunda kalacağız.

Bu pisliklerin ilk belirtileri, Ekim 2014 başından itibaren %30 oranında doğal gaz, elektrik v.s. zamları, bütün komşularımızla “düşman” haline gelmemizin yaratacağı felaketleri de yakında ölmezsek göreceğiz.

Başbakan RE.T.E, onu iktidar eden asker, sivil, Kürt ve öteki azınlık gruplarının “mağlubiyetlerinin sonuçları” her gün artan sayıda “şehitler”, yakacaktan yiyeceğe kıtlıklar, işten atılmalardan çalışan-emeklilerin maaşlarının alacağı olmayası olacaklarla bizler ödeyeceğiz. 

Bunlar voliyi vurdular. Ama, emperyalizm bunlardan vaz geçtiyse inanın bütün zenginliklerinin hiçbir faydasını göremeden bunların canlarını da alır. Hem de öyle bir alır ki Filipinlerin Markos’u bile mezarında şaşar kalır!
Bu iktidar daha fazla zarar vermeden acilen görevden alınmalı ve yerini büyük Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesine bağlı siyaset izleyecek gerçek bir hükumet kurulmalıdır.

Bunu yapacak olanlar da AKP iktidarını başa getiren güçlerdir. Elbette sorumluluk duygusuna sahip iseler bunu yapabilirler.

Yoksa RE.T.E’nin “gayrimeşru bebekleri”  yüzyıllar boyu sürecek düşmanlıkların, felaketlerin önünü açmaktan çekinmeyeceklerdir.

Bir blogdaşımın beğendiğim bir deyişiyle sözümü bitiriyorum;

“Vatanına sahip çık, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır!”

Alaeddin Yavuz

Deliller;
Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek:
Tayyip Erdogan’in Wolfowitz’e mektubu suç kanitidir
Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek bugün (24 Ocak 2004) 11.30’da Ankara’da IP Genel Merkezi’nde, Tayyip Erdogan’in Paul Wolfowitz’e yolladigi mektup konusunda bir basin toplantisi düzenledi.
Perinçek basin toplantisina Tayip Erdogan’in Wolfowitz’e yazdigi mektubu okuyarak basladi:


MEKTUP

Dr..Paul Wolfovitz
Savunma Bakan Vekili
Pentagon
Washington DC, 20301
Ford
4 Kasim 2002

Degerli Dr.Wolfowitz,
Ülkelerimiz arasindaki tarihsel ortaklik ve dostlugun gelecekte de sürmesi ümidimi paylasmak için, bu mesajimi ortak dostlar araciligiyla dogrudan size ulastirmak isterim.

Seçim sonuçlarinin bizim genelkurmay saflarinda biraz rahatsizlik yaratmis olabileceginden, resmi konumunuz geregi, hiç kuskusuz haberdarsinizdir. Bilmenizi isterim ki, onlarin Türkiye’nin müreffeh, seküler (çagdas) ve birinci dünya toplulugunun güvenilir bir üyesi olmasi ümitlerini partim ve ben de paylasiyoruz. Ve geçmiste hiç olmadigi kadar birlesmis olan ülkemizin çikarlari için en iyisi olacak sekilde birlikte çalisabilecegimiz kanaatindeyim.
Bu amaçla, Org. Özkök ile mümkün oldugu kadar kisa sürede mahrem, özel bir toplanti yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram sudur: 0533 7...
Bu yardim ve ülkeme geçmiste gösterdiginiz dostluk için çok tesekkürler.
Sizinle kisisel olarak görüsmeyi sabirsizlikla bekliyorum.
Samimiyetle sizin olan,

Recep Tayip Erdogan
Genel Baskan


23 Eylül 2012 Pazar

VAN DA BİR POLİS SIRTINDAN VURULDU

VAN'DA BİR POLİS SIRTINDAN VURULARAK ŞEHİT EDİLDİ!

Polislere AKP'nin veya geçmiş siyasilerin uşakları gözüyle bakıp, kestirmeden yargılamak kolaydır. Ancak yeryüzünde siyasetçilerin takdirleriyle yönetildiklerini, atandıklarını unutmamak gerekir. 

Van'da sırtından vurulan Polis Memuru Tuncay Akyüz'ün haberi için tıkla


Polisin en yüksek amiri Emniyet Genel müdürüdeğil, İçişleri bakanı ve başbakandır. Polis genel müdürleri, İl Emniyet müdürleri, Şube müdürleri, İlçe Müdürleri daima hükümet olan siyasi kadro tarafından tespit edilir. 

Sonunda Polis mevcut yasal hükumetin uygulamalarını yerine getirmekle mükelleftir. Polis beğenenlim veya beğenmeyelim devletin iç güvenlik kurumudur. İç güvenlik tehlikelerine karşı önelem alır. 

