"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

mhp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mhp etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Kasım 2019 Salı

HERMETİZM,BİZANS,İSLAM, OSMANLI ADIYLA İÇİMİZDEDİR

HERMETİK YUNAN CEMİYETİNİN FELSEFESİ

Bütün Müslüman, Hristiyan, Yahudi cemaatlerinin temel desturu Hermetizmdir.
Hermes, Zeus'un insandan doğma
oğlu,doğduğu gün Apollon'un
(Abisi) öküzlerini çalar, yargılanır,
yaptığı lir ile Zeus ve tanrıları
uyutur, peygamber olur. Sonra 
hepsinin baş tanrısı. Aynı Lah
gibi
Hermetizm, 9.yy.dan sonra Bağdat İslam üniversitesinde teolojisi olmayan İslam'ın teolojisi yani tasavvufu kabul edilmiştir.
Büyük İskender'den sonra kurulan Mısır Ptolomeo hanedanını kuran Grek Generali Ptolomeo Mısır bilge tanrısı Lah'tan çok etkilenmiştir.
Bu etkilenme sonucu Grek felsefesinde bir Hermes kültünü başlatmıştır.
Lah, Greklere Hermes, Araplara Tut, Kuran'a İdris, Zerdüştlüğe Hürmüz olarak geçmiştir.

Mısır Ay Tanrısı Lah ve felsefesi hakkında internette bilgiler bulmak mümkündür.
Bu yazıyı okuduğunuzda İslami zannettiğiniz bir çok bilginin bu felsefeye ait olduğunu ve başımızdaki Gül Haç, kripto Rum yapılanmasını da belki çözebilirsiniz.

Altın Şafak/Golden Dawn aynı zamanda Yunan MHP'sinin de adıdır.
Yunanlı profesör Dimitri Kitsikis'in Anadolu ve Yunanistan Rumları ile İsrail ortaklığında bir Türk Yunan Konfederasyonu projesi vardır, AKP bunu "Yeni Osmanlı" diye vermektedir, aslı Bizanstır. Projede Türk ve Müslüman yoktur aslında.
Niçin Golden Dawn/Altın Şafak Partisinin yükselişi A.B için kötüdür?
Altın Şafak Partisinin Yükselişi Avrupa için Niçin Kötüdür

Dimtri Kitsikis, sayfasında 1975 yılında Fatih portresi önünde Yunanistan Altın Şafak Partisi ile MHP'nin ortak hareket etmesi hakkında görüş birliğine vardıklarını yazmıştır.

Dimitri Kitsikis Osmanlıyı Rum gören birisidir. Osman Gazi, Orhan Gazi Rumlarla ilk pazarlığı kuranlardır, Fatih ise Yunanlıları Romalıların aşağı, Roma imparatorlarına namaz kılan tebası olmaktan kurtarıp Osmanlı sarayına devlet adamı yapmış, esaretten kurtarmıştır, İstanbul'a girmeleri yasak olan Doğu Karadeniz Rumlarını da İstanbul Fatih ve Fener semtlerine yerleştirip (Feneryotlar), dış ticaret, tercümanlık, elçilik işlerinde görevlendirdiğinden Fatih'in Yunan ve Karadeniz Rumları üzerinde ayrı bir etkisi vardır. 


Karadeniz Rumları ile 1200 yıldır ortak hareket eden doğu ve Güney doğu Anadolu Rumlarından, Bitlis Yezidi Rum'u İdris'i Bitlis'i'nin önerileri ile Yavuz Selim de Doğu Roma/Bizans ülkesini kurduğundan dolayı, II.Abdülhamit de Yunan krallarına, Aristo, Sokrates, Eflatun'a tanrı diye ibadet eden kripto yunanlı Bitlis, Siirt, Hakkari, Mardin, kısaca Mezopotamya Rumlarını Müslüman saymış, Yıldız Sarayını tanrıları Tavus'un sembolü Tavus Kuşu resimleriyle donattığından hürmet görmektedirler. Diğer padişahlara kıymet vermezler.
Osmanlı hiç bir zaman Türk olmamıştır. 

611 ile 641 yılları arasında ölünceye kadar imparatorluk 
yaptı.
721 yıl süren Roma İran savaşlarına son verdi. Tanrı olarak ibadet 
edildi.
Sezar'ın oğlu Antonyus,M.Ö10'larda babalığı Sezar ile kendisine 
tapınılmasını emretmiştir.
Hristiyanlığı din kabul eden I.Konstantin, yeryüzünde, hiç bir 
tebanın en büyük tanrısının kendisinden büyük olamayacağını,
yeryüzünde sadece kendisine tapınılmasını emretti./ İslam 
doğduğunda Hristiyanlar dahil herkes imparatora Allah diye
ibadet ediyordu. Kur'anın da Allah'ı, cihat ayetlerini veren de 
bu Herakles'tir ki İran tanrısı Hüsrev'i yendiğinden 
yeryüzünün en büyük tanrısı olmuştur.
İslam da zaten Rum Suresi ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefisiri okunduğunda, Roma vassalı olan Hicaz'lı peygamber Muhammet, Yahudi ve Hristiyan Rumlar gibi halkını kitap okuyan kavim yapmak istemektedir. 611 yılında Sasanilere savaş açan Herakles ile Muhammed de kendini peygamber ilan etmiştir. 613 yılında Sasanilerden ağır yenilgi alan Bizans imp, Herakles'in ardından Muhammet'in arkasında bir kaç kişi dışında kimse kalmadığını Elmalılı anlatır. Roma galip gelecek diye Ebubekir'i bahis tutuşmaya yollar, bahisçiler sorarlar; "Ne zaman galip gelecek?
Cevap;
Üç vakte kadardır.
622'de Herakles, sarayını oğluna emanet edip Anadolu'ya geçer, ordu toplar.Muhammed de Medine'ya hicret eder.Çünkü İbni İshak'ın Siretül Resülullah kitabında yazdığına göre İran şahı Hüsrev Muhammet'in kellesini Yemen valisi Bazan'dan istemiştir. Bu yüzden Muhammet hicret etmiştir. 
628'e kadar amansız savaşlar sonucunda, 628 Ocak ayında Sasani Ordusunu Ninova'da yok eder. Şubat ayında gelir Ebu Süfyan ile Şam'da Sasani ülkesini yağmalaması için pazarlık eder,

İran ve Roma imparatorlarına Allah diye ibadet eden ilkel, verimsiz topraklarda yaşadıklarından vergi memurlarına "onlar ne verirse onu alın" denilen sefil,binlerce yıldır köle teba olarak yaşamış, yağmacı, köleci topluma güneş böyle doğmuştur.

Ebu Süfyan İran'ı iki yıl takip etmiş, devlet kendini toparlayamayınca da 630'da Mekke'yi teslim etmiş, beklenilen performansı veremeyen, koruyucusu Ömer, yeğeni, Osman, kayın pederi Ebubekir ile dahi küs olan Muhammet 632'de muhtemelen öldürüldükten sonra İran seferine çıkmıştır.
İslam, doğu kiliseleri, Zervaniliği ve Katolik Kilisesi öğretilerinin harmanı, Arap yarımadası ile Sasani ülkesi halklarını Roma tebası yapmak için hazırlanmış bir kitaptır. Ama çok aceleye geldiğinden kitap vasfı taşımasa da okuryazarlığın halka yasak olduğu coğrafyada üstüne kılıç, vergi korkusu da eklenince çok iyi tutmuştur. Kısaca asil Roma halkı için değil, yıldız dinlerine inanan tebalar için yazılmış Hristiyanlıktır.

Bu özelliğinden dolayıdır ki, bu gün yeryüzünü Hristiyanlar yönetmekte, Müslümanlar da onun askerliğini, köleliğini yapmaktadırlar. Çünkü peygamber Muhammed'in Herakles'e yazdığı büyülü mektupta, "Hristiyanların kıyamete dek yeryüzünü yönetmesini istediği" yazılıymış.Tıkla) Araplara böyle büyük bağış yaptığı, kendisini peygamberi, Arapların Tanrısı yaptığı için mi, ikisi için de mi olsa da  

VII. yy.da Emevileri,IX. yy. da Abbasiler,XVI.yy.da Osmanlı Roma'ya muhalif bir İslam yapmaya çalıştılarsa da başarılı olamamışlardır. Bunun delilleri için başta Kur'an'ın surelerinin iniş/vahiy sırasına göre değil, uzundan kısaya dizilmeleri, Buhari hadis kitabının değiştirilmesi, Katolik Hristiyanlığa benzeyen Hanefi mezhebinin çıkışı, mezhep ve tarikatlara dinin bölünmesi ve bozulmasıdır. 
Çünkü, dini yazan kavim her zaman kazanır. Yahudiliği de Sabiler, Mısır, Persler yazdığından o din de aynı yapıcı kavimlerce bozulmuştur. Tevrat'ı en son Roma kendi siyasal hedeflerine göre yazmıştır. Başka milletleri yağmala, karıları evlere doldur, tecavüz et, köle et, öldür emirleri hep Roma imparatorlarının emirleridir.

Roma da İran dininden kurtulmak için Hristiyan olmuş ama Yahudileri dünyanın başına da bela etmiştir. Çünkü Hristiyan ve Müslümanlar Yahudileri kutsal Tanrı Kavmi olarak bilince Yahudilere her türlü yol vermişlerdir.
Metin Google çevirisidir. Doğru çevirdiği için ben yazmadım.

Bu yüzden, İncil'in Grek dilinde okunması ile kutsiyet kazanmış Grek ırkının Hermetik Felsefesini İslam tasavvufu yapmış Müslümanları şimdi, yine Grek Hermes kültüne göre yazılmış Osmanlıcılık projesinin sahibi Dimitri Kitisikis tweetter sayfasında ve yazılarında da b u karakterlere özel saygı göstermekte ve gerekçelerini yazdığım şekilde, yani Yunanlıları esaretten kurtardıklarına işaret ederek açıklamaktadır.

Ben bu işleri bıraktığım için yazmıyorum.
Meraklısına kolay gelsin.

Alaeddin Yavuz


Muhammet'in Herakles'e Mektubunu bilmeyenler için; 

10 Haziran 2011 Cuma

SECIMLERE BIR GUN KALA


GENEL SEÇİMLERE BİR GÜN KALA

03. Kasım. 2002 genel seçimleriyle iktidara gelen AKP, 12.Eylül.1980 darbesinin ardından Dersim kökenli Yezit Kürt *ya da dönme Ermeni olma olasılığı yüksek Kenan Evren ile aynı memleketin Çemişkezek kazasının Yezitlerinden olan Turgut Özal ile birlikte oluşturdukları, Ermeni terör örgütü ASALA’nın yerini alacak ve memleketin başını onmaz dertlere sokacak “Kürtçülük” belasının yeni adı olan PKK örgütü üzerinden yürütülen “B.O.P” projesinin kapsamı dairesinde yürütülen sinsi, teslimiyetçi, işbirlikçi siyasetleri uygulamak amacıyla görevliydi.

*Kürt Yezidiliği, Kürtlerin Adem-Havva’nın terinden yaratılmış üstün ırk olduğunu iddia eden İ.S.1110’larda Emevi kökenli Halife Mervan soyundan Hicaz Arap’ı Yezit, Vatikan işbirlikçisi Şeyh Hadi Bin Musafir El Emevi sapığının Selçuklularla Kürtlerin arasını açarak Türk hakimiyetini kırmak amacıyla uydurduğu temeli Hicaz ve İran Mitracılığına dayanan uydurma bir dindir. Tanrıları, Şeytan-Tavus kuşu Şeyh Hadi, Hz. Ebubekir, Muaviye ve Halife Yezit’tir. Peygamber Muhammet kötüdür. Hind Budizminin kast sistemini yani köle doğumu kader sayan Kinist (Köpekçi) inançları esas alan köleci bir inanıştır. Adeviye Dini ya da tarikatı olarak ta bilinir. Abdullah Gül’ün de annesinin adı Adeviye’dir.
Birbirlerinin karılarını kızlarını ayartıp kaçırmayı, kendilerinden olmayanları dolandırmayı, mallarını yağmalamayı ganimet sayarlar. Her evlenen Kilise ziyareti yapar. Tanrı dedikleri önderlerinin mezarlarından toprak alıp yerler.(Şeyh Hadi’den Abdullah Öcalan’a kadar)

Ermeniler, Süryanilerle isyanlara katılan,Vatikan uşağı
1915'de Gürcistan'a kaçan  Tiflis Yezitlerinden bir aile!
Bu yüzden Kürtler toprak reformu istemezler. Okuma-yazma bilmek “köle olan marabalar” için çok büyük günahtır. Bu yüzden okul yakıp öğretmen öldürürler. Sünni Kürtler diye geçen aslında İslam ile alakası olmayan ama namaz dahil İslami birçok ibadeti farklı şekilde eski Mitracılık- Mecusilik geleneklerine uygun olarak yapan bu sapıklar AKP’nin, BDP’nin ve CHP’nin en ileri gelenleridirler.


Projenin denetçisi ABD-AB, finansörü de Suudi Arabistan ve Suud ailesi ile kan bağ olan, B.A.E’den Katar, Bahreyn, Kuveyt, Basra’ya kadar kukla sultanlıkları idare eden işbirlikçi Necd’li Yezit El Halife ailesiydi. Projenin militanları ise, bu işbirlikçi soyacağı ile akrabalıkları olan Harran Sabileri, Aramiler, Süryaniler, Yezit Kürtler ve Ermeniler ile Sünni ya da Alevi maskeli sağcı-solcu bu köklerden gelen dönmelerdi.
1950 genel seçimleriyle iktidar olan Demokrat Parti ile devlet içine doldurulan Atatürk ve devrimlerinin baş düşmanı olan bu işbirlikçi yapılanma Anadolu coğrafyasındaki Türk adlı bu devleti yıkma görevini son AKP hükümeti ile gerçekleştirmeyi başarmayı amaçlıyordu.

Bu yüzden 1950’den bu güne kadar olan seçimlerde ABD- İngiltere istemiyor bahanesiyle CHP “ortanın solu” saçmalığı ardında çekilerek bu yezitlerin iktidarda kalmalarını sağlamıştı. Halk,

Ağustos 1950’de DP’ce çıkarılan bir kanunla “Solcuyum diyen veya bu konuda yazılı-sözlü faaliyet gösterenlere” idam cezası ya da yurt dışına sürgün cezası getirilmesinin ardından soldan ürkütülmüş, 1960 darbesinden sonra çıkartılan “141. ve 142. Maddelerle” yıldırılmış, 12 Eylül 1980 darbesiyle de solun üstünden silindir gibi geçilerek, Amerikan- İngiliz işbirlikçisi, Kürtçü, bölücü, gerici teslimiyetçi yapılanma millete kurtarıcı gösterilmişti.

AKP “60” yıllık bu siyasetlerin sonuçlanmasını temin etmekle görevli Siyonist, Mason dini olan Vehhabilik, Bahailik (Nurculuk), Yezidilik karışımı Said-i Kürdi delisine söyletilen saçmalıkları ilke edinmiş “papaz imamların, ırkçı Yezit Kürtlerin” partisidir.

AKP aynen Menderes ve Özal hükümetlerinde uygulanan ağır sansür ve sivil faşizm uygulayan ABD-AB kumandalı, askeri- sivil- ekonomi işbirlikçi yapılanmanın desteğinde ülkeyi parçalama taşeronluğunu sürdürmektedir.

Bu güne kadar icraatlarına baktığımızda, birçok internet sitesinin silinmesi, yasaklanması, cezalandırılmasından, genel yayın yapan muhalif televizyon kanallarının ve yazılı basının sindirilerek susturulmasına kadar yasakçılığı ilke edinmiştir.

Balıkesir Gönen ilçesinin kaymakamı Bekir Dınkırcı’nın, genel seçimler nedeniyle ilçede içkili lokantalarda içki yasağı koyduğunu örnek olarak gösterebilirim. Basına yansımayan daha niceleri vardır kim bilir.

Bütün halka yapılan uyutmacalara, dayatmalara rağmen, bu güne kadar meydanı bunlara bırakan meclis içi ve dışındaki muhalefet de bundan nemalanma gayretinde olan destekçileridir. Yoksa bu millet bu kadar sessiz uyuşuk bir millet değildir. Destekçiler halkı on yıllardır uyutmaktadırlar.

23. Kasım.2008’de yazdığım “CHP ALEVİ KÜRT PARTİSİ Mİ?” başlıklı yazımın ardından bir buçuk ay sonra Türban açılımını gerçekleştiren CHP bir kaset operasyonuyla Deniz Baykal’ı indirerek PKK oylarına talip olmak için Kılıçdaroğlunu başa getirince de 22.Mayıs.2010’da “CHP’DE TAKKE DÜŞTÜ KEL GÖRÜNDÜ” diye yazdım. Aynı yazıyı farklı adlarla diğer bloglarımda da yayınladım.

19.Temmuz.2010’da da “Hileci Tanrının Çocukları” ve “Sola Açılan Haçlı Seferleri” başlıklı yazımla da Atatürk’ün ardından gelen cumhuriyet tarihimiz boyunca CHP-SAĞ işbirliğini önceki yazılarımı da toparlayan bir yazı dizisi haline getirmiştim.
Kenan Evren

15 Eylül.2010’da da sözde “12 Eylül Darbecilerini yargılatmaya” yönelik olarak tanıtılan çakma referandum olayında da muhalefet partilerinin halkın oylarına sahip çıkmadığını “HALK OYLAMASINDA ŞİKECİLER VE İŞBİRLİKÇİLER” başlıklı yazımda yaptığım tespitlerle gözler önüne sermiştim. Yazımı, genel basında da bu yönde yazıların yazılması takip etti.

Bütün bu yazılardan sonra başta meclisteki ve meclis dışı muhalefet üzerinde halkın tepkisi yoğunlaşmaya başladı ve sonunda bu güne kadar yaşadığımız ve yıllardır özlemini çektiğimiz “iktidara oynayan” muhalefetin olduğu zevkli bir seçim kampanyası yaşadık.
Şebinkarahisar mitingi

Halkımızın baskılara karşı direnişi seçim meydanlarına yansımıştır. Hopa’daki AKP seçim konvoyunun taşlanması olayı bir öğretmenimizin ölümüyle, bir polisin yaralanmasıyla sonuçlanmış , meydanlar tıka basa dolmuş ve öyle ki, dün hava muhalefeti nedeniyle helikopteri kalkış yapamayan Kılıçdaroğlu’nun Şebinkarahisar mitingine katılması olanaksız hale gelince, Kemal beyin “telefonla” gerçekleştirdiği seçim konuşması bile kalabalık toplamıştır.

Diğer yandan Amerika Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Atlantik okyanusunun öbür ucundan ülkemizdeki seçimlere ABD’nin ilgisini net olarak gösteren bir açıklama yapmış ve "-Çıkarımız her zaman özgür ve adil seçimlerin olduğunu görmekten yana. Türkiye, güçlü bir demokratik geleneğe sahip" diyerek sözlerini sürdürmüştür. Bu da B.O.P projesinin işbirlikçi eş başkanı olan “adamımızı seçin, o kadar para harcadık boşa gitmesin” mesajı olarak algılanmaktadır.

Son Suriye göçleri 1990’ların Irak’tan gelen Peşmerge göçleri ve ardından düşürüldüğümüz rezil durumları hatırlatmaktadır. 20 yıllık filim aynen aynı senaryo ile başka bir komşu ülke üzerinde oynanmaktadır.

Böyle giderse Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti “İslam’ın Kılıcı- Bekçisi” değil, “Haçlı Ordusu” olarak tarihe geçecektir.

Nurculuk, Fethullahçılık sayıklamaları ile de Müslümanların “Hıristiyanlaştırılması” ABD-Vatikan- AB destekleri ve işbirlikçi AKP- Yandaş camiası tarafından hızla sürdürülmektedir.

Her seçimde oy sayımlarında muhalefetin oylarına sahip çıkmamasının yanında bir de ABD patentli bir bilgisayar programıyla seçim sonuçlarının hükümet lehine değiştirildiği iddiaları da hatırımıza gelince bu seçimlerde de “Muhalefetin heyecanlı bir seçim kampanyası dışında” bir değişiklik olmayacağı, halkın oylarının gene sahipsiz kalacağı kaygısı yüreklere karabasan gibi çökmektedir.

01.Mayıs.2011 tarihinde yazdığım, “Muhalefetten Basına Herkes Halkın Gazını Alıyor” başlığı ile yayınladığım yazımı haksız çıkaracak sonuçların alınması, herkesin oylarına sahip çıkmalarını diliyorum.


Saygılar!

Adilyargic/keykubat

15 Eylül 2010 Çarşamba

HALK OYLAMASINDA SIKECILER ISBIRLIKCILER



HALK OYLAMASINDA ŞİKECİLER İŞBİRLİKÇİLER
12 Eylül halk oylamasının %58 evet ile sonuçlanması “EVET”çi AKP’yi ve yandaşlarını mutlu ederken “HAYIR”cı grupların da beklentilerini kırmıştır.Bu sonucun elde edilmesinde hükümetin deniz aşırı ve kara Avrupa’sındaki güçlerden aldığı desteğin yanında hükümet olmanın getirdiği avantajlarla birlikte devletin bütün olanaklarının kullanılması da göz ardı edilemez.

Sonuçların kesinleştiği saatlerde başbakanın yaptığı konuşmada deniz aşırı güçlere teşekkürü yanında evet ve hayır oyu kullanan herkese olduğu kadar da kırıcılığından dolayı da özür dilemesi kendisine yakışan bir davranış olmuştur.

“Evet” oranının %58’leri bulmasında yukarıda saydığım şartlara ek olarak hükümete yandaş olan Ufuk Uras gibi sahte solcuların,AKP’nin menşei olan Saadet Partisinin,müteveffa Recep Yazıcıoğlu’nun partisinin desteklerine ilaveten halk oylamasına “BOYKOT” kararı alarak katılmayarak dolaylı olarak AKP’ye destek çıkan BDP’nin etkisi görülmeyecek gibi değildir.
Gerek halk oylaması gerek olağan yerel ve genel seçimlerde “sandığa atılan oyun sayılması” kuralının işlediğine BDP’nin boykot uyguladığı illerde alenen tartışma götürmez bir şekilde tanık olunmuştur.
Doğu Anadolunun 13 ilinde etkili olan boykot nedeniyle oylamaya katılımın %2 ve %5 gibi olduğu illerde bile,AKP’nin Kürt milletvekilleri olan feodal toprak ağaları ile şıhların çağdaş köleleri olan Maraba ve müritlerden oluşan bu %2 ve %5’lik kesimin kullandığı oy,AKP’ye %98,%95’lik oranlarda bir “ZAFER” görüntüsü getirmiştir.

Bu haksız ve şikeye dayalı yüzdeliklerle elde edilen zafer,illüzyonistin sahnede el çabukluğu ile halkı aldatmasına benzemektedir,gerçek değil, aldatıcıdır.
Aslında bu sonuçlar,AKP’nin Doğu Anadolu’daki gerçek oy oranını da ortaya sermiştir.Artık AKP’nin doğu Anadolu’da bir alternatif olmadığını da kanıtlamıştır.Artık “AKP her yerde ya siz nerelerdesiniz” gibi yakıştırmalar yapmaktan kaçınmak durumundadır.

Halk oylaması öncesi BDP ve temsil ettiği terör örgütü kanadından yapılan AKP-PKK-BDP işbirliği kendisini bu oylamada göstermiştir.Hem AKP,bazı yerlerde %5’in bazı yerlerde de %30’un altında olan katılıma rağmen “çok düşük oyla çok yüksek oy yüzde oranları” alarak göz boyarken,işbirliği yapan BDP-PKK kanadı da boykot kararlarında aldıkları başarıyla kendilerini kanıtlamışlardır.

Yani her iki işbirlikçi kanat da bu işten bir şekilde “kazançlı” çıkmıştır.
Yeşil bölge BDP'nin boykot bölgesi.
Ülke genelinde çıkan sonuçlar açısından halk oylamasını değerlendirdiğimizde önümüzde iki ilginç sorun olduğunu görmekteyiz;

Birinci sorun,MHP’nin sözde AKP ve diğer dinci kesimi önlemek bahanesi ile Alpaslan Türkeş döneminde, 20.Ekim 1991'de Fethullah Gülen’in Üç buçuk Milyar TL’yi,o zamanki MÇP’ye bağışladığı,12 Eylül sonrasından başlayan “Türbanlı Ülkücülük” siyasetinin iflas ettiği ve MHP’nin alt yapısının AKP ve diğer gerici partilere kaymasının ortaya çıktığına herkes tanık olmuştur.

MHP’nin yayın organı Bengütürk Kanalında da oylamanın ardından yoğun olarak Atatürk belgeselleri yayınlanması da bu konuda bir “uyanış” olarak yorumlanabilir mi bilmem.Bunu zaman içinde göreceğiz.

12 Eylül 1980 öncesi MHP,kesinlikle Said-i Kürdi (Nursi) yandaşlığına ve bunun türevleri olan İslami tarikat anlayışlarına karşı iken,cunta lideri Kenan Evren,ANAP’ın ABD ile anlaşarak, Fethullah GÜLEN’i önce ABD’ye sonra da bütün dünyaya tanıtmaları ile başlayan “gericiliğin baş tacı edilmesi” siyasetine MHP’de yukarıdaki yazdığım olayla katılmıştı.

Şimdi gelinen nokta ise MHP’nin tabanının önemli kısmını köktendinci yapılanmaya teslim ettiğine işaret etmektedir.

1960 darbesinin ardından CKMP (Cumhuriyetçi,Köylü Millet Partisi) olan adını MHP olarak değiştirerek sadece “solcu avlamak” üzere “tetikçi” bir parti olarak ABD’nin yeni Türkiye yapılanması olan “Demokrasinin Beş Parmağı ilkesine göre oluşturulan beş parçalı yeni Türk Siyasi Partileri içinde “sol” kesimin,MHP gençlik kolları olan ülkücülerin komando eğitimleri almalarının ardından yaptıkları silahlı saldırıları sonucu Türk Sol’u mecburen “silahlı mücadele” kavramını geliştirmek zorunda bırakılmış ve 12 Eylül 1980 “Bizim Çocuklar Darbesine” kadar sürecek olan yaklaşık 20 yıllık bir “gençlik kıyımında” MHP’nin tahrikçiliğinin etkisi kesinlikle göz ardı edilemez.

12 Eylül 1980 sonrası MHP=Ülkücü hareket “Biz ülkemizi Komünistlerden koruduk ama devlet bize yardım etmiyor,içerideki Ülkücülere yardım topluyoruz” bahaneleri ile giriştiği “çek senet mafyacılığı” ile halkın gözünde yer etmiştir.Diğer yandan da koalisyon hükümetlerinde daima bir “yama parti” olarak bu günlere gelmiştir.

Halen de bu “yama parti” özelliğini korumakta ve Amerikan projelerinde işbirliğini sürdürmektedir.

Halk oylaması kampanyalarında halkı etkileyici bir rol oynayamamış,bazı mitingleri de boş geçtiğinden “yemekli toplantılar” ile gündemi götürmeye çalışmıştır.Çünkü tabanı kaymıştır.
Parti genel merkezinin bu basiretsiz siyaseti merkez ve taşradaki ülkücülerin bütün gayretlerine rağmen kısırlığa uğramıştır.MHP adeta gizli-açık bir “muvazaa partisi” olmuştur.
Oylama sonuçları bunun en açık delilidir.

İkinci sorun ise,önceki yazılarımda da belirttiğim gibi CHP,1946 Celal BAYAR-İsmet İnönü’nün Pembe Köşk’te başlattıkları Muvazaa (şike) bu güne kadar kesintisiz sürmüştür,kendisini bu oylamada da göstermiştir.
Halk oylaması tartışmalarının öncesinde CHP’nin AKP’yi suçlayarak başlattığı Deniz BAYKAL’ın kaset rezaletinin altından CHP’nin çıkması,Kemal Kılıçdaroğlu’nun önce “aday olmayacağını” açıklayıp ardından Baykal’ın yerine aday olması ve seçilmesi CHP’ye olan güveni sarsmıştır.

Halk oylaması kampanyasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendi memleketi olan Tunceli’de “Genel Af” sözü vermesi,PKK ile işbirliği yapmakla suçladıkları AKP’nin ekmeğine öyle bir yağ sürmüştür ki AKP bu yağla daha birkaç seçim gitmeyi garantilemiştir.

Ardından gelen bir afiş rezaletinin ardından da gene CHP çıkmış ve rezil olmuştur.Aslında bu rezaletin konusu basit bir slogandı ve “Türban’ın rahibe kıyafeti olduğu” iddiasına dayanmaktaydı.
CHP’nin,köktendinciliğe karşı kampanya yapmayı bırakın,din hakkında hiçbir bilgisi olmadığı ortadadır.Bu yüzden aslında gerçek olan bu sloganın çok önceden halka CHP tarafından ispatlanması gerekirdi ama CHP bu konuda daima “çaresiz” kalmayı sürdürmektedir ve doğru olan bu sloganı halka anlatmayı bile bu güne kadar asla denememiş,deneyememiştir ve cesareti de yoktur.(“Değişik Dinlerden Baş Örtüsü” başlıklı yazıma bakınız)

Köktendincilik karşısında “sus pus” olan bir CHP’nin,İngiliz destekli Kürt Vehhabiliği olan Nurculuk (İlluminaticilik) tarikatının Sünni mezheplere uymadığını veya gerçek “Kuran Dini kavramına” oturtabilecek çalışmalar yapabilme yeteneğini,Yaşar Nuri Öztürk hoca gibi adamları da dışladığından dolayı kaybetmiştir.
Zaten böyle bir siyaseti de hiç olmadı.

Bundan bir yıl kadar önce “CHP Alevi Partisi mi” diye yazmamdan bir buçuk ay sonra türbanlıları partiye doldurarak köktendinciliğe çanak tuttular. Oysa,Türbanlı (Nurcu) olmayan,gerçek Sünniler halk içinde halen var olmalarına rağmen, CHP muvazaa içinde bulunduğu akıma yanaşarak bu siyasette ciddiyetsizliğini,bilinçsizliğini veya işbirlikçiliğini göstermiştir.

12.Eylül 2010 gününde,oy kullanmanın en yoğun olduğu öğle saatlerinde,iki buçuk aydır “HAYIR” kampanyasını sürdüren ana muhalefet partisinin önderinin “oy kullanamayacağının” haber bültenlerine girmesi de “EVET” oylarının düşük çıkmasında etkili olmuş,CHP’nin bir “muvazaa-şike” partisi olduğunu kesin kes ortaya dökmüştür.

Birkaç yolsuzluk dosyasını açıklayarak kamu oyu gündemine sokulmasının ardından kaset rezaleti ile CHP’nin başına gelmiş Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanya sırasında hiçbir yolsuzluk dosyası çıkaramaması,her gittiği şehirde beyanlarını otomatiğe alıp hep aynı sözlerle halkın karşısına çıkması mitinglerin sönük geçmesine,AKP’ye karşı kamuoyunda oluşan tepkinin karşılık bulamayarak yetim kalması ile sonuçlanmıştır.

CHP,iddia ettiğim gibi İsmet İnönü’den beri devam eden ABD projelerinin “asıl ortağı” olduğunu,bu pis ihanet projelerinin de halka “din maskesi “ giymiş partilerce yutturulması siyasetinin parçası olmayı sürdürmekte olduğunu bu kampanyada da böylece görmüş olduk.

Mevcut mecliste bulunan veya bulunmayan bütün partilerin şike yaptıkları apaçık ortadadır. Türk milleti kandırılmış,”Biz üstümüze düşeni yaptık ama siz evet diyerek memleketin felaketine çanak tuttunuz,izin verdiniz.” Diyerek halkı da işbirlikçiliklerine ortak eden bir siyasetin parçası olmuşlardır.

CHP’de merkez ve taşra teşkilatlarının can siperane gayretlerini yetim bırakmakla kendi kadrolarını şaşkınlığa,umutsuzluğa sevk etmiştir.
Bütün bunlar,Osmanlı’yı tarihe gömen Rum,Kürt,Ermeni,Grek işbirliğinin devlete hakim olduğunu,iki yıl önce yazdığım “Kürt-Rum İşbirliği” başlıklı yazımdaki iddialarımı kanıtlamaktadır.

Bu arada da,işbirlikçi siyasetçilere kanarak kullanılan “evet”lere baktığımızda,halkımızdaki “salak ve işbirlikçi oranını” görmekteyiz.Yani %58 oranında “salak ve işbirlikçi” vatandaşımız olduğu bu halk oylamasında belgelenmiştir.

Şimdi de meclisteki siyasi partiler utanmadan çıkmışlar “%42 benimdir” kavgası yapmakta-dırlar. Bu salaklıkları da yukarıdaki cümleden bağımsız yorumlanmamalıdır. Meclistekilerin de salaklıkları ve işbirlikçiliklerinin oranlarının da halkın oranı ile orantılı olduğu bu kavga sayesinde netleşmektedir.

Hiç birisi,daha halk oylarının sayıldığı saatlerde Al Jazeera (El Cezire) televizyonu Ankara muhabiri Anita McNaught’a 10 dakika kadar beyanat veren başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın baş danışmanlığına,M.Barzani’ye “abi” diyen Ahmet Davutoğlu tarafından getirilen,Amerika’lı Kürt mü Ermeni mi olduğu belli olmayan profesör İbrahim KALIN’ın “Yerel yönetimlerin yerel hükümetlere dönüştürülmesinin önü açılmıştır”açıklamasını,Doğu Perinçek’in ceza evinden halk oylaması öncesinde yaptığı “Türkiye imzaladığı AB kriterlerindeki,yerel yönetimlere özerklik verilmesi maddesini iptal etmelidir” uyarısını konuşmamaktadır.

Oysa,İbrahim KALIN’ın El Cezire televizyonu Ankara muhabiri Anita McNaught’a verdiği mülakatın ardından,aynı televizyona mülakat veren AB genişlemeden sorumlu komisyon üyesi Stefan Fuele’nin,El Cezire internet sitesine düşen aşağıdaki açıklaması da bu yöndedir,işte o açıklama;
Stefan Fuele, the EU's enlargement commissioner, said that the "reforms are a step in the right direction" to complying with accession criteria.”
Bu açıklamanı Türkçesi şöyledir;
“Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu komisyon üyesi Stefan FUELE,reformlar,criterlerin kabulüne boyun eğilmesi istikametinde doğru bir adımdır” demektedir.

Diğer yandan Kandil dağından açıklama yapan malum terör örgütünün elebaşısı Karayılan;“Eğer Katalonya otonomisini elde edersek, silahları bırakacağız ve Birleşmiş Milletler’e teslim edeceğiz.İlan edilen ateşkesin 20 Eylül’e kadar sürecektir” Şeklinde yaptığı açıklama,AKP’nin dağdaki örgütle ne kadar işbirliği içinde olduğunu göstermektedir.
http://www.gazeteoku.org/ulusal-gazeteler/Birgun-Gazetesi.php

Bütün bu gelişmeler,MHP önderi Devlet Bahçeli’nin oy sayımlarının sonuçlarının kesinleştiği saatlerde yaptığı “Türkiye sonu belli olmayan karanlık bir ortama girmektedir” çağrısını doğrulamaktadır.

Ancak bu açıklamanın devamında ”erken seçim” talebi ise gülünçtür.

Çünkü,sayın Bahçeli kampanya süresince,”AKP’nin siyasetleri ile ülkenin bölüneceği” vurgusunu yaparken,Dersim’li Kemal’in bütün kanallarda bunu ret etmesi ile,Bahçeli'nin iddiası halka inandırıcı gelmemiştir.

CHP’nin yaptığı bir diğer muvazaa (şike) da budur.

CHP her ne kadar bütün kadrolarının üstün çabaları ile bir “hayır” kampanyası yürütmüşse de şikesini,işbirlikçiliğini ortaya koymuş,kendisine güvenen kitleleri yetim bırakmıştır.

MHP ise iddialarında samimi bulunmadıysa bunun nedenlerini yıllardır işbirliği yaptığı,asıl amaçları “İslam Kürdistanı,Pontus Rum devletleri kurmak” olan Erbakan’ından Erdoğan’ına köktendincilerle kol kola olmasında aramalıdır.Acilen bu işbirliğinden çıkmalıdır yoksa eriyip gideceği,tabanını Fethullahçı yapılanmaya kaptırdığı,haklı olduğu davasını anlatmakta bile inandırıcı bulunmadığı ortaya serilmiştir.

Bundan en fazla da millet ve devlet kaybetmektedir.
Devletin tasfiyesinin yaşandığı bu günlerde,”Milliyetçi” olmakla övünen,milliyetçiliği bir “görev, imanının parçası” sayan MHP,işbirlikçiliği yüzünden bu gerçeği kitlelere ulaştıramıyorsa, onları inandıramıyorsa,sorumlusunun kendisi olduğunu görmelidir.

MHP’ye Fethullahçılık yakışmamaktadır.İslam-Türk sentezi çökmüştür.Artık Fethullahçılık vardır.
Biraz Nihal ATSIZ okumalarını tavsiye ediyorum.Başka türlü bağımsızlık mücadelesine önderlik etme olanakları kalmamıştır.Aksi halde yaptıkları “Amerikan projelerine ortaklık ve günah savma” olarak yorumlanmaktan öteye gidemeyecektir.
Buna da hem akıl,bilgi hem de cesaret lazımdır.
MHP’de bu olgu henüz görülmemektedir.

Neyse MHP'liler fazla takmasın,ben zaten MHP'li değilim:))

Bir NATO ordusu olan TSK’nın komutanının, NATO orduları komutanı olan ABD Genel Kurmay Başkanı olduğu,Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana Atatürk’e düzenlenen suikastların bile arkasında ABD-İngiltere ve işbirlikçileri AB devletleri olması gerçeğinden hareketle,”Ordu ile bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin verilemeyeceği ortadadır”.

Tümgeneral Atilla GÜRDERE Ağlama duvarında.
İsmet paşa döneminden bu yana ordu içinde çöreklendirilmiş Alevi maskeli dönme Ermeni, Kudüs’ün ağlama duvarlarında gözyaşları döken Sabetayist Yahudi ve diğer Yahudi yapılanması,ve Said-i Kürdi okulundan yetişmiş “İlluminatör-Nurcuların” oluşturduğu sağ partilere yandaş medya üzerinden veya re’sen danışmanlık yapan emekli-çalışan, darbe senaryoları teslim eden İslam Kürdistancılarının içinden seçilmiş komuta kademesine sahip bir TSK komuta kademesinden herkes umudu kesmelidir.

28 Şubat 1997 Refah-yol hükümetini,erbakan'ın ve Çillerin gizli ilişkileri bahanesi ile düşüren ve mitinge katılan bir kadının baş örtüsünü açarak,şiir davasını açıp Recep Tayyip Erdoğan'ı cezaevine tıktırıp mağdur ederek,ordunun DİN DÜŞMANI" olarak görülmesini sağlayan kişi Çevik BİR paşa bakın ne iş yapıyor?

ŞOK,ŞOK,ŞOK!!!
Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığını yapıyor!!!!
"Seni kazığa oturturum" dediği eski İç işleri bakanı Meral AKŞENER hanım açıklıyor;

Sonra buyurun bu "Vatan Kurtaran Ordu,10 Kasım 1938'deki darbede,27 Mayıs'ta,12 Mart'ta,12 Eylül'de,28 Şubat'ta ve 28 Nisanda neyi kurtardı" diye, nasıl sormadan bekleyebilir, yazıyı böylelerine yakışır şekilde pembeye boyamadan ve böyle yazı yazmadan durabilirsiniz?

Yani adamlar devleti, çiftlikleri yapmış malı götürüyorlar bizler de vatan millet ayağına telef ediliyoruz. Bundan başka ne sonuç çıkarılabilir ki?

Neye hizmet ettiği belli olmayan Kore’den Kıbrıs’a,subayından Er’ine hiçbir çıkarımız olmayan yerlerde yok yere kıyılan fedakâr şehit askerlerimizden, sağ-sol çatışmalarından Türk-Kürt çatışmalarına her birisi Türk milletinin çiçeklerini toplamaya, kıydırmaya yönelik senaryoların işbirlikçisi olan,ordu-siyaset ve iş dünyasını ele geçirmiş bu ihanet çemberinin kırılması için halkımız yeni bir kurtuluş savaşı vermek zorundadır.

Bu işbirlikçilerle, ne milletin birliğinin ne de devletin bütünlüğünün korunamayacağı ortadadır.
Halk yeni arayışlara itilmiştir.

Tek çare “Türk Sol’u” olan sosyalist ve ırkçı olmayan değerleri savunan yapılanmalar olarak görülmektedir.

Saygılarımla;

Keykubat
http://keykubat.blogcu.com/gitti-gidiyor-turkiye-gidiyor/2088857
Yukarıdaki linki tıklayarak üç yıl önce bu günleri yazdığımı okuyabilirsiniz.
Seçim'de Hilenin KANITI;
http://www.odatv.com/n.php?n=iste-secim-hilesinin-acik-kaniti-1509101200
İŞTE OYUNA SAHİP ÇIKAMAYAN CHP Örneği;
Ordu'da Depo'dan çıkan 222 HAYIR oyunu içeren seçim sandığı rezaleti için;
Yazım desteksiz kalmadı.Sekiz gün sonra Aslan Bulut geniş bir yazı hazırlamış;TIKLA