"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

12 Mart 2015 Perşembe

AKPKK’LI ÇERKESLERE KISA TARİHLERİ VE AÇIK ÇAĞRI


Çerkeslerin göç nedenlerini, soykırımdan kurutarılışlarını Türklere borçlu olduklarını bilmeyen bu tarihi kıssayı okusun ve yerini ona göre alsın.

Osmanlı’nın başlangıçta Kafkasya siyaseti olmamıştır. Osmanlı, Balkanlardan, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Moldavya, Kırım üzerinden Karadeniz’in üst bölgesine geçmiştir.

Çünkü, Kafkaslarda Gürcüler her ne kadar Hristiyan olsalar da Süryani İncili temelli bir Hristiyanlığa sahip olduklarından İslam’a geçişleri zor olmamış ve Osmanlı idaresine girmişti. Diğer yandan Azeriler, Kafkasları idare ediyorlardı.
Çerkesler ve diğerleri de Cengiz Han’ın ölümünden sonra dört oğlu arasında bölünen imparatorluğundan Kafkaslar dahil Kırım ve yıkarısının öldüğü bölgeler Sibirya’ya kadar  Cengiz’in ilk oğlu oğlu Çoçi’nin payına düşen Altın Orda/Altın Ordu Devletinin idaresindeydiler. Kıpçak Türkleri de bölgeye hakimdiler. Çoçi’nin Yahudiliği din olarak seçmesiyle bölgede Musevilik yaygındı.
Bu durum Osmanlı için tehdit oluşturmuyordu.

Kanuni’nin ölümünden sonra Hürrem Sultan’ın oğlu II.Selim’den başka sağ kalan çocuk kalmadığından II.Selim devletin başına getirilmiş, kardeşlerinin akibetlerinden kafayı yeyip kendini içkiye veren bu padişah zamanında Hürrem’in devlet içine soktuğu Sırp kökenli sadrazamlar ve vezirlerin sinsi işbirlikçilikleriyle Osmanlı hazinesi ve toprakları Ruslara geçmeye başlamıştı.
 
Sürekli gelişen Rus Çarlığının Kafkaslarda oynadığı oyunların artması üzerine Osmanlı ilk kez 1680’lerde Kafkas seferine çıkmış ve bölgeyi Osmanlı topraklarına bağlamıştı.

Keşifler çağının bu dönemlerde büyük ölçüde tamamlanmasıyla yüzünü Osmanlı’ya çeviren batılı açlı koalisyonu (Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu 1815’e kadar sürmüştür) da Rusları desteklemekten geri kalmıyor, Rus çarları İngiliz sarayından evlenmeye de başlıyordu.
 
Bu Haçlı ve Osmanlı devşirme Sırp devlet adamları işbirlikçiliğinin sonunda 1768’de başlayan Osmanlı Rus harbi altı yıl sonunda 1774 Küçük Kaynarca Antalşmasıyla sonuçlanmış, Osmanlı ilk kez kendi ülkesindeki “gayrimüslümlerin/Müslüman olmayan azınlıkların” üzerinde Rusları söz sahibi etmeyi kabul etmişti.


Bütün haçlı ülkeleri arasında yapılan müttefiklik anlaşması gereğince, “bir Hristiyan devletin Hristiyan olmayan bir devlet üzerinde elde ettiği hakka otomatikman diğerleri de sahip olmaları ilkesi" gereğince, Osmanlı azınlıkları batılı sömürgeci, kolonist devletlerin ellerinde oyuncak haline gelmişti.
 
Hristiyan misyoner papazlarının ki çoğu rahip ajan olan bu şahısların “İslam’ın elinde ızdırap çeken din kardeşlerimize yardım edin” aldatmacalarıyla kiliselerden toplayıp getirdikleri bağışlarla birden zenginleştirilen azınlıkların feodal önderleri, silahlanmaya girişmiş ve ardı arkası gelmeyen isyanları başlatmışlardı.

İçeriden zayıflayan Osmanlı artık her cephede toprak ve asker kaybından başka bir şey yapamıyordu.
Bu şartların sayesinde II.Katerine döneminde 1783’te Ruslar Kırım’ı işgal etmişler, Kafkaslara doğru ilerlemeye başlamışlardı. Kırım’dan Ukraynaklıları Kafkaslara yerleştirerek Hristiyan nüfusunu arttırma girişimlerini de eksik etmemişlerdi.
Siyasi sınırları, demografik (nüfus) yapısı sürekli değişen Kafkaslar 1800’lerin başında Rusların eline geçmişti.

 Rusların Kafkaslar üzerinden sıcak denizlere inmesinden çekinen İngiltere’nin desteğiyle İran’ın ani bir çıkışı sonucu Kafkaslar 1813 Gülistan Antlaşmasıyla iran ve Ruslar arasına paylaşılmıştı.
Günümüz Azerbaycan’ı, Gürcistan Ruslara, Güney Azerbaycan olan günümüz İran sınırımız da İran’a kalmıştı. Ama Ruslar durdurulmuştu.

Bölgeyi tekrar eline geçirmek isteyen Osmanlı, Musevi, Zerdüşt Kafkas halklarını Sünni İslam’a çekebilmek için hocalar gönderirken İngilizler de boş durmuyordu.
Kafkasların Irk haritası

Onlar da, İstanbul’a gelerek Karslı bir imam sayesinde Müslüman olup Ahmet adını alan dah sonra İslam’da bütün mezhep ve tarikat bölünmelerini yürüten, Sabi /Arami kökenli sözde Müslüman Basra ulemalarının yaşadığı Irak Basra’ya geçmiş, kendisini kabul ettirmişti.
 
Yemen sınırında bulunan Necd çölü Bedevilerinden Sünni Müslüman bir aşiret çocuğu olan ve ailesince dini eğitim almaya gönderilmiş bulunan Abdülvehhab Mehmet’i etkilemiş, ilk Mason İslam’ı olan Vehhabilik dinini aşılamıştı. 1739’lara gelindiğinde Necd çölü Arapları Vehhabi olmuşlar, İngilizlerden aldıkları destekle “Bağımsız Arap İslam devleti kurmak için isyanlara başlamışlardı. Bu yüzden hiç bir Osmanlı Halifesi ve şeyhülislam’ı Vehhabileri Müslüman saymamıştır.

İşte Kafkasların Rus- Osmanlı-İran-İngiliz+Kutsal Roma Cermen İmparatorluğunun din ve Mezhep misyonerlikleri kumpanyasında Çerkesler de Sünni Müslüman, Vehhabi Müslüman(!) olarak İslam’ın tarafında yerlerini almışlardı. Hristiyan olanları, Müslüman Yahudiliği olarak bilindiğinden Yahudi Mezhebi sayılmayan Sabetay Sevi dinine (Kızılbaş Alevilik olarak da bilinir. Oysa Kızılbaşlık daha eskidir.) girenlerine kadar da yok değildi.
 
Ama Çerkeslerin çoğunluğuna İngiliz parası tatlı gelmiş,Vehhabi dininde karar kılmıştı.
 
İngilizlerden aldıkları para, silah ve siyasi yardımlarla Ruslara karşı ciddi savaşlar vermişler, Rus ilerletmesini yavaşlatmışlardı.

Bu uzun sürmedi ve Ruslar Abdülmecir döneminde 14 Eylül 1829 Edirne Antlaşmasıyla Ahıska, Kars, Çıldır bölgelerini de Ruslara terk edince Ruslar bölgeye hakim olmuştu. O zamanlar Irak, Arap yarımadası Osmanlı topraklarına ait olduğundan, Çerkesler de kendilerine Müslüman dediklerinden dolayı Osmanlı’dan başka sığınacak yerleri yoktu.
 
Ama Ruslar işi sıkı tutuyor, Çerkes göçlerini kabul etmemesi için baskı yapıyorlardı. Zira artık Osmanlı, “hakim” değil, “güdülen” bir devlet olmuştu.

Rusların ilerlemesinden endişelenen İngilizler Fransızları da yanlarına alarak 1853-1856 Kırım savaşlarını başlatmışlar, ilk çıkışta yenildilerse sonradan başarıya ulaşarak Rusları geriletmeişlerdi.
Ruslar da Balkanları bırakıp, Asya’daki Mason İngiliz-Fransız koalisyonunu destekleyen Müslüman, Musevi Türk azınlıklara karşı soykırıma başlamışlardı. Bu da Osmanlı’ya göçleri arttırmış hatta Moğollara kadar uzanmıştı. Çok az gelen Moğolların bir Kısmı İstanbul’a yerleştirilmiş, Dolmabahçe, Çırağan saraylarını ısıtmakta kullanılan “Külhan” denilen mangalların yakılmasında çalıştırılıyorlardı. Bunların başındakilere de “Külhanbeyi” denildiğinden, sarayda çalışmanın avantajını kullanarak kabadayılık da yapan bu mangal ameleleri sayesinde dilimize “kabadayılığın” adı olarak “Külhan beyi” de yerleşmiş oluyordu.

Bu zayıflamayı iyi değerlendiren Rus Çarlığı tekrar Kafkaslara yönelmiş, 1862’de günümüzün Dağıstan’ı olan Çerkes ülkesini fethetmiş, amansız bir soykırım yapmıştı.
 
Batılılaşarak devletini toparlamaya çalışan Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecit Çerkeslerin İngilizlerle işbirliğinde olmalarından ziyade, Sünni-Alevi ayrımcılığı yüzünden dışlanan Alevi Türklerin bile aralarına katıldığı Kızılbaş isyanları (Sabetayist ve Gregoryen Ermenilerin, Ortodoks Hristiyan Süryanilerin, Karadeniz’li Ortodoks Rumların ve Yezidi Kürtlerin başını çektikleri isyanlar yüzünden Ankara’dan öteye gidemiyordu zaten. Balkanlar da ise durum daha kötüydü, isyancıları yakalayan subaylar Rus konsoloslarının baskılarıyla cezalandırılır hale gelmişti. Batılılaşarak üzerindeki baskıyı kıracağını düşünen Abdülmecit’in bütün çabalarına rağmen, azınlık isyanları durdurulamıyordu.
19. yy. Yezidi Kürt isyancılar

Bu azınlıklar aldıkları her türlü desteklerle şımarmışlar, devlete ne vergi ne asker vermedikleri gibi açıktan devlete de başkaldırmışlar, resmen Türk ve Müslüman soykırımları yapıyorlardı. Abdülmecit’in tüberkülozdan ölümü sonucu 1823’ten beri süren mücadelelerle dolu 38 yıllık padişahlık yaşamı, 1861’de ölümüyle yerini kardeşi Sultan Abdülaziz’e bırakmıştı.

Zeki bir padişah olan Abdülaziz, kardeşinin bıraktığı yerden batılılarıla ilişkilerini kuvvetlendirmiş, Fransızları, İngilizleri etkilemeyi başarmış ve sağladığı destekle içerideki isyanların Sırbistan, Bulgaristan ve Anadolu’da olanlarını kısmen bastırmıştı. Ama büyük devletlerin korumaları altında olduklarından ilk fırsatta gene isyanlar beliriyordu.

Bunları bastırmada da uzun zamandır Rusların baskısıyla göçlerine izin verilmeyen, Karadeniz’de gemilerde ölümü bekleyen, ölülerini denize atarak hastalıklardan kurtulmaya çalışanlarından kara yoluyla gelenlerine kadar Çerkezlerin göçüne izin vermiş, onlara yer verdikten sonra da orduda görevlendirmiştir.
 
Çerkezler, Marmara bölgesi (Balıkesir, Çanakkale, Bursa, Sakarya, İzmit, Bolu, İzmir, Samsun, Trabzon, Sıvas, Amasya, Elazığ, Erzurum, Malatya, Maraş, Diyarbakır, Behramköy, ağırlıklı, Ermeni isyancılarından boşalan Kayseri-Pınarbaşı, Balkanlarda Niş, Berkofça, Tırnova, Suriye Mısır’a kadar değişik yerlerde uygun arazi bulunan her yerde istihdam edilmişlerdir:
 
Rus soykırımından dolayı kinli olan Çerkesler bulundukları her cephede başarılar kazanılmasında etkili olmuşlarsa da, ço güçlenmiş Hristiyan koalisyonu karşısında Osmanlı’nın gerilemesini ve çöküşünü Türklerle birlikte olmalarına rağmen engelleyememişlerdi.
1878-93 Balkan Muhacirleri Karaköy'de

1860’larda başlayan ilk Çerkes göçünü, Abdülaziz’in uluslararası komployla tahttan indirilişi, Feriye Sarayında öldürülüşünün ardından tahta geçen Sultan II. Abdülhamit’in acemiliğinden istifade ederek, devleti İngiliz sömürgesi yapmak isteyen sahte Msülüman devşirme sadrazam ve vezirlerin çıkarttıkları Rusya seferi ile başlayan 1876-1878 Osmanlı Rus harbi yenilgisi takip etmiş, Kafkas göçleri ile Balkan göçlerine sebep olan korkunç bir Müslüman soykırımı da başlamıştı.
 
İşte bu dönemde gelen Çerkesler, Rus idaresinde olan, İngilizlerin kışkırtmalarıyla isyan Ruslara eden Dağıstan’dan gelen Vehhabilerdi. Aşırı Rus baskıları yüzünden Şeyh Şamil ile Karadeniz’de gemilerde perişan olarak bekletilen, hastalıklarla boğuşan Çerkezler kabul edilemiyorlardı. Sultan II.Abdülhamit sonunda bir yolunu bulup Çerkesleri kabul etmiş, Balkan göçmenleriyle birlikte 1882’ye kadar bekletilrerek, uygun yerler belirlendikçe yerleştirilmeleri sağlanmıştır.

Çerkeslerin gelişleri zaten uzun yıllardır aralıksız süren savaşların getirdiği kıtlık, yokluk, erkek azlığı yüzünden sıkıntı çeken yerli halkları pek memnun etmemiş, bazı saldırılar olmuş, sonunda saldırganlar cezalandırılarak iş tatlıya bağlanmışsa da Çerkezler de rahat durmamışlar, onlar da gelip geçtikleri yerlerde yerleşik halka saldırmışlar, evlerini, hayvanlarını, birikmiş paralarını yapmalamışlar canlar almışlardır. Hırsızlığa meyilli olmaları da bu geçimsizliklerin başını çekiyordu. Olayların geneline bakıldığında Çerkezlerin Ankara’dan itibaren Kürtlere, Hristiyan ahaliye karşı daha fazla yara verdiğini görmekteyiz.

30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla teslim olan Osmanlı devleti, çökmüş, halkın isyan etmesini önlemek ve işgalin sükunet içinde gerçekleştirilebilmesi için, ordudan küçük bir miktar asayiş işleri için bırakılmış, işgal güçleri konutanlarının kukla durumuna düşmüş padişaha verdikleri emirleri uygulamakla görevliydi. Diğer orduların tümü silahlarını teslim edip askerleri terhis edilmişti.

Emperyalist devletlerin kesin galibiyetine son anda savaşa girerek büyük emek vermiş Amerika Birleşik Devletleri’nin Yunan/Grek hayranlığı, Anadolu’ya uzanan bir Grek devleti kurma aruzusu yüzünden, 1919’da İzmir’e Yunan ordusunun çıkartılması da Kurtuluş savaşının ateşini yakmıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gelişen Kurtuluş Savaşına Çerkesler de katılmış, diğer yandan Kurtuluş savaşına karşı işgal devletlerinin güdümünde hareket eden İnzibatiye ordusundan istihbaratına kadar padişah yanında kalanları da vardı.
Her iki tarafta oynayan Çerkesler, sonunda Anadolu’da bir Çerkes devleti kurma fikrine kapılarak işgal devletleriyle işbirliğine girmişler, Mustafa Kemal Atatürk-Çerkes Ethem kapışmasında davayı kaybetmişlerdi.
AKP ile kadının hak ettiği yer budur;

Oysa, anavatanları olan Dağıstan için mücadele etmek, devletlerini orada kurmak yerine, Sünnilik yerine Mason İngiliz İslam’ı Vehhabiliği tercih ettikleri, Osmanlı’ya değil İngilizlere hizmet ettikleri için anavatanlarından sürüldükleri halde kendilerine kucak açan Türklerin yurdunda, onların zayıf hallerinden istifade ederek bunu yapmaları dürüst bir davranış değildi.
Ama, fırsatı değerlendirip, fıtratı değiştirme arzusu hem kendilerine hem de Türklere zarar vermiş, ikisinin kapışmasından her zaman emperyalizm kazançlı çıkmıştır.
 
Atatürk ile kavgalı olan Çerkesler, daha Osmanlı zamanında doğuda ayrılıkçı Yezidi Kürtler, Ermeniler, Süryaniler yanında yer almaktan da çekinmemişlerdir. Hatta Kürt İslam’ı olan Nurculuk tarikatına girerek kader birliği de yapmışlardı.

Bu gün, Balıkesir, Manisa, Çanakkale’den ülkenin her yerine, “görevi Ortadoğu’daki Müslüman devletleri ve Trükiye’yi, işgal-terör, iç çatışma-anarşi ile bölmek, rejimlerini İran’daki Yahudi-Şii rejimi ya da Suudi Arabistan’daki Yahudi-Vehhabi rejimine geçirmek, yüz yıllığına bölgede emperyalizmin bekçiliğini yapmak olan, sözde Müslüman görünen Yezidi Kürt, Orotodoks Gregoryen, Süryani, Lev Tahor, Yakubi, Şemsi Yahudileri koalisyonu olan AKP’de aktif olarak çalışmaktadırlar.

Çarşaf-peçe,Haremlik-selamlık otobüsler, Müslüman gibi namaz kılan Sabiliğe geçmiş
 Lev Tahor-Beyt-Ül Şems (Güneş Evi "Kâbe") Yahudilerinin aruzusudur.

Bu gün bir yakınımın Facebook paylaşımında gördüğüm, AKP Bandırma ilçe kadın örgütünün halkla diyaloglarını işleyen bir haberde, Bandırma AKP Kadın Kolları Başkanı Zeynep Sığırcı’nın da 1903’te yerleşen Kabartey Çerkes köyü olan, Bandırma Sığırcı köyünden olması da dikkatimi çekmiştir.

AKPKK Bandırma Kadın Kolları Başkanı Çerkez Zeynep Sığırcı

Daha geçtiğimiz hafta içinde TBMM’de kısmen özür diletilen AKP Balıkesir milletvekili Tülay Babuşçu’nun “600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” diyerek Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti aşağılaması akıllardan çıkmamışken, AKP’nin sözde imamlarının her gün kiminin anasının dizinden, kiminin dizine oturttuğu kızından, kimsinin, altı yaşında çocukla evliliği dine uygun bulmasından, kiminin, ölen eşiyle altı gün ilişki yaşamanın dinen uygun olduğunu açıklamasından, bir çok ilde AKP’li kadınların siyasetten el çektirilmesine uzanan, “kadının yeri evininin içidir, asli görevi ve en büyük rütbesi anneliktir” diyen, şimdiden çarşaf-peçe ile örtünmeyi, erkeklerde Sabi ve Keldani putperestliğinin kutsal kıyafeti olan Sarık, cübbe, şalvar kıyafetlerinden Rum Ege balıkçılarının kıyafeti olan fese kadar kıyafetlerin teşvik edilmesine ve okullarda Osmanlıca adı altında Kürtçe eğitime başlanılması gibi gelişmeler sanki hiç yokmuş gibi, Bandırma’lı AKABE/AKP İlçe Kadın Kolları Başkanı Çerkes Zeynep Sığırcı’nın “Atatürk’ün modern Türkiye ile yücelttiği kadınlar, 1934’te başlayan kazanımlarla dünyaya örnek oldular. Emekleriyle hep var olan fakat karar alma mekanizmalarında hak ettiği yeri bulamayan kadınlar 14 Ağustos 2001 tarihinde AK Parti’nin kurulmasıyla Türk kadını için yeni bir dönem başladı.” İfadesi, sanki, AKP zamanında kadınlar eve kapatma siyasetlerine maruz kalmamışlarcasına, ikiyüzlü siyasetlerini gözler önüne sermektedir.

AKP'ye göre kadının hak ettiği yer budur.
Tarikat fahişeliği

Genellikle halkı aydın, devlet bağlı, Atatürk’ü seven insanlar olan Bandırma halkına yaptıkları bu aldatmacanın iki yüz yıllık Haçlı İşbirlikçisi Çerkeslere yakışır ancak.

Bandırma’lı biri olarak Çerkeslerin tümünün AKP’li olmadıklarını bilmeme rağmen, bazılarının geçmişe dayalı hala geçmemiş yaraları yüzünden Çerkesler hakkında bu yazıyı yazmayı da gerekli bulmasaydım yazmayı düşünmüyordum.

Ama böyle işbirlikçilikleri gözler önüne sermeden insanları nasıl kazanacağız? Sorusunun da cevabı “aydınlatmak” olduğuna göre, eğer biz aydınlatamıyorsak, halkı aydınlatan birileri bulunur ve istedikleri gibi de kullanır.
 
Bu yazının da yazılma gerekçesi, Çerklesler de dahil olmak üzere, bu topraklara ayak basan herkesin bastığı toprağa sahip çıkmaları, sömürgeci Haçlı devletlerinin ayaklarını bu topraklardan uzak tutma çabalarında birleşmeleridir.
 
Takdir okuyanlarındır.


Alaeddin Yavuz/

Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

1 Mart 2015 Pazar

"YEDİ TEPE" NE İSLAM,NE DE TÜRK'TÜR.



Güneş ve Ay'ın evliliklerinden doğan ilk "beş gezegen+ güneş ve ay", göğün kutsal "ilk yedi tanrılarıydılar."

Gök yüzündeki yıldızlar onların çocukları olarak türediler.,

Sabiler, Grekler bu "yedi gök cismini" insan şekilli tanrılar olarak kutsal saydılar.

Asırlarca onların adlarına tapınaklar inşa ettiler.

Yeryüzünde "yedi tepe" üzerine kurulan ilk şehir Roma ikincisi İstanbul olarak bilinir.

AKP ve onu destekleyen Müslüman görünümlü kripto Rum cemaatlerin "yedi tepe" adını her işlerinde sembol yapmaları bundandır.

"Yedi tepe" ne Türk ne de Osmanlı'dır.

Yedi tepe, Roma'dır, Biznas'tır ve Grektir. Yani, "öküz başlı dev ve cüce tanrılara tapınan putperestliğin adıdır.

Yedi tepe derken bunu bir düşünün.

İstanbul'un kurulduğu "yedi tepe", kendilerine koloni aramak için yola çıkan Atina yakınlarındaki megara şehir kralı Byzas (Bizas) tarafından, M.Ö.667'de günümüzdeki, Sirkeci, Harem iskelesinden, Sirkeci garı kapısı önünden At meydanı/Sultanahmet meydanından, Marmara Üniversitesi merkez binasının olduğu yerden Küçük Ayasofya camisine inen çizgi ile Sarayburnu, Topkapı sarayı, Ayasofya camiisi, Cankurtaran sahili arasındadır.
İstanbul M.S. 196'da Septimus Severus tarafından yakılarak feth edildi ve "Yeni Roma /Nea Roma" olarak yeniden inşa edilmişçesine imar edildi.

M.S. 330'da Hristiyanlığı serbest bırakıp, resmi dinler arasına alan, Kontantin, Fener-Fatih-Kocamustafa paşa çizgisinde surları genişletti. İkiye ayrılan Roma imparatorluğunun "Doğu Roma İmparatorluğu"nun başkenti olarak ilan etti.
Son olarak I.Teosidiyus yeni yedi tepe tespit ederek şehri günümüz Yedikule'den Topkapı üzerinden Ayvansaraya uzanan surlarla genişletti.

O zamanın Grekleri, İran Mitra (Mihri/Güneş) dininden milliletirdikleri Grek mitracılığına dayalıydı. Bu din zamanla evrilerek, Roma, Bizans mitracılığı oldu. Grek İncil'İne göre Katolik ve Ortodoks Hristiyanlık da bu dini esaslara göre yoğruldu.

O tepeler, geçen 2000 yılda epey düzlendiler.

Genel seçimler yaklaşırken AKP, seçim şarkılarını seslendirmek üzere "Grup Yedi Tepe" adlı müzik gurbu kurmuş.

Bunların derdi Bizanstır, Osmanlı, Türk, İslam hiç değil.

Takdir sizlerindir.
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

27 Şubat 2015 Cuma

ERGENEKON FOS,KEYKUBAT HAKLI ÇIKTI


2007 yılının son aylarında art arda meydana gelen Dağlıca baskınlarında kaybettiğimiz askerlerimizin (2012 ile karıştırmayınız-Okuduktan sonra tıkla)) şehadetinin ardından 2008 yılı başlarında zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ABD’ye gitmiş, dönüşünde de bu gün ERGENEKON adıyla bildiğimiz tutuklamaları başlatmıştı.

Ordu mensupları ağırlıklı, İşçi Partisinden ve bazı basın mensupları, Üniversite, emniyet mensuplarına uzanan bir dizi seri tutuklamalar, altı yıla yakın süre bu insanların yargısız, sonradan başlayan yargılama aşamasında da uydurma deliller, terör örgütü mensuplarından yandaşlarına uzanan kişilerden oluşan gizli tanıklar, Amerikan adalet sistemine uygun hakim ve savcıların beş, on yılda okuyamacakları kadar delil furyası ile boyanan gözler, yandaş Tv kanallarında her saniye başı süren “Ergenekon Terör Örgütü” ETÖ iftira programları 2014 yılına kadar hepimizi meşgul etti.

Emekli ve siyasetle  ilgisini kesmemiş, vatansever bir polis olarak, PKK terör örgütünün, 1980 darbesi ürünü olduğunu, devlet ve zamanın ANAP hükumeti+Derin NATO eliyle kurulduğunu zaten biliyordum.
Bu ötgüt, devlet koruması ile şımartılmış, işlediği cinayetlere göz yumulmuş, serbest bırakılan Kürt kökenli solculara ceza evlerinde sistemli işkenceler yaptırılarak devlete düşman edilmiş, içeriden demokratik harketlerin, dışarıdan ABD-AB baskıları ile yavaş yavaş salınan solculuktan başka suçları olmayan gençlerin devlet eliyle, kurulan terör örgütüne yani Ermeni APO şeytanının çiftliğine katılmaları sağlanmış, hem kendi ordumuz hem de anılan dış güçlerin orduları ve istihbarat örgütlerince levazım, mali, mühimmat,siyasi olarak desteklenmişlerdi.

Bunların hepsini zaten biliyordum da bu Ergenekon neydi?
1-Ergenekoncular Gizli Kişilikler Değildi; Devletin kendisini korumak için kurduğu gizli bir yapılanma olsaydı bu kadar kolay tasiye edilemezdi bana göre. Zira tutuklananlar daima göz önünde olan kişilerdi, hiç bir gizlilikleri de yoktu.

2-El öpmeden, ABD Onayı Almayan Genelkurmay Başkanı Olamıyordu; Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olmasından sonra yerine geçen ve süreleri doldukça değişen genelkurmay başkanlarının hepsinin, “el öpme sırası” takip ederek mevkilere geçtiklerine tanık olmuştum. Genelkurmay başkanı adayı belirlenince, önce Kena Evren’e ziyaret yapılıyor ardından ABD gezisinde Amerikalı kurmaylarla görüşüyor, duruma göre sivil hükumetlerle de görüştükten sonra dönüşünde 30 Ağustosta rütbeyi takıyorlardı.
Bu sıra Ergenekon tahkikatına kadar bütün genelkurmay başkanı olacak paşalarca aksatılmadan takip edilmişti.

3-Bu Şartlarda, ABD’ya Sadakati Olmayan Genel Kurmay Başkanı da Yoktu.


Öyleyse bu tutuklamalar neyin nesiydi?

Benim açıklamam şuydu; 1980lerin başından sonuna on yıl boyunca süren cunta ve yarı cunta dönemlerinde, Tv’lerdeki açık oturumlarda “Ordunun elinde II.Dünya savaşı artığı ABD’nin hediyesi, işe yaramaz silah, araç gereçler geçen yıllarda yenilenmemişti. Ordunun, silah, araç, mühimmat, levazım v.b. gibi yaşamsal konularda modernize edilmesi, 21. yüzyılın savaş şartları olacağı ön görülen “gerilla tarzı savaş taktiklerinde tecrübe kazanması” gerektiği, bu tecrübenin de doğu Anadolu’da kurulacak bir terör örgütü ile çıkartılacak “danışıklı iç savaş” ile olacağını zamanın koca kafaları profesörlerden yıllarca sabahlara kadar dinlemiştim.

Geçen 25 yılda ordunun eğitimi tamamlanmış, terör örgütü de ABD-AB+NATO’nun Irak işgalinde, sil baştan silahlandırılarak kullanılmıştı.
Artık terör örgütü tasfiye edilmeyecek, diğer komşuların işgallerinde sahiplerinin askerliğini yapacak, Türkiye ve NATO yapılanması da arkasında koruyuculuk yapacaktı.

Yani, Terör örgütü ile yasal devletin ordusunun yanyana çalışacağı günler gelmişti. Şimdi yapılan, biraz da ülkenin parçalanacağından endişelenen Rusyacı, Vatansever, terör örgütüne kinli, onun hedefi olan subayların tasfiye edilerek, terör örgütü ile uyum içinde çalışacak yeni subayların iktidara getirilmesi sağlanıyordu.

Bu operasyon, ömrünü askeri darbe ve muhtıra baskılarıyla geçirmiş halkı, “cuntacı ordudan”,onun siyasal ve askeri vesayetinden kurtarıp, demokratik, sivil, özgürlükçü sivil hükumet” idaresinde yaşama devrimi olarak gösterilmekte de kullanılıyordu.
Bir taşla iki veya daha fazla kuştu bu. 

Devletimizin Ergenekon adlı derin, koruyucu yapılanması olacak ve böyle keklik gibi avlanacaktı, böyle şey olamazdı. Suçalamada kullanılan deliller, uydurma ve Amerikan yargı tarzındaydı. Bu da operasyonun hükümetçe değil, dış kaynaklı projelere göre yürütüldüğüne beni ikna etmişti.
Ayrıca, tutuklanan subayların ve kişilerin büyük çoğunluğu Alevi kimlikli, kripto Ermeni teşhisi koyduğum tiplerdi. Bunun böyle olduğu bu gün de ortadadır. Sabetaycı Müslüman/ Yahudi tarikatına girenlerin Türk Alevileri, Müslümanlığa 1915 tehciri döneminde geçmiş Anadolu Gregoryen Ermenileri olduğunu da araştırmalarımda az çok yakalamıştım. Tunceli hizmetin sırasında, bazı halktan kişilerin “Biz, Kürt değil Zazayız ve kayıp 12 Yahudi kabilesinden olduğumuza inananlarımız da var” sözü de aklımdaydı.



ERGENEKON ADININ BATI KÖKENLERİNİ ARAŞTIRMAYA BAŞLAMAM

Ama, Ergenekon adının batıdillerine ait bir adl olduğu konusunda elimde delil de yoktu, ne yazabilirdim ki?

Ergenekon konusunda en sık dile getirdiğim ifade de şuydu; "Silivri bir Koloni Hapishanesidir, içindekiler, sömürgec devletlerin mahkumlarıdır. Ergenekon,rolleri gerçek oynanan, en iyi sinema, tiyatro sanatçılarına el öptüren rollerin oynandığı bir tiyatrodur."

Ergenekon'un küresel güçlerce senaryosu yazılmış bir tiyatro olduğunu biliyordum ama bu adın "batı edebiyatındaki aynını nasıl bulacaktım?"

Araştırırken, İlk Hristiyan şehidi kabul edilen Aziz George (Corc) efsanesini bulmuş, bununla ilişkilendirmeye çalışmıştım. Kısmen gerçekten ilgisi de vardı. Aziz George’un adıyla, Müslüman ordusuna sindirme operasyonu yapıldığını işlemiştim. Bu operasyon, yazdığım amacından daha çok ordunun genelinde yılgınlığa sebep olmuştu çünkü. Malum, gizli projeler askerlere açıklanmaz, kurmayca bilinir ve takip edilirdi. İşin aslını bilmeyen ordu mensupları gerçekten umutsuzluğa kapılmıştı ve ihanete uğradıklarını düşünyorlardı. Yanlış ta değildi.

Ermenilerin, Bitlis-Ani sürgünlerinin işlendiği İngilizce yayınlanmı bir Ermeninin anıları kitabında da, yazarın 1892 Bitlis Ermeni Sürgününe “Ermenilerin Ergenekonu” adını verdiğine tanık olmuş, kitabın adı, linkiyle birlikte dilimize ilgili sayfayı çevirerek yayınlamıştım.


Bir gün,Hindistan veya İngiliz haber sitelerinden birisinde “Er George Operation in Irak” başlıklı bir makale görmüştüm.
Haberi okuduğumda, Irak’ta vatansever olduğundan şüphelenilen Iraklıların evlerine Saddam’ı veya kurmaylarını ya da askerlerini saklıyor, silahlanıyor endişesiyle, imsak vakti (Sabilerin ve Ortodoks Hristiyan olan Süryanilerin ilk sabah namazlarını kıldıkları vakittir) yapılan baskınlarla tutuklamaların yapıldığını yazıyordu ve evinde Amerikan askerine nefretle bakan, çocuğuna sarılmış Iraklı bir kadın resmini de habere eklemişlerdi. Bunu dilimize çevirip linkini verdim, sonra yerli basında da haber oldu. Bu haberi, Aziz George efsanesiyle “Hristiyan fanatizmiyle” birleştirip “Haçlı saldırısı” olarak işlemiş, Ergenekon örgütü diye bir örgütün olmadığını açıklama gayretimi sürdürmüştüm.

Sonunda madeni bulmuştum.
II.Dünya savaşı sonrası ABD idaresine giren Avrupa ve ülkemizin de dahil olduğu diğer dünya devletlerinde, “ABD karşıtı, bağımsızlık yanlısı, sağcı, solcu, milliyetçi” görüşe sahip kişi veya örgütlenmelere karşı yine “imsak vakti operasyonları” yürüten C.İ.A başkanlığına gelmiş, operasyonlara adını vermiş Er George Claire adlı şahsın hayat hikayesini yakalamıştım.
Bu da işi bitirmişti. Bunu da “Ergenekon Tezgahının Ardındaki Gerçekler” başlığıyla yuayınlayınca tabi blogum engellendiğinden yazı yazamaz hale gelmiş, yeni bir blog daha açmak zorunda kalmıştım.

Özetlersek;
1-Ergenekon, içeriden siyasi özgürlük devrimi değil, aksine dışarıdan planlanmış, orduda istenilmeyen tiplerin tasfiyeleri, yeni çalışılacak kadronun tespiti için başlatılmıştı.
2-İlk Hrisityan şehidi Aziz George, Ermenilerin 1892 Bitlis-Ani sürgününe Ergenekon adını vermeleri, Irak’ta uygulanmış “Er George” baskınları ve son olarak da C.İ.A başkanı Er George Claire’nin adını verdiği “Er George baskınları” ve buna ABD Cumhuriyetçi Partinin kurduğu "Neo Conservatism" akımının baş harflerini ekleyerek "ER GEorge NEo CONservatism(Tıkla)" kısaltmasından elde edilen adla birlikte düşünüldüğünde, Ergenekon operasyonunun “dış kaynaklı operasyon” olduğunu da görmüş , delillendirmiş oluruz.

Bu gün de Ergenekon davasını yürüten görevli savcı Sait Kunt, “Ergenekon diye bir terör örgütü olmadığını (Haber için TIKLA)” açıklayarak bu işe son vermiştir.

Ergenekon’a geçmiş olsun, yakında, değişen şartlara göre çalışacakları kadroları belirlemek için sıraya bakalım neleri koyacaklar?
Bunu yaşarsak hep birlikte, aksi halde kalanlar görecektir.
İçerden, dışardan her türlü kışkırtma, tahrikler ekarşın uyanık olup dpğru tespit yapmadıkça, halkın birbirine girmesi kadar salakça bir davranış olamaz.
Bu tezgahlar boyunca halkımızın bu özelliğine tanık olduğum için de gururluyum. İşte, bizi büyük ve saygın kılan da bu “doğruyu araştırma, sorgulama yeteneğimiz” ile “”gerçeğe, adalete” olan bağlılığımızdır.

Bu yazıyı, kendimi övmek için değil, bu güne kadar yayınladığım 2500 kadar yazımın hepsinin “aynı mantıkta, aynı hedefi gösteren yazılar olmaları” özelliklerini bildiğimden, okumayanların okuyarak bir şeyler çıkartıp, öğrenebilecekleri konular bulabileceklerine olan inancımdan dolayı yazıyorum.
Bu güne kadar okuyanlara, değer verip ülkemizi maceralardan kurtaran aklı selimlere ve  okuyarak böyle davranacak olanlara saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
Son söz;
Ergenekon fos, “keykubat” haklı çıktı.

Benim haklı çıkmam, suçlamaların düşmesi bu tiyatroda, rolleri ölüm olanların canlarını veremese de bundan sonra benzeri tiyatrolara maruz kalmayacağımız anlamına gelmez. Zira her gün yeni tiyatrolar sahneye konulmaktadır. Bu tiyatroları deşifre edenlerin şöhretlerine değil, delillerine, samimiyetlerine bakarak ilgililerin karar vermeleri gerekir.
"Devlet işinde, samimiyet, arkadaşlık, kankanlık olmaz." Bunu herkes bilmeli ve kafasının içine de dışına da çivilemelidir.


Buraya kadar sabredip okuduğunuz için teşekkür ederim.


İlgili yazılarımın linkleri (Bunlar yeter umarım);

25 Şubat 2015 Çarşamba

SON YILLARIN OLAYLARI SAVAŞA ZORLAMA BASKILARIDIR.

Türkiye bir yerlere girmeye zorlanıyor. Yeni değil uzun zamandır bu bir gerçek.

2003 Mart teskeresiyle Irak'a girmek ve ülkeyi Amerikan üssü haline getirecek girişimler boşa çıkarılmış, 2088'de 1992'nin tekrarı olan Gürcü-Rus savaşına girmemiz, zamanın genelkurmayının çabalarıyla engellendi. 2011 Libya işgaline bira tuz atarak kurtulduk, ardından gelen Suriye işgali üstümüze yıkıldı ondan da El Nüsra, ÖSO, IŞİD, EL KAİDE örgütleri öne sürülerek kurtulundu.

Bunlar, küresel işgalci Haçlı ve Lev Tahor Yahusisi Mason sermayenin hoşuna gitmedi.

PKK'ya doğu Anadolunun peşkeş çekilmesi, şehirlerin yağmalanması, eğitim kurumlarından sokaklara anarşinin hortlatılması, öğrenci olayları, tecavüzler, insanlık dışı cinayetler hep "kaos üretim merkezlerinin" ve işbirlikçilerinin işleridir.

Kuzeyde, her ne kadar geçenlerde Rusya ve Ukrayna ateşkese razı oldularsa ola bitmemiştir. ABD, Ukrayna'ya daha iki gün önce 600 asker göndereceğini açıklamış, bu RT ve EuroNews kanallarında haber olmuştur.

Rusya'Nın Kırımda dahi kalmasına razı olmayan küresel sermaye, Rusya'yı Ukrayna, Türkiye ve Kafkaslardaki Vehhabi Çeçen, Çerkez, Yahudi Kırım Tatarları, Gürcistan ve Türkiye ile Karadenizin ötesine hapsetmek istemektedir. Aynı baskıyı doğudan Japonya, Çin, Tayvan, G.Kore gibi ülkeler ve Filipinlerle yürütmektedir.

Rusya'Nın başına getirilen Putin küresel sermayeyi ciddi olarak tehdit etmektedir.

Ukrayna sorunu, Rusya'nın Karadeniz'in
ardına hapsedilmesini hedeflemektedir.
Suriye'nin ve ABD'den korkuya düşmüş, Ortadoğu Müslüman ülkeleri ile Afrika ülkeleri de Rusya ve Çin'i alternatif, kurtarıcı bir denge unsuru olarak gördüklerinden ABD'nin hegemonyası "prestij" kaybına uğramaktadır. 

Çin'in de ABD muhalifliğine katılmasına ek olarak, ABD'nin küresel hakimiyetinden hoşnut olmayan AB ülkelerindeki bazı milliyetçi sermaye de bir meydan okuma içinde olmasa da hoşnutsuzluğunu göstermektedir.

Örneğin Almanların Libyaişgaline destek vermemeleri, bazı Avrupa ülkelerinde ABD karşıtı toplantıların yapılmaları gibi olaylar aratarak sürmektedir.

İşin kötüye gittiğini gören ABD'de üstlenmiş küresel sermaye, Obama'nın "demokratik kişiliği, yumuşak emperyalizm faaliyetlerini" korkaklık, başarısızılık olarak görmekte ve Obama'nın ABD senatosundaki çoğunluğunu elinden alarak, faşist, köktendinci Cumhuriyetçileri beslemektedir.

Bütün bu gelişmeler ışığında, ABD, Türkiye'nin bir an önce, Suriye, Ukrayna, Kafkasya, İran cephelerinde aktif askeri güç/jandarma olarak görev alması için baskı yapmaktadır.
Putin, Obama görüşmeleri
barışçıl sonuçlanmıyor.

Bunu yaşama geçirmek için de Türkiye'ye de beslettiği Irak Suriye'deki terör örgütlerini, ülkemizdeki uyuyan yapılanmalarını harekete geçirerek hükumeti ve devleti tehdit ile Jandarmalık görevine zorlamaktadır.

Sözde IŞİD tehdidi yüzünden Süleyman Şah türbesinin kaçırılmasını takiben Malatya'da iki uçağın kaza ile düşmesi pek akıllıca gelmediğinden, gerçekte, ülkemizin savaşa zorlanması amacıyla düşürülmesinin düşünülmesi akılcı olacaktır. Bu da ülkemizin savaşa zorlanmasından başka şey değildir.

Seçim öncesi de sonrası da AKP buna cesaret edemez. Savaş kan, ölüm, yağma, talan, işsizlik ve kıtlık getirir. AKP'yi ilk boğacak olan onu ayakta tutan kesim olur. 

AKPKK bunun bilincinde.

Ama bir gün kaçınılmaz son kapıyı çalacak, bundan da kaçış olmayacaktır.

Bakalım daha ne kadar idare edebilecekler.
ALMAN EKONOMİ BAKANI SİGMAR GABRİEL
ABD TİCARETİNDE KAYIP ENDİŞESİ OLDUĞUNU
AÇIKLADI VE İŞ ADAMLARINI UYARDI.
(Tıkla)


Siyaset tarihimizin gelmiş geçmiş en fırıldak siyasetçisi Recep Tayyip Erdoğan ve AKPKK'sı bu baskılara bakalım daha ne kadar dayanabilecekler?

Sevgili milletimiz ise, her şeyin hep böyle gideceği rahatlığı içinde AKP'nin kendilerine verdiği kıymet ölçüsünde sunduğu büyük-küçük nafakaların hep süreceği zannından kurtulmalı, bastıkları toprağa aktif olarak sahip çıkmalıdırlar.

Son yıllarda yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz her türlü olumsuz olayların ardında bizi savaşa zorlama siyasetleri olduğunu lütfen görelim.

Bir de AKP'li milletvekilleri Osmanlıcılık adı altında sarıklı türbanlı resimleriyle kendilerini tanıtma kampanyasına başladılar. Oysa, sarık kökeni İslam'a dayanmayan, şeytana Güneş Tanrıçasına tapınam dini olan Sabilikten ve Keldanilikten alır.

IŞIK KRALI (NUR) olarak anılan tanrı, ilk yarattığı meleklerine, kızlarına (karılarına) "nurdan hale"den bir taç yapar giydirir. Bu halenin temsili olarak da "Beyaz Sarık" örtmelerini emreder. Sabilerin kutsal kitabı "Ginza di Rba" (Öğretmen Ze Cin'i/Hazine) theogony (Tanrı yaratılış) ve Cosmogony (Evren yaratılış) yaratılış mitlerinde bu genişçe açıklanır.

2003 Gürcistan Azınlık Raporu da (A.B parlamentosuna sunulan) R.T.Erdoğan'ın Gürcistandaki kökeni olan Batum Bakata  (Asi demekmiş)kasabasının da Batum'un da 1915'de Enver paşanın tehcirinden kaçan Süryanilerin sığındığı kasaba olması, Süryanilerin de Sabilerin Ortodoks Hristiyanlığa geçmiş Sabi kavmi olması (Armiler ve Haramiler) bu bağı doğrulamaktadır.

Yani, Osmanlı adı altında Kürtçe, Aramice dil ve gelenekleri yerleştirilmekte, halkımızın dini, giyimi, günlük yaşamı dönüştürülmektedir.

Buı dönüştürmenin uzaması da savaşa girmeyi erteleme gerekçelerinden biri olarak AKPKK'yi başımıza getiren küresel güçlere sunuluyor olabilir inancındayım.
Şarkıcı Atilla Taş'ın bir Twitter paylaşımıyla da bu konuyu bağlayalım;

Osmanlılaştırma hızla sürüyor. Aslında bu Sabileştirmedir.
Sabilerin kitabında Allah beyaz sarık giyer ve Adem'e de
bundan giydirir, diğer meleklerede.
İslam'daki Sarık ise Sabilikten Yahudiliğe geçmiş Sarığın
kutsanmasıdır ama pek de üstünde durulan şey değildir.
Sarık Sabi Beyt Şems Yahudileri, Sabiler, Süryaniler,
Keldaniler kısaca "ŞEYTANA TAPINANLARIN" kıyafetidir

Takdir sizlerindir.


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

17 Şubat 2015 Salı

2015 SEÇİMLERİ ÖNCESİ ÜLKEMİZDEKİ SİYASETİN SON ŞEKLİ!



12 Eylül 1980'den beri dğzenli, sinsi ABD projeleriyle yaratılan terör örtamı ve onun belirlediği  siyasi ortam, bulunduğumuz coğrafyamızın 21. yüzyılda sömürgeci devletlerin çıkarlarını koruyabilecekleri B.O.P projeleri gereğince işgal ve tasfiye edilmektedir.

Bu projeler yüzünden, komşularımız olan bazı devletlerin haritalarından siyasi idarecilerine kadar her şeyinin değiştirilmesine rağmen, G.W.Bush dönemi ABD'sinin aşırı tepki çekmesi, ABD Demokrat Parti iktidarını yönetime getirince, yeniden idare "sempatik, demokratik emperyal güç ABD görüntüsü vermeyi uygun buldu.

Buna rağmen, eski projesi de iptal edilmedi. Ülkemizin bu projenin zararlarından kurtarılabilmesi için de siyasi çevreler, yeni siyasi oluşumlara girdiler.
BU GÜNKÜ ELEŞTİREL SERBESTLİĞİN ARKASINDA R.T. ERDOĞAN'IN "KENDİLİĞİNDEN OLUŞAN DOĞAL MUHALEFETİ" KORUMAYA SON ÜÇ YIL İÇİNDE İKNA EDİLMESİ YATMAKTADIR. BU ÖNERİ BLOGLARIMDAN ÇIKMIŞ, MECLİS MUHALEFET PARTİLERİNCE HÜKUMETE İLETİLMİŞTİR.
Irak'ta Kürdistan düzenlemesi

Benim, kimseyi bağlamayan tespitlerime göre;

AKP, ATATÜRK REJİMİNİ TASFİYE EDİP YERİNE YAHUDİ+MASON ŞERİATI GETİRMEKLE GÖREVLİ, KRİPTO RUM, ERMENİ, YAHUDİ DİNCİ PARTİDİR.

CHP-MHP-HDP-CEMAAT KOALİSYONU, HER DİN VE MEZHEPTEN KRİPTO ERMENİ YAPILANMASI HALİNE GELMİŞTİR. AKP'NİN NURCULUK MASKELİ ŞERİATINA MUHALİF, DAHA ÖZGÜRLÜKÇÜ, KATILIMCI ŞERİATI DÜZENİNİ SAVUNMAKTADIR. Geçen yıl diyarbakır bdp kongresinde bu rejimde anlaştılar. Paralelciler olarak bilinirler.
R.T.Erdoğan'ın başkanlık
seçimlerinde kullandığı
sembol ile Anadolu Partisi
sembol benzerliği dikkat
çekicidir.

VATAN PARTİSİ, ATATÜRKÇÜ, SOLCU, SAĞCI, DİNDAR, EMPERYALİZM KARŞITI HERKESİN BİRLEŞTİĞİ BİR PARTİDİR. ERGENEKON SENARYOSU İLE, AKPSONRASI, YARIM KALAN ATATÜRK DEVRİMLERİNİ TAMAMLAYACAK AMA ASLA SOL VEYA ŞERİ OLMAYACAK DEMOKRAT TÜRKİYE TERCİHİ OLARAK OLUŞTU. ABD EMPERYALİZMNİN ÜLKEMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİ EN SON AMERİKAN DÜZEN PARTİ YAPILANMASIDIR. HALK TERCİH EDERSE, ABD'NİN KENDİ ÇIKARLARI ADINA EN KÖTÜ TERCİHİ GERÇEKLEŞECEKTİR.

ÖNE ÇIKAN TBMM DIŞI SİYASİ OLUŞUMLARIN SEMBOLLERİNDE BİLE ADETA "EMPERYALİZMİN MÜHRÜ" GÖRÜNMEKTEDİR.

DİĞER TBMM DIŞI PARTİLER; ETKİSİZ KURU KALABALIKLARDIR. YARIM MİLYON OY ALABİLECEK OLANI OLDUKÇA AZDIR. KİMSE DE KAAALE ALMAMAKTADIR. BENCE HEPSİNİN BİR YERLERDE TOPLANMASINDA FAYDA VARDIR.

ŞU AN VATAN PARTİSİ, CHP'DEN İYİDİR VE ANADOLU PARTİSİ DE DİĞER VATANSEVERL PARTİLERİN DE CHP-MHP YERİNE BİRLEŞECEKLERİ TEK MERKEZDİR.

BAŞKANLIĞINA SEÇİLEN DOĞU PERİNÇEK SEMBOLİKTİR, İLERİDE BEĞENİLMEZSE DEĞİŞTİRİLEBİLİR. İŞÇİ PARTİSİ ŞAHSİ MALI OLSA DA VATAN PARTİSİ DEĞİLDİR. Azınlık farkı tanımadan herkesineşit temsil edildiği bir parti olarak kuruldu.

EHVENİ ŞERDEN BU KADAR, YAKINDA ONLAR DA KILIÇDAROĞLUNA DÖNERLER AMA ŞU AN YCHP-MHP-CEMMAT-PKK KOALİSYONUNDAN İYİDİR.

Vatan Partisi-PKK'nın PYD
sembol benzerliği
DEMOKRAT OBAMA PARTİSİNİN DE G.W. BUSH DÖNEMİNİN KORKULARINI SİLEREK, ŞİRİN AMERİKA İMAJ YARATMA İSTEKLERİNİN DE EKLENDİĞİNDE, EMPERYAL GÜÇLER BU KADARINA İZİN VERMİŞKEN OLANI DEĞERLENDİRİP, SONRA, DAHA DEMOKRATİK OLUŞUMLARA GEÇME ŞANSI YAKALAYABİLİRİZ.
YOKSA YUNANİSTAN'A BİLE BAKARAK SÜMÜKLERİMİZ ÇEKER DURURUZ.
G.W.BUSH DÖNEMİNDEKİ SİYASİ BASKILARI HATIRLAYARAK,  BU KONUDA KARAR VERMEKTE YARAR VARDIR.

BU BİR ÖNERİDİR, TAKDİR SİZİNDİR.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

31 Ocak 2015 Cumartesi

DEMOGOG İMAM MUHAMMED EL ARİFİ



Suudi imam Muhammed El Arifi bu videoda çok güzel damara işleyen bir hutbe vermiştir.
Ancak, "demagoji" yani "kelime oyunu" ile halkı yanlış kanalize ettiğini videonun sonunda görüyoruz.

Hafız Esad gibi Emperyalizme karşı duranı eleştireceğine kendi ülkesindeki işbirlikçi saltanatı eleştirseydi ben ona adam derdim.

Hafız Esad'in dini veya mezhebi önemli değildir, önemli olan emperyalizme karşı duruşudur. Batığı toprağa sahip çıkmasıdır.
Biz de bastığımız toprağa sahip çıkmak istiyorsak, imam Muhammed Arifi gibi demagogların "doğruyu" verip ardından insanları yanlış hedefe yöneltenlere karşı uyanık olmalıyız.
Gerçek Müslüman dinine, toprağına, halkına ve emperyalizme karşı çıkandır, işbirlikçilik eden değildir.

Arabistanda Arap soyluların iktidardan bir şikayetleri olamaz, zaten hiç birisi "Allah'ın seçtiği asil kavim" sayıldıklarından çalışmaz.

Bizdeki gibi dertler yok onlarda. Arabistanda sıkıntı, köle olarak çalıştırılan "mevali" denilen Arap soylu olmayan" kimselerindir. Ezilenler onlardır. Buna rağmen onlara ödenen ücret bile orada çalışmayı teşvik edecek şekildedir. Bu yüzden Arabistanın yerli halkının mevcut düzene başkaldırısı belkenmez.Hatta yabancı çalışanların da.

Bu adam, Vehhabiliği benimsemiş, ya da ne olduğunu bilmeyen Müslüman ülkelerdeki halkları ve Arabistandaki halkı da Esad rejimine karşı örgütlemeye hizmet etmeye yarar. "Hafız Esad" deyi,nceye kadar söylediği her şey dört dörtlüktür.

Ne derler?
"Şeytan ayırntıda gizlidir.
Bu Vehhabi şeytanı da şeytanlığını ayrıntıda gizliyor.
Doğru söyleyip sonunda yanlış adrese sevk ediyor.

İnsanımız, dini taassubu yüzünden, biri doğru bir kaç laf edince, buna hoş görüsü de eklenince bu tip adamları dahi beğenebiliyor.

Oysa, şeytan ayrıntıda kendisini gizler ve "yalanı, hileyi" doğruyla birlikte servis eder ve afiyetle yedirir.
Bu tür oyunları uyanmak için dindarların dinsizlere oldukça ihtiyacı var gibi görünüyor.

Şimdi videoyu izleyelim;



Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

8 Ocak 2015 Perşembe

EMPERYALİZMİN İŞGALİNE UĞRAMIŞ ÜLKELERDE ÖLENLER Mİ PARİS Mİ ÖNEMLE TARTIŞILMALIDIR?

Baskın yiyen
Çarli Ebdo dergisi kapağı 

Onlar kanıksandı ve oyunlara gelmenin, sömürgeci devletlerin memuru olmanın bedelini ödüyorlar.
Ama Paris, bütün haçlı devletlerini topyekun hale getirdi.

Hristiyan kamuoyu savaşa hazır hale geldi.
Bunun ardından "Topyekün savaş" çıkar.
Bu yüzden Paris ve İstanbul konuşulmalıdır.

Dünyanın en emniyetli başkentinin ortasında, üç kişi ikisi silahlı polis, 12 kişiyi öldürüyor, bir yankesicilik olayında her yer polis ekibiyle dolarken, böyle bir katliamda güvenlik güçleri toptan tatile çıkmış gibi adamlar rahatça işlerini görüyorlar.

Bu nasıl olabiliyor?
Olayda adı geçen El Kaide ve IŞİD ikisi de C.I.A imalatı örgüt olduğu halde bu nasıl masum Müslümanlara yöneltilebiliyor?
Önce Paris, sonra bütün Avrupa
 "Hepimiz Çarli'yiz"
 diye yürüdü.
Olayın emperyalist bir proje olduğu öne çıkartılmalıdır.

İki merkezde aynı günde iki karşı taraf ateşleyen olay, iki tarafta hamasi nutukları attırdı.
Müslümanlar darmadağın olduğundan İslami birliğin adı bile geçmedi.
Batı ise Voltranı oluşturdu. Elbette konuşulmalıdır.

Son 20 yılın en büyük emperyalist oyunlarından birini konuşmayıp ta, emperyalizme teslim olmuş topraklarda, işbirlikçilerin muhalifleriyle boğuşmasından ölenleri tartışmak kime ne yarar sağlar?

Paris dergi baskını konusu hamasi İslamcıların eline bırakılırsa Haçlı Seferine davetiyeden başka bir şey çıkarmayacaklardır.

Bu olaydaki büyük devletlerin istihbarat örgütlerinin yeri, Fransız güvenlik güçlerinin o esnada armut toplayıp toplamadıkları, olayın faillerinin gerçekten El Kaide, Işid veya başka örgütün militanları mı yoksa istihbarat örgütleri işi mi olup olmadığının mantığı kurularak tartışılmalıdır.

Bizim AKPKK yandaşı mallar da böyle verdiler.
Yaptığınız yalakalığa değmeyecek, bizlerin
soyları kırılacak sa, sizler de soykırıma
uğratılacaksınız.
Çünkü, batı ırkçıdır. Kurtaramayacaksınız.
Şüpheli veya sanık olarak kamuoyuna tanıtılanlar, Sultanahmet olayında sağ çıkan canlı bomba iftirası gibi "yanlış/yalan" mıdır, Paris banliyöleri denilen gecekondu semtlerinde bir milyon kadar Müslüman göçmenden bir kaç fakir fukara, gencin parayla suç kabul ettirilerek İslam düşmanlığı" yaratılarak Haçlı Seferlerine sebep olarak mı kullanılacaktır?

Bence, Paris dergi baskını, sahte fail gösterildiği ortaya çıkan, muhtemelen yabancılarca işlenmiş, aynı günde gerçekleşmiş olması sebebiyle Sultanahmet Turizm Polisindeki canlı bomba olayı da birlikte ele alınmalıdır.
Hem Hristiyan hem de Müslümanlarda hamaset edebiyatıyla seslendirilmesi iki ülkeye tek merkezden operasyon yapıldığını düşündürmektedir.
,
Olayları zamanında tartışıp, yetkilileri gerekli önlemleri almaya zorlamazsak, şartlar bizi istemediğimiz yaşam şartlarına zorlayabilir.

O zaman pişmanlığın fayda etmeyeceği zamandır.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

EKTİR;
Oysa daha, Charlie Hebdo dergisine yapılan sadırının IŞİD, olduğu ama , Sultanahmet Turizm Polisi saldırısının canlı bombasının kimliğinin açıklanmadığı zamanda, "Türkiye Fransa Kurbağayı Isıtıyor(Tıkla)" başlıklı makalemde, "tek merkezden iki ülkeye yapılan saldırıyla, Hristiyan ve Müslüman toplumları birbirine düşman edecek, yeni Haçlı Seferlerine zemin hazırlayacak, C.I.A merkezli bir operasyon olduğunu yazdığımda aşağıdaki bilgilerin hiç birisi mevcut değildi. Zaman benim tespitlerimin doğru olduğunu kanıtlamıştır.

Paris Charlie Hebdo karikatür dergisine yapılan saldırı ile eş zamanlı olarak ülkemizde İstanbul Eminönü Turizm Şube Müdürlüğüne yapılan saldırıyı ilk önce  PKK'nın yan örgütü olan DHPKC (Tıkla) üstlenmişti. Olayın faili de PKK'nın pişmanlar kadrosundan Elif Sultan Kalşen adlı genç bir kadının üstlendiği açıklanmışsa da, teşhise giden Elif'in annesi morgdaki failin kızı olmadığını belirtmiş, ardından da adı geçen genç kadın ben buradayım diye açıklama yapmıştı.

Sonunda Polis doğru açıklamayı yaptı ve canlı bomba olan kadının IŞİD elemanı olan Dağıstan'lı Riana Ramazova(Tıkla) adlı "28" yaşında bir militan olduğunu duyurmuştu.

Aynı örgüt, Fransa'da peygamber Muhammet'in hakkında ahlaksız yorumlar yapan dergiyi cezalandırmak için saldırı yaptığını söylemiş, AKP örgütlerinden ve işbirliği yapan dini tarikatlardan IŞİD'e destek söylemleri basına yansımıştı.

Peki, Turizm polisi de mi Muhammet karikatürleri çiziyordu? IŞİD hiç bir denetim yetkisi olmayan, yerli vatandaşlarla işi olmayan soyut, sadece yabancıların adli müracaatlarına bakan bu polis birimine neden saldırmıştı?

Bunun açıklaması ise ne örgütçe ne de hükumetçe yapılmamıştı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nn saldırı olayını kınamak, basın özgürlüğüne saygısını göstermek, batıda oluşan haçlı koalisyonunu teselli etmek için "Je suis Charlie (Ben Çarli'yim" demeye giderken neden "Je suis Kenan Kumaş (Ben Kenan Kumaş'ım)" demeyi ihmal etmişti.

DHKP-C terör örgütü (Tıkla) de açıklamasını geri çekmişti.

Bunlar ne demek oluyordu?

PKK, IŞİD, DHKPC, EL KAİDE gibi terör örgütleri ABD'nin istihbarat örgütü olan C.I.A imalatı örgütlerdi. Ülkemizin başında 13 yıldır iktidar olan AKPKK koalisyonu da El Kaide'nin üzerine yıkılan 2001 New York İkiz Kule tezgahını takiben G.W.Bush'un ilan ettiği Haçlı Seferinin ardından başlatılan Afganistan, Irak işgallerine çanak tutmuş, işbirliğinin her türlüsünü de yapmıştı.

11 Eylül 2001'de ilan edilen Haçlı Seferi henüz tamamlanmadığından, bu işgali, büyük bir haçlı seferiyle gerçekleştirebilmek için Hristiyan batılı devletlerde kamuoyu yaratılması operasyonunun bir aşaması olan C.I.A imalatı terör örgütlerinin batıyı ayağa kaldıracak cinayetler işlemesi, bizde de batı düşmanlığını körükleyecek benzeri eylemlerin icra edilmesi gerekiyordu.

Paris Charlie Hebdo dergisine saldırarak "cihad'çı" olan IŞİD örgütü, Sultanahmet Turizm Polisine saldırınca ne oluyordu?

Turizm polisi de mi Haçlıydı ve Çarli dergisi gibi İslam ile alay ediyordu?

Hayır.

IŞİD'i dini koruyan, din adına cihad yapan örgüt olarak göstermek uğruna, Turizm polisine yaptığı saldırı IŞİD'e mal edilmeyip PKK'nın yan kuruluşuna mal edilerek IŞİD sevgisi körüklenecekti.

AKPKK koalisyonunun siyasi ortağı olan IŞİD bu yüzden korunmuştu. Ama ne olduysa oldu, polislerin, savcıların vatanseverliğinden midir, hükumetin IŞİD konusunda siyaset değiştirdiğinden midir, sonunda olaydaki IŞİD bağlantısı belki de mecburiyetten ifşa edilmişti.

İçişleri Bakanı Efkan Ala konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "Önemli bilgiler elde ettik, kimliğini tespit ettik. Daha önceki Dolmabahçe saldırısıyla ilgili bazı gözaltılar oldu, onlar tutuklandı. Soruşturmanın selameti ve irtibatların ortaya çıkarılması bakımından bu aşamada ayrıntılı açıklama yapmayı doğru bulmuyoruz." dedi.

NWO'nun (Yeni Dünya Düzeni örgütü) en önemli ortaklarından olan ve Suriye'nin işgalini savunan Fransa ve Türkiye'nin, IŞİD ortaklıklarıyla, Müslümanları "cani, katil, insanlık dışı, yok edilmesi varlıklar" olarak gösterecek, gayrimüslüm dünyanın Haçlı Seferine ikna edilmesi ilave ekonomik krizlerle de desteklenerek kolaylaştırılırken bizde de "batı,Hristiyan düşmanlığı" körüklenerek, büyük bir savaşa psikolojik zemin hazırlanacaktı.

Müslüman ve batılı halklar, dünya nüfusunun yarısını temizlemeyi hedef alan bu küresel savaş projesine destek veren hükumetlerini, basınlarını, iş adamlarını iyi denetlemek zorundadırlar. Aksi halde, herkesin pişmanlık duyacağı insanlık dışı kitle cinayetlerine zemin hazırlamış, ve suç ortaklığı yapmış olacaklardır.

Takdir okuyanlarındır.

Alaeddin Yavuz.

4 Ocak 2015 Pazar

TEVRAT, TÜRKLERİN VARLIĞINI KANITLAYAN EN ESKİ KİTAPLARDANDIR.

Tevrat'ta Yahweh, Elohim adlarıyla geçen ama
kendisini Hint yaratılış destanlarında geçen
tanrı Atman'ın  yaptığı gibi "BEN"  adıyla
tanıtan tanrı insan kanı içen, yılan kuyruklu,
kanatlı, ak sakallı bir vampirdir.
Kendisine adanan Levi soyundan
zavallı kurban bir Yahudi'nin
 kanını içmeye hazırlanıyor.

TEVRAT, TÜRKLERİN "MECÜC(Cüce Şeytanlar)" SOYU OLDUĞUNU İDDİA EDEN İLK KİTAPTIR. 

BU KİTAP BUNU DERKEN, YAHUDİLERİN BABASI İBRAHİM, ALLAH'IN YÜZYILLIK PLANINDA YOKKEN, YERYÜZÜNDE TÜRKLERİN VAR OLDUKLARINA DA ŞAHİTLİK ETMEKTEDİR. 

AİLESİNE TANRININ KENDİSİNİ SEÇTİĞİNİ SÖYLEMEK İÇİN YOLA ÇIKMADAN ÖNCE MUSA'YA ADINI "BEN" OLARAK TÜRKÇE TANITAN DA ALLAH'TIR. (Exodus/Mısırdan Çıkış Kitabı)
BU NEDENLE, ÇOCUKLARINA ALLAH'IN ADINI KOYMA GELENEĞİNE SAHİP OLAN YAHUDİLER HALA, "'O'BEN" ADINI KULLANIRLAR.

BU YÜZDEN "MU KÜLTÜ" VE ONA DAYALI GÜNEŞ DİL TEORİSİ YAHUDİLERCE YAZILMIŞTIR.

TÜRK DİYE BİR MİLLET YOKTUR DİYEN AKPKK'LI
YAHUDİ, YEZİDİ KÜRTLERE VE İŞBİRLİKÇİLERİNE GELSİN.
ANLAYANA.

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

1 Ocak 2015 Perşembe

AKP HALKI BÖLMEYİ BAŞARDI MI?



31 Aralık 2014, 14:58



Ülkemizi dış güçler yönetiyor.

Bunu halkımız bilmiyor mu?

Biliyor.

Biz ne için yazıyoruz?

Bütün davamız bunun üzerine kurulu zaten.

Bunu halk da biliyor da bunun iyi olmadığını, onların destekleri olmadan da başarılı, refah toplumu olabileceğimizi halka anlatmakta sorun yaşanmaktadır. Son iki ayda Balıkesir- İstanbul arasında biraz dolaştım.

İç Anadolu, Karadeniz, doğu Anadolu bölgelerinden insanlarla gerek oralarda, gerek yolculuk esnasında konuştum.

İç Anadolu ve Karadeniz bölgesi kökenlilerde, AKP'nin onların köylerinin, şehirlerinin adlarının Rumca olduğundan bahisle kökenlerinin Rum, dinlerinin Hristiyan olduğunu kabul ettirme konusunda başarılı olduğunu ve Hristiyan Rum Pontus devleti kuracağını, Türklerin onlara din baskısı yaptığını savunuyorlar.

Sanki bu ülkede hiç Türk hakimiyeti olmadı, buralara sanki hiç Türk gelmedi?

Sanki bu bölgelerde Selçuklulardan önce yerleşmiş, Hristiyan Türkler yoktu?

Sanki bu gün hala ülkemizde Hristiyan, Yahudi, Zerdüşt, Abdal Türkler de yokmuşçasına, Türk kimliği yok sayılarak, cahilliğin istismar edilip sömürülmesine dayalı siyasi ve dini aldatmacalarla halkımız kandırılıp, bölünmektedir.

Sanki bu topraklarda gayrimüslüm Türkler yok, hiç yaşamamış, herkes ya Rum ya Kürtmüş.

"İranlıların ve Emevi Araplarının, İran'da millet özelliği göstermeyen, Hint, İran ve Türk kültürleri harmanı inanışlara sahip topluluklara aşağılamak için "Kürd=göçer yaşayan, ilkel topluluklar" dediklerini, İran'ın, Şii yayılmacılığını kesmek için Osmanlı'nın Sünni siyasetini benimsediğini, Samsun Canik dağlarından Azerbaycan-Diyarbakır üçgeninde yayılan Alevi Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türk aşiretlerini kovup yerlerine Emevi Yezidiliğini benimsemiş Kürt kabilelerini getirip yerleştirdiğini, İdris-i Bitlis-i'yi başlarına geçirdiğini, Alman, İngiliz ve İran kaynaklarından dilimize çevirerek dün "Çingenelerden Kürtlere İranlı Azınlıklarımız" başlıklı yazımda yayınladım.

Yahu Osmanlı zaten devşirmelerin idaresinde bir devletti.

Türkler ne zaman devletin başında olmuşlar da kime dini baskı yapmışlar ki?

Bunun ispatı yoktur.


Benim çocukluğumdan bildiğim insanlardan akrabalarıma kadar böyle kabulleri benimseyenlere tanık oldum "Bizim soyumuz aslında Türk değilmiş" diyecek hale getirilmişler.

Doğuda, Abdal Alevilerden Kürtlere Tayyip'in Kürdistan kuracağı inancı var. AKP bunu cahil kesime kabul ettirmiş. Bu yüzden AKP halkımızın cahil kesimini "bilinçli azınlık" durumuna getirmiş.

İnsanlar buna değer verip oy veriyorsa, "azınlık tuzağına" itilmişse bunu düzeltmek daha da zor. Biz, din üzerinden gidiyoruz ama olay bu değil. Geçen hafta İstanbul'da fayans ustalığı yapan bir arkadaşla konuşuyoruz.

Birisi Alevi diğeri Rize'li. Alevi AKP karşıtı, Rize'li'ye Tayyip'in Süryani olduğunu, Süryanilerin yedi vakit namaz kıldıklarını, Ortodoks GREK Rumların da 14 Nisan akşam ayininde namaz kıldıklarını söylediğimde patladı "Ben niye bilmiyorum?" diye.

Sonunda Rum olduğunu itiraf etti ve AKP'yi bu yüzden desteklediğini söyledi.

Durum İslam siyasetinin suistimalinden çıkmıştır.

Belli bir kesim resmen Bizans hayali, Ermenistan ve Kürdistan hayali ile AKP'ye oy vermektedir.

Bu her gün büyüyen bir tehlike.

Buna karşı bilinçlendirme yapmak zorundayız.

Takdir sizlerindir.

Hepinize iyi, doğduğunuza pişman olmayacağınız ve kimseyi de etmeyeceğiniz barış dolu yıllar.dilerim.