Şartlar karşısında nasıl bir siyaset izlemeliyiz?
Birinci dünya savaşı sonrası Ermenistan kurmak için ülkemize donanma gönderen Amerika Halide Edip Adıvar ve arkadaşları tarafından Amerikalı Donanma Komutanını ikna yolu ile durdurmalarından bu yana topraklarımız üzerindeki emellerini sürdürmüştür. Dünyayı yöneten güç 2.Dünya Savaşı sonrası tamamıyla odur.Ne derse ve ne yaparsa doğrudur mantığı içindedir.
" Artık mazeret kalmadı benim dünyayı istediğim şekilde görmeme engel olamazsınız" ifadesinde ısrar etmektedir.Bunu da gayet kurnaz bir siyasetle de sürdürmektedir.
"Başbakanınız da BOP'un eş başkanıdır.Buraları federasyonlar halinde bölüp sizin idarenize vereceğiz.25 yıldır ordunuzu da modernize ettik.Niye hala inat ediyorsunuz? Niye korkaklık ve güvensizlik gösteriyorsunuz? Sizi mağdur edecek olsam ordunuzu modernize etmenize izin verirmiydim sanıyorsunuz?" gibi soruları eminim yetkililere görüşmelerde net bir şekilde söylüyorlardır.
Ordunun modernizasyonu konusu gerçektir.1991 körfez harekatına kadar askeri tatbikatlara giden birliklerimiz bindikleri araçları hatta 35 tonluk tankları bile iterek götürürlerdi.Tuğgeneralin bile makam arabası statıon Kartal-Renault tipi arabalardı.1976 yılında parası ödenmiş olan koca filoyu 7/10 (Kıbrıs savaşı sonrası Yunanistan 10 silah alırsa Türkiye'ye 7 silah verileceği belirleyen ambargo kararı ) oranı yüzünden vermemişti.Bu gemiler T.Özal döneminde verilmişti.Bu örnekler çoğaltılabilir.
1991 Körfez harekatından sonra Irakta kullandığı bir çok tankı Amerika'nın karşılıksız ordumuza bıraktığını Sayın Doğan Güreş Paşamız bir tv proğramında ifade etmişti.Bu olay sonrası F-16 uçakları üretilmeye başlandı.İletişim teknolojisi ülkemize girdi vs.vs ve bir Tuğgeneralin Reno Station makam aracı Mercedes 500 Sell'e döndü.
1970-1980 dönemi boyunca terörist yetiştirip ülkemize gönderen Suriye,Lübnan,Filistin gibi ülkelere bu dönemde posta konmağa başlanılmıştır.
Bütün bu olayların iç yüzünü tabii ki en iyi devlet bilir de içinde yaşayan bir vatandaş olarak benim gözlemlerim de bunlardır.
Yalnız şunu da unutmamak gerekir ki verilen bu silahlar bizim değil Nato'nundur.Ordu bizim değil Nato Ordusudur.Kıbrıs ambargosu "Nato'nun silahını Nato'nun izni olmadan Nato Ordusuna karşı kullanmaktandır.
Şimdi K.Irak'a girmemiz Nato ülkesi olarak,Nato ordusunun koruması altındaki topraklara Nato'ya ait orduyla saldırmak olarak yorumlanmaması için hiç bir neden yoktur.Ayrıca geçen gün teslim olan bayan terörist bütün örgüte Birleşmiş Milletler kimliği verildiğini söylemişti. Yani vuracağınız terörist BM üyesi olacağından top sizde kalır diye mesaj getirmiş.
Bence ABD-AB ve Nato içinde bize adaletsiz bir davranış kanaatı varsa ki vardır önce onurlu bir şekilde yerimizi belli etmeli,ona göre yapılanmalı ve son kararı öyle vermemiz bize daha çok yakışır diye düşünüyorum.
Umarım son zamanlarda uyandırılan bu milliyetçilik olaylarının altında Saddamın ülkesini teslim türü bir hesap yatmıyordur. İstanbul'a çok başlıklı füzelerle saldırmayı hesaplayan, uzun menzilli cehennem topları yaptıran Saddam sonunda ülkesini ne hale getirdi.O da bölünme tehlikesi içindeydi ve tehditlere göre tehdit yapıyordu.Bu gün se Irak'ın durumu ortadadır.
Muhalefetin milliyetçiliği de iktidarın teslimiyetçiliği kadar korkutucu görünmektedir.Hadi yapalım deyip de girşilecek bir ortam göremiyorum.Ülkemizin bütünlüğünü korumak en doğal hakkımızdır ama onu da saygın bir şekilde yapmak gereklidir.Onur kırıcı ambargo senaryolarına maaruz kalmadan yapılmalı diyorum.
Bu da kaldırılan "Ege Ordusu " yerine yeni oluşturlacak bir "Doğu Ordusu" ile veya maddi masrafını ödeyip tamamen Nato'dan çıkarak olabilir.
Bence böyle bir girişim bile ABD-AB birliğini durdurmaya yetecektir diyorum ve inanıyorum.Sokak çalgıcıları ile Senfoni orkestrası sanatçılarının birlikte konser vermesine benzeyen bir siyaset yürütülmesinden bu insanlar da bıktı artık.
Her akşam bir kanalda memleket şöyle satılıyor böyle satılıyor asker, bürokrat kanal kanal millete açıklamalar yapıyorlar.Hani bu ülkenin Anayasası,hani yargı kurumları ve diğerleri ?
Bunun gereğini kurumlar mı yapacak millet mi? Bu koparılan telaş ve feryatların arkasında takipçi hiç bir kurum ve kuruluş yoktur.Kamu adına dava açma yetkisine sahip savcılar dava mı açamıyorlar veya tehlikeli bir durum mu görmüyorlar?
Bu halk 30 yıldır Sağ-Sol,Alevi-Sünni ve son olarak Türk-Kürt olaylarına yeterince kurban vermedi mi? Halk daha ne verecek? Dünyanın en politize edilmiş toplumu olduk.Yoksa halk iyice psikopatlaştırlıyor mu? Bilmek hakkımız.Madem herşeyi bize şikayet ediyorsunuz.Cevap istemek de hakkımız.
Siyasetçilerin de halkın da şikayet ettiği kaynağı ve amacı meçhul politikalar uğruna yıllardır evlatlarını ve vergilerini karşılıksız feda eden bu milletin huzur hakkı değil mi? Bir oy hakkımız var o da oy sandıklarının çöplükten çıktığı bir ülkede yaşıyoruz.Lütfen bu halka huzur veren bir şeyler yapın!
Keykubat
20.03.2007