Hz.Muhammed’in Mucizeleri
Peygamberlik mührü
Yahudiler arasında birçok âlim vardı. Bunlar, kitaplarında Allah Resulünün geleceğini görüp, öğrenmişlerdi. Yıldızlardan hüküm çıkarmada da usta sayılırlardı. Efendimizin doğumu gecesinde bir yıldız parlamış ve Yahudî âlimler bu yıldızdan Âhirzaman Peygamberinin dünyaya teşrif ettiklerini anlamışlardı.
Yahudî şöyle haykırıyordu:
"'Haberiniz olsun: Ahmed'in yıldızı bu gece doğdu! Ahmed bu gece dünyaya geldi.'"48
Kureyşliler, varıp soruşturdular ve gelip Yahudîye haber verdiler: 'Bu gece Abdullah'ın bir oğlu dünyaya geldi; sırtında bir nişan var.'
"Yahudi, gidip peygamberlik alâmetini gördü; ve aklını kaybetmişçesine şöyle haykırdı:
'"Peygamberlik artık İsrail Oğullarından gitti! Kureyşlilere öyle bir devlet gelecek ki, haberi doğudan batıya kadar ulaşacaktır.'"49
Demek, gök kubbe, pırıl pırıl yıldız kandilleriyle, Resûli Kibriya Efendimizin gelişini alkışlıyordu.
Medayin 'deki Kisrâ Sarayından 14 Burç Çatırdayarak Yıkıldı
Kâinatın Efendisinin doğduğu geceydi. Saatler, doğum anlarını gösteriyordu.
Derin uykuya dalan Medayin şehri, korkunç bir çatırtı ve gürültü sesiyle uyandı. Hükümdarla birlikte halk da heyecan içinde yataklarından fırladı. Manzara korkunçtu ve telâş verici idi: Hükümdar Sarayının o sapasağlam burçlarından 14'ü, çatırdayarak yıkılıvermişti!
Geceyi korkular içinde geçiren Kisrâ, sabaha çıkar çıkmaz memleketinin dinî reislerini derhâl bir toplantıya çağırdı. Toplantıda, cereyan eden hâdisenin neyin nesi olduğunu görüşeceklerdi.
Kisrâ, tacını giymiş, tahtına oturmuştu. Henüz müzâkereye başlamamışlardı ki, doludizgin yaklaşan bir atlı, elinde bir mektup getirdi. Mektupta, İstahrabat'ta binlerce seneden beri ışıl ışıl yanan Mecusi ateşlerinin söndüğü haber veriliyordu.
O âna kadar bir benzeri görülmemiş bu hâdise, dünyaya o gece şeref veren zâtın, beraberinde getirdiği sönmez nurla, Mazdeizmin karanlık inancı içinde kıvranan İran saltanatını ortaran kaldıracağına işaretti. Nitekim, tarih buna da şâhid oldu ve hâdiseler Satih'in haber verdiği gibi cereyan etti: İran Devleti, 67 yıl süren 14 hükümdarın idaresinden sonra, Kadisiyye'de Hatemû'lEnbiya'nın ordusu tarafından İslâm topraklarına katıldı.
Mezdek (Mazdek) adında birinin kurduğu, eski İran'da dinî bir mezheptir. Zerdüşt tarafından va'zedilen Maniheizmin ıslah edilmiş bir şekli olarak gören ve kabul edenler de vardır. Bu mezhebin bilinen belli başlı hususiyeti, mülkte ve kadınlarda iştiraki kabul etmesidir. Bunun yanında, zühdle ilgili olarak hayvanları öldürmek ve etini yemek de, bu mezhebin yasakladığı şeyler arasındadır (islâm Ansiklopedisi, c. 8, s. 201205).
