"Türkiye Türklerindir +40" Bloguna Hoş geldiniz!!!

Ey Türk Milleti!
Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz

Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar.
Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır.
İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz!
Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir.
Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.

Blog yazılarının telif hakları-copyright © “adilyargic; adilyargicc; keykubat.blogspot.com ve keykubat.blogcu.com” rumuzlarıyla yazan Alaeddin Yavuz’a aittir.
Hala okumak istiyorsanız buyurunuz.

Saygılar, sevgiler!

Hakkımda

Fotoğrafım
Balıkesir , Bandırma , Türkiye
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat- ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR. VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat

Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Translate

Bu Blogda Ara

21 Ağustos 2012 Salı

TURKIYE SAVASA ZORLANIYOR


TÜRKİYE SAVAŞA ZORLANIYOR
21 Ağustos 2012
Bu yeni bir gelişme değildir.

Sabah Gazetesinin yayınladığı "Sekiz eyaletli Türkiye haritasını Kenan Evren imzalamış!

 Şevket Süreyya Aydemir’in 1960’larda kaleme aldığı “Tek Adam” adlı Atatürk’ü anlatan kitabından aklımda kaldığı kadarıyla Atatürk, İsmet İnönü ve Adnan Menderes’e de İran-Irak-Suriye ve Türkiye’yi içeren topraklarda bir “Kürdistan” kurulması ve Türkiye’ye bağlı federasyon şeklinde veya biraz farklı olarak da olsa bir proje dayatıldığını biliyoruz. Türkiye’nin başına gene 1950 yıllarından sonra sardırılan ve bir türlü sonu gelmeyen “Kıbrıs Tuzağı” da Yunanistan ile Türkiye’ye İngiliz- ABD üslerinin bekçiliğini yaptırmaktan öte gitmeyen kısır bir siyaset olarak emperyalizmin bize vaatlerinin sonuçlarının ne olabileceği hakkında çok açık fikir vermektedir ya anlayana.

İşte Atatürk’ten başlayıp kendi başımıza getirdikleri devlet adamlarımıza sunulan bu “dört ülkeden koparılan toprakla Kürdistan” ilanı ve federe devlet yapılanması konusu, 12 Eylül 1980 darbesinin “bizim oğlanları” olan Kenan Evren+ Milli Güvenlik Kurulu+ Turgut ÖZAL ortaklığına “Cunta Yıllarında” 1950 yıllarından beri sözde “dost ve müttefikimiz” olan Amerika Birleşik Devletlerince “telkin edilmiş”  ve “sinsi pazarlıklar” sonucu kabul edilmiştir.

1985 yıllarından itibaren o zamanlar tek yayın organı olan TRT kanallarında “Modern savaş tekniği olan Gerilla Savaşında” Türk ordusuna pratik kazandıracak, ordunun modernizasyonunu sağlayacak parlak bir proje olarak halka gecenin geç saatlerinde, herkesin uykuda olduğu zamanlarda yapılan “açık oturum” programlarında anlatıldı. Bu programları koskoca ülkede herhalde benden başka seyreden olmamış olmalı ki bunu doğrulayan ve yazan bir Allah’ın kuluna rastlamamamın başka türlü de açıklaması olamaz.

 
Bu proje televizyonlarda ilân edilmeden önce kapsamında uygulamaya geçilmiş olmalı ki 1984 Eruh baskını ile faaliyetlerine başlayan örgüt 1990’lara geldiğinde devlet içinde sorunlar yarattı ve Necip Torumtay paşa’nın istifası ile tanıştık.

Ama 1991-96 yılları arasında bütün ülkeler Türkiye’nin “terörle mücadelede elde ettiği tecrübeden” esinlenerek ordularını eğitmemiz için bize bayağı paralar akıttılar. Bunların başında SSCB’nin dağılmasından sonra “sözde” bağımsızlaşan Azerbaycan, Gürcistan’dan dağıtılan Yugoslavya’dan doğmuş devletçiklere ve bazı Afrika ülkelerine kadar “ordu eğitmek” üzere subay ihraç ettik.

Öte yandan Özal’ın “Kafkasya Projesi” Rusya’nın Ermenistan üzerinden Karabağ’ı işgal etmesi ve Hocalı soykırımlarına da neden olunca kısa süreden Turgut Özal’ın ölümünün gerçekleşmesi (doğal olabilir, beklemediği ailevi bir olayla karşılaşıp kalp krizi geçirmiş olabilir, vs.) bunu takiben Rusya’nın tehditlerini yatıştırmak için Mesut Yılmaz hükumetinin “hiçbir şekilde doğal gaz tüketimi olmayan” ülkemizde , “Doğal Gaz Antlaşması” ile olağanın iki katı fiyatına doğal gaz tüketicisi olduk.
Doğal Gaz dağıtım tesisleri

Bu yüzden mecburen bunları tüketmek için bir de Rusya’dan doğal gaz elektrik santralları da alarak “olası bir Rus işgalinden” sıyırdık. Bunu Rusya’nın müttefiki olarak çalışan İran’dan da doğal gaz alımlarımız takip etti.
Bu doğal gazların halka erişimi ise ancak AKP hükumeti zamanında yerine oturtulabildi.

Bir de 1991 I. Körfez Savaşı ile Irak’ın işgali son anda gerçekleşmedi ise de Hakkâri sınırımızda Irak’ta 36.-42. Paralller arasında yerleştirilen “Çekiç Güç” adlı NATO kuvvetlerinin korumasıyla da terör örgütü bu korumalı bölgeye yerleştirildi ve terör örgütünü kurutmak isteyen “geç uyanmış Atatürkçü generallerimizin operasyonlarını” engelledi (Belki de böyle bir istek hiç olmadı), havadan, karadan getirilen askeri her türlü silah, mühimmat ile Kürt kabileleri silahlandırıldı ve Saddam Hüseyin idaresine karşı savaştırıldı.

ABD’nin C.I.A’ya kurdurduğu El Kaide terör örgütüne mal edilen 11 Eylül 2001 New York İkiz Kulelerinin ABD istihbaratı tarafından yerle bir edilmesini takiben zamanın ABD başkanı yavru Bush’un başlattığı “Crusade=Haçlı Seferi” kampanyası ile Afganistan aynı yıl işgal edildi.

G.W.BUSH, "Allah bana Irak'taki tiranliğa son ver dedi" diyerek ve ek olarak "
Allah'ın kendisi ile Filistin konusunu da görüştüğünü soyleyerek, Gökteki tanrıdan vahiy aldığına inanılan Roma Tanrı Kralını oynadı. 

EL KAİDE- C.I.A TARAFINDAN KURULDU F.B.I TARAFINDAN ARANDI!



 Bunu 2003’te Ramazan ve Kurban bayramlarında yapılan çok ağır silahların kullanıldığı işgal ile Saddam’ın devrilmesi ve Irak’ın parçalanması, 1.5. milyon sayılabilen insan kaybı, sekiz milyon savaş mağduru ve Irak’ın doğal kaynaklarının yüz yıllığına emperyalizme teslimi takip etti.

Bu savaşa gene ülkemiz “çekimser, doğrudan müdahaleci olmayan”  ve NATO emirlerini uygulayan “akıllı çocuk siyaseti” uyguladıysa da “PKK ile başlayan, Çekiç Güç ile süren Irak Kürtlerinin silahlandırılıp ABD-NATO emrinde savaşmaları, emperyalizmi ayaklarını sürüyerek, pabuçlarının çamurlarıyla Irak’a davet etmeleri ile Turgut Özal’ın “kırmız devlet pasaportu” vererek ABD’ye tanıttığı Talabani ve Barzani’den de ABD ve Haçlı dünyasına “Sadık Müttefik” yaratılıyordu.

Bu tecrübe yetmezmiş gibi 2008’lere gelindiğinde AKP hükumeti de Özal’ın Kafkasya projesinde aynı yolda yürüdü ve “Kafkas projesinin “ilk adımı” olarak, Amerika’da serseri serseri gezerken kaldırılıp Gürcistan’ın başına devlet başkanı yapılan Mihail Sakaşvili’nin Osetya’yı işgali sağlandı.
Proje gereği, ABD ve NATO Gürcistan ile bize her türlü silahı satacak biz de Rusya’yı yenip Kafkasları fethedip NATO-ABD Haçlı Ordusuna teslim edecektik. Rusya Gürcistan’a müdahale ederse biz de destek olacaktık.

Azerbaycan Haritası
Sonunda Rusya müdahale etti ama biz destek olmayı geçiniz, başbakanımız “sınırsız senelik izne çıktı” ve Saakaşvili “Nerdesin Ey Tayyip?” çığlıkları ile kravatını yerken başbakanımızın telefonları kapalı, bulunduğu yer ise saklıydı.
2008 Rus-Gürcü savaşında bir gazete manşeti

Eh Ruslardan dayak yemekten bu defa da sıyırmıştık ama ABD-NATO Haçlı Koalisyonu, 2011’de Tunus ile başlattığı sözde “Arap Baharı” bence “Kripto Rum Baharı” olan bir hareket başlatıldı ve Tunus sorunsuz bahara uyum sağladı.

Libya’nın Kaddafi’si ise gösterdiği direniş yüzünden korkunç bir sona uğratıldı ve İskender zamanından beri yerleştirilen sözde Müslüman maskeli “Ilımlı İslamcı” “Kripto Rumların”  ülkede iktidarı sağlandı.
İslam demokrasinin tersine gidiyor! Karikatürü

Ülkenin kaynakları öylesine acil şekilde paylaşıldı ki neredeyse “ilk giden parsayı kaptı” şeklinde yorumlandı.
Libya işgalinin arkasından hedef Suriye’ydi ve bir günde Lübnan sınırından 600 El Kaide militanı ve özel NATO kuvvetleri sivil kıyafetlerle Suriye’ye giriş yaptılar ve Beşar Esad rejimine karşı savaş başlattılar.
Kendilerine katılan önceden örgütlenmiş “Kripto Rumlar” ile güçlendiler ve bu “yumuşak işgal” olarak tanımladığım yasa dışı işe “Özgürlük Hareketi” adını verdiler.

De, gelişmeler Müslümanlar arasında “Haçlı İşgali korkusunu”, Çin ve Rusya’da da “kuşatılma endişesini”  arttırdı ve hatta perçinledi.
Bundan sonra Suriye’nin işgali de Türkiye’ye havale edildi.
 

Bunu takiben, Suriye’de silahlı terör olayları attırıldı, yaralananlardan hayati endişelere kapılmış işbirlikçiler aileleriyle ülkemize gönderildi, Hatay’dan Tekirdağ, Edirne’ye kadar kripto Rum hainlerin barındırıldığı “göçmen kampları kuruldu ve bunlara “serbest dolaşım” verildi, sayıları 70.000’e yaklaştı ve halkımızın huzurunu bozmaktan tutun da kamplarda polislerimizi dövmelere, Kürdistan ve bilmem ne bayrakları açmalara kadar her türlü şerefsizlikleri de serbestçe sergilediler. Hatta generallerimizin, subaylarımızın Suriye ordusunca “teröristlerle birlikte” esir alındıkları ve “değiş-tokuş” haberleri basına yansıdı.
Her biri NATO askeri veya paralı askeri olan sözde "Özgürlük savaşçıları"

Suriye’nin üstlenmesine rağmen bilinen silahlarla olmayan bir “harita uçağımızın” Suriye Lazkiye limanı açıklarında (Suriye’yi koruyan Rus donanmasının olduğu yer) düşürülmesi olayını hazmettik.

Bunları, Irak’tan PYD-Peşmerge ordusunun Suriye’ye girişi, PKK örgütünün de devletimize karşı saldırılarını yoğunlaştırdığı, Hakkâri, Bitlis, Siirt-Urfa- Gazi Antep hattında terör örgütünün “devlet ilan etme” gayretlerine tanık olduk. Artık gelen şehit asker ve polislerimizin sayılarının saklandığı, gizlendiği günleri yaşamaktayız.
Bombalarla yıkılmış Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Karakollarının hasarlarının “asılan bayraklarla örtüldüğü” olayları daha dün milletçe idrak ettik.

Bunlar yetmezmiş gibi, PKK terör örgütü ile bağları olan ancak CHP milletvekili olduğundan “sözde görüş ayrılığı” nedeniyle CHP Tunceli milletvekili Hüseyin AYGÜN örgütçe dağa kaçırıldı, birkaç gün misafir edildi.
Serbest kalınca basına yaptığı açıklamalar ise terör örgütünün mesajlarıydı. Bu mesajlar;
“Terör örgütü elemanları zorla-gönüllü dağlara mahkûm olmuş, “bağımsızlık değil özerklik isteyen” sözde Kürdistan davası güdenlerdi ve mücadeleden bıkmışlardı. İstekleri kabul görürse sivil hayata geçmeye gönüllüydüler.

2012 Ekim başında TBMM tatilinden dönecek meclisin gündeminde olan yeni anayasanın bu istekler doğrultusunda düzenlenmesi ile terörü bitirecekleri iletisini bu milletvekiliyle bildirmiş oluyorlardı.
Bu da onlara göre çok masum bir istekti.

Ama her kesimden yoğun tepkiler alınca CHP genel başkanı, “arkasındayım” dediği milletvekilini şahsen görmemek için mazeret üretir hale de gelmişti.


PKK’nın isteklerinin yerine getirilmesi halinde kendisini tasfiye edeceği vaadinin ise bence aslı astarı yoktur.
Henüz dört devletten toprak alarak KÜRDİSTAN kurulması gerçekleşmediğinden PKK istese de kendisini tasfiye edemeyecektir. Onu bu güne kadar yaşatanlar gerekli cezasını vermekten asla geri durmazlar.
Diğer yandan eşkıyalığı meslek edinmiş bunca örgüt militanının sivil yaşama karışmak istemeleri bazıları için gerçekçi olsa da kafa-beyin adamlar için olanaksızdır.

Bu gerçekler ışığında terör örgütünün istekleri ve vaatleri boştur. Buna ancak onları bu güne kadar büyütüp güçlendiren ve yaşatanlardır.

Yukarıda verdiğim “kuruluş ilkeleri” doğrultusunda örgüt, TSK’nın eğitiminde faydalı olmuştur, Irak’ın işgalinde NATO’ya büyük katkılar sağlamıştır ve şimdi de Suriye’ye Türkiye’nin askeri müdahalesine zemin hazırlamaktadır. Bu da, çok önceden mayınların temizlenmesi ihalesi İsrail’e verilmiş, mayınsız bölge olan Suriye-Türkiye sınırı boyunca kendisine “güvenli tampon bölge” kurmasından bellidir.

ABD-NATO müttefiki olan ordu ve AKP hükümetine göre bu eylemleri ülkemizin sözde (!) kırmızıçizgisi olacak ve bu bahane ile Suriye’ye saldırarak Esad rejimini de devirmemiz beklenmektedir.

Bu oluşumları bahane ederek hükumetimiz ulusal medyada, halen de yaptığı gibi CHP’yi PKK ile aynı çizgide göstererek rakip olmaktan çıkaracak, ulusalcıları dış güçlerin işbirlikçisi olmakla suçlayan anlatımlarla bir güzel işleyecek olan “yandaş beyinler” halkı “yeter artık olsun bitsin”e ikna edece ve AKP, başından beri mevcut devletin tarihten silinmesine neden olacak siyasetlerini de böylece aklamış olacak, halkı da “vatan-millet davası” çizgisinde birleştirmiş olacaktır. Şimdiden Devlet Bahçeli’yi yanına çekti bile.
Daha dün BDP milletvekilleri PKK lılarla kucaklaştılar1

Başından son zamanlarda yaşadığımız bütün olaylar devleti, halkıyla “savaşa ikna etme psikolojisi” kapsamında yürütülen sinsi “sosyopsikolojik” manevralardır.

Ve dün 20 Ağustos 2012 günü akşam 20.00 sıralarında Gaziantep’te patlayıcı yüklü bir araç uzaktan kumanda ile patlatıldı. Verilen bilgilere göre polisten çocuklara uzanan “dokuz ölü” ve “altmışaltı” yaralı insanımızın zarar gördüğünü gördük. 
İşte Antep tezgahı

Her ne kadar bu olay terör örgütüne yamandıysa da Gaziantep patlaması olayını terör örgütü üstlenmedi!
PKK’nın askeri operasyonlar bölümü olan HPG, Gaziantep patlamasıyla ilgili olarak “20 Ağustos günü Antep merkezde bir patlama meydana gelmiştir. Hem devlet yetkilileri hem de Türk basını bu olayı hareketimiz üzerine yıkmaya çalışmaktadır. Bu patlama ile güçlerimizin herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır.

Kamuoyu ve halkımız da bilmektedir ki güçlerimizin sivillere yönelik bir girişimi olamaz. Zaten KCK ürütme Konseyi'nin yaptığı bayramda çatışmalardan kaçınma çağrısına güçlerimiz uymaktadır. Bayram sürecinde operasyonlardan kaynaklı yaşanan çatışmalar dışında güçlerimizin herhangi bir girişimi de olmamıştır” Diyerek olayla ilgilerinin bulunmadığını açıklamıştır. http://gundem.milliyet.com.tr/pkk-kanli-saldiriyi-ustlenmedi/gundem/gundemdetay/ 21.08.2012 /1584130/default.htm?ref=yahoo


Bundan sonra olayın örgüt bağlantısını ispat etme görevi de güvenlik güçlerine düşmektedir.
Gelelim bu olayın ertesi günü olan bir habere;

Askeri araç devrildi 9 asker şehit oldu
Şırnak

Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, kazada korucu olan şoför ile 9 askerin şehit olduğunu açıkladı
Askerlere ilk yardım eli Ahmet Türk'ü karşılamaya giden köylülerden geldi... http://gundem.milliyet.com.tr/askeri-arac-devrildi-9-asker-sehit-oldu/gundem/gundemdetay/ 21.08.2012/1584131/default.htm

Müttefikimiz ABD’nin ülkemize dayattığı “Haçlı Arzuları!”

“ABD Temsilciler Meclisi 13 Aralık 2011 tarihinde “Türkiye Cumhuriyeti’ni Hıristiyan Mirasını Korumaya ve El Konmuş Kilise Mülklerini İadeye Davet Etmek” başlıklı ve H. Res. 306 rumuzlu tasarıyı, Komite sürecini atlamak ve doğrudan Genel Kurul’a getirmek suretiyle kabul etmiştir…”
Bu arzular kapsamında 1071 Malazgirt Zaferinden (Osmanlı bu zaferden yaklaşık 230 yıl sonra kurulacaktır.) bu yana Rumlardan alınmış, cami yapılmış “Vakıf mallarının iadesi yasası” çoktan çıkarıldı ve uygulandı bile. Trabzon Sümela Manastırı ile Van Gölündeki Aktamar Kiliselerinde ayinler başlayalı yıllar oldu. http://www.hurriyet.com.tr/planet/19465147.asp

Sümela resmen feth edildi.

İran’dan Ülkemize Tehdit;

“İran’ın önemli politikacılarından Muhsin Rızai “Amerikalılar, bölgedeki planlarını gerçekleştirmek için İran ile Türkiye ve Suudi Arabistan arasında çatışma çıkarma niyetindeler”
Rızai ile aynı siyasi komisyonun üyelerinden olan Habibullah Askerevladi;
“ Türkiye devleti ve gerici Arap liderlerini uyarıyorum, Suriye’ye verdikleri zarar cezasız kalmayacak” ifadesini kullanan Askerevladi, “ Türkiye’yi Suriye’ye verdiği zararı telafi etmeye” çağırdı. http://dunya.milliyet.com.tr/-turkiye-nin-suriye-ye-verdigi-zarar-cezasiz-kalmayacak-/dunya/dunyadetay/ 21.08.2012/1584160/ default.htm?ShowPageSkin=1

Sonuç olarak “Güçlünün yanında ol rahat ol” mantığı ile 11 Kasım1938’de Atatürk’e yapılan Bitlis Ermeni’si İsmet İnönü-Arnavut Fahrettin Altay işbirliğindeki askeri darbenin ardından, askerlerin silahlarının gölgesinde 11 Kasım 1938’de kendisini meclise Cumhurbaşkanı seçtiren, devleti İngiliz-ABD sömürgesi yapan İsmet İnönü sayesinde sömürge olan ülkemiz gene I. Ve II. Dünya savaşlarının galibi olan güçlerin müttefikidir.
Başımızdakiler de, emperyalizmin seçip getirdiği Osmanlı imparatorluğunu yıkan Yezidi Kürt, Mihri-Gnostik Ermeni Sabi-Hıristiyan Süryani ve Arapların aynı davayı güden çocuklarıdır.

Okuduğunuz haberler, yaşadığınız olaylar da ordumuzun, askerimizin “Haçlı Askeri” olarak Türk ve Müslüman dünyasının işgaline ortak olması için “zorlamak üzere” yaratılmış sunni teşvik ve tahrik olaylarıdır.
Hiç birisinin çocuğu ne asker ne de polistir ve bu savaşlarda da yer almamış ve almayacaklardır. Çünkü kendilerine “Efendi(m)” dedirten bu nazik Sabetayist Masonlar Türk ve Müslüman milletleri kendilerine “kul/köle” ettiklerinden, devlet hiyerarşisini de ele geçirdiklerinden kendilerine “Efendim/Sahibim” dedirtmek için “naziklik “ bağlamında dilimize bu kelimeyi son yüzyılda sokuşturmuşlardır. İngiliz ve ABD ülkelerinde de “Sir(sör)/Efendim, Sahibim”  dayatmasını yapan da bu mason mantığıdır.

Bu yüzden bu “Efendiler” ne kendileri askerlik yapmış ne de çocuklarına yaptırmışlardır. Neden yapsınlar ki?
Türk ve Müslümanlar onlara “Efendim” demeyi seven “Goyimler (İbranice) /köleler” olmayı sevmişlerdir. “Efendim diyerek söze başlamayanlar, Latin dilleri yerine Türkçe kullananlar horlanır, aşağılanır bu ülkede!”
Üstüne bir de “Allah, Şehitlik, Şehadet” gibi dini terimler de ekledin mi tamadır. Ölür gider, yerine on yirmi daha doğurur bu goyimler!

Bu “Haçlı Köleliğinden” bizlere verilecek şey en fazla yağlı bir kemiktir. Bunun örneğini Adnan Menderes döneminde gördük.

Menderes Kore’ye seve seve asker gönderdi. Çünkü ABD Truman, Marşal yardımları, ayni ve nakdi yardımlar ile nakdi çok miktarda krediler vaat etmişti.
Ama Kore bitmiş, 1956’lara gelindiğinde, Yahudi Mason sermayesinin başı, iki dünya savaşını çıkarmak için Almanya, Japonya gibi ülkelere sponsor olan Rockefeller ABD hükumetine bir önerisini kabul ettirivermişti.

Neydi o öneri?

-“Türkiye geçmişi imparatorluk olan bir ülkedir, nakit parasal yardım yaparsak güçlenir başımıza iş olur. Bunu önlemek için biz kredileri ayni-askeri malzeme, araç gereç” şeklinde tutalım” önerisiydi.

Bunu itiraz olmuş olsa gerek ki 1956 olayları takip etti ve binlerce Rum Yunanistan’a göç etmek zorunda bırakıldı, yetmedi, Menderes aldatılmayı hazmedemedi ve İş bankası hisselerine SSCB’yi ortak etmek için kredi arayışına girdi, 1960 Ağustosuna randevu aldı.

Ama 27 Mayıs 1960’ta, randevuya iki buçuk ay kala 1960 darbesini yaptırdılar ve Menderes’in boynuna ipi geçiriverdiler hatta yetmedi, ders olsun diye idam öncesi mabadından prostat muayenesi bile yaptırdılar!
Yani emperyalist ülkelere göre bize ister “B.O.P EŞ BAŞKANI” ister bilmem ne sıfatı verirlerse versinler biz güçlünün yanında olarak her zaman ezildik ve ezilmeye, köleleşmeye devam edeceğiz. Fedakârlıklarımız da “köleliğimizin” gereği olarak yorumlanacaktır.

ABD’ye sığındığımızda Rus kıçımıza tekmeyi basmış, Rus’a döndüğümüzde ABD boynumuza ipi geçirmiştir. 1939’da Erzincan Depremi, 1956’da Gönen Depremi, İstanbul, Kayseri gibi illerde büyük çarşı işyeri yangınları, günümüzde uçak düşmeleri sel felaketleri, depremler bu tekmeler olarak algılanmalıdır. Malum artık bunlar Allah işi değil insan işi oldu. Adlarına da “İklim Savaşları” deniliyor. Ama bilinen silahlar ve HAARP teknolojisi ile yapılan bunca savaşlarda her türlü kaybeden olmamıza rağmen ikisi de bizim için kavga etmemiştir.
Alaska'da ABD'nin HAARB tesisleri.

Her hâlükârda sopayı yiyen, ceremeyi çeken biz (Halk) olmuşuz, siyasetçilerimiz edindikleri tecrübelerini idam sehpalarında, yasaklı olarak evlerine hapsedilerek değerlendirirlerken milletimiz canından, malından ve geleceğinden olmuştur.
Bu son gelişmeler ise tarihe gömecek cinstendir.

Bu güne kadar mecliste bulunan dört muhalefet partisinin AKP icraatlarına karşı olup ta devletin savaşın eşiğine getirilmesine kadar geçen süreçte iktidar partisinin “yabancı devletlerle işbirliği yaparak, onların komutasında “eşbaşkanlık görevi aldığı” için kapatılma davası açmak yerine “devlet terör örgütü ve komşu devletlerce işgal edilme tehlikesine düşmüştür” deyip AKP yandaşı olmaları onların baştan sona işbirlikçilik içinde olduklarını kanıtlamaktadır.

“Devleti İngiliz’e Amerikalıya teslim et rahat et mantığı devletin tarihten silinmesini gerektiren bir “koloni askerliğine” dönüşmüştür.
Bu iktidar ve muhalefet koalisyonu şunu da diyebilirler;


“-Biz NATO ülkesiyiz, Amerika Libya’ya neler yaptı gördük, altıncı filo Malta’da demirli bizi tehdit etmektedir! Başka ne yapabiliriz?”

1950'lerde 1969'larda geldiler, Menderes, İsmet paşa Amerikan askerlerine Karaköy genelevini açıp ücretsiz ilişkiye girmeleri için taksiler görevlendirildi, Dolmabahçöe sarayından Karaköy genel evine kırmızı halılar döşendi!


Ben de şunu derim;

Bu projenin başrolüne biz soyunmasaydık bunlar hiç olmazdı, bunca insanımızı kaybetmezdik. Ayrıca, Çin ve Rus donanmaları da Hürmüz’de, Akdeniz’de, Karadeniz’de! Göz göre göre de uçağımızı düşürdüler. Ne yapabildiniz? Rusya bizi işgal etse Amerika ve NATO Rus-Çin koalisyonuna karşı bizim için savaşırlar mı?

Ya da;

Biz onca silahı size verdik siz artık savaşamıyorsunuz biz ne yapalım? Deyip bırakırlar ve iktidarın da başına Menderes’in başına gelen mi gelir? Amerika’ya dön Rus dövsün, Rus’a dön Amerika dövsün!
Ortada sıçan oyunu misali! Filmlerde ortaya alınan başrol oyuncusunun çember içinde dövülerek bir adamın kucağından yumrukla ötekine savrulması gibi.

Devlet ve özel şirket televizyonlarında bir alay dallama “startejist, Ortadoğu, Kafkas bilmem neresi uzmanı “ diye adlarının altında etiketlerle bize her gün saatlerce hipnoz konuşmaları yapıyorlar. 

Hatta 2008 Rus-Gürcü savaşı sırasında “Kafkasya uzmanı” olarak adı geçen bir dallama haritada Osetya’nın yerini bile gösterememişti! Oysa Osetya en son 1915-17 arasında bizim idaremize geçmişti. Yani 95 yıl önce bizim toprağımızdı.

Bu dallamaların söyledikleri saçmalıkları yıllardır laf diye dinliyoruz ama devletin gidişi bir adım olsun iyiye gitmemektedir. O halde bu dallamaların topunu işten atın da yerine adam gibi adam alın!
Siz de adam gibi siyaset izleyin ki önce kendi halkınızın sonra da yeryüzünde istediğiniz coğrafi bölgenin önderi olun!

“Antiemperyalist, bağımsızlıkçı, özgürlükçü” olmayan hiçbir siyaset asla “siyasi önderlik” getirmez.
Şu an İran bölgenin önderliğine daha yakın görünmektedir. Haberiniz olsun.
Geçen hafta Suudi Arabistan bile bu doğrultuda İsrail’i tehdit etmedi mi?

Yahu bir düşünün!

 Ordumuz NATO-AB-D ordusu, devletimiz AB-D yolunda, iktidar- muhalefet partilerimiz AB-D tarafından tespit ediliyor, yasalarımız AB-D yasası, mahkemelerimizin kararlarına itiraz için AB mahkemelerine başvuruyoruz, terör de AB-D tarafından destekleniyor!

Bu size tuhaf gelmiyor mu?

Sizce bu terör, bu işgal nasıl biter? ya da hepsi "kayıkçı kavgası mıdır?

 Ayın biraz ayın, yalamalarınızın hipnozlarından da kurtulun!



Takdir milletindir!

Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc




19 Ağustos 2012 Pazar

AKP DEN TELİF HAKLARI ÇARŞAFINA SOKULMUŞ İNTERNET YASAĞI GELDİ!


AKP DEN TELİF HAKLARI ÇARŞAFINA SOKULMUŞ İNTERNET YASAĞI GELDİ!


25 Temmuz 2012 tarihinde CNNTURK’un haber programlarında bir hafta boyunca AKP’nin hazırladığı yeni “Telif Hakları Yasası” işlendi. Ne hikmetse bu güne kadar başta internet medyası bu haberi görmekte başarılı olamadı.

İnternet’te çok az site tarafından paylaşılan bu konu birkaç televizyon ve internet televizyonu tarafından işlenebildi.
Her şeye özellikler yasaklara çok duyarlı olan İnternet medyası bu yasağı nasıl kaçırdı derseniz bence sebebi şudur;

“Kendi siyasi görüşlerinde yayın yapmayan yayın kuruluşlarını izlememe ve her şeyi arkadaş sitelerinden öğrenmeyi” öğütleyen bir anlayış halka şırınga edildiğinden bu anlayışı şırınga edenler de böyle bir haberi belki bu nedenle görmediler ve yeterince işleyemediler.

Evet, kendi fikrinde olan kitlesini muhalif fikir satranç oyunlarından korumak ve onları aynı düşünce etrafında tutmak doğru bir seçenektir ama bunu yapanlar eğer gerçekten fikirlerinin doğruluklarına inanıyorlarsa muhalif yayın organlarını da gözden uzak tutmamak zorundadırlar.

Malum, rakibini tanımıyorsan onunla mücadele edemezsin. Rakibini etkisiz kılmak istiyorsan önce onu tanımalı ve olumsuz yönlerini işleyerek gözden düşürmeli, bunu yaparken de doğru yönlerini de gözler önüne getirerek tarafsızlığını korumak şarttır. Yoksa sen de beğenmediğin diktacı, dayatmacı, zorba zihniyetin farklı bir uyarlaması haline gelirsin.

Öte yandan Facebook’tan blog arkadaşlığına tuhaf bir bencilliktir gidiyor. Hulki Cevizoğlu’nun bir aralar dediği gibi;

“-Herkes Atatürk!” 

Bunu farklı boyutları Facebook grup arkadaşlıklarında da görülmektedir. Şöyle ki, siz sizinle aynı düşünce etrafında mücadele eden bir grubun sayfasına giriyorsunuz, okuduklarınıza, seyrettiklerinize yorumlar yapıyorsunuz ama onlar sizin sayfanıza girip tek bir yorum yapmıyorlar.

Hatta sizin sayfanızdan alıp yayınladıkları yazılarınızı bile sizin sayfanıza girip beğenmiyorlar da kendi sayfalarında kendileri beğeniyorlar!

Bencillik bu kadar olur yani!

Artı, yayınladıkları içerikler hakkında muhaliflerce yapılan eleştirileri de “okuyucu kitlelerini kaçırmamak, elde tutmak uğruna”  ya cevapsız bırakıyorlar ya da cevap verebilecek başka arkadaşlarını onlarla tartıştırıp onu kötü ederken kendileri bu tartışmadan kıl payı kadar yara almadan çıkıyorlar.

Bu kalleşliktir, şerefsizliktir.

Bir fikri savunan materyali yayınlamışsan onu seçip yayınlayan sensin öyleyse onu savunmak ta sana düşer.
Yoook ama öyle değil. 

Okuyucu kitlesini kaybedip, facebook gelirinden olmaktan korkan, “vatanseverlik” gibi yüce bir erdemi “üç kuruşluk internet geliri” uğruna ticarileştirenlere “vatansever” demek yüreğimden de dilimden de gelmiyor inanın.

Böyle vatanseverlik olmaz.

Şimdi gelelim “Telif çarşafına sokulmuş internet yasağına.”

Bu yeni telif hakları yasası, Sarkozy döneminde Fransa’da yasa olarak hazırlanmış, bunun için özel bilgisayara tarama programı geliştirilmiştir. Ancak yasa fransa Anayasa Mahkemesinden dönmüştür.

Lâkin, bizim AKP kurmayları bu yasayı keşfedip uygulamaya karar vermişler ve bir kısım şaşkın kendisine sanatçı diyen zübüklerin şikayetlerini de bahane ederek bu yasayı hazırlamışlar.

Bu yasa gereğince, bloglarınızda, Facebook, Twitter sayfalarınızda yaptığınız ve yapacağınız her türlü şarkı klipleri, video görüntüleri veya gazete haberlerinden köşe yazarlarına ya da beğendiğiniz blog yazarlarının yazılarına kadar paylaşımları bu bilgisayar programı tespit edecek. Size liste halinde “yasal olmayan” paylaşımlarınızı sayfalarınızdan silmeniz “uyarısı” gelecek. Ardından silmezseniz “ikaz” edileceksiniz. Hala silmediyseniz kendinizi mahkemede bulacaksınız ve milyonlarca Tayyip Lirası tazminat ödemekle yüz yüze geleceksiniz.

Lütfen haklarımıza sahip çıkarken, tanımasak da bizimle aynı yolda yürüyen insanların kalplerini kıracak işlerden de kaçınalım.

Bir materyali nerede olursa olsun yayınladığımızda o materyalin linklerini altında verelim, yazı ise eser sahibinin adını çıkartarak “kendimiz yazmış” gibi yapmayalım, emeğe saygı gösterelim ama sansürcülüğe de prim vermeyelim.
Her iş birlikçinin son kullanma tarihi gelecektir!

Vatanseverlik erdemini ticarileştirmeyelim!

Takdir okuyucunundur.


Konu ile ilgili haberlerin linkleri;