TRAVMA GEÇİRENLERİN TARİHİ
İstanbul’da kalıp ABD ve AB ülkeleri arasında AKP hükümetine destek toplayan ve bu konuda ciddi gayretler sarf eden Roger COHEN imzası ile internette yazılar yazan bu şahsın
tesadüfen sitesine girerek okuduğum yazısı çok ilgimi çekmiş olduğu için bir kısmını tercüme ederek sizlere de sunmaya karar verdim.
En dikkatimi çeken ifadesi ise en başında “FIGHT FOR TURKEY- Türkiye İçin Savaşın” ve aşağıda koyu siyah işaretlediğim satırlarıydı.Bu ifadeyi ben tanıyordum.1990-92 yıllarında ben Tunceli’de görev yaptığım yıllarda Tunceli’de “İngilizce “ kağıtlar dağıtılırdı.Bunları İstanbul’da hiç görmeme rağmen Tunceli’de rahatça görüyordum.O el ilanlarında şöyle bir başlık vardı “FIGHT FOR FATHERLAND-BABANIN ÜLKESİ İÇİN SAVAŞIN” “Baba”dan kasıt “İsa Peygamberdir.Çünkü Hıristiyanlığın ilk yedi kilisesi de Anadolu’dadır.
İşte Yedi Kilise'nin haritası.Yani hedef ülkemiz.Niğde'den Urfa,Hakkariye oradan Hindistana kadar gidiyor.Gökçeada'da varlığını unuttuğumuz Rum varmış.Onların hakları için geçen hafta baskı yaptılar.Birde buralara dolarlarsa Osmanlı gibi yandık.AKP bunu yapıyor.
"
“Fatherland” nasıl “Turkey” olmuştu?
Çok basit elbette artık “Türk’üm” demekten imtina etmiş “alt ve üst kimlikçi bir başbakanımız da varken “geçiş aşamasında “ bu kadar son bir kıyak yapılacaktı ve Türklerin adı anılacaktı.O da elbette “uyutmak için” yapılmaktaydı.
ABD-AB işbirliği ile ülkemizde gerçekleştirilmek istedikleri “Ilımlı İslam” devriminin geldiği aşamayı belirtiyordu.Bu aşamanın “ölümcül,düşmanca,kin dolu,şiddetli,çabuk ilerleyen...” anlamlarına gelen “Vırulent” kelimesinin seçilerek vurgulanması ise adamların bu işe ne kadar asıldıklarını açıkça anlatmaya yeterlidir sanırım.
Ayrıca,batı ülkelerinin geçmişte yaşamış olduğu “rönesans-aydınlanma ve din ile devlet işlerinin ayrılması mücadelesinde akmış kanları öne sürerek,ülkemizde gerçekleştirmek istedikleri son B.O.P senaryosunun da benzer olaylarla gerçekleşmesi gereğini de vurgulamış olmaktadır.
Bu senaryo bana nedense hep herşeyin bir başlangıcı olduğunu hatırlatır ve taaa oralara götürür.Hadi bir gidip gelelim(!);
I.Dünya savaşının hemen ardından ABD ve İngiliz yanlısı ayrılıkçı ve işbirlikçilerin kurdukları Hürriyet ve İtilaf Partisinin padişaha bağlı Kürdistan kurma planı Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının zaferi ile hüsrana uğramıştır.
Mustafa Kemal isimli biri birden çıkmış ve elinde sihirli değnek varmışçasına "Düveli Muazzamanın" muazzam planlarını bozuvermişti.Her şeyi altüst eden bu gelişme ülkenin teslim planını tam asırların emeğini boşa çıkaracaktı. Bunca emeğe yazık değil miydi?
12 Mart 1971 ABD yanlısı askeri harekat ile güçlenmeye başlayan bu işbirlikçiler,12 Eylül 1980’de tamamen ABD destekli askeri ihtilal ile desteklenmişlerdir.Bütün sağ ve sol parti ve gençlik örgütleri bu olayda ezilirken 1983’de Turgut ÖZAL ile 1919’ların işbirlikçi,”İngiliz ve Amerikan Muhipleri- İngiliz ve Amerikan bağlıları-Sevenleri” derneği üyelerinin kurdukları Hürriyet ve İtilaf Partisinin ardılları 03.Kasım 2002 genel seçimleri ile zirveye taşınmıştır.