Kabe 'nin İçini Karanlık ve Kirlere Boğan Putların Pek Çoğu Baş aşağı Yıkıldı
Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allah'ın tek mâbud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak âbideleştiği Kabe'yi, putlarla, karanlıklara boğmuşlardı. Ne var ki, henüz Tevhid Temsilcisi Resûli Kibriya'nın dünyaya gözlerini açması karşısında bile, çoğu, yerlerine kurşunla perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler.
Bu hâdisenin ifade ettiği mânâ büyüktü: Dünyaya teşrif eden bu zât, kendisine verilecek vazife gereği, kapkaranlık şirk inancını ortadan kaldıracak, gönüllerde pâk, nezih ve saadet dolu tevhid inancını bayraklaştıracaktır.
Kabe 'nin İçini Karanlık ve Kirlere Boğan Putların Pek Çoğu Başaşağı Yıkıldı
Kureyş müşrikleri, yeryüzünde Allah'ın tek mâbud oluşunun içinde ve üstünde ilk olarak âbideleştiği Kabe'yi, putlarla, karanlıklara boğmuşlardı. Ne var ki, henüz Tevhid Temsilcisi Resûli Kibriya'nın dünyaya gözlerini açması karşısında bile, çoğu, yerlerine kurşunla perçinlenmiş bu putlar, hâdisenin azametine dayanamayarak yerlere yıkılıverdiler.
Taşan seller Semave Vadisi ve Semave şehrini sular altında bıraktı. Şehir halkı, dehşet içinde kalarak, çâreyi dağlara ve tepelere sığınmakta buldu. Sonra da, bir mektup yazarak, durumu Kisrâya bildirdiler ve kendisinden yiyecek ve içecek yardımı istediler.
Gök Kubbeden Salkım Salkım Yıldızlar Döküldü
Nebîyyi Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri gecesinde, hazan yaprağı gibi, gök kubbeden yıldızlar döküldü.51 Bu hâdise de şuna işaret ediyordu:
Bundan böyle şeytan ve cinlerin gökten haber almaları son bulmuştur! "Madem Resûli Ekrem (a.s.m.), vahiyle dünyaya çıktı; elbette yarım yamalak ve yalanlarla karışık, kâhinlerin ve gaibten haber verenlerin ve cinlerin ihbaratına [haberlerine] set çekmek lâzımdır ki, vahye bir şüphe iras etmesinler ve vahye benzemesin. Evet, bi'setten evvel kâhinlik çoktu. Kur'ân, nazil olduktan sonra onlara hatime çekti; hattâ çok kâhinler îmana geldiler. Çünkü, daha cinler taifesinden olan muhbirlerini bulamadılar."
KIRDA AÇIK KALP AMELİYATI
Kâinatın Efendisi ise, oturduğu yerden, kâinatı kuşatan eşsiz güzelliklerin yaratıcısını düşünmeye koyuldu. Bu sırada kuzular yayıla yayıla epeyce uzaklaşmışlardı. Onları geri çevirmek için Peygamberimiz, Abdullah'ın yanından ayrıldı. Bir müddet gittikten sonra, karşısına beyaz elbiseli iki kişinin çıktığını gördü. İkisi de güleryüzlü ve sevimli idiler. Birinin elinde içi karla dolu altın bir tas vardı. Nur yüzlü Efendimizin yanına usulca yaklaştılar. Onu tutup, İlâhî bir halı gibi duran yemyeşil çimenlerin üzerine uzattılar. Efendimizde ne ses, ne seda, ne de telâş vardı. Bu güleryüzlü, bu temiz sîmalı ve bu sevimli insanların kendisine kötülük yapmayacağını biliyordu.
"Yanıma beyaz elbiseli iki kişi geldi. Birinin elinde içi karla dolu bir tas vardı. Beni tuttular, göğsümü yardılar. Kalbimi de çıkarıp yardılar. Ondan siyah bir kan pıhtısı çıkarıp bir yana attılar. Göğsümü ve kalbimi o karla temizledikten sonra ayrılıp gittiler." (ibni Hişam, Sîre, c. 1, s. 174; ibni Sa'd, Tabakat, c. 1, s. 112; Taberî, Tarih, c. 2, s. 128.)
