"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

11 Şubat 2009 Çarşamba

ANTISEMITISM KOTU MU

ANTİ SEMITIZM KÖTÜ MÜ?

Önce “Anti Semitizm” sözünü bir açayım.

”Anti=Karşı,Karşıt” anlamında Latince-eski Yunanca bir kelimedir.

”Semitism” ise gene latince,kökenli olup,Tevrat inancına göre Nuh peygamberin büyük oğlu “Sam” soyuna verilen “Semitic-Sam’a ait,Sam’dan gelen” anlamında latince bir kelimedir.

Bunun sebebi de ilk İncil’in eski Yunan dili olan Latince yazılmasındandır.Tıp dilinin de bu dili kullanma nedeni de budur.

Bu açıklamalar ışığında “Semitism-Sami Soyunu gütmek,yandaşı veya o soydan olmak” olarak anlaşılmalıdır.

“ANTISEMTISM” ise Semitik kavimlere ve onların yandaş siyasetini güdenler karşı olmak anlamındadır.Kısaca “Sami Karşıtlığı” olarak tercüme etmek doğrudur.

Yani başbakanın dediği gibi “Yahudi Düşmanlığı” demek değildir.Bu anlamda kullanılsa da işin altında,”B.O.P” olarak bildiğimiz projenin ardında da “Semitik” bir Yahudi-Hıristiyan işbirliği vardır.

Bu kavimleri sayarsak,Almanlar,Hollanda ve Avusturyalılar ,Yunanlılar,İspanyollar kendilerini bu soydan sayarlar.İtalyanlar,geçen yıl Etrüsk Türk’ü olduklarını kabul etmelerine rağmen bu “Semitik” yapılanmanın Roma ve Doğu Bizans boyunca kökeninin oluşturmuşlardır.

Bu işbirliği,Roma ve Bizans’ın Hıristiyanlığı resmi din ilan ettiğinden beri bir şekilde sürmektedir.

”Sami olduğunu kabul etmedikleri doğulu kavimleri kendi dinlerinden olsalar da kabul etmemeleri bundandır.Suriye’li Süryanileri,Yahudi-Hıristiyan Kürtleri,İranlıları, Arapları, Ermenileri dışlayıp soykırıma uğratmaları bundan kaynaklanmaktadır.

Yahudiler,bu olaya I.Dünya Savaşından sonra yavaş yavaş ilave edilmişlerdir.

Bu tarihten sonra yeryüzü haritası da “İncil Ayetlerine” göre yapılandırılmıştır.Rusya da “Sosyalizm” Sibirya ve Orta Asya içlerinde “Türk Tehlikesini” bertaraf etmek için İngiliz Sac ayağının bir parçasını oluşturmuştur.

Bu sac ayağı İngiliz Adası,ABD ve Rusya’dır.

Şöyle ki;
03 Eylül 1914'de Kardinal Giacome Della Chiesa “15.Benedict” adı ile Papa seçildi
ve I.Dünya Savaşı başladı.
Savaş sonunda dünya siyasi haritası İncil Vahiyler bölümünde,kıyametten önce belirecek meleklerin anlatıldığı bölüme göre yapılandırıldı.

Avrupa'da başında 12 yıldızlı melek'i temsilen Avrupa Birliği,Kuzeyde elinde orakla insanları biçecek olan melek ile SSCB yani Sovyet Sosyalis Cumhuriyetler Birliği,bir ayağı denizde, diğer ayağı karada olan melek ile de Amerika yani ABD yapılanması oluşturulmuştu.

CIA ajanı olduğu iddia edilen Alman asıllı Cardinal Joseph Alois Ratzinger de 15 Nisan 2005'de 16.-(XVI.) Benedıctus adıyla papa seçilmesinin ardında da Armageddon Savaşlarının başlatılma çalışmaları olduğu inancındayım.Önceki Benedictus,Armageddon öncesi dünya siyasi haritasını belirleyen savaşı başlatmış,91 yıl sonra gelen papanın da "16.Benedictus " adını tercih etmesi gözden kaçırılmayacak kadar önemlidir.O da muhakkak bir şeyleri başlatacak olan kişi olmalıdır.

Bütün gelişmeler,dünyayı bir “Armageddon savaşına hazırlama üzerine kuruludur. ”keykubat.blogcu.com.Armageddon Savaşları.” adresinde bu başlıklı yazılarımı okuyabilirsiniz.

Bu “Semitik” yapılanmanın da “Türk ve İslam dünyasını baskı altına alma planı” kapsamında kurulmuş olan İsrail’in,1967 yılındaki “Yedi Gün Savaşlarından” bu yana Ortadoğu coğrafyasında işlediği “soykırım suçlarına” son iki aydır Filistin’de ardı arkası kesilmeyen soykırımların ardından , Başbakanımızın İsviçre’nin Davos Kentindeki İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres (Peres=Ceza.-Kaynak Tevrat) ile konuşması damgasını vurmuştu.

Ben ve bazı ülkemizin aydınları da eski ABD Başkanı G.W.BUSH’un bağlı olduğu siyasi partinin oluşturduğu “Neo-Conservatism” kavramının içeriği olan kıyametten 1000 yıl önce Hz.İsa Mesih’in (İncil inancına göre) gelişini beklemek üzere Nil-İndus nehirleri arasında bu şeriat devletini kurmak üzere 09.Eylül 2001 ikiz kule komplosu ile başladığını ve olayla ilgili konuşmasında da “CRUSADE-Haçlı Seferi” deyimini kullandığını tüm dünya bilmekte olduğundan,Tevrat-İncil inancına göre Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi kısaca ülkemizde “B.O.P” olarak meşhur olan projenin dinsel boyutunu ele aldık.

Bu tamamen kökeni çok eskiye dayanan bir “Haçlı Projesinden” başka bir şey değildi.

Son olarak “XVI.Benedictus” adı ile Papa ilan edilen kişinin Alman asıllı eski bir ABD ajanı olduğunu da göz önüne alarak hesap yaparsak doğru sonuç çıkarma olasılığımız artacaktır.

Çünkü,Almanlar,ilk Hıristiyan Mezhebi olan Katolik değil de Ortodoks olsalar da 14.ve 15.yy’larda I.ve II Haçlı seferlerinin ardından ilk “Avrupa Haçlı Birliği” “Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu” adı ile kurulan devletin başıdırlar.Germen yani Almandırlar.

Yerel bir Tufan olayından sonra İ.Ö1500’lerde Hindistan’ı terk etmiş o yarımadanın ilk yerlileri,Sami soyu olarak kendilerini tanımlarlar.Tarihteki Hititliler de onlardır.Kıyamet öncesi “Haçlı Savaşlarından önce de “Armageddon “ yapılanmasının başında da onların olmaları gereği düşünülmüştür.

Bu açıdan bakıldığında ben ve benim gibi düşünenlere göre BOP bir maskeydi,ardında bu şeriat devleti yatmaktaydı.Bölgedeki Müslüman devletlerde,20.yy başlarından beri “dini devlet yapılanmalarının” ABD-AB koalisyonunca desteklenmesinin arında da bu “Semitik yapılanma” olduğu iddiamızı sürdürdük.

İşte,size,vakti olanlar için,Tevrat ve Tanrısının insanlığa bakışını,Yahudilerin ve Semitiklerin insanlık için bir tehdit oluşturup oluşturmadıklarını, gösteren bazı ayetler;

Tanrı Nuh'la Antlaşma Yapıyor
BÖLÜM 9
Yar.9: 5 Sizin de kanınız dökülürse, hakkınızı kesinlikle arayacağım. Her hayvandan hesabını soracağım. Her insandan, kardeşinin canına kıyan herkesten hakkınızı arayacağım.
Yar.9: 6 "Kim insan kanı dökerse, kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı.”

Bu ayette de “Öldürmeyeceksin” diye bir ifade yoktur.Öldürmenin “insan kanı dökmek” ifadesi ile açıklanmasına dikkat etmek gerekir.
Yalnız bu emir Tüm İnsanlık için geçerlidir.O dönemde Yahudiler yoktur.
Ama Yasanın Tekrarı Bölüm 5’de bu emri bulabildim.
Yas.5: 17 "'Adam öldürmeyeceksin."

Binlerce yıl sonra Yahudi kavmi türeyecektir.

Nuh Tufanına “İnsanları yarattığına pişman olduğu için karar veren Tanrı,sadece seçtiği Nuh ve ailesini kurtarır.(Tevrat 6:6-6:7-6:8.ayetler)

Yaratılış Bölüm 11;
Nuh oğlu Sam’dan İbrahim’in babası Terah’a kadar.

“Yar.11: 10 Sam'ın soyunun öyküsü: Tufandan iki yıl sonra Sam 100 yaşındayken oğlu Arpakşat doğdu.”
Yar.11: 11 Arpakşat'ın doğumundan sonra Sam 500 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
Yar.11: 12 Arpakşat 35 yaşındayken oğlu Şelah doğdu.
Yar.11: 13 Şelah'ın doğumundan sonra Arpakşat 403 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu*ft*.

Not 11:12-13 Septuaginta "Arpakşat 35 yaşındayken oğlu Kenan doğdu. Kenan'ın doğumundan sonra Arpakşat 430 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. Kenan 130 yaşındayken oğlu Şelah doğdu. Şelah'ın doğumundan sonra Kenan 330 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu"
(bkz. Luk.3:35-36).......

Yar.11: 24 Nahor 29 yaşındayken oğlu Terah doğdu.
Yar.11: 25 Terah'ın doğumundan sonra Nahor 119 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu.
Yar.11: 26 Yetmiş yaşından sonra Terah'ın Avram, Nahor ve Haran adlı oğulları oldu.
Yar.11: 27 Terah soyunun öyküsü: Terah Avram, Nahor ve Haran'ın babasıydı. Haran'ın Lut adlı bir oğlu oldu.
Yar.11: 28 Haran, babası Terah henüz sağken, doğduğu ülkede, Kildaniler'in* Ur Kenti'nde öldü.
Yar.11: 29 Avram'la Nahor evlendiler. Avram'ın karısının adı Saray, Nahor'unkinin adı Milka'ydı. Milka Yiska'nın babası Haran'ın kızıydı.
Yar.11: 30 Saray kısırdı, çocuğu olmuyordu.
Yar.11: 31 Terah, oğlu Avram'ı, Haran'ın oğlu olan torunu Lut'u ve Avram'ın karısı olan gelini Saray'ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler'in Ur Kenti'nden ayrıldılar. Harran'a gidip oraya yerleştiler.
Yar.11: 32 Terah iki yüz beş yıl yaşadıktan sonra Harran'da öldü

Nuh’un Tanrısı Yahudilerin atası İbrahim’i seçinceye kadar geçen sürede gene insanları yarattığına pişman olur ve Kuranda da bahsedilen,Ad,Semud,Res,Hicr gibi sayısız kavmi gene kızıp yeryüzünden silecektir.
İbrahim zamanında da amca oğlu Lut’un aralarına henüz yerleştiği Sodom ve Gomora şehirlerinde yaşayan ve bu yüzden “Lut peygamberin adıyla anılacak olan bu eşcinsel kavmi yok edecektir.

Ham oğlu Kenan’a verdiği toprakları da bu bölge kavminin “eşcinsel yaşamları” yüzünden İbrahim soyuna vât edecektir.

Avram'a Çağrı - (İbrahim’e )
BÖLÜM 12

Yar.12: 1 RAB Avram'a, "Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git" dedi,
Yar.12: 2 "Seni büyük bir ulus yapacağım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, Bereket kaynağı olacaksın.
Yar.12: 3 Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılığınla kutsanacak."
Yar.12: 4 Avram RAB'bin buyurduğu gibi yola çıktı. Lut da onunla birlikte gitti. Avram Harran'dan ayrıldığı zaman yetmiş beş yaşındaydı.
Yar.12: 5 Karısı Saray'ı, yeğeni Lut'u, Harran'da kazandıkları malları, edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardılar.
Yar.12: 6 Avram ülke boyunca Şekem'deki More meşesine kadar ilerledi. O günlerde orada Kenanlılar yaşıyordu.
Yar.12: 7 RAB Avram'a görünerek, "Bu toprakları senin soyuna vereceğim" dedi. Avram kendisine görünen RAB'be orada bir sunak yaptı.
Yar.12: 8 Oradan Beytel'in doğusundaki dağlık bölgeye doğru gitti. Çadırını batıdaki Beytel'le doğudaki Ay Kenti'nin arasına kurdu. Orada RAB'be bir sunak yapıp RAB'be yakardı.
Yar.12: 9 Sonra kona göçe Negev'e doğru ilerledi.

Tevrat 12:1.ayette 75 yaşındaki İbrahim peygamberi seçerek yollara düşüren Tanrı,Yaratılış “Sam Soyunun Öyküsü .”12:3” ayette “ Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılığınla kutsanacak." İbrahim soyunu,diğer insanların yerine geçireceği vadini vermektedir.

Daha sonra,Mısırdan Çıkış Bölümünü
“Bölüm 6:1’de 6:6”ya kadar da Musa’ya Yahudilere vat ettiği Kenan toprakları vereceğini anlatır ve
“Çık.6: 7 “ayette “Sizi kendi halkım yapacak ve Tanrınız olacağım. O zaman sizi Mısı’rlılar'ın boyunduruğundan çıkaran Tanrınız RAB'bin ben olduğumu bileceksiniz.” Diyerek “Üstün Irk “ mesajını verir.
Yani o bahsedilen “6.Madde” Yahudileri pek bağlamaz.O Nuh peygambere verilen bir emirdir.

Çünkü Tevrat’taki Tanrı aslında kafası oldukça karışık,anında karar değiştiren bir ruh yapısına sahiptir.
Mısırdaki çıkış 4.bölümde,Musa’ya “Mısır’a dön,düşmanlarının hepsi öldü” der.

Sonra da Firavunun kendi emrine itaat edeceğini bildiğinden onu “inatçı yapacağını” söyler ve Musa’ya asasını nasıl kullanacağını anlatır.

Tevrat’a göre,aslında Firavun Musa’nın Tanrısına inanmasa da onun da Tanrı olduğunu bilir ve kendisine karşı gelen biri olmadığını da bilir.Yani Firavun,halkı,Musa ve İsrail’lilerin bütün çektikleri sıkıntının sebebi sadece Tanrının isteği olması ilginçtir.

Mısır’dan Çıkış;
“”Çık.4: 19 RAB Midyan'da Musa'ya, "Mısır'a dön, çünkü canını almak isteyenlerin hepsi öldü" demişti.
Çık.4: 20 Böylece Musa karısını, oğullarını eşeğe bindirdi; Tanrı'nın buyurduğu değneği de eline alıp Mısır'a doğru yola çıktı.
Çık.4: 21 RAB Musa'ya, "Mısır'a döndüğünde, sana verdiğim güçle bütün şaşılası işleri firavunun önünde yapmaya bak" dedi, "Ama ben onu inatçı yapacağım. Halkı salıvermeyecek.””

Sonra,Musa,eşeğine çocuklarını bindirir ve yiyeceğini yükler,karısı Sippora ile birlikte yola düşer.Bir mola yerinde Tanrı karşısına çıkar ve Musa’yı öldürmeye kalkar.Sebep Tevrat’ta geçmez.Karısı Sippora uyanıktır ve erkek çocuklarından birini hemen orada sünnet edip,derisini ayağına sürünce Tanrı Musa’yı öldürmekten vazgeçer.

Mısır’dan Çıkış;
“”Çık.4: 22 Sonra firavuna de ki, 'RAB şöyle diyor: İsrail benim ilk oğlumdur.
Çık.4: 23 Sana, bırak oğlum gitsin, bana tapsın, dedim. Ama sen onu salıvermeyi reddettin. Bu yüzden senin ilk oğlunu öldüreceğim.'"
Çık.4: 24 RAB yolda, bir konaklama yerinde Musa'yla karşılaştı, onu öldürmek istedi.””
Çık.4: 25 O anda Sippora keskin bir taş alıp oğlunu sünnet etti, derisini Musa'nın ayaklarına dokundurdu. "Gerçekten sen bana kanlı güveysin" dedi.

Çık.4: 26 Böylece RAB Musa'yı esirgedi. Sippora Musa'ya sünnetten ötürü "Kanlı güveysin" demişti.

Yukarıdaki 4:22. ayetteki “İsrail benim ilk oğlumdur” ifadesine dikkat ediniz.

Yahudilere kolaylık bitmez tükenmez.Bilmeden olsa da işlediği günahtan s”suçlu sayılan Yahudi,”İtiraf” edip Tanrıya kurban verince günahtan kurtulur;

Levililer-Blüm 5;
“”Lev.5: 4 "'Biri hangi konuda olursa olsun, kötülük ya da iyilik yapmak için, düşünmeden ve ne yaptığını bilmeden ant içerse, bunu anladığı an suçlu sayılacaktır.
Lev.5: 5 "'Kişi bu suçlardan birini işlediği zaman, günahını itiraf etmeli.””
Lev.5: 6 Günahının bedeli olarak RAB'be bir suç sunusu* getirmeli. Bu sunu küçükbaş hayvanlardan olmalı. Dişi bir kuzu ya da keçi olabilir. Kâhin kişinin günahını bağışlatacaktır.
Lev.5: 7 "'Eğer kuzu alacak gücü yoksa, suçuna karşılık biri günah sunusu*, öbürü yakmalık sunu* olmak üzere RAB'be iki kumru ya da iki güvercin sunmalı.

Yani,eskiden ”itiraf ve kurban” kesmekle günahlarından kurtulmak inançlarına göre mümkündü.İ.S.70 yılında Romalıların 2.defa Süleyman mabedini yıkıp Yahudileri sürgüne göndermelerinden sonra gittikleri yerlerde ve Ortadoğu’da yaşadıkları yerlerde “Sinegog” adını verdikleri bu günkü mabetlerini inşa etmelerinden bu yana “Kurban kesmek” işinden de kurtuldular.Yani onları bağlayan bir şey yoktur.Sadece “itiraf” müessesi kalıyor.Yani günah çıkarma olayı.

Bu yüzden Yahudileri kendi kitapları ile bağlamak imkansızdır.Sosyal yaşamla ilgili bütün yasaklamalar,”aralarında bulundukları kavimlerle ilişkileri sıcak tutmak ve kendileri arasındaki adaleti “ korumak içindir.Kendi ülkelerinde iken,savaşta iken onları bağlayan hiçbir kural yoktur.Yahudi olmayan herkes onlar için ya bir savaş ganimeti ya da köledir.Hiçbir hakları da olamaz.

Yani Filistinlilere ne yapsalar,onlara göre Tanrının emrini yerine getirmektedirler.

Levililer 18.Bölümde Yahudilere yakın akraba,komşu kadınları ve kızları,eşcinsel ilişkilerin ,kendisinden başka tanrılara kurban kesmelerinin,sunularda bulunmalarının yasaklandığı anlatılır.

Bu bölümde diğer kavimlerin bu yasaklar uymadıklarından dolayı Tanrı Yahudileri seçtiğini açıkça anlatır.;

Levililer Bölüm 18;
“”Lev.18: 27 Sizden önce bu ülkede yaşayan insanlar bütün bu iğrençlikleri yaparak ülkeyi kirlettiler.
Lev.18: 28 Eğer siz de ülkeyi kirletirseniz, ülke sizden önceki uluslara yaptığı gibi sizi de kusar.
Lev.18: 29 "'Kim bu iğrençliklerden birini yaparsa halkın arasından atılacaktır.
Lev.18: 30 Buyruklarımı yerine getirin, sizden önceki insanların iğrenç törelerine uyarak kendinizi kirletmeyin. Tanrınız RAB benim."”

Ama Tanrı Yahudileri asla bırakmayacaktır.;

Konutun Üstündeki Bulut
(Çık.40:34-38)
Çölde Sayım;

Say.9: 15 Konut, yani Levha Sandığı'nın bulunduğu çadır kurulduğu gün üstünü bulut kapladı. Konutun üstündeki bulut akşamdan sabaha dek ateşi andırdı.
Say.9: 16 Bu hep böyle sürüp gitti. Konutu kaplayan bulut gece ateşi andırıyordu.
Say.9: 17 İsrailliler ancak bulut çadırın üzerinden kalkınca göçer, bulut nerede durursa orada konaklarlardı.

Tanrı bazen Yahudileri ve Musa’yı bile bıktırır;

Say.11: 10 Musa herkesin, her ailenin çadırının önünde ağladığını duydu. RAB buna çok öfkelendi. Musa da üzüldü.
Say.11: 11 RAB'be, "Kuluna neden kötü davrandın?" dedi, "Seni hoşnut etmeyen ne yaptım ki, bu halkın yükünü bana yüklüyorsun?
Say.11: 12 Bütün bu halka ben mi gebe kaldım? Onları ben mi doğurdum? Öyleyse neden emzikteki çocuğu taşıyan bir dadı gibi, atalarına ant içerek söz verdiğin ülkeye onları kucağımda taşımamı istiyorsun?
Say.11: 13 Bütün bu halka verecek eti nereden bulayım? Bana, 'Bize yiyecek et ver diye sızlanıp duruyorlar.
Say.11: 14 Bu halkı tek başıma taşıyamam, bunca yükü kaldıramam.

MUSA’NIN İSYANI

Say.11: 15 Bana böyle davranacaksan -eğer gözünde lütuf bulduysam- lütfen beni hemen öldür de kendi yıkımımı görmeyeyim."

Yahudilerin sık sık Tanrılarını sınamalarından,emirlerine karşı gelmelerinden,sıkıntılara karşı isyan etmelerinden,bazen da Mısr’dan getirdikleri putlara tapmaya başlamalarından bıkan Tanrı onları yok etmeye kalkar ama,”kendi sözü ile kendini bağladığından” resmen çaresiz kalır.

Ve kendi adının şöhretini koruma derdi ile yüz yüze kaldığını fark eder.Bir Tanrı için içine düşülecek oldukça zor bir durumdur bu.

Ben şahsen bu durumda bir Tanrı olmak istemezdim.Bu yüzden halimden memnunum.Okuyunuz;

Hez.20: 9 Ama aralarında yaşadıkları ulusların gözünde adıma leke
gelmesin(*) diye bunu yapmadım. Bu ulusların gözü önünde
İsrailliler'i Mısır'dan çıkararak kendimi onlara açıklamıştım.

Hez.20: 14 Ama İsrailliler'i Mısır'dan çıkardığımı gören ulusların gözünde adıma leke gelmesin(*) diye bunu yapmadım.

Yas.32: 26 Onları darmadağın etmeyi,İnsanlar arasından anılarını silmeyi düşündüm.

Yahudiler dışındaki kavimleri "Düşman" kabul etmektedir.

Yas.32: 27 Ama "düşmanın" alay etmesinden çekindim.
Öyle ki, düşman yanlış anlayıp da,
Bütün bunları yapan RAB değil,
Başarı kazanan biziz, demesin.""

Bu ayetlerde dikkat edilecek en önemli ifade “Düşman” kelimesidir.Yahudiler dışındaki bütün yeryüzü halkını “düşman” gören bir Tanrıya taptığımız fark etmeliyiz.Özenle seçtiği,yüzlerce yıl başında bekçilik ederek koruyup yücelttiği halde kendisinden bıktırdığı Yahudileri bile sadece “kendi adının şöhretini korumak ” korkusu yüzünden “yok etmekten çekinen bu Tanrı, bizleri o cennetine sokar mı sizce?

"Pişman Tanrı", Yahudileri seçtiğine gene PİŞMAN olur;

Say.14: 12 Onları salgın hastalıkla cezalandıracağım, mirastan yoksun bırakacağım. Ama seni onlardan daha büyük, daha güçlü bir ulus kılacağım."

Böyle durumlarda bazen Musa Tanrısını bir çocuk gibi avutur;

Say.14: 13 Musa, "Mısırlılar bunu duyacak" diye karşılık verdi, "Çünkü bu halkı gücünle onların arasından sen çıkardın.
Say.14: 14 Kenan topraklarında yaşayan halka bunu anlatacaklar. Ya RAB, bu halkın arasında olduğunu, onlarla yüz yüze görüştüğünü, bulutunun onların üzerinde durduğunu, gündüz bulut sütunu, gece ateş sütunu içinde onlara yol gösterdiğini duymuşlar.
Say.14: 15-16 Eğer bu halkı bir insanmış gibi yok edersen, senin ününü duymuş olan bu uluslar, 'RAB ant içerek söz verdiği ülkeye bu halkı götüremediği için onları çölde yok etti diyecekler.
Say.14: 17 "Şimdi gücünü göster, ya Rab. Demiştin ki,
Say.14: 18 'RAB tez öfkelenmez, sevgisi engindir, suçu ve isyanı bağışlar. Ancak suçluyu cezasız bırakmaz; babaların işlediği suçun hesabını üçüncü, dördüncü kuşak çocuklarından sorar.
Say.14: 19 Mısır'dan çıkışlarından bugüne dek bu halkı nasıl bağışladıysan, büyük sevgin uyarınca onların suçunu bağışla."



Tanrı’ya karşı gelirlerse Yahudilere lanetini açıklar;

“Lev.26: 23 "'Bununla da yola gelmez, bana karşı çıkmaya devam ederseniz,
Lev.26: 24 ben de size karşı çıkacağım, günahlarınıza karşılık sizi yedi kez cezalandıracağım.
Lev.26: 25 Bozduğunuz antlaşmamın öcünü almak için başınıza savaş getireceğim.”

Ama yukarıda Hez.20:9-20:14 ile Yasa-32:27 ayetlerde kendini kendi vâdi ile bağlayan tanrı cezalandırmanın ardından Yahudileri af edip geri toplayacağını da bildirir;

YAHUDİLER ÜLKELERİNE GERİ DÖNECEK

Hez.36: 24 "'Sizi uluslar arasından alacak, bütün ülkelerden toplayıp ülkenize geri getireceğim.
Hez.36: 25 Üzerinize temiz su dökeceğim, arınacaksınız. Sizi bütün kirliliklerinizden ve putlarınızdan arındıracağım.
Hez.36: 26 Size yeni bir yürek verecek, içinize yeni bir ruh koyacağım. İçinizdeki taştan yüreği çıkaracak, size etten bir yürek vereceğim.
Hez.36: 27 Ruhumu içinize koyacağım; kurallarımı izlemenizi,buyruklarıma uyup onları uygulamanızı sağlayacağım.
Hez.36: 28 Atalarınıza verdiğim ülkede yaşayacak, benim halkım olacaksınız, ben de sizin Tanrınız olacağım.
Levililer 26 Bölüm;
Lev.26: 11 Konutumu aranızda kuracak, size sırt çevirmeyeceğim.
Lev.26: 12 Aranızda yaşayacak, Tanrınız olacağım. Siz de benim halkım olacaksınız""

Görüldüğü gibi onlar sadece emirlere uymakla yükümlüdürler.Tanrının çok yakın koruması altındadırlar.

Yakup Peygamberin ağabeyi Esav’ııın Kabilesi bile Kahin Balam’dan Yahudileri lanetlemesi için yardım isterler ama aldıkları cevaba bakın;

Say.23: 22 Tanrı onları Mısır'dan çıkardı,
O'nun yaban öküzü gibi gücü var.
Say.23: 23 Yakup soyuna yapılan büyü tutmaz;
İsrail'e karşı falcılık etkili olmaz.
Şimdi Yakup ve İsrail için,
'Tanrı neler yaptı! denecek.
Say.23: 24 İşte halk bir dişi aslan gibi uyanıyor. Avını yiyip bitirmedikçe, Öldürülenlerin kanını içmedikçe rahat etmeyen aslan gibi kalkıyor."
Say.23: 25 Bunun üzerine Balak, "Onlara ne lanet oku, ne de onları kutsa!" dedi.
Say.23: 26 Balam, "RAB ne derse onu yapmalıyım dememiş miydim sana?"
diye yanıtladı.

Yahudilerin Savaşta düşmanlarına ne yapacağını öğrenmek için okuyun bakalım,
Tanrıları onlara savaşlarda ne yapacaklarını açıkça yazmıştır.;

Midyanlılar'dan Öç Alınıyor

BÖLÜM 31


Say.31: 1-2 RAB Musa'ya, "Midyanlılar'dan İsrailliler'in öcünü al; sonra ölüp atalarına kavuşacaksın" dedi.
Say.31: 3 Bunun üzerine Musa halka, "Midyanlılar'a karşı savaşmak ve onlardan RAB'bin öcünü almak üzere aranızdan adamlar silahlandırın" dedi,
Say.31: 4 "Savaşa İsrail'in her oymağından bin kişi gönderin."
Say.31: 5 Böylece İsrail'in her oymağından biner kişi olmak üzere 12.000 kişi seçilip savaşa hazırlandı.
Say.31: 6 Musa onları -her oymaktan biner kişiyi- ve Kâhin Elazar oğlu Pinehas'ı savaşa gönderdi. Pinehas yanına kutsal yere ait bazı eşyaları ve çağrı borazanlarını aldı.
Say.31: 7 RAB'bin Musa'ya verdiği buyruk uyarınca, Midyanlılar'a savaş açıp bütün erkekleri öldürdüler.
Say.31: 8 Öldürdükleri arasında beş Midyan kralı -Evi, Rekem, Sur, Hur ve Reva- da vardı. Beor oğlu Balam'ı da kılıçla öldürdüler.
Say.31: 9 Midyanlı kadınlarla çocuklarını tutsak alıp bütün hayvanlarını, sürülerini, mallarını yağmaladılar.
Say.31: 10 Midyanlılar'ın yaşadığı bütün kentleri, obaları ateşe verdiler.
Say.31: 11 İnsanları, hayvanları, yağmalanmış bütün malları yanlarına aldılar.
Say.31: 12 Tutsaklarla yağmalanmış malları Şeria Irmağı'nın yanında, Eriha karşısında, Moav ovalarındaki ordugahta konaklayan Musa'yla Kâhin Elazar'a ve İsrail topluluğuna getirdiler.
Say.31: 13 Musa, Kâhin Elazar ve topluluğun önderleri onları karşılamak için ordugahın dışına çıktılar.
Say.31: 14 Musa savaştan dönen ordu komutanlarına -binbaşılara, yüzbaşılara- öfkelendi.
Say.31: 15 Onlara, "Bütün kadınları sağ mı bıraktınız?" diye çıkıştı,
Say.31: 16 "Bu kadınlar Balam'ın verdiği öğüde uyarak Peor olayında İsrailliler'in RAB'be ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden RAB'bin topluluğu arasında ölümcül hastalık baş gösterdi.
Say.31: 17 Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları öldürün.
Say.31: 18 Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ bırakın.””

Yahudi ve Hıristiyanlarla yapılan bir savaştan sağ kurtulma ihtimali sadece “Bakire genç kızlar” için vardır.

Gerisi kıyılır.

YASA Bölüm 7’de de aynı konu işlenir.Tanrı Yahudi olmayan bütün dünya milletlerinin “anlama yapmadan imhasını” istemektedir;

Tanrı'nın Öz Halkı
(Çık.34:11-16)

“”Yas.7: 1 "Tanrınız RAB mülk edinmek üzere gideceğiniz ülkeye sizi götürdüğünde, önünüzden birçok ulusu -Hititler'i*, Girgaşlılar'ı, Amorlular'ı, Kenanlılar'ı, Perizliler'i, Hivliler'i, Yevuslular'ı, sizden daha büyük ve daha güçlü yedi ulusu- kovacak.

Yas.7: 2 Tanrınız RAB bu ulusları elinize teslim ettiğinde, onları bozguna uğrattığınızda, tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız.

Yas.7: 3 Kız alıp vermeyeceksiniz. Kızlarınızı oğullarına vermeyeceksiniz; oğullarınıza da onlardan kız almayacaksınız.””

Yas.7: 22 Bu ulusları önünüzden azar azar kovacak. Onları birden ortadan kaldıramazsınız. Yoksa çevrenizde yabanıl hayvanlar çoğalır.

Yas.7: 23 Tanrınız RAB onları elinize teslim edecek ve hepsi yok oluncaya dek onları şaşkına çevirecek.
Yas.7: 24 Krallarını elinize teslim edecek; adlarını göğün altından sileceksiniz. Onları yok edene dek kimse size karşı duramayacak.

Yukarıdaki ayetlerde,Yahudi Tanrısı,seçtiği kavmine,diğer kavimleri "bakire kızları hariç" kıymayı emrdiyor.
Bana en ilginç gelen ifade ise "Yas.7: 22 Bu ulusları önünüzden azar azar kovacak. Onları birden ortadan kaldıramazsınız. Yoksa çevrenizde yabanıl hayvanlar çoğalır." ayetidir.

Tanrı,seçtiği kulları "yabanıl hayvanlardan" korumak için bizlerin yaşamasına izin veriyor.

Düşünsenize?

Sizce,bunlar, Filistinlilere ve ellerine geçirebilecekleri diğer milletlere "ACIRLAR MI"?

Bunlar bu 4000 yıllık bağlılıkları ile halen "insanlık " için bir tehlike teşkil etmemektemidir?

Neyse devam edelim;

TEVRAT’TA İSRAİL FİLİSTİN SAVAŞLARI

Hz.Davut ile Filistinli Golyat ‘ın Dövüşü Bölüm Samuel 1;
1.Sa.17: 4 Filist ordugahından Gatlı Golyat adında usta bir dövüşçü
ortaya çıktı. Boyu altı arşın bir karıştı
Not 17:4 "Altı arşın bir karış": Yaklaşık 2.9 m.
1.Sa.17: 5 Başına tunç* miğfer takmış, pullu bir zırh kuşanmıştı. Tunç
zırhın ağırlığı beş bin şekeldi
D Not 17:5 "Beş bin şekel": Yaklaşık 57.5 kg.
1.Sa.17: 6 Baldırları zırhlarla korunmuştu. Omuzları arasında tunç bir
pala asılıydı.
1.Sa.17: 7 Mızrağının sapı dokumacı tezgahının sırığı gibiydi. Mızrağın
demir başının ağırlığı altı yüz şekeldiGolyat'ın önüsıra kalkanını taşıyan bir adam yürüyordu.
D Not 17:7 "Altı yüz şekel": Yaklaşık 6.9 kg.
1.Sa.17: 8 Golyat durup İsrail ordusuna, "Neden savaş düzeni aldınız?" diye haykırdı, "Ben Filistli'yim, sizse Saul'un kölelerisiniz. Aranızdan karşıma çıkacak birini seçin.

1.Sa.17: 12 Davut Yahuda'nın Beytlehem Kenti'nden Efratlı İşay adında bir adamın oğluydu. İşay'ın sekiz oğlu vardı. Saul'un krallığı döneminde İşay'ın yaşı oldukça ilerlemişti.

1.Sa.17: 21 İsrailliler'le Filistliler karşı karşıya savaş düzeni almışlardı.
1.Sa.17: 22 Davut getirdiklerini levazım görevlisine bırakıp cepheye
koştu; kardeşlerinin yanına varıp onları selamladı.
1.Sa.17: 23 Davut onlarla konuşurken, Gatlı Filistli, Golyat adındaki
dövüşçü Filist cephesinden ileri çıkarak daha önce yaptığı gibi
meydan okudu. Davut bunu duydu.
1.Sa.17: 24 İsrailliler Golyat'ı görünce büyük korkuyla önünden kaçıştılar.
1.Sa.17: 25 Birbirlerine, "İsrail'e meydan okumak için ortaya çıkan şu adamı görüyorsunuz ya!" diyorlardı, "Kral onu öldürene büyük bir armağanın yanısıra kızını da verecek. Babasının ailesini de İsrail'e vergi ödemekten muaf tutacak."
1.Sa.17: 27 Adamlar daha önce verilmiş olan söze göre Golyat'ı
öldürecek kişiye neler verileceğini anlattılar.
1.Sa.17: 28 Ağabeyi Eliav Davut'un adamlarla konuştuğunu duyunca
öfkelendi. "Ne işin var burada?" dedi, "Çöldeki üç beş koyunu
kime bıraktın? Ne kadar kendini beğenmiş ve ne kadar kötü yürekli
olduğunu biliyorum. Sadece savaşı görmeye geldin."
1.Sa.17: 39 Davut giysilerinin üzerine kılıcını kuşanıp yürümeye çalıştı. Çünkü bu giysilere alışık değildi. Saul'a, "Bunlarla yürüyemiyorum" dedi, "Çünkü alışık değilim." Sonra giysileri üzerinden çıkardı.
1.Sa.17: 40 Değneğini alıp dereden beş çakıl taşı seçti. Bunları çoban dağarcığının cebine koyduktan sonra sapanını alıp Filistli Golyat'a doğru ilerledi.
1.Sa.17: 41 Filistli de, önünde kalkan taşıyıcısı, Davut'a doğru ilerliyordu.
1.Sa.17: 42 Davut'u tepeden tırnağa süzdü. Kızıl saçlı, yakışıklı bir
genç olduğu için onu küçümsedi.
1.Sa.17: 43 "Ben köpek miyim ki, üzerime değnekle geliyorsun?" diyerek
kendi ilahlarının adıyla Davut'u lanetledi.
1.Sa.17: 44 "Bana gelsene! Bedenini gökteki kuşlara ve kırdaki
hayvanlara yem edeceğim!" dedi.
1.Sa.17: 45 Davut, "Sen kılıçla, mızrakla, palayla üzerime geliyorsun"
diye karşılık verdi, "Bense meydan okuduğun İsrail ordusunun
Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB'bin adıyla senin üzerine geliyorum.
1.Sa.17: 46 Bugün RAB seni elime teslim edecek. Seni vurup başını
gövdenden ayıracağım. Bugün Filistli askerlerin leşlerini gökteki
kuşlarla yerdeki hayvanlara yem edeceğim. Böylece bütün dünya
İsrail'de Tanrı'nın var olduğunu anlayacak.
1.Sa.17: 47 Bütün bu topluluk RAB'bin kılıçla, mızrakla kurtarmadığını
anlayacak. Çünkü savaş zaten RAB'bindir! O sizi elimize teslim edecek."
1.Sa.17: 48 Golyat saldırmak amacıyla Davut'a doğru ilerledi. Davut da
onunla dövüşmek üzere hemen Filist cephesine doğru koştu.
1.Sa.17: 49 Elini dağarcığına sokup bir taş çıkardı, sapanla fırlattı.
Taş Filistli'nin alnına çarpıp saplandı. Filistli yüzükoyun yere düştü.
1.Sa.17: 50 Böylece Davut Filistli Golyat'ı sapan ve taşla yendi.
Elinde kılıç olmaksızın onu yere serdi.
1.Sa.17: 51 Sonra koşup üzerine çıktı. Golyat'ın kılıcını tutup
kınından çektiği gibi onu öldürdü ve başını kesti.
Kahraman Golyat'ın öldüğünü gören Filistliler kaçtılar.

Bu şartlarda bu gün,İsrail’in Filistinlilere,gelecekte başka milletlere merhamet edeceğini düşünmek sizce “akıl kârımıdır?”

Ama sonunda Hz.Davut kendi kralı Saul’dan Filsitin'lilere sığınmak zorunda kalır;

1.Sa.27: 1 Davut, "Bir gün Saul'un eliyle yok olacağım" diye düşündü,
"Benim için en iyisi hemen Filist topraklarına kaçmak. O zaman
Saul İsrail'in her yanında beni aramaktan vazgeçer; ben de onun
elinden kurtulmuş olurum."
1.Sa.27: 6 Akiş o gün ona Ziklak Kenti'ni verdi. Bundan ötürü Ziklak
bugün de Yahuda krallarına aittir.
1.Sa.27: 7 Davut Filist topraklarında bir yıl dört ay yaşadı.
Bu sığınma sırasında,Babası İbrahim soyundan olan kavimlere de yağtığı baskınlarda “Soykırım” uygulamaktaydı;
.Sa.27: 8 Bu süre içinde Davut'la adamları gidip Geşurlular'a, Girizliler'e ve Amalekliler'e baskınlar yaptılar. Bunlar uzun zamandan beri Şur'a, hatta Mısır'a dek uzanan topraklarda yaşıyorlardı.
1.Sa.27: 9 Davut bir bölgeye saldırdığında kadın erkek demez, kimseyi sağ bırakmazdı; yalnız davarları, sığırları, eşekleri, develeri ve giysileri alıp Akiş'e dönerdi.
1.Sa.27: 11 Davut, kendisiyle Gat'a kimseyi götürmemek için kadın erkek kimseyi sağ bırakmazdı. Çünkü, "Gat'a gidip, 'Davut şöyle yaptı, böyle yaptı diyerek bize karşı bilgi aktarmasınlar" diye düşünürdü. Davut, Filist topraklarında yaşadığı sürece bu yöntemi uyguladı.
Ama diğer kavimler Davut’un şehrine baskın yaptıklaırnda“insanlık öğretmek için” onlara aynısını yapmazlar;
1.Sa.30: 1 Davut'la adamları üçüncü gün Ziklak Kenti'ne vardılar. Bu arada Amalekliler Negev bölgesiyle Ziklak'a baskın yapmış, Ziklak Kenti'ni yakıp yıkmışlardı.
1.Sa.30: 2 Kimseyi öldürmemişlerdi, ama kadınlarla orada yaşayan genç,
yaşlı herkesi tutsak etmişlerdi. Sonra onları da yanlarına alıp yollarına gitmişlerdi.
Ama Davut,gene bildiğini okur;
1.Sa.30: 17 Davut ertesi gün tan vaktinden akşama dek onları öldürdü.
Develere binip kaçan dört yüz genç dışında içlerinden kurtulan olmadı.
Bu arada Filistinliler Kral Saul’u ver ordusunu yenerler ve Davut’a krallık kapısını açarlar;
.Sa.31: 1 Filistliler İsrailliler'le savaşa tutuştu. İsrailliler Filistliler'in önünden kaçtı. Birçoğu Gilboa Dağı'nda ölüp yere serildi.
1.Sa.31: 2 Filistliler Saul'la oğullarının ardına düştüler. Saul'un oğulları Yonatan'ı, Avinadav'ı ve Malkişua'yı yakalayıp öldürdüler.
1.Sa.31: 3 Saul'un çevresinde savaş kızıştı. Derken Saul Filistli okçular tarafından vuruldu ve ağır yaralandı.
1.Sa.31: 4 Saul, silahını taşıyan adama, "Kılıcını çek de bana sapla" dedi, "Yoksa bu sünnetsizler* gelip bana kılıç saplayacak ve benimle alay edecekler."
Ama silah taşıyıcısı büyük bir korkuya kapılarak bunu yapmak
istemedi. Bunun üzerine Saul kılıcını çekip kendini üzerine attı.
1.Sa.31: 5 Saul'un öldüğünü görünce, silah taşıyıcısı da kendini
kılıcının üzerine attı ve Saul'la birlikte öldü.
1.Sa.31: 6 Böylece Saul, üç oğlu, silah taşıyıcısı ve bütün adamları
aynı gün öldüler.
Tanrı’nın Davut’a vâdi kesindir;
Tanrı'nın Hz.Davut'a Verdiği Söz
(1Ta.17:1-15)

Samuel 2.BÖLÜM 7


2.Sa.7: 1 Kral sarayına yerleşmişti. RAB de onu çevresindeki bütün düşmanlarından koruyarak rahata kavuşturdu.
2.Sa.7: 2 O sırada kral, Peygamber Natan'a, "Bak, ben sedir ağacından yapılmış bir sarayda oturuyorum. Oysa Tanrı'nın Sandığı bir çadırda duruyor!" dedi.
2.Sa.7: 3 Natan, "Git, tasarladığın her şeyi yap, çünkü RAB seninledir" diye karşılık verdi.
2.Sa.7: 4 O gece RAB Natan'a şöyle seslendi:
2.Sa.7: 5 "Git, kulum Davut'a şöyle de: 'RAB diyor ki, oturmam için bana sen mi tapınak*fe* yapacaksın?
D Not 7:5 Bu bölümdeki 5,6,7,10-11,13,16,19,25,26,27 ve 29 ayetlerinde geçen İbranice "Beyt" sözcüğü, "tapınak", "konut" ve "soy" olarak çevrildi.
2.Sa.7: 6 İsrail halkını Mısır'dan çıkardığım günden bu yana konutta oturmadım. Bir çadırda orada burada konaklayarak dolaşıyordum.
2.Sa.7: 7 İsrailliler'le birlikte dolaştığım yerlerin herhangi birinde, halkım İsrail'i gütmesini buyurduğum İsrail önderlerinden birine, neden bana sedir ağacından bir konut yapmadınız diye hiç sordum mu?
2.Sa.7: 8 "Şimdi kulum Davut'a şöyle diyeceksin: 'Her Şeye Egemen RAB diyor ki, halkım İsrail'e önder olasın diye seni otlaklardan ve koyun gütmekten aldım.
2.Sa.7: 9 Her nereye gittiysen seninleydim. Önünden bütün düşmanlarını yok ettim. Adını dünyadaki büyük adamların adı gibi büyük kılacağım.
................
................
2.Sa.7: 12 Sen ölüp atalarına kavuşunca, senden sonra soyundan birini ortaya çıkarıp krallığını pekiştireceğim.
2.Sa.7: 13 Adıma bir tapınak kuracak olan odur. Ben de onun krallığının tahtını sonsuza dek sürdüreceğim.
2.Sa.7: 14 Ben ona baba olacağım, o da bana oğul olacak. Kötülük yapınca, onu insanların değneğiyle, insanların vuruşlarıyla yola getireceğim.
2.Sa.7: 15 Ama senin önünden kaldırdığım Saul'dan esirgediğim sevgiyi hiçbir zaman esirgemeyeceğim.
2.Sa.7: 16 Soyun ve krallığın sonsuza dek önümde duracak; tahtın sonsuza dek sürecektir."
2.Sa.7: 17 Böylece Natan bütün bu sözleri ve görümleri Davut'a aktardı.
Davut,kendi askerlerinden olan Hititli Uriya’nın karısını almak için adamı şavaşa sürer ve öldürülmesinini sağlar.
2.Sa.12: 9 Öyleyse neden RAB'bin gözünde kötü olanı yaparak, onun sözünü küçümsedin? Hititli* Uriya'yı kılıçla öldürdün, Ammonlular'ın kılıcıyla canına kıydın. Karısını da kendine eş olarak aldın.
Davut da Lanet’ten Kurtulamaz Hem de Ne Lanet;

2.Sa.12: 10 Bundan böyle, kılıç senin soyundan sonsuza dek eksik olmayacak. Çünkü beni küçümsedin ve Hititli Uriya'nın karısını kendine eş olarak aldın.
2.Sa.12: 11 "RAB şöyle diyor: 'Sana kendi soyundan kötülük getireceğim. Senin gözünün önünde karılarını alıp bir yakınına vereceğim; güpegündüz karılarının koynuna girecek.
2.Sa.12: 12 Evet, sen o işi gizlice yaptın, ama ben bunu bütün İsrail halkının gözü önünde güpegündüz yapacağım!"

Tanrı’nın vâdi gerçekleşir ve Davut’un oğlu Avşalom Davut’un hizmekarları olan saray kadınalrı ile halkın önünde ilişkiye girer;
2.Sa.16: 20 Avşalom Ahitofel'e, "Ne yapmalıyız, bize öğüt ver" dedi.
2.Sa.16: 21 Ahitofel, "Babanın saraya bakmak için bıraktığı cariyelerle yat" diye karşılık verdi, "Böylece bütün İsrail babanın nefretini kazandığını duyacak ve seni destekleyenlerin tümü kendilerini daha da güçlenmiş bulacaklar."
2.Sa.16: 22 Sarayın damında Avşalom için bir çadır kurdular. Avşalom (Kral Peygamber Davut'un oğlu) bütün İsrailliler'in gözü önünde babasının cariyelerinin yanına girdi.

O da Ele Geçirdiği Şehir Halkına Soykırımı Durdurur;

2.Sa.12: 30 Ammon Kralı'nın başındaki tacı aldı. Değerli taşlarla süslü, ağırlığı bir talant altını bulan tacı Davut'un başına koydular. Davut kentten çok miktarda mal yağmalayıp götürdü.
D Not 12:30 "Ammon Kralı'nın" ya da "Ammon'un ilahı Molek'in*".
12:30 "Bir talant": Yaklaşık 34.5 kg.
Tanrı ile Gıcıklaşma Başlar.Soykırım yapmaz,çalıştırır;
2.Sa.12: 31 Orada yaşayan halkı dışarı çıkarıp testereyle, demir kazma ve baltayla yapılan işlerde, tuğla yapımında çalıştırdı. Davut bunu bütün Ammon kentlerinde uyguladı. Sonra bütün ordusuyla birlikte Yeruşalim'e döndü.

Yahudilere Vât Edilen Ham Oğlu Kenan Ülkesinin Sınırları

BÖLÜM 34


Say.34: 1 RAB Musa'ya şöyle dedi:
Say.34: 2 "İsrailliler'e de ki, 'Mülk olarak size düşecek Kenan ülkesine girince, sınırlarınız şöyle olacak:
Say.34: 3 "'Güney sınırınız Zin Çölü'nden Edom sınırı boyunca uzanacak. Doğuda, güney sınırınız Lut Gölü'nün ucundan başlayacak,
Say.34: 4 Akrep Geçidi'nin güneyinden Zin'e geçip Kadeş-Barnea'nın
güneyine dek uzanacak. Oradan Hasar-Addar'a ve Asmon'a,
Say.34: 5 oradan da Mısır Vadisi'ne uzanarak Akdeniz'de son bulacak.
Say.34: 6 "'Batı sınırınız Akdeniz ve kıyısı olacak. Batıda sınırınız bu olacak.
Say.34: 7 "'Kuzey sınırınız Akdeniz'den Hor Dağı'na dek uzanacak.
Say.34: 8 Hor Dağı'ndan Levo-Hamat'a, oradan Sedat'a,
Say.34: 9 Zifron'a doğru uzanarak Hasar-Enan'da son bulacak. Kuzeyde
sınırınız bu olacak.
Say.34: 10 "'Doğu sınırınız Hasar-Enan'dan Şefam'a dek uzanacak.
Say.34: 11 Sınırınız Şefam'dan Ayin'in doğusundaki Rivla'ya dek inecek. Oradan Kinneret Gölü'nün*fş* doğu kıyısındaki yamaçlara dek uzanacak.
D Not 34:11 "Kinneret Gölü", yani "Celile Gölü".
Say.34: 12 Oradan Şeria Irmağı boyunca uzanacak ve Lut Gölü'nde son bulacak. "'Her yandan ülkenizin sınırları bu olacaktır."
Say.34: 13 Musa İsrailliler'e, "Miras olarak kurayla paylaştıracağınız ülke budur" dedi,””

Şimdi,Yahudilerin,”Tanrımız bize şimdilik bu bölgeyi vât etti.Tanrımız böyle istedi” diyerek şimdilik Filistinlileri soykırıma uğratmaktadırlar.Sonradan bu Mısır Nil nehrine,Lübnan, Suriye,Kuzey Irak ve Anadolu’nun doğu Akdeniz’deki Hatay-Adana,Gaziantep’ten Urfa ve Hakkari’ye kadar bölgeye uzanacaktır.

Ayetlerle sınırlar böyle çizilmiş.

Sonra da yeryüzünde bütün kavimleri yok edinceye kadar da sürecek bu olay tam bir ilahiyat komedyasıdır.

Ama Amerika Kendini “Sam Soyu” sayan Hıristiyan Amerikalı ve Avrupalılarında ve yarısı Yahudi işadamlarından oluşan “B.O.P”çu “Neo-con “ ekibi, bu işin başında olunca bu komedyadan “trajediye,drama” dönüşecek bir karabasandır.

Soykırım olaylarının altında hep bu “kıyamet Alametleri” konusu vardır.

Tevrat bu kadar “ırkçı” ise,Tanrısı “Yahudilerden” başka kavimleri yeryüzünden Yahudiler kanalı ile silmek istiyorsa insanların yapacakları ne kalmıştır ki?

Atalarımıza düşman olmuş bir tanrı,yeryüzünden “tüm beşeriyet ailesini” seçtiği “Yahudi Kavmine ” vereceği destekle yeryüzünden silmek istemektedir.İnsanların camilerde kıldığı namazlar,tapınaklarda ettiği dualar ,yaptıkları ibadetler ve hayırlar o zaman tümden boşa çıkmaktadır.

Çünkü Yahudiler dışındaki kavimler zaten lanetlenmiştir.

O zaman yeryüzündeki insanlık ailesine düşen davranış bu “yok ediliş” faciasını beklemeden kestirmeden intihar edip Allah’ı da Yahudileri de bu zahmetten kurtarmaktır.
Ne dersiniz,intihar mı edelim,yoksa başbakanımızın karşı olduğunu söylediği ve ne manaya geldiğini açıklamadığı “anti semitizm” yani “Yahudi Düşmanlığı” mı yapalım?

Düşman nedir?

Bir canlıyı öldürerek onu yok etmek isteyen o canlının düşmanıdır.

Üzerinde yaşadığımız gezegende onbinlerce kavim ve diller var.196 kadar devlet var.
Doğa dinlerinden felsefe dinlerine,yıldız dinlerine ve en son uzaya tapanlara kadar bir çok din var.

Ama,Yahudilik-İbranilik hariç hiç birinde “bütün yeryüzü halkını “çoluk-çocuk” kazımaya dayalı,soykırımcı bir din yok.Ha, bir de Hıristiyanlar aynı şeyi “İsa’ya inanmama Suçu” nedeniyle yapıyorlar.

Bu düşmanlık “toptan beşeriyetin kıyılmasını içeriyorsa” beşeriyet ne yapmalıdır?

Aranızda yaşayan komşunuzun bir gün kellenizi keseceğini,çocuklarınızın ırzına geçeceğini bilerek onunla “iyi komşuluk” yürütebilir misiniz?
İnandığınız,taptığınız Tanrı’nın da bu komşunuzu destekleyeceğini bilerek o dine inanmayı sürdürebilir misiniz?

Bu durumda insan ya kendini savunmalıdır ya da hem Tanrıyı hem de Yahudileri bu zahmetten kurtarıp intihar etmelidir.

Avrupalıların Yahudileri dışlamaları,yakmaları,öldürmeleri bütün bu ayetlerden sonra “beyhude” midir?

Yani boşuna mıdır?

Tevrat’ın bu “ırkçılığı sadece Avrupalıların yaptığı bir iş midir?

Sadece onların mı dikkatini çekmiştir?

Hayır.

Hz.Süleyman bilindiği gibi Tanrısından “bilgelik” ister ve Tanrısı onu bilge yapar.Bilgeliğinin namını duyan bu günkü Etiyopya’nın o zamanki Saba ülkesinin Melikesi (Ecesi ) de Hz. Süleyman’ı tanımak için gelir.

Aralarında büyük bir aşk meydana gelir.Her ikisi de birbirinin adeta “ruh ikizidirler”.
Saba Melikesi Hz. Süleyman’ın sarayında uzun süre kalır ve ondan bir çocuğu olur.
Hz. Süleyman bu kadınla evlenmek ister.Ancak “ırkçılık “yüzünden ne Yahudi ruhbanlar ne de Tanrı evlenmelerine izin vermez.

Hz.Süleyman bu ayrımcılıktan nefret eder ve Allah’ın o kadar sevgili kulu olmasına rağmen gider putlara adakta bulunur.Allah ta onu defalarca uyarır.Hz.Süleyman tüm bilgeliğine rağmen her şeye boş bakmaya başlar.Böyle bir peygamberin putlara adak adaması gerçekten büyük bir “itirazdır”,protestodur.

Tanrısı ona bir gün sokakta bir dilenci kılığında görünür ve “Baban Davut’a verdiğim söze dua et yoksa...” diye tehditte dahi bulunur.
Bu konu gerçekten çok kafamı kurcalamaktadır.

Tanrı,İnsanı yaratır,pişman olur,tufanla yok eder.Birini seçer ondan üreyen nesilleri ve soylarını da yok eder.Onlardan seçtiği nesillerden de nefret eder ve en son seçtiği kavmi yüzlerce yıllık sınava tabii tutar.Onlardan da pişmanlık duyar ve Hz.Musa’nın yatıştırması ve uyarıları ile kendini frenler.

Kendi seçtiği İbrani Kavminin başına getirdiği her peygamber döneminde Yahudilerin ve peygamberlerin tutum ve davranışları ile sürekli şaşkına düşer,pişmanlık duyar.Kendi sözünün altında kendisi kaldığı yetmez gibi insanlara da sınırsız eziyetler çektirir.

Hani bu Tanrı,her şeyin kaderini yaratmadan önce tayin ediyordu?

Öyleyse durmadan her peygamberin devrinde kendi seçtiği halkının davranışları karşısında “sıradan bizler gibi” neden şaşkınlıpa uğrayıp cezalar veriyor?

Niye pişmanlıklar ve acılar sürekli tekrar yaşanıyor?

Kendi halkı bile inançsızlık gösteriyor.

Cin Suresi 40-44. ayetlerinde Cinlerin dedikleri gibi “Tanrı biz insanlar için iyilik istememekte midir?”

Sonunda üç ölümden sonra,o da “inançlı bir köle olmayı kabul etmek şartıyla” bizleri kabul edeceği cennet ise yukarıdadır.

CENNETİN YERİ:

Araf Suresi 40-Ayetlerimizi yalan sayıp onları küçümseyenlere göğün kapıları kesin kapalıdır.İğne deliğinden deve geçinceye kadar giremezler cennete onlar.

Şu cennete,insanlık bir olup,uzay çalışmalarını hızlandırsa oraya bir yolunu bulup ulaşsa bizi “erken geldik” diye kovar mı?

Bence,Tanrı bizleri kandırıyor gibi geliyor.Yoksa bu kadar bu işi uzatmazdı gibi geliyor. (Tövbe estağfurullah.Ama insana da düşündürüyor yani)
YOKSA BAŞKA GEZEGENDEN Mİ GETİRİLDİK?
Araf Suresi 10-Şüphesiz biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve oradan geçimlikler verdik.Öyleyken de pek az şükrediyorsunuz.

SONRA SAVAŞI KAYBEDİNCE BİZE BU DÜNYADA MÜEBBET HAPİS CEZASI MI VERDİLER?
Babil Kulesi
YARATILIŞ BÖLÜM 11


Yar.11: 1 Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.
Yar.11: 2 Doğuya göçerlerken Şinar (*1)bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler
Yar.11: 3 Birbirlerine, "Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim" dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.
Yar.11: 4 Sonra, "Kendimize bir kent kuralım" dediler, "Göklere erişecek bir kule (*2) dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız
Yar.11: 5 RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi.
Yar.11: 6 "Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar" dedi,
Yar.11: 7 "Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar."
Yar.11: 8 Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.
Yar.11: 9 Bu nedenle kente Babil*fş* adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.
D Not 11:9 "Babil": İbranice "Kargaşa" sözcüğünü çağrıştırır.
.*1(Güneş Diyarı-Mezopotamya-Doğu Anadolu’dan Irak körfezine kada Dicle-Fırat arası bölge)
*2(Kule-Şem=Göğe çıkan,Göğe yükselen dikilitaş,roket vb.)
(Bu Tevrat ayetlerini çok iyi yargılayın.Çünkü,Semavi dinlerin yaratılış ve ebediyet ile ilgili sırları buradadır.)

Durmadan bizi birbirimize kıydırarak gelişmemizi,göğe çıkmamızı mı önlüyorlar?

Ya sizce?

http://keykubat.blogcu.com/g-w-bush-t-erdogan-ve-yecuc-mecuc-1_19394861.html
http://keykubat.blogcu.com/semavi-dinlerde-ustun-irk-var-mi-1_21883851.html


VAİZ Bölüm 1;

Vai.1: 1 Bunlar Yeruşalim'de krallık yapan Davut oğlu Vaiz'in sözleridir:
Vai.1: 2 "Her şey boş, bomboş, bomboş!" diyor Vaiz.
Vai.1: 3 Ne kazancı var insanın
Güneşin altında harcadığı onca emekten?
Vai.1: 4 Kuşaklar gelir, kuşaklar geçer,
Ama dünya sonsuza dek kalır.
Vai.1: 6 Rüzgar güneye gider, kuzeye döner,
Döne döne eserek
Hep aynı yolu izler.
Vai.1: 7 Bütün ırmaklar denize akar,
Yine de deniz dolmaz.
Irmaklar hep çıktıkları yere döner.
Vai.1: 10 Var mı kimsenin, "Bak bu yeni!" diyebileceği bir şey?
Her şey çoktan, bizden yıllar önce de vardı.
Vai.1: 11 Geçmiş kuşaklar anımsanmıyor,
Gelecek kuşaklar da kendilerinden sonra gelenlerce anımsanmayacak.
Vai.1: 17 Kendimi bilgi ve bilgeliği, deliliği ve akılsızlığı anlamaya adadım. Gördüm ki, bu da yalnızca rüzgarı kovalamaya
kalkışmakmış.
Vai.1: 18 Çünkü çok bilgelik çok keder doğurur, bilgi arttıkça acı da artar.
Vai.2: 11 Yaptığım bütün işlere,Çektiğim bütün emeklere bakınca,
Gördüm ki, hepsi boş ve rüzgarı kovalamaya kalkışmakmış.
Güneşin altında hiçbir kazanç yokmuş.
Vai.3: 12 İnsan için yaşamı boyunca mutlu olmaktan, iyi yaşamaktan
daha iyi bir şey olmadığını biliyorum.
Vai.3: 15 Şimdi ne oluyorsa, geçmişte de oldu,
Ne olacaksa, daha önce de olmuştur.
Tanrı geçmiş olayların hesabını soruyor

Bilgelik gören Yahudi Kral-Peygamberlerinin de içlerinde bulundukları aşırı “ırkçık” kavramına karşı çıktıklarına da Tevrat şahitliğini göstermektedir.Hal böyle iken,Yahudi kavmi,aralarında yaşadıkları “yeryüzü beşeriyet ailesine” hangi gözle baktıklarını açıklamadırlar ve bunu da kanıtlamalıdırlar.

“İNSANLIĞI TÜKETMEKLE,YOK ETMEKLE” görevli olduğuna inanan bir MİLLETİ”,insanlık küçümseyip yaşatırsa sorumluluk kendine aittir.

Çünkü tarih,”küçümsenen,hor görülen ACİZLERİN,CÜCELERİN” “boşluğuna getirip kalleşçe öldürdüğü KAHRAMANLAR MEZARLIĞIDIR.”

Ya da bu millet,bu inancını “TERK ETTİĞİNE” insanlığı inandırmalıdır.Bu da,4000 yıllık geçmişten sonra olacak bir iş midir bilmem?

Sizce “Anti Semitizm-Sami Soyu Kartşıtlığı” kötü mü?

Keykubat

4 Şubat 2009 Çarşamba

ZITLIKLARDAN KORKAN ISLAM

ZITLIKLARDAN KORKAN İSLAM



Tezatlıkların yani “zıtlıkların” toplum yaşantısında da insan yaşantısında da önemi tartışılmazdır.Örneğin,bulaşıcı hastalıkların aşıları,o hastalığın mikroplarının öldürülerek vücuda verilmesi ile olur.Canlı virüslerin,kendilerinin ölüleriyle uğraşmalarını sağlayarak,aşı, vücudun güçlenmesine fırsat yaratmaktadır.


Yani bir zıtlıktır.İnsanlık tarihi de zıtlıklarla doludur.


Günümüzde “dinler çağı” yeniden geri getirilmeye çalışıldığından ben de moda ya uyarak örneklendirmek istiyorum.


İbrahim peygamber 75 yaşında aldığı peygamberlik görevini,Tanrısının desteği ile bir çok sıkıntıların ardından inançlarını çocuklarına aşıladı,Tanrısının melekleri ile sürekli başlarında destek vermesi ile ilk nesillerini oluşturdu.Çok değil,torunu Yakup’un çocuklarından Hz.Yusuf’un Mısır’da firavun olmasına kadar bu desteği sürdü.Sonra 400 yıllık bir kölelik dönemi yaşadılar.


Bu dönemde başka kavimler arasında kendi inançları dışlandı,aşağılandı ve kendileri köle olarak zıtlıklar içinde yaşamayı ve onlara katlanmayı öğrendiler.


400 yıl sonra Tanrıları onlara Hz.Musa’yı gönderdi ve onun önderliğinde Mısır’dan çıktılar.


Tanrı İ.Ö 1300’lerde Hz.Musa ve ardından Hz.Süleyman’a,İsa’ya kadar yine onlarla birlikte oldu.Onları güçlendirdi,saltanat sahibi etti,diğer kavimleri soykırımlara uğrattılar,zaferleri,büyüklenmeleri yaşadılar.


Bu büyüklenmelerinin olduğu zaman 700 yıl kadar geçmişti ve sonra Babil’e sürüldüler,

Sonra Pers Kralı Büyük Krus’un onlara yurtlarını geri vermesi ve yeniden güçlenmeleri ile saltanatları toplam olarak,yaklaşık 1400 yıl sürdü.Gene ,şımardılar,sapıttılar,güçleri onları şaşkına çevirdi.İ.Ö195’lerde Romalıların boyunduruğu altına girdiler.Öyleyken gene sapıttılar.


En son İ.S.70’de tekrar yurtları,tapınakları yeniden yıkıldı ve o zamanın dünyasının her yerine dağıtıldılar.

Bu dağılma da 1948’e kadar 978 yıl sürdü.


Sürüldükleri toplumların arasında bunca yıl aşağılanıp dışlandılar,soykırımlara uğradılar,kimlik değiştirip o toplumlar arasında güçlenmeyi,zenginliği,bilimi ele geçirmeyi öğrendiler.Onları kurtaran da bu meziyetleri oldu.


Bu gün yeryüzünde 17 milyon kadar Yahudi olduğu söylenilmektedir.Ama 7 milyar dünya nüfusu içinde bu 17 milyon insan yeryüzündeki bütün keşiflerin,icatların,bilimsel gelişmenin %50-60’ına denk gelen oranda pay almayı başardılar.


Yıllardır,İngiltere,Fransa,Almanya,Amerika üzerinden dünyaya yön veren güçlerin başında yer almaktadırlar.

İsmail Peygamberden Sami soyu olduğunu iddia eden Hicaz Arapları da Hz.Muhammet ile başlayan ilk Müslümanlar da,Arap yarımadasında korkunç işkencelere,aşağılanmalara,toplumdan kovulmalara katlanarak inançlarını korumayı ve iktidara getirmeyi başardılar.


Ve ardından üreyenler,”dört halife” döneminde Afganistan’dan Güney Türkistan’a,oradan Libya’ya kadar topraklarda hakimiyet kurdular.İstanbul’u kuşattılar.


Fethettikleri topraklardaki halkların tepkilerini,onların felsefelerini incelediler.


Özellikle İ.S.750 sonrası kurulan,daha ılımlı idare sistemi oluşturan Abbasilerin Bağdat şehrini inşa etmeleri,orada bir İslam Üniversitesi kurmalarının ardından Yunanistan’a,oradan Çin’e kadar topraklara kültür elçileri gönderdiler.Bunlar topladıkları bilgi ve belgeleri kendi Arap diline çevirdiler,yorumladılar.


Bilim,tasavvuf (felsefe),tıp,toplum idaresi,hukuk,matematik,astronomi alanlarında yükseldiler ve dünyaya ışık oldular.

Sonra, onlar da soydaşı olduklarını iddia ettikleri Yahudiler gibi şımardılar,740’larda “Irkçılık” yüzünden çöken Emevi İmparatorluğunun ardından 40 yıl Bizans’tan soykırım yiyen ve Haçlı baskısı ile çıkarılan yeni İslam-i tarikatlara bölünmelerini benzeri şımarıklık 850-950 arasında Abbasilerin çöküşleri döneminde onları tekrar yakaladı ve bütün güçlerini kaybettiler.


Çünkü,yaşadıkları safahat dönemi Müslüman Arapları "zıtlıklardan korkar hale getirmişti.


Bu yüzden bir daha da böyle bir Arap hakimiyetini yeryüzü görmedi.

Sebebi “ırkçılık”,keşfedecek başka bir şey olmadığına kendini inandırma,dünya yaşamını bırakıp kendini ölüme hazırlama yani aşırı ibadet,zevk ve sefa düşkünlüğü ve adaletsizliğin artması gibi basit insani sebeplerdi.


Ama İslamiyet’i kurtaran “Yecüc-Mecüc” soyu diyerek aşağıladıkları Türkler oldu.İran’da,Anadolu’da,Mısır’da hep Türkler vardı.


Selçukluların ardından,Doğu Roma’yı Müslüman etmeyi başaran Osmanlı Türkleri de başlangıçta hızla yükseldiler.Ama,Arap kılıcı ile edindikleri dinlerini bilmedikleri,kendi dillerinde kutsal kitaplarını okuyamadıkları için (halen bile tartışma konusu) Arap yarımadasından getirdikleri Kuranı ezbere bildiğine inandıkları,”peygamber soyu” olduğunu söyleyen bir sürü Mekke ve Medine’li işsiz Araplar,onları,kendileri,Yunanlılar ile ve İranlılarla evlenerek soylarını Sami soyu ile karıştırmaya ikna ettiler.


Sonunda karşı gelen Türkler de Fatih döneminden başlayarak devlet içinden iyice çıkarıldılar.13.yy’da Fazlullah Esterabadi’nin İran’da öldürülmesinin ardından 15.yy’da Fatih Edirne’de kazdırdığı çukurlarda yine bu Fazlullah’ın izinde giden “Hurufileri” diri diri yaktırdı.Bunun ardından,”sayı saymak” dahi yasaklandı.


Bir daha da hiçbir Müslüman ve Türk ülkesinden “adam” çıkmadı.Osmanlı da Arap'a uydu ve zıtlıklardan korktu.

İşte bu noktada,”tezatlara” yani “zıtlıklara” tahammül edemeyen “Arap Kültürü” Osmanlı’da hakim oldu.

Osmanlı,16.yy.da Hicaz’ın fethinden sonra İslam’ın Halifesi,hamisi ve Hicaz Araplarının bakıcısı oldu.


Kendi devletlerini batırmış,yeryüzünün nefretini çekmiş Hicaz Arapları,hazır kurulmuş Türk devletini kültürel baskı altına aldılar.”Cennete “ gidebilmeleri için ,Hicazın yani Mekke ve Medine’nin duasını almaları gerektiğine inandırıldılar.


Bu da “Surre alayları” denilen,her türlü mücevherat ve hazinelerle yüklü kervanlarla,her yıl Hicaz Araplarının gönüllerinin alınmasını,böylece onların “hayır dualarının” alınarak Türklerin dünyada hakim,hükümran ve cennetlik olabileceğine inandırdılar.


Oysa,Türkler gerçekten Yecüc-Mecüc soyu’muydu?


10. ve 14 yüzyıllar arasında Sami Soyu için “Tanrının Cezası” kabul edilen Moğol-Türk akınlarını yapanlar için Kuran gerçekten öyle mi diyordu?


İsra Suresi 5. Nihayet, o ikiden birincinin vadesi geldiğinde, üzerinize aşılmaz bir güce sahip kullarımızı gönderdik de onlar, barınakların

aralarına girip araştırdılar. Ve bu, yerine getirilmiş bir vaat idi.(Yaşar Nuri Çevirisi-Meali)

İsra Suresi 5-Bu ikiden birinin vakti gelince üzerinize pek güçlü olan kullarımı göndereceğim.Onlar da yurdunuzda her şeyi araştıracaklar.Bu yerine gelecek bir vaattir.(Elmalılı Çevirisi-Meali)


Bu aynı ayeti kelimenin iki ayrı din adamı ve iki ayrı zamanda yaptıkları tercümeye tanık olmaktayız.Sami soyunun cezacısı olan kavimler için Sami Tanrısı “aşılmaz bir güce sahip kullarımız” ve “pek güçlü olan kullarım” diyerek anmaktaydı.Yani “Lanetli,Yecüc-Mecüc soyu “DEMİYORDU”.


Belki de İslam tarihinde bu konuyu benden başka hiçbir kimsenin kurcalamadığını sanmaktayım.En son bir ay kadar önce dinci basından bir yazar bunu gündeme getirdi ki bu da benim bu konuyu dile getirmemden yaklaşık bir yıl kadar sonra oldu.


Oysa ben Dine inanmıyorum işte.


Bu olay bile “Arap olmayan” kavimlerin Arap Kültür Emperyalizmi ile sömürülüp uyutulduklarına bir kanıttır.Onlar dini “kazanç,ticaret ve sefahat” için kullanan kavimlerdir.


“Allah’ın Pek Güçlü Kulları” başlıklı yazımda diğer yazılarımda Tevrat -İncil ayetleri ile destekleyerek bunu dile getirmiştim.


Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri bile 17 yy.da yazdığı Marifetname’sinde,”kıyamet” konusunu işlerken,””Türklerin,kıyamet öncesi Armageddon savaşlarına Mesih Hz.İsa’ya 300.000 asker vermeyi taahhüt ettiklerini,bu yüzden Türklerin de Yecüc-Mecüc kavmi olmalarına rağmen “cennetlik” olabileceklerini”” yazmaktadır.(Pazarlığı kimlerin nasıl yaptığı yazılmamaktadır(!)O yazıyı, Osmanlı’nın “İslam’ın ve Haçın Halifesi olma” isteği yönünde yazdığı inancındayım.)


Oysa,toplumun gelişmesi için gerekli olan “tezatlarla yaşama kuralı” tamamen unutulmuştu.


Osmanlı da,“kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmazmış” örneğinde olduğu gibi Arapların nasihati ile yaşadı ve Arapların kaderini paylaştı.


Son 200 yılı İngiliz korumasında geçtikten sonra ,sonunda 620 yıllık ömrü ile tarih sahnesindeki yerini aldı.

Türk milletini ise “zıtlıklara önem veren” bir önder kurtardı.Bu ne bir Arap ne bir Sami’ydi.


Bu bir Türk’tü.


O da Mustafa Kemal Atatürk’tü.


Günümüzde de 10 Kasım 1938 İsmet İnönü İhtilali ile iktidara gelen “dönmeler iktidarı”,1950’de yerini “Sünni Kürt-Dönme” ortaklığına bıraktığından,dünyanın hakim devletlerinin idaresine teslim edilmiş bir Türkiye vardır.

Bu yüzden,dünyanın hakim devletlerince Osmanlı’nın çöküş döneminde başlayan,250 yıldır İngiliz,50 yıldır da Suudi Arabistan’ın paraları ile dayatılan “Vehhabilik” ile 110 yıldır dayatılan Nakşibendi kökenli,İncil karışımlı Said Nursi islamı yani “Nurculuk akımı” ile Türkiye halkı yine “zıtlıklardan” arındırılmak istenmektedir.


Zıtlıkların olmadığı ortamda “tek fikir” vardır.


Herkesin tek fikirde olmasının sakıncaları Kuranda bile açıkça anlatılmaktadır.”Ben isteseydim herkesi Müslüman yaratırdım” diyen Tanrı ise,Müslümanlar neden “zıtlıklardan” korkmaktadırlar?


Müslümanlar solculuktan,dinsizlikten,Darvinizm’den,Sosyalizm’den,Komünizm’den korkuyorlarsa bilsinler ki “inançlarına güvenmiyorlardır”.


Bunun başka açıklaması yoktur.


Hz.İbrahim’den başlayarak 4000 yıllık bir dönemi birkaç cümlede “zıtlıklar” açısından anlatmaya çalıştım.


Yahudilere bakınız,bunca yıllık zahmetlerin sonunda,Fazlullah Esterebadi’nin Hurfiliğinden,Eretna Devletinin hakimi Kadı Burhanettin’in düşüncesinden Komünizm’i çıkaran Karl Marks’da,Kuran’da “küçüğün de küçüğünü biliriz” ayetinde bahsi geçen “Atomu” parçalayan Einstein ve her gün hastanede röntgen filmlerimizi çektirdiğimiz cihazları,askerimizin radarlarını ve daha da saymakla bitmeyen buluşları icat eden nice Yahudiler de bu zıtlıklardan çıkmıştır.


Zıtlıklara tahammül etmeyen toplumlar tarihten silinmişlerdir.


Aklı olan herkesi “zıtlıkları korumaya”,bulundukları yerlerde zıtlıklar yoksa da çıkarmaya çağırıyorum.(Kan dökmek hariç)


Müslüman ülkeler bu gün yeryüzünün sömürge ülkeleridir.


Bütün pislikler,salgın hastalıklardan yoksulluklara ve gökten düşen bombalardan kimyasal ve biyolojik silahlara kadar her şey onların başına yağıyorsa,bunda “zıtlıklara tahammüllerinin kalmaması” ile,”erken Tanrıya kavuşma istekleri” etkili değilse nedir?


Birkaç gün önce Başbakanımızı Davos’ta “meşhur eden” davranışın nedeni de Müslüman bir kavimi Yahudi İsrail’den korumak uğruna değil midir?


Düşününüz,1.5.milyarlık İslam dünyası,5.Milyonluk Yahudi devletine “dur” diyecek güce sahip değil ve bu yüzden,”bir tepki davranışı” bile birilerini önder eder hale gelmiştir.


Bu gülünç acizliğinizden halen utanmayacak mısınız ey Müslüman dünyası!!!


Ben utanıyorum.


Yoksa Tevrat’ta geçtiği gibi,Yahudiler dışında her kavim papağanlar gibi sadece “konuşanlar topluluğunu” mu oluşturmaktadırlar?


Öyle değilse, ya adam gibi zıtlıkları koruyarak bilgi düzeyini yükseltmeyi seçeceğiz ya da “konuşan insan kılıklı hayvanlar sürüsü” olduğumuzu kabul edeceğiz.


Çünkü onlar bize böyle bakıyorlar.


Bir düşünürün dediği gibi ;


“İnsanlar tercihlerini yaşarlar!!!!”


Keykubat

21 Ocak 2009 Çarşamba

HOS GELDIN SAYIN OBAMA

HOŞ GELDİN SAYIN OBAMA

"From The Times (Times'dan)
January (Ocak) 21, 2009
‘They brought us here as slaves, but we always loved white Americans’
(Bizi buraya köle getirdiler ama biz beyaz Amerikalıları hep sevdik)
A city of segregation looks to embrace a new age of equality"
( Ayırımcılığın bir şehri,yeni eşitlik çağını kucaklar görünmektedir)

Avrupa,15.yy. başlarında,doğudan Osmanlı İmparatorluğu, batıdan Endülüs Emevi İslam devleti arasında sıkışmış durumdaydı.
Uzak doğu ülkelerinde,sömürüp köleleştirebilecekleri kavimler, soyabilecekleri zengin medeniyetler olduğunu bildikleri halde,bu kıskaçtan kurtulup ta oralara ulaşmaları da imkansızdı.
Her gün daha da yoksullaşmaktaydılar.

14.yy. içinde kaybettikleri iki Haçlı seferinde aldıkları ağır mağlubiyetlere bir de,bütün Avrupa’yı saran veba salgını da eklenince bu güç kaybı Avrupa’yı intihar noktasında getirmişti.

Prusya’da bulunan Alman Kayseri,”Kutsal Roma-Germen İmparatoru,Haçın temsil gücüyle Emrini vermişti;

“İster serf ister asil olsun,her kim bir ekmek kapısı bulursa onu yücelteceğiz.”

Hıristiyan Avrupasında,aristokratların yanında "Burjuvazinin doğuşu" bu keşiflerle başlar.

Atlantik okyanusunda,dev yılanların,ejderhaların,akla hayale gelmeyecek kadar korkunç canavarların yaşadığı inancının verdiği korkuyla asırlardır okyanusa açılamayan Avrupa artık “intihar saldırısına” geçmişti.

Okyanusa atlayacaklardı artık,ya bir ada,ya da büyüleyici Hindistana bir yol,çünkü öyle de böyle de ölüm yanlarındaydı.

İlk saldırıyı Portekizli gemiciler,Kanarya Adalarından geçerek,Gana ‘yı keşfetmeleri ile gerçekleştirdiler.

Ok-yay ile savaşan,sadece mahrem yerlerini örterek giyinen,anlaşılamayan tuhaf dilleri, inançları olan ve oldukça kara derili bu insanları Avrupa’ya getirip satmaya başladılar.

Eski çağlardan beri,Afrika halkları,kendilerine yakın olan Sami,Arap kavimleri tarafından köle olarak kullanılmaktaydılar.

Kristof Kolmb’un Hindistan zannettiği Amerika Kıtasını da,ardılı Ameriko Vespuçi yeni Orta Asya ziyaretinden döndüğü ve orada gördüklerini de anımsayarak “Türkiye” zannetmişti. Hindi’ye “Turkey-Türkiye” denmesinin sebebi de bu olaydır.

Ama,İspanya,İngiliz Kraliyetleri burasının Türkiye değil,yeni bir yer olduğunu hemen kavramışlardı.

Bu arada da Afrika halkları da gemilere doldurularak bu kıtaya yerleşen,deli,katil,idamlıklar güruhuna köle olarak satılmaya başlanmıştı.

İşte, köleciliğin en acımasız,en zalim dönemini,onların kültür değerlerini çalarak da Vandalizm’in en korkunç örneklerini Avrupalılar bu zamandan sonra dünyaya gösterdiler.

Geçen beş yüzyıl içinde pek değişen bir şey olmadı.Birkaç yıl önce,9/11 olayının arkasından televizyon ekranlarında Amerikan Polisinin pompalı tüfekle zenci avladığını bütün dünya seyretti.

Ronald Reagan ile başlayan “Neo-Conservatısm-Yeni Muhafazakarlık Akımı” siyaseti,Baba Bush,Clinton ve oğul Bush ile zirveye ulaştı.

Ortadoğu halklarına planladıkları “dayatma demokrasi ihracı” çabaları da,bölgenin kan gölüne dönmesi,bütün dünya halklarının yanında,evlatlarını kaybeden Amerikalı anneler,köle Condoleza Rıce’ın hava limanında üzerine sürülen kırmızı boyalı eller, Mıchael Moore’un 9/11 belgeseli de eklenince,”neo con” siyaseti dibe vurdu.

Amerikan halkı,”neo-con”ların maaşlarına zam,işlerine son verdi.

Bu gün,Sayın Barrack Obama yemin ederek görevine başladı.Saatlerce hazırlanan görkemli yemin törenini seyrettim.

Halkın ve siyasilerin katılımları muhteşemdi.

Obama’nın yemininden önce California’lı Gay Cemaatinin duası bana biraz tuhaf geldiyse de Amerika’nın yarısından fazlasını cinsel sapkınlıklar içinde olduğunu bildiğimden olağan karşıladım.

Gene,bizleri gıcık edeni haksız,yersiz “Ermeni soykırımından” bahsetmesi tek kelime ile iğrençti.
Ermenilere asıl kimin soykırım yaptığını, okumak,öğrenmek isteyen herkes,Joseph Campbell’in “Tanrıların Maskeleri-Batı Mitolojisi” kitabının Haç’ın doğuşu bölümüne bir göz atsın.

10. ve 11.yy.da bölgeye gelen Türklerin de Ermenileri nasıl kurtardıklarını,bu yüzden bir çok Ermeni’nin Türkçe konuşup,şairlerinin bile eserlerini Türkçe verdiğini de kaynak bulamazsa, Osmanlı kaynakları,benim de gariban bir ”Osmanlı,Ermeni ve Özür” başlıklı yazımdan yararlanabilirler.

İslam ülkelerine yaptığı çağrıyı olumlu buldum.”saygıya dayalı” ilişkiler kulağa hoş geliyor.Ne yazık ki 50 yıldır,”Ermeni Soykırımı” mazeretleri ile her yıl Türkiye’nin Amerika’ya resmen haraç ödemek zorunda bırakılması, bu haksız ve adaletsiz siyasetin sürdürülmesi,Obama tarafından da dile getirilmesi, ”saygıya dayalı işbirliklerinin” de profilini çizmektedir.

İsrail’in elinde bulunan nükleer silahların bir çok Avrupa devletinin bile elinde olmaması,25 gün süren Filistin katliamının,Sayın Obama’nın yemin törenine “24 saat kala” kesilmesi asla dikkatimizden kaçmış bir olay değildir.

“Tanrının bana vaat ettiği Ortadoğu-Nil-Fırat arası toprakları alacağım" diyen "IRKÇI" bir kavim nasıl olur da bu kadar güçlendirilir?

Nasıl olur da bu kavimin yaptığı insanlık dışı kıyımlara müsaade edilir?

Nasıl olur da bu kadar çok nükleer başlıklı silaha sahip olması engellenmez de İran’ın tenekeden bir atom bombası yapma olasılığına karşı bir nükleer santral kurulmasına izin verilmez?

Ya da Türkiye’nin vs vs ?

Sayın Obama’nın “saygıya dayalı ilişkiler” teklifinin gerçekleşebilmesi için,büyük devletlerin siyasetlerini değiştirmesi gerekmektedir.

Değişiklikler şöyle olmalıdır;

1-Ortadoğu halkları,”düşman gruplara bölünerek” birbirlerini kırmak zorunda bırakılmaktan bıkmışlardır.Bu bölünmelerin yarattığı kardeş düşmanlıklarını kökleştiren sömürgeci batı siyaseti,sadece “batıya” kazandırmaktadır.Yani ABD ve AB’ye.

2-“We’re the World,We’re the children of the world” ve “İnsan Hakları” felsefeleri doğruysa, bizler de bu dünyanın parçası ve çocuklarıyız,bizler de insanız.Sosyal yaşamımızın iyileştirilmesi, sağlık, ekonomik,eğitim haklarımızın “dayatma,sınırlandırılmış” sistemler olmamasını istiyoruz.

Sami olmayan toplumlara dayatılan ilkelliğe bir son verilmelidir.

Üniversitelerimizin,sanayicilerimizin,sanatçılarımızın daha çok üretmeleri için ortamın sağlanmasını,sokaklarımızda aç,sefil insanların dolaşmamasını, cehaletin, ilkelliğin teşvik edilmemesini istiyoruz.Bu dünya hepimize yeter.

3-Amerika ve Avrupa “, siz yemeseniz de olur,bizim midemiz daha geniş” diyen,güçlü,zorba bir dünya kardeşi olmamalıdır.

4-Her türlü terör örgütünün büyük devletlerce desteklenerek ,cennet dünyamızın kan gölüne dönmesinin,gözü yaşlı annelerin,eşlerin bebeklerin feryatlarının kesilmesini istiyoruz.

5-Bütün dünyaya başka bir gezegenden köleci kavimlerin saldırısı varmışçasına,tüm dünyanın, karşılıklı saygı,işbirliği içinde ilişkiler kurmasını,bunları geliştirecek eylemlerin gerçekleştiril-mesini, nükleer silahlanmanın son bulmasını,tabiatın üzerindeki kontrolsüz sanayi tehdidinin kaldırılmasını istiyoruz.

6-Köktendinci Yahudi-Hıristiyan Neo-Conservativism ile her türlü mistik inanca,ırk ayrımına dayalı siyasetlerin terk edilip,ulusların kardeşliği ilkelerinin oluşturulmasını umuyoruz.

İşte o zaman Tanrı’nın dünyasında “gerçek din,gerçek adalet “ yerini bulacaktır.O zaman her türlü soruya en uygun cevap verilecektir.Kurt ile kuzu yanyana otlayacaktır. Yeryüzü, fesatlıktan yüreği kara kurum bağlamış siyasetçi ve iş adamlarından kurtulacaktır.Bunların içinde iyileri de var.

Henüz,siyahların her yerde “özgür “gezemediği bir Amerika’da,”neo-con”ların yarattığı tepkiyi yumuşatmak muhalif,dünya ve Amerikan halklarının “gazını almak” için” seçilmiş bir Amerikalı Köle Başkan’ın bunları gerçekleştirmesi elbette bizim de umduğumuz bir beklenti değil.Mesajımız zaten ilgilisinedir.

İnsan Hakları ve Cumhuriyetler çağını başlatan Amerika,dünya halkları üzerindeki Avrupa Emperyalizminin etkisini kırdıktan sonra,bu kavramları ,bu gün dünya devletlerinde “kardeş kavgaları” yaratmak,onların gücünü tüketmek için kullanmaktadır.

Türkiye,Ortadoğu ve diğer dünya halklarının yeryüzünde başka bir halka gerçekte bir düşmanlığı yoktur.Düşmanlık,insanlara daima en kötüyü verip,en kötünün iyisine razı edilen güçsüzlerin ızdıraplarından, acılarından,lanetlerinden doğmaktadır.

Dünyaya hükmedenlerin en büyük sorumluluğu “adalet ilkesinden” olmalıdır.Eğer hakim kalmak,hüküm sürmek isteyen varsa?

Bu yüzden,eski Türk bilgini İmam Gazali’nin güzel bir sözü ile yazıma son vereceğim;

“İnsanlar dinsiz yaşayabilirler ama Adaletsiz Asla!!!”

Justıce before everything.























Bunlar bir yana,"dünya siyaset sahnesine hoş geldin Sayın Köle Kral."

Keykubat

Resmin altındaki alıntı Yemin Töreni Konuşması için;
http://www.timesonline.co.uk/tol/news/world/us_and_americas/us_elections/article5556296.ece

19 Ocak 2009 Pazartesi

NEO CONCULARIN SONU MU

ÖNSÖZ;
Bu yazıyı,önceki yazılarımın anlamını,inandırıcılığını vurgulaması açısından,tercüme ettim.Bu yazıdan sonra blogu okuduğunuzda daha gerçekçi yorumlar,çıkarımlar yapabileceğiniz gibi,kendi bilgi birikimleri,nizi de yönlendirmede çok faydalı olacağı inancındayım.

Keykubat

Bakış Açısı:Neo-con’ların Sonu


Amerika'nın yayılmacı-işgalci "Neo Con"
siyasetinin Son Temsilcisi.Bush.

Jonathan Clarke,Carnegie Meclisinde “Uluslararası İlişkilerde Ahlak” konulu toplantıda George W.Bush’u Irak’ın işgali için cesaretlendiren “neo-con”ların yükselişi ve düşüşü hakkındaki bakış açısını belirtmiştir.

Tarihin içine çökmekte olan Bush idaresi ile ilgili olarak sorulan en adamakıllı soru,sahneden kaybolmak üzere olan” neo conservative -Yeni Muhafazakarlık” felsefesinin desteklenip desteklenmeyeceği sorusudur.


Cevap büyük ihtimalle “evet” tir.


Fakat,1980’lerdeki erken dönemeci öncesinde yeni muhafazakârlığın kitabesi yazılmıştır. Reagan idaresi döneminde sönmeye yüz tutmuş iken1990’ların ortalarında bir ikinci nesli ortaya çıkmıştır.


Bu,ileri soğuk savaş döneminde “neo-con “ ABD ordusunun hakimiyetinin “tek kutupluluğun öneminin” kutsal yağla kutsanmasıydı.


Bu anlayış,çağdaş “neo-conservatism-yeni muhafazakarlık felsefesinin-” yeni fikirlerle desteklenmesi için bir kuluçka makinesi gibi çalıştı.

KÜSTAH TUTKU

Yeni Muhafazakarlık felsefesinin ana karakteristikleri;

1-Dünyayı “iyi-kötü”ye dayalı ikili bir anlayışta görmek,

2-Diplomasiye düşük tolerans-hoşgörü tanımak,

3-Askeri gücü kullanmaya hazırlıklılık,

4-ABD üzerinde tek taraflı vurgu yapmak,

5-Çok yönlü örgütlenmelere tepeden bakmak,

6-Sadece Ortadoğu üzerinde merkezlenmek.


Bush idaresinde başlıca rol oynayanlar arasında, Paul Wolfowitz, Douglas Feith, Elliott Abrams, David Addington and Richard Perle göze çarpmaktadır.


Yeni Muhafazakarların medyadaki avukatları arasında Bill Kristol and Norman Podhoretz, dahilken, felsefe üretenlerden ise Bernard Lewis and Victor Davis Hanson aydın ağırlığını temin etmişlerdir.


Yeni Muhafazakarların çoğu Yahudi’dir ama,bu hareketin bir Yahudi olayı olarak algılanması yanlıştır.

Washington eyaletinde,en önde gelen düşünce kuruluşu Amerikan Girişimcilik Enstitüsüdür. (American Enterprise Enstitute)


Şimdi,İsrail-Filistin barış projesinde,geleneksel görüşmelerin reddine merkezlenmiş Amerikan dış siyasetini tartışan hayli etkin seri yazılar yaratıldı.

Daha geniş bölgenin demokratik biçimlenmesi için kışkırtılması yerine,ABD’nin daha cesur tutkular barındırmaya yöneltildi.


İlk aşama,bölgede bir tür gösterici (mitingçi) etkisi olduğuna inanılan Saddam Hüseyin’in tahttan indirilmesiydi.

Bush idaresinin başlangıcında neo-con’ların umudu sönüktü.

Aslında,Wolfowitz, Feith ve Perle gibi birkaç kişi üst düzeyde görüşmeler yaptılar ama,Bush,kendisi,geniş çaplı zıt bir neo-con dış politikasını alçak gönüllülükle uyguladı.


Ne Dış İleri Bakanı Colin Powell ne de Savunma Bakanı Rumsfeld bir “neo-con” du.


Neo-con’ların yaptıkları,her nasılsa Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in etrafında bir haçlı birleşmesiydi.

Aslında,Bay Cheney kendisi,”Neo-con felsefesi forumunda kabul edilen Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin imza yetkisine sahip kurucularından değildir.


“Neo-con”ların kritik geçiş noktası ise Bay Cheney’in ABD ordusunu cesur bir savaş düzeninde tutma vaadidir.Onun “neo-con”lara katılımının,neo-conlar için çok hassas olduğunu kanıtlamıştır.


En Yüksek Gel-Git Noktası;


Aradıkları fırsat 11 Eylül 2001’de ayaklarına gelmişti.


Hiç kimse, bu kadar uygun bir zamanda,tam da gününe uygun düşecek şekilde önceden planlayarak hazırlayamayacağı,aldatıcı cevap gerektirmeyecek kadar uygun,bir stratejiyi hesaplayamazdı.

“Neo-con”lar,şüphesiz,Irak Savaşının istihbarî kurucu babalarıydılar.


Hiç kimse,hazırlanmış bir plana bu kadar yakın bir hazırlık yapamazdı.

Birdenbire,demokratik şekillendirme fikirleri,en akla yatkın politik seçenek olarak göründü.

Önerileri,sahnenin tam ortasına atlayarak Irak’a saldırmaktı.


Şüphesiz,”neo-con”lar Irak Savaşını getiren tek ve ana aktörler değillerdi.Ama,işin anahtarı,Afganistan’ın ötesine geçecek 9/11 olayına,Amerika’nın yanıtını temin eden fikirleriydi.Onlar,şüphesiz,Irak Savaşının fikir babalarıydılar.

Irak Savaşının ilk haftası,”neo-con”ların gel-git-lerinin en yüksek noktalarını temsil etti.


Kayırdıkları Amhet Çelebi,tahtı elde etmek için onları ayağı ile içeri taşıyandı ve savaş alanında da politik olarak her şey yolunda görünüyordu.


Fakat, neo-con’cuların,geniş alanda demokratik biçimlendirme fikirleri, istila,işgale dönüştüğünde,ve isyanlar yoğunlaştığında,her zaman olduğu gibi,”neo-con”ların “petrol boru hattı rüyalarına” sahip olduklarını ortaya çıkarıverdi.


Bush idaresi ile Irak başarısı birbirine mandalladığında,”neo-con”lar tam bir “geriçekiliş” içindeydiler.

Seçkinlerin ce halkın savaşa karşı fikirleri aldatıcı bir şekilde değişiverince,idareyi bırakmaya başlayıverdiler.


Kutup Muhalefeti;


Her haliyle,2008 seçimleri,”neo-con”cuların,ordu merkezli,tek yanlı dış politikalarının ön ayaklarının arka ayaklarına dolanmasıyla doğrudan reddini temsil etmektedir.


İlk bakışta Obama idaresinin gelişi,yeni muhafazakarcılığın kutup muhalifi olarak görünmektedir.

İçeriği,Cenova Kongresi,Kyoto Protokolu gibi uluslar arası antlaşmalarla dolu,çok uluslu bir yapılanma olarak yorumlanıyordu.


İran ve Küba gibi,göz ardı edilmiş ülkelerle doğrudan görüşmelere açık,bir diplomasiye yüksek öncelik tanıdığını ortaya koydu.Savunma bakanı Gates,askeri nüfuzu açısından,son seçenek olarak bürosunda kalıyordu.


Bundan başka Irak-Afgan savaşlarının mali yüklerinin etkilerinin iyileştirilmesi,ABD askeri gücünün üstün önemini bir yana atıvermişti.Bu gün,artık,ABD’nin “tek kutupluluğun fırsatlarından” hoşlandığını tartışmak zordur.

Bu yüzden en emniyetli iddia ile,”neo-con”lara,rollerini tarihin hükmüne terk etmelerini ve onlara “hoşça kal” diyebilmemizdir.


“Neo-Conservatizm plağının ikinci yanı ise ,Ruanda ve Darfur krizlerinde oluşan soykırımlarda askeri nüfuzunu kullanmasıyla görünen “Neo-Humanitarianism-Yeni İnsancıllık” kavramıdır.


Kendileri,Amerikan tarihini ana akıntısının bir parçasını oluşturduklarını iddia etmektedirler. Öyle görünmektedir ki, bu iddiaları,daha mantıklı onları olarak yukarı bir yerde görülür hale getirecektir.


Bu iki şeyi değiştirmektedir.Birincisi,”Yeni Muhafazakarlık” anlayışının ikin yanının adı “neo-humanıtaarıanısm” yani,”yeni insancıllık” felsefesidir.Bu fikir,Amerikan askeri gücünün nüfuzunun Ruanda veya Darfur soykırım krizleri zemininde kullanılmasıdır.


Bazı Obama memurları,örneğin BM’deki Susan Rice,bu görüştedir.Bütün göstergeler,Obama’nın çok dikkatli olacağını,ama olmazsa,,tek yanlı askeri savaş düzeninin Amerikan ajandasına geri gelebileceğini göstermektedir.

İkinci olarak,Obama idaresi İran’da,tespit edilmemiş bir ticaretle yüzleşecektir.


Neo-con’lar,Amerikan dış politikasının tanımlayıcı unsurunun Tahran’ın nükleer silah programının kısa sürede altüst edilmesi,ABD’nin güç kullanması gereğini savunmaktadırlar.


Obama ekibinden alınan erken işaretlere bir kez daha bakıldığında,askeri güç kullanımının ajandada aşağı alındığını ve yeni düzenlemelerin dikkate alındığını göstermektedir.


"Neo-con”ların erken ölümlerinin ardından sevinç çığlıkları atarak hayata geri dönerek işin başına geçebilecekleri durumunun sadece İran’ın uyuşmazlığı halinde,ortaya çıkabileceği ihtimali vardır.


Jonathan Clarke,Stefan Halper’in ,Yalnız America’sının,“Yeni Muhafazakarlar ve Küresel Düzen” eserinin yardımcı yazarıdır.: The Neo-Conservatives and the Global Order ”


Tercüme eden,

Keykubat

Yazının Linki;

http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/7825039.stm