Atatürk'ün bir şekilde siyaset sahnesinden çıkarılışının ardından İsmet Paşa'nın İngiliz idaresine ülkeyi terk ettiğinden beri olan gelişmeler, devleti bu günün "ülkeyi bölmekle görevli ABD-AB destekli "Türk'üm" demekten kaçınan bir liderin iktidar olduğu kara günlere böylece ulaştırmıştı.
Bu gün yaşanan karmaşanın ardında işte bu gerçekler vardır.İngiliz planlarını daima uygulayacak işbirlikçileri sayesinde istediği ortamı 80 yıl sonunda gerçekleştirmektedir.
İşte AKP destekçisi muhterem Roger’ın (Racır) kaleminden dökülenlerden birkaç satır;
“Türkiye’yi konuşalım.Sonucunda büyük ölçülere bağlı olarak demokrasi ve İslam’ın küçük bir meselesi (Türban) yüzünden herkesin seyretmek zorunda olduğu bir ülkenin ruhu için verilen bir savaşı konuşalım.
Batı,bu kavganın verilişi sırasında memnun veya sabırsız olmamalıdır. Yüzyıllardır,devlet ve kilisenin ayrı yapılanmasının yasal inşası öncesinde sayısız savaşlar ve çok sayıda ölüler olması gerekmiştir.
İslam dünya dinlerinin başta gelenleri arasında en genç olanıdır.Onun çağdaşlık çizgisine oturtulması ölümcül bir mücadele aşamasındadır.
Hiçbir yer,batıya yönelik laik görünümlü,milli kahraman Mustafa Kemal Atatürk’ün 1920’lerde kurduğu modern Türkiye Cumhuriyetinin yerini almak için yükselen siyasal İslam’ın mücadele ettiği Türkiye’den daha muhafazakar değildir.
Bu kavgayı seviyorum.Kemalist kurumlar için “Laik-faşist” ona karşın iktidarda olan AKP için “İslâm’i-faşist” gibi kaba ve yanlış yönlendirmeye uygun etiketleri yanında fakat açık ve cesurdur.”.......
Yaşım 50’ye gelmiş bir Türk Vatandaşı ve Türk Evladı olarak Türkiye hakkında birkaç satır yazı için Turgut Özal’ın bile milyonlarca dolar ödeyerek reklam yaptırdığını ve bu yolla ülkemizden bahsettirdiğini de hatırlarım.Bu adam ki ülkemizi onlara tamamen açan bir liderdi.
Ancak ne oldu da adamlar artık ülkemize tezgah kurup dışarıdan destek toplar hale geldiler artık vatandaş olarak sizler de bir karar verin.
Şimdi size Sevr Anlaşması günlerinden bu güne ufak bir anı tazelemesi daha yapmayı yararlı gördüm ve aşağıdaki satırları ekledim;
“Sevr Anlaşması Güneyde bir Kürt Özerk Bölgesi de yaratıyordu.Hatta,bu bölgenin güya Padişaha şeklen bağlı bir Kürdistan şeklinde teşkili için İstanbul’da Hürriyet ve İtilaf Fırkasından (Özgürlük ve Birleşme Partisi) yani ateşkes devrindeki iktidar partisinden Şeyhülislam Mustafa Sabri ile Zeynelabidin Efendi ve Vasfi bey heyeti ile Kürtler namına Ayandan Seyit Abdulkadir arasında bir sözleşme bile imzalanmıştı.İstiklal savaşının zaferi tabii bunu engelledi.
Lozan Anlaşmasında ise Kürdistan söz konusu olmadı.Zaten Kürtler namına konferansa yapılan müracaatla ,Kürtlerin ayrı bir talebi olmadığı ve Türklerle beraber yaşamak arzuları bildirilmiş bulunuyordu.
DEVLET KURMA HAYALLERİ İLE BAŞLAYAN İSYANLAR;
KÜRT İSYANCI’NIN İNGİLİZLERDEN İSTEDİKLERİ:
Seyit Abdülkadir:(1880 Mahri’li Şeyh Abdullah isyanını çıkaran Şeyh Abdullahın oğlu. Medine’ye sürüldü.1908 (Meşrutiyetin İlanı) ihtilalinden sonra İstanbul’a döndü.Ayan azası seçildi.Şeyh Sait İsyanından önce bir İngiliz temsilci zannettiği Emniyet mensubundan istediği ise :Kürt Krallığı,İngilizlerle İşbirliği,Akdeniz’e açılan bir çıkış kapısı,ve 250.000 peşin Altın idi.)