Resûlullah'ın, çocukluğunda, ne açlıktan, ne de susuzluktan şikâyet ettiğini görmedim. Sabahleyin bir yudum zemzem içerdi. Kendisine yemek yedirmek istediğimizde, 'İstemem, karnım tok.' derdi."87 Kaadı iyaz, Şifa, c. 1, s. 729730.
Yine, Peygamber Efendimiz, sabahları pırıl pırıl parlayan temiz bir yüz, taranmış tertemiz saçlarıyla gündüz âlemine sevgi, neşe ve hayat dolu nur gözlerini açardı.88' Kaadı iyaz, A.g.e., c. 1, s. 730
CEBRAİL OKUMA ÖĞRETİYOR
Vahiy meleği Cebrail (a.s.), en güzel bir insan suretine bürünmüştü. Mis gibi kokularla, çevre, buram buram kokmakta idi. Havf ve recâ, heyecan ve sükûnet tecellîleri iç içe idi.
Beklenen an gelmişti.
Vahiy meleği Cebrail (a.s.), bu ıssız ve karanlık gecede, güzel bir insan suretinde, etrafa ışıl ışıl nurlar saçarak göz kamaştırıcı bir aydınlıkla Kâinatın Efendisine göründü. Tatlı, fakat gür bir seda ile hitab etti:
Kâinatın Efendisini, hayret ve korku sardı. Yüreği ürperiyordu![Ben okuma bilmem.] diye cevap verdi.
Hz. Cebrail, kendilerini kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra, tekrar, "Oku!" diye seslendi.
Fahri Kâinat, aynı cevabı verdi: "Ben okuma bilmem!"
Hz. Cebrail, ikinci kere Kâinatın Efendisini kucakladı ve sıkıp bıraktıktan sonra yine seslendi: "Oku!"
Bu sefer Fahri Kâinat, "Ben okuma bilmem." dedi, "Söyle, ne okuyayım?"
Bunun üzerine melek, Allah'tan aldığı ve Resulüne teslim etmeye geldiği Alak Sûresinin ilk âyetlerini başından sonuna kadar okudu: "Oku! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! Ki
O, insanı, pıhtılaşmış bir kandan yarattı. Oku ki, senin Rabbin, kalemle yazı yazmayı öğreten, insana bilmediğini tâlim eden, bol kerem ve ihsan sahibidir."188
Heyecan ve haşyetin son haddinde, Kâinatın Efendisi, bizzat konuştuğu lisanla nazil olan âyetleri kelimesi kelimesine tekrar etti. Artık, inen âyetler Allah Resulünün hem diline, hem kalbine yerleşmişti.
O andaki vazifesi sona eren Hz. Cebrail de birdenbire kayboluverdi.
"Bir gün giderken, anîden gökyüzünde bir ses işittim. Başımı kaldırıp baktığımda, Hira'da bana gelen meleği (Cebrail), yerle gök arasında bir kürsü üzerinde oturmuş gördüm. Ürpererek yere çöktüm. Evime dönüp, 'Beni örtünüz, beni örtünüz!' dedim. Bunun üzerine Yüce Allah, 'Ey örtüye bürünen Peygamber!.. Kalk da sana îman etmeyenleri azabla korkut! Rabbinin büyüklüğünden bahset! Elbiseni temiz tut! Putperestlik pisliğini bırakmakta devam et!"95 âyetlerini indirdi. Artık, vahiy gelmeye başladı ve ardı arkası kesilmedi."196196 Buharî, Sahih, c. 1, s. 7; Müslim, Sahih, c. 1, s. 98; Ahmed ibni Hanbel, Müsned (h. 2846); Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 592.
Keykubat
Alıntıdır
25.3.2008