"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

Türk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2012 Cumartesi

HİKSOSLAR TÜRKLER MİYDİ?


HYKSOSLAR KİMLERDİR ?

Aşağıdaki yazım ve yorumum tamamen dinlerin mantığına göre yazılmıştır. Çünkü geçmiş çağlarda yeryüzünde bütün kavimler ve Türkler de “tanrının yarattığı, kurduğu” dine dayalı devlet kültüne sahipti. Her millet tanrısı tarafından yaratılmış ve inançları da kendilerini yaratan tanrıya teşekkür etme ve ondan yardım ummaya dayalıydı. Bu durumda tarihi de materyalist açıdan yorumlamak tarihi dine dayandırılan sayısız savaşların yapılmasındaki açmazları aydınlatamayacaktır. Devletler din devletiyse icraatları da dine göreydi. İşte Türklerin savaşçılıklarının ve “şeytana tapan kavimlerce, şeytanın ordusu olma iftirasına maruz kalmalarının sırrı da gene dinlerdedir. Sabi kökenli Mason tarikatlarının ve siyonizmin dünyayı yönettiğini ve başımıza her türlü gericiliği ve pislikleri musallat ettiği dönemde bunlara karşı toplumu örgütlemek de “dini onların elinden almak” ile olacaktır. Bu çalışmam da bu amaca yöneliktir.

Hiksos adı Mısır’ı işgal eden (M.Ö.1530’larda) ve “511” yıl hükmettiği yazılan kavmin adıdır. Bu konu Mısır’lı tarihçi Maneto’nun kayıp kitabında geçmektedir. Kitabın varlığı İskenderiyeli Apion’un Yahudileri kızdıran yazıları sonucu cevap olarak “Contra Apıon” yazısını kaleme alan Yahudi tarihçi Flavius Josephus’un yazısında yaptığı alıntılardan anlaşılmıştır. Aşağıdaki kısa hikaye de o yazıdan alınım bir kısaltmadır. Tercümesi bana aittir. Önce Maneto’yu tanıyalım;

Manetho (Manethon- Maneton); M.Ö.III.yy.da Ptolomeo döneminde (Grek dönemi) yaşamış Mısırlı rahip ve tarihçidir. Aegyptiaca (Mısır’ın Tarihi) adlı kitabı yazmıştır. Firavunların saltanat dönemlerinin kronolojik tarihleri ve Mısır’ın geçmişi hakkında deliller bulmak için Mısır bilimcilerinin çok sık başvurduğu bir kitaptır. Adının anlamı günümüzde kaybolmuşsa da “Thoth’un Sevdiği”,”Thoth’un Gerçeği”,”Neith’in Sevdiği”,”Neith’in aşkı” anlamlarına geldiği hakkında spekülasyonlar yapılmaktadır. Daha az kabul edilen anlamları arasında “Seyis, At çobanı”, “Ma’ani Djehuti-( MâniYehuti)” “Thoth/ Yahudiyi* Gördüm anlamları da vardır. Eski Grek kaynaklarından olan Kartaca ve Flavyus Josephus’un eserlerinde Manethônn Plato’da ve öteki Greklerde Manethôs, Manethô, Manethôs, Manethôn ve Manethoth olarak geçmektedir. Latincede Manethon, Manethos, Manethonus ve Manetos olarak geçmektedir.
*(Djehuti, Tehuti, Jehuti tanrı Thoth’un adlarındandır ve bu adlar “Yahudi” demektir. İslam tarihinde Thoth/ Tut/ Tat ve İdris peygamber adlarıyla bilinir. Adlarından birisi de “El Lah” yani Türkçesiyle Allah’tır.)
Maneto, Mısır’ın Grek Firavunları Ptolemi I.Soter (M.Ö.323-283) ve Ptolemi II. Filedelfiyus (“Filedelfiyus”-Manisa –“Akhisar’lıoğlu” demektir. M.Ö.285-246) saltanatları döneminde yaşamış olduğu M.Ö.241/40 tarihli Hibeh Papiri’de yazmaktadır. Ayrıca Aegyptiaca’nın da yazarı olduğu ve III. Ptolemi Euergetes (M.Ö.246-222) döneminde de yaşadığı belirtilmiştir. Kendisi Mısırlı olmasına rağmen, sadece Grek dilinde eserler vermiştir. “Heredot’a Karşı, Kutsal Kitap, Din ve Antik Kültür Üzerine, Bayramlar Üzerine, Kifi’nin Hazırlanması Üzerine ve Fiziğin Lezzeti” adlı eserleri vardır. Astroloji üzerine “Sothis’in Kitabı” adlı eser ona atfedilmiştir. “Aegyptiaca- Mısır’ın Tarihi” adlı eserinde Grek hanedan dönemini ve devletin gücünü anlatmıştır.

Kendisi Heliopolis’te güneş tapınağında bir rahip olup Ra dinine inanırdı. Syncellus’a göre tapınağın başrahibiydi. Osiris- Apis boğa kültüne dayanan Sarapis kültünde otoriteydi. Bu kült, Greklerin Mısır’a yerleşmelerinden sonra doğmuş Mısır/Grek inançları harmanı bir dindi.
Akeneton- Amenofis

Şimdi Yahudilerin alınmasına neden olan hikâyeyi okuyalım;
Osarsif’in kısa hikâyesi;
Firavun Amenofis tapınaktaki tanrıları görmek ister ama ilk önce Mısır’ı cüzzamlılardan ve kirli insanlardan Mısır’ın temizlemesi gerekir o da onlardan 80.000’ini doğu deltasındaki Hiksosların eski başkenti olan Avaris’e onları hapseder ve taş ocaklarında çalıştırır. Bundan sonra Osarsif onların önderi olur ve tanrılara ibadet etmeyi bırakmalarını kutsal sayılan hayvanları yemelerini emreder. Osarsif’e inananlar bunun ardından Hyksos’ları ülkeye davet ederler onların da yardımıyla firavun Amenifisi oğlu Ramses ile birlikte Nubiya’ya sürgüne sevk ederler. Firavun ve oğlunun sürgünde oldukları 13 yıl boyunca şehirleri, tapınakları, tanrıların heykellerini, büstlerini tahrip ederler ve tapınakları da mutfağa çevirirler, kutsal hayvanları ateş üstünde kızartırlar. Sonunda firavun ve oğlu Ramses dönerler, Hyksoslar ile cüzzamlıları kovarlar, eski dini de yeniden onarırlar. Hikayenin sonuna doğru, Maneto, Osarfis’İn Musa adını aldığını bildirir.

Ayrıca Hiksosların Mısır’ı İstilası işlenirken kullanılan “Hyksos” yani Çoban/ Esir Krallar kavramı bence incelenmelidir. M.Ö. 1530’larda Türk milleti Türk adıyla anılmadığı gibi başka kavimlerde komşularının kendilerine verdikleri adlarla anılmaktaydılar.
Maneton’un kitabından;
Hiksoslar olağan üstü okçulardı ve Mısırlıların o zaman akdar bilmedikleri atların çektiği savaş arabalarına sahiptiler ve bronzdan üstün silahları vardı.(Maspero Hist.Anc.Çii.s.51.; Petrie, Hyksos and İsraelite Cities S.70)
Erman Grapow “Hyksos” adını “Yabancı Diyarların Yöneticileri” olarak açıklamıştır. (E.Grapow, Worter Buch III.S.171-29)
Hyksos adının bir başka şekli olan “Hykussos” Eusebus tarafından korunmuştur. Mısır dilinde “u” çoğul” takısıdır (Meyer). “Hyk= Kır Halklarının Yöneticisi, Şeyh” anlamına gelmektedir.
Babilli Kassitlerin dilinde “Hyksos” “işgal edenin kültürüne uyan” demektir.
Hyksos tamamen Arapça’dır. Mısır dilinde “Hyk” Çoban anlamına geldiği gibi bu kelimenin söylenişlerinden biri olan “Hak” da “esir-ler” anlamına gelmektedir. Bu çözümlemeden de “Esir Krallar” anlamını çıkarabiliriz.
Maneto’nun Mısır traihini yazdığı öteki kitabında Hyksos ırkının, “çobanlar” olarak anıldığını ve “esirler” olarak tanımlanıldığını yazmaktadır. En uzak atalarının aslında geleneksel olarak “yörük” yaşantısına sahip olduklarını ve koyun beslediklerini, “çobanlar” olarak anıldıklarını yazmaktadır. Öte yandan Mısır kayıtlarında anlaşılamayan bir nedenle “Esirler” konusu şekillenememiştir. Atalarımızdan Yakup’un anlattığı “esir” bir Mısır kralı olduğu, sonraları (“Jaru-watas- Yeru-vatas (Boğazköy metinlerinde de vardır)”  Ras es Şamra’da bulunan Kenan adlarından Salim adına sahiptir. El Amarna belgelerinde “Urusalimmu”  olarak geçen bu ad, Yerusalem- Kudüs’ten” bahseden en eski belgedir.

Ben Mısır’ın hanedan listesini araştırdığımda Hiksos istilasıyla başa geçen çoban firavunların içlerinde adı “AY” öz be öz Türkçe ad taşıyan birini görüyorum. Gene Tevrat’ta Filistin bölgesine yerleşmelerinden sonra Yahudilerin savaştıkları kavimlerden birisi de Ay Şehri halkıdır.
Tevrat Yeşu. Bölüm 7: 5Ay halkı onlardan otuz altı kadarını öldürdü, sağ kalanları da kentin kapısından Şevarim'e dek kovaladı. Bayırdan aşağı kaçanları öldürdü. Korkudan İsrailliler'in dizlerinin bağı çözüldü”.

Bu durumda bir Türk olarak, Manetho’nun “işgal yemiş mağrur Mısır’lı kişiliğinde” ortaya çıkan tarihçiliğiyle Grekler gibi “hilecilik yaparak” kendilerini işgal eden kevimleri “aşağılamak, eritmek için” onlara “uydurma” kimlik verdiğine tanık oluyoruz.
Öyle ki tarihçinin tarihinin içinden çıkabilene aşk olsun1
Maneto’ya geri dönelim. İşgalci Hiksoslar Salatis adlı birini kral yapmışlardı;
“Salatis oraya yaz zamanı gelir, kısmen tahıl hasatından alır, kısmen paralı olan askerlerinin maaşlarını öder ve düşmanlarına korku vermeye çalışırdı. Bu adam on üç yıl boyunca hüküm sürdü ve ardından Beon adlı birisi kırk dört yıllığına saltanata geçti onu Apachnas otuz altı yıl yedi ay ile takip etti. Ondan sonra Apophis altmışbir yıl, Janin 50 yıl bir ay, Asis kırk dokuz yıl iki ay olarak saltanatı sürdürdüler. Bu, Mısırlılarla savaşmaya ve köklerini kurutmaya pek istekli olan krallarının ilk altılık grubunu oluşturmaktaydı.”

İlk altı Hiksos firavunu dönemi sadece “253” yıl sürmektedir.
Bütün bu milletin adı “Hyksos” olarak şekillendi ve adın ilk hecesi olan “HYK” kutsal metinlere göre “bir kral’a” işaret ettiğinden ve “SOS” hecesinin de “Çoban’a” işaret etmesinden dolayı  geleneksel şiveye göre “Çoban Krallar” anlamında “Hyksos” deniliyordu ama bazılarına göre bunlar Araplardı.”

Şimdi yazının bir başka kopyasında “Hyk” kelimesi “kral’a” işaret etmiyordu ve aksine “esir” anlamına geliyordu ve Mısır dilinde “Sos” kelimesinin “çoban” anlamına geldiği kesin olduğundan bunlara “Esir Çobanlar” deniliyordu. Bu açıklama eski tarihin şartlarına göre bana daha uygun bir tanımlama olarak görülmektedir.

Ama Maneto şöyle devam etmektedir;

“…Bu insanlar atalarını ve krallarını adlandırmadan ve çobanlar olarak çağırmadan önce Mısır’da beş yüz on bir yıl saltanat sürdüler.”  Bundan sonra der ki;

Şimdi Hiksoslar Maneto’ya göre ne zaman Mısır’ı işgal etmişlerdi?
YENİ KRALLIK
ONSEKİZİNCİ HANEDAN
Ahmose (Nebpehtyre) 1539 - 1514 BC
Amenhotep I (Djeserkare) 1514 - 1493 BC
Amenofis yani 18. Hanedanda, I.Amenhotep döneminde yıl M.Ö.1514. Bu kral 1493’e kadar “21” yıl iktidarda kalmış. Bundan sonar firavun adlarında Türk adına rastlanıyor mu?
Evet, Tutankamon’un ardından gelen firavun Tut’u takiben Amenofis’ten “168” yıl sonra firavun Ay dönemi başlıyor; Ay (Kheperkheperure) 1325 - 1321 BC(M.Ö.)
Hatta ondan daha önce de 13. Hanedan döneminde de Akenethon’dan 127 yıl önce Firavun Ay (1664 –1641) dönemi gene var. Yani, Mısırlılar Türklere oldukça alışık bir kavim havası veriyor.
Hiksoslar Mısır’ı Maneto’nun dediği gibi “13” yılda terk etmiyorlar ve gene kendi yazdığı gibi bu kralların ilk altısının iktidar sürelerini  “253” yıl olduğunu yukarıda hesaplamıştık ve tümünün de “511” yıl olduğunu kendi yazmış;

Bu dudurmda Akeneton’un 21 yıllık iktidarı şaibeli duruma düşmektedir. Diyelim ki son döneminde işgal olayı oldu. O zamandan itibaren düşersek;
M.Ö.1493-511=M.Ö-982 yılına geliriz. Bu da Mısır kronolojisine uymadığı gibi Maneto’nun kronolojisine de uymaz. Çünkü, Amenofis’ten sonra Ramses’i firavun gösterir bu da II.Ramsestir. Ramses te (1279 – 1213) I.Seti (Şit)ten sonra kral olur ve dedesinin adını taşır ve 67 yıl krallık yapar. Amenofis’ten de “214” yıl sonra 19.Hanedan döneminde kral olur.

Bu çobanlar hem “511” yıl hüküm sürecekler, ilk altısı maşallah 40 yıldan aşağı hüküm süren yok. İşgali II.Ramses’ten başlatsak 1279-511= M.Ö.768 tarihine geliriz. Bu defa da Libya işgalleri falan güme gider. Biraz zorlasak Memluklulara çıkaracağız yani(!).
Neyse bu Greklerle Mısırlılar Hileci tanrının çocukları ne tarihleri ne kayıtları ne de tanrıları uyum içinde. Adamlar sadece kayıt tutmuşlar, yenilgilerini saklamışlar, adlarını değiştirmişler amaunutamamışlar ve ne yazdıysalar tarih de öyle olmuş.

Yukarıda da okuduğumuz gibi Hyksos/ Hiksos adı tamamen Maneto’nun uydurmasıydı. O dönemlerde bu kavimler “Türk” adı taşımıyor da olabilirler. Selçukluların yıkılışından sonra Anadolu’da kurulan beyliklerin hiçbirinin adı “Türk” adı taşımıyor, kurucu boyların veya beylerinin adlarını taşıyorlardı. Bu nedenle Mısır’ın işgalci çoban Yörüklerini araştırırken “Türk” adına değil “Türkçe” kelime, ad, belgelere dikkat etmeli ve Türklere has izlere bakılmalıdır.
Mısır’ın Akrep Krallarından sonra gelen I.Hanedan döneminde Türkçe Firavun adlarına rastlıyoruz;
İLK HANEDAN - 3050 - 2890 B.C. 
Menes – AHA (Arapçada “A” sesi karşılığı “Elif” tir. Bu nedenle Menes okunabilir. Manas ve Aha- İşte Manas anlamına da gelir. Manas Destanını hatırlayalım.)
Djer  (Diyer- Diyar olarak okunabileceği gibi “Yer” olarak da okunabilir.)
Wadj
Den - Udimu
Anedjob
Semerkat (Semerkat daha çok güney Türkistan’daki Semerkant şehrini anımsatmaktadır.)
Qa'a (Ka’a- Kâ okunur. Mısır’da evreni yaratan yaratıcı güç’ün adıdır. Türkçe’de Kara Han, Kara Bey, Kara Osman (Osmangazi), Kara Murat (Fatih’in Arnavut casusu), Karaca adlarında “KA-RA”  adlarına rastlamak çok kolaydır.)

Üçüncü Hanedan’da gene Türkçe bir ada rastlıyoruz;
Üçüncü Hanedan-- 2650 - 2575 B.C.
Sanakhte (Nebka) 2650 - 2630
Djoser - Netjerykhet 2630 - 2611
Sekhemkhet (Djoser Teti) 2611 - 2603
Khaba 2603 - 2599
Huni 2599 – 2575 (Huni- çobanların vazgeçilmez eşyasıdır kaplara süt gibi sıvıların doldurulmasına yarar. Türkçedir.)

Yedinci Hanedan döneminde bol miktarda “Kare” ulamalı adlara rastlıyoruz. “Kare” sözü “KARA” sözünün inceltilmişi, yumuşatılmışıdır.
“Kaşları kâre kâre
Açtı bağrıma yâre
Ne ban öldüm kurtuldum
Ne var derdime çare?”

Manisinde olduğu gibi “Kâre kâre” yinelemesi, “Kara” kelimesinin inceltilmiş halidir. Kara, (Kara Han) tanrının da adı olduğu gibi, kararlı, yaptığını bilen anlamına gelirken “kara kalpli”, “karadul (örümcek)” gibi adlarda da “kötü” anlamı içermektedir. Bu nedenle maniyi yazan sevgilisini incitmemek için “siyah” renk anlamına gelen “Kara” kelimesini “kâre” şeklinde yumuşatmıştır. Ama Türk Dil Kurumuna bakarsan “Kare Kare” deyişi “kareli karelere bölünmüş” olarak karşılık bulmaktadır. Oysa “Kare” anlamındaki “Dördül- eşkenar dörtgen” anlamına gelen”Kare” sözünün kaynağı olarak da aynı sözlük Fransızca “ Carre” kelimesini karşılık göstermektedir.

Oysa manide kullanılan “kare kare” yinelemesi tamamen “kara kara” anlamında renk belirtmektedir. Yoksa Türkçede ve başka dillerde “kare kaşlı, üçgen, altıgen kaşlı” deyimi olduğuna rastlamadım.
Bu yüzden Türk Dil Kurumunun adını “Ermeni Dil Kurumu” olarak değiştirmek gerekir ya da bu kurumu Agop Dilaçar ve İsmet paşanın doldurduğu Ermenilerden kurtarmak gerekir. Onlar devleti tasfiye etmeden önce.
Şimdi Hanedan listesindeki “Kâre” lere bir bakalım;
SEVENTH & EIGHTH DYNASTIES (Yedinci Sekizinci Hanedanlar)
Netrikare
Menkare (Men, Man, proto Türkçe’deki “İnsan, adam” anlamındadır. “Teo-man” “Tanrı Adam” anlamındadır. Menkâre”- “Kara adam” demektir Sümerde Adapa soyu olan insanlara “Karabaşlılar” denilmesini hatırlayalım.)

Neferkare II (“Neferkâre” bilşik adder. Nefer Türklerle aynı soydan yani Yafes peygamberin oğullarından Meday’ın soyundan olan İranlıların dili olan Farsça’da “Nefer” asker ve birey- kişi” anlamına gelir. Nefer – kâre- Fiavunun doğal olarak “asker” olması şartına bağlı olarak da “kara asker” anlamında bu ad açıklanabilir. Dil bilimine girersek Arap dili ve eski Mısır dilinde bunun anlamı yaptığım tespitlerle asla uyuşmayacak çözümlemeler verebilir. Dil bilimi derin bir oyundur ve ona kız giren dul çıkar. Bu yüzden burada keselim ve aynı listedeki öteki “kâre’lere” bakalım;

Neferkare III
Djedkare II (Ced kâre- Kara baba- CeddArap tanrılarından birisidir ve Türkçe’ye Arapça’dab “Baba-Âta” anlamında geçmiştir. Örnek, “Ben senin yedi ceddini sayarım…” )
Neferkare IV
Merenhor (Meren-Farsa Maran- Yılan “Hor Farsça “Ateş- aşağılamak, değersizleştirmek “ anlamındadır. Burada “Ateş- Yılanı” anlamındadır. Tanrıların yılan ve kurbağa şekillerinden hareketle bu ad verilmiştir. İran ve Türk kültürü tarih boyunca iç içe geçmiş bir kültürdür.
Menkamin I
Nikare
Neferkare V
Neferkahor
Neferkare VI
Neferkamin II
Ibi I
Neferkaure
Neferkauhor
Neferirkare II
Wadjkare (Vedj bir Arap tanrısıdır. Kara Vedj demektir.)
Sekhemkare
Iti
Imhotep
Isu
Iytenu
THIRTEENTH DYNASTY- (Onüçüncü Hanedan)
Wegaf 1783-1779
Amenemhat-senebef
Sekhemre-khutawi
Amenemhat V
Sehetepibre I
Iufni
Amenemhat VI
Semenkare
Sehetepibre II
Sewadjkare
Nedjemibre
Sobekhotep I
Reniseneb
Hor I  (“Hor Farsça “Ateş- aşağılamak, değersizleştirmek “ anlamındadır.Bu addaki anlamı “ateş” olmalıdır. Horlayan, aağılayan veya aşağı görülen olması söz konusu değildir.)
Amenemhat VII
Sobekhotep II
Khendjer
Imira-mesha
Antef IV
Seth
Sobekhotep III
Neferhotep I 1696 - 1686
Sihathor 1685 - 1685
Sobekhotep IV 1685 - 1678
Sobekhotep V 1678 - 1674
Iaib 1674 - 1664
Ay 1664 – 1641 (AY- Bu ad tamamıyla öz Türkçedir. Gökteki “ay” demektir. Mısır’ın “Ay Tanrısı Kültünde” Takvimlerinin de 30 günlük ay takvimidir. Türklerle aynı külte sahiptirler. Buna ek olarak, Yahudilerin sürgün sonrası yerleştikleri Judae- Yuda şehrini de inşa etmiş olan Hiksosların Yuda yakınlarında “Ay Şehri” halkı konusunu hatırlayalım. Görüldüğü gibi 13. Hanedan Türk hanedanıdır. Firavun adı Türk adı, Yahudilere şehir kurup yerleştiren ve nankörlük gören Hiksos adını verdikleri Yörükler Türklerdir.)
Ini I
Sewadjtu
Ined
Hori
Sobekhotep VI
Dedumes I
Ibi II
Hor II
Senebmiu
Sekhanre I
Merkheperre
Merikare
Firavun adlarında “Ay” adına, “513” yıl süren Çoban Krallar döneminin sonuna doğru olan Yeni Krallık dönemindeki Onsekizinci hanedan döneminde de rastlıyoruz.;
THE NEW KINGDOM- (Ye
Onsekizinci Hanedan  M.Ö.1539-1295
Ahmose (Nebpehtyre) 1539 - 1514 BC
Amenhotep I (Djeserkare) 1514 - 1493 BC
Thutmose I (Akheperkare) 1493 - 1481 BC
Thutmose II (Akheperenre) 1491 - 1479 BC
Hatshepsut (Maatkare) 1473 - 1458 BC
Thutmose III (Menkheperre) 1504 - 1450 BC
Amenhotep II (Akheperure) 1427 - 1392 BC
Thutmose IV (Menkheperure) 1419 - 1386 BC
Amenhotep III (Nebmaatre) 1382 - 1353 BC
Amenhotep IV / 
Akhenaten 1353 - 1334 BC
Smenkhkare (Ankhkheperure) 1336-1334 BC
Tutankhamun (Nebkheperure) 1334 - 1325 - 
King Tut B.C.-M.Ö.
Ay (Kheperkheperure) 1325 - 1321 BC
Horemheb (Djeserkheperure) 1323 - 1295 BC
Firavun Ay

“Ay” adı taşıyan bu çoban kralın adına bir de Mısır adı olan “Keperkeperure- Ra’nın hoşnut olduğu” adı ulanmıştır.
Bir de “Thutmose” adına bakalım. Firavun adları İngilizce dilinde yazılmıştır. Şit peygamberin adı “Seth” şeklinde yazıldığı gibi “Musa” peygamberin adı da “Moses” şeklinde yazılır. Biz çevirilerde bu yüzden bazı gerçekleri gözden kaçırmaktayız. Şimdi Tevrat Eksodus/ Çıkış 2.bölümünden bir ayet koyalım Çıkış 2:21.ayet;;

Exodus- 2:21 Moses agreed to stay with the man, who gave his daughter Zipporah to Moses in marriage.”
Ayette geçen iki tane “Moses”  (Mosis okunur)adı Musa peygamberin adıdır.
Firavun’un adı  iki addan oluşmaktadır-“Thut” Mısır tanrısı Thoth/ Tut’un yani İdris peygamberin adıdır.”Thutmose” adı çoğunlukla  “Thutmoses”  şeklinde yazılır ve eskiden bu adı bize “Tutmosis” olarak okuturlardı. “Tutmosis” adında “Musa” adını kolayca görmekteyiz. Yani “Musa” adı Musa peygamber doğmadan önce Mısır Firavunlarınca kullanılan bir addı.


Bu durumda Yahudilerin (Cüzzamlı ve bulaşıcı hastalıklılardan oluşan topluluk) Mısır’dan sürülürken, bşr kısmının boğulup kurtulsunlar diye Sina Yarımadasının Kızıldeniz kıyısında bataklık bölgeden geçirilmeleri olasıdır. James Churchward Mu’unun Çocukları kitabında Yahudilerin buyerdeki bataklıktan geçtikleri için tapınak rahibi Osarsif’in “Musa” adını aldığını kaydeder.
Osarsif’in bir tapınak rahibi olarak “Moses=Musa” adını alması çok doğaldır. Kendisini ululamıştır.
Mısır tarihini yazan milliyetçi Manetofiravun adlarından kaçTürk adını saklamıştır? Bilemiyoruz. Bir de Maneto’nun Mısır tarihini Grek işgalinde ve Grek dilinde yazdığını düşünürsek, Grek işgalinin yarattığı ruhsal eziklikle kim ne adları ne kayıtları değiştirmiştir bilemeyiz.
Maneto’nun tarihi çelişkilerle doludur. Hem “511” yıl bu çoban kavimler firavun tayin edecekler hem de işgaliden “13” yıl sonra Amenofis oğlu Ramsesle gelip onları hastalıklı Yahudilerle birlikte “barış yoluyla” sürecekler ve Mısırlı Ramses saltanatı devralacak?

Bu nasıl tarihtir?
Benim aklım almadı alan varsa beri gelsin!

Yerleşik kavimler tarihi ne kadar değiştirirlerse değiştirsinler, 5050 yıl geriden bu kadar izi görmek mümkünse, kazmayı dibine vurunca nelere rastlanır hesap ediniz! Benim gibi bir emekli polis memuru bulabiliyorsa tarihçiler bu güne kadar ne yaptı diye de sormadan edemiyorum.
Tabi ki yeryüzünde Siyonist Mason Sabi/ Yezid küresel sermaye iktidarı olunca tarih ancak bu kadar yazılır(!).

Türkler Mısır’a Bozulmuş Dini Onarmaya Geldiler;

En eski yaratılış miti olarak Kabul edilen Sümerlerin “Enuma Eliş Destanında” Tiyamat (dünya) ile savaşan Marduk, ona katılan öteki tanrıları yani (Yedi gök cismini) gezegenleri ( 1-Merkür, 2-Venüs, 3-Dünya, 4-Ay, 5-Mars, 6-Jüpiter, 7-Saturn) heykele dönüştürmüştür. Bu kurala gore Sabiler halen bu yedi gök cisminin tanrıların heykelleri olduğunu kabul ettiklerinden mezheplerine göre her gezegen için üç ile yedi vakit namaz kılarlar. Ay da bu gök tanrılarından birisiydi ve Marduk onun kanından insanı yaratmış Ay’ı da dünyanın uydusu yapmıştı. Bu durumda ister Mısır ister Babil ister Sümer olsun Ay da bir tanrı adı olduğundan firavun ve olağan insan adı olarak da karşımıza çıkmaktadır.

Eski Mu kıtasının dini olan Ra- Mu (Mu Güneş) dini Mısır ve Sümer dinlerinin aslıydı. Bu dinde “kölecilik” tapınaklara doluşarak ibadet, insan ve hayvan kurbanı yoktu ve sadece tanrıya yardım için yakarılırdı. Yeryüzünde yaşayan gök halkları (Cinler/ Fatihler /Şeytanlar) tufan sonrası kendi göklerine döndükten sonra bizleri denetlemekle görevli cinlerden tanrı edinip büyücülük öğrenip yeryzünde güç sahibi olanlar bu dini değiştirdiler ve Ra- Mu dini bu kavimlerce (Sümer, Hint, Çin, İran, Mısır) değiştirildi. İşte Türkler bu bozulmaları yaratan kavimleri cezalandırmak için onlara savaşlar ilan ediyorlardı.
Yahudiler ile Grekler ise halkları tarafından yoldan çıktıkları (cinlere şeytanlara ibadet ettikleri) için eski zamanlarda kovulmuş kavimlerdir. Köken olarak eski kavimlere aittirler. Bu yüzden bütün kültürleri başkalarına aittir. Ama kayıtları onlar tutmuşlar ve zamanla tarih onların yazdığı gibi Kabul edilir hale gelmiştir. Bu şeytana  ibadetin bir kazancı gibi görünmektedir.

Cinlere ve şeytanlara tapan büyücülerin hâkim olduğu bu kavimlerin kitaplarında Türklerin kıyamette “şeytanın ordusu-Yecüc- Mecüc Ordusu” olmakla suçlanmaları bu büyücülerin “şeytana tapınmalarının üstünü örtme” kurnazlıklarından kaynaklanmaktadır.
Mısır’ı işgal eden Hiksosların (Yörüklerin) gelişleriyle firavun olan Akeneton /Amenofis ilk olarak bütün tanrı heykellerini kırmış bütün putperest tapınaklarını yıktırmış ve Aten adını verdiği Güneş Tanrı dinini kurmuş Amarna’ya tek bir Aten tapınağı yaptırmıştı. Tam bir Kültür İhtilali.

Tapınaklar tanrıların ikametleri için yapıldığından tanrı da “tek” olduğundan ona “tek” tapınak yeterliydi. Buna günümüzden örnek verirsek Hindistan’da yarım milyara yakın Hindu yaşamasına rağmen tek bir tapınak olmasını gösterebilirim. Aslında Kur’an da “Tapınaklar Allah içindir. Oralarda onun adını boş yere ağzınıza almayın” ayeti ile bunu doğrulamaktadır.
Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların her yere tapınak yaparak içlerine girerek ibadet etmeleri putperestlik döneminin kalıntıları olan geleneklerin “kitle uyutma merkezleri, halkı yönlendirme kurumları” olarak kullanılmalarındandır.

İslâm öncesi Arapların Kâbe ve öteki putperest tapınaklarına, doğuracak kadınların, iyileşmeyen hastaların “tanrı iyileştirsin diye” bırakıldıklarını İbn’i Hişam El Kalbi Kitab-ul Asnam’ında yani “Putlar Kitabında” yazmaktadır.
Mısır’a Yörüklerin gelişi ile “tek tanrıcılık” faaliyetinin başlaması Türklerin her zaman “Tek Tanrıcı” ve yeryzünde gerçek dinin koruyucuları olduklarının açık delilidir.

Babil ve Asur tarihçisi Theophilus G.Pinches LL.D (London College University- Londra Kolej Üniversitiesinden) Babil ve Asur Dinleri ( The Religion Of The Babilonian and Assurian) adlı kitabında Sümerleri yıkan Akadların Moğol veya Türk kökenli olduklarını yazmaktadır. Aynı yazar Asur tanrısı Aşşur’un karısının da adının “Auşar” yani “Avşar- Sulak Yer” olduğunu yazmaktadır. Tevrat Hezekyel bölümünde Türklerden “Su kenarında yaşayanlar” olarak bahsedilmesi ile “Avşar- Sulak yer” anlamı örtüşmektedir. Yani Türkler her zaman dünyanın her yerinde vardılar ancak savaşlar ve entrikalar ile bilgelerini yitirdiklerinden ya da aralarında yaşadıkları kavimlere “fazla uyum sağladıklarından” önceleri Cin, Hindu, Brahman, Mitra/ Mihr, Zerdüşt, Sabi, Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman inanışlarına girmeleriyle erimeye başlamışlardır ve bu gün eridiklerinden aralarında bağ kalmamıştır.
Ben yaptığım tespitlere göre kanaatimi yazdım takdir okuyucunundur!
Yazıyı Türkçeye çeviren ve yorumlayan,




28 Ocak 2011 Cuma

TURK ve MUSLMAN OLMAK AYNI SEY DEGILDIR

TÜRK VE MÜSLÜMAN OLMAK AYNI ŞEY DEĞİLDİR.


Ebubekir’in torunu Haccac-ı Zalim zamanında Talas Savaşı sonrası Güney Türkistan’ın ve Kafkasların İslam orduları tarafından işgalinden sonra esir edilip,mallarına,sürülerine, yurtlarına el konulan ve sefil bırakılan Türkler,Kehf Suresinde geçen “Mecüc halkı olarak nitelenmişler ve soykırımlara uğratılmışlardır. Hotel,Semerkant şehirlerinin giriş ve çıkışlarına sağlı sollu Dört Fersah (24 km.) boyunca dizilmiş darağaçlarına İslam’ı kabul etmeyen Türk beyleri asılmış,ibret için cesetleri kuzgunlara yedirilmiş,Türk halkı soyulmuş ve aşağılanmıştır.İleriki dönemlerde Cuma namazına gelenlere birer altın teşvik verilerek Müslüman olmaya zorlanmışlardır.
Halife Süleyman’ın atadığı Horasan Valisi Yezid(1) Bin Mühellebi tarafından Cürcan’da  İ.S.716’da 50.000 esir Türk askeri, birlikte dere yatağında aynı anda kesilerek dereye akıtılan kanlarıyla değirmen döndürülüp, öğütülen buğdayın unundan “İntikam Ekmeği” yapılarak Yezid tarafından yenilmiştir.(2)

Bu dönemde Türklerin bir kısmı İran dini olan Zerdüştlük,bir kısmı Budist,bir kısmı Tao dinlerine inanmaktaydı. Kuzey Türkleri arasında ise Şaman,Gök Tanrı,Karahan,Oğuz Kağan (Öküz Tanrı)  inançları yaygındı.

Türkler o zaman da Türk’tüler.

Bunca ağır insanlık dışı soykırımlar ve zulümlerle Müslüman edilen Türkler arasında İslamiyet zamanla yaygınlaşmış,Emevi ve Abbasi Hanedanlarının çöküşleri ile 9.yy.da İran’dan yayılan Selçuklu İmparatorluğu ile kendi hakimiyetlerini ilan etmişlerdir.14.yy başlarında Anadolu Selçukluların Uç beyliği olarak Söğüt yaylasında kurulan Osmanlı Beyliğinin zamanla imparatorluk olmasını Yavuz Sultan Selim’in,Arap veziri nin etkisiyle Arapları yönetmek ve hilafeti ele geçirmek niyetiyle  “Sünni Mezhep” kavramına dayanan “Sünni Osmanlı” rejimini kurması ile halka Avrupalıların Müslüman olan kendi vatandaşlarına taktıkları “Türk oldu” tanımından esinlenilerek “Sünni Müslüman=Türk” yakıştırması yapılmıştır.

Günümüze kadar gelen bu tanımlama halen,Amerika Pensilvanya eyaletinde “8” dönümlük çiftlik içindeki malikanesinde yaşayan İlluminatici Gregoryen Ermeniliği,Bahailik,Yezidilik İran menşeli Nakşibendi-Şafi tarikatı kültürü harmanı “Fethullahizm” kültürünü çağımızın yeni İslam’ı olarak halka,yardım dernekleri,fakir çocuk okutma kampanyaları ve 12 Eylül cuntasının destekleri ile kolayca kabul ettirmişlerdir.

Çünkü,halkımız Arap olmadığından ve bu nedenle Arap diline vakıf ta olamadığından dinin temeli olan Kuran sure ve ayetlerine cahil bir halktır.
Doğuda Kürt şıhları,pirlerinin toprak ağalarıyla işbirliği içinde kendi menfaatlerine uygun olan her şeyi “İslam’ın Şartı” olarak halka kabul ettirdiklerinden,Kürtler ve doğu Anadolu halkı feodal toprak ağalarına “kul-köle” olmayı dini bir emir olarak algılamaktadırlar.

Ruhbanlığın kaldırıldığı İslam'da,“Şıhı olmayan cennete giremez.Şıh kulu cennete götürecek rehberdirsaçmalıklarına inandırılmış insanlar asırlardır bu şekilde köleliğe inandırılmakta ve böyle kullanılmaktadırlar.

Bu gün Türk olmadığı halde “Müslüman” olan,her milletten insan vardır.Türk olup da Müslüman olmayan Macarlar,Finliler,Bulgarlar,Yunanistan’a 1925 sonrası sürülen ve halen aramızda yaşayan Karaman Türkleri,Kazak Tatarları ve çok sayıda Asya Türkleri vardır.
Ayrıca Müslüman doğup da halen Hıristiyan veya başka dinlere geçiş yapanlar olduğu gibi ülkemizde AKP döneminde açılan Apartman Kiliseleri sayesinde Hıristiyan olanlar yakın çevremizde gün geçtikçe artmaktadır.

Bütün bunların dışında Müslüman doğup,Türk vatandaşı iken araştırmaları sonucu dinlere inancını yitirmiş vatandaşlarımız da vardır.
Ben mevcut Müslüman (Sünni) Türklerden çok bu dinsiz Türkleri Türk devletine ve milletine en bağlı olan insanlar olarak görmekteyim.

Çünkü onlar asırlardır Arap Mevalisi (kölesi) olduğuna inanmış,bu yüzden Surre  (rüşvet) alayları ile her yıl hacıları yolarda soyan Arap eşkıyalarından,diğer Hicaz Araplarına (Mekke-Medine ve Taif çevresi) yiyecek,giyecek, para ve hazine gönderen,onları sözde,ahrette peygambere komşu olacaklarmış inancıyla diğer kavimlerden üstün gören, Arap alfabesine halkını taptıran Osmanlı anlayışının yarattığı “fikri kölelikten” arınmış,gerçek vatansever insanlardır.
Türk olmak Müslüman olmak değildir.

Müslüman Türk olduğu gibi diğer dinlere inanan veya hiçbirine inanmayan Türkler de vardır. Kimse Türklüğü dinle karıştırarak salak salak yazılar yazmasın.Bu sadece yazanın cehaletini,acizliğini göstermekten öte gitmez.
Türk’ün tanrısı Gök Tanrıdır.Dini Gök Tanrı dinidir.Bundan döndükleri ve unuttukları için de tarihten silinmekle yüzyüzedirler.

Kuran,İbrahim Suresi dördüncü ayet Her millete kendi dilinde kitap ve peygamber gönderdik” demektedir. Bu konuda kutsal kitaplara dayalı çok sayıda ayetleri barındıran yazılarım blogda mevcuttur.İlgilenen okuyabilir.

-Vay sen Amerikan uşağı Fetoş’un resmini nasıl böyle yayınlarsın?” yok,”-Sen İngiliz işbirlikçisi, İslamcı-Kürt Milliyetçisi Said-i Kürdi’yi nasıl eleştirirsin,sen Türk değilsin” demek,diyen Türk’se  salaklığın, ahmaklığın,Türk değilse,yalancılığın,şerefsizliğin,Kürt-İslam-Hıristiyanlık sentezini “Türklük” gibi onurlu bir adı pis emellerine alet etmekten başka bir şey değildir.

Kimse kimsenin soyu,sopu,inancı ile uğraşmasın.Her mahalleye şeyh atayıp,aralarına katılmayanları “Kafir” ilan etmesin,apartmanlarda kaynağı,menşei belirsiz adı “Kuran Meali” olan uydurma yazılmış saçmalıkları dağıtmasın,kimsenin içkisine,eğlencesine kendisine zarar vermedikçe karışmasın.Zarar verirse zaten yasalar mevcuttur.Bu ülkede halen,polis var Jandarma var,savcı da mahkeme de var.

İşçi,emekli,fakir fukara çocuklarını doldurdukları yurtlarda örgütleyip,sinsi Yezidi Kürt-Rum-Ermeni işbirliğinden ve halkımızı bölerek birbirine düşürmekten başka şey olmayan amaçlarını “İslam-Türk” adı ardına sığınarak kandırıp,minnet borcu altında ezilen gururlarından yararlanarak sinsi,kirli siyasetlerine alet edenler “-Dini inancımı yaşamak istiyorum,türban bağlamak istiyorum” mazeretleriyle çocuklarımızı sokaklara doldurup,mağdur edebiyatları yaratarak iktidar olanlar,kendilerine yapılmasını istemedikleri davranışları güçlenince başkalarına dayatmasınlar.

Eğer dayatmalar artarsa tepkiler de artacaktır.Bu ülke yüzyıllardır devleti hile-hurda ile ele geçirmiş dönme ve devşirmelerin sinsi işbirlikçi siyasetlerine evlatlarını kurban etmektedir.

Sürekli insan kanı ile beslenen “vampir,kertenkele tanrılarınız” için verilen kurbanlara bir son vermek gerekmektedir.
Yetsin artık!!!

Keykubat


(1)   Yezid=Kabe putu El Lah’ın adlarından birisi.İslam öncesi Hicaz Arapları Mecusiliğin bir kolu  olan “Yezidi’ydiler” ve tanrıları El Lah-Hubel putu (Türkçesi Allah) Sümer tanrısı Enki’ydi.Yani Şeytandı.Bu İslam komutanının ve Muaviye’nin oğlu Halife Yezid’in ne kadar Müslüman olduğuna siz karar veriniz.Alevilerin Sünniler için “Yezidler” demesinin kaynağı budur.Ayrıca Mehter marşında da “Kuranda zafer vad ediyor hazreti Yezdan” ifadesi de “Yezid-Yezedan” kökünden gelmektedir.Ayrıca;” Yezdan=f. Cenab-ı Hak.  (Mecusilerce) : Hayırları yaratan hayır ilâhı dedikleri mevhum mâbud.” Olarak da Osmanlıca Sözlükte tanımlanmaktadır. http://www.osmanlicasozluk.net/osmanlica/59580-sozluk-YEZDAN-anlam.html  Ayrıca Yezidiler namaz da kılarlar ama ne abdest alırken ne de kılarken kimseye görünmezler.Bir kişi görse namazları bozulur.Bu yüzden Sultan Abdülhamit’e orduya katılmamak için muhtıra bile verirler.İnternet’ten araştırın.Hazreti Muahmed’in ölümü 632’dir.Ölümünden neredeyse yüz yıl sonra bile “Yezid” adının kullanılması sizce putperestlik değilse nedir?Bu konuyu bu güne kadar derinlemesine işlemedimse sebebi topluma saygımdandır.Ama en ufak eleştirileri “Tüklük” ile karıştırarak saptırma işine girenler bilsinler ki aciz de değiliz.Türklük başka din başka.Bu böyle bilisin.
(2)Erdoğan Aydın-“Nasıl Müslüman Olduk.” 1994 Başak Yay.

24 Eylül 2008 Çarşamba

HUN,TÜRK ve İBRANİLİK

HUN,TÜRK ve İBRANİLİK

İngiliz Albayı James Churchward’ın sömürge subayı olarak görev yaptığı Hindistan-Tibet’te Sanskritçe taş yazıtlar üzerinde tercüme yaptığı sırada 1870’li yıllarda tanıştığı Tibet’li dağ Tapınak rahibi Rishi’nin gösterdiği tufan öncesi 16.000 yıllık kil tabletlerin dilini ona öğretmesi ile başlayan macerası,dünya insanlık ailesinin en eski ve bozulmamış dini olan Mu kıtası tanrısı “RA MU” nun dinini ve dilini ortaya çıkarmıştır.1934 yılında ilk kez yayınlanan “Mu’nun Çocukları”,”Kayıp Kıta Mu’nun Çocukları” ve “Mu’nun Kutsal Sembolleri” adlı kitapları daha o zaman dünya kültürüne bomba gibi düşmüştür ve halen ilgi çekmeye devam etmektedir.

Bu kitapta tüm Avrasya’nın “tek bir Uygur imparatorluğu olduğunu,yeryüzünün tüm kıtalarının bu kıta milletinin sömürgeleri olduğunu,en asil kavminin de Türkler olduğunu,tüm yeryüzü dillerinin ve medeniyetinin bu kıtadan yayıldığını kanıtları ile görmek sizleri şaşırtmasın.

İşte yine bu kitaplarda yazılan,dünyanın bilinen en eski “Kabala ve “Ebced” alfabe hesaplarını yapmış kavimlere ait Naga ve Maya dillerinde,da sayıların adları ve gizli manalarında bile Türk Milletinin adı ortaya çıkıyor.


Sayı: Naga Dili (Gizli) Maya dili (Gizli) Anlamı


1 HUN HUN :Kainata hakim olan Tek

İslam-Vahdeti Vücud.

2 Cas Ca Bir’in iki olması.İki özellikli Allah

Ruh-Beden;Erkek,Dişi gibi.

3 Ox Ox :Gücü kendinden olan

4 San Can :Dört kudretliler.Dört kutsal Nesne

5 Ho He : Gelecek

6 Uac Uac :Kainatı düzenleyen

7 Uuac Uuac :Yaratan

8 Uaxax Uaxax :İnsanı yaratan,doğru olan

9 Bolan Belan :Geceyi kendi üstünde döndüren

10 Lahun Lahun:O ikide birdir.Yani “Ruh ve bedendir.”

Sayıların anlamlarını sıraladığımızda ise “Yaratıcı Tanrı’nın “ temel özelliklerini veren bir ileti alırız;

“Kainata hakim olan bir,iki özellikli Allah,gücü kendinden olan,dört kudretliler gelecek,kainatı düzenleyen,yaratan,geceyi kendi üstünde döndüren,o ruh ve bedendir yani ikiden olan biridir. “

İlginizi çekti mi bilmem,”HUN” yani bir anlamına gelen sayı aynı zamanda Allah,Türkçe “Tanrı” anlamını vermektedir.

HUN İMPARATORLUĞU denince demek ki “TANRI İMPARATORLUĞU “ demekmiş.
Kazakistan'da bulunan Altın Elbiseli Adam.
Türklerin çok eski çağlarda pantolon giydiklerini de gösteriyor.
İBRANİ DİNLERE GEÇİŞİMİZ ALDANMA MI HİDAYET Mİ?
Fesat,işsiz kalmış Hitit prensi Avram (AB BRAHM)’ın yani peygamber Hz.İbrahim’in ve soyunun neden “Türkleri” hedef gösterip “Yecüc-Mecüc “ olarak adlandırdıklarını anladınız mı? (Bush,T.erdoğan,Yecüc Mecüc başlıklı yazım Blog arşivinden bknz)

Tüm bu dümenler kendi soyunu yüceltmek için Tanrı’nın adı ile devlet kuran ve yeryüzünün düzenleyicisi olan büyük milleti hedef gösterip onları sapıttırma dümeni.

Şeytan arıyorsanız,önce Mu’nun batmasından sonra başsız kalan,halk düşmanı Mısır ve Hint rahiplerini,onların yolundan giden İbrahim’in vahada ağaç gölgesinde düşlediği “Üstün Irk” yaratma teorisi,onun planına sahip çıkan Sina dağında Osiris Rahipliği yapan Yahudi ile evli olduğundan onların başına Kral seçilen Musa,takipçisi Hezekyel ve Tevrat’ı baştan sona yeniden yazan Yahudi rahibi Ezra’dan başka kim olabilir?

İşte Tevrat kendisi kendisini yalanlıyor;
Aşağıdaki ayetlerde seslendiği ve kendisine “Kıyı Halkları bana umut bağladı” derken kastettiği Türklerdir.

Çünkü; Tevrat-Yaratılış Bölüm 10:5’de,Yafes’in soyu ve ondan türeyen halklar sayılırken, kıyılarda yaşayan insanların ataları olarak Yafes soyu işaret edilir.Türkler de bu gruptan olduğuna göre demek ki doğru yola Yahudilerden önce girmişlerdir.

Rab'bin Kulunun Görevi (MESİH)

BÖLÜM 49

“Yar.10: 2 Yafet'in oğulları: Gomer, Magog, Meday, Yâvan, Tuval, Meşek, Tiras.

Yar.10: 3 Gomer'in oğulları: Aşkenaz, Rifat, Togarma.

Yar.10: 4 Yâvan'ın oğulları: Elişa, Tarşiş, Kittim, Rodanim.

Yar.10: 5 Kıyılarda yaşayan insanların ataları bunlardır. Ülkelerinde çeşitli dillere, uluslarında çeşitli boylara bölündüler.

Yşa.49: 1 Ey kıyı halkları,(Yafes Soyu) işitin beni,
Uzaktaki halklar, iyi dinleyin.
Kıyı halkları (Yafes Soyu) bana umut bağladı,
Umutla gücümü bekliyorlar.”

TÜRKLERİ YANILTAN NEYDİ?

Oysa “sır” İncil’de saklıdır:
Matta 1;2-

Doğudan gelen bilginler;

2;1-İsa,Kral Herodes zamanında Yahudiye’nin Beytlehem (Nasıra) kasabasında doğduğu sırada doğudan Yeruşalem’e (Kudüs’e) gökbilimciler geldi.

2-Yahudilerin yeni Kralı nerede? Diye soruşturuyorlardı.”Çünkü onun yıldızını doğuda gördük ve kendisine tapınmaya geldik.”

Bu ayet “İbret alma” konusuna işaret etmektedir.

Tanrı her kavime emirlerini kitapları ve peygamberleri ile daha başlangıçta bildireceğini söylemiştir.Türk Karahan Yaratılış Destanı,Enuma Eliş Destanı,Gılgamış Destanı ve tüm dinlerde peygamber göndereceğini belirtmektedir.Ayrıca “son seçilen kavime” gönderilen peygamber ile de “son emirlerini göndermektedir.Bu yüzden İran’lı din adamları Kudüs’e gelirler.

İran,Hint,Çin,Aztek,Maya,İnca,Mısır,Yunan,Türk tüm kavimlerin din bilginleri aynı zamanda birer “astronom”durlar.Yani yıldızları gözleyen,hareketlerinden mesajlar çıkaran,tanrılarının döneceği zamanı ve göndereceği peygamberlerin hangi millete geleceğini dahi okurlar.

İncil’deki İranlı’lar da bu tür din adamlarıdırlar.

İşte Kuranı Kerim’den bir örnek;
İBRAHİM SURESİ

4- “Biz de apaçık anlatmaları için her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik. Allah dilediğini saptırır veya doğru yola ulaştırır.O her şeye hakim ve hikmet sahibidir”

RAD SURESİ

7-,”İn karcılar Ona “ Rabbinin bir mucize indirmesi gerekmez miydi” derler.Ey Resulüm, sen ancak uyarıcısın ve her milletin de kurtuluş rehberisin.”

TEKVİR SURESİ:

27-“Kur’an bütün alemlere öğüttür”

Yukarıdaki semavi kitaplardan alınan ayetler de geçen en önemli konu “İBRET ALMA” yani Tanrı’nın son emirlerini “Son Peygamber’den” alma şartıdır.

Türkler de İran’lı rahiplerdeki “takip etme geleneğini” bildiklerinden,önce kılıçla,sonra gönülle” İslam’ı kabul etmişlerdir.Ancak,yurtlarının ve kültürlerinin yakılıp yıkılmasına,bilge önderlerinin ve öğrencilerinin Araplar tarafından katledilmelerine göçerliğin yarattığı cehalet ve sürgünler de eklenince “İbret Alma” yerine “Köle” olmuşlardır.

Oysa Arapların Allah tarafından ne kadar ihmal edilmiş,lanetlenmiş ve unutulmuş bir kavim olduklarını,İslam’ın kime geldiğinin de bırakalım Kuran kendisi söylesin;

YASİN SURESİ-6-“ Babaları uyarılmamış bir kavmi uyarasın diye gönderildin.Çünkü onlar habersiz gafillerdir.Doğrusu çoğunun üzerine azap gerçekleşmiştir.Artık onlar iman etmezler.”

Şuara Suresi- 7:"Şehirlerin anası Mekke ve çevresinde bulunanları şüphe götürmeyen o kıyamet gününün dehşetinden haber veresin diye sana Arapça okunan bir kitap vahiy ettik.Mahşerde toplananlardan bir kısmı da cehenneme gider"

MÜSLÜMANLARA NEDEN ŞEYTANIN ORDUSU DENİYOR?

Buyurunuz,işte neden İslam dünyası YECÜC-MECÜC ve Şeytanın ordusudur ve Hz. Muhammed’e neden “Şeytanın peygamberi” demektedirler?;

Kadıköy eski Müftüsü Ahmed Mekki Üçışık’ın 1967’de yazdığı,1980’de Hüseyin Hilmi Işık tarafından hazırlanan,Işık Kitapevi yayını “Tam İlmihal” adlı kitabın 3.sayfası.2. paragrafında:

“Kuran-ı Kerim’de 114 Sure ve 6660 ayet vardır.” Demektedir ve ayetlerin azlığı veya fazlalığı hakkında da Bostanül Arifin adlı kitapta geniş bilgi olduğu vurgulanmaktadır.

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname’sinin Cilt 1.S.18.Paragraf.-2,7.satırında:

“Bütün cennetlerin derecelerinin toplamı 6666 derecedir.Kuran-ı Kerim’in bütün ayetlerinin toplamı kadar “ demektedir.

İncil Vahiy-Karadan çıkan Canavar (Dabbet-ül arz) bölümü Ayet 18-“İşte bilgeliğe çağrı. Aklı olan hesap etsin canavarın sayısını:Çünkü bu sayı insanı simgeler.Sayısı ise 666.’dır.”

Demektedir.İnsanları kendine tapmaya,şeytanın ordusuna katılmaya zorlayacak,tapmayanları cezalandıracağı,tapanları da işaretleyeceği belirtilen bu canavar İncil ayetine göre sayısı 666’dır.

İşte Hıristiyanlar bu yüzden Hz.Muhammed’i “Şeytanın uşağı,Müslümanları da Yecüc Mecüc ordusu olarak kabul ederler.

Tüm Yahudi ve Hıristiyanları"Müslüman etmedikçe" de Müslümanlar hakkında bu yargıları değişmeyecektir.

144 İncil'in İ.S.333’de İznik Konsülünde alınan karar gereğince “4”’e indirildiği tarihten 238 yıl sonra Hz.Muhammed doğmuş,278 yıl sonra peygamber olmuştur.

Her iki kitapta da kıyamet alametleri Kuran,Tevrat-İncil harmanlamasına göre yapılmıştır. Merak eden alsın okusun.Hz.Muhammed’in ve kitabı indiren Allah’ın, Maide Suresi 68-De ki: "Ey kitap verilenler, siz Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Diyerek Tevrat,İncil ve Kuran’ı birlikte okumayı şart koştuğu halde bu konuya dikkat etmemelerinin sebebi anlaşılır gibi değildir.

Yahudi ve Hıristiyan dünyasının Hz.Muhammed’i de Kuran’ı da “Şeytani” kabul etmelerini sağlayan sadece bu “666” rakamıdır.

Özellikle Cumhuriyet döneminde Kuran ayetlerinin,6200 veya 6400,96 olan Sure sayısının “114” olarak düzenlenmesinin ardında “Biz şeytani değiliz” demek dışında ne olabilir?

İşte bu yüzden G.W.BUSH ve Papa “ Ortadoğu’da Yecüc-Mecüc” derken,tüm Müslümanları kastetmektedirler.

Çünkü Arapların da,Türklerin de “Hilal ve Ay yıldız” İslam öncesi de sembolleridir.


Yetmez gibi Kabe’de bulunan 360 putun en büyüğünün adı olan “EL ELLAH-ALLAH”’ı da bütün “İsmail soyu” olmayan kavimlere de kabul ettirdiler.

Bunun en kolay ispatı,Hz.Muhammed’in babasının adının Abdullah olmasıdır. Yani “Abdul Ellah-Allahın kölesi”dir.

Hz.Peygamberin dedesi Abdulmuttalip’in (Muttalip’in “El Ellah’ın bir sıfatı “ kölesi) El Ellah yani Hubel’den on çocuğu olmasını diler.Olursa birini Allah’a kurban adar.

On çocuk olur ve Abdullah kahinin attığı fal oku ile işaret edilince 130-140 deve kefaret kurbanı ile boynu kesilerek kurban edilmekten kurtulur.

Kurban kesme İncil’de kaldırıldığı halde Araplarda vardır ve hayvan kurban etmek de İncil Tevrat’ından alınarak gelenek haline getirilir.(İbrahim’in İshak’ı kurban etme olayı)

Çünkü,anne karnında 6 aylıkken kaybettiği babasını Hubel’in yani Allah’ın aldığını düşünmediğini kim iddia edebilir ki?

İşte “Kurban keserek bayram yapan 21.yy.’in tek din mensupları olmamızın hikayesi”

Semavi Dinlerin İbrani soyuna geldiği apaçık ortadadır.İsteyen ibret alır.İran’lılar İslam’da “Şii’lik Mezhebini oluşturarak il reformu yapanlardır.Yani kendilerini bozmadan “ibret” almışlardır.İranlılar Sam soyu kabul edildiklerinden,”Asil Soy” olduklarından Araplar onları Türkler gibi kıymamıştır.

Bizi Yecüc-Mecüc,yani kıyamet öncesi Allah’ın ordusuna karşı “Şeytanın yanında Savaşacak” Yafes soyundan gelen millet” olmakla suçlanmamıza rağmen bu dine kılçla girmişsiz ama askeri ve kölesi olmuşuz.

Osmanlı Sultanlarının bir diğer adı da “Hadım ül Haremeyn Şerefeyn” dir. Anlamı da “Mekke ve Medine’nin dünya zevklerinden arınmış kölesi”’dir.Yani “hadım-zenci harem ağaları gibi”dir.

Bu yüzden her yıl bizim milletimiz savaşlar ve açlıklarla kırılırken,hatta I.Dünya Savaşında Mekke Arapları,İngilizlerle bir olup Türk Askerini kıyarken,şehitlerimizin karınlarını deşip bağırsaklarında “Mecidiye Altını” ararken biz “Surre Alayları” adı verilen,altın,para ve her türlü mücevheratla yüklü deve kervanları ile “Allah’ın sevgili kulları Mekke Arapları bizim için dua etsinler de cehennemlik olmayalım” inancı ile onlara fidye göndermişiz.Topkapı Sarayı Hazine dairesinde sergilenen altın şamdanlar da Hz.Peygamber’in mezarı olan “Medine-i Nebevi’den o zamanın valisinin at sırtında kurtarabildiği birkaç parçaya aittirler.

Bu her yıl tekrar eden bir olaydır ve Türk Milleti için de çok aşağılayıcıdır.

Türklerin yurtlarının “Yecüc Mecüc Kavmi oldukları gerekçesi ile talan edilip soykırıma uğratılmalarının ardından,işkence ile,bahşişle Müslüman edilmelerini “Hidayete Ermek” olarak yorumlayan Erzurumlu İbrahim Hakkı’sından Mevlana’sına kadar herkesin de gerçekte “Türk Milletini Soysuzlaştırma” hareketine katkıda bulunmuşlardır.

Oysa kendileri de "Yecüc-Mecüc"ün hası olarak suçlanmaktadırlar da görmezler.

Oysa,2600 yıl önce Tao (Lao Szu) bile "Tao Te King" adlı kitabındaki yazılarında "su temelli, etten,kemikten olan tanrıların insanlara kötülük ettiğini,insanlar için iyi olanın ise "Işık Tanrıları" olduğunu yazar.Bu da günümüze kadar,İslam kanalı ile "NUR" olarak intikal etmiştir.

Çünkü “Tanrı İmparatorluğu” adı ile devlet kuran asil soylu,yeryüzünün düzenleyicisi bir millet sonunda şeytani planlarla aşağılanabilmiştir.

Yeryüzünde bilinen gelmiş geçmiş en sinsi "Üstün Irk Yaratma" planı değilse bu nedir?


Keykubat