"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

17 Ocak 2009 Cumartesi

ATATURKTEN ERGENEKONA

Gökler Senin Bayrağını yazıyor eyyy Türk Milleti.....



ATATURKTEN ERGENEKONA




Son Ergenekon dalgasının adını ülkemiz siyasi idarecileri “10.dalga” koydular.Ama ne dalga,göz altına alınanlardan her gün ve gece yarılarına kadar süren kazılarla polis ve Jandarma teşkilatları adeta arkeolojik birer kurum haline döndüler.

Bizler de ekran başında “canlı kazı” seyretme ayrıcalığına kavuştuk.Bizleri böyle yeni heyecanlarla tanıştıranlara ne kadar teşekkür (!) etsek azdır değil mi?

Ergenekon davası bana hep İngilizce öğrenirken okuduğum bir masalı andırmıştır.

Masal şöyleydi;
Evlenme çağına gelmiş bir İngiliz asilzadesi oğlunu kendi gibi bir soylu ailenin kızlarından biri ile evliliğe ikna etme çabası içindedir.

Kız babası,delikanlıyı kızları ile tanıştırmak için evine davet eder Malum,inançları gereği şarap kutsaldır ve misafire zevkle ikram edilir.
.Bir müddet muhabbetten sonra ev sahibi küçük kızını mahzene şarap almaya gönderir. Ama kız geri dönmez,sırayla dört kızını da gönderen adam hiç biri dönmeyince telaşa kapılır ve o da damat adayı ile birlikte mahzene gider.

Bir de ne görsün,kızların dördü de oturmuş ağlıyorlar.
Ne oldu,niye ağlıyorsunuz?Diye adam kızlarına sorar.
Birisi anlatmaya başlar.

Kardeşim Mary,şarabı alıp geri dönerken,merdiven yanında tavana çakılı bulunan el baltasını görmüş.Jimy ile evlenip çocuklarının olduğunu,çocuğun büyüdüğünde onu şarap almaya yolladıklarında bu baltanın düşerek çocuğun başını yarıp öldürmesi halinde ne kadar zor duruma düşeceğini düşünerek ağlamaya başlamış.
Sırayla bu hikayeyi dinledikçe hepimiz oturduk birlikte ağlamaya başladık.Demesi üzerine genç adam ;
“Ben bütün İngiltere’yi kapsayan bir geziye çıkacağım.Bunlardan daha salak birini bulursam o zaman sizin kızlarınızla evlenirim efendim” diyerek ayrılır,masal,bir dizi salaklıkları içeren olaylar zinciri ile sürüp gider.

Akşam,Sayın Osman Pamukoğlu’nu seyrediyorum,bir yandan da canlı olarak kazıları seyrediyoruz.
Silahları,tabiat şartlarından korumak için kullanılan bir örtü yok,silahlar,orijinal sandıklarından çıkarılmış,yumurta kartonlarına konulmuş,yani doğanın etkilerine açık bir halde olmalarına rağmen Makine Kimya Endüstrisinden yeni çıkmışçasına geceleyin bile pırıl pırıl parlıyorlar.

Aynı anda da Osman paşa da bunları vurgulamaktan geri durmuyordu.
El bombalarının içleri boş,tüfekle atılan bombalar var tüfek yok.Seri numaralı silinmiş diyorlar bu sorun değil zaten,teknoloji bunları okumaya müsait.Bundan 30 yıl önce de bu tür numaraları Polis Laboratuarları okumaktaydı zaten.

Hukuken,bu tür kazıların “yer gösterme” şeklinde yapılması gerekir.Devlet,sayın başsavcının Polise faksladığı krokiyi,iddia edilen kişilerin evinde bulduysa,o zaman bunun itirafı yaptırılmalı ve şahsın kendisinin “yer göstermesi” ile bu kazılar yapılmalıydı.
Eskiden hukuk böyleydi.Ama,ihtilal,muhtıra,devrim hallerinde hukukun bu yönü daima iptal edilmektedir.

Şimdi de olduğu gibi.
Çünkü,krokinin sahibi inkar ediyor,itiraf yok,”yer gösterme” yok,demek ki kroki evde çıkmamış ama devlet gıcır gıcır silahları toprak altından çıkarıyor.

Mağara içlerinde teröristleri gören,yeryüzünün kilometrelerce altının röntgenini çeken uydu teknolojisi ile bunları itiraf olmadan da bulmak mümkün iken,sadece “hukuk ve kriminoloji bilgisi” olmayan insanları ikna edebilecek bu tür bir çalışmanın sadece “seçim amacı” taşıdığı,düşen prestijini kurtarma gayretinden başka bir şey olmadığı da gün gibi aşikardır.

Adı bile hiçbir kayıtta olmayan bu yasa dışı (!) “Ergenekon” adlı bu terör örgütünün” hem üyesi,hem sanığı hem itirafçısı ,tüm örgütü ele verecek kadar bilgi ve belge toplamakta usta,en genç üyesi,kendisini korumaya alan dış güçlerin topraklarında yaşamaktadır.

İkide bir katıldığı canlı yayınlarda,”James Bond benim yanımda solda sıfır kalır” diyerek göbeğini kaşıya kaşıya gevrek gevrek gülerken,yaş ortalaması 70 civarında olan bir takım Kuvvet komutanları,üniversite öğretim üyeleri,basın mensupları ve siyasi parti mensuplarından oluşan bu teröristler (!) nezaretlerde,hapishane koğuşlarında üşüdüklerinden, merdivenlerden aşağı itildiklerinden,tedavi edilmedikleri için arkadaşlarının ölmelerinden, zehirlenme korkusu ile yemek yemedikleri için zayıfladıklarından,haksız yargılama usullerinden şikayetçi olmaktadırlar.

Bilmiyoruz ama,şu konuyu da atlamak istemem.Ergenekon olayı öncesinde,Sırp Kasabı Miloseviç’de Avrupa’nın bu konu ile ilgili mahkemesine teslim edilmişti.
Avrupa Birliği kapısında olan ülkemiz de,bir yığın karanlık olayların suçlamalarını temizlemiş değildir.

Bunlar için dış baskılar vardır.

Özellikle,ülkemizi Amerika ve Avrupa’ya göbekten bağlayacak,parçalanmasına sebep olacak icraatları önleyecek eylemlerin faillerinin cezalandırılması bu operasyonda da tercih nedenidir.

İsmet Paşa Esrarı


Diğer yandan derin devlet yapılanmalarının,eylemleri arasında hükümetleri idare altında tutmak için ve gerçekten devlet-millet için yapılanından,taşeron olarak dış güçler için kullanılmalarından şahsi çıkar için yapılanlarına,ve hükümet indirip bindirmelere kadar varan bir çok yönleri de bulunmaktadır.

Ama hiç birisi de “Amerikasız” olmaz.Bu oyunun baş rol oyuncusu Amerika’dır.

Amerika, 1950 yıllarından bu yana,Menderes, İsmet paşa, Demirel,12 Mart,12 Eylül olayları ile bu güne kadar kullandığı “gladyo örgütlenmesinin” “Demokrat” kanadını imha etmektedir.

Bu dönem zarfında Amerika,bütün Nato yapılanmaları içinde “iki” tür gladyo yapılanması” gerçekleştirmiştir.

Biri,Cumhuriyetçi,ikincisi de Demokrat yapılanmadır.Yani Amerika’da iktidarı elinde bulunduran iki siyasi yapılanma, ülkemizde de ,uzantılarını oluşturmuşlardır.

Benim şahsi kanaatim,Demokrat yapılanma Menderes’in indirildiği 1960 ihtilali ile devre dışı bırakılmışsa da ,ülkemizde,Osmanlı toprakların üzerinde kurulmuş yeni devletlerde “Osmanlı-Türk-İslam” siyasetinin güdülebilme tehlikesini ortadan kaldırmak için “dayatma demokrasiden” yarar uman bazı iç ve dış işbirlikçi çevreler sayesinde bu yapılanma kendini bu güne kadar korumuştur.

Şimdi iptal edilmektedir ama,bilerek bilmeyerek içinde bulunanından sempatizanlarına ve hükümetin siyasetine,emperyalizme karşı olanları da içeren bir operasyonla sürmektedir.

Ergenekon operasyonu milletin bir kurtuluşu değil,yeni baş belalarını getirecek apayrı bir yapılanmanın başlangıcı olarak gözükmektedir.
Ergenekon olaylarının kökeninde İsmet İnönü yapılanmasını görmeden hiçbir sonuca varma olanağımız yoktur.

Ergenekon,Amerikan “Muhafazakar Cumhuriyetçi Partisinin” Siyasetidir.

Ronald Reagan’dan bu yana Amerika’da Cumhuriyetçi Muhafazakar Parti’nin yani İngilizce adıyla Republican Conservative Party.
Bu “Muhafazakar Cumhuriyetçi”,koyu Hıristiyan şeriatçısı olan partinin 1990’larda başlattığı “Yeni Muhafazakar Hareketinin” adı,İngilizce olarak “Neo Conservatism” di ve kısaca “neo-con” olarak anılmaktaydı.

1990 yılından itibaren SSCB’nin çökmesi ile “tek kutup” haline gelen Amerika’nın bu neo-con’cu yapılanması hedef büyüterek “unıpolar moment” yani “tek kutupluluk anı” konusunda yeni bir felsefi yapılanmaya girerek kendi hedefini genişletti.Sonunda G.W.Bush ile çok meşhur oldu.

George W.Bush’un “neo-con” ilkelerini Amerikalı yazar Jonathan Clarke ”KÜSTAH TUTKU” başlığıyla şöyle sıralamış;

“Yeni Muhafazakarlık yani,“ neo-con” felsefesinin ana karakteristikleri;

1-Dünyayı “iyi-kötü”ye dayalı ikili bir anlayışta görmek,
2-Diplomasiye düşük tolerans-hoşgörü tanımak,
3-Askeri gücü kullanmaya hazırlıklılık,(yani tehditkar görünme)
4-ABD üzerinde tek taraflı vurgu yapmak,(yani,Amerikan çıkarından başkasını görmemek)
5-Çok yönlü örgütlenmelere tepeden bakmak,(Diğer devletler arası örgütlenmeler)
6-Sadece Ortadoğu üzerinde merkezlenmek.””

Yukarıdaki sıralanan karakteristiklerin ilk maddesi ile son cümleleri Irak’ta yapılan baskınların iç yüzünü yani “Crusade- Haçlı Seferi” yönünü yansıtmaktaydı.
Müslümanlar,kıyametten önce savaşılıp yok edilmesi gereken “kötü” kavimlerdi.

Kısaca George’un anlamı ve ruhani kökeni;

Aziz George (Toprak işçisi anlamındadır) ,Roma imparatoru Deoclatian zamanında İ.S.3.yüzyılda yaşamış,Arap bir babadan,Bitinyalı (Kastamonu-Üsküdar arası) bölgeden bir Rum anneden doğmuş, bir ejderhayı öldürmüş,Deoclatian’ın koruması olan güçlü bir askerdir.

O dönemde Hıristiyanlığı yasaklayan Deoclatıan,Hıristiyanlığı devlet olarak kabul etmiş Ermeniler üzerine seferler yaparak onları kılıçtan geçirmektedir.

Zaman,ilk Anadolu Hıristiyanlarının Niğde’deki yer altı şehirlerine sığındıkları dönemlerdir.
Hıristiyanlığı putperestlik gören Deoclatıan,onun Hıristiyan olduğunu öğrenince,inancını değiştirmesini söyler.O da değiştirmez.sonunda imparator, işkence tezgahına bağlayarak öldürtür.

Ama,Aziz George (Corc) yine dirilir.İki defa daha bu tekrar eder,sonunda kafası koparılarak katledilince ölür.Bu yüzden,ilk Hıristiyan şehitlerinden kabul edildiği,ilahi güçlere sahip olduğundan efsaneleştirilmiş kutsal bir kişiliktir.Bizde de Hızır aleyhisselama denk geldiği söylenir.

Müslümanlar Neden Kötü;

Irak’lı ve Afgan’lı Müslümanlar, İncil 13.18 ayete göre rakamı “666” olan ve “şeytanı ifade eden” sayıda ayetten oluşmuş,onların kutsal Tevrat ve İncil’ine benzemeye çalışan,gerçekleri saptıran bir kitaba ve peygambere inanmaktaydılar,şeytanın dölleriydiler.

İşte, yukarıdaki efsane ışığında,Irak ve Afganistan’da yapılan gece baskınlarına verilen adın kaynağı da budur.İşgal,demokrasi getirmek değil,tam bir Haçlı Seferidir.
İsa’yı inkar eden bu kavimler, şanlarına yaraşır şekilde aşağılanarak gece yarıları,”Hızır gibi” yapılan “Er George-Er Corc” baskınlarıyla evlerinden alınıp işkence görecekleri esir kamplarına doldurulmaları, direnişlerinin kırılması için korkutulup aşağılanmaları gerekmekteydi

Operasyonun logosu da hem Aziz George’u hem de partilerinin yeni siyasetlerinin adını içermeliydi.

Yani “ER GE-(orge) NEO-CON” Bunu Türkçe de okursak “Ergenekon” telaffuzunu elde ederiz. İşte Ergenekon’un açılımı budur.
"Ergenekon operasyonunu" da Amerikan kökenine bakarak çözümlediğimizde,"ERGE-NEO- CON OPERATION" kelime dizinin anlamı "Amerikan Yeni Muhafazakar Hareketinin Hızır Baskınları" olarak tercüme edebiliriz.Kendi kavramlarımıza göre de “Hızır Haçlı Baskınları” şeklinde de adlandırabiliriz. Bu yüzden Müslümanlara “Hızır Baskınları” olarak söylenilmesi daha doğru olan bu aşağılayıcı operasyonlar yapılmalıydı.

Yani bu “Haçlı,Amerikan Yeni Muhafazakar hareketinin” bölgemize ve ülkemize yaptığı bir operasyonun adıdır.

Çünkü,özellikle "yüksek rütbeli askerlerin" tutuklandığı ilk operasyonda Amerikan Genel Kurmay Başkanı J.Cartwright,son 10.dalga operasyonunda da AB yetkilisi Barosso'nun "NATO" adına baskı yapmak için gelişleri dikkate alınmalıdır.

İsmet Paşanın Kürt İsyanlarında Parmağı Var mıydı?

1923’de Cumhuriyet ilan edilir ve yeni bir devlet kurulur.Yalnız,her şey güllük gülistanlık değildir.İşgalden devlet kurtarılmıştır ama,farklı hesaplar da bu arada gün yüzüne çıkmaya başlar.

Kimi saltanatı geri getirmek ister,kimi,şeriat Kürdistanı,kimi komünist Kürdistan,kimi de daha yüksek mevkiler derdindedir.

Artık devleti kurtaranlardan devleti kurtarma mücadelesi başlamıştır.Bunların en dikkat çekeni olduğu halde asla göz önüne getirilmeyeni ve saklananı ise İsmet İnönü ihtilalleridir.

İsmet İnönü’nün her ne kadar 1884 İzmir doğumlu İsmet İnönü,Bitlisli Kürt aşiretlerinden olup sonradan Malatya’ya yerleşmiş “Kürümoğulları” ailesinden olduğu söylenilse de ailesinin Ermeni olduğu Alpaslan Türkeş tarafından ve bazı siyasiler tarafından da iddia edilmiştir.
Bu bilginin ışığında,tarihi olayları gözlediğimizde ;

29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edilir ve Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı seçilir.
30 Ekim 1923 Mustafa Kemal Atatürk İsmet İnönü’yü Başbakanlığa atar.İsmet paşa ilk başbakan olur.

31 Ekim’de seferberlik hali 01 Kasım 1923’den itibaren kaldırılır.

19 Kasım 1923 Gazi,İsmet paşayı Halk Partisi vekilliğine atar.Genel başkan vekili olarak İsmet paşa yayınladığı bildiri ile Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin Halk Fırkasına (Partisine) dönüştürüldüğün ü bildirir.

04 Eylül 1924 Hakkari Beytüşşebap İhsan Nuri paşa isyanı başlar.Kısa sürede bastırılır. Tarafları Fransızlara sığınır.İhsan Nuri paşa,İngilizlere hizmet etmek istemediğini söyleyerek daha sonra da İran’a geçer.
18 Kasım 1924’te Atatürk yurt gezisinden döner,yani isyanın bastırılmasını,sonuçlarını gözler.Her Kürt isyanında o daima yurt gezisine çıkacaktır.20 Kasım’da İsmet Paşa Başbakanlıktan çekilir,27 Kasım’da Fethi Okyar Başbakan olur.

Bir buçuk ay sonra 11 Şubat’ta Şeyh Sait isyanı başlar.Şeyh Sait Elazığ Palulu bir toprak ağasıdır.1921 Rusya-Türkiye arasında yapılan antlaşmada İsmet Paşanın “Türkiye’de Sosyalist Devlet idaresine geçileceği” yönünde şerh düştüğünü,Kürdistan kurulmasına Türkiye’nin izin vermeyeceği,ülkeye dinsizliğin,komünizmin geleceği iddiasını öne sürer.

İsyanın fikir babası da yine daha 1908’lerde başkan yardımcılığını yaptığı Kürt Teali Cemiyeti üyeleri ile İngiliz ve diğer Hıristiyan emperyalist devletlerin konsoloslarından “denize çıkışı olan bir Kürdistan “ kurmak için yardım aramak amacıyla elçilik kapılarını aşındıran, 1876'da Bitlis vilayetine bağlı Hizan ilçesi Nurs köyü doğumlu ,yani İsmet İnönü’nün hemşehrisi olan Said-i Nursi vardır.

Başbakan Fethi Okyar,olayların ciddiyetini kavrayamadığından (öyle yazılır) etkili müdahale edemeyince çıkan isyanın yayılması üzerine,Atatürk İsmet paşayı 02 Mart 1925’de tekrar başbakanlık koltuğuna oturtmak zorunda kalır.

Koltuktan ayrılığı üç ay altı gün sürmüştür.

İngiltere Kralı VIII.Edward’ın 04 Eylül 1936’da Türkiye ziyaretinin ardından 21 Mart 1937’de ,ziyaretten 6 ay 17 gün sonra “Bağımsız Sosyalist Dersim Devleti” kurmak amacı ile I.Dersim faşist feodal isyanı patlak verir.Bunun arkasında da Türkiye’nin İngiliz safına geçmesinden korkan ve 1821’lerden beri Dersim ileri gelenlerinden Ali Şir ile sıkı işbirliği içinde bulunan Rusya vardır.

Bu isyanın bastırılmasının ardından,Atatürk İsmet İnönü’nün isyanlarla alakası olduğu şüphesi ile olsa gerek 20 Eylül 1937’de İsmet paşayı tekrar görevden alır.

İsmet İnönü'nün I.Dersim İsyanı ardından
26 Kasım 1937'de Başbakanlık ve
CHP Genel Başkanlığı dahil tüm görevlerinden
alındığını belirten haber ve yasa metnini yazan
gazete haberi.Büyütmek için gazeteyi tıkla.
İsmet paşa Büyükada’da ikamete başlar.Tunceli’ler, Atatürk’ün emri ile general Abdullah Alpdoğan’ın kendilerini soykırıma uğratmaktayken, İsmet İnönü’nün kendilerini kurtardığını iddia ederler.Onların bu iddiası ile isyanın bastırıldığı gün İsmet paşanın görevden alınmasında paralellik vardır.

25 Ekim 1937’de Celal Bayar’ın başbakanlık görevini resmen almasının ardından geçen iki ay sekiz gün sonra 02.Ocak 1938’de II.Dersim isyanı tekrar başlar.

06 Mart’ta Atatürk’e Türk Hekimlerince (!) ilk konsültasyon yapılır ve yanlış teşhise göre tedaviye başlanır.Tesadüf ilginçtir.

II.Dersim isyanı,Atatürk’ün ölümünden 18 gün önce 22.Ekim 1938’de bastırılıncaya kadar sürer.

Başbakanlık görevini Celal Bayar’a veren Atatürk,isyana rağmen İsmet paşayı ölünceye kadar görevden uzak tutacaktır.

İsmet İnönü’nün her görevden alınışının arkasından geçen birkaç ay içinde yeni kurulan devleti yıkacak boyutta Kürt isyanlarının çıkması,İsmet paşanın da her başbakan oluşunda da muhalif Sünni isyanların çıkması birer tesadüf değildir.

Bitlis ve Dersim aşiretlerinin Kürt değil,dönme Ermeni kökenli (Kürt Alevileri) olduklarını kabul etmeleri,1821 Rus işgalinden beri her daim bu gün dahi Rusya yanlısı siyaset içinde olmaları, Ermenistan’ında Amerika ve Avrupa’dan bunca destek görmelerine rağmen “Rusya yanlısı” siyasetini değiştirmemesi arasında ciddi bağlantılar olduğuna inanmaktayım.

Yine Bitlisli Said-i Kürdi’nin,Bitlisli İsmet İnönü ile her ne kadar mezhep ve inanç ayrılıkları olsa da ikisinin de “Kürtçülük-Kürdistan” fikirlerinde o dönem bağlılıkları olduğu kesindir.

Gerek Palulu şeyh Sait’in ,Bitlisli Said-i Kürdi (Nursi) desteği ile gerek,İsmet paşa ile babadan soydaş olan Dersim aşiretlerinin isyanlarının İsmet Paşanın görevden alınmasının ardından başlamaları aralarında bağ olduğuna kesin işarettir.

Irk ayrımını hiçbir zaman düşünmemiş olan Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakınına aldığı, çocukluk arkadaşlarından bile fazla değer verdiği İsmet İnönü’nün “ırkçı isyanlarla” işbirliği içinde olduğuna kanaat getirmesinin ardından onu ömrü boyunca devlet görevine almadığına tanık olmaktayız.

Ama bu büyük önderin ilaçlanarak öldürülmesi yüzünden çok kısa sürecektir.Gerek Fevzi Çakmak Paşanın gerekse Celal Bayar’ın ve yandaşlarının pasiflikleri yüzünden olsa gerek,Atatürk’ün öleceğinin belli olduğu 09.Kasım 1938 akşamı,I.Ordu Komutanı Fahrettin ALTAY’ın “Mustafa Kemal’in yerine İsmet İnönü paşadan başkası geçemez” demesi ile yapılan darbe sonucunda,11 Kasım 1938 günü İsmet İnönü’yü Cumhurbaşkanlığı koltuğunda görmekteyiz.

Bu arada da dünyada,09 Mayıs1936’da Etiopya’yı,Almanya,Rhineland’ı işgal ederler.
01 Kasım’da Berlin toplantısında Almanya İtalya Roma-Berlin Mihverini ilan ederler.
18 Kasım’da İspanya iç savaşında Franco’yu destekleyen Almanya,26 Nisan 1937’de İspanya’da Guernica’yı,31 Mayıs’da da Almeria’yı bombalarken Amerika da tarafsızlığını açıklar.

13 Mart 1938’de Avusturya,“Anschluss “ adı verilen Alman-Hollanda-Avusturya birliğinin bir parçası olduğunu ilan eder.

29 Eylül’de Almanya,İtalya ve İngiltere Çekoslavakya’nın Almanların yaşadığı kısmının Almanya’ya katılmasında anlaşırlar.Bu olaydan beş buçuk ay sonra da Almanların Polonya işgali ile II.Dünya Savaşı başlayacaktır.

Tekrar,ülkemizdeki gelişmelere döndüğümüzde,

26 Aralık 1939’da,CHP Olağanüstü Kurultayı'nca Kemal Atatürk 'Ebedî Başkan', İsmet İnönü 'Değişmez Başkan' seçilir.
28 Aralık’ta -Millî Eğitim Bakanlığına Hasan Ali Yücel getirilir.31 Aralık’ta 11 ilde kısmî seçim yapılır.

25 Ocak 1939’da seçim sonuçlarının da etkisi ile Celal Bayar, Başbakanlıktan çekilir ve yeni hükümeti kurmakla Dr. Refik Saydam görevlendirilir.

19 Şubat’ta yurdun 158 yerinde 158 halkevi açılır.
26 Mart’ta milletvekili seçimlerinin ardından 03 Nisan’da İsmet paşa tekrar Cumhurbaşkanı seçilir,Refik Saydam da başbakan olarak hükümeti kurar.

Bu arada da,Lozan antlaşmasını imzalamayı ret etmiş olan Amerika ile de Nisan 1 şakası olmayarak da Türk-Amerikan ticaret anlaşması imzalanır.

Almanların Avrupa üzerinde yayılmacı siyasetinin yarattığı telaşın da etkisi ile Hatay sorunu 12 Mayıs’ta İngiltere’den “dış borç” almamızı sağlayan,Kredi Antlaşmasının ardından “müttefik olduğumuzu açıklayan bir bildiri yayınlanmasının etkisi ile, İngilizlerin desteği sağlanmış, 08 Ocak 1940’da da Fransızlarla kredi anlaşması imzalanacağı sözü üzerine ve Alman korkusu ile yumuşamalarıyla,Fransızlar ikna edilirler.Hatay sorunu bu gelişmelerin ardından Temmuz ayında kolayca çözülür.

Bu arada da Almanya ile de aynı antlaşmalar yapılacaktır.

İşte 12 Mayıs 1939 İngiliz-Türk Ticaret Antlaşmasının ardından yayınlanan “Müşterek bildiriden” birkaç satır;

“'Türkiye Hükümeti ve Büyük Britanya Hükümeti bir saldın hareketinin Akdeniz Bölgesinde bir savaşa yönelmesi halinde bilfiil işbirliği yap-maya ve güçlerinin bütünü ile yardım ve ilgiyi birbirlerine göstermeye hazır bulunduklarım beyan ederler..”

01 Eylül’de Polonya’nın Almanlarca işgali karşısında,daha önce Almanlara karşı Polonya’yı savunacağını,savaş sebebi sayacağını söyleyen İngiltere’nin de savaşa dahil olması ile II.Dünya savaşı resmen başlar.

27 Eylül’de Moskova’da Şükrü Saraçoğlu ile Molotov arasında görüşmeler başlamıştır.
Bu görüşmelerin hemen öncesinde 22 Eylül’de İzmir-Dikili’de meydana gelen bir depremle sarsılan ülkemi,17 Ekim’de Rusya-Türkiye görüşmelerinin 23 günlük maraton sonrasında kesilir.

19 Ekim tarihinde Türkiye-İngiltere,Fransa arasında “üçlü yardım anlaşması” yani Ankara Paktı imzalanır.

Antlaşma hiçbir devlete karşı olmayarak, yalnız savunmayı içine alıyordu. Bu antlaşmanın yüklediği koşullar, arasında Türkiye'nin bu yönden kuzey komşusu Sovyet Rusya ile silahlı bir anlaşmazlığa düşmeyeceğine dair açık kayıtlar konulmuştu. (Kanun No. 3738)

Görüşmelerin kesilmesinden ve 19 Ekim tarihli üçlü anlaşmadan kırk gün sonra 27-28 Aralık’ta dünyada son 50 yılın en büyük yer sarsıntısı olan Erzincan depremi ile sarsılır.

Sonuç:40.000 ölü.Bunu 22 Kasım Tercan depremi takip eder.Bu tarihte başlayan bu esrarengiz depremler,29 Mart 1970 Gediz depremine kadar,çoğunluğu doğu illerinde ve orta Anadolu’da olmak üzere 35 kadar şiddetli ve on binlerce vatandaşımızın yaşamına ve sayısız mali külfete sebep olarak seri halde sürecektir.Bu depremlerin,İngiliz-Amerikan güdümüne girdiğimiz, Rusya’ya karşı Kore’ye asker gönderdiğimiz tarihlerle çakışmaları “Tesla silahı” depremlerini anımsatmaktadır.

08 Ocak 1940’ta Fransa ile kredi anlaşmamızı imzalamamızın ardından,9 Mayıs’ta İngiliz Başbakanı Churchill'in mesajı gelir:,”Türkiye'nin bu zamanda bize müzahereti hepimize cesaret verecek bir amildir.” Dese de 13 Mayıs’ta Almanların işgaline uğrayan Fransa’yı kimse kurtaramaz ve 22 Haziran’da Fransa ateşkes imzalamak zorunda kalır.

Ardından İtalya’nın Arnavutluk ve Yunanistan’a,Almanların da Bulgaristan’dan Yunanistan’a kadar gelip sınıra dayanmaları ile İsmet paşa Almanya tarafında hareket etmeye başlar.

Hemen,antlaşmalar yenilenir,erzakları temin edilir,bir yandan da Trakya ve Marmara bölgesinde karartmalar sürerken,Kurtuluş adlı şileple Yunanistan’a bile erzak gönderilerek kıyakçılık yapılır.

Bu kıyak,18-20 yıl içinde Kıbrıs işgali,Yunanistan ve Kıbrıs’ta Türk soykırımı ve sürgünleri olarak geri dönecektir.

20 Aralıkta da Tunceli ve ilçelerinde yine şiddetli depremler başlar.Sanki “Almanlarla dostluk yaparsın bak sana neler yaparım” mesajı gibi iadeli taahhütlü mektup gibi depremlerle de uğraşmak zorunda kalırız.

Avrupa’da da müttefiklerimiz İngiltere’de akmak karneye bağlanır,halkta gönüllü birlikleri oluşturulur,Almanlar Londra’nın altını üstüne getirirler,İngilizler,yenilen Fransızların gemileri Almanların eline geçmesin diye durmadan batırırlar,Gene kader değiştiren sihirli Amerika,New Foundland’da birkaç üs karşılığında İngiltere’ye yine destroyerler ,savaş malzemeleri ve araçları vererek yandan yandan savaşa katılmaya başlar.

Ama Almanlar dinlemez,İngiliz Avam Kamarası Londra’da yerle bir olur,ayakta bina bile görünmez,Afrika cephesinde İngilizler Etiyopya’da hezimete uğrarlar.Girit’i alırlar.
27 Temmuz’da Japonlar Çin Hindi yarımadasına çıkarma yapınca,İngiltere,Amerika kıta şubesi olan ABD ile “Atlantik Antlaşmasını” imzalayıverir.

Bu esnada da Almanlar hızlarını alamamış,bir anda bütün Afrika ve Avrasya’yı işgal hesabına fkendilerini öyle kaptırmışlardır ki,Rusya’yı Moskova’ya kadar ilerler.Japonlar da meşhur Pearl Harbour baskını ile Amerika’nın Pasifik adalarındaki üslerini gözlerine fena kestirmiştirler.

27 Kasım’da Rusların Almanları geri sürmeye başlamasının ardından İngiltere ve Amerika 1905’de Rusya donanmasının imha edilmesinden,I.Dünya savaşına kadar ortağı olan Japonya’ya da savaş ilan ederler.

Birden savaşın kaderi değişir ve Afrika’da Alman generali Rommel,Rusya’da da Stalingrad’da kuşatılarak imha edilmekle karşı karşıya kalırlar.Diğer yandan Japonlar pasifik ve Asya’da yayılmalarını sürdürmektedirler.
24 Aralık 1942’de ünlü fizikçi Enrica Fermi’nin “ATOMU PARÇALAMASI”,ilk elektronik bilgisayarın yapılması,teyp bantlarının icadı gibi süper keşifler savaşın galibini işaret etmektedir.

13 Ekim’de Amerika işgalini yiyen Faşist İtalya teslim olur ve müttefiki Almanya’ya savaş ilan etmek zorunda kalır.
20 Ocak 1944’te,Berlin üzerine 2300 ton bomba bırakan İngilizler,Almanların tozunu atarlar.08 Ekim’de de Almanlar ilk kıtalararası V2 Füzelerini İngiltere üzerinde deneyerek bunu öcünü alırlar.

Bu arada Ruslar da Yugoslavya’ya,müttefik orduları da Almanya’ya kadar dayanmıştır.Diğer yandan Japoncuklar da geri çekilmeye alıştırılmışlardır.

Savaşın kaderi belli olmuş,Yalta’da bir araya gelen Stalin,Churchill ve Roosevelt Almanların koşulsuz teslim olmasına karar verirler.
28 Nisan’da Mussolini İtalyan partizanlarınca öldürülürken,30 Nisan’da da Hitler,Berlinde intihar eder.

Alman generalleri de kimi Rus Zhukov’a, Amerikan kimi Eisenhower’e teslim olurlar ve savaş böylece Avrupa’da biter.

Doğuda ise Japonlar dişli çıkarlarsa da Amerika’nın yeni icadı olan Atom Bombasının ne işe yarayacağını merak edenlere göstermek için “Enola Gay-Enola oğlanı-ibnesi) adlı bir uçak ile Hiroşima üzerine getirilen bomba 06 Ağustos 1945’te bırakılıverir. İbnelik olduğu üstünde yazılı olan bu olayın ardından bir tane de 09 Ağustos’ta Nagazaki’ye sallayıverirler uçaktan aşağıya.İbnelik böyle yapılır tüm dünya görsün diye. Ölümlerin en korkuncu tüm dünya ulusları arasında hızla yayılır ve her millet bu silahtan dehşete kapılır.


14 Ağustos 1945’te Japoncuklar,Japon balıklarına dönerler ve kuzu kuzu teslim olurlar.II.Dünya savaşı denen emperyalist paylaşım savaşı, I.Dünya Savaşının intikamını almak isteyenlerin kesin yenilgisi ile son bulur.
Şimdi,sıra dünyanın kaymağını yemeğe gelmiştir.Kendine yandaş yaratmaya çalışan Rusya’nın yani SSCB’nin desteği ile 11 Ekim’de Çin’de Mao Ze Dung önderliğindeki devrimciler, İngiliz işbirlikçisi, Çang Kay Şek’e karşı savaşlarını hızlandırırlar.

24 Ekim’de ilk Birleşmiş Milletler kurulur.

20 Kasım’da Nurenberg’de Savaş suçlusu Nazilerin yargılanmasına başlanılır.

10 Ocak 1946’da ilk BM kurulu Londra’da toplanır. 05 Mart ‘ta ise ilk kutuplaşmaya tanık oluruz.Amerika’nın Fullton kentinde bulunan Churchill,”Avrupa’nın gerisindeki DEMİR PERDE’den söz ederek Avrupa’lıları Rusya’ya karşı uyarır.

Ne olduğunu anlayamayan dünya devletleri Birleşmiş Milletlerden de kaçarlar ve birlik dağılır.
Ama Atom Bombası ile büyük sükse yapan Amerikan-İngiliz birliği parmak ısırtır,Japonlara yaptıkları iki atom bombalı ibnelikler bundan böyle yapacaklarının sadece ilkini oluşturmaktaydı.

En büyük ibneliklerinden biri olan İsrail-Filistin konusunda İngiltere,Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında paylaşılmasını öneriverir.29 Kasım’da tekrar toparlanan Birleşmiş Milletler bu işin bir de planını önerir.

17 Eylül’de Yahudi teröristler B.M. gözlemcisi Kont Folke Bernadotte’yi öldürürler. Sonrasını biliyorsunuz işte.

Kutuplaşmanın sertleşmesi üzerine,Rusların batı ile demiryolu ulaşımını 24 Haziran 1948’de keser,15 Ağustos’ta Kore Cumhuriyeti ilan edilir.25 gün sonra 09 Eylül’de Kuzey Kore Sosyalist rejimi kabul ettiğini ilan eder.

01 Eylül’de de Kuzey Çin’de Komünist idare ilan edilir.

Türkiye Cumhuriyetinin de “ülkeyi her türlü bölünme tehlikesinden uzak tutacak bir lidere ihtiyacı vardır.O da,başbakan olması için defalarca Kürtlerin isyanla destekledikleri “İsmet İnönü” olarak yukarıda yazdığım gibi Fahrettin Altay’ın önderliğinde bir ihtilal komitesince seçilmiştir zaten.

1880 Arnavutluk İşkodra doğumlu olan,Arnavut mu,yoksa orada yerleşmiş bir Kürt aileden mi doğmuş olduğu belli olmayan bu komutan,1904-1910 arasında Dersim Süvari alaylarının azaltılması ile ilgili görevlerde bulundu,Bölgede altı yıl görev yaptı.

Prof. Dr. Osman Turan Selçuklular zamanında Türkiye Târihi adlı eserinin 689. sayfasında; Selçuklularda büyüklerin ve pâdişahların cesetleri mumyalanarak gömüldüğü için sultanların da naaşları türbenin alt kısmında mumyalı olarak bir arada bulunmaktadır.
Fakat ne yazık ki bir kumandan zamanında bu kısım açılmış ve bu cesetleri dağınık bir duruma getirildiğinden bahsedilir.

Türk tarihi ve eserlerine saygısızlığı ile bilenen,diğer yandan da İzmir’e ilk giren süvari alaylarının komutanıdır.Altay futbol takımının İngilizlerle yaptıkları maçı Atatürk ile birlikte seyrettiklerinden dolayı Altay soyadını Atatürk’ün verdiği bilinen bu komutanın Kürt İsmeti neden desteklediği konusunda dünya şartlarını göz önünde bulundurarak,yeni kurulan rejimin de yaşaması için uygun kararı verdiğini düşünmek en uygunudur.

Diğer yandan,Atatürk ölmüş,İsmet paşa Fahrettin ALTAY’ın askeri darbesi ile, Cumhurbaşkanı olmuş,Kürt isyanları da sona ermişti.Çünkü,devletin idaresi artık Kürtlerden ve dönmelerden sorulmaktaydı.

İsmet Paşa ,1939-50 arasında açılan üniversitelere yerleştirdiği,Kürt,dönme Ermeni ve Rum’ları eğitmiş,daha zeki ve feodal kökenli olanlarını da Avrupa ve Amerika ülkelerine göndererek, üniversitelere yerleştirir.Bun kadrolar,doğulu Kürt ve dönme öğrencilere “Kürt Milliyetçiliğini aşılarlar.

Resmi büyük görmek için tıkla
Bu aşıların yarattığı üniversite gençliğini1955’lerde kızıştırılan,12 Eylül 1980’e kadar sürecek olan,sağ-sol ,laik-antilaik, “üniversite öğrenci savaşları” içinde göreceğiz.

12 Eylül 1980 askeri darbesi ile Kenan Evren’in malum terör örgütüne Amerika-AB desteğiyle yol vermesi ile de “faşist Kürtçülük Hareketi” devlet olma aşamasına geçecektir.

03.Kasım 2002 genel seçimleri ile iktidar olacak AKP Hükümeti de Kürt oyları ile iktidar olacak,”Kürtçülük Hareketini” yeniden kaşıyıp uyandıracaktır.

İlk önce,03 Mart 2003’de Amerika’ya destek teskeresini TBMM’den geçiremese de ,Amerika’nın Irak’ı işgaline her türlü destek mecburen verilecektir.

2006 yılında şekli belirlenen Güney Kurdistan veya Irak Kürdistanı,Terör Örgütüne karı mücadelemizde verilen desteğin karşılığı olarak Türkiye devletince benimsenecektir.
Türkiye’nin de bölünmesi aşamasını gerçekleştirecek son aşamada da terör örgütünün siyasal yapılanması tanınacak,yerel yönetime,”özerk hareket etme yetkisi” verilecek ilk aşaması gerçekleştirilecektir.



Bu gün bunların tümü gerçekleştirilmiştir.

Ülkenin bütünlüğünü savunan “ulusalcı-Atatürkçü “ yapılanma hapislere tıkılarak,”anti terör yapılanması” iptal edilerek,hükümetin ve devleti bölen işbirlikçilerin önü açılacaktır.

İsmet paşa kurumlarından gelmiş,eskinin solcuları günümüzün,”liberal solcuları” da özgürlük adına buna yalakalık yapacaklardır.

Devletin birliğini ve bütünlüğünü savunanlar da “tu kaka “ edileceklerdir.Hapislere de onları baltalayan ajan tipler de doldurularak “kaza ile zarar vermeleri” engellenecek,içeriden bilgi temin etmeleri de sağlanacaktır.

Her gruptan insanın tutuklanması üzerine kafası karışan millet,”terörü yaratan bunlardır” deyip yerel seçimlerde hükümeti destekleyeceklerdir.
Yerel seçimlerden güçlenerek çıkacak olan hükümet,güle oynaya devletin bölünmesini gerçekleştirecektir.

Ordu da zaten “NATO ORDUSU” olduğundan,halkın desteğinin de hükümetten yana olmasından dolayı da sadece “emre itaat” edecektir.

Okurken gördüğünüz gibi benim bile kafam karman çorman iken milletin kafasının berrak olması beklenemez.

Millet,neticeyi gördükten sonra bir harekete kalkışsa bile,Kürt çoğunluklu,güvenlik güçleri milleti kuzu kuzu razı edecektir.

Bu yazıyı buraya kadar okuyacak olan birini düşünemiyorum ya,neyse yazdık işte.Tv kanallarında güzel kadın pazarlanan programlara bakın siz,gönlünüzü hoş tutun,boş verin gitsin.
Bir gün,Filistin’lilere benzediğinizi gördüğünüzde hiç şaşırmadan “bunu da hak ettik” dersiniz herhalde.

Keykubat

http://forum.vatan.tc/fahrettin-altay-biyografisi-t17360.0.html

http://www.munzur.org/modules.php?name=Content&pa=showpage&pid=6

Bu yazıyı,konu ile çokbağlantılı olduğundan mutlaka okuyun.
http://atin.org/detail.asp?cmd=articledetail&articleid=462

4 Ocak 2009 Pazar

OKTAY SİNANOĞLU İBRETLİK İNSAN


TÜRK MİLLETİNE ÖRNEK YAŞAYAN BİR ÇINAR


Milletler geçmişte yetiştirdiği çınarların köklerinden güçlenerek büyürler ve varlıklarını korurlar.
Sayın,Oktay Sinanoğlu öğretmeni,çıktığı kanallarda kaçırmadan seyretmeye çalışmaktayım.Akşam da Filistin’in kara harekatına başlama haberi yüzünmden program kesilmek zorunda kaldı.
Onu dinlerken,adeta aklımdan geçen düşüncelerimi o tekrar ediyormuş gibi bir his veren sözleri, sade,öz Türkçe,kesin,akli ve açık ifadeli konuşmaları,karşısındaki insanı çekinmeden doğru yöne davet eden eleştirileri ile o,herkese ihtiyacı kadar bal verebilecek bir petek gibi olduğunu göstermektedir.

Sayın Oktay Sinanoğlu öğretmenimiz de,"her türlü,kincilik, fesatlık,bencillikten, arınmış olarak" gençlerimizin,öğrencilerimizin,ve genç eğitimcilerimizin,köklerinden güç alıp, gölgesinden yararlanabileceği milli bir çınarımızdır.


-->
Adına “Üniversite” dedikleri bir takım binaları her vilayete,ilçeye dikerek,buralarda,bir takım cüppeli sarıklılara, bilmem kaçıncı eş olabilecek,yüksek ilkokul mezunu kadınlar,açtıkları eşcinsel kulüplerle erkek ve kadın fahişelerle,hamallar,ameleler yetiştiren,halkı kendine “rakip” gören beynini örümcek ağları kaplamış zihniyetler,yalakalıkla,devlet üzerinde, aşiret,pirlik,şeyhlik gibi tehdit unsurlarının,iç ve dış siyasi baskı gruplarının destekleri ile bir yerlere geldiği için bir şey üretememiş,ama "Profesör,doçent" olmuş,bu halka camiden, kölelikten, kaderine razı olmaktan başka adres gösteremeyen kazıklar da bu petekten bal almakta gecikmemelidirler.
Çünkü,adam yaşlıdır.


Bu milletin vergileri ile bilim,irfan yuvalarını "fesatlık,terör,anarşi merkezlerine,siyasi hesaplaşma arenalarına " çevirmeye,boş yere o mevkileri işgal etmeye,gençlerimizin beyinlerini imha etmeye hakları yoktur.
Bunu yapanların nankörlüklerini gün gelir bu millet burunlarından getirir.

1939 yılında İngiltere ile yaptığımız kredi anlaşmasından (o zamanlar İMF yoktu) sonra özgürlüğünü kaybeden devletimiz ilk öğrenim çağından itibaren zeki çocuklarını yabancılara kaptırmaya başladı.Yani ilk beyin göçlerinin tarihi Oktay öğretmenin göç ettirildiği zamana denk gelmektedir.
Bunlara örnek olan,çağımızın dahilerinden,gerçek bir Türk ve katıksız bir vatansever olan sayın Oktay Sinanoğlu,Her Türk genci için bir ibret,bir örnek,kendine güvenmek için, geçmişine bakarak "benden önce böyleleri de varmış" diye örnek arayanlara halen "YAŞAYAN BİR ÇINAR" olarak durmaktadır.

Bu büyük beyin,”öldükten sonra kıymetlendirilerek harcanacak” bir picasso,bir Motzart değildir.

Devlet ve kurumları içinde halen bu vatan için yüreği çarpan insanlara umarım bu yazım ulaşır.
İşte o çınarı anlatan bir yazıyı İnternet postamdan sizler için seçtim.Kendiniz okuduğunuz gibi çocuklarınıza,çevrenize de okutunuz.

Keykubat

----------------------------------------------------------

OKTAY SiNANOGLU Kimdir?

Lutfen yaziyi dikkatle ve sakin kafayla okuyun,
inanin, benzeri bir yaziyi kolay kolay okuyamazsiniz.

1935 yilinda dogdu. Adi Oktay Sinanoglu.

1953/18 yas - Ataturk tarafindan 1928 yilinda kurulmus TED Yenisehir Lisesi'ni burslu olarak okudu ve birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya muhendisligi okumak uzere ABD'ye gitti.

1956/21 yas - ABD Kaliforniya Universitesi, Berkeley Kimya Muhendisligi' ni birincilikle bitirdi.

1957/22 yas - Massachusetts Institute of Technology'yi (MIT) 8 ayda birincilikle bitirerek Kimya Yuksek Muhendisi oldu.

1960/25 yas - Yale Universitesi' nde 'asistant
professor' (yardimci docent) olarak calismaya basladi.

1961/26 yas - Atom ve molekullerin cok elektronlu kurami ile 'associate professor' (docent) ve 50 yildir cozulemeyen bir matematik kuramini bilim dunyasina kazandirarak 'full professor' (profesor)unvanini aldi. Bu unvan ile MODERN UNIVERSITE TARIHININ VE YALE UNIVERSITESI TARIHININ (son 300 yildaki) EN GENC PROFESORU oldu.

1964/29 yas - ODTU'ye danisman profesor oldu.
Yale Universitesi' nde ikinci bir kursuye daha profesor olarak atandi.

Dunyada yeni kurulmaya baslayan MOLEKULER BIYOLOJI dalinin ilk birkac profesorunden biri oldu (Watson ve Crick sarmal modelindeki dna sarmalinin cozelti icinde o halde nasil durdugunu kesfeden adam - solvofobik kuvvet).

Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'ne uye olarak secildi. Buraya secilen ilk ve tek Turk oldu. Iki defa Nobel'e aday gosterildi. Defalarca Nobel Akademisi' nin istegi uzerine Nobel'e adaylar gosterdi. Dunyanin sayisiz yerinde sayisiz buluslari ve teoremleri ile ilgili sayisiz konferans verdi. Su anda 67 yasinda 26 yasindan beri devam ettigi Yale Universitesi' nde Molekuler Biyoloji ve Kimya olmak uzere iki kursude profesor ve son 7 senedir gorev yaptigi Yildiz Teknik
Universitesi' nde ise Kimya dalinda olmak uzere bir kursude profesor olarak
gorevini surduruyor.

'...Ben baktim, Turk Bayragi, Ataturk karsimda, cam cerceveli oldugu icin bayragin ustunde kendi yansimami goruyorum.
Icimden yemin ettim, dedim ki:

Gidecegim ve orada soz sahibi olacagim, ondan sonra gelip o namussuzlarla burada ugrasacagim. O zaman anlamistim ki burada kalirsam Amerika'nin kolesi olurum, oraya gidersem Amerika'nin efendisi olur, buraya gelip onlarla daha rahat mucadele ederim. Ve iste bizi gonderdiler. ..'

'...Hicbir zaman Amerikan vatandasi olmayi dusunmedim. Aklimdan dahi gecmedi. Ben atalarimdan beri Turk kimligimle varim.
Ne yaptiysam o sayede yaptim. Ona buna yaranayim diye degil. Otuz yilda bak milleti ne hale soktular. Simdi de 'aclikla'
terbiye ediyorlar.
Ayarli basinin kose yazarlarindan biri gecenlerde Avrupa Birligi'ne girmenin yararlarindan diye 'O zaman bu ay yildizli pasaport ile Avrupa kapilarina gitmenin utancindan kurtulacagim' diyor. Tanri, bu millete acisin...'

'...Yildiz Teknik'te kimyada bir takim hanimlar var, beyler var, profesor, docent. Disarida da vardir. Burada da var,entrikalar doner, ona buna kostek olurlar. Birkaci dedikoducu belli odama geliyorlar. Herkeste dahili telefon var. Ankara'ya bile telefon edemiyorsun, bilgisayardan baglanamiyorsun. Bolum baskanlarinin telefonlari vardi onlar da benim yanimda ya. Suraya bir telefon bulun bari dedim. Bilgi cagindayim diyorsunuz daha telefon cagina gelmemissiniz diyorum. Bilgisayara telefonu baglayamiyorsun. Internet yok. Uc dort yil baglanti kurulmadi. Huseyin Afsar'a (bolum baskani) bari bir telefon bulun dedim. Bana direk telefonundan paralel hat cektirdi. Bazen o yokken ariyorlar, telefonu acip sekreteriyim diyorum. Bolumde
iki tane merakli hanim var, ortalikta dolasip dedikodu yapiyorlar. Bunlar bir gun odama geldiler o sirada da telefon caldi. Bu ne dediler. Ben de saf saf telefon dedim.
Ertesi gun geldim, makas attirip kestirmisler, koridordan teli kesmisler. Ben de zannediyorum ki, ben bunlar icin firsatim, oyle konular var ki dunyada herkes gelmis, Yale'de benden ogrenmis; Rusya'sindan, Dogu Bloku'ndan, Avrupa' sindan. Ben ayaklarina gelmisim, yeni birsey ogrenin, yapin. Yok.

Ozel ders actik, yepyeni seyleri dunyada ilk defa anlatiyorum, disarda
herkesin benden ogrenmek istedigi seyleri Turkiye'de Turkce anlatiyorum.

Alakasi olmayan, fizikten matematikten insanlar geliyor, asil gelmesi gerekenler yok!..'

'...ABD icinden cok gocmus bir ulkedir, tabii pat diye gocmez, arada bir
canlanir, tekrar bir seyler olur ama icinden cok zayif taraflari vardir.

Dunyada en buyuk borcu olan devlet mesela. Ic ve dis.
Ama bir devingen tarafi vardir, arada birsey
cikarirlar bir sene oyle idare ederler, sonra yine inise gecerler. Oyle pek gorundugu gibi bir guc degildir...'

'...GENCLER, Turkiye' de adet haline gelmis gostermelik islerden kacinin.

Sirf universite bitirdi desinler diye, ananiz babaniz Amerika'da mastir yapti diye ogunebilsin diye yuksekogrenime gitmeyin.
Sonunda ancak kendinizi kandirirsiniz. Temel gayeleriniz, kendinizin ufak cikarlari otesinde, kendiniz disinda, bu ulke, bu ulus, Turk dunyasi, Avrasya, insanlik icin olsun. Yuksek hedefleriniz icin calisin. O zaman, kendi durumunuz da kendiliginden duzelecektir. Maddiyat ve maneviyati dengeleyin. Formulunuz 'bilim' + 'gonul'dur. Bu iki kanadin biri eksik olursa ne kendinize ne de insanliga hayriniz dokunur. Gundelik siyaset, cikar gruplari, disardan gudumlu gizli veya acik 'cemiyet'lerden uzak durun. Ataturk'un dediklerini bol bol okuyun, onlari iste bu gunler icin demis,
yazmis. Turkiye'nin serefli, refahli, itibarli ve bagimsiz gelecegi icin Ataturk yolumuzu cizmistir.
Dis ulkelerden, onlarin yerli kuyruklarindan medet ummayin.

Gayeleri bize yardimci olmak degil, Turk adini tarihten silmektir.

Dunyanin neresinde olursaniz olun, kimliginizi, Turk dilini, Turk tarih ve
kultur bilincini, binlerce yillik gelenegini kaybetmeyin. Dis ulkelerde ne
kadar kimliginizi korursaniz yabancilar da size o kadar itibar edecektir.

Baskasini taklit etmeyin. Kendi yolunuzu cizip azimle yuruyun. O zaman
herkes sonradan sizi taklit edecektir. Egitimde once bir meslek, gercek bir
beceri, bir altin bilezik sahibi olmaya bakin. Ne yaparsaniz yapin en iyisini yapin. Siyasetcinin bilimcinin en kotusu olunacagina tamircinin parmakla gosterilen en iyisi olmak yegdir.
Bulabilirseniz Turk okuluna, egitimin Turkce verildigi okullara gidin.
Konulara merak sarin, not icin calismayin.
O meslekte yararli olacak bir yabanci dili ogrenin.
Bulbul gibi konusup yabancidan ayirt edilemez hale gelmek hic sart degil.

Unutmayin ki Turk olmak bir kafa gonul isidir. Turk kulturuyle, diliyle, ata sevgisiyle Turk'tur. Soy sop meselesi karistirarak, o herseyimizi borclu oldugumuz serefli atalarimizi karalamaya calisan ic dusmanlarin kitaplarina, yaygaralarina kulak asmayin. Kultur genleri, irk genlerinden daha onemlidir. Vatani, milleti icin her turlu fedakarliga hazir bir taban gerekiyor. Bu taban son elli yilda hayli eritilmis, kafasi, gonlu karistirilmis, birbirine dusen kesimler, disa bagimli sahte aydinlar, icinde vataninin gelecegini dusunmeyen, daha da acisi vurdum-duymazlasmis kalabaliklar olusturulmustur. Bu durumda gercek bir onder cikabilse bile basarili olma sansi pek azdir. Simdi yapilacak is
hizla bu toplumun yeniden kaynasmasina, bilinclesmesine, vatanini,
milletini kendisinden once dusunen insanlarin
cogalmasina onayak olmaktir.
Turkiyeyi tekrar Kuvayi Milliye ruhu, Ataturk ruhu kurtaracaktir. ..'
OKTAY SINANOGLU, kimdir bu adam?

'...bizi 17 yasimizda apar topar zorla Amerika'ya gonderdiler; cirkin bir gaye ile, 'devsirme' olalim diye gonderdiler; cok sukur olmadik!..' Diyen adam bu.

Amerikanin tepesine oturan, dunya bilim cevrelerinin pesinde kostugu adam bu. Dokuntulerini toplayanlarin Nobel aldigi adam bu iste.

Isaret ettiginin Nobel aldigi adam bu iste. Yale Universitesi' ni, Amerika'yi alt ust etmis, modern universite tarihine adini yazdirmis adam bu iste. Bu adam bizim. Bu adam bizi dusunuyor, bizi sayikliyor, geceleri uyuyamiyor ulkesi icin, insanlari icin ve biz bu adami tanimiyoruz. Cunku tanimamiza izin vermediler. Bu adama 10 kere hakettigi halde Nobel bile vermediler cunku bize gereken bir kivilcimdi bu. Goreceksiniz ki istediginiz kivilcim orada var.
Goreceksiniz ki hala ve her zaman bu ulke icin gercekci bir umut var. Goreceksiniz ki ne varsa bizde var, ruh var, gonul var, gorunmeyen bir bag var.
Onlarda olmayan bir sey var, sonradan kazanilamayacak birseyler var...
Goreceksiniz ve uzuleceksiniz, ne yurtseverler var bizden; ne dahiler var... Ne sesi var ne sedasi var...

Canim Turkiye' m, donuyla birlikte bes para etmez, sefil, sozum ona

mankenlerin hayatini ezbere bil ama Oktay Sinanoglu' nu tanima.

Canim Turkiye' m, televoleyi kacirma, unluler ciftligini kacirma ama bu
adami kacir!

Canim Turkiye' m, pastanelere 'patiseri', lokantalara, 'restaurant' ,magazalara 'shop' yazmaya devam et. D&R yaz sonra da Tarzanca, iletisim kurulamaz ingilizcenle 'dienar' diye oku.

Canim Turkiye' m, tepeden tirnaga, sat ulkeni, dilini, degerlerini sat, kendi degerlerini asagila, nasil olsa onlarinki daha iyidir. Sana laf edene
ise 'fasist' de, 'milliyetci' de, 'sagci' de, 'solcu' de, 'komunist' de, 'dinci' de, de oglu de.

Ama sakin 'YURTSEVER' deme!

Bu e-postayi yollayabildiginiz kadar kisiye yollarsaniz, benden 1 kurus
alamazsiniz. Sansinizin bundan sonra acilacagini da garanti edemem.

Yolladiginiz adam basina Amerikan dolari da alamazsiniz. Bizler bu ulkenin son sansiyiz...

Dr. Erkan DANACI... TUBITAK UMERF ve Mikrodalga Lab. (ESL)

NOT : BU E-POSTAYI LUTFEN TANIDIGINIZ HERKESE YOLLAMAYA CALISIN

2 Ocak 2009 Cuma

HALIFE FERMANI ILE CARSAF YASAGI


ÇARŞAF-PEÇE HIRİSTİYAN KIYAFETİDİR.


İŞTE EN BÜYÜK DELİL; HALİFE,SULTAN II.ABDÜLHAMİT'İN FERMANI ve de Resimler ;

Kanuni dönemi baş örtüsü

Önsöz;

Örtünme ile ilgili olarak yazdığım bütün yazılarımda,100-120 yıl öncesinde,İngiliz işbirlikçisi, Müslüman görünümlü insanların,bir kilise rahibe kıyafeti olan "Çarşaf-Peçe ve Türbanın, Müslüman toplumu aşağılamak ve fark ettirmeden "Hıristiyanlaştırma" siyaseti olduğunu,Avrupa’nın asırlardır “İslam’a şekil vermeye” çalıştıklarını yazdım durdum.

17.Yüzyılda,İngiltere ve Hollanda Hindistan'da bulunan Türk devleti olan Babür Hanlığını yıktıktan sonra burayı ele geçirirler ve bu nedenledir ki,19.yüzyıla gelmeden "Burka" gibi tamamen bir rahibe kıyafetini Müslüman kadınlara kabul ettirmişlerdir.

Sultan II.Abdülhamit'in zamanında ortaya çıkan bu "kara çarşaf ve peçe" kıyafetinin,bizzat Halifenin kendisince "tuhaf karşılandığını İslam’a yabancıların düzen verme çabalarını “TOPAL MOLLA,HUMEYNİ,KÜRT SAİD ve FETHULLAH GÜLEN”, “İSLAMDA ÖRTÜNME ŞEKLİ “,”KUR'AN VE TEVRAT'TA KARA ÇARŞAF-PEÇE”,” OSMANLI'DA ÖRTÜ FERACEYDİ.



ENSEST TOPLUMLAR, ARI NESİLLER ÜRETMEK İÇİN KADINI TOPLUMSAL YAŞAMDAN ÇEKMİŞLER, EVLERİNE, ODALARININ EŞİKLERİNİN İÇİNE, VE KARANLIK ÖRTÜLER ALTINA KAPATMIŞLARDIR.
Önce örtünmeye Kuran tefsirinden bakalım;
Hiç bir yorum yapmadan, İslam çağında hac, çıplak tavaf, örtünme konularında Araf Suresi,26.;27.;28. ayetlerinin tefsirini Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinden aynen veriyorum.
Çarşaf-peçe giyenlerin durumunu çok güzel ortaya seriyor.
A’raf 26-27-28

Adem ve Hava yeryüzüne indiklerinde
göksel kavimler tarafından taciz edilirler
7:26- “Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.”

7; 26- Ey Âdemoğulları, muhakkak ki biz üzerinize çirkin yerlerinizi örter, avret yerlerini örter bir elbise, bir de rîş (yani güzellik ve öğünmek giysisi yahut servet ve refah) indirdik. Yerle, gökle, içle, dışla, ferdle, toplumla, tabiatla, sanatla i lgili sebepleri yaratıp ihsan ettik. Âdem ve Havva cennette saklı ve gizli otururlarken ayıpları açılarak yeryüzüne gelmiş oldukları gibi, Âdemoğullarından her biri de ana karnında "döl yatağı" içinde saklı ve gizli olarak rızıklanıp dururken çırılçıplak yeryüzüne indiler.
Sonra da ayıplarını örtecek veya giyinip kuşanıp süslenecek şekilde fakirce veya zengince iki çeşit elbise ile korunmaya ve örtünmeye ve hatta güzelleşme ve süslenmeye imkân buldular. Bu arada, takva elbisesi takva hissi veya takva duy g usu ile giyim yani hayâ, utanma duygusu ve Allah korkusu ile giyilen ve Allah'ın izniyle maddî manevî ayıptan, çirkinlikten, zarar ve tehlikeden koruyacak olan korunma elbisesi yok mu, bu, mutlak hayırdır. Sırf faydadır.

Hindistan Ganj nehrinde çıplak hac
yapan Can/Jain dini mensupları 

Elbise nimetinden faydalanma ve istifade asıl bununladır. Zira takva duygusu, korkusu ve imanı, hayâ ve irfanı olanlar zorunlu olarak çıplak bile kalsalar en az Âdem ve Havva'nın yapraklarla örtündükleri gibi ayıp ve örtülmesi gereken yerlerini örter ve muhafaza ederler. Fakat takva duygusu olmayan günahkârlar ne kadar giyinseler yine kıçları, açılmaktan kurtulamazlar.



Ortodoks Yunan Hristiyan rahibeler
Çünkü bunlar, elbise nimetinin ayıp ve örtülmesi gerekeni örtmek; sıcak, soğuk ve rahatsız edici çirkinliklerden, hastalık sebeplerinden korunmak, düşmandan sakınmak ve nihayet güzel bakışı cezbedecek ve kötü bakışı defedecek, hiç kimsenin ne şehvetinin heyecanına ve ne nefretinin gelişmesine sebep olmayacak faydalı bir sima, edeb ve vakar rahatlığı ile güzelleşme gibi gerçek fayda ve güzel maksatlarını düşünemezler.
Şehvet, kibir ve gururla süslü püslü giysiler içinde kibrini ilan etmek isterken, bir taraftan en kötü yerini açar, hatır ve hayale gelmez zarar ve edepsizliğe düşerler. Bunun için süslü elbise, giysi, şeref ve ihtişam dahi hadd-i zatında ilâhî bir nimet olmakla beraber, birçoklarının gözlerini kamaştıran görünür çekiciliğine rağmen hayır ve mutlak fayda değil, bir gurur metâıdır.
Asıl hayır, takva giysisidir ki, örtülmesi gerekli yerlerin örtülmesi (setr-i avret), namusu korumanın ilk şartını teşkil eder. Bu, yani elbise indirilmesi, Allah'ın âyetlerindendir. İnsanlığa olan lütuf ve yardımını, bağış ve rahmetini gösteren delillerinden ve alametlerindendir. Umulur ki bunu düşünürler. Bundaki delalet vecihlerini, rabbânî hikmeti düşünür Allah'ın nimetlerini hatırlar, tanır veya uslanıp çirkinliklerden sakınırlar.
Rivayet ediliyor ki, cahiliyye Araplarından bir takımları, bu cümleden olarak Humus'tan olmayan A'rab yani bedevîler Kâbe'yiçıplak oldukları halde tavaf ederler ve içinde Allah'a isyan ettiğimiz giysilerimizle tavaf etmeyiz, derlerdi. Çoğunlukla erkekler gündüz, kadınlar gece tavaf ederler, kadınların gündüz tavaf ettikleri de olurdu. Kadın bütün göğüslerini ve göğüslerindekileri açar ve hatta büsbütün çırılçıplak olur, ancak cinsel organına şarap üstüne sinek konmuş gibi hafif, seyrek bir paçavra kor, "tavaf ederken beni kim ayıplar", der ve şu:
"Bugün bunun bir kısmı veya hepsi açılır, açılanını da helâl etmem." beytini söylerdi. İşte bu âyetler bu sebeple nazil olmuştur.””

İşte Osmanlı-Kağıthane deresi-Sadabat yaşamı- 
Sokak kıyafetleri.
Çarşaf-peçe,türban nerede?
Yoksa onlar 
Müslüman değiller miydi?Dininizi kendiniz öğrenin
derken bunu anlatmaya çalışıyorum.Kılavuzu karga olanın burnu
b.ktan kurtulmazmış.İngiliz ajanı şıhların pirlerin dibinde
 gezedurun siz. 
Ayet tefsirinde görüldüğü gibi, çıplak Şiva Dini haccından, ihramlı hacca, tabiat şartlarına göre örtünen toplumdan kara çarşf ve peçeli Yahudi, Sabi Sin mezhebi tesettürüne peygamber sonrası geçirilmeye çalışılan İslam farkını Müslümanlar anlamalıdır artık.
“,”ÇARŞAF-PEÇE FAHİŞE KIYAFETİ-TEVRAT”,” BAŞ ÖRTÜSÜ HER İNANÇTAN “,”BEDİÜZZAMAN MI DELİÜZZAMAN MI?”,” TRAVMA GEÇİRENLERİN TARİHİ “,”İslam 250 Yıl Önce Böyle Ilıtıldı.” gibi bir çok yazımda da “İslam’a Haçlı Müdahalelerini göstermeye çalıştım.Bu yazılarım blog içinde mevcuttur ve “blog Arşivi”nden ay ay,gün gün bularak okuyabilirsiniz.


Meğer,II.Abdülhamit, bu örtünme çeşidini yasaklayan bir de ferman yazmış bu olayın ardından.Bunu da vatansever bir arkadaşımız bulup,dilimize sadeleştirerek belgenin aslı ile birlikte yayınlamış.

Başımızda "
Müslüman’ız" deyip seçtiğiniz siyasetçilerin devleti yıkıcı her türlü isyanlarında İngiliz, Fransız,Amerika gibi batılı devletlerden destek aldıklarını,sıkıştıklarında saklandıkları yerin Amerika ve işbirlikçisi "Haçlı" ülkeleri olduğunu görerek bu yazıyı dikkatle okuyunuz.

Peçeli kara çarşaf kıyafetini ilk giyenlerin 1892’lerde,İngiliz güdümündeki Kürtçü Nakşibendi Tarikatı içinde yaygın olduğunu fermanın yayınlanma tarihinden anlıyoruz.

Said Nursi 1876 doğumlu olduğuna göre,fermanın yayınlandığında henüz 16 yaşındadır. Nakşibendi tarikatı içinde yetişen,”
Kürdistancı” Said-i Nursi,şeyhinden talimatları iyi almış ki ,II.Abdülhamit’e muhtıra gibi Van’da “Kürt Üniversitesi Kur” isteğinde bulunan bir mektup getirmiş ve kendini Üsküdar Toptaşı Tımarhanesinde bulmuştur.

1909’da II Abdülhamit’in tahttan indirilmesine sebebiyet veren 31.Mart olayını da İngiliz ve diğer Avrupa devletlerinin destekleri ile gerçekleştirenlerin başında da yine Said Nursi vardır.

1925 Şubatında,Musul-Kerkük'ü "
Misak-ı Milli sınırlarına katma faaliyetlerimizi" engellemek için İngilizlerle anlaşan Said Nursi ve adamı Palulu Şeyh Sait ,çıkardıkları isyanla 200.000 insanımızın ölümüne sebep oldular.

1925 Şeyh Sait isyanında,azmettirici olduğu gerekçesi ile Isparta,Burdur’a sürülen bu zat,İsmet Paşanın Churchill’den aldığı talimatla Celal Bayar’a kurdurduğu “
Demokrat Partinin",1950’de ilk icraatı olan “Af Yasası” ile serbest bırakılmış,”Mandacı” adamları hükümete geçmiş ve ülkemizi bu güne getiren projelerin mimarları olmuşlardır.

12 Eylül 1980 "Amerikan kumandalı" askeri darbeden sonra da "Türban" adı ile sözde çağdaş buldukları kıyafet tercih edenlerin de yine "Said Nursi tarikatının müritleri olduğunu biliyoruz. Bu hareket bölücü,ırkçı,faşist,Kürtçü bir yapılanmadır.

Solda Diyarbakırlı Müslüman,ortada Hıristiyan-peçeli kadın,
sağda 
Palu'lu Kürt kadın.1873 yılı kıyafeti.
Henüz Said Nursi'nin doğmasına ve
II.Abdülhamit'in tahta geçmesine "
3" yıl var.
 
Nesilleri bu gün "İslam Kürdistanı" için Ermenilerle birlikte devletin ve basının her kademesinde çalışmaktadırlar.Yıllardır,kendileri ile birlikte olan Dersimlileri bile bu gün malum terör örgütünden Amerikan desteği ile soyutladılar ve "Şeriatçı-İslamcı Kürdistan" için ABD-AB desteği ile yürümektedirler.

Şimdi,Çarşaf-Peçe ve Türban denilen örtülerle "
Dinimi özgürce yaşayacağım, Müslüman’ım" diyen kadınlarımızın ne kadar boş beyinli olduklarını,farkında olmadan Hıristiyanlaştıklarını ispatlayan bu belgeyi aşağıya aldım.

Bunların,İslam ile bir alakası olmadığının,halkımızı "
Hıristiyanlaştırdıklarının" kanıtı olan bu belgeyi göz ardı etmemeniz "vatanın ve kendinizin menfaati icabıdır.

Farkında olmadan "
Müslüman’ız" derken Hıristiyanlaştırıldığınızı görünüz."Her İnançtan Başörtüsü" başlıklı yazımda çeşitli dinlerdeki kadın ve erkeklerin başörtülü resimleri de sizlere yardımcı olacaktır.

Ayrıca,
Said Nursi-Kürdi doğmadan "3" yıl önce çekilmiş şu fotoğraf,onun bu milleti Hıristiyanlaştırma işinde olduğunu kanıtlamaktadır.Çünkü,dayattığı "kara çarşaf ve peçe HIRİSTİYAN YAS KIYAFETİDİR."


http://images.google.com.tr/imgres?imgurl=http://img240.imageshack.us/img240/511/resim2kv7.png&imgrefurl=



HAÇLININ KARA ÇARŞAF ve TÜRBAN DAYATMASI NEDEN?

İncil'de,"
Şeytan'ın sayısı 666" dır.(İncil-Vahiyler 13:18 olması gerektir.) Kuranın "6666" ayeti olduğundan dolayı da Hırisytiyan dünyası Hz.Muhammed için "Şeytanın soyu,dölü" demektedir.
Bu bağlamda,Müslümanları da "
şeytana tapanlar" olarak kabul etmektedirler.

Şeytana tapanların da "
yüzlerini tabiatın bile görmesini" istemediklerinden dolayı Müslümanlara veya İbrani soyu olmayan Hıristiyanlara, bu kara çarşafları ve burkaları uygun görmektedirler.

"
Müslüman olmuş Avrupalı" kılığında asırlardır içimize soktukları ajanlarınca koca koca devletlerimizi yıktılar.İnançlarımızla oynadılar.

Zenciler de "
Ham soyu" köle oldukları için Hıristiyan da olsalar kara çarşafa layık görülmektedirler.

Kürt olmayan milletimiz,Kürtler,kıyamete yakın sonunda bir "
ulema" çıkardık diye sevinirken,onun da aslında gizli bir "Hıristiyan" olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kürtler,"
köle,kul" yaşamaya alışıklar.Devlet ağalarını sürdüğünde,geri döndürmek için ağıtlar yakan kölelerdir onlar.

Özgür yaşayamazlar,ölürler.

Zaten,Said Nursi'yi İngiltere yıkılan Osmanlı'nın yerine kurulması olası "
Kürt Devleti" için planlamıştı.

Yani o projeye bizim bazı salaklarımız Menderes ve sonrası dönemde girdiler.

Ama siz bu sapıklıktan bir an önce kurtulun.


Sizler köle değilsiniz.


Haçlı savaşı sürmektedir,bu örtüleri vücutlarına geçirenler onların isteklerine uymuşlardır. Onlar ne Filistinli,ne Pakistanlı Müslümanları ne de kendilerini koruyabilirler.
Ben bunu anlatmak için bunları yazıyorum.İşin aslı budur.Bütün yazılarımda sayısız delilleri de koydum.
Haçlı "
Kuranı İlahi " kabul etmediği için,hesabını Tevrat ve İncil'e göre yapmaktadır.Bizim Müslümanlar da "Tevrat İncil değişmiş" inancı ile bu kitapları hiç mi hiç kâle almazlar ki bu da onlar için bulunmaz bir nimettir.

Bilgisizliğimiz onların rahat çalışmasını sağlamaktadır.
Öğrenmek için İncil ve Tevratı da okuyunuz.

Dinini,düşmanından öğrenen dininden de imanından da,geleceğinden devletinden de,onurundan da olur.

Saygılarımla.


Keykubat

Elinde "Haç"ı ile Afrika'lı Bir Hıristiyan Rahibe.


YIL 1892

FERMANIN GÜNÜMÜZ DİLİNE SADELEŞTİRİLMİŞ METNİ;


Bugün cuma selâmlığı töreninden sonra Teşvikiye'deki silâhhâneyi Padişah Hazretleri teşrifle oradan saraylarına dönerler iken yolda,
tuhaf bir şekilde bellerinden bağlı siyah çarşaflara bürünmüş ve yüzlerini de siyah renkte ve gayet ince peçelerle örtmüş bazı kadınlar gözüne ilişmiş, bunların örtünmemiş denilecek halde açık saçık bulunmalarına ve âdeta matem elbisesi giymiş Hıristiyan kadınlarına benzemelerine bakılarak birden bire İslâm olduklarında tereddüt buyrulmuştur.
İzaha muhtaç olmadığı gibi büyük İslâm devletinin ayakta durması, devamı ve yükselmesi kadın ve erkek bütün
Müslümanların her türlü hal ve hareketlerinde şeriatın yüksek hükümlerine son derece dikkatle uymalarına bağlı olup aksi hal Allah esirgesin gerek fertler gerek devlet için maddî ve mânevî sonsuz zararlara sebeb olacağından İslâm kadınlarının

Allah'ın emirlerinden bulunan örtünme usul ve kaidelerine fevkalâde dikkat ve itina etmeleri lüzumunu beyana hacet olmadığı, bu çarşaflar ise İslâm kadınlarınca örtünmeye aslâ uygun ve müsait olmadığı gibi bir maksatla şuraya buraya girmek için bazı münasebetsiz erkekler tarafından da bir fesat ve melânet perdesi olarak kullanılmakta olup hatta geçenlerde bir erkek bu suretle çarşafa bürünerek kadın kıyafetinde silâhlı olarak bir eve girip içerdeki kadının üzerine hücumla çaldığı eşyayı pencereden arkadaşına atarak savuşmuş olduğundan dindarlık ve maslahat bakımından meydanda olan zararlarından ötürü icap edenlere münasip bir şekilde anlatılıp tenbihlerde bulunmak suretiyle kadınların çarşaf giymelerinin yasaklanması Padişah emri iktizasındandır. Bu hususta emir sahibinindir.
2 Nisan 1892
Hükümdarın Başkâtibi
Süreyya

PADİŞAH EMRİ LATİN HARFLERİYLE
ANLAMAZSANIZ SADELEŞTİRİLMİŞ METİN AŞAĞIDA,


(İrade Dâhiliye, Nu. 99887)
Yıldız Saray-ı Hümâyûnu Başkitâbet Dâ'iresi
5894
Bugün Cum'a selamlık resm-i âlîsini müteâkib Teşvikiye'de kâ'in Silahhâne-i Hümâyûnu teşrîf-i meâlî-redîf-i hazret-i pâdişâhî vukûuyla oradan Saray-ı Hümâyûna avdet buyurulur iken reh-güzâr-ı şâhânede bir tarz-ı acîbde bellerinden bağlı siyah çârşeblere bürünmüş ve yüzlerini dahi siyah renkde ve gayet ince peçeler ile örtmüş bazı kadınlar müsâdif-i nazar-gâh-ı âlî olarak bunların gayr-i mestûre denilecek halde açık saçık bulunmalarına ve âdeta mâtem elbisesi iksâ etmiş Hıristiyan kadınlarına müşâbih olmalarına nazaran vehleten İslam olduklarında tereddüd buyurulmuşdur. Muhtâc-ı îrâd ve îzâh olmadığı vechile devlet-i muazzama-i İslâmiye edâmahallâhu teâlâ ilâ-yevmi'l-kıyâmenin kıyâm ve bekâsı ve tezayüd-i şevket ve i'tilâsı heyet-i devletin efradından bulunan bi'1-cümle müslimîn ve müslimâtın kâffe-i ahvâl ve evdâ ve harekâtda şerî'at-i garrâ-yı Ahmediyenin ahkâm-ı münîfe ve münciyesine kemâl-i ihtimâm ile tevessül ve ittibâ' etmelerine menût ve merbût olup aks-i hâl ma'âzallâhu te'âlâ gerek efrâd-ı ümmet ve gerek esâs-ı devlet içün maddî ve ma'nevî mûcib-i
mazarrât-ı bî-nihâyet olacağından İslâm kadınlarının cümle-i evâmir-i ilâhiyeden bulunan usûl
ve âdâb-ı mergûbe-i tesettür ve ihticâba fevka'1-âde dikkat ve i'tinâ etmeleri lüzûmu vâreste-i beyân ve ityân olarak işbu çârşebler ise İslâm kadınlarınca emr-i tesettüre asla muvâfık ve müsâ'id olmadığı gibi li-maksadin şuraya buraya girmek içün bazı münâsebetsiz erkekler tarafından dahi bir perde-i fesâd ve mel'anet olarak isti'mâl edilmekde olup hatta geçenlerde bir erkek bu sûretle çârşebe bürünerek kadın kıyâfetinde müsellehan bir hâneye dühûl ile evdeki kadının üzerine bi'1-hücûm sirkat eylediği eşyâyı pencereden arkadaşına atarak savuşmuş olduğundan diyâneten ve maslahaten derkâr olan mazarrât ve mehâzîr-i adîdesine mebnî bu bâbda îcâb edenlere sûret-i leyyine ve münâsibede tefhîmât ve vasâyâ-yı lâzıme îfâ edilmek sûretiyle kadınlarca çârşeb iktisâsının men'i esbâbının istihsâli şeref-sâdır olan emr u fermân-ı hümâyûn-ı cenâb-ı pâdişâhî iktizâ-yı âlîsinden bulunmuş olmağla ol bâbda emr u fermân hazret-i veliyyü'1-emrindir.
Fî 4 Ramazân sene 1309 ve Serkâtib-i hazret-i şehriyârî
Fî 20 Mart sene 1308 bende
[2 Nisan 1892] Süreyya

Belgenin Aslı;














































Burkalı Afganistan'lı Müslüman Kadın.
Önce böyle giydirirler,sonra da "Kadın Özgürlük Hareketi"
başlatarak,aile içi düşmanlıklar yaratırlar.Devlete de
"uluslararası baskılar ve işgaller" uygularlar.
Resimin İngilizce metni şöyle;"Taliban idaresi altında
Afgan kadını
"
sonra da resmi çekenin adı yazılı.
İran'da Hıristiyanlaştırılmış İslami Rejim kurma işi 30 yı önce Humeyni ile bitirildi. Kara çarşaflı -peçesiz bir bayan Polis Memuresi.
İran ne yazık ki,Haçlı projelerinin açık oyun alanıdır.Asla bağımsızlık savaşı veremedi.Sınırlarını İngiltere,Amerika çizdi.
İngiliz ajanı bir "molla" olduğu için Türkiye'ye sürülen Humeyni'yi,1976'da Bursa'dan alıp Pariste,yanında seks shop bulunan bir binaya erleştirdiler,üç yıl profesörlere eğittirdiler ,Şah'ın generallerini gizli bir operasyonla vurup hazır hükümetin başına da Humeyni'yi getirdiler.Onların bu "çarşaflı hali " sizleri aldatmasın
.1630 sonrasında İngiliz,Hollanda,Portekiz işbirliği bu bölgeyi ele geçirir. Burkaların,kara çarşafların bu bölgede yaygın olması,dinlerinin Hıristiyanlaştırılma çabaları ile olmuştur.Sıra bizdedir.





















Bu linkte Kanada'da Beyt Şems (Levi soyu- sapık Yahudiler olarak adlandırılıyorlar) Burka'lı Yahudi kadınları için tıklayınız. Bunların küçük yaşta çocuklarla toplu nikâhlar kıydıkları anlatılıyor.Aşağıda Burkalı Yahudi kadınları  Tıkla;

http://mostlykosher.blogspot.com/2011/01/more-on-jewish-burqa.html 


Çarşaflı Harem hanımları,beyleri ile haremcek,dünyayı tavafa çıkmışlar.

Resim çektirirler ama sanki boşuna bir iştir bu resim işi. Nasıl eğlenilecek?
Efendi,hayat refikalarından daha net poz vermemiş mi?
 






















BU YAZIDAN 6 YIL SONRA
NURCU AKP'Lİ ENSAR VAKFINDA KULAMPARALIK REZALETİ TBMM'YE YANSIMIŞTIR.

1 Ocak 2009 Perşembe

Doğu Perinçekin Birleşme Çağrısı



Sayın Doğu Perinçek'in, Ergenekon davasında bugün yaptığı açıklama:

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek:

SAVCILIK SORULARIYLA MİLLETİN BİRLEŞMESİNE KARŞI OLDUĞUNU GÖSTERDİ

Ergenekon davasında 29 Aralık 2008 günü Semih Tufan Gülaltay'ın çapraz sorgusunda savcıların sorularının ardından İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek söz aldı. Perinçek savcıların sorularının "milletin birleşmesine karşı olduğunu gösterdiğini" söyledi. "Savcılık sorduğu sorularla Gladyo adına bu işi yürüttüğünü göstermiştir" diyen İşçi Partisi lideri, "Ulusalcılar neden birleşiyorsunuz" denilmektedir. İddia makamının korkusu 'Ya millet birleşirse' 'Ya sağ ve soldaki vatanseverler birleşirse'dir. Sağ ve sol örgütler 1980 içerisindeki gibi vuruşmaya devam etsin istiyorlar" diye konuştu.

Ergenekon davasının bugünkü 34. duruşmasında İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Semih Tufan Gülaltay'ın çapraz sorgusunun ardından açıklama yaptı. Perinçek, Gülaltay'ın sorgusunda Ergenekon savcılarının sorduğu sorularla milletin birleşmesine karşı olduklarını ortaya koyduğunu belirterek şöyle konuştu:
"NATO, statüsüne göre dışa karşı savaşmak üzere kurulmuştur. Ancak bakıldığında altmış yıldır hiç savaşmadı. NATO'nun ikinci bir işlevi daha vardır. NATO gerçekte üye ülkeleri denetlemek amacıyla kurulmuştur. Amerika, NATO ve Gladyo aracılığıyla Norveç'ten Almanya'ya, Türkiye'ye kadar üye ülkeleri yönetiyor. Hala böyle. Bu denetleme işi hem devletin hem de toplumun denetlenmesidir. Solun bastırılması da bu işlevin parçasıdır.

1960'larda Cevdet Sunay'lar, Komünizmle Mücadele Dernekleri ve çeteci gençlik örgütleri kurdular. Alparslan Türkeş, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ni Milliyetçi Hareket Partisi'ne dönüştürmüş, ülkücü örgütler silahlandırılmış, sola saldırtırmış 1974 sonrasında uyuşturucu üzerinden denetim altına alınması da bu kavganın içinde sürülmüştür.

İstenmeyen bu milletin birleşmesidir. Birleşmesin, bağımsız olunmasın isteniyor. Savcılık bugün sorduğu sorularla Gladyonun bu işi yürüttüğünü göstermiştir. 'Ulusalcılar neden birleşiyorsunuz?' denmektedir. İddia makamının korkusu 'Ya millet birleşirse' 'Ya sağ ve soldaki vatanseverler birleşirse'dir. Savcılar Gladyo'nun savcıları olduklarını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuşlardır. Atatürk bu milleti birleştirmedi mi? Genelkurmay Başkanları demiyor mu 'Cumhuriyetin en ağır tehdidini yaşıyoruz.' Biz ne demişiz 'ey millet birleşin' demişiz. BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan sayıyor, bir yerden ezberletmişler. 'Kürt, Laz, Abaza, Boşnak, Çerkes'… Vurgu etnik ayrımcılığa, millet yok. Aleviler bağnaz Alevi, Sünniler bağnaz Sünni olun diyorlar. Sunni bağnaz Sunni olsun, Alevi bağnaz Alevi olsun isteniyor. Muhalefet Partisi Başkanı 'etnik kimlik şereftir' diyor. O ilişkiler Orta Çağ'a aittir. Etnik kimlik şeref olur mu, Millet olmak şereftir. Solcu sağcı 1980 öncesinde olduğu gibi birbirlerini vursun kırsın istiyorlar. Birileri de bunu kabul etmiyor birleştirmeye çalışıyor.

Savcılar sorularıyla kendilerini ele vermişlerdir. ABD güdümlü Gladyo'nun aleti olduklarını bu sorularla kanıtlamışlardır. Bu ülke seçimlerle bölünüyor. Güneydoğu'da yerel yönetimler üzerinden PKK özerk bölgesi oluştu. Türkiye fiilen bölündü. Batı'da Cumhuriyet yıkıcısı, Haçlı irtica birçok yerel yönetimlere hakim oldu."