Şeyh Sait’in İsyan Nedenleri:
"Hilafet kaldırılmıştır.Zamanın imamı kalkmamıştır.Zamanın imamına biat (itaat) etmeden ölen peygamberin şefaatinden mahrum kalır."
...Vaktiyle Şeyhülislamlık dairesi olan binada şimdi kızlarla Romanya Üniversitesinden gelen Hıristiyan öğrenciler beraber oturup çay içmişlerdir.
(Bu bina kız mektebi haline getirilmişti ve o tarihte gelen Romanyalı kız öğrenciler bu mektebi ziyaret etmişlerdi.)
Dinin dünya işlerinden ayrılması uygun değildir.İslam ulemasına göre dinin dünya işleri ile hükümleri tıpkı ibadet gibidir.
diyerek Allah ve Ahret korkuları vererek Kürtleri isyan ettirmeyi başarmıştır.”
(* “Sevr Anlaşması” ile başlayan paragraftan buraya kadar olan bölümde yazılanlar tamamıyla Şevket Süreyya .AYDEMİR’in “Tek Adam “ isimli kitabından alınmıştır.)
Oysa;
Yunus Suresi:17- Yalan yere Allah’a iftira edenlerden veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir.Suçlular elbette kurtuluşa eremezler.
“Meryem Suresi: 87- Rahman nezdinde söz ve izin almış olanlardan başkası şefaatte bulunamayacaktır.” Ayetine göre halifelerin veya şeyhlerin böyle yetenekleri ve izinleri yoktur.İnsanlar kandırılmıştır.
13 Şubat 1925’de Diyarbakır’dan Muş,Bingöl ve bütün doğu Anadolu’ya yayılan Said Nursi kökenli “İslam Kürdistanı” kurmak isteyen İngiliz Hükümeti destekli Şeyh Sait İsyanı 16.Nisan 1925'de bastırılmış, isyan yaklaşık 200.000 asker ve sivilin canına mal olmuştu.
Aşağıdaki resimde Travmatik iki evlat görüyorsunuz.
İkisinin de aynı dinden oldukları inancı yaygın.
(Müslüman olmadıkları yönünde)
Yukarıdaki satırlarda görüldüğü gibi bu Kürt isyanları hem bağımsızlık savaşının sürdüğü yıllarda hem de genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında “Hatay ve Musul-Kerkük” davalarının tartışmalarının en ateşli dönemlerinde çıkmıştır.
Kendi şahsi çıkarları için cahil insanımızı isyanlara,kardeş düşmanlığına itenler, yaşamayacağını bildikleri bir Kürdistan kurmak uğruna,diğerleri de Avrupa’ya bağlanmak adı altında “Pontus Devleti” uğruna ülkemiz insanlarını yıllardır kıydırmışlardır.
Hepsi de bu genç devlet tarafından bastırılınca bazıları da doğal olarak “travma” yaşamışlardır. Onlar da bu gün “travma geçiren” baba ve dedelerinin izinden gidenlerden başkası olmasa gerektir.
İşte travma yaratacak,tümenlerle vatan evladını yok yere ölüme gönderen ayrılıkçı Kürtlerin ve Pontusçu lazların Kurtuluş Savaş esnasında ve sonrasında çıkardıkları isyanlardan bir kaçı;
01-1919-22, Simko (Ismail Ağa) İsyanı
02-1919-11 Mayıs, Ali Batı İsyanı
03-1919-21 Mayıs, Mahmut Berzenci İsyanı
04-1921-6 Mart Dersim- Koçgiri İsyanı
05-1924-4 Eylül,Hakkari Beytüşşebab İsyanı
07--1925-13 Şubat, Lice-Muş,Van-Elazığ Şeyh Said İsyanı
08-1925-10 Haziran, Nehri İsyanı
09-1925-7 Ağustos, Reşkotan-Raman İsyanı
10-1925 Kasım, 1. Sason İsyanı
11--1926-16 Mayıs, 1. Ağrı İsyanı
12-1926-21 Ocak, Hazro İsyanı
13-1926-7 Ekim, Koçuşağı İsyanı
14-1927-26 Mayıs , Mutki İsyanı
15-1927-13 Eylül 2. Ağrı İsyanı
16-1927-7 Ekim Bıcar İsyanı
17-1929-6 Temmuz, İt Resul İsyanı
18-1929-20 Eylül, Tendürek İsyanı
19-1930-26 Mayıs, Savur İsyanı
20-1930-20 Haziran, Zilan(Zeylan) İsyanı
21-1930-21 Temmuz, Oramar İsyanı
22-1930-7 Eylül, 3. Ağrı İsyanı
23-1930-24 Ekim, Dersim-Pülümür İsyanı
24-1930-Eylül, 2. Mahmut Berzenci İsyanı
25-1931-Kasım, Şeyh Ahmed Barzani İsyanı
26-1937-Ocak, 2. Sason İsyanı
27-1937- 21 Mart,I. Dersim İsyanı
28- 1938 I.ve II.Dersim isyanları
Sadece Kürtler mi?
Kanuni döneminden bu yana “Padişah indirip tahta Padişah çıkaran devşirme Yeniçeri ve Enderun tayfası Osmanlı’da yenilikçi bütün padişahları kimini 24 saatte tahttan indirmeyi ve Osmanlının yavaş yavaş soydaşları olan AB devletlerine teslimi işini I.Dünya savaşı ile tamamlamışlardı.İslam deyince bizim millet inanıyordu.
Yüzyıllardır bu I.Sultan Murad’ın "Yakın koruma askeri olan Yeniçerileri " Sırp ve Arnavutlardan kurması ile devlete musallat ettiği bu insanlar zaten devlet demekti.Avrupa'nın gözünde "Türk" de bunlardı.
İşte,Kurtuluş Savaşının başarısı ile devleti soydaşlarına teslim planı bozulan devşirmeler kendilerine işbirlikçi bulmakta zorlanmadılar.Çünkü "Müslüman olmak" gibi bir güce sahiptiler.Padişahı kıskaçta tutan yurt içinde kalmış işbirlikçi çevresinin de destekleri ile halk genç cumhuriyete karşı kışkırtılır.
Kürt İsyanlarına aşağıdaki Türk isyanları da eklendi;
“25 Kasım 1925’de Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Samsun ve Tokat, Amasya, Erzurum, Sivas , Maraş, Kırşehir, İzmir-Menemen, Kayseri'de sert direnişler yaşandı.
Şapka gerekçesiyle çıkarılan bölücü ve gerici isyanların bastırılmaları sonucunda , başta Erzurum İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi. Çünkü bu isyanlar yeni kurulan devleti yıkmayı ve Sevr planını uygulamanın önünü açmak için dış destekli olarak çıkarılmışlardı.Daha Atatürk zamanında 25 Kasım 1925’de çıkan Şapka Kanunu’na tepki bahanesi ile o zamanki adı Potomya olan Güneysu ilçesinde 28 Kasım 1925’de Laz’lar isyan çıkarırlar.
"Vergi de vermicuuuk askere de gitmicuuk " diye gösteri yapan bu insanların askeri karakolları basmaları üzerine isyan alevlenir.İsyan şiddetlenince,yani Güneysu dışına da yayılınca ortaya “Lazistan veya Pontus Rum Devleti “ mırıltıları da yayılıverir.
Bunun üzerine, o zaman ki Lazistan Vilayeti Valisi Mehmet Hurşit Bey isyanı Ankara’ya bildirir.(Bölge Lazistan Vilayeti,Rize Kazası olarak geçer.)
Bu bilgi üzerine rahmetli Atatürk,I.Dünya Savaşında Almanlardan miras kalmış Hamidiye zırhlısını gönderir.Rize üzerine toplar yağmaya başlayınca "Atma Hamidiye atma ,askere de gidicuuuk vergi de vericuuk" dedikten ve isyancıların elebaşları yakalanıp cezaevlerine konulduktan sonra top atışları durdurulur.
Bazı tarih kayıtlarına göre de ülke yararı açısından bu sözler “Şapka da takacağuk vergi de vereceğuk” şeklinde yumuşatılarak da verilmektedir.İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanır ve sanıklardan 14’ü On beş 22’si On, 19’u Beş yıla mahkum edilirken 8 idam cezası çıkar ve çok sayıda insan Sinop ve Adana cezaevlerine hapsedilirler.Lazistan veya Pontus Rum Devleti kurma isyanı da böylece bastırılmış olur.
İsyanda yer alanların büyük kısmı da Şapka Kanununa karşı çıkan gerici hocaların kışkırttığı Türklerdir.Ama "dönme Rumlar”da çoğunluktur.
Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti.
Çünkü bu isyanların ardında Padişahlığı geri getirmek isteyen İngiliz mandacıları ile dönme Rum ve Ermenilerin de işbirliği vardı.Amaçları asla şapkayı protesto etmek değildi.
Devlet,son 200 yıldır karşılaşmadığı kadar çok iç isyanla karşılaşmış ve isyancıların bütün umutlarını toprağa gömmüştür.
Kürdistan,Pontus Rum, Büyük Ermenistan gibi devletler kurup onların başkanları olma hayalleri, maiyetlerine vaad ettikleri yüksek mevki umutları hepsi "idam sehpalarında" son bulmuştu. Henüz "üç yaşında" olan genç cumhuriyet mucizevi bir başarı ile isyanları da isyancıları da bitirmişti.
Bunca isyanın bastırılmasının ardından sonra bu dönmeler de değişik illere sürülmüşlerdir. Yunanistan'a değiş-tokuş veya sürgün olarak gitmemek için de birden “ulema Müslüman” olan dönmelerin şehirlerinden biri de Rize'dir.
(Türk ve sağ duylu olanlar lütfen alınmasın)
Doğu Karadeniz Bölgesinin Türk soylu ahalisi üzerinde de son zamanlarda özellikle Turgut Özal hükümeti zamanında başlayıp, Mesut Yılmaz hükümeti ile devam eden Yunanistan destekli “Pontus’çu Misyoner “ faaliyetleri,sonucu ”Lazca” şarkılar ile “Rum Milliyetçiliği” yaratma faaliyetleri adeta serbest bırakılmıştır.”
Ama sonunda iş artık tamamlanıyordu.Mustafa Kemal’in çıkardığı bütün sorunları ortadan kaldırıp tarih sayfasına sokacak bir hükümet bulmuşlardı.Artık ülkemize tezgah kurup dışarıdan “Misyoner Destekçisi” zengin Hıristiyanları ikna etmek ve 91 yıl gecikmiş “Haçlı Zafer”ini gerçekleştirmeleri sorun bile değildi.
Türkler dağılmış,herkes birbirine düşman edilmiş,insanlar günlük çıkarları ile uğraşır,vatan millet diye bir değer kimsede kalmamış denilecek bu günler gelmişti.
Yazımı bağlamak için,olayı şahsen yaşayan bir büyüğümün bir anısı ile devam edelim;
"Elazığ'ın civar illerinde akraba evliliklerinin sık olması yüzünden delilik yaygın olduğu için bölge halkı iki yılda bir bahar aylarında delilerini Polis vasıtası ile otobüslere bindirerek Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesine sevk ederler.Bu halen bildiğim kadarı ile uygulamada olan bir işlemdir.
Bundan 40 yıl kadar önce iki polis memuruna teslim edilen iki otobüs dolusu deli Elazığ'a gönderilir.Hastane delileri teslim alır ama delileri teslim aldıklarının kanıtı olan "Teslim Tutanağını" doktorlar bir türlü imzalamazlar.
Aradan bir gün geçer,polislerin ceplerinde karınlarını doyuracak paraları da yoktur.O zamanın şartlarında amirlerine telefonla ulaşma imkanları da yoktur.
Bu yüzden tutanağı imzalayacak doktor aramaktan helak olan polislerden biri lakayitlığa isyan eder ve bir iki doktorla işi kapışmaya kadar götürür.Kapışma bu çaresizlikten başlar.
Teslim tutanağını imzalayacak doktor bulunmazken,olay çıkaran polislerden biri için "deli raporu" yazacak doktorlar ortaya çıkar ve birini delilerin arasına bir raporla atıverirler. Diğerine de tutanakları ve raporu imzalayıp verir görev yerine gönderiverirler.
Polisin hakkında da bu nedenle "malülen emekli" işlemi yapılır ve memurun meslek hayatı biter. Gariban bir polis memurunu "bir raporla" deli etmekte tereddüt göstermeyen bu doktorlar "Travmatik olduklarını" açıklayan hükümet üyeleri için neden bunu yapmazlar anlamak mümkün değildir.
Tekrar söylüyorum ,devletin doktorları, neden "Travmatik bozukluk" geçirdiğini itiraf edenlerin devlet idaresinde görev yapamayacağına dair bir rapor hazırlamazlar ki?
Hükümetteki travmatiklerin şeyhi Said i Kürdi'nin gözlerine bakın.İnsanı delip geçen "deli" bakışlarına sahip değil mi?Abdülhamit boşuna mı bunu Mazhar Osman'ın akıl hastesine kapatmış.Tümden deli bunlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.