Ey Türk Milleti! Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz
Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar. Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır. İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz! Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir. Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat-
ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN
YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat
İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR.
VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat
Trabzon'da Kelepçeli ensest tecavüze tek celsede 18 yıl
Trabzon'da ablasının ağzını koli bandıyla bantlayan, ellerini plastik kelepçeyle bağlayan S.E., genç kadına 7 kez tecavüz etti. Mahkeme, tek celsede tecavüzcüye 18 yıl hapis cezası verdi. 10 Ocak 2016 Pazar 11:42
Aile içi tecavüz dehşetine ilişkin dava ilk duruşmada bitti. İddiaya göre olay şöyle gelişti; Trabzon’da yaşayan S.E., İstanbul’da yaşayan ablası C.E.’yi arayarak yanına çağırdı. Eşinden bir süre önce boşanan C.E., oğlu ile birlikte Trabzon’un yolunu tuttu. Ancak genç kadın, 20 Eylül 2015’te kardeşinin saldırısına uğradı. Ablasının ağzını koli bandıyla kapatan, ellerini plastik kelepçeyle bağlayan S.E., genç kadına 7 kez tecavüz etti. Gözaltına alınan S.E., ablasının isteğiyle birlikte olduklarını ileri sürüdü. Nöbetçi mahkeme tarafından tutuklanan S.E., önceki gün hâkim karşısına çıktı. Mahkeme, sanığa tek celsede verdiği 12 yıl hapis cezasını mağdur yakın akraba olduğu için 18 yıla çıkardı. Habertürk / Enis YILDIRIM
Ordu'daki Skandal Trabon'da çözüdü!
28 Ekim 2015 - Çarşamba 20:37
Ordu’da yaşanan skandal Trabzon’da son buldu. İddiaya göre; iki evliliği olan 55 yaşındaki İ.T, ilk evliliğinden kızı 18 yaşındaki E.T’ye tecavüz ettiği ortaysa çıktı. Trabzon'da yayın yapan Haber61.Net’in edindi bilgiye göre; Trabzon il Emniyet Müdürlüne gelen İ.T, polis ekiplerine “ Ailemi aradım ve kızımın hamile olduğunu öğrendim. Kimden olduğunu sorunca benden olduğu cevabını alınca şok oldum.”dedi. Alkolü iken kendi kızına tecavüz etmiş olabileceğini söyleyen İ.T, gözaltına alındı. Durum Ordu Emniyet Müdürlüne bildirildi. Ordu’dan gelen polis ekipleri, İ.T’yi gözaltına alarak Trabzon’dan alarak ayrıldı. Soruşturma devam ederken, E.T hastaneye getirilerek karnındaki bebeğin babasına mı ait olduğu araştırılacak. Soruşturma devam ediyor.
Kaynak: (İHA) - İhlas Haber Ajansı
08 Eylül 2017
Yazan MURAT YETKİNmurat.yetkin@hurriyet.com.tr
Türkiye'den çarpıcı bir ensest raporu
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın karşılaştığı diğer tüm siyasi ve diplomatik meseleler arasında Türkiye'de ensest tartışmaları devam ediyor.
Türkiye'de bir mahkeme geçtiğimiz günlerde, Ege'deki bir teknede yeğeni Burcu Başoğlu Kabadayı ile boğuşan tartışmalı paparazzi TV kimliği Murat Başoğlu'nun video görüntülerinin yayınlanmasında “müstehcenlik” diyerek bir yasak koydu. Tartışma şimdi iki noktaya daraldı: Ensest nedir ve Türkiye'de ensest ne kadar yaygındır?
Genel olarak kabul edilmiş bir ensest tanımı (Birleşmiş Milletler tarafından da dahil), yakın akrabalar arasında, üvey akrabalar ve yasayla evlenmesini yasaklayan aile üyeleri de dahil olmak üzere, cinsel ilişkidir.
Başoğlu'nun davası, yeğeni ile yeğeni kanunda evlenmesinin yasak olduğu kan akrabaları olduğu için bu kategoriye giriyor (Türk Medeni Kanunu, 129). Bununla birlikte, eylemleri herhangi bir cinsel saldırı gibi görünmediği için suç sayılmaz - aslında, fikir birliği gibi görünmektedir. Dahası, yasal bir şikayet olmamıştır (Türk Ceza Kanunu, 102) ve tarafların hiçbiri savcıların derhal harekete geçmesini gerektiren 18 yaşından küçük değildir (Türk Ceza Kanunu, 103). Başoğlu, 50 yaşında ve yeğeni 35 yaşında.
Tartışma, geçen hafta Hürriyet köşe yazarı Melis Alphan'ın Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) başkanı Canan Güllü'den yaptığı açıklamada, yaptıkları bir ankete göre, Türk ailelerinde ensest seviyesinin 40 olduğunu belirtti. yüzde.
Yazılı oranını kurgusal olarak reddeden ve zorunlu ve gönüllü cinsel ya da evlilik faaliyetleri arasında bir ayrım yapılması gerektiğini söyleyen Hürriyetli bir köşe yazarı Ahmet Hakan'dan sert bir tepki aldı. Bu, özellikle cinayetlerle sonuçlanabilecek intrafamilyal şiddetin yüksek olduğu Türkiye gibi bir ülkede fiziksel olarak zayıf kız, erkek veya kadınlara saldıran yaşlı ve çoğunlukla erkek aile üyelerine yönelik şikâyetlerin yapılmasının sağlandığı kırsal alanlarda mevcut olan sosyal baskıyı ortaya koyuyor. . Alphan, Hakan’a yazılarında alıntı yapılan ensest oranını değil, ensest gerçeğini seçmesi gerektiğini söyledi. Kadın dernekleri de onu şiddetle eleştirdi. Buna cevaben Hakan, konuyu siyasi bir temele sürükledi ve kent seçkinlerini “toplumun yarısına bakmakla suçladı,
Mesele yüzde ile ilgili değil, Türkiye’nin acı gerçeği, saygın anket şirketlerinden memurların raporunu ve raporunu görmeden yorum yapamayacağını söylediklerini iddia eden yüzde 40’ı destekleyen herhangi bir bağımsız anket bulunmamasına rağmen metodoloji, rakam çok yüksek görünse de.