Bu iç güvenlik tehlikelerini de siyasi iktidar belirler. Ancak Van'da, Bingöl'de doğu Anadolu'dan İstanbul, İzmir, Edirne'ye kadar öldürülen, şehir edilen polisler sırtlarında taşıdıkları "Türkiye Cumhuriyeti" devletinin üniformasını taşırlar. 

1984'te PKK örgütünün Kenan Evren cuntasınca kurulmasından bu yana polis ve asker "taşıdıkları üniforma" yüzünden öldürülmektedirler. AKP'nin 10 yıllık açılım sıçılım siyasetleri sonucu her gün artan oranda sayılarını hesaplayamadığımız boyutlara ulaşan şehit asker-polis oranı AKP'nin 600 yıllık Yezid Kürt, Arap, Hıristiyan-Sabi-Yahudi Süryani ve Ermeni isyanlarının sonucunda başımıza getirilmiş "hıyanet örgütü" siyasetleridir. 

Doğuda ve terör örgütlerince şehit edilen asker ve polislerimiz "devleti temsil ettikleri, üniformasını taşıdıkları" için öldürülmektedirler. Van'daki polisimiz de haince sırtından bu nedenle vurulmuştur. 

Toprağı bol olsun, ailesine, polis teşkilatına ve milletimiz baş sağlığı dilerim! 

Artan şehitler ve Hatay olayları için TBMM'yi toplantıya çağıran CHP'yi duyamayan ama Amerika'lı bir Hollywood fahişesi için toplanan AKP hükümeti ve Cumbaba makamı sizce ne kadar VATANSEVERDİRLER?


Yine bu gün saat 10.00 sıralarında, "İslam Kürdistan'ı kurdurmak için 1916 yılı başlarında Gürcistan Tiflis'te Rus istihbarat polisine verdiği bilgilerle Van, Bitlis ve doğu Anadolu'nun işgalini sağlayan, düzmece bir operasyonla Ruslara sözde esir düşerek Türk ve Müslümanları Rus devrimcilerine karşı kışkırtan, bu arada onun ihanetinden altı ay sonra Yıldırım Orduları komutanlığına getirilen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından bölgenin kurtarılarak "Kürdistan " kurulmasını engelllediği için Atatürk'ü öldürme teşebbüsünde bulunan ama başaramayan ardından ona ve devrimlerine karşı 26 Kürt isyanı çıkarılmasında "fikri ödnerlik" eden, Vatikan'dan İngiliz- Amerikan, Rus mason localarına kadar her türlü düşmanla işbirliği içinde bulunan, 1952'de Vatikan'dan" sadakat ödülü" alan (Kaynak; Deliüzzaman'ın "Tarihçe-i Hayatım" ve risaleleri, şuaları lemalarıdır.) İslâm Kürdistancısı Deliüzzaman'ı Said-i Kürdi'nin  memleketi Bitlis- Güroymak (Nors/Norşin/Nurs) yakınlarında bir askeri konvoya tuzak kuran Yezidi Kürt- Ermeni, Zerdüşt, Sabi-Hıristiyan-Yahudi Süryanilerden oluşan teröristler tek suçları "zorunlu vatan hizmetini yerine getirmek" olan askerlik görevlerini yaptıkları için uzaktan kumandalı mayınlarla tuzağa düşürülmüşlerse de bildirildiğine göre can kaybı bu defa olmamıştır.

Şehit çocuklarınız için ağlamak, yırtınmak yetmez. O kadar biz de üzülüyoruz. Gelmiş geçmiş hükumetleri, genelkurmay heyetlerini Kenan Evren'den başlayarak tazminat davası bombardımanına tutunuz!

 Nemrut ateşlerinden daha sıcak, Allah'ın cehenneminde bile olan eziyetlerde bahsi geçmeyen sıcaklıklardan daha sıcak ateşlerde rokaetatar ateşleri ile yakılarak külü bile kalmayan, olay yerinde bulunan insan kalıntılarından alınan parçalarından elde edilen DNA hücrelerinden ancak bir haftada kimlikleri tespit edilmeye çalışılan şehitl evlatlarımız Haçlı Avrupa ve Amerika işbirlikçisi terör örgütü ve hükümetlerin ve 12 Eylül 1980 darbecilerinin yürütttükleri Türk ve Müslüman dünyasını satan, "Haçlı Askeri" eden siyasetlerinin şehitleridirler.

Şehit çocuklarınız için ağlamak, yırtınmak yetmez. O kadar biz de üzülüyoruz. Gelmiş geçmiş hükumetleri, genelkurmay heyetlerini Kenan Evren'den başlayarak tazminat davası bombardımanına tutunuz!

Bitmeyen, arkası gelmeyen şehit cenazelerinin tek sebebi bu "hıyanet" yapılanmasıdır. 

Uyanın, hesap sorun artık ey millet!