"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

14 Kasım 2010 Pazar

ESKİ MISIRLILARDA RUH KAVRAMI

ESKİ MISIRLILARDA RUH KAVRAMI

Eski Mısırlılar,insan ruhunun Ren,Ba,Ka,Akh,Sheut ve Ib olmak üzere altı parçadan oluşmaktaydı.Ruhun bu parçalarına ek olarak insan vücudu vardı.(“Ha” olarak adlandırılıyordu,çoğulu Haw’dı,yaklaşık olarak bedeni oluşturan parçaların toplamı anlamına geliyordu.Diğer ruhlar da “aakhu,khaibut-keybut ve khat- kat’tı.

IB-KALP

Mısırlıların ruhunun önemli bir parçası olarak düşünülen “Ib”in diğer adı da “kalp”ti.”İb” in, hamile kalan annenin rahmine düşen çocuğu oluşturan bir damla kandan şekillendiğine inanılırdı.
Eski Mısırlılara göre ,kalp beyin değil,insanın ruhsal varlığının,düşüncenin,arzunun,niyetin koltuğuydu.Bu Mısır dilinde bir çok ifadelerle delillendirilmiş,”İb” sözü Awt-İb (mutluluk),kalbin genişliği,Xak(hak)-İb sözü (yabancılaşma-tuhaflaşma) özünde ruhun budanması veya tepesinin kesilmesi anlamına geliyordu.Mısır bilimci Wallis Budge,bunu AB olarak değerlendirmiştir.
Mısır dininde kalp ahretin anahtarıydı.Ruhun ahrette,sahipliğine karşı lehte ve aleyhte şahitlik edilmesi,yaşamını sürdürmesi olarak tasavvur edildi.Tanrılar tarafından kalbin tartılması töreninde kalbin Anubis tarafından sınanacağına inanıldı.Eğer kalp,Maat’ın bir tüyünden daha ağırsa timsah,hipopotam başlı olarak tasvir edilen insan yiyici canavar Ammit tarafından yenecekti.

Türkçe’de “Allah kalbine göre versin-Allah niyetine göre versin”,Kalp kalbe karşıdır-Benzer ruh yapısına sahip olanların birbirlerine yakınlık duyması”,”Kalbi kötü-art niyetli”,”Kalben inanmak-içtenlikle inanmak”,”Kalbini çalmak-gönlünü kazanmak-aşık etmek”,”Kalbi kara-kötü niyetli” deyimleri gerek İslam inancı gerekse daha önceki inançlarımızın da Mısır kökenli olduğu anlamına gelmektedir.

Türkçe’de “Allah kalbine göre versin-Allah niyetine göre versin”,Kalp kalbe karşıdır-Benzer ruh yapısına sahip olanların birbirlerine yakınlık duyması”,”Kalbi kötü-art niyetli”,”Kalben inanmak-içtenlikle inanmak”,”Kalbini çalmak-gönlünü kazanmak-aşık etmek”,”Kalbi kara-kötü niyetli” deyimleri gerek İslam inancı gerekse daha önceki inançlarımızın da Mısır kökenli olduğu anlamına gelmektedir.
Mısır tanrısı Ra’nın dilediğini “iyi” dilediğini “kötü” yaratması,İslam’da da “Hayır ve şer Allah’tandır-İyilik ve kötülük Allah’tandır” şeklinde kendisini göstermektedir.Bu durumda, “isteği dışında yaratılmış varlık olan” insanın “iyi” veya “kötü” olması yaratılışında belirleniyordu. Bu yüzden de “Allah kalbini kötü yaratmış” deyimi de halk arasında yaygındır.Sonuç olarak kalbi “İnsanın yaratılışta tanımlanan yaratılış gayesi-niyeti” olarak tanımlarsak doğru bir tanım yapmış olacağız inancındayım.
SHEUT-GÖLGE
Mısır inancına göre her kişinin bir gölgesi daima vardır .Bir insanın gölgesiz veya bir gölgenin insansız olabileceği asla düşünülmemiş bu yüzden ,insanı temsil eden şeyleri gölgenin taşıdığına inanıldı.Bunun içindir ki bir tanrı veya insan  heykelinin gölgesi, kendilerinin gölgesi olarak saygı gördü.Gölge,Anibus’un hizmetçisi,ölümün resmi gibi kabul edildiği gibi,siyah renkli küçük insan şeklinde tasvir edildi ve hürmet gösterildi.

REN (AD)

Mısırlılar,bir insana doğumunda verilen adının ruhun bir parçası olduğunu ve anıldıkça yaşamını sürdürdüğünü,bu yüzden insanların adlarını sürdürmek,korumak  için çok sayıda işleri yaptıkları bir çok metinlerde geçmektedir.Örneğin, Nefesin Kitabının bir parçası Ölüler Kitabı kökenliydi ve adın yaşamını sürdürmeyi amaçlıyordu.Sihirli bir ip devamlı olarak adı çevrelemek ve korumak için  kullanılırdı.Tersine olarak da Akeneton gibi devlet düşmanı kabul edilenlerinkiler ise adlarının tarihten silinmesi için gelişigüzel yapılırdı.
Bazen de lanetlenenin adına yapılan  anıtlar ekonomik olsun diye,üzerine varisinin adları yazılarak ona verilerek yeni masraflar ve uğraşlardan kaçınılırdı.
Bir insanın konuşularak adını yaşatmak için çok sayıda yer ve çok sayıda daha büyük yapılar inşa edilirdi.”Ad”,hiyeroglif alfabesinde “öküz başı” şeklinde yazılırdı.

Arap alfabesinin ilk harfi olan “Elif” harfinin de harf köken biliminde “öküz başı” ile tasvir edilmesi dikkate değer.
Dilimzde,”Adını yaşatmak”,”Adın batsın-adın silinsin”,”Adı sanı anılmamak-kişiden bahsedilmemesi”,”Adı güzel kendi güzel-adının anlamı ile kişiliğinin uyuşması” anlamlarına gelen deyimlerin de kökenlerinin eski dinlere dayandığı anlamını çıkarabiliriz.

KA-CAN


Hiyeroglif HarfiKA-CAN
Mısırlılar ölüm sonrası hakkındaki inançlarını geniş olarak açıklamışlardır.İnsan vücudunun “Yaşama gücü veren KA” ya sahip olduğuna,ölüm noktasında bu gücün bedeni terk ettiğine inanıyorlardı.Tanrı Khnum çocukların bedenini çömlekçi çarkında şekillendirip annelerinin rahmine sokuyordu.Heket veya Meskhenet,doğumda canlı olmasını,nefes almasını sağlayan ruhun bir parçası olan herkesin “KA”sının yaratıcısıydı.Diğer dinlerde bu “ruh’a denk gelmekteydi. Hayattayken,Ka’nın yeme,içme ile beslendiğini,öldükten sonra da yiyecek sunuları ile besin tüketmeye devam ettiğine inanılırdı.Bu yüzden ölülere yiyecek sunarlardı. Mısır hiyeroglifinde göklere açılmış iki kol şeklinde yazılır.İkonografide KA,kralın ikinci imajı olarak resmedilmiştir.
Türkçe’de bunun karşılığı “can”dır.”Canın isterse”,”Canım çekti”,  ”Can bedenden ayrılmadıkça”, derken canın yeme-içme özelliğini,asıl isteğin sahibinin bedeni değil can olduğunu,can çıkmadıkça ölümün olmayacağını, ”Önce Can sonra canan”, “Can cümleden azizdir”,”Canının istediğini yapmak”,”senin canın can da benimki patlıcan mı” ,”Canın çıksın”gibi deyimlerle de bedenin sahibi olan canın öne çıkarılarak,her şeyden önce geldiğini ve bencilliği,kendini öne çıkarmayı can bağlamında ortaya koymuş oluyoruz.

BA-RUH

BA-İnsanın Ruhu
Hiyeroglif harfinde  BA
Çağdaş batı dinlerindeki ruha yakın anlamdadır.Ancak her şeyi bireyin şahsi fikirlerine ve kavramlarına özel tek şahsi kılıyordu.Cansız nesnelerin bile “BA”sı vardı.Eski krallık dönemlerinde BA “Sahiplerinin BA’sı” olarak anılıyordu.İnsan öldükten sonra BA onun görüntüsüydü,ölüm sonrası mezardan uçarak KA ile birleşen insan başlı kuş şeklinde resmedilmiştir.
Kefen metinlerinde BA’nın ölümden sonra bedene geri döndüğü,yiyip içtiği ve çiftleştiği yazılıdır.Louis Ekber’e göre ne Grek’te ne Yahudilikte ne de Hıristiyanlıkta böyle bir durum olmadığını,BA, kişinin parçası değil,kişi Ba’nın parçasıdır  demiştir.Ölüler kitabında BA,Ra’nın güneş teolojisinin yansıması olarak her gece Osiris ile birleşen ceset biçiminde olmayarak ölünün yaşamına katılan meftanın varlığı olarak tasvir edilmiştir.
Her insan kendine has karaktere sahip bir de  “ba”ya sahipti.Eğer KA istemezse BA bedene bağlı kalırdı.Mısır cenaze ayinleri “BA”nın serbest kalarak “KA”ile birlikte vücudu terk etmesi rahatça hareket ederek göklerde Akh olup  yaşamaya devam etmelerini sağlamayı amaçlıyordu.


“BAU”  kelimesi “BA”nın çoğulu olup özellikle tanrının namı,gücü ve etkinliğini ifade eden anlamlara gelmekteydi.”Tanrının BA’sı iş başında” denilirdi.(Borghout 1982).Bu bakımdan hükümdara “tanrının BA’sı” olarak saygı gösterilirdi.Her bir tanrının bir diğerinin.”BA” sı olduğuna inanılırdı.

Türkçe’de ruhun uçup gitmesini anlatan çok sayıda deyim vardır.”Canın çıkınca ruhun uçup gider.”,”Son nefeste ruhunu teslim etmek”,”Ruhu teslim etmek”,”Ruhum sıkıldı,”Ruhanilik”, ”Ruhçuluk”,Ruh çağırma”,”Ruhsal bunalım”, deyimleri tamamen Mısır inanışı ile alakalı deyimlerdir. İngilizce’de böylesi yok.
Ayrıca Türkçe’de “Ben”,Bana” kelimelerinin de sanki “insana bedenen değil de “ruhen” ruhani kişiliğine hitap etmeyi tercih eden bir anlayış nedeniyle “BA” dan kaynaklanmış gibi görünmektedir.Çünkü,”BA” özünde tek harftir ve “B” olarak yazılır.”B” harfi Grek dilinde “BETA”,İbranice “Bet-Bes”,Arapça’da “BA” olarak okunur.
İslam kültüründe büyük değeri olan “B” veya “BA” ﺏ:
Müslümanlar “BA” için;
1-Kuranda bulundu,
2-İlk sure Fatiha ve Kurandaki bütün surelerde bulundu,
3-Fatihanın bütün içeriğinde ve Besmelede bulundu,
4-Besmelenin bütün içeriği de “BA”nin içeriğinde bulundu” demektedirler.
İnsan da,tanrının parçası,ondan bir parça  sayıldığından,tanrının da yeryüzünde temsilcisiydi.Türkçe’de “Ben” ve Bana” öznelerinin “BA’dan türediğine hiç şüphe yoktur.

AKH- (AK Okunur-Sihirli olarak var-etkili olan)-
AKH
Eski Mısır tarihi inançları boyunca ölü kavramları çok çeşitliydi.Akh düşünce ile birleştirildi ancak aklın hareketi değildi,tercihen yaşayan bir varlığın zekasıydı.Akh,ölüm sonrası da önemli role sahiptir.Khat’ın ölümünü takiben BA ve KA,AK’ı oluşturmak için birleşirler.AKH’ın yeniden canlanması sürekli sunulan adaklar ile özel cenaze töreni ile olabiliyordu.Ayin terimlerinde ;”SE AKH” AKH’a çevirmek yani ölüyü yaşayan AKH yapmak demekti.Bu da Ramses döneminde ölüyü hayalet gibi dolaştırmak mezarın düzenini bozmak olarak algılandı.Akh,yaşayan bir insana iyilik,kötülük suçluluk duygusu,hastalık,kabus gibi olayları şartlara bağlı olarak yaşatabilmekteydi.
Yazılı metinlerin mezarın ayin odasına bırakılması veya rahiplerin özel ayinleri ile yaşayan yakınlarının yardımlarıyla canlıların arasına bazı sorunları çözmek için çağırılabiliyorlardı ve görüşmelerde araya girme veya başka bir ölüyü veya tanrıyı çağırmayı yaşayan etkili biriyle yapmak daha iyiydi,hatta bu işin cezası da vardı.
Akh,ın ayrılması veya BA ile KA’nın birleşmesi ölümden sonra çok özel sunuların,etkili büyü yapmayı gerektiriyordu,aksi halde ayini düzenleyen ölebilirdi.Mısır cenaze edebiyatında mezar metinleri ve Ölüler Kitabında  ikinci kez ölmeden “akh olması için ayinlerle ölüye yardım etmeye niyetlenilirdi.

Bu tanımlamadan “Akh’ın “akıl” olmadığı,diriltildiğinde “hayalet” olarak tanımlayabileceğimiz bir şekle büründüğünden bahsedilmesi daha çok “hayalet” çağrışımı yapmaktadır.
Dinler hakkındaki birikimlerime göre,eski çağlarda dünyanın her yerinde eski Mısır inancının farklı ama onunla aynı paralellikte var olan bir din anlayışı yaygındı.Türkler de bunun dışında değillerdi ve blogumdaki Karahan yaratılış destanını okursanız Mısır Yaratılış Miti ile paralelliklerinin hiç de az olmadığını göreceksiniz.
Türkçe’de “akıl” kavramının temelinin bu “akh-ak” öğesinden kaynaklanmış olması gerekir. Çünkü insan, “aklı” olduğu sürece insanlığını muhafaza eder.Herhangi bir nedenle aklını yitirmiş insanın insani yönlerini sergilemesi mümkün değildir.
Türkçe’mizde akıllı,akılsız,aklını yitirmek,aklını kaybetmek (delirmek),aklını peynir ekmekle yemek (düşünmeden iş yapmak,ahmaklık etmek),akıl sahibi olmak gibi tanımlamalar,insanın kişiliğini oluşturan fizikötesi özelliğini ifade etmektedir.
İslam inancında da kişinin yaptıklarından sorumlu tutulabilmesi için “aklının yerinde” olması gereklidir.Akli melekeleri yerinde olmayan,herhangi bir seviyede delirmiş insanların ahrette de sorumlu olmayacaklarına inanılır.
Hatta,önceden akıllı iken sonradan aklını yitiren insanın,aklını yitirmeden önceki yaptıklarından sorumlu olacağına inanılır.
Yukarıdan beri ruhun öğeleri olarak sayılan kişinin;
Kalbi (yaratılışta tanımlanan yaratılış gayesi-niyeti),gölgesi (esrarı-metafizik özellik),adı, canı,ruhu bir araya geldiğinde kişiyi insan yapan saf,somut aklını oluşturmaktadır inancındayım.
İnsan ,akıla dayalı fiilleri ile kişiliğini gösterir,kişiliğini belirler ve kendisi olur.Toplumda gördüğü saygı düzeyi de yaptıkları ve söyledikleri ile ölçüldüğüne göre akıl kişiliği de belirlemektedir.

Her insanın aklı olmasına rağmen her insanın olaylara bakışı ve onları yorumlayıp anlaması,ifade etmesi kendisine özeldir.Bu özellik de kitleleri peşinden sürükleyen önderlerden nefret edilen tiksinilen insan kişilikleri arasındaki farkı da belirlemektedir.
Bu yüzden ruhun parçaları olarak sayılan öğelerin tümünü “akıl” ve onun yoğurduğu “kişilik” ile yorumlamak mümkündür düşüncesindeyim.
Türkçe’mizde atalarımızın “akıl” dediği bu öğe günümüzde gelişerek “kişilik” ile tanımlanır hale gelmiştir.
Bu yüzden “Akh=kişilik” denilebilir.Buna insanın “varlığı” da diyebiliriz.
Tanımlamamda her ne kadar eksiğim,hatam varsa bana da herkese de “Allah akıl fikir versin ” diyorum.
Başka ne diyeyim.(!)

Keykubat/adilyargıç
http://en.wikipedia.org/wiki/Egyptian_soulBu  linkten Türkçe'ye çeviren;
Alaeddin Yavuz -Keykubat-Adilyargıç



13 Kasım 2010 Cumartesi

MISIR YARATILIS MITI -RA,APEP,THOTH,ISIS ve DIGERLERI


MISIR TANRILARI ve YARATILIŞ MİTİ


Eski medeniyetler ve mitolojilerle ilgili çalışmalar yapmaya başladığınızda,bütün tanrıların aynı geometrik şekilde tasarlanmış olduklarını görürsünüz.Bütün düzeylerde özellikle tanrılar listelerinin oluşturulmalarında,tanrı-çaların birbirlerini etkilemelerinde,ilişkilerinde  fiziki bir düalizm=ikicilik olduğunu görürsünüz.Daha ileriki örneklerde,zaman çarkının düzenlenmesinden insan tecrübesinin kucaklanmasına,yaratılış ve yok ediliş (kıyamet) örneklerinde tanrı-tanrıçaların “iyi-kötü”,”karanlık-aydınlık”,gibi ikici kategorilere bir denge tutturma,tam bilince ulaşma çabalarında rastlarsınız.
Daima tanrıları  sıklıkla göklerden,birleşik bir bilinçsizlik olan Kaos’tan sonsuz bir denizden gelmiş olarak buluruz.

MA'AT Gökleri kuşatan Ana Tanrıça
Hermopolis’te tapınılan sekizli tanrılar meclisinin hayvan şekilli görüntülerinin çoğu yılan ve kurbağa şeklinde resmedilmektedir.Dört çift olarak ayrılmışlar ve erkekler “kurbağa” dişiler de yılan ile ilişkilendirilmişlerdir.(Kurbağalar biyogenetik deney sonucu,yılanlar ise insan DNA’sı olarak kabul edilmektedir.)
Mısırlılar,dünyanın biçimlendirilmesinden önce, yönsüz bir kaos içinde yoğun sulardan oluşan bir karanlığın olduğuna inanırlardı. Bu kaos içinde Khumnu’nun (Hermepolis’in ) inanışlarında Sekizli Tanrılar Meclisinin dördünün kurbağa ve dördünün de yılan tanrıçalar olarak yaşadıklarına inanırlardı.(Sonsuzluk dengesi)

Mısır mitolojisine göre,ibadette ayrılan grupların en az ikisinin eş geldiği en az üç ayrı Evren Yaratılış şekli vardır.
Ennead (Tapınılan dokuz baş tanrı= Atum (Es(t)um), Geb, İsis, Nut, Osiris (Usiris), Nephthys (Neftis), Seth, (Se(s)t)  Shu (Şu), ve Tefnut).
Atum doğduğunda,ilk yaratılışta var olan sulardan (NEITH-NEİS) doğdu, yalnızlığını gidermek için elle cinsel tatmin oldu.(Abazan tanrı) Tohumları ve nefesi sırasıyla Tefnut (Nem) ,ve Shu-Şu (Kuraklık) oldu.Şu ve Tefnut’tan Geb (yeryüzü-toprak) ve Nut (gök) doğdu,çiftleşmeler in sürmesiyle doğanlar oldu.
Şu onları ayırdı ve çocukları; Ausare (Usari-Osiris (Grek)-ölüm),Set (çöl),Aset (Esis-İsis-yaşam) ve Nebet Het (bereketli yer) di.Osiris ve İsis bir çift olduğu gibi Neftis ve Set de öyleydi.

Ogdoad (Sekiz kat-Tapınılan baş tanının ilk Sekizi- Atum, Geb, Isis, Nut, Osiris, Nephthys, Seth, Shu) , Ra  doğduğunda ya bir yumurta ya da mavi nilüferdilk güçlerin birbirlerini karşılıklı  etkilemeleri sonucu NU/Naunet (Su)’ten Amun/Amunet (Amin-hava), Kuk/Kauket (karanlık) ve Huh/Hauhet (Huhit-sonsuzluk) doğdu.Sonra Ra,Hathor’u,eşini yarattı ,ondan bir oğlu oldu Hor (Horus-Büyük Horus biçiminde olan) o da İsis ile evlendi.

Başlangıçtan bu yana rakip guruplar birleşti,Atum Ra (As(t)um Re),Ogdoad yüzünden Atum’un esrarlı yaratılışına bağlı olarak aynı tanrı olarak bilindiler,Ra’nın Şu,Tefnut ve diğer çocukları oldu.Sonuç olarak Anubis,Horus olarak da bilinen Osiris’in oğlu olarak tanındı.
Amun’un rolü sonraları daha da büyüdü,bir süre Ra’nın görüntüsünde baş tanrı olarak kabul edildi.
Bir süre Ra ve Horus Aten tek tanrıcılığı tanıttığı zamanlarda Ra-Horus (Urus-Urisa-İsa-erkek görünüm) tek tanrı Aten (Okunuşu Esin-Esine-Asena-Dişi görünüm-Çift cinsiyetli) olarak yorumlandılar ve sonuçta bu yaratılış mitiydi.Sonraları Osiris kültü daha sevilen bir hal aldı ve o baş tanrı oldu,Ptah (Fsah-Fah ) biçiminde tanımlandı. Nihayet,bütün tanrılar Osiris,İsis, Horus,Set (o şimdilik kötüdür)’in görüntüsü olarak düşünüldüler,Horus ve Osiris sonraları tek tanrı olarak düşünüldüler.Ptah Osiris olarak düşünüldü.

Mısır Yaratılış Mitlerinin farklı bir yorumu daha
Mısır Tanrısı RA,insan değildir,yeryüzünde geldiğinde insan bedenine girmiş ve o görüntüde hükmetmiştir.İnsan bedeni yaşlandığında ölür,göklere çıkar ikide bir “Atum Re,Amon Re gibi adlarla yeni bedeni ile geri gelir.Bu gelişlerinde de “üç temel esasa” dayanan yaratılış mitlerinde küçük tadilatlar olur.İşte bu tadilatları içeren “Yaratılış”,“Yumurta” ve “Nilüfer Çiçeği -Lotus” mitlerini okuyalım;

Yaratılış Miti


Mitte,dengesiz kaosun içindeki varlıkların birbirlerini karşılıklı etkilemeleri sonucunda yeni bir varlık oluştu.Bu varlık açıldığında “RA” ortaya çıktı,uzun bir aradan sonra Ra diğer tanrılarla birlikte her şeyi yarattı.Ra ile alakalı iki temel varyasyon vardır;
Yumurta Miti;
Mit’in ilk aslında çamur yığınının sularla karşılıklı etkileşiminden varlık-Samanyolu=Hathor olarak doğdu.Bu çamur yığını üzerinde göksel kuş yumurta üzerine kuluçkaya yattı.Yumurta RA’yı da içinde bulunduruyordu.
Mit’in aslında yumurta kozmik kuş tarafından korundu (Kuşun kaynağı-oluşumu açıklanmıyor.Demek ki önceden var) Her nasılsa Thoth’un kültünün doğmasından  sonra,Thoth ile özdeşleştirilen İbiş kuşunun  kuluçkaya yatmasıyla Ra ortaya çıktı ve  yumurtanın Thoth tarafından hediye edildiği söylenildi.

Bu da Thoth her şeyden önce vardı.Çünkü o aynı anda zamanın (ezel-ebed-ilk ve son) tanrısıydı.
Nilüfer Miti

İleriki Dokuzlu Tanrı Meclisi  dönemlerinde ortaya çıkan Atum Ra tarafından Ra’nın benimsenmesi ile Ra,çamur içinde ortaya çıkan mavi nilüferden ortaya çıkar ve Ra tarafından evlatlık edinilir veya benimsenir.
Suların çamurla karşılıklı etkileşiminden oluşan patlama ile nilüferin taç yaprağı sular tarafından yüzeye taşındı ve yavaşça açılan taç yaprağı içindeki böceği-Kefri’yi dışarı verdi.Kefri,doğan güneşi temsil eden Ra’nın görüntüsündeyken birden,yeryüzündeki bütün yaratıkları gözyaşları ile şekillendiren  ağlayan bir çocuğa –Nefertum’a (genç A(s)tum) dönüştü.
Daha ileriki Mısır mitlerinde tanrı Kefri Ra tarafından yutulur,nilüferin de geçici olarak Kefri görüntüsünde Ra’dan daha çok, çocuğun da RA olduğu söylenildi.
Bazen,çocuk Horus olarak adlandırıldı,mitlerin birbiriyle karışmasından Horus ve Ra, Mısır mitolojisinde Tanrı Ra-Herakti olarak adlandırıldı.Anlatılanlar,”her şeye geçme özelliğine sahip” Ra’nın eskiyen vücudunu terk edip başka bedende ortaya çıkmasıdır.Bütün tanrılar sadece Ra’dır denilebilir.
Evren yaratılış miti,diğerleri arasında ölümün tanrısı olan Anupu (Anubis) ile sürmektedir.

MISIR MİTOLOJİSİNDE ASIL YARATILIŞ MİTİ

 Başlangıçta,Mısır toprağı yokken her yerde karanlık vardı ve “NUN-engin” adıyla çağrılan geniş sulardan başka hiçbir şey yoktu.Nun’un gücü,karanlıktan parlayan bir yumurta doğurdu bu “RE” idi.O her şeye gücü yeten ve her şekle girebilendi. Onun gücü ve sırları adında gizlidir;fakat diğer adını söylerse o söylediği hemen vücut bulur.

“Ben,şafakta Kefra,öğleyin Re,akşamın alacakaranlığında Tem’im” dedi..Ve,güneş doğdu,göğün öbür tarafına doğru ilk kez yola çıktı.Sonra ilk kez “ŞU-rüzgar” adını söyledi ve ilk rüzgar çıktı,”Tefnut -tüküren” adını söyledi ve ilk yağmur yağdı.Ardından “GEB” adını söyledi ve toprak-yeryüzü oldu;tanrıça “NUT” adını söyledi ve gökyüzü bir yay şeklinde yeryüzünün bir ucundan ayağına ve öbür eline kadar uzandı ve ;”Hapi” dedi,büyük Nil nehri Mısır boyunca aktı ve bereketli kıldı.(Yeryüzünü düzenleme ve canlıları yaratma)
Bundan sonra RE,yeryüzündeki bütün varlıkların adını söyledi ve onlar büyüdüler.En sonunda insanoğlunun adını söyledi ve Mısır toprağında erkek ve kadın oldu.(Çift yaratma)
Sonra RE insan şeklini aldı ve Mısır’a ilk firavun oldu,binlerce ve binlerce yıl ülkeyi boydan boya yönetti,insanlar, “RE’nin zamanında olan şeylerden “ iyi diye bahsettiklerinde” ürünü bol bol veriyordu.(Cennet yaşamı)
Koç Başlı Ra sembolü
Ama,RE insan biçimindeyken zamanla yaşlandı.İnsanlar ondan korkmuyor,kurallarına uymuyorlardı.
Ona,”RE’ye bakın,kemikleri gümüş,teni altın,saçları lapis lazuli gibi.

Bunları duyunca RE çok kızdı,insanların onun kurallarına uyumsuzluğu içinde kötü şeyler yapmaları onu daha da kızdırıyordu.Böylece, kendi yarattığı tanrılar olan,Şu,Tefnut,Geb ve Nun’u da çağırarak bir araya topladı.Kısa sürede bütün tanrı ve tanrıçalar gizli bir yerde RE’ye katıldılar,fakat insanlar nelerin olup bittiğinden habersizdi,Re’nin emirlerine uyumsuzluk etmeye,onu aşağılamaya devam ediyorlardı.)

RE,tanrıları toplamadan önce NUN ile görüşmüş;Sen,beni yaratan,tanrıların en yaşlısı ve benim yarattığım tanrılar;
-“Gözümün bir bakışıyla yarattığım insanlara bakın.Bana karşı kaç tanesinin ne komplolar kurduğunu, hakkımda neler dediklerini görün ve onlara ne yapmam gerektiğini bana anlatın.Sizin öğütlerinizi işitinceye kadar insanlığı yok etmeyeceğim.”
Nun dedi ki;-“Oğlum Re,kendisini yaratandan daha güçlü olan,bütün yaratılmışların en güçlüsü olan,gözünü onların üstüne çevir ve kızın Sekmet görüntüsünde üstlerine yok edici bir felaket gönder.”
Re,cevapladı;
-“Şimdi bile üzerlerine korku düştüğü zaman çölün içine sürüler halinde dağılıyorlar ve sesimin korkusundan korku içinde dağlara saklanıyorlar.”
Bütün tanrı ve tanrıçalar alınları yere değinceye kadar RE’yi selamlamadan önce “-Sekmet biçiminde üzerlerine bakışını tekrar gönder” diye bağırdılar.

Böylece,Re’nin korkunç bakışından kızı Sekmet vücut buldu,tanrıçaların en vahşisi bir aslan gibi avlarının üstüne çullandı,en hoşuna giden kıyım ve keyfi de kandı.
Az sonra Re ülkenin bir ucundan öbür ucuna baktı ve Sekmet’in yaptıklarını gördü.Sonra,onu çağırarak;
-“Gel kızım,emirlerimi nasıl uyguladığını bana anlat!”
Sekmet,avlarını yırtan bir dişi aslanın korkunçluğu içinde cevapladı;
-“Kalbimin hoşlanması ile,insanlığa karşı gerçek olan öcümle,bana verdiğin hayatla yaptım.”
Sekmet,Mısır’ı boydan boya bir öteye,bir beriye öldüre öldüre giderken ayakları kırmızı ve Nil halen bir çok gecedir kandan kıpkırmızı akıyordu
Biraz sonra Re yeryüzüne boydan boya bir daha baktı ve her ne kadar kendisine karşı isyan etmiş olsalar da kalbi zavallı insanlar için birazcık kıpırdadı.Lakin,hiçbir şey zalim Sekmet’i durduramıyordu hatta RE kendi kendisine –“artık şu katliamı kendiliğinden durdursa “ diye aklından geçirdiyse bile.Ve,RE,bunun gerçek bir kurnazlıkla olabileceğini gördü.

Böylece emrini verdi:”Fırtına gibi hızıyla,gölge gibi sessizliğiyle yeryüzünün üzerinde koşuşturan hızlı habercilerimi getir!”
Bunlar getirilince onlara –“Nil’in en vahşi aktığı kayaların ve ilk tufanın adaları arasına yapabildiğiniz kadar hızlı yükselerek gidin (Uzaya çıkış), Elefantin (Fil gibi şişman) adlı adaya gidin ,orada bulduğunuz kırmızı renkli topraktan çok miktarda getirin!”
Haberciler,hızla yola çıktılar ve kan renkli kırmızı toprakla,güneşi işaret eden parmak gibi taştan dikilitaşların dikildiği  Heliopolis’e geri döndüler.
Şehre geri döndüklerinde geceydi,fakat bütün gün Re’nin emretmesi ile Heliopolis’in kadınları bira mayalamışlardı.
Re,7000 testi biranın durduğu yere geldiğinde,diğer tanrılar da onun aklının insanları nasıl kurtardığını görmeye gelmişlerdi.-“Arpa birasını kırmızı Elefantin toprağı ile karıştır” dedi Re ve yapıldı,böylece,bira insanın kanı gibi kırmızı ay ışığında parladı.
-“Şimdi,onu,güneş doğduğunda Sekmet’in insanları öldürmeyi uygun göreceği yere götürün” dedi Re.Ve henüz geceyken 7000 testi bira götürüldü ve tarlaların üzerine döküldü,toprak dokuz inç (25.cm kadar),bir insan elinin avucunun üç katı ölçüsünde derinliğe kadar,diğer adı “uyku yapıcı” olan kuvvetli  birayla kaplandı.
Sekmet’in öldürdüğü insanların kanlarını düşünerek dudaklarını yalayarak geldiği gün felaket de gelmişti.Toprağı sel almış,görünürde hiçbir canlı olmadığını gördü,fakat,kan renginde kırmızı birayı gördüğünde onu öldürdüğü insanların kanı sandı.
Zevkle güldü ve gülmesi,aç bir dişi aslanın gürlemesi gibiydi.Onun gerçekten kan olduğunu düşünerek içti,durdu ve serhoş oldu.Tekrar tekrar içti,zevkle kahkaha attı,ve biranın gücü beynini sardı ve artık öldüremiyordu.
Sonunda Re’nin beklediği yere geri döndü,o gün insan öldürmediği tek gündü.
Sonra Re “Huzur içinde ol tatlı şey” dedi.Ve adı Hathor (Hator-Hasor) olarak değişti ve tabiatı da arzunun gücü ve aşkın tatlılığına döndü.Bundan böyle Hator,aşkın verdiği güçle kadın ve erkeklerle çiftleşti.
 
Bundan sonra,her yeni yıl kutlamasında rahibeler Elefantin’in kırmızı toprak renkli birasından onun şerefine içtiler.
Böylece insanlık kurtulmuştu ve Re her zaman olduğu gibi emirlerini vermeye devam etti.Fakat,terini yeni tanrılara bırakıp,sonsuza dek hükmedeceği cennete geri dönme vakti yaklaşıyordu.

Mısır Tanrılarının İnsanları Öldürttüğü Şahin başlı Sfenkslerden biri.
İnsan şeklinde Mısır firavunu olarak yaşadığı için Re aklını kaybediyordu,yine de hükmetmeye devam etti,içindeki hiç kimsenin bilmediği gizli adında bulunan güce sahip olduğundan hiç kimse iktidarı ondan alamıyordu.

Hiç kimse ama hiç kimse onun adındaki gücü keşfedemiyordu,Re artık yeryüzünde hükmedemezdi ama sihirli bir şeyler olabilirdi.
Geb ve Nut’un çocukları vardı;Genç tanrıların iktidara gelmelerinden sonra olmuşlardı ve Nefsis ve Set,İsis veOsırıs adlarındaydılar.
Bunlardan İsis en akıllılarıydı;Ölmüş bütün soylulardan daha bilgili,bir milyon insandan daha akıllıydı.Yeryüzünde ve cennette her ne var ne yoksa hepsini biliyordu ama Re’nin sır adı hariç ve onların hepsini kurnazlıkla öğrenmeye koyulmuştu.

Artık Re,her gün daha da yaşlanıyordu.Mısır’ı boydan boya geçerken,her yaşlı adam gibi,çağların etkisiyle başını bir yandan bir yana salladı,çenesi titriyor,ağzından salyalar akıyordu.Ağzından düşen salyaları çamura dönüyordu ve İsis onu eline aldı hamur gibi yoğurdu.Sonra onu bir yılan şekline soktu ve ezelden ebede firavunların ve kraliçelerinin hükümdarlık işareti olan ilk kobrayı yarattı.

İsis,ilk kobrayı,Re’nin her gün geçtiği aşağı ve yukarı Mısır ülkelerinin yolu üzerine koydu.
Re geçerken kobra onu ısırdı ve otların arasında gözden kayboldu.Böylece onun zehri damarlarında aktı,bir süre, acıdan yeryüzünü boydan boya geçecek büyük bir imdat çığlığı atamadan kaldı.

Onu arayan tanrılar  “ne oldu,ne rahatsızlığın var” diye sorarak etrafını sardılar.Dudakları titredi,bütün uzuvları zangırdadı,zehir,Nil’in sularının Mısır’ın her yanına yayıldığı gibi vücudunda yayıldığından hiçbir söz söyleyemiyordu.
Bu Asilerin terbiyecisi sfenks te İnsan başlı olanı.
Sonunda konuşabildiği zaman Re,”Yardım edin benim yarattıklarım,her şeyi ben yarattım ama ne olduğunu bilmediğim bilemediğim bu şey bana zarar verdi.Daha önce asla  bilmediğim,hiçbir ağrının ona eş olamayacağı bir ağrı .Büyü ve bağın sihrine karşı,hiç kimsenin bilmediği bana güç veren sır adımı kimsenin bilmemesine karşı kim beni nasıl incitebilir?”
“Özenerek yarattığım iki ülkeden ,yarattığım dünyadan geçerken bir şey beni soktu.Su gibiydi ama su değildi,ateş gibi bir şeydi.Bütün uzuvlarım titrerken yandım,ürperdim.
Benden önce var olan büyü,sihir ustalığına sahip,iyileştirme gücü olan,aklı cennete uzanan bütün tanrıları çağırın.”
Bütün tanrılar geldiler ve onun başına gelen korkunç şey yüzünden ağlıyor ve ağıt yakıyorlardı.
Onlarla birlikte,soluyan ve solumayanların yaşamlarını geri veren, ölenleri dirilten sözleri bilen,sihrin şifacısı İsis de gelmişti.

Ne oldu ilahi babam,seni yılan mı soktu?Kendi yarattığın yaratıkların gene sana karşı baş mı kaldırdı?Onu benim işim olan sihirle dışarı çıkaracağım ve senin şöhretinin önünde yere indirip titreteceğim.

Her zamanki gibi iki Mısır’ımın toprağından geçiyordum” diye yanıtladı RE,”yaptığım her şeye yukarıdan bakmayı arzu  ediyordum Giderken görmediğim bir yılan tarafından ısırıldım,...bir yılan! Ama onu ben yaratmadım. Şimdi ateşler içindeymişçesine yanıyorum, damarlarım suyla doluymuşçasına dalgalanıyorum, ve insanların yaz sıcağında yüzlerinden boşalan ter gibi terler yüzümden aşağıya akıyor.”

Yatıştırıcı bir ses tonuyla,“”-Sır olan adını bana söyle” dedi İsis.”Söyle onu bana ilahi babam,onu benim harflerimle söyle ki seni tedavi edebileyim”.
Sonra Re,kendisi olan bir çok adları söyledi:”Ben cennetin ve yeryüzünün yapıcısıyım” dedi.”Ben dağların inşacısıyım.Ben bütün dünyanın boyunca akan suların kaynağıyım.Ben karanlık ve aydınlığım.Mısır’ın büyük nehrinin yaratıcısıyım.Ben göklerde yanan ateşin yakıcısıyım evet ben sabahleyin Kefrayım,öğleyin Re,akşamleyin mideyim.”
Ama İsis tek bir söz bile etmedi,zehir Re’nin damarlarında iyice yer etmişti.İsis,herkesin bildiği adlarını zaten biliyordu ve o ana kadar hala sır olan kalbinde sakladığı adını söylememişti.
Sonunda,-“saydığın adlarının arasında hangisine ihtiyacım olduğunu çok iyi biliyorsun. Hadi,sır adını bana söyle.Böylece zehir dışarı gelecek ve ağrın son bulacak!”
Zehir,en güçlü ateşin alevinden daha güçlü büyük bir yanma ile yakıyordu,ve sonunda Re bağırdı ;
-“Gücün adı,benim kalbimden İsis’in kalbine geç! Ama onu yapmadan önce,adı Horus olacak olan doğacak oğluna onu söyleyeceğine dair bana yemin et.Adın,onda kalacağına ve başka hiçbir tanrıya ve insana geçmeyeceğini de bir yeminle bağla!”

Büyük büyücü İsis yeminini etti ve Gücün Adı Re’nin kalbinden onun kalbine geçti.
Sonra,-“Bilgimin adıyla,zehir Re’nin vücudundan sonsuza dek  çık!”

Böylece ondan çıktı ve o huzur buldu.Ama, yeryüzünde hükmedemezdi artık.Yüksek cennetlerde yerini almak yerine kendi güneşinin benzerliğinde gök yüzünü geçiyor,geceleyin, çok tehlikeli pusuların,tuzakların olduğu Duat’ın 12 bölümünden Re’nin kayığı içinde her gün boydan boya Amenti’nin yer altı dünyasını geçiyor.
Bütün büyücülerin,rahiplerin bildiklerini bilen ölülerin ruhlarını alarak ve söylenmiş bütün sözleri bilerek Re,güven içinde geçiyor .
Re’nin kayığındaki yolculuğuna bir adam hazırlanmadan gitmemelidir,Mısırlılar,firavunların mezarlarının duvarlarına,ölüler kitabında yazılı olan bütün bilgileri bu yolculuğun bütün sahnelerini boyadılar,ölülerin oturduğu batının ötesindeki topraklara güven içinde varmak için çok az insanın okuyabileceği bir kopya mezarda gömülü bulundu.

RA’NIN ÖZELLİKLERİ;

1-Hiçbir şey yokken evreni dolduran sulardan önce bir yumurta şeklinde yaratılmıştır.Her şeye gücü yeten tanrıdır.(İslam=EL Hakim,İncil=Egemen Rab)Yeri Suların üstüdür.Adlarından biri olan “Amun-Su demektir.” (Amin okunur.)
2Aydınlık ve karanlık odur.İkicil-düaldir,iyilik-kötülüğün ondan gelmesi gibi.
3-Algılanabilecek belirli bir şekli yoktur.Her şekle girebilir (Mutant),her cismin şeklinde görülebilir.
4-Yaratmak istediği an  yaratacağı şeyin adını söylemesi yeterlidir.Ol deyince olur.
5-Ses,nazar,büyü ile hükmeder.(Kızdığında insanları bakışı ve sesi ile öldürmesi gibi)
6-Bütün ilimlerin sahibidir.Söylenmiş bütün sözleri bilir,ölülerin ruhlarına sahiptir.Demek ki kıyamet günün sahibidir.
7-Toprağı,güneşi ve gök cisimlerini yaratan ve düzenleyendir.
8-Yeryüzünü,cenneti,cehennemi (yer altı dünyası)  yaratan,gündüz ve geceyi düzenleyen,  dağları yapan,tatlı suları,nehirleri,gölleri, düzenleyen,tüm canlıları çift yaratan odur.
9-Kendisine karşı gelen insanları kızıp yok etmiştir,gene merhamet edip,korumuş ve  bağışlamıştır.Koruyan ve bağışlayandır. (Rahmanirrahim ve El Hakim-Adil Yargılayan’dır acımaz,Kavimlerin helakı gibi.)
10-Kendinden başka küçük tanrılar (melekler) yaratmıştır.

11-Habercileri vardır. (Mesihleri veya haberci melekleri.)
12-Dilerse kötü iyi-iyi kötü olabilir.Her şey dilemesi ile olur.(Canavar Hator’u sevecen yapmasındaki örnek.)
13-Bilinen ve bilinmeyen çok sayıda gizli adları vardır.Adları ilk öğretendir.(Esma-ül Hüsna gibi,Rabbülalemin gibi-Mısır dilinin Arapça olduğundan şüpheniz olmasın)
14- İnsan veya başka bir canlıya tenya- virüs gibi geçerek “asalak” bir yaşam sürmektedir. Bulaştığı vücudun yapısına bağlı olarak etkilenebilir.Kobra tarafından sokulması gibi.(Tevrat-Danyal Suresinde Allah esir düşer.)
15-Hilecidir.Sekmet’i kandırması gibi.
16-İşgalci,yayılmacı,sömürgeci ve kölecidir.Yeryüzüne indiğinde insan vücuduna geçmesi ve geçtiği vücuda bağlı olarak yardımcıları –çocukları olan tanrı-çaları ve köleleri olan insanları yaratması, yeryüzünde Mısır bölgesini kendine ayırması,kendisine isyan edilmesini bırakın, biraz alaya alınmaya bile tahammül edemeyen ve tüm canlıları kızgınlığına mağlup olarak yok ettiren,baskıcı ve de zorbadır.Kendi çocuklarını (tanrı-çaları) bile kendisi ile konuşurken “secde etmeye” zorlamaktadır.Bu haliyle,çocuklarını-yardımcılarını da kölesi olarak gördüğünü söylemek yanlış olmaz.
17-Yarattıklarını gözleyendir.Kölelerinin sürpriz bir teknolojik gelişmeye ulaşıp hakimiyetini elinden almalarından korkmaktadır.
18-Güneş şeklindedir veya güneşte yaşar.Muhtemelen “ateşten etkilenmeyen” bir yapıya sahiptir.Yeri göğün katları olan cennettir.
19-.Bereketin,bolluğun,sağlığın,yaşamın kaynağıdır.
20-Bütün zorlukların üstesinden gelendir.
21-Başlangıç (ilk) ve sondur.Evreni bir yumurtadan yaratmıştır.Halen yarattıklarını güneşten gözleyendir.
22-Ölmeden önce yanına gitmek için iyi işler işleyerek hazırlık yapılmalıdır.(Sevap-hayır gibi.)
23-İnsanların sağlığında uyması için emirlerini bırakmıştır.(Her kavime kitap verilmesi gibi)
24-Diğer bir görüntüsü olan Ptah (Psah-Fah-Fe) Apis boğasının görüntüsünde kabul edilmiştir.


RA’nın DÜŞMANI APEP
Apep-Apepi –GrkApophis=Orta krallık döneminden itibaren varlığına  inanılmaya başlanılan Maat’ın (Düzen-Gerçek) ışığının varlığına karşın kaos ve karanlığın sembolü olarak kötü tanrı olarak tanrılaştırıldı.Atum gibi Ra’nın yaratılıştaki sekizlik ve dokuzluk tanrı düzenlerinin bir sonucu olarak karmaşık kozmik sistemin parçası olarak yaratıldı.Atum Ra daha sonra basitçe güneş tanrısı,ışığın getiricisi RA olarak adlandırıldı ve bu yüzden de MAAT yükseltildi.Apep de en büyük düşmanı ilan edildi ve RA’NIN DÜŞMANI” adı verildi.
Ra'nın kızı Bes Gece Gören Gözleri sayesinde Apep'i Öldürüyor.
Apep kötülerin kötüsü olarak kişileştirilirken de v yılan,timsah ,ya da canavar olarak görüldü,ileriki yıllarda kötü kertenkele veya Nil’in yılanı olarak da görüldü.İ.Ö 4000’lerde Nakada olarak anıldı. Bazı hassas kayıtlara göre boyunun 14.5 m.olduğu söylenildi.Piramide ve kefen metinlerinde bu yılanın suda ve karada yaşayan canlıların ve de güneşin düşmanı olduğu yazıldığına rastlanıldı.
Apep’in kelime bilimi açısından anlamı,adda kullanılan “çift p”nin gökyüzünü boydan boya uçarak geçmek anlamına gelen “pp” den türetildiği tespit edilmiştir.
Orta krallık döneminde özenle hazırlanan Ra ile Apep’in savaş sahnesini gösteren detaylı bir resimde Apep siyah-beyaz M harfini andıracak şekilde başı yerde,RA da kanguruyu andıran kulak ve arka ayakları üzerinde dikilmiş,sol elinde saldırmaya benzer bir kesici  aleti yılana doğru kaldırmış duruşu ile  resmedilmiştir.Bu saldırı,masal anlatıcılara göre, yer altında güneşin battığı yerde batıda Baku adlı bir dağda bekleyen Apep’in,gecenin onuncu kademesinde şafağa doğru gerçekleşiyordu.Mitlere göre Apep,kötülüğü temsil ettiği için RA tarafından bir darbe ile tuzağa düşürülerek devrilmişti.
Bu savaşlarda Apep,sihirli bakışlarıyla Ra’yı yer altındaki dağların eğrilikleri-büğrülükleri arasında nehir kenarlarında dolaşırken  hipnotize eden, onu yiyip bitiren olarak düşünülmektedir.
Bir başka mitte RA’nın kedi kızı Best, Apep’i geceleyin gören gözleriyle avlamış, yiyip bitirmiştir.

RA’YA ve TANRILARA İBADET
İkinci hanedan zamanında RA bir güneş tanrısı olarak kabul edildi.Dördüncü hanedan döneminde firavunlar yeryüzünde RA’nın görüntüleri.Ra’nın oğulları olarak görüldüler.beşinci hanedan döneminde firavunlar devlet tanrısı olarak ibadet edildiler Firavunların onurları için güneş tapınakları,dikilitaşlar,piramitler dizildi.
Firavunun yer altındaki yolcuğunda Ra’ya çok daha fazla önem verildiğini gösteren ilk piramit metni doğmaya başladı
Orta krallık dönemine Ra Amun ,Osiris ve diğer tanrılar ile artan oranda birleştirildi.
Yeni krallık döneminde Ra ya ibadet daha karmaşık bir hal aldı ve daha büyük oldu.Mezarların duvarları Ra nın yer altı yolculuğu hakkında açıklamalı metinlerle dolduruldu.Ra’nın yaşayanların ruhlarını kutsadığını ve ölülerin ruhlarını güneş kayığında taşıdığı söylenildi.
Yeni krallığın doğuşu ile,Akeneton (İ.Ö.1350-1330) döneminde güneşle yaşlanan Ra fikri sevilen bir hale geldi.İbadet “tek tanrıcılık” ile uzlaşmaz düzeye geldi.Ra’nın güneş botunda düşmanı olan yılan Apep’i yenmesi için şarkılar ve ilahiler söylenmesini teşvik eden bir çok işler yapıldı.Aşağı RA’ya ibadet genel olarak yaygınlaşmasına rağmen Heliopolis Ra’nın  kült merkezi kaldı.İşin tuhafı Atum’un önderliğinde birleşmiş olduğuna inanılan sekizli tanrı grubunun eviydi.26 Mayıs,Gregoryen takviminde Ra’nın kabulünün tatiliydi

Roma-Grek döneminde işler dereceli olarak ibadet şekilleri yaşaya devam ettiyse de bin yılın başından itibaren  kötüye gitmeye başladı.Çöküş dereceli olarak yabancı işgalcilerin çeşitliliği altında krallığın zayıflaması ile sürdü.Mısır teolojisinin bir parçası ama halkın inançları arasında artık yer almayarak  devam etti.Ra’ya bağlılık ,tapınağa devam eden inanlar arasında gittikçe azaldı.Hıristiyanlığın doğuşu Mısır’da Ra’ya olan inancın sonunu belirledi,Ra’nın sevilirliği birden öldü gitti.Ra,Mısır’lılar hatta rahipler arasında bile bütünüyle akademik bir çalışma haline geldi.
Türkçeye Çeviren=Alaeddin YAVUZ-keykubat/adilyargıç

Ektir (Keykubat)

“RA” İNANCININ TERK EDİLMESİ


Göklerden geldiğine inanılan Mısır'ın Kutsal Apis Boğası
İ.S.325’de II.Teosidiyus döneminde,Roma’nın Hıristiyanlığı kabul etmesinden sonra, İ.S.525’lere kadar Roma imparatorları,sınırlar içinde yaşayan halkların bütün dinlerinin temsilcileri olmayı sürdürdüler.
Sultanahmet Yerebatan Sarnıcının giriş kapısının solunda bulunan tuğladan örülü yüksek bir su terazisi vardır.Bu terazinin dibinde Milenyum taşı denilen,Roma’nın bütün şehirlerinin merkeze uzaklıklarının ölçülmeye başlandığı yer olan bu noktada,şimdiki Divan yolu caddesinden Ayasofya Camii tarafında uzanan bir tak üzerinde,Roma halklarının dinlerince kutsal olan dini sembolleri durmaktaydı.Bu tak,Jüstinyen dönemindeki isyanlar sırasında yıkılmıştır.
Gene Divan yolu üzerinde bulunan Fatih döneminden kalma Mehmet Ağa Camisinin arka tarafında,adliye binası duvarı dibinde bulunan iki çukurun At meydanı tarafındaki ikincisinde, Atina’dan getirilen “5”.m. boyundaki oturan Zeus heykeli gene bu isyanlar  sırasında Hıristiyanlarca kırılmış,altın olan saçları ve sakalları yağmalanmıştır.(Kaynak Mısır’lı Arkeolog Zahi HAVAS’ın 1989-90’larda TRT2’de yayınlanan İstanbul belgeselidir.
İmparator Jüstinyen (527-565) Hıristiyanlığı Roma sınırları içinde tek din haline getirdi.İstanbul’da Hıristiyan olan Mavi ve Beyaz partililer ile Sarı ve Kırmızı renkli partililer arasında çıkan büyük çatışmalar sonunda,Mavi ve Beyaz partililer mücadeleyi
kazandılar.Hıristiyanlık bu dönemde tek resmi din oldu.Ayasofya Camisi ve Yerebatan Sarnıçları bu dönemde inşa edildi.Muhtemelen bu döneme kadar Mısır’da “RA’ya tapınıldı.Roma bu dönemde Hıristiyanlık dışında kalan bütün dinleri yasakladı.Bu tarihten sonra Ra mitolojik bir kimlik haline geldi.

Bu tarihe kadar Mısırlılar,Ra’nın terlerinden yaratıldıklarına inandıkları için kendilerine “Ra’nın İnekleri” diyorlardı.
Nut-Geceynin sembolü
Mısır Tanrıları İndeksi
1-RA= Rah veya Ray olarak da okunurdu.Çeşitli şekillere giren  güneş tanrısı.Heliopolis’in  (eskisi İnunu=Güneş Şehri) tanrısıydı. Günümüz Mısır bilimcilerinden  E. A. Wallis Budge (1857-1934) Ra, bütün tanrıların görüntüsünde olan aslında Mısır’ın “Tek Tanrısıydı” demektedir.
2-Amon=RA ile sık sık alakalandırılan yaratıcı tanrı.
3-Khnum=Koç başlı tanrı,insan şekline giren çömlekçi çarkının ve kas sisteminin tanrısı. Khnum olarak  koç başı ile da Ra’nın akşam görüntüsüdür.Ra’nın farklı görüntülerinden maksat günün değişik saatlerinde oldukça genel fakat değişken olarak hükmetmesidendir.Kefri ve Khnum olmasıyla gün batımı ve gün doğumunda önde gelir,Ra sık sık güneşin tepeye dikildiği öğle vaktini de temsil etmektedir.
4-Atum Ra=Amun Ra ile Atum Ra,benzerlikleri paylaşan tamamıyla ayrı bileşik tanrılardı.Tek tek bütün tanrıları şekillendirmiş,ilk tapınılan sekiz tanrıyı ve güneşi yaratmıştır.-Bütün tanrıların ve firavunların babasıdır.Bir başka mite göre Okyanus Nun’dan doğan ve Şu,Tefnut un yaratıcısıdır.
5-Kefri=Sabahları güneşi yuvarlayan ve Ra’nın sabah görüntüsü olan bok böceğidir. Bazen Horus’un  farklı görüntüleri Ra’nın yerine kullanılmıştır.Thelema’nın Liber Resh’inde Ra sabah gün doğumunu,Hasor öğle,Tum da gün batımını temsil etmektedir.
6-PTAH= Ptah=Diğer yaratıcı bir tanrı,RA ile ilişkilendirilen sanatçıların koruyucusu.
Güneşin gece yer altından ışık olmadığı zamandaki geçişi Ra ile ilişkilendirilmiştir.Ptah sık sık Amun ve Atum ile alakalandırılmıştır.
7-Ra Horakti=İleriki Mısır Mitolojisinde Ra Horakti bileşik tanrılardan çok bir görüntüsel rütbedir.RA,Horus’un görüntüsüdür denilir.Horakti ile alakalandırılan gün doğumunda Horus’un görüntüsüdür.Umut ve yeniden doğumun sembolik tanrısıdır.
8-Hathor=Doğum,ölüm ve aşk tanrıçası.
9-Horus=Osiris’in oğlu,kral ile yakından ilişkilendirilen gök tanrısı.
10-Set=Horus ve Osiris’in düşmanıfırtına ve düzensizliğin tanrısı.
11-Thoth=Ay tanrısı,yazmanın,hesaplamanın,aklın tanrısı.Ra’nın görüntüsü,kendisi,her şey.
12-Sobek=Timsah tanrı,Faiyum’un tanrısı.
13-Anibus=Mumyalamanın tanrısı.
14-Osiris=Ölümün düzenleyicisi ve tarım tanrısı.Ra’nın görüntüsü.
15-İsis=Osiris’in eşi ve kız kardeşi,Horus’un annesi ve sihrin tanrıçası..
16-WADJET (Wadjet (Wadjyt, Wadjit, Uto, Udjo, Uatchet, Edjo, Buto)-Cehennemin,cennetin,zamanın ve adaletin yılan (kobra) tanrıçası-Aşağı Mısır’da Hapi’nin eşi olarak kabul gördü.Sekmet veya Best’in yerine konulan Nefertem’in annesi Ptah’ın eşi olarak da düşünüldü.Kuzeyin kişileştirilmesini de temsil eder.
Ra’nın başında güneş sembolünü,tanrı-çaların ve firavunların taçlarında da düşmanları öldüren koruyucu olarak yer alır.
Mısır tanrılar panteonunda birden ortaya çıkan “THOTH-Katip” bir anda Mısır tanrılarının en başı olur.

THOTH (Katip)

Öğretmen Toth-Lah-Yehuti
(Okunuşu Tot-Dod)-KATİP=Yaşam anahtarının sahibi.Mısır'ın ay tanrısı,tanrılar meclisinin katibi,tanrıların yazılarını insanların anlayabileceği şekilde karelere bölerek "ilk alfabeyi icat eden,sihrin,zamanın tanrısı."
Thoth’un diğer adları,Djehuty (Cehuti), Lah,Jehuti (Yehuti), Tahuti , Tehuti, Zehuti, Techu (Teçu), veya Tetu yanında Khemenu’nun tanrısı sıfatı da vardı.Grek tanrısı Hermes Trismegistos’un onun adından esinlenilerek üretildiği Grek Trismegistos’unda “Üç kere Ulu,Ulu” denilmiştir. (Hermes şeytanın şeytanıdır.Lah’la kıyaslanamaz.)
Mısır tanrılar panteonunda çok önemli yeri olduğu düşülen Thoth,İbiş kuşu başıyla tasvir edilmiştir.Dişi karşıtı olan Seshat’tır (Şeşat) .
Başlıca tapınağı,daha sonra Greklerce Hermepolis olarak adlandırılacak olan Khemennu’dadır.Greklerin onu yorumlamalarında Hermes ve Mısır çingenelerinin Eshmunen’i ile aynı olduğu belirtilmiştir.Ayrıca Mısır’da , Abydos, Hesert, Urit, Per-Ab, Rekhui, Ta-ur, Sep, Hat, Pselket, Talmsis, Antcha-Mutet, Bah, Amen-heri-ab, ve Ta-kens’de adına kurulmuş tapınaklar kutsal yerler vardır. Ra’nın konuşmalarını insanların anlayacağı dile çeviren ve Ra’nın dili ve kalbi olarak kabul görmüştür.

Burada “Ra’nın Kalbi” olduğunun belirtilmesi mitte Ra’nın her şeye hükmeden sır adı kalbinde sakladığından yola çıkılarak,onun kalbindekine de sahip olan,Ra’nın kendisi de denilir. Diğer bir çok Mısır tanrıları ve soyluları gibi onun da her şeye hükmetmekte kullandığı çeşitli adları vardır.Bunların arasında;”Tanrılar Topluluğunda Ma’at’ın Katibi”,”Ma’at’ın Tanrısı”,”İlahi (Göksel) Sözlerin Tanrısı”,”İki Savaşan Tanrının Yargıcı”,”Rekhekhuinin Yargıcı”,”Tanrıları Yatıştıran”,”Unnu’da Oturan”,”Abtiti Tapınağında Ulu Tanrı”,”İki Kez Ulu”,”Üç Kez Ulu” ve “Üç Kez Ulu,Ulu” adlarını sayabiliriz. Thoth ayrıca sihir,yazıcılık-katiplik,bilim,ölülerin yargılayıcısı ve adilyargıç olarak kabul edilmiştir.
Mısır mitolojisinde Thoth,Ra’nın gece yolculuğunda kayığının öbür ucunda oturan Ma’at’ın,yer altında (cehennemde) Duat’ta ölülerin kalplerini tartarken Ma’at’ın ilkeleri gereği, bir tüyü tartarken terazideki denkliğe özen gösteren bir maymun görünümlü A’an arasında hayati rol oynayandır. Sanatta çağlar arasında gösterilen değişikliklere rağmen
genellikle “Hilal’i” temsilen İbiş Kuşu Başlı olarak tasvir edilmiştir. Geceleri ortaya çıkan ve çok zeki olan Babun maymunu olarak da resmedildiği çoktur.
Babun maymunu ile denk tutulmasındaki amaçlardan bir diğeri de yer altı dünyasında yargılama sırasında bulunacak olan erkek maymun Astennu’nun eşi-benzeri hatta kendisi olduğu da söylenilmesindendir. Denkliğin (Hassas Tartının)tanrısı A’an (Hassas Tartan ) olduğu zamanlarda,köpek yüzlü,babun başlı bir adam olarak görünür.
A’ah Djehuty (Aah Yahut(d)i biçimindeyken insan görünümü daha da ağır basar.Bunlar Thoth’un görünümlerinin sembollerle ifade edilmesindendir.Mısırlılar tanrılarının hayvan başlı görünümlü olduklarına inanmazlar.Örneğin Ma’at deve kuşu tüyü ile tasvir edilmektedir.”Gerçeğin Tüyü” başının üzerinde bulunur veya başı tüy ile birliktedir. Thoth,tanrıların katibi,büyük kütüphanelerinin parşömenlerinin yazıcısı,yazının tanrıçası olan Seshat’ın eşi olarak düşünüldü.Mısırlılara sanat,edebiyat,konuşma gibi değerleri öğreten olarak kabul edildi.
Seshat’ın olduğu kadar onun da zamanın ölçücüsü olduğu kabul edildi.Mısırlılara göre yazıyı Seshat icat etti,Thoth insanlara öğretendi.Bu yüzden Seshat,”Kitaplar evinin tanrıçası” olarak düşünüldü.Elinde kalem ve parşömen tomarları ile Thoth’un karşısında ona hitap ederken gösteren tasvirleri bulundu.
Kütüphane Tanrıçası” olarak da düşünülebilir.(İsis’in ileri teknolojik versiyonu,ayaklı kütüphane oymuş demek ki. )
Ayrıca, gün ışığının 72/1’ değerinde olan zarlarla ,Ay olarak bilinen Iabet (Yabet-Yavet-Yaves okunabilir) ile oynadığı kumarda kazandığı beş günden sonra bir yılı 360 günden 365 güne (360:72=5) çıkarmıştır. Sekizli-Dokuzlu tanrılar düzeni çıkmaya başladığında

Horus, Osiris,Set Neftis veİsis’in hatta yılın 360 günü çocukları olduğu için lanetlenen Hathor/Nuit’in de kardeşi olduğu söylenildi. Ama,Thoth sayesinde bir yıla “5” gün fazladan eklenilmişti.
Mısırlılar,Thoth'un bilim,din,felsefe ve sihrin,Grekler (Yunanlılar)ise astronomi,astroloji, bilim,matematiğin sayılarının,geometrinin,tıbbın,şarkı söylemenin,alfabenin,okuma yazmanın,sivil devlet yönetiminin bilim dallarının tümünün mucidi olduğunu ilan etmişlerdir.

Mısır bilimcisi E. A. Wallis Budge'da Thoth,bütün tanrıların görüntüsü olduğundan Mısır dini aslında "Tek Tanrılı Bir Dindi" demiştir. Yani her cisme geçebilen,her şekilde görünebilen,her yerde olabilen,her işi gören “tek tanrı” özelliğini öne çıkarmaktadır.

Ay Tanrısı THOTH’un  özellikleri;
1-Mısır’ın ,Gök-Güneş Tanrısı "Ra’sının ve Mısır tanrılar meclisinin katibi,
2-Verilen sözlerin,yapılan antlaşmaların koruyucusu,(Emin,güvenilir.Muhammed-ül Emin gibi.)
3-Ahret gününün, (tanrıların ve insanların) evrenin  tarafsız,adil yargılayıcısı,hakimi, (adil yargıç=Hz.İsa=Horus=Hristo)
4-Baş tanrı Ra’nın sözlerini insanların diline çeviren,(Öğretmen,Mecusilik’te kul insanlara arkadaş,dost,yaren ve tercüman,iletişimi kolaylaştırıcı.)
5-Tanrıların yazılarını karelere bölerek insanların okuyup yazmalarını kolaylaştıran ALFABEYİ keşfeden,İnsanların ilk baş öğretmeni,Rab Tanrı.*
*(Rab=öğretmen.Kuran’ın ilk suresi Alak Suresi 1.ayet “...Rabbinin adıyla oku” demektedir.Kuran “Rab ile başlar. Ve  "kağıt-kalemle okuma-yazma öğreten" Allah tanımlarının kaynağı, İncil'in Rab-Öğretmen Tanrısı, (Yazarın Yorumu)
6-Ra’nın dili ve kalbi olarak saygı gösterilen,(Kendisi  gibi)
7-Ra’nın gece yolculuğunda,kayığında yanında bulunan,(Refik-Arkadaş)
8-Ra’nın gözü,tapınakta bulunan bütün tanrıların da yargıcı, tabiatı ve evreni ölçülerine göre düzenleyen,
9-Şarkılarıyla gök cisimlerinin ve güneşin seyirlerini,mevsimleri düzenleyen, cennetlerin ve cehennemlerin de mimarı,(Kuranın çok etkileyici bir şarkı tadında okunmasını andırmaktadır.)
10-Bütün sırların sahibi,maji-büyü ustası, büyücülerin  en büyüğü (Büyü gerçektir derler,yaratma gücü,o da ayrı bir bilim olsa gerek.Allah’ın ”Ol deyince oldurma” özelliğini andırmaktadır.)
11-İnsanlara yol göstermek için yazdığı çok önemli (kayıp) 42 temel kitabı bulunan,”Üç kez ululanmış”,”Üç kere ULU” olarak anılan,
-Mısır dinlerinde,bütün tanrıların "RA"nın görüntüsü oldukları inancına dayanılarak,Lah, Ra'nın en gelişmiş hali olarak da kabul edilendir.

D Not 3:15 "Otuz beş arşın": Yaklaşık 15.8 m.

ANİ PAPİRÜSLERİNDE MISIR AY TANRISI THOTH
Mısr Dininde Kalplerin ahrette tartılması
Elbette,ne Elmalılı Hamdi Yazır Efendi ne,Hz. Muhammed zamanında ne de ikisinin arasındakilerin yaşadığı zamanda mezar hırsızlığının ileri aşaması olan “Egyptology-Mısır Tarihi Bilimi” diye bir kavram yoktu.
Mısıroloji-Mısır Bilimi denince de konumuz gereği önce “Ani Papirüsleri” hakkında bilgi verelim.
İ.Ö.1240 yıllarında 19.krallık hanedanı döneminde yazıldığı belirlenen,aşağı NİL kıyısında Tebes’te bulunan  “The Book of  Going Forth By Day-Gündüzün Çıkacak Olanın  Kitabı” veya bilinen adıyla “Ölüler Kitabı” işte bu papirüslerden oluşmaktadır.
İlk kez 1888’de Mısır bilimcisi,Oryantalist de denilen  doğu uzmanı,dil bilimcisi,ömür boyu British Museum için çalışmış İngiliz Sir Ernest Alfred Thompson Wallis Budge (1857 –1934) tarafından müze adına satın alındı.
Adı geçen bilim adamı tarafından 78 feet’lik (24 metre kadar) uzunluklarda rulolar halinde, sayfa olarak  37 eşit parçaya kesilmek suretiyle ayrılarak tasnif edilirken de .hepsini tek bir şekilde arkaya katlayarak koruma teknolojisi olmadığı için bu işlemde de papirüslerin bütünlüğü de bozulmuştur.

Bu papirüslerden derlenen “Ölüler Kitabının” (diriler içindir.) konu başlıkları da şöyledir;
İlahiler,
Kert Neter’in Övgüleri,
Yedi Aritler,
Osiris’in evinin sütunları,
Konuşmalar,
Thoth’un selamlanması,
Ayin Toplanma Bölümü 1
Sadakatin-tanrıya bağlılığın ifadesi,
Kırmızı harflerle yazılmış çeşitli ilahiler,övgüler,bağlılık yeminleri,
Ayin toplanma Bölümü 2
Cenaze Odası Metinleri, bölümlerinden oluşur.
Kitabın dördüncü bölümünde geçen “Osiris’in Sütunları” konusu Tevrat’ta da aynen geçer;

Tapınağın Yapılışı BÖLÜM 2;
2.Ta.2: 5 "Yapacağım tapınak büyük olacak. Çünkü Tanrımız bütün tanrılardan büyüktür.” (Tapınak alanı 27X9m.ebadındadır.)

Tapınağın Yapılışı BÖLÜM 3;
2.Ta.3: 15 Süleyman otuz beşer arşın yüksekliğinde iki sütun yaptırıp tapınağın önüne diktirdi. Sütun başlıkları beşer arşın yüksekliğindeydi.
3:15 "Beş arşın": Yaklaşık 2.3 m.

SONUÇ:
Mısır Haç'ı Ankh
Buraya kadar okuduğumuz RA mitlerinden şöyle fantazi bir sonuç da çıkarmak olasıdır. Ra,önce göklerde bir medeniyet kurdu,oralarda bazı felaketler-savaşlar olunca bir şekilde yeryüzüne-dünyamıza geldi.Yarattığı köleleri ile üstün bir teknolojiye ulaştı ve “Thoth” haline geldiğinde “zaman makinesini” icat etti.Bundan sonra da geleceğini istediği gibi kurmak için önce geçmişe yolculuk yaptı,her şeyi olması gerektiği gibi düzenledi,böylece “kendisinin babası” oldu. Düşmanlarının oluşumlarını geçmişteki yolculuğunda engelledi böylece düşmanları bir anda ortadan kayboldular.Kendi zamanına döndüğünde evren kendisi için daha güvenli hale gelmişti.Kusurlarından arındırılmış yeni vücudu ile de sonsuz yaşama kavuştu.Mısır mitolojisi de böylece “tek tanrılı” oldu.
Yeni geliştirdiği vücudu ile artık “yeme,içme” sorununu da çözmüştü ve ilk önce kölelerinden kurban istemeyi kaldırdı,onları biraz daha ileri yaşam şartlarına kavuşturmayı düşündü, Teslis’li Hıristiyanlık ve ardından tek tanrılı Müslümanlıkla insanlara yeni bir çığır açtı. Ancak,eski inançların korkusu ile insanlar verdiği öğretiyi eskiye uygun olacak şekilde  uygulayacak tarzda değiştirdiler.Ra’nın,insanların eski inançları ile yenisini karıştırmaları hoşuna gitmedi ve gene kızdı,tek tanrı inancına sahip kölelerini diğerlerine kölelik etmekle cezalandırdı.Böylece kendisine tapmakta tereddüt etmeyen “hilal” sembolü ile tapınanların kölelik dönemleri başladı.
Mitolojik açıdan düşününce başka bir sonuç çıkarmak olası değil.
İnsanların “tapınarak” ilerlemelerinin,evrende güç sahibi olmalarının mantığı zaten yoktur.”Köle her zaman köledir” ve başka da bir şey olmaz.Bu yüzden evrende de diğer canlı türleri arasında saygı görmesi beklenemez.
Özgürlüğe aşık olup,onun kazanılıp korunması için mücadele etmeyen hiçbir varlığın gelişmesi, evrende söz sahibi olması düşünülemez.
Özgürlüğün de temeli “adalettir”.Mutlak adaleti güncel yaşamlarında kuramayan insanlık sonsuza dek ilkel “ırkçı-kökten dinci” sapıklıklara dayalı savaşlarla kendisini tüketmekten öteye gidemeyecektir.
İnsan dinlerde öne sürüldüğü gibi eğer “tanrıdan bir parçaysa” neden tanrısı gibi “özgür olmayı” değil de “köleliği” tercih etmektedir,anlaşılır gibi değil?
Bizleri kendisine “köle” yarattığını söyleyen tanrıya,onunla birlikte yaşamış geçmişteki cetlerimizin Sekmet,Hathor gibi sfenks canavarlarca,Tufanlarla, yok edilmek uğruna olsa bile verdikleri “özgürlük mücadelelerini” asırlar sonra bizler niye benimsemeyelim?
İnsanlığın “özgürlüğe kavuşmaları için” kendilerini “köle” olduğuna inandıran bu dinlerden kurtularak geçmişteki atalarının ruhlarını hoşnut etmeleri gerekmez mi?

SON
Türkçeye Çeviren=Alaeddin YAVUZ-keykubat/adilyargıç
Kaynakça;
Wikipedia-The Egyptian Book of the Dead: The Book of Going Forth by Day, The First Authentic Presentation of the Complete "Papyrus of Ani", Introduction and commentary by Dr. Ogden Goelet, Translation by Preface by Carol Andrews, Featuring Integrated Text and Full Color Images, (Chronicle Books, San Francisco) c1994, Rev. ed. c1998. Contains: Map Key to the Papyrus, Commentary by Dr. Ogden Goelet, Selected Bibliography, and "Glossary of Terms and Concepts".
Eternal Egypt: Masterworks of Ancient Art from the British Museum, Edna Russmann.
The Egyptian Book of the Dead: (The Papyrus of Ani), (Dover Ed., New York), c1895, Dover ed., 1967. Egyptian Text Transliteration and Translation, Introduction, etc. by

2 Kasım 2010 Salı

PATLAYAN BOMBALAR BLOGLASMAYI HIZLANDIRIYOR

SON BOMBALI HAFTA  ve HIZLANAN BLOGLAŞMA



29 Ekim Cuma günü Amerika’nın Londra ve Dubai tesislerinde Yemen’den gelen şüpheli bombalı paketlere rastlanılması olayı ABD ve AB ülkelerinde,ABD’nin çocuğu olan El Kaide’nin Arap yarımadası kolunun işi olduğu iddialarını gündeme getirmişti.

G.W.BUSH Haçlı Askeri,11 Eylül 2001 olayının dümencisi.
Arkasından Yunanistan Atina’da gene büyük elçiliklere gönderilmiş paketlerin birisinin kargoda patlamasının ardından başka bombaların tespit edilmesi,İstanbul Taksim meydanında bulunan Çevik Kuvvet polis noktasına düzenlenen intihar saldırısı ile beş polis memurumuzun ağır,30’un üstünde polis ve sivilin yaralanmasını  İrlanda Belfast’ta iki boru bombanın birinin patlaması,diğerinin kontrollü patlatılması ve yaralanın olmaması izledi.Ancak bombaların daha da artacağına dair inancım,bu günlerde ABD ara seçimlerinin Obama’nın kontrolü demokratlara kaptıracağı yönünde gelişmektedir.Son haberlerde de Alman başbakanı bayan Merkel'in odasında bomba haberi flaş olarak yayıldı.Bu da her şekilde dünya barışının artık bittiği,unutulması gereken bir hayal haline geldiğine işaret etmektedir.

Bu gün Fransa devlet başkanı Sarkozy  ve İngiltere başbakanı Cameron iki ülke arasında askeri bir işbirliğine imza attılar.Nükleer silahlardan hava kuvvetlerine kadar bir çok konuda anlaşmalar sağladıklarını biraz önce  BBC’den canlı yayınlanan basın açıklamasında “Fransa ve İngiltere daima hükümran devletler olarak kalacaklardır” iletisi ile ifade ettiler.

Bir yanda,artan bomba senaryoları ile 11.Eylül 2001 olayından beri ısrarla dünya halklarının beyinlerine kazınmaya devam edilen “Terörist İslam” şartlamasına devam edildiği diğer yandan da başta dünyanın kafa devletleri arasında ciddi bir “Haçlı Bloglaşması” olan bu gelişmeler dünya barışı için gerçekten korkutucu tablolar çizmektedir.
ABD genelkurmay başkanı Cartwright
2008 yılbaşında başlatılan sözde “Ergenekon Terör Örgütü” soruşturmalarını,askeri şahısların teslim edilmesi konusunda genel kurmayı ikna için zamanın ABD Genelkurmay başkanı Cartwright efendinin ziyareti ve zamanın genel kurmay başkanı Yaşar paşa ile görüşmesi izlemiş ardından “zalim(!) cuntacı,faili meçhul cinayetlerin,esrarlı ölümlerin sorumlusu” olduğu iddia edilen çok sayıda asker,siyasi,öğretim üyesi ve basın mensubu tutuklanmıştı.

Halen soruşturma ve yargılamaları devam eden bu “zalimlerin” (!) çoğu duruşmalarda neyle suçlandıklarını halen bilmediklerini dile getirmektedirler.

Ülkeye barış ve kardeşlik getireceğini,terörü bitireceğini ifade eden AKP hükümetinden bu güne kadar beklenen ise,hele sayın B.Obama’nın başkan oluşunun ardından Irak’tan ABD’nin çekilmesini takiben “Irak’a bir operasyon ile terör örgütünü bitirmesi” idi.

ABD halkının özgürlüklerinin faturası
Ancak olaylar bu yönde olmadı aksine,artık yandaş medya adını hak eden her yazılı ve görsel basında “terör örgütünün hapisteki liderini hükümetin muhatap alması ve gerekli yasal değişiklikleri yaparak özerk Kürdistan’a kapı açılması” alenen konuşulur olmuştur.

Kökeni Tunceli-Çemişkezek’e dayanan ve Yahudi Kürtleri olarak bilinen Barzani aşiretleri ile bağı açık olan eski Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın oğlu Ahmet Özal,yeni kurulan K.Irak Kürdistanında babasının bu davaya geçen emekleri hatırına ihaleler almış ve aldığı diğer maddi yardımlarla da Demokrat Parti’ye başkan yardımcısı olmuştur.

Başından beri yazdığım gibi,başbakanın da geçen yıl “hazmettireceğiz sözüne sadık kalarak,halkın bu ayrışmaya razı edilmesi yönünde kamu oyu yaratılmaya devam edildiğini görüyoruz.

18 Haziran 2010’da dış işleri bakanı Ahmet Davutoğlu’na ABD tarafından Wilson Ödülü verilmesinden bu yana,AKP gerçekten 1918’de I.Dünya Savaşına girme şartı olarak ABD başkanı W.Wilson’un koyduğu 14 maddelik şartın 12.cisi,Trabzon’dan Van’a kadar olan kuzey bölgede bir Ermenistan,alt tarafında da bir Kürdistan kurulması, Marmara ve boğazların uluslar arası bir komisyonun idaresine bırakılması,ve diğer Fransız-İtalyan,İngiliz ve Grek bölgeleri olarak Türk yurdunun paylaşılmasını öneren bu şartları yaşama geçirecek her türlü çabayı sadakatle ve tedbirli olarak sürdürmektedir.

Yaklaşık 30 yıldır adı “terör örgütü” olan ve hatta en büyük destekçisi ABD tarafından bile “ortak düşman” ilan edilen bu örgütün de artık öyle korkunç terörist falan olmadığı çok cici şirin mi şirin  (!) olduğu ortaya çıktı.
Malum açılım kampanyalarında adamların ayaklarına,sınır kapılarına bile mahkemeler kuruldu, demedikleri sözlerden oluşan hazır ifadeleri bile ” bakın ifade böyle olur,imzalayın bişeycik olmaz,arkanızda biz varız” denildi.
Wilson imzalı Anadolu Haritası
Asker polislere taş atan kafalarını kıran çocuklara özel aflar çıkarıldı,aynı güvenlik güçlerince hediyeler verdirildi,uçurtmalar uçuruldu.
Bu olanlardan da onların çok cici ve şirin (!) şeyler olduğunu anlamamız gerekiyor her halde değil mi? (!).

Çünkü,asıl suçlular (!)  içerideydi.Şimdi meydan 1925 Şapka Kanunu isyanları olarak bilinen isyanları çıkaranların ve İslam Kürdistanı kurmak için İngiliz desteği ile isyan çıkaran Şeyh Sait’in aşiretinin yer aldığı AKP ve yandaşları ile 1937 Dersim İsyanının çıkaranların elinde bulunan CHP’ye kalmıştı.

Yani bu Türk Devletini yıkmaya yemin etmiş gruplara.

Artık,asırlardır dönme-devşirme köle aristokratlarımızın hedefleri olan  “devletin tasfiyesi ve soydaş-dindaşları” olan AB-ABD’ye teslimini engelleyecek hiçbir güç kalmamıştı.

Halk nasıl olsa darbelerle zaten sindirilmiş olduğu için sorun da teşkil etmiyordu.Onlara bir iki vaat azıcık gaz alma operasyonu yetiyordu.Bunlar denenmiş,sonuçları kesin tespitlerdi.
Evet,şu cuntayı oldum olası sevmedim ama,olayların akışından çıkan sonuç apaçık ortadadır.

Devletin bölünmesini engelleyecek kadro” meğer Ergenekon değil miymiş?
Hay Allah yoksa bana mı öyle geliyor (!) ?

Baksanıza,30 yıllık bölücü örgüt,seçimlere kadar “ateşkes ilan etti” diye herkes zil takıp oynuyor,Aysel hanım,Baydemir efendiler “Diyalog bitti müzakere aşaması başladı” demektedirler.
Yani yeni kurulacak Kürt Devletinin resmileşme aşamasından bahsediyorlar.

Devletin bölünüp parçalanması için bu hükümete %58 oy veren bu millet bundan sonra doğacakları hak etmiş bir millettir.
Aynen Gürcü-Rus Savaşı veya Gazze Flotalia olayı gibi “ani bir operasyonla bir anda bir savaşın içine itilmemiz” artık an meselesidir.Hatta bu seçimleri de beklemeyebilir.

Gazeteciliği benim yaşımdan fazla olan Oktay EKŞİ gibi bir yazarın ağzını bozacak kadar yazı yazmasına vardıysa bu iş gerçekten ciddidir.Çünkü,sayın Oktay EKŞİ daha yakın bir zamana kadar hükümete pek öyle açıktan cephe alan biri de değildi.
Onda yaşanan değişimler son yıl içerisinde olan değişimlerdir.

Teröre (İslam'a) karşı savaşta seni istiyorum!
Artık,yeni çıkacak dünya savaşında  çocuklarınızı birer “haçlı askeri” olarak görmeye alışınız.Hatta kendinizi de.Çünkü AKP iki yıl önce “42” olan “sefer görev emri bekleme yaşını “60”a çıkardı.Bu da “60” yaşına kadar olan herkesin askere alınacağı anlamına geliyor.

Bu güne kadar zaten “NATO” adıyla gene öyleydiler ,”oldukça haçlıydılar” ama artık her şeyleriyle onların emir erleri olacaklardır.İtiraz mekanizması da Ergenekoncuların tasfiyesi,yandaş subayların iktidar edilmeleriyle ortadan kaldırılmış görünmektedir..

Hayırsız olsun diyorum,ne diyeyim?

Adilyargıç/keykubat