Hem sandık şirketleri hem de akademik araştırmacılar, dünya çapında tabu sayılan ve BM'nin Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından “sessiz bir sağlık acil durumu” olarak kabul edilen ensest alanını araştırmanın zorluklarından şikayet ediyorlar.
Ancak, Türkiye'de ensest vakalarıyla ilgili uluslararası atıfta bulunulan bir rapor var. Türkiye'nin kuzeyindeki Tokat'ta bulunan Gaziosmanpaşa Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı'nda Ali Yıldırım ve yedi arkadaşı tarafından yürütülen “Üniversite Hastanesinde Ensest Vakalarının Sosyal ve Demografik Özelliklerinin Değerlendirilmesi” başlıklı rapor 24 Nisan'da Tıp Bilimleri İzleyicisi tarafından yayımlandı. ,
2014. Türkiye'nin doğu Karadeniz bölgesindeki vakaların çoğunun o hastanede tedavi edildiğinin altını çizen raporda, Türkiye'de cinsel istismar vakalarında ensestin farklı çalışmalarda yaklaşık yüzde 5 olabileceği belirtiliyor. Raporda ayrıca, Türkiye'de faillerin 70'inin biyolojik baba, 87'sinin biyolojik akraba (büyükbaba, kardeş, kız kuzen) ve 73'ün üvey kişi olduğu 296 ensest vakası örneği ile yapılan 1999 tarihli bir çalışma yer alıyor.
Yazının İngilizce metninden;It cites the most common type of incest as father-daughter(Baba kız), followed by brother-sister(abi kızkardeş), sister-sister(kız kıza) and mother-son(ana oğul) as the least common(en az olan).
Üniversite hastanesi anketi, mağdurların yaklaşık yüzde 70'inin 18 yaşın altında olduğunu ve neredeyse yüzde 84'ünün kadın olduğunu, tüm mağdurların yaşları dört ila 40 yaşları arasında olduğunu belirtti. Faillerin yüzde yetmiş ikisi ilkokul mezunu ve yüzde 53'ü işsiz Raporun en dikkat çekici bölümlerinden biri, “sosyoekonomik düzeyi yüksek ailelerde ensest olaylarının kolayca kapatılabileceği” diyor.
Ancak, Türkiye'de cinsel ve evlilik ilişkilerinde tek sorun ensest değil.
Saygın bir sandık şirketi olan KONDA tarafından yapılan 2015 anketi, Türkiye'deki evliliklerinyüzde 57'sinin düzenlenmiş (51,2) veya zorunlu (6,8) olduğunu gösterdi. KONDA anketleri ayrıca evliliklerin bir bölümünün intrafamilyal(aile içi) olduğunu gösteriyor; Türkiye'deki bütün evliliklerin dörtte biri akrabalar arasındadır. Akrabalar arasında evlilik, yasalarca izin verildiği için ensest değildir, ancak düzenlenmiş veya zorunlu evliliklerin bir kısmı, genç kızları ensestten korumak veya ensest vakasını örtmek amacıyladır.
An incest debate is still going on in Turkey, amid all the other political and diplomatic issues facing President Tayyip Erdoğan. A court in Turkey recently placed a ban, citing “obscenity,” on the broadcasting of controversial paparazzi video footage of TV personality Murat Başoğlu cavorting with his niece Burcu Başoğlu Kabadayı on a boat in the Aegean. The debate has now narrowed down to two points: What is considered incest and how widespread is incest in Turkey? A generally accepted definition of incest, (including by the United Nations), is any sexual activity between close blood relatives, including step relatives and family members who are forbidden by law from marrying. Başoğlu’s case fits into that category as he and his niece are blood relatives forbidden from marrying by law (Turkish Civil Code, 129). However, their actions are not considered a crime as there does not seem to be any sexual assault involved—in fact, it seems to be consensual. What’s more, there has been no legal complaint (Turkish Penal Code, 102) and neither of the parties is below the age of 18, which requires immediate action by prosecutors (Turkish Penal Code, 103). Başoğlu is 50 years old and his niece is 35 years old. The debate heated up last week when Hürriyet columnist Melis Alphan quoted Canan Güllü, the head of the Turkish Women Associations Federation (TKDF), as saying that according to a survey they carried out but never made public, the incest level in Turkish families was 40 percent. It received a strong reaction from another Hürriyet columnist, Ahmet Hakan, who dismissed the written rate as fictitious and said there should be a distinction between forced and voluntary sexual or marital activities. That brings in the social pressure present especially in rural areas, where filing complaints against elder and mostly male family members who attack physically weaker girls, boys or women, in a country like Turkey where intrafamilial violence, which might end up in murders, is high. Alphan told Hakan in her column that he should not pick on the quoted incest rate but on the fact of incest itself. Women’s associations have strongly criticized him as well. In response, Hakan dragged the issue to a political ground and accused the urban elite of looking upon the “half of the society,” which brings into mind the half of voters who chose the AK Parti (Justice and Development Party) in elections, as wrongdoers, including that of rape and incest. The issue is not really about the percentage, but the bitter reality in Turkey, despite the fact that there is no independent survey supporting that 40 percent claim, which officials from respected polling companies have said they could not comment on without seeing the report and its methodology, although the figure seemed too high. Both polling companies and academic researchers complain about the difficulties of researching the field of incest, which is regarded as taboo across the world and considered a “silent health emergency” by the U.N.’s World Health Organization (WHO). But there is one internationally cited report about incest cases in Turkey. Carried out by Ali Yıldırım and seven colleagues at the Forensic Medicine Department of Gaziosmanpaşa University in Tokat in northern Turkey, the report titled “Evaluation of Social and Demographic Characteristics of Incest Cases in a University Hospital” was published by the Medical Science Monitor on April 24, 2014. Underlining that most of the cases in Turkey’s east Black Sea region are treated in that hospital, the report cites that in Turkey, incest in sexual abuse cases can be found to be nearly 5 percent in different studies. The report also cites a 1999 study in Turkey with a sample of 296 incest cases, where 70 of the perpetrators were biological fathers, 87 were biological relatives (grandfathers, brothers, sisters or cousins) and 73 were stepfathers. It cites the most common type of incest as father-daughter, followed by brother-sister, sister-sister and mother-son as the least common. The university hospital survey showed almost 70 percent of the victims were under 18 and nearly 84 percent are female, with all victims aged from as young as four to as old as 40. Seventy-two percent of the perpetrators are primary school graduates and 53 percent are unemployed. One of the most striking parts of the report is where it says “incest incidents may easily be covered up in families with higher socioeconomic levels.” But incest is not the only problem with sexual and marital relations in Turkey. A 2015 survey carried out by KONDA, a respected polling company showed that 57 percent of the marriages in Turkey were either arranged (51.2) or forced (6.8). KONDA surveys also show a part of those marriages are intrafamilial; a quarter of all marriages in Turkey are between relatives. Marriage between relatives is not incest, since they are allowed by law, but part of arranged or forced marriages are under the intention of protecting young girls from incest or to cover up an incest case. There is no survey that proves that, but Turkey’s Statistics Agency (TUİK) reports around 12 percent of Turkey’s population of 80 million is disabled; a rate possibly increased by intrafamilial marriage.
M.S.224’de ilk Sasani imparatorunun tahta geçmesiyle doğu
Ermenistan Bizans ile batı Ermenistan ve klasik Akdeniz dünyası arasında tampon
bölge oldu.Hristiyan dünyasında en az bilinen şey o çağlarda bölgeye
Hristiyanlığın nasıl getirildiğidir. Ama (313 Milan yazılarında) dinin çok iyi
kurulduğu ve Roma imparatorluğunda baş din seviyesine getirildiği yazmaktadır.
Dini metinler Süryanice ve Yunanca yazılması dinin doğu Akdeniz bölgesinde ve
Ermenistan’da yayılmasında, Ermeni kilisesinin kurulmasında önemli etken oldu.
Ermenilerin kilise ayinlerine uygun bir dili vardı.
Takip eden yüzyılın en önemli karakteri katolik rahip olan
Büyük Nerses veya I.Nerses (353...374) di. Yaptığı en önemli işler arasında bir
çok kaynakta geçtiği gibiyakın akraba ve çekirdek aile evliliklerine karşı
muhalefetiydi. Bunlardan birisi, Ermeni tarhinin babası sayılan Koreneli (Urfa)
Musa’nın (Moses Khorenatisi M.S.5.yy) yazdığı, ancak 9. yy. da da yazıldığı
söylenen “A History of the Armanians/ Ermenilerin Tarihi” adlı kitabı bu konuda
bazı ip uçları vermektedir; Sayılı asiller arasında aile içi evlilik yapmak
sınırlıydı.
Metin Zerdüşt içten evlilik geleneği hakkında, “Nerses’in pagan
geleneği olan içten evlilik geleneğini yasakladığını yazarak ufak bir çıtlatma
yapmaktadır.
Eskiden Bizanslı Faustos’a mı Pawstos Buzand’a mı ait olup
olmadığı tartışmalı olduğundan kaynağı hakkında bizi çaresiz bırakan History of
Armenians (Ermenilerin Tarihi 5.yy.) kitabında Nerses’in ters bir hareketinden
bahsedilir. Çalışma 4 kitaptır, 4. bölümde bize, geleneklere göre her tür yakın
akraba hatta evlatlık dahi olsa kabilenin ensest evlilik ilişkileri gibi böyle
evliliklerden kaçınılmalıdır, eşler birbirlerini ne aldatmalı ne de ihanet
etmelidir” dediği söylenmektedir. İki kaynak da sorunludur. Musa’nın tarihi
yüzyıldan fazladır tartışılmaktadır.
İki yazar da 4. yüzyılın birleşik
Ermenistan’ının idealistik resmini çizmişlerdir ve Sasani karşıtı farklı
davranışları paylaşmışlardır. Merkezi odak noktaları oldukça sürpriz olacak
şekilde kendi kilise zeminlerine göre verilmiştir. Birbirinden bağımsız küçük
değerler arasında bağlılık olasıdır.
Beşinci yüzyılda Roma’nın ve Ermenistan’ı İran işgalinin
etkisi olabilir.
Sasani valisi idareyi ele aldı ama 450’de Ermeniler İran
işgaline karşı isyan ettiler . Bir yıl sonra da Ermeni generali Vrdan’ın
savaşta öldürülmesiyle tamamen bozguna uğradılar. Felaketlerin kısa anılarla
kıyaslanması Ermenistan’da yazar Elishe’nin History of Vardan and the Armenian
War kitabında korunmaktadır.Savaşa görgü tanığı olarak şahitlik etmiş
Elishe’nin aksine onun en iyi çevirmeniolan Robert W.Thomson, bu olayların bu
yüzyılda olamayacağını, altıncı yüzyılda olabileceğini iddia etmiştir. Tarih,
yöreye ait çok vatansever, İran karşıtı renginde bir dille telaffuz edilmiştir.
Elishe’ye göre savaş sebebi olarak 2.Yezdicirt (439...457)
Ermeni asillerini Hristiyan olmalarına rağmen Zerdüştlük dinine dönmeye
zorlamıştır ve kral, siyasal bağımlıklık ve boyun eğmenin ayrılamaz olduğunda
ısrar etmiştir. Metinler baş kişiye iki tarafı da bol bol tanımlama ve savunma
boşlukları vermektedir. Ama bir çatlak olması da kaçınılmazdır.
Kiliseler kapatılır, dini ayinler kaldırılır ve Elishe’ye göre
Zerdüştlüğün temelleri yerini alır;
“Prenslerineşleri
büyü eğitimi alacaklardır. Asillerin kızları oğulları ve köylü sınıfı da
yönergelere göre hareket edeceklerdir. Hıristiyan geleneklerine göre
atalarından gelen evlilik gelenekleri kaldırılmıştır, tek eş yerine soylarını
arttırmak için çok eş alabileceklerdir. Kız evlatlar babalara, kız kardeşler
erkek kardeşlerine eş olacaktır,. Anneler oğullarından kaçmayacaklar, torunlar
dedelerinin sedirlerine çıkabileceklerdir.”
Pers kralının büyüsü ve bu işlere meyilli olacağından şüphe
yoktur. Bu Ermeni isyanınave Zerdüşt
kurgusuna özgü Ermeni kaynaklı olmayan kaynaklarda ise bir kayıt olmaması
soruları arttırmaktadır.
Dede torun gibi zoraki evlilik konusuna uygun bilgiler
Jesubokht ve 1.Mara Aba’ya tartışmalı olarak atfedilen Diokletyan’ın Şam
Bildirisinde olduğu gibi diğer kaynaklardan elde etmek olasıdır.
Bu kitapta ve diğer Ermenileri anlatan kitaplarda
Ermenilerin Osmanlı ve İran Türk Kaçar hanedanlarının yıkılmasında 16.
yüzyıldan itibaren batılı Haçlı dünyasına verdikleri hizmetlerden dolayı bir
koruma olduğu inancına vardım.
Şöyle ki;
1 Ermeniler kendilerine has milli bir ad’a sahip
değillerdir. Kökenleri Turani Horasandır.
2 Çin, Afgan, Hint, Türk, Fars, Arami, Yahudi karışımı bir
halktırlar.
3 Ermeni adının kökeni Akameniş Persler zamanında şeytan
Angra Mainyu, Sasaniler döneminde Zervanilikte Ehriman olarak ünlenen şeytana
ibadet ettiklerinden Ehriman adının söylenişleri olan Arman, Erman, Ermeni,
(Bağış demek Örnek Egemen Bağış) şeklinde türetilen bir ada sahiptirler ve
millet olarak dünyada ilk tanıyan annesi de Ermeni olan II. Abdülhamit’tir.
Daha önce millet adıyla anılmamışlardır.
4 Ana oğul;Baba Kız;Abi Kızkardeş evlilik gelenekleri Hint
Brahmanizm, onun Mezhepleri olan Şiva dini onun mezhepleri olan Sabilik,
Jainism, Budizm dinlerinde de vardır. Jainism dinine Çinliler M.Ö.I.yüzyılda
girmişlerdir. Türkler dahil bütün Orta Asya halkları bu dine girip
çıkmışlardır.
İran Pehlevi Mitra, Zerdüştlük, Zervanilik ve İran Hıristiyanlığı
Mecusilik dinleri de toplumdan topluma fark eden, benzer endogamik (çekirdek
aile ensest evlilik, ikinci derece akraba evlilikleri geleneği) özellikler
gösterirler.
Ermenilerin bundan muaf olmaları düşünülemez. Bu gün de
Ermeniler arasında aynı gelenekler olduğu bana defalarca söylenmiştir. En son 1894’lerden
sonra kurulan Taşnak Komünist partisi militanlarının Ermenilere bu geleneği
terk ettirdiğini Ermeni tarihçiler yazmıştır. Gürcistan ve soyları Gürcistan’a
dayanan Ruslarda ve Ortodoks, Anglikan bütün Avrupa ülkelerinde ensest
endogamik gelenekler hala vardır.
Bu yazıda M.S. beşinci ve altıncı yüzyıllarda Koreneli
Musa’nın kitabının tarihi tartışılıyor bu yerindedir. Çünkü Roma hukukunda
çekirdek aile ensesti ve pasif eşcinsellik sadece Romalılar için geçerliydi.
Tebalar için Milletler hukuku vardı ve onlara, Sümer, Akad,
Babil,Asur ve İran’da da olduğu gibi şerefli olma hakkı verilmezdi ve en aşağı
ahlak düzeyinde yaşamaları için özellikle baskı yapılırdı.
Zerdüştlük İran’ında sadece Pers/Pars olan İranlılar Zerdüş
olabiliyordu, Avesta’da bu konuda ayet vardır. Ermeniler adlarından da belli
olduğu gibi sadece şeytan Ehriman’a tapabiliyorlardı. Sonraları İran hanedanı
da Zervani olduğunda bu defa tebayabir
kulağını yatak diğerini yorgan yapan Azer, Filistin’de Yerah gibi şeytanlara
tapınılma hakkı verilmiştir.
Roma hukukunda I.Konstantin Hristiyanlığı 324’de resmi din
ilan ettiğinde kendisini “Yenilemeyen, görülemeyen Tanrı, Mars’ın Kılıcı” ilan
etmiş, hiçbir tebanın en büyük tanrısının kendisinden büyük olamayacağına ve
kendisine ibadet edilmesine dair yasa yapmıştır. Çünkü kendisi İsa’dan vahiy
alan Yeryüzü tanrısıydı. Bu Sezar’ın evlatlığı Antonyus’un babalığı Sezar’ı ve
kendisini tanrı ilan etmesi, adlarına tapınak yaptırmasıyla ilk kez zorunlu
hale M.S 19’larda getirilmiştir. Muhammet zamanında da bütün Roma sınırlarında
olduğu gibi Hicaz Araplarının baş tanrısı olarak Herakles’e ibadet ediliyordu.
Ermeni tarihçilerin bu “ensest ve tek eşlilik
geleneklerinden çok eşli çekirdek aile ensesti endogamik evlilik geleneklerine
o çağlarda zorlayacak bir neden yoktu zaten öyleydiler.
Yedi göbek akraba evliliği ve kadın erkek eşcinselliği
550’lerde yapılan tanrı Kral I. Jüstinyen Anayasasında yer almış ve uymayanları
Kurban yakılan dev cehenne adlı ateş kuyularında yakmıştır. (Kaynaklar
Jüstinyen Anayasası ve Dinlere Yansıması; Roma 12 Tablet Yasası; Mitolojiden
Günümüze Sapıklık Ayetleri alaeddinyavuz@worpress.com’a;
Mitolojiden Günümüze Ermeniler adilyargic@blogspot.com’a
bakın)
Bu yüzden bu dayatma işi en erken 6.altıncı yüzyılda olmuş
olabilir. Ermenilerde aile içi ensest ve eş cinsellik bu gün de vardır. Demek
ki tarihçiler bir hıyarlık peşindeler diyesim var.
Hala dünyanın1/3’ünde ensest mevcuttur. Türkiye de bundan
muaf değildir. Diğer blog yazılarıma bakınız.
Sonuç olarak Ermeniler kendilerine has bir ada ve aile
geleneğine sahip değillerdir.
Dilleri Farsça, Türkçe, Aramice karışımıdır.
Millet olarak ilk tanıyan Osmanlıdır.
Tarihleri boyunca kızları, oğulları ile çekirdek aile
ensesti ve biseksüel yaşama sahip olmuşlardır. Bu gün kendilerini Katolik
geleneklerinde göstermeleri için de Komünistlere dua etsinler.
Bütün tarihlerinde Yahudileri taklit etmekte ve yazılı
kaynaklarını hangi devletin idaresine girdiyseler ona göre değiştirerek bu
günlere gelmiş azınlık toplumudurlar. Yahudi Hristiyanlığı olan Bagratuniliğe
geçişleri de kendilerini Yahudilere benzetme istekleri olabilir.
Batılı tarihçiler bunlara her konuda torpil geçmektedir.
TÜRKİYE NÜFUS BİLİM DERNEĞİ ENSEST RAPORUNDAN ALINTILAR Türkiye Nüfus Bilim Derneğinin Ensest Raporu
Adı geçen kurum bu çalışmasında devlet desteği alamadıklarını belirtmiştir. Doğaldır çünkü AKP hükumeti bu geleneklere bağlı, Müslüman görünen Doğu Kiliseleri Yahudi Hristiyan mezheplerine bağlılardan oluştuğu için bu gelenekler onları Osmanlıya ve Atatürk Cumhuriyetine isyan ettiren "Dinimizi yaşayamıyoruz; Şeriat Elden Gidiyor; Çarşaf, peçe, Türban" merkezli sloganları ile halkı dinle ve siyasetle aldatarak, sapkın antik çağ Babil Talmudu geleneklerine bağlı şeriatlarını yaşama arzularının esas noktasıdır.
Adamlara bundan vazgeç derseniz sizi öldürebilirler.,
Bundan 15 yıl öncesinde bu tür bir rapora internette rastlamak olası değildi. 2008'lerde yazarak, daha evveli de haber yorum yazarak 2004'lerde başlattığım pedofili, kulamparalık ve kadın erkek eşcinselliğinin dini kökenli oluşları önceleri çok yadırganmış ve çok tehditler almıştım.
Sonradan buna herkes alıştı. Şimdi ise halkın %40'ın üzerinde bir kesiminde tabu olmaktan da çıktı ve "mücadele edilmesi gereken sosyal tehlike" olarak görülmeye başlandı ve her yerde bu konuda mücadele edenleri sıklıkla görür olduk.
Batının 500 yıl önce başlattığı Rönesans ile elde ettiği kazanımları biz de bu başlangıç ile kazanmaya başladığımızı düşünüyorum.
Oysa 10, 15 yıl öncesi İnsan Hakları, Kadın, Çocuk hakları dernekleri AB fonlarından aldıkları fonlar hatırına bir kaç bildiri, kimsenin izlemediği saatlerde kısa programlar ile görevlerini ifa ederlerdi. Şimdi öyle mi?
Bana katılan değerli insanlarımızın büyük çabalarıyla gerçek bir özgürlük ve demokrasi mücadelesinin gericilikle mücadelenin temel hareket noktası haline gelmiştir.
Böylece Türk milleti de tüm unsurlarıyla kalitesini de göstermiştir.
Emeği geçen ve mücadele eden her kişi ve kuruma saygılarımı sunarım.
Herkese saygılar
Alaeddin Yavuz
TÜRKİYE'DE ENSEST SORUNUNU ANLAMAK
Sunuş
Nüfusbilim Derneği'nin kurulma amacı, nüfusbilim alanında çalışmalar yapmak, bu
alanda farklı disiplinler tarafından yapılan çalışmaların içinde yer almak ve çalışanları desteklemek, bu çalışmalarda üretilen bilgilerin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak, nüfusbilim ve nüfusa ilişkin konularda çalışanlar arasında mesleki dayanışma, iletişim, işbirliği ve etkileşimi sağlamaktır.
Derneğimiz, bir sivil toplum kuruluşu olarak nüfusun alt gruplarının nüfusbilim ile
ilişkili konularında yaptığı araştırmalar ile yasa yapıcı ve uygulayıcılarına veri sağlamaktadır.
Nüfusun farklı alt gruplarının belirlenen sorunları hakkında toplumsal duyarlılık artırmaya yönelik savunuculuk çalışmaları da dernek üyelerimiz tarafından
yürütülmektedir.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye göre tüm çocukların şiddetten korunması, hiçbir
şekilde şiddete maruz kalmaması gerekmektedir. Bu sözleşmeye imza atan devletlerin, çocukların güven içinde yaşamasını sağlama sorumlulukları bulunmaktadır. Sözleşmeye imza atan Türkiye'de de, dünyadaki pek çok ülkede olduğu gibi, çocukların
bazı haklarına ulaşmada güçlükler yaşadıkları bilinmektedir. Toplumda çocukların
ulaşamadıkları hakların boyutlarının belirlenmesi için farklı araştırmalara gereksinim
vardır. Yapılan araştırmaların sonuçları ise müdahale alanlarının belirlenmesini sağlayacaktır.
Önemli bir sosyal ve sağlık sorunu olan ensest, nüfusbilimin farklı boyutlarında çalışan üyelerimizin ilgi alanı içinde yer almaktadır. Türkiye'de tanı konulan ensest vaka
sayısının bildirilmesi gereken vaka sayısından daha az olduğuna ilişkin kanıtlar
bulunmaktadır. Aile içi cinsel istimara maruz kalan çocuklarda fiziksel, psikososyal
ve cinsel sağlık sorunlarının olduğu bilinmektedir. Aile içi ahlaki bir sorun olarak da
tanımlanan ensest olayları mağdurları ve failleri ile birlikte, ailedeki diğer bireyler
tarafından saklanmaktadırlar.
Önemli bir hak olan “birey sağlığının ayrılmaz parçası olan, cinsel sağlığın korunması ve bedene saygı” hakkının ihlaline ilişkin bilgiler bu olayların tanımlanması ile
sağlanabilir. Bu çalışmada ensest vakaları ile farklı alanlarda karşılaşan 98 uzmanın
deneyimlerinden yararlanılarak ensest vakalarının genel özellikleri ve vakalara yönelik hizmetler değerlendirilmiştir.
Prof. Dr. Hilal Özcebe
Nüfusbilim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Önsöz
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu-UNFPA, tüm dünya üzerinde yürüttüğü çalışmalarını
herkesin sağlıklı ve eşit haklardan yararlandıkları bir yaşam sürmelerine adamıştır.
Kadın, erkek, çocuk istisnasız bu yaşam; her türlü fiziksel, cinsel ve duygusal istismardan uzak olmalıdır. UNFPA, bu doğrultuda, Türkiye'de de, kadın ve kız çocuklarının insan haklarının korunması, geliştirilmesi, tüm bireyler için üreme sağlığının iyileştirilmesi, üreme sağlığı haklarının yaygınlaştırılması , bu alanlarda ihtiyaç duyulan
ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulabilmesine yönelik veri ve bilgi ihtiyacının
karşılanması için çalışmaktadır.
Hem dünyada hem de Türkiye'de toplumsal yara haline gelen konulara eğilen araştırmalara destek veren UNFPA bu sayede kamuoyunun dikkatini bu alanlara çekerek
önlem alınması ve politika oluşturulmasında önemli çalışmalara imza atmıştır.
UNFPA bu çerçevede 2005 yılından itibaren hem Dünya'da hem de Türkiye'de ciddi
sorun haline gelmiş konuları işaret eden alanlarda araştırmalara imza atmış ve atmaya devam etmektedir. 2005 yılında “Türkiye'de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri”,
2006 yılında “Medya ve Kadına Yönelik Şiddet”, 2007 yılında “Türkiye'de Gençlerin
Cinsel ve Üreme Sağlık Araştırması” raporları kamuoyunda ses getirmiş ve bu alanlarda politikaların oluşturulmasında önemli roller üstlenmiştir.
Bu çalışmaya verdiği destekle UNFPA, yine toplumda çok yakıcı ama bir o kadar da
üzerinde konuşulmayan bir konu olan ensesti ele almaktadır...
Ensest, sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada, tanımı bir kültürden diğerine değişmekle birlikte, üzeri örtülen, konuşulmayan bir olgudur. Ensest uluslararası sözleşmelerle korunan temel insan haklarına yapılan en korkunç saldırılardan biridir. Bireyin beden bütünlüğünü, mahremiyetini, üreme haklarını elinden alan bu durum, genellikle çocuk yaşta başlayarak uzun süre “aile bütünlüğü”nü bozmamak adına gizli
kalarak devam etmekte ve neden olduğu ruhsal, sosyal ve cinsel yaşam sorunları
erişkinlikte de sürmektedir...
“Türkiye'de Ensest Sorununu Anlamak” araştırması, ülkemizde hemen hemen hiç
konuşulmayan ve birkaç akademik çalışma dışında çok az bilinen bu konuyu açığa
çıkarmak ve konuşulur kılmak amacıyla Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun desteğiyle, Nüfusbilim Derneği tarafından yürütülmüştür. Ensest mağdurlarının ihtiyaç
duydukları sosyal, hukuki ve sağlık desteği almaları devletin görevleri arasındadır.
Bunun sağlanması ise, ancak bir koordinasyon sisteminin varlığı ve işlemesiyle mümkün olabilecektir. Bu çalışmanın alandaki eksikliklerin ve gereksinimlerin tespit edilmesi açısından önemli bir boşluğu doldurmaya ve bundan sonra yapılacak çalışmalara altyapı oluşturmaya hizmet etmesi amaçlanmıştır.
Bu noktada, tüm kamu ve sivil sektörü, akademisyenleri ve uluslararası camiayı, bu
konuda üstlerine düşen görevleri üstlenmeye ve işbirliğine davet ediyoruz. Unutulmamalıdır ki; enseste “dur” demek bir insanlık borcudur...
T. Tunga Tüzer
UNFPA Türkiye Temsilci Vekili
Sayfa 17'den başlayarak seçilmiştir;
Dünyada Ensest;
Türkiye'de Ensest Sorununu Anlamak
16 Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu
Amerika Adalet Bürosu cinsel istismar mağdurlarının %20'sinin babası tarafından
istismar edildiğini bildirmiştir. Finkelhor 1 milyon Amerikalının baba-kız ensesti
mağduru olduğunu ve her yıl 16.000 yeni vakanın eklendiğini belirtmiştir. Amerikan
Suç Önleme Komitesi'nin raporuna göre saldırganların %31'i baba/üvey babadır. Kanada Adalet İstatistikleri Merkezi'ne göre çocuklara yönelik cinsel istismarcıların
%39'u ana-babalar, %32'si kardeşler, %28'i geniş aile üyelerinden oluşmaktadır. WHO tarafından 10 ülkede yapılmış olan şiddet araştırmalarında görüşülen kişilere
15 yaşından önce uğradıkları cinsel istismarla ilgili sorular da sorulmuş, cevap verenlerin %7-21 arasındaki kısmı istismara uğradıklarını belirtmişlerdir (örneğin Etyopya
%7, Tanzanya %11, Japonya %14, Namibia %21). İstismar eden kişi çoğunlukla ailedeki erkek bireylerden biridir.
Wiehe , 8 kadından birinin 14 yaşından önce, 6 kadından 1'inin 18 yaşından önce ensest yaşamış olduğunu bildirmektedir.
Ülkemizde sayısal verilere ulaşmak hem ensestin saklanması hem de ulusal kayıtların olmaması nedeniyle sınırlıdır. Cinsel istismar konusunda ulusal temsiliyeti olan
ilk istatistiksel bilgi Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2009
verilerine dayanarak üretilmiştir. Henüz özet bulguları yayımlanmış olan araştırma
sonuçlarına göre kadınların %7'si 15 yaşından önce cinsel istismara maruz kalmıştır.
Saldırganların %60'ı kadınların tanıdıkları biridir. Saldırganların yakınlık derecesini
henüz bilmediğimiz araştırma bulguları ayrıntılı olarak yayımlandığında, kadınların
maruz kaldığı ensestin yaygınlığına ilişkin bir tahmin yapmak mümkün olacaktır. Ancak görüşmeler kadınlarla sınırlı olduğundan cinsel istismarın ve ensestin erkek çocuklar arasında yaygınlığı bu araştırmadan çıkarılamamaktadır.
Sezgin tarafından yapılmış klinik çalışmanın bulgularına göre ensest saldırganlarının %57'sini öz babalar, %4'ünü öz ağabeyler, %13'ünü yakın akrabalar, %26'sını ise
ikinci dereceden akrabalar oluşturmaktadır. Yasal başvuruda bulunmuş, mahkemesi
sonuçlanmış ya da süren vakalarda ise saldırganların %39'unu öz baba, %15'ini öz
ağabey, %17'sini yakın akraba, %28'ini ise uzak akrabalar oluşturmaktadır.
Yaşanan ortam
Birçok çalışmada cinsel istismarın düşük sosyokültürel çevrelerde yaşandığı düşüncesi doğrulanmamış; aksine ensestin her çeşit sosyoekonomik ve kültürel çevrede yaşanmakta olduğu ortaya konmuştur. Çok sayıda yazar ensestin yüksek sosyoekonomik düzeylerle daha fazla saklandığı ve bildirilmediği için daha nadirmiş gibi göründüğünü belirtmektedir.
Saldırı şekli
Cinsel saldırı şekli dokunma, okşama ve öpmeden, tecavüze kadar değişmektedir.
Klinik olmayan örneklerde anal, oral, vajinal penetrasyon oranı %20-40 arasındadır.
Bazı çalışmalarda oral, anal, vajinal saldırı oranı klinik olmayan örneklerde %20-49
olarak bildirilmiştir. Yasal başvuru örneklerinde bu oran %60'ın üzerine çıkmaktadır. Bu durum anal, oral, vajinal penetrasyonun olmadığı ensest saldırılarının daha
çok gizli kaldığını düşündürmektedir.
İstismar süresi uzadıkça istismarın biçimi de değişmeye başlar, saldırgan cinsel
yakınlığını derece derece artırır. Klinik örneklerin %75'inde ve klinik olmayan örneklerin yarısından fazlasında çocuğun bir kereden fazla istismar edildiği
görülmektedir.
Saldırgan
Pek çok çalışmada saldırganların tamamına yakının erkek olduğu saptanmıştır. Hatta Butler bu durumu "cinsel istismarın bir cinsiyeti vardır ki bu erkektir" diye ifade
etmiştir.
Saldırganların "normal" insanlardan farklı, ruh hastası, alkolik, serseri oldukları gibi
bir düşünce kamuoyuna ve profesyonel çevrelere uzun süre hâkim olmuştur. Ama bu
görüş toplumsal tarama ve klinik çalışmalarla doğrulanmamıştır. Neredeyse bütün
saldırganlar doğru ve yanlışı ayırabilirler. Görüntüleri ve davranışları diğer insanlar
gibidir; işleri, arkadaşları vardır ve topluma saygılıdırlar. Zengin ya da fakir, eğitimli
ya da eğitimsiz, başarılı ya da başarısız, her çeşit meslek, ırk ve etnik gruptan olabilirler. İstismarcı, düşünülenin aksine ağır psikiyatrik hastalığı olan biri değildir. Belki
duygusal problemleri istismar potansiyelini artırabilir, fakat genellikle ensest dışındaki davranışları açısından diğer insanlardan farklı değillerdir.
Aile ilişkileri
Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde yapılan farklı çalışmalara göre, ensestin
yaşandığı ailelerde ensestin yaşanmadığı ailelerden farklı olarak, yaşa ve cinsiyete
bağlı aile içi yakınlık kuralları sınırlar açısından bozulmuştur. Bu bakış açısını savunanlardan Briere ve Eliot aile patolojisinin enseste sebep olmadığını, aksine ensest
yaşantısının ailede patolojiye neden olduğunu ileri sürerler. Ensest yaşanan ailede annelerin çoğu eşleri tarafından dövülen, aşağılanan, baskı gören kişilerdir. Ensestin yaşandığı ailelerde babanın zorbalığı ve babalık gücü çok baskındır. Dikkat çekici
olan bir nokta, toplumlarda genellikle ensest yaşayan çocuk/genç ya da annenin suçlanmasıdır . Suçlamalara göre çocuk/genç ensesti davet eder, kışkırtır, hemen söylemediği için yalan söylüyordur ya da kendi istiyordur. Aynı zamanda anneler; olayı anlayamadığı , durduramadığı, eşinin cinsel isteklerine yeterince cevap vermediği, çalıştığı için çocukları evi ihmal ettiği gibi gerekçelerle suçlanmaktadır. Adeta sorumluluk enseste başvuran kişide değil, diğerlerindedir.
Bütün bu ailelerin ortak özelliği ensest ilişkisinin dışında geleneksel kültür normlarına uymalarıdır. Lusting ensest saldırganı babaların, toplum gözünde ataerkil sosyal
rollerini oynamaya özen gösterdiğini bildirmiştir.
Evde ensest yaşantısı varsa bunun tek çocukla sınırlı kalmayıp sırasıyla evdeki bütün
çocukların aynı kişi tarafından cinsel istismara uğradığı sıklıkla görülmektedir. Sezgin'in çalışmasına göre mağdurların %50'sinin ailelerinde, kendilerinden başka kişiler de cinsel istismar mağduru olmuştur. Diğer mağdur %41 oranında, evdeki abla ya
da kardeş olarak bildirilmiştir.
Ensesti bildirme
Çok sayıdaki çalışmacıya göre cinsel istismarın rapor edilme oranı %6-12 arasındadır. Yapılan araştırmalar istismarı saklama süresinin çok uzun olduğunu göstermektedir. Araştırmada cinsel istismara uğradığını belirten kadınların ve erkeklerin %40'ı
olaydan hemen sonra, %24 kadın ve %14 erkek daha ileride istismarı başkalarıyla
paylaşmışlardır. Kadınların %36'sı, erkeklerin %46'sı ise yaşadıkları cinsel istismardan ilk defa araştırma sırasında söz etmişlerdir.
Çocuk yaşadığı olayları büyük çoğunlukla ilk kez annesine söyler. Anneden sonra ikinci sırada ise çocuğun güvendiği bir aile büyüğü ya da abla vardır. Ülkemizde çocuğun güvendiği ve özellikle ensest yaşantısını ifade ettiği önemli bir kişi ise okullardaki rehberlik uzmanlarıdır.
Çocuklara istismarla ilgili doğrudan soru sorulduğunda başlangıçta genellikle reddederler. Başlangıçta çocukların %75'inin inkâr ettiğini, yalnızca %11'inin inkâr etmediğini gösteren çalışmalar vardır. Çocukların %8-22'si gerçek cinsel istismar öyküsünü bildirdikten sonra olmadığını söyleyip ifadelerini geri almışlardır. Çocukların
istismarı neden inkâr ettiği irdelendiğinde karşımızı çıkanları şöyle sıralayabiliriz:
Çocuklar çok küçüktür, yaşadıklarını ifade edemezler. Korkar, korkutulurlar. Rüşvet
verilir, susturulurlar. Yapılanın normal olduğu söylenir. Çocuk yetişkini mutlu etmek
ister. Suçluluk duyduğu için, tehdit ve baskılar yüzünden yaşadığı cinsel istismarı
söyleyemez.
Kentucky Çocuk İhmalini Önleme Projesi'ne göre Amerika'da her on evden birinde
ensest yaşanmaktadır. Yaşanan cinsel istismarların %50-80'i bildirilmemektedir. Çocukluk çağı cinsel istismar travması yaşayanların sonraki yaşamlarında, sıklıkla evlilik içi istismarları da içine alacak şekilde cinsel istismar mağduru oldukları bildirilmiştir. Finkelhor çalışmasında bir kez cinsel istismar bildirenlerin ileride de istismara uğrayabildiklerine ve tekrar şikâyette bulunabileceklerine dikkati çekmiştir.
Tanıklık
Ensest yasal olarak zor kanıtlanan bir olgudur. Gizlilik içinde gerçekleşir ve çoğu kez
tek görgü tanığı yalnızca yaşayandır.
Uzman tanık mahkemeyi teknik, klinik ya da bilimsel konularda bilgilendirebilecek
özel eğitime sahip kişidir. Birey cinsel istismara uğradığını ilk önce psikoterapiste
açabilir, bu itiraf geçerli bir kanıttır ve bu konumuyla terapist itirafın görgü tanığıdır.
Bunun yanı sıra aynı terapist bir uzman olarak da görüşlerini belirtebilir. Uzman tanık bu özellikleriyle mahkemenin karar vermesini kolaylaştıran kişidir. Özellikle cinsel istismara uğrayan bireylerin olayı inkâr etmeleri, kanıtlanmış bilimsel bir olgudur. Mahkemenin bireyin/çocuğun bu davranışı nedeniyle suçlamadan vazgeçmesi
bu bakımdan hukuki kararlarda yanlışlığa da yol açabilen bilimsel bir hatadır.
Ensest konuşulmaktan kaçınılan ve toplumumuzda varlığı inkâr edilen bir konudur.
Ancak gerçek olan ve bilinmesi gerekenler; toplumumuzda da ensest vakalarının hiç
de az olmadığı, en sık baba-kız ensestine rastlandığı, ailede bir çocukta istismar varsa
diğer çocukların da istismara uğrama riskinin yüksek olduğu, ensestin bebeklik yaşından başlayıp uzun yıllar devam edebildiği, saldırganların çoğul istismarda bulunabildiği, saldırganın mağdurları bazen ev içinden bazen ev dışından seçtiği, toplum ve
ailenin bu durumu görmezden gelip üzerini örtmeye çalıştığı ve bunu yaparken de
ensest yaşayan kişiyi suçladığı, çaresiz durumda bıraktığı, ensestin devam etmesine
ve saldırganın başka çocuklara da saldırabilme riskinin artmasına neden olduğudur.
Ensest konusunda son yıllarda Türkiye'de yapılan kimi çalışmaları yüksek lisans ve
doktora tezleri yansıtmaktadır. Bu çalışmalarda farklı mesleklerden uzmanlar, karşılaştıkları (klinik vakalar) ya da özelliklerini değerlendirdikleri (dosyalarını taradıkları) vakaları, kendi mesleki bakış açılarıyla ele almışlardır. Bu alanda ulaştığımız ilk
tez Sezgin'in İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nde tedavi edilen ensest vakalarını izleyerek hazırlamış olduğu yüksek lisans tezidir. Çalışmada ensest mağdurlarının yasal yolları kullanma şekilleri ve psikososyal durumları incelenmiştir. Bir başka yüksek lisans tezi İpek'in 1990-95 yılları arasında İstanbul adliyelerine yansıyan
ensest vakalarını değerlendirdiği doktora tezidir. İpek çalışmasında İstanbul adliyelerinde beş yıllık dönemde, ensestle ilgili 82 dosyanın olduğunu belirlemiş ve bu dosyaların 47'sine ulaşmış ve psikososyal açıdan incelemiştir. Sezgin'in ikinci çalışması, Ensestin Ruhsal Değerlendirilmesinde Uzman Tanıklık başlıklı doktora tezidir.
Sezgin çalışmasında Türkiye'de ensest tanısı konulmasında, fiziksel tanı ve bilgiye dayandırma yönteminin kullanılmasına rağmen, psikolojik tanının yeterince kullanılmadığını belirtmektedir . Bu eksiklikten hareket ederek, çalışmada ensest tanısının
konulmasında ruhsal değerlendirme yönteminin de kullanılmasının önemini ortaya
koymayı ve Türkiye mahkemelerinde ruhsal değerlendirmenin kullanılabilirliğini arttırmayı amaