"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

3 Eylül 2012 Pazartesi

HACLI ISGALINDA TURKIYE VE KURTLERIN GÖREVLERI


HAÇLI İŞGALİNDE TÜRKİYE, KÜRTLER İLE PKK’NIN GÖREVLERİ

Türkiye Cumhuriyeti, 12 Eylül 1980 askeri darbesini takiben Askeri Cunta-ANAP hükümeti-Üniversite ve diğer sivil kuvvetler ile ABD-AB önerileri doğrultusunda 21 yüzyılın “Yeni Dünya Düzeni” ni oluşturmak üzere hazırlanan bir projeye onay verdiler ve bu bağlamda ilk yapılan işlerin başında PKK terör örgütü TSK’yı “Ortadoğu Jandarmalığına” hazırlamak üzere Türkiye Cumhuriyeti-NATO işbirliğinde kuruldu.

Kenan Eren'in Sekiz Eyaletli Türkiye Haritası
Buna ek olarak Kars, Ağrı bölgelerinde yerleşik olan Mele Ahmet Barzani’nin Barzani Kürt (Yahudi Kürtler) aşireti de Kuzey Irak’a indirilmiş ve Mahabat Kürt devletinin kurulmasında SSCB tarafından kullanılmıştı.
Onun oğlu olan Mustafa BARZANİ ile Süleymaniye bölgesindeki Talabani Kürt aşiretinin Mir’i olan Celal Talabaniye de Irak’ın kuzeyinde “Kürdistan” kurulması görevi verilmiş, bu görev gereği bu aşiret feodalleri, aslen Tunceli Çemişkezek’li Yezidi bir öğretmen anne ile Malatya’ya yerleşmiş muhtemelen aynı kökenden gelen babadan olma cunta başbakanı Turgut ÖZAL’ın emriyle “Kırmızı  T.C. pasaportu” verilerek başta ABD ve AB devlet başkanlarına takdim edilmişlerdi.

Görev talimatını Turgut Özal, gene Tunceli Çemişkezek Yezidilerinden olan ve Dersim isyanlarının bastırılmasından sonra Manisa’ya sürgün edilmiş bir aileden gelen Yezidi cunta önderi Kenan Evren ile batılı devletlerden alan Kürt aşiretleri silahlandırılmış ve Saddam rejimine karşı isyana girişmişlerdi.

Ülkesini emperyalist işgalden koruma kararlılığında olan Saddam Hüseyin de Kürtlere karşı ciddi bir mücadele başlatmış, SSCB ile işbirliğine girmiş ve silahlı Kürt isyancılarına karşı kimyasal silah dahi kullanarak 130.000 Kürdü öldürmüştü.

İşte bütün bu sinsi emperyalist hile-dolapların çevrildiği Irak tiyatrosunda PKK da batılı devletlerden hibe edilen veya satılan silahları Kürt aşiretlerine iletmede başrol oynamış, TC devletinin içindeki işbirlikçi subaylarca da Irak Kürtlerinin silahlandırılmasına her şekilde destek verilmişti.

Bu gün halen sürmekte olan “Ergenekon Çetesi” olmakla suçlanılan yüksek rütbeli subayların bu suçla suçlandıklarını ve davanın sürdüğünü artık bilmeyen yok.

Bana sorarsanız bu silahlandırma işini yapan TSK içindeki askeri yapılanma gerçekte Ergenekoncular değil de mevcut idarenin başında olanlardır. Ergenekonculardan da “emir-komuta” zincirinin işlemesi gereğince katılanlar olmuş olabilir veya topu yer almış ta olabilir. Bunun aslını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Zira bu suçlamaları yargılayan mahkemeler ABD-AB karşıtı olan subayların yargılamalarında “suçlama gerekçesi” olduğundan yani tasfiyede kullanıldığından şaşırtmaca halkın gerçeği görmesini engellemektedir.

Zamanın SSCB’si ile işbirliği içindeki Saddam Hüseyin Irak’ının sindirilmesine yönelik olarak yapılan 1991Körfez harekâtında da silahlandırılan Kürt aşiretleri ve PKK emperyalist işgal güçlerini Irak içine çekmekte başrol oyuncusu olmuşlardır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti de “NATO Üyesi” olmanın gereğince ve sözde Irak’ın “TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE” ÖZEN GÖSTERİLMESİ” talebiyle “Kerhen destekleme” siyasetini sürdürmüştür.

OYSA DESTEK GÖRÜNDÜĞÜNDEN DE KUVVETLİYDİ VE KERHEN FALAN DA DEĞİLDİ.
Çünkü Kenan “Evren’in Askerlerinden” oluşan TSK ve cuntasının iktidara getirdiği, kökenleri Ermeni, Yezidi Kürtlere, Süryani Hıristiyan-Sabi Araplara, Sabetaycı Yahudilere ve Mihri Ermeni ve Arnavutlara dayalı iş birlikçi hükümetler 600 yıllık Osmanlı imparatorluğunu ve Atatürk Cumhuriyetini tarihe gömmek, bölgeyi Haçlılara teslim etmekteki asırlara uzanan yandaşlıklarını “Türk ve Müslüman” kimlikleriyle gayet iyi yürütüyorlardı.


Amaç Müslümanları inceden Hıristiyanlaştırmaktır! 

Böylece bölüp, birbirine kırdırmak ve köleleştirmektir.
Kökleri bu kadar eskilere uzanan kripto azınlıkların oluşturduğu hükümetler ve devlet yapılanması olmasa bu topraklardan Haçlı Dünyası ile “kayıtsız-şartsız işbirliği” yapmak mümkün olabilir miydi?

Olamazdı elbette!

Gene bu işbirlikçi iktidar mensupları aynen Osmanlı’da olduğu gibi “para vererek, fakirleri için aralarında para toplayarak askerlikten kurtuldukları” gibi günümüzde de “paralı askerlik” yasaları ile bu geleneği sürdürmektedirler. Bu konuyu yazar Soner Yalçın “Efendi” adlı kitabında Adnan Menderes’in askerlik konusunu işlediği bölümde yazmıştır. Ben de bu kaynaktan yaptığım alıntıları “Savaş Kararı Veren Asker Kaçağı Başbakanlar” adlı yazımda işlemiştim.Elmalılı Hamdi Yazır’ın, Sabileri işlediği Kur’an Maide Suresi 62. ayetin tefsirinde “Sabiler ve Yezidi Kürtler zaman içinde İncil okumaya başlamışlar ve Osmanlı bunların arasını Hıristiyanlarla bir tutmuştur” demektedir.

Nurcuların Elmalı’lı hocayı sevmemelerinin birinci nedeni de benim tespitlerime göre, kendilerinin Müslüman değil Sabi, Yezidi Hıristiyan ve işbirlikçileri olduğunu yazmasıdır.

Sekizinci yüzyılda Bağdat İslâm Üniversitesinde İslâm’ın Hermetik Aristo felsefesi ile yeniden düzenlenmesini takiben İslâmiyet, Yahudilerin babası sayılan İbrahim peygamberin Mısır’lı köle prenses Hacer’den olma ilk oğlu İsmail’in soyundan “Melez Yahudi” oldukları iddiasındaki Hicaz’ın Kureyş kabilesinin dini olmaktan çıkartılmış ve “-ırk ayrımı yapmayan” bir din haline getirilmişti.

Yezidi Kürt bayrağı ile PKK bayrağının güneşlerine dikkat ediniz! Bunlar komünist değil Yezidilerdir!
Bu zamandan beri yani yaklaşık 1250 yıldır İslâm “ırk ayrımını dışlayan” bir din haline getirildiğinden Müslüman olanlar arasında soy sop ayrımı kaldırılmıştı. Buna rağmen hem Müslüman olan/görünen hem de haçlı devletleri ile sürekli işbirliği güden Yezidi (Şeytan EZD, YEZD, YEZDAN, TAVUS’tan ürediklerine inanan) Arap-Kürt ve “cennetten kovulmuş dişi şeytan Ruha/Roha’dan” ürediklerine inanan Harran (Urfa- Mezopotamya Arapları) Sabi Arapların “ırkçı” isyanları Osmanlı zamanında anlaşılabilir bir şeydi.
Sonraları, Osmanlı’nın gerileme devrinde bunlar namaz kılıp oruç tuttukları için “Sünni tarikatlar” arasında sayıldılar ve Yezidilere “Adeviye Tarikatı”, Sabilere de “Sabiyyeler” denildi.
Şeyh Adi'nin temsili resmi.

Bunlardan başka adlar da aldılar. Cumhuriyet döneminde “Ulusalcılık siyaseti” gereğince halka bu kökenleri unutturuldu. Yalnız unutanları sadece Türkler oldular. Ama bunlar sinsice kendi kültürel özelliklerini korudular, haçlılarla işbirlikçiliklerini asla terk etmediler. Bunlardan olup da emperyalizme karşı olan, tüm insanları kardeş gören ve “tam bağımsızlık siyasetinden her türlü özgürlükçü siyasetler içinde yer alanlar bu kapsam içinde değerlendirilmemelidirler.

Evliya Çelebi meşhur eseri Seyahatname’sinde bu Yezidi ve Sabilerin Mezopotamya (Dicle-Fırat nehirleri arasındaki ada toprakları) bölgesinde yaşadıklarını, mavi,  beyaz, siyah renkli burka, çarşaf-peçeler giydiklerini yazmaktadır. Osmanlı’nın diğer bölgelerinde bütün Müslüman kadınların “ferace”  giydiklerini tespit ettiğimi belirteyim.

Atatürk’ün öldürülmesinde de işbirlikçiliklerini gösterdiler ve 1946 “Dörtlü Takrir” dümeni ile kurdukları Demokrat Parti ile iktidarı ele geçirerek Türk askerini Kore’ye göndererek haçlı askeri ettiler.

Bu günde yapıkları budur ve başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın yasaklı olduğu dönemde bir Avustralya radyosuna verdiği demeçte PKK mücadelesinde hayatını kaybeden askerlerimize “Kelle” demesinin sırı da buradadır.
Pers İmparatorluğu haritası

Pers imparatorluğu döneminde kralları, beyleri, babaları öldürülüp başlarına Pers krallar, beyler, babalar getirilip Pers/İranlı, İskender döneminde aynı yolla Grek/Yunanlı, Emeviler dönemin de aynı yolla Kureyşan/Kureyşli Yezidi, Roma ve Bizans dönemlerinde de Rum/Grek yapılan bu Sabi, Yezidilerin yanında onlarla pek anlaşamayan, daha çok Rusya ile işbirliği içinde olmakla birlikte Haçlılarla da işbirliğini yürüten ikinci grup ta kendilerine “namaz kılmayan Kürt Alevileri” diyen Grek imparatoru Büyük İskender öncesi Pers (İran) İmparatorluğu kalıntıları olan eski İran dini olan Mihri (Güneş-Mitra)  dinine inanan Ermeni, Fars eski Türkmen kökenli Zerdüştler de PKK örgütünün kurucularını ve idare yapılanmasını oluşturmaktadır.

Tarih boyunca Ermenilerin yoğun dağılış coğrafyası. 


Yunan işgali sırasında 1921’de Grek ordularının Ankara Polatlı’ya kadar girdikleri dönemde “Koçgiri İsyanını” çıkartarak Yunanlılarla işbirliği yapanlar da, Atatürk devrimlerini ve cumhuriyetin kurumlarının yerleşmesini engellemek için 1937-38’de iki Dersim isyanı çıkaranlar da bunlardır. 11 Kasım 1939’dan İsmet İnönü-Fahrettin Altay paşa darbesi sonrası devletin bürokrasisi bunların eline geçmiştir. CHP, MHP, sol siyasi yapılanma bunların ellerindedir. Devleti İngiliz sömürgesi etmişlerdir.

Her ne kadar MHP “Sünni-Alevi Türkçü” hatta Kürtleri de içine alan ulusalcı bir yapılanma sergilese de MHP’nin ilk beyinleri ve militanları gene bu milletin mensuplarından oluşmaktadır. MHP’nin devlet siyasetinde var olması öteki azınlıklara “milliyetçilik-ayrımcılık siyaseti” yürütme gerekçesi vermektedir. Bu da emperyalizmin “etnik bölücülük siyasetlerine” hizmet etmektedir.

Bu yüzden, Ermeni ASALA örgütü ve onun yerini alacak olan 1980’lerin başında PKK ilk kurulduğunda “Kürtçülük” siyasetinin “II. İsrail Projesine” hizmet ettiği işleniyordu. Bu da, sözde soykırıma uğratılmış mazlum Ermenilerin doğu Anadolu’da kuracakları hayali “Büyük Ermenistan’ın” adıydı. Oysa bölgede her ne adla olursa olsun kurulacak kukla devletçikler ABD-AB emperyalizminin askeri-ekonomik üsleri olmaktan öteye gitmeyecek ve yerli halkları köleleştirecektir.

AKP ile bu “Büyük İsrail Devleti” hayalini içine alan Büyük Ortadoğu Projesi” haline getirilmiş oldu. Ergenekon ile de bu “Rusyacı-Ermenistancı” yapılanma tasfiye edilmiş oluyordu. Çünkü bu yapılanma Rusya bağları yüzünden bazı ABD projelerinin gerçekleştirilmesinde engel çıkarıyorlardı ve bunu “Yurtta Sulh cihanda Sulh” siyasi ilkesi ile açıklıyorlardı.

Türk milletinin genelinde Ergenekon tasfiye olayında sessiz kalmasının en baştaki sebebi de bu yapılanmanın 1940’lardan itibaren içlerine tek bir Sünni Müslüman ve Türk’ü almamaları olarak açıklanabilir.
Atatürk sonrası bütün sol ve antiemperyalist siyasi yapılanmalarda yer alan yasal-yasadışı örgütlenmelerin bu cemaat mensupları ile Yahudi Kırım tatarlarından oluşması şaşırtıcı değildir.

Günümüz CHP’sinin de tam parsayı toplayacağı zamanda bizzat genel başkanlarının karıştıkları skandallar ve sakarlıklardan oluşan eylemleri ile gözden düşmeleriyle gözden düşen iktidar partisi AKP’yi “alternatifsiz kılmaları”, keza MHP’nin AKP karşıtı siyaset izleme görüntüsü içinde en zor zamanında AKP ile işbirliğine çekinmeden girmeleri bu işbirlikçiliğinin kanıtlarıdır.

Şimdi bu yeni yapılanma gereğince Kuzey Irak’ta oluşturulan sözde Kürt Devleti ile PKK terör örgütü ve onun Suriye kolu olan PYD Suriye içine sokulmuş ve “Dört Devletten Toprak Koparacak Büyük Kürdistan” hayali için faaliyetlerini sürdürmektedirler. TSK/NSK da bu gayretlerine canla başla yardım etmektedir.

PKK’nın ülkemiz içinde yaptığı eylemler halkın ve komşuların gözlerini boyamakta kullanılmaktadır. Terör örgütünün öldürdüğü asker, polis, sivil halkımız ise bu göz boyama oyununun masum kurbanlarını oluşturmaktadırlar.

Geçen hafta yapılan BM toplantısında dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yalnız bırakılması sadece bir tiyatrodur. Bunu takiben ABD’nin çuvalcı generali David Petreus ülkemize gelmiş ve Suriye’ye karşı yürütülen “Yumuşak işgal” siyasetinin hızlandırılması için son emirlerini devlet yetkililerine sunmuştur.

Türkiye’nin dört yönden her ilinde Suriyeli işbirlikçilerden oluşan sözde mültecilerin yerleştirildiği kamplar kurulmuş, bu sözde mültecilere serbest dolaşım verilmiş, hatta şehir içinde sivil halkın arasında silahlı dolaşarak halkı ve güvenlik güçlerini tehdit ettikleri her gün yer almaktadır.

Suriye’nin kuzeyinde PYD-PKK-Irak Kürdistan’ı merkezli özerk bölgeler oluşturulmuş, Suriye sınırının Türkiye tarafında bu sözde mültecilerin yerleştirildikleri tampon bölgeler faaliyete geçirilmiştir.

Terör örgütünün Hakkâri ve komşu illerde yürüttüğü askeri faaliyetleri de B.O.P projesinin Türkiye’den toprak koparma zamanın geldiğine işaret etmek olarak yorumlanmalıdır.

Emperyalizm, eski ABD dış işleri bakanı olan Henry Kissinger’in “Biz kendi hainlerimizi öldürürüz, ama diğer milletlerin başlarına onların hainlerini getirerek isteklerimiz gerçekleştiririz” ifadesinde dediği gibi başımıza getirdiği hainlerle, işbirlikçilerle vatanımızı bölmeyi, doğal kaynaklarımıza el, geleceğimize ipotek koymayı gerçekleştirmektedir.

Siyaset, ordu, üniversite, iş dünyası, basın ve sivil toplum örgütlerinden oluşan “işbirlikçi hainler ordusu” bu olayın en büyük sorumluları ve icracılarıdırlar!

Türk ve Müslüman milletlerinin yapacakları en önemli şey bu iktidarların ve güçlerin vaatlerine itibar ederek Rusya-Çin-İran-Suriye ittifakına karşı emperyalizmin askeri olmaktan kaçınmalarıdır.

Çünkü başımızdaki “Müslüman kisveli” kripto işbirlikçilerini desteklemelerine bakarak Müslümanların dinlerine göre yaşamalarını arzuladıklarını, demokrasi-eşitlik getirecekleri vaatlerine inanmayalım.
Lütfen dikkat ediniz, ABD-AB ülkelerinde her gün artan oranda “Türk-Müslüman Düşmanlığı” körüklenirken, bunların aldatmacalarına kanarak Sözde Arap Baharcılarılarının” ve onların eşiti olan öteki devletlerdeki işbirlikçilerinin yanlarında yer alarak Rusya-Çin koalisyonu halklarında da “Türk-Müslüman Düşmanlığını” körüklemiş olursunuz.

SSCB’nin Stalin döneminde Türk ve Müslümanları sürgüne göndermesi, soykırıma uğratmasının ardında, Türk ve Müslümanların Rus Çarı ve Almanya yanında, Çin’deki Uygur Türklerinin Amerika yer almalarıdır. Azerilerin Ruslarca, Balkanlardakilerin Sırp, Bulgar, Greklerce ezilmelerinin, Irak Türkmen kıyımlarının arkasında da gene bu halkların Türkiye’nin başındaki bu Yezidi-Sabi-Rum yapılanmasının ardına takılmış olmaları yatmaktadır.

Bir düşünün, “özgürlük, demokrasi, diktatörlüklerden kurtulmak” uğruna canınızı dişinize takıp savaşıyorsunuz, bunu yaparken bin yıllık düşmanınız olan haçlılardan destek görüyorsunuz ama bu ülkelerde size karşı düşmanlık körükleniyor.


Savaştığınız dikta yönetimlerini de batılı haçlı, ırkçı emperyalistlerin bölgeye girmesine ve kendilerini kıskaca almalarına engel olma derdinde olan Rusya-Çin desteklemektedir.

Ben özellikle Türkiye’nin ağzına bakıp ta ABD-AB yanında yer alan Irak, Suriye, İran, Uygur, Afgan Türkleri ve Müslümanları ve Türkiye halkı için çok endişelenmekteyim.

Bu da yaklaşık yirmi yıl içinde Türk-Müslüman Soykırımı” olarak kendisini gösterecektir.

Başımızdaki işbirlikçilere de son çağrım şudur;

Avrupa’nın idaresini kendilerine vermeyi vaat eden küresel mason ABD sermayesinin patronu Rockefeller fonlarıyla olağanüstü sanayi kalkınması yapan Almanlar birinci ve ikinci dünya savaşlarını çıkarmışlar ve iki büyük savaşta da Amerikan yumruğunu kafalarına yiyerek yıkılmışlar ve “soykırımcı millet “ ilan edilmişlerdir.

Küresel sermaye size, bin yıl kutsal Roma-Germen imparatorluğunu yönetmiş, bütün Avrupa ve Hıristiyan ülkelerinin krallarına taç giydirmiş Almanlardan daha da mı fazla sevgi beslemektedir?

Lütfen ihanetlerinize son vererek, Türk-Müslüman soykırımını ve ardından üçüncü dünya savaşını tetikleyecek olan işbirlikçiliklerinizi terk ediniz!

Akan kanları dindiriniz!

Dünyanın sonu olabilecek üçüncü dünya savaşında kullanılabilecek nükleer, kimyasal, biyolojik (NBC) silahlarının canlarına kıyacağı insanların, hayvanların bitkilerin lanetlerini alacak sorumluluklara ortak olmayınız!

Ey millet, içinde bulunduğumuz durum budur, her gün toprağa verdiğimiz evlatlarımız “Haçlılara hizmet eden siyasetlerin sonucu” öldüklerinden dolayı asla şehit değillerdir.

Çünkü bu savaşlar, Müslüman’ın dinini savunmak için yaptığı savaşlar değildir aksine dinin ve milletinin ezeli düşmanı olan haçlılara kölelik edenlerin siyasi oyunlarının figüranları olmaktadırlar.

Emperyalizmin tayin ettiği başımızdaki işbirlikçi devşirme siyasetçilere oy vererek, yabancı marka eşyalar, cihazlar, araçlar satın alarak, “şehit” dediğiniz,aslında “haçlıların kölesi” olmuş siyasetçilerin entrikaları sonucu yitirdiğiniz evlatlarınızın hesaplarını sormayarak, “vatan sağ olsun on tane daha doğururum” diyen desteklerinizle sizler de bu suça ortak olmaktasınız!

Takdir okuyucunundur!


 Ektir;

İŞTE AKP DEVLETİ YIKIYOR!

01 Ekim 2012'de AKP "Türkiye'ye bir Kürt kedisi bile vermem!" diyen, terörö örgütü ve deden Vatikan-Rusya Avrupa kölesi olan Yahudi Kürdü Molla Mele Ahmet Barzani'nin torunu olan Mesut Barzani'ye "Türkiye seninle gurur duyuyor!" sloganlarının atıldığı sadece RE.T.E'nin konuşup tek aday olduğu bir kongre yaptı ve yeni dünya düzenine göre ülkeyi yeniden şekillendirecek yani bölecek "Bütünşehir" kavramını ortaya attı. Hedeflenen Başkanlık sisteminin ön aşamalarından birisi olan bu proje ile AKP amirleri ABD-AB emirleriyle aynen şöyle bölmüştür;


01.10.2012 AKP kongresinde açıklanan eyalet düzeni haritası!
Haberin linki tıkla;
İşte, Osman Pamukoğlu paşadan Barzani tanımı;


21 Ağustos 2012 Salı

TURKIYE SAVASA ZORLANIYOR


TÜRKİYE SAVAŞA ZORLANIYOR
21 Ağustos 2012
Bu yeni bir gelişme değildir.

Sabah Gazetesinin yayınladığı "Sekiz eyaletli Türkiye haritasını Kenan Evren imzalamış!

 Şevket Süreyya Aydemir’in 1960’larda kaleme aldığı “Tek Adam” adlı Atatürk’ü anlatan kitabından aklımda kaldığı kadarıyla Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes’e de İran-Irak-Suriye ve Türkiye’yi içeren topraklarda bir “Kürdistan” kurulması ve Türkiye’ye bağlı federasyon şeklinde veya biraz farklı olarak da olsa bir proje dayatıldığını biliyoruz. Türkiye’nin başına gene 1950 yıllarından sonra sardırılan ve bir türlü sonu gelmeyen “Kıbrıs Tuzağı” da Yunanistan ile Türkiye’ye İngiliz- ABD üslerinin bekçiliğini yaptırmaktan öte gitmeyen kısır bir siyaset olarak emperyalizmin bize vaatlerinin sonuçlarının ne olabileceği hakkında çok açık fikir vermektedir ya anlayana.

İşte Atatürk’ten başlayıp kendi başımıza getirdikleri devlet adamlarımıza sunulan bu “dört ülkeden koparılan toprakla Kürdistan” ilanı ve federe devlet yapılanması konusu, 12 Eylül 1980 darbesinin “bizim oğlanları” olan Kenan Evren+ Milli Güvenlik Kurulu+ Turgut ÖZAL ortaklığına “Cunta Yıllarında” 1950 yıllarından beri sözde “dost ve müttefikimiz” olan Amerika Birleşik Devletlerince “telkin edilmiş”  ve “sinsi pazarlıklar” sonucu kabul edilmiştir.

1985 yıllarından itibaren o zamanlar tek yayın organı olan TRT kanallarında “Modern savaş tekniği olan Gerilla Savaşında” Türk ordusuna pratik kazandıracak, ordunun modernizasyonunu sağlayacak parlak bir proje olarak halka gecenin geç saatlerinde, herkesin uykuda olduğu zamanlarda yapılan “açık oturum” programlarında anlatıldı. Bu programları koskoca ülkede herhalde benden başka seyreden olmamış olmalı ki bunu doğrulayan ve yazan bir Allah’ın kuluna rastlamamamın başka türlü de açıklaması olamaz.

 
Bu proje televizyonlarda ilân edilmeden önce kapsamında uygulamaya geçilmiş olmalı ki 1984 Eruh baskını ile faaliyetlerine başlayan örgüt 1990’lara geldiğinde devlet içinde sorunlar yarattı ve Necip Torumtay paşa’nın istifası ile tanıştık.

Ama 1991-96 yılları arasında bütün ülkeler Türkiye’nin “terörle mücadelede elde ettiği tecrübeden” esinlenerek ordularını eğitmemiz için bize bayağı paralar akıttılar. Bunların başında SSCB’nin dağılmasından sonra “sözde” bağımsızlaşan Azerbaycan, Gürcistan’dan dağıtılan Yugoslavya’dan doğmuş devletçiklere ve bazı Afrika ülkelerine kadar “ordu eğitmek” üzere subay ihraç ettik.

Öte yandan Özal’ın “Kafkasya Projesi” Rusya’nın Ermenistan üzerinden Karabağ’ı işgal etmesi ve Hocalı soykırımlarına da neden olunca kısa süreden Turgut Özal’ın ölümünün gerçekleşmesi (doğal olabilir, beklemediği ailevi bir olayla karşılaşıp kalp krizi geçirmiş olabilir, vs.) bunu takiben Rusya’nın tehditlerini yatıştırmak için Mesut Yılmaz hükumetinin “hiçbir şekilde doğal gaz tüketimi olmayan” ülkemizde , “Doğal Gaz Antlaşması” ile olağanın iki katı fiyatına doğal gaz tüketicisi olduk.
Doğal Gaz dağıtım tesisleri

Bu yüzden mecburen bunları tüketmek için bir de Rusya’dan doğal gaz elektrik santralları da alarak “olası bir Rus işgalinden” sıyırdık. Bunu Rusya’nın müttefiki olarak çalışan İran’dan da doğal gaz alımlarımız takip etti.
Bu doğal gazların halka erişimi ise ancak AKP hükumeti zamanında yerine oturtulabildi.

Bir de 1991 I. Körfez Savaşı ile Irak’ın işgali son anda gerçekleşmedi ise de Hakkâri sınırımızda Irak’ta 36.-42. Paralller arasında yerleştirilen “Çekiç Güç” adlı NATO kuvvetlerinin korumasıyla da terör örgütü bu korumalı bölgeye yerleştirildi ve terör örgütünü kurutmak isteyen “geç uyanmış Atatürkçü generallerimizin operasyonlarını” engelledi (Belki de böyle bir istek hiç olmadı), havadan, karadan getirilen askeri her türlü silah, mühimmat ile Kürt kabileleri silahlandırıldı ve Saddam Hüseyin idaresine karşı savaştırıldı.

ABD’nin C.I.A’ya kurdurduğu El Kaide terör örgütüne mal edilen 11 Eylül 2001 New York İkiz Kulelerinin ABD istihbaratı tarafından yerle bir edilmesini takiben zamanın ABD başkanı yavru Bush’un başlattığı “Crusade=Haçlı Seferi” kampanyası ile Afganistan aynı yıl işgal edildi.

G.W.BUSH, "Allah bana Irak'taki tiranliğa son ver dedi" diyerek ve ek olarak "
Allah'ın kendisi ile Filistin konusunu da görüştüğünü soyleyerek, Gökteki tanrıdan vahiy aldığına inanılan Roma Tanrı Kralını oynadı. 

EL KAİDE- C.I.A TARAFINDAN KURULDU F.B.I TARAFINDAN ARANDI!



 Bunu 2003’te Ramazan ve Kurban bayramlarında yapılan çok ağır silahların kullanıldığı işgal ile Saddam’ın devrilmesi ve Irak’ın parçalanması, 1.5. milyon sayılabilen insan kaybı, sekiz milyon savaş mağduru ve Irak’ın doğal kaynaklarının yüz yıllığına emperyalizme teslimi takip etti.

Bu savaşa gene ülkemiz “çekimser, doğrudan müdahaleci olmayan”  ve NATO emirlerini uygulayan “akıllı çocuk siyaseti” uyguladıysa da “PKK ile başlayan, Çekiç Güç ile süren Irak Kürtlerinin silahlandırılıp ABD-NATO emrinde savaşmaları, emperyalizmi ayaklarını sürüyerek, pabuçlarının çamurlarıyla Irak’a davet etmeleri ile Turgut Özal’ın “kırmız devlet pasaportu” vererek ABD’ye tanıttığı Talabani ve Barzani’den de ABD ve Haçlı dünyasına “Sadık Müttefik” yaratılıyordu.

Bu tecrübe yetmezmiş gibi 2008’lere gelindiğinde AKP hükumeti de Özal’ın Kafkasya projesinde aynı yolda yürüdü ve “Kafkas projesinin “ilk adımı” olarak, Amerika’da serseri serseri gezerken kaldırılıp Gürcistan’ın başına devlet başkanı yapılan Mihail Sakaşvili’nin Osetya’yı işgali sağlandı.
Proje gereği, ABD ve NATO Gürcistan ile bize her türlü silahı satacak biz de Rusya’yı yenip Kafkasları fethedip NATO-ABD Haçlı Ordusuna teslim edecektik. Rusya Gürcistan’a müdahale ederse biz de destek olacaktık.

Azerbaycan Haritası
Sonunda Rusya müdahale etti ama biz destek olmayı geçiniz, başbakanımız “sınırsız senelik izne çıktı” ve Saakaşvili “Nerdesin Ey Tayyip?” çığlıkları ile kravatını yerken başbakanımızın telefonları kapalı, bulunduğu yer ise saklıydı.
2008 Rus-Gürcü savaşında bir gazete manşeti

Eh Ruslardan dayak yemekten bu defa da sıyırmıştık ama ABD-NATO Haçlı Koalisyonu, 2011’de Tunus ile başlattığı sözde “Arap Baharı” bence “Kripto Rum Baharı” olan bir hareket başlatıldı ve Tunus sorunsuz bahara uyum sağladı.

Libya’nın Kaddafi’si ise gösterdiği direniş yüzünden korkunç bir sona uğratıldı ve İskender zamanından beri yerleştirilen sözde Müslüman maskeli “Ilımlı İslamcı” “Kripto Rumların”  ülkede iktidarı sağlandı.
İslam demokrasinin tersine gidiyor! Karikatürü

Ülkenin kaynakları öylesine acil şekilde paylaşıldı ki neredeyse “ilk giden parsayı kaptı” şeklinde yorumlandı.
Libya işgalinin arkasından hedef Suriye’ydi ve bir günde Lübnan sınırından 600 El Kaide militanı ve özel NATO kuvvetleri sivil kıyafetlerle Suriye’ye giriş yaptılar ve Beşar Esad rejimine karşı savaş başlattılar.
Kendilerine katılan önceden örgütlenmiş “Kripto Rumlar” ile güçlendiler ve bu “yumuşak işgal” olarak tanımladığım yasa dışı işe “Özgürlük Hareketi” adını verdiler.

De, gelişmeler Müslümanlar arasında “Haçlı İşgali korkusunu”, Çin ve Rusya’da da “kuşatılma endişesini”  arttırdı ve hatta perçinledi.
Bundan sonra Suriye’nin işgali de Türkiye’ye havale edildi.
 

Bunu takiben, Suriye’de silahlı terör olayları attırıldı, yaralananlardan hayati endişelere kapılmış işbirlikçiler aileleriyle ülkemize gönderildi, Hatay’dan Tekirdağ, Edirne’ye kadar kripto Rum hainlerin barındırıldığı “göçmen kampları kuruldu ve bunlara “serbest dolaşım” verildi, sayıları 70.000’e yaklaştı ve halkımızın huzurunu bozmaktan tutun da kamplarda polislerimizi dövmelere, Kürdistan ve bilmem ne bayrakları açmalara kadar her türlü şerefsizlikleri de serbestçe sergilediler. Hatta generallerimizin, subaylarımızın Suriye ordusunca “teröristlerle birlikte” esir alındıkları ve “değiş-tokuş” haberleri basına yansıdı.
Her biri NATO askeri veya paralı askeri olan sözde "Özgürlük savaşçıları"

Suriye’nin üstlenmesine rağmen bilinen silahlarla olmayan bir “harita uçağımızın” Suriye Lazkiye limanı açıklarında (Suriye’yi koruyan Rus donanmasının olduğu yer) düşürülmesi olayını hazmettik.

Bunları, Irak’tan PYD-Peşmerge ordusunun Suriye’ye girişi, PKK örgütünün de devletimize karşı saldırılarını yoğunlaştırdığı, Hakkâri, Bitlis, Siirt-Urfa- Gazi Antep hattında terör örgütünün “devlet ilan etme” gayretlerine tanık olduk. Artık gelen şehit asker ve polislerimizin sayılarının saklandığı, gizlendiği günleri yaşamaktayız.
Bombalarla yıkılmış Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Karakollarının hasarlarının “asılan bayraklarla örtüldüğü” olayları daha dün milletçe idrak ettik.

Bunlar yetmezmiş gibi, PKK terör örgütü ile bağları olan ancak CHP milletvekili olduğundan “sözde görüş ayrılığı” nedeniyle CHP Tunceli milletvekili Hüseyin AYGÜN örgütçe dağa kaçırıldı, birkaç gün misafir edildi.
Serbest kalınca basına yaptığı açıklamalar ise terör örgütünün mesajlarıydı. Bu mesajlar;
“Terör örgütü elemanları zorla-gönüllü dağlara mahkûm olmuş, “bağımsızlık değil özerklik isteyen” sözde Kürdistan davası güdenlerdi ve mücadeleden bıkmışlardı. İstekleri kabul görürse sivil hayata geçmeye gönüllüydüler.

2012 Ekim başında TBMM tatilinden dönecek meclisin gündeminde olan yeni anayasanın bu istekler doğrultusunda düzenlenmesi ile terörü bitirecekleri iletisini bu milletvekiliyle bildirmiş oluyorlardı.
Bu da onlara göre çok masum bir istekti.

Ama her kesimden yoğun tepkiler alınca CHP genel başkanı, “arkasındayım” dediği milletvekilini şahsen görmemek için mazeret üretir hale de gelmişti.


PKK’nın isteklerinin yerine getirilmesi halinde kendisini tasfiye edeceği vaadinin ise bence aslı astarı yoktur.
Henüz dört devletten toprak alarak KÜRDİSTAN kurulması gerçekleşmediğinden PKK istese de kendisini tasfiye edemeyecektir. Onu bu güne kadar yaşatanlar gerekli cezasını vermekten asla geri durmazlar.
Diğer yandan eşkıyalığı meslek edinmiş bunca örgüt militanının sivil yaşama karışmak istemeleri bazıları için gerçekçi olsa da kafa-beyin adamlar için olanaksızdır.

Bu gerçekler ışığında terör örgütünün istekleri ve vaatleri boştur. Buna ancak onları bu güne kadar büyütüp güçlendiren ve yaşatanlardır.

Yukarıda verdiğim “kuruluş ilkeleri” doğrultusunda örgüt, TSK’nın eğitiminde faydalı olmuştur, Irak’ın işgalinde NATO’ya büyük katkılar sağlamıştır ve şimdi de Suriye’ye Türkiye’nin askeri müdahalesine zemin hazırlamaktadır. Bu da, çok önceden mayınların temizlenmesi ihalesi İsrail’e verilmiş, mayınsız bölge olan Suriye-Türkiye sınırı boyunca kendisine “güvenli tampon bölge” kurmasından bellidir.

ABD-NATO müttefiki olan ordu ve AKP hükümetine göre bu eylemleri ülkemizin sözde (!) kırmızıçizgisi olacak ve bu bahane ile Suriye’ye saldırarak Esad rejimini de devirmemiz beklenmektedir.

Bu oluşumları bahane ederek hükumetimiz ulusal medyada, halen de yaptığı gibi CHP’yi PKK ile aynı çizgide göstererek rakip olmaktan çıkaracak, ulusalcıları dış güçlerin işbirlikçisi olmakla suçlayan anlatımlarla bir güzel işleyecek olan “yandaş beyinler” halkı “yeter artık olsun bitsin”e ikna edece ve AKP, başından beri mevcut devletin tarihten silinmesine neden olacak siyasetlerini de böylece aklamış olacak, halkı da “vatan-millet davası” çizgisinde birleştirmiş olacaktır. Şimdiden Devlet Bahçeli’yi yanına çekti bile.
Daha dün BDP milletvekilleri PKK lılarla kucaklaştılar1

Başından son zamanlarda yaşadığımız bütün olaylar devleti, halkıyla “savaşa ikna etme psikolojisi” kapsamında yürütülen sinsi “sosyopsikolojik” manevralardır.

Ve dün 20 Ağustos 2012 günü akşam 20.00 sıralarında Gaziantep’te patlayıcı yüklü bir araç uzaktan kumanda ile patlatıldı. Verilen bilgilere göre polisten çocuklara uzanan “dokuz ölü” ve “altmışaltı” yaralı insanımızın zarar gördüğünü gördük. 
İşte Antep tezgahı

Her ne kadar bu olay terör örgütüne yamandıysa da Gaziantep patlaması olayını terör örgütü üstlenmedi!
PKK’nın askeri operasyonlar bölümü olan HPG, Gaziantep patlamasıyla ilgili olarak “20 Ağustos günü Antep merkezde bir patlama meydana gelmiştir. Hem devlet yetkilileri hem de Türk basını bu olayı hareketimiz üzerine yıkmaya çalışmaktadır. Bu patlama ile güçlerimizin herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.

Kamuoyu ve halkımız da bilmektedir ki güçlerimizin sivillere yönelik bir girişimi olamaz. Zaten KCK ürütme Konseyi'nin yaptığı bayramda çatışmalardan kaçınma çağrısına güçlerimiz uymaktadır. Bayram sürecinde operasyonlardan kaynaklı yaşanan çatışmalar dışında güçlerimizin herhangi bir girişimi de olmamıştır” Diyerek olayla ilgilerinin bulunmadığını açıklamıştır. http://gundem.milliyet.com.tr/pkk-kanli-saldiriyi-ustlenmedi/gundem/gundemdetay/ 21.08.2012 /1584130/default.htm?ref=yahoo


Bundan sonra olayın örgüt bağlantısını ispat etme görevi de güvenlik güçlerine düşmektedir.
Gelelim bu olayın ertesi günü olan bir habere;

Askeri araç devrildi 9 asker şehit oldu
Şırnak

Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, kazada korucu olan şoför ile 9 askerin şehit olduğunu açıkladı
Askerlere ilk yardım eli Ahmet Türk'ü karşılamaya giden köylülerden geldi... http://gundem.milliyet.com.tr/askeri-arac-devrildi-9-asker-sehit-oldu/gundem/gundemdetay/ 21.08.2012/1584131/default.htm

Müttefikimiz ABD’nin ülkemize dayattığı “Haçlı Arzuları!”

“ABD Temsilciler Meclisi 13 Aralık 2011 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti’ni Hıristiyan Mirasını Korumaya ve El Konmuş Kilise Mülklerini İadeye Davet Etmek” başlıklı ve H. Res. 306 rumuzlu tasarıyı, Komite sürecini atlamak ve doğrudan Genel Kurul’a getirmek suretiyle kabul etmiştir…”
Bu arzular kapsamında 1071 Malazgirt Zaferinden (Osmanlı bu zaferden yaklaşık 230 yıl sonra kurulacaktır.) bu yana Rumlardan alınmış, cami yapılmış “Vakıf mallarının iadesi yasası” çoktan çıkarıldı ve uygulandı bile. Trabzon Sümela Manastırı ile Van Gölündeki Aktamar Kiliselerinde ayinler başlayalı yıllar oldu. http://www.hurriyet.com.tr/planet/19465147.asp

Sümela resmen feth edildi.

İran’dan Ülkemize Tehdit;

“İran’ın önemli politikacılarından Muhsin Rızai “Amerikalılar, bölgedeki planlarını gerçekleştirmek için İran ile Türkiye ve Suudi Arabistan arasında çatışma çıkarma niyetindeler”
Rızai ile aynı siyasi komisyonun üyelerinden olan Habibullah Askerevladi;
“ Türkiye devleti ve gerici Arap liderlerini uyarıyorum, Suriye’ye verdikleri zarar cezasız kalmayacak” ifadesini kullanan Askerevladi, “ Türkiye’yi Suriye’ye verdiği zararı telafi etmeye” çağırdı. http://dunya.milliyet.com.tr/-turkiye-nin-suriye-ye-verdigi-zarar-cezasiz-kalmayacak-/dunya/dunyadetay/ 21.08.2012/1584160/ default.htm?ShowPageSkin=1

Sonuç olarak “Güçlünün yanında ol rahat ol” mantığı ile 11 Kasım1938’de Atatürk’e yapılan Bitlis Ermeni’si İsmet İnönü-Arnavut Fahrettin Altay işbirliğindeki askeri darbenin ardından, askerlerin silahlarının gölgesinde 11 Kasım 1938’de kendisini meclise Cumhurbaşkanı seçtiren, devleti İngiliz-ABD sömürgesi yapan İsmet İnönü sayesinde sömürge olan ülkemiz gene I. Ve II. Dünya savaşlarının galibi olan güçlerin müttefikidir.
Başımızdakiler de, emperyalizmin seçip getirdiği Osmanlı imparatorluğunu yıkan Yezidi Kürt, Mihri-Gnostik Ermeni Sabi-Hıristiyan Süryani ve Arapların aynı davayı güden çocuklarıdır.

Okuduğunuz haberler, yaşadığınız olaylar da ordumuzun, askerimizin “Haçlı Askeri” olarak Türk ve Müslüman dünyasının işgaline ortak olması için “zorlamak üzere” yaratılmış sunni teşvik ve tahrik olaylarıdır.
Hiç birisinin çocuğu ne asker ne de polistir ve bu savaşlarda da yer almamış ve almayacaklardır. Çünkü kendilerine “Efendi(m)” dedirten bu nazik Sabetayist Masonlar Türk ve Müslüman milletleri kendilerine “kul/köle” ettiklerinden, devlet hiyerarşisini de ele geçirdiklerinden kendilerine “Efendim/Sahibim” dedirtmek için “naziklik “ bağlamında dilimize bu kelimeyi son yüzyılda sokuşturmuşlardır. İngiliz ve ABD ülkelerinde de “Sir(sör)/Efendim, Sahibim”  dayatmasını yapan da bu mason mantığıdır.

Bu yüzden bu “Efendiler” ne kendileri askerlik yapmış ne de çocuklarına yaptırmışlardır. Neden yapsınlar ki?
Türk ve Müslümanlar onlara “Efendim” demeyi seven “Goyimler (İbranice) /köleler” olmayı sevmişlerdir. “Efendim diyerek söze başlamayanlar, Latin dilleri yerine Türkçe kullananlar horlanır, aşağılanır bu ülkede!”
Üstüne bir de “Allah, Şehitlik, Şehadet” gibi dini terimler de ekledin mi tamadır. Ölür gider, yerine on yirmi daha doğurur bu goyimler!

Bu “Haçlı Köleliğinden” bizlere verilecek şey en fazla yağlı bir kemiktir. Bunun örneğini Adnan Menderes döneminde gördük.

Menderes Kore’ye seve seve asker gönderdi. Çünkü ABD Truman, Marşal yardımları, ayni ve nakdi yardımlar ile nakdi çok miktarda krediler vaat etmişti.
Ama Kore bitmiş, 1956’lara gelindiğinde, Yahudi Mason sermayesinin başı, iki dünya savaşını çıkarmak için Almanya, Japonya gibi ülkelere sponsor olan Rockefeller ABD hükumetine bir önerisini kabul ettirivermişti.

Neydi o öneri?

-“Türkiye geçmişi imparatorluk olan bir ülkedir, nakit parasal yardım yaparsak güçlenir başımıza iş olur. Bunu önlemek için biz kredileri ayni-askeri malzeme, araç gereç” şeklinde tutalım” önerisiydi.

Bunu itiraz olmuş olsa gerek ki 1956 olayları takip etti ve binlerce Rum Yunanistan’a göç etmek zorunda bırakıldı, yetmedi, Menderes aldatılmayı hazmedemedi ve İş bankası hisselerine SSCB’yi ortak etmek için kredi arayışına girdi, 1960 Ağustosuna randevu aldı.

Ama 27 Mayıs 1960’ta, randevuya iki buçuk ay kala 1960 darbesini yaptırdılar ve Menderes’in boynuna ipi geçiriverdiler hatta yetmedi, ders olsun diye idam öncesi mabadından prostat muayenesi bile yaptırdılar!
Yani emperyalist ülkelere göre bize ister “B.O.P EŞ BAŞKANI” ister bilmem ne sıfatı verirlerse versinler biz güçlünün yanında olarak her zaman ezildik ve ezilmeye, köleleşmeye devam edeceğiz. Fedakârlıklarımız da “köleliğimizin” gereği olarak yorumlanacaktır.

ABD’ye sığındığımızda Rus kıçımıza tekmeyi basmış, Rus’a döndüğümüzde ABD boynumuza ipi geçirmiştir. 1939’da Erzincan Depremi, 1956’da Gönen Depremi, İstanbul, Kayseri gibi illerde büyük çarşı işyeri yangınları, günümüzde uçak düşmeleri sel felaketleri, depremler bu tekmeler olarak algılanmalıdır. Malum artık bunlar Allah işi değil insan işi oldu. Adlarına da “İklim Savaşları” deniliyor. Ama bilinen silahlar ve HAARP teknolojisi ile yapılan bunca savaşlarda her türlü kaybeden olmamıza rağmen ikisi de bizim için kavga etmemiştir.
Alaska'da ABD'nin HAARB tesisleri.

Her hâlükârda sopayı yiyen, ceremeyi çeken biz (Halk) olmuşuz, siyasetçilerimiz edindikleri tecrübelerini idam sehpalarında, yasaklı olarak evlerine hapsedilerek değerlendirirlerken milletimiz canından, malından ve geleceğinden olmuştur.
Bu son gelişmeler ise tarihe gömecek cinstendir.

Bu güne kadar mecliste bulunan dört muhalefet partisinin AKP icraatlarına karşı olup ta devletin savaşın eşiğine getirilmesine kadar geçen süreçte iktidar partisinin “yabancı devletlerle işbirliği yaparak, onların komutasında “eşbaşkanlık görevi aldığı” için kapatılma davası açmak yerine “devlet terör örgütü ve komşu devletlerce işgal edilme tehlikesine düşmüştür” deyip AKP yandaşı olmaları onların baştan sona işbirlikçilik içinde olduklarını kanıtlamaktadır.

“Devleti İngiliz’e Amerikalıya teslim et rahat et mantığı devletin tarihten silinmesini gerektiren bir “koloni askerliğine” dönüşmüştür.
Bu iktidar ve muhalefet koalisyonu şunu da diyebilirler;


“-Biz NATO ülkesiyiz, Amerika Libya’ya neler yaptı gördük, altıncı filo Malta’da demirli bizi tehdit etmektedir! Başka ne yapabiliriz?”

1950'lerde 1969'larda geldiler, Menderes, İsmet paşa Amerikan askerlerine Karaköy genelevini açıp ücretsiz ilişkiye girmeleri için taksiler görevlendirildi, Dolmabahçöe sarayından Karaköy genel evine kırmızı halılar döşendi!


Ben de şunu derim;

Bu projenin başrolüne biz soyunmasaydık bunlar hiç olmazdı, bunca insanımızı kaybetmezdik. Ayrıca, Çin ve Rus donanmaları da Hürmüz’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de! Göz göre göre de uçağımızı düşürdüler. Ne yapabildiniz? Rusya bizi işgal etse Amerika ve NATO Rus-Çin koalisyonuna karşı bizim için savaşırlar mı?

Ya da;

Biz onca silahı size verdik siz artık savaşamıyorsunuz biz ne yapalım? Deyip bırakırlar ve iktidarın da başına Menderes’in başına gelen mi gelir? Amerika’ya dön Rus dövsün, Rus’a dön Amerika dövsün!
Ortada sıçan oyunu misali! Filmlerde ortaya alınan başrol oyuncusunun çember içinde dövülerek bir adamın kucağından yumrukla ötekine savrulması gibi.

Devlet ve özel şirket televizyonlarında bir alay dallama “startejist, Ortadoğu, Kafkas bilmem neresi uzmanı “ diye adlarının altında etiketlerle bize her gün saatlerce hipnoz konuşmaları yapıyorlar. 

Hatta 2008 Rus-Gürcü savaşı sırasında “Kafkasya uzmanı” olarak adı geçen bir dallama haritada Osetya’nın yerini bile gösterememişti! Oysa Osetya en son 1915-17 arasında bizim idaremize geçmişti. Yani 95 yıl önce bizim toprağımızdı.

Bu dallamaların söyledikleri saçmalıkları yıllardır laf diye dinliyoruz ama devletin gidişi bir adım olsun iyiye gitmemektedir. O halde bu dallamaların topunu işten atın da yerine adam gibi adam alın!
Siz de adam gibi siyaset izleyin ki önce kendi halkınızın sonra da yeryüzünde istediğiniz coğrafi bölgenin önderi olun!

“Antiemperyalist, bağımsızlıkçı, özgürlükçü” olmayan hiçbir siyaset asla “siyasi önderlik” getirmez.
Şu an İran bölgenin önderliğine daha yakın görünmektedir. Haberiniz olsun.
Geçen hafta Suudi Arabistan bile bu doğrultuda İsrail’i tehdit etmedi mi?

Yahu bir düşünün!

 Ordumuz NATO-AB-D ordusu, devletimiz AB-D yolunda, iktidar- muhalefet partilerimiz AB-D tarafından tespit ediliyor, yasalarımız AB-D yasası, mahkemelerimizin kararlarına itiraz için AB mahkemelerine başvuruyoruz, terör de AB-D tarafından destekleniyor!

Bu size tuhaf gelmiyor mu?

Sizce bu terör, bu işgal nasıl biter? ya da hepsi "kayıkçı kavgası mıdır?

 Ayın biraz ayın, yalamalarınızın hipnozlarından da kurtulun!



Takdir milletindir!

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc




19 Ağustos 2012 Pazar

AKP DEN TELİF HAKLARI ÇARŞAFINA SOKULMUŞ İNTERNET YASAĞI GELDİ!


AKP DEN TELİF HAKLARI ÇARŞAFINA SOKULMUŞ İNTERNET YASAĞI GELDİ!


25 Temmuz 2012 tarihinde CNNTURK’un haber programlarında bir hafta boyunca AKP’nin hazırladığı yeni “Telif Hakları Yasası” işlendi. Ne hikmetse bu güne kadar başta internet medyası bu haberi görmekte başarılı olamadı.

İnternet’te çok az site tarafından paylaşılan bu konu birkaç televizyon ve internet televizyonu tarafından işlenebildi.
Her şeye özellikler yasaklara çok duyarlı olan İnternet medyası bu yasağı nasıl kaçırdı derseniz bence sebebi şudur;

“Kendi siyasi görüşlerinde yayın yapmayan yayın kuruluşlarını izlememe ve her şeyi arkadaş sitelerinden öğrenmeyi” öğütleyen bir anlayış halka şırınga edildiğinden bu anlayışı şırınga edenler de böyle bir haberi belki bu nedenle görmediler ve yeterince işleyemediler.

Evet, kendi fikrinde olan kitlesini muhalif fikir satranç oyunlarından korumak ve onları aynı düşünce etrafında tutmak doğru bir seçenektir ama bunu yapanlar eğer gerçekten fikirlerinin doğruluklarına inanıyorlarsa muhalif yayın organlarını da gözden uzak tutmamak zorundadırlar.

Malum, rakibini tanımıyorsan onunla mücadele edemezsin. Rakibini etkisiz kılmak istiyorsan önce onu tanımalı ve olumsuz yönlerini işleyerek gözden düşürmeli, bunu yaparken de doğru yönlerini de gözler önüne getirerek tarafsızlığını korumak şarttır. Yoksa sen de beğenmediğin diktacı, dayatmacı, zorba zihniyetin farklı bir uyarlaması haline gelirsin.

Öte yandan Facebook’tan blog arkadaşlığına tuhaf bir bencilliktir gidiyor. Hulki Cevizoğlu’nun bir aralar dediği gibi;

“-Herkes Atatürk!” 

Bunu farklı boyutları Facebook grup arkadaşlıklarında da görülmektedir. Şöyle ki, siz sizinle aynı düşünce etrafında mücadele eden bir grubun sayfasına giriyorsunuz, okuduklarınıza, seyrettiklerinize yorumlar yapıyorsunuz ama onlar sizin sayfanıza girip tek bir yorum yapmıyorlar.

Hatta sizin sayfanızdan alıp yayınladıkları yazılarınızı bile sizin sayfanıza girip beğenmiyorlar da kendi sayfalarında kendileri beğeniyorlar!

Bencillik bu kadar olur yani!

Artı, yayınladıkları içerikler hakkında muhaliflerce yapılan eleştirileri de “okuyucu kitlelerini kaçırmamak, elde tutmak uğruna”  ya cevapsız bırakıyorlar ya da cevap verebilecek başka arkadaşlarını onlarla tartıştırıp onu kötü ederken kendileri bu tartışmadan kıl payı kadar yara almadan çıkıyorlar.

Bu kalleşliktir, şerefsizliktir.

Bir fikri savunan materyali yayınlamışsan onu seçip yayınlayan sensin öyleyse onu savunmak ta sana düşer.
Yoook ama öyle değil. 

Okuyucu kitlesini kaybedip, facebook gelirinden olmaktan korkan, “vatanseverlik” gibi yüce bir erdemi “üç kuruşluk internet geliri” uğruna ticarileştirenlere “vatansever” demek yüreğimden de dilimden de gelmiyor inanın.

Böyle vatanseverlik olmaz.

Şimdi gelelim “Telif çarşafına sokulmuş internet yasağına.”

Bu yeni telif hakları yasası, Sarkozy döneminde Fransa’da yasa olarak hazırlanmış, bunun için özel bilgisayara tarama programı geliştirilmiştir. Ancak yasa fransa Anayasa Mahkemesinden dönmüştür.

Lâkin, bizim AKP kurmayları bu yasayı keşfedip uygulamaya karar vermişler ve bir kısım şaşkın kendisine sanatçı diyen zübüklerin şikayetlerini de bahane ederek bu yasayı hazırlamışlar.

Bu yasa gereğince, bloglarınızda, Facebook, Twitter sayfalarınızda yaptığınız ve yapacağınız her türlü şarkı klipleri, video görüntüleri veya gazete haberlerinden köşe yazarlarına ya da beğendiğiniz blog yazarlarının yazılarına kadar paylaşımları bu bilgisayar programı tespit edecek. Size liste halinde “yasal olmayan” paylaşımlarınızı sayfalarınızdan silmeniz “uyarısı” gelecek. Ardından silmezseniz “ikaz” edileceksiniz. Hala silmediyseniz kendinizi mahkemede bulacaksınız ve milyonlarca Tayyip Lirası tazminat ödemekle yüz yüze geleceksiniz.

Lütfen haklarımıza sahip çıkarken, tanımasak da bizimle aynı yolda yürüyen insanların kalplerini kıracak işlerden de kaçınalım.

Bir materyali nerede olursa olsun yayınladığımızda o materyalin linklerini altında verelim, yazı ise eser sahibinin adını çıkartarak “kendimiz yazmış” gibi yapmayalım, emeğe saygı gösterelim ama sansürcülüğe de prim vermeyelim.
Her iş birlikçinin son kullanma tarihi gelecektir!

Vatanseverlik erdemini ticarileştirmeyelim!

Takdir okuyucunundur.


Konu ile ilgili haberlerin linkleri;

5 Ağustos 2012 Pazar

SON ATATÜRKÇÜLERİN TASFİYESİ


SON ATATÜRKÇÜLERİN TASFİYESİ


Son YAŞ kararlarını (Tasfiye)  alanlar

Rahmetli Mustafa Kemal Atatürk’ün tasfiyesi, onun sağlığında kurduğu rejime karşı 26 Kürt isyanı bir o kadar da “Şapka Devrimi” olarak bilinen “Kılık Kıyafet Yasası’na” karşı çıkartıla gerici isyanlara ek olarak “30’a” yakın suikast girişimi ile “15” yıllık iktidarı süresince sürmüştür.

Yetmemiş, İsmet İnönü’nün kayınpederine “Bira fabrikası” kurma hırsı yüzünden Atatürk’ün devlet adına işlettiği bira fabrikasını kapattırmasını istemesiyle başlayan tartışmalar, İsmet paşanın her başbakanlıktan alınışını takiben çıkartılan “Kürt ve gerici isyanları” sonunda Atatürk’ü çıldırtmış olsa ki onu İstanbul Büyük Ada’ya zamanın “APO’su” kişiliği ile hapsetmesi ile sonuçlanmış bunu da 1937 Dersim İsyanı takip etmiş ver arkası gelmiştir.

On beş yıl boyunca izlediği “sömürgeci devletler karşıtlığı-antiemperyalist” kişiliği onun başına bunları getirmiştir.

Sonunda ölüm döşeğinde “10 Kasım 1938 İsmet İnönü-Fahrettin Altay Darbesi”  ile yaşamı son bulmuştur. Bütün zehirlemelere karşı hala ölmeyen bu adam benim zannımca kafasına İsmet paşa tarafından sıkılan bir kurşunla son bulmuştur. İsteyen tarihi sil baştan okusun.

10 Kasım 1938 Ata'nın tasfiye günüdür. 


İlk “Atatürk Tasfiyesi” bu tarihte olmuştur. İkinci “Atatürk Tasfiyesi”, İsmet paşanın 1946 Pembe Köşk Muvazası”  ve “Dörtlü Takrir Dümeni” ile Celal Bayar ile Atatürk’ün Hukuk Fakültesine kayıt ettirip Üniversite eğitimi almasını sağladığı toprak ağası, asker kaçağı Adnan Menderes’in DP’yi kurma dümenidir.
Üçüncü Atatürk Tasfiyesi ise 1947’de Fevzi Çakmak paşanın NATO’ya girme isteklerine karşı çıkması ve istifaya zorlanması ile olmuştur. NATO sürecini İsmet paşa yürütmüştür.

Dördüncü Atatürk tasfiyesi de 14 Mayıs 1950 genel seçimlerinin ardından bütün “antiemperyalist subayların ve bürokratların devlet içinden” tasfiye edilmeleri olayıdır.

Ancak, emperyalizm, ezilen milletler arasında Atatürk’e karşı olan saygıyı Saidi Kürdi Bediüzzaman-Deliüzzaman ile bile sağlayamaması üzerine başlatmış ve Adnan Menderes’e 1958’de “Anıtkabir’i tamamlattırmıştır. Bu sayede yaratılan “Atatürkçülük ve Türk Milliyetçiliği” siyaseti ile Anadolu toprakları üzerinde yaşayan değişik milletlere ait kavimler arasında “Türk Düşmanlığı” ve “Batı Hayranı Atatürkçüler” yaratılabilmiştir.

Ata'ya Emperyalizmin hazırllattığı mekan! Bunu yazmaktan utandım!
Beşinci Atatürk Tasfiyesi ise 27 Mayıs 1960 Devrimi ardından hükumet kuran ve yaklaşık altı yıl hüküm süren İsmet Paşa hükumeti tarından yapılmış, bütün Atatürkçü ve sosyalist subaylar, bürokratlar, devlet adamları tasfiye edilmiştir. Burada bir generalimizin idamını biliyoruz.

Altıncı Atatürk Tasfiyesi 12 Mart 1971 yarı darbesi ile yapılmıştır ve Amerika Türk Silahlı Kuvvetleri adı ile bilinen NATO’nun Türkiye ordusunda hükümran edilmiştir.

Bütün bunlara rağmen bu ordu ve devlet içinde hala “Atatürkçüler” bitmemiş ve 1971-1980 arası çıkartılan sağ-sol” savaşlarında resmen devlet eliyle kıyılmışlardır.

Gene bitmemişler ve 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapan ABD işbirlikçisi Tunceli Çemişkezek kökenli Manisa’lı bir Rum olan Kenan Evren ile anası aynı yerden olan Turgut Özal ile bu tasfiye sürdürülmüş, ülkemiz halkı arasında “soy-sop” düşmanlığı körüklenmiştir.
Kenan Evren ve Turgut Özal

Aradan geçen 30 yıllık süre içinde “Atatürkçü Devlet Adamları” gene sürekli tasfiye edilmişler ve yerlerine sürekli işbirlikçiler getirilmiştir.

Sonunda Yedinci Atatürk Tasfiyesi 2008 yılı başlarında başlatılan “Ergenekon Davası” ile başlatılmış ve elan sürmektedir.
Dün toplanan “YAŞ- Yüksek Askeri Şura” toplantısı ile “Ergenekoncu” tabir edilen tutuklu subayların emekli edilmeleri ve ordu ile bağlarının kesilmesine karar verilmiştir. Birkaç gün önce de Aydınlık Gazetesi, günümüz Deniz Kuvvetleri Komutanının ağzından “Kangren olan kol kesilmelidir” başlığında yayınladığı “Tasfiye Hareketini” duyurmuştur.
Bu olayla ordu içinde artık “Atatürkçü Subay” kalmadığı gibi bürokraside ve iş dünyasında zaten çok önceden bitirilmişlerdir.

Sağdaki Türker paşa
Dün emekli generallerimizden Türker Ertürk paşa Ulusal Kanal saat 13.00 haberlerine telefonla bağlanmış, orduyu incitmemeye özen gösteren ifadelerinde, ordunun bu karara imza atmakla “Atatürkçüleri” ordudan tasfiye ettiğini, hıyanet içinde bulunduğunu, eğer her şeyi söylerse ordu içinde bu general kadronun emirlerine kimsenin uymayacağını da iddia etmiştir.

Peki, ben 2006- 2007 yılından beri yazdığım “Keykubat.blogcu.com”; bunun sansürlenmesinden ve girişlerimin engellenmesinden sonra açtığım “Keykubat.blogspot.com”; ve bunun da engellenmesinden sonra açtığım ücretsiz bloglarımdan olan “adilyargic.blogspot.com”; ve onun da 12 Eylül 2010’da resmen “silinmesi” üzerine açtığım “adilyargicc.blogspot.com” adreslerindeki bloglarımda yayınladığım tüm yazılarımda “Ergenekon sürecinin bir tasfiye hareketi olduğu, Türk Ergenekon Destanı ile bağının olmadığını, asıl Ergenekon’un “Er GEorge Neo Conservatism” yani Amerikan Muhafazakar (Cumhuriyetçi Parti Yapılaması” olduğunu yazdığımda başta Ergenekoncular bana saldırdılar.

Nereye geldik?

Ergenekon tasfiyeyi yapmıştır. İçeri giren Atatürkçüler ve onları izlemek için arkalarından sokulan ileride büyük adam olacak işbirlikçilerin kendilerine biçtikleri “ Ergenekoncu” kimlik ise silinmiştir.
Gerçek “Ergenekon” kendisini ispat etmiş ve kendilerini “Türk Ergenekonu”  ilan eden salakları tasfiye etmiştir.

Ben her zaman ABD’nin ve yan kuruluşu NATO’nun en büyük işbirlikçisinin TSK veya NSK (NATO SİLAHLI KUVVETLERİ” olduğunu yazdım. Gelişen son olaylar beni doğrulamıştır.

Benim yaptığım tespitler zamanında doğru değerlendirilebilseydi bu gün Atatürkçü olarak kendilerini adlandıran bu subaylar belki tasfiye edilmeyebilecekleri bir çözüm üretebilirlerdi.
Ergenekoncular!

Ama artık olan olmuştur, geçen geçmiştir, TSK ve bürokrasiden “Atatürk Tasfiyesi”  bir daha dönmeyecek yedinci ve son kez olacak şekilde tasfiye edilmiştir.

TSK adı taşıyan, Osmanlı ve Atatürk Cumhuriyetinin “hainlerinden kurulu komuta kademesine sahip NATO ordusu olmuş NSK Ortadoğu ameleliğine soyunmuştur.
Suriye Sınırında TSK ya da NSK Tıkla bak!

Takdir milletindir!

Bundan sonrasını hep beraber göreceğiz.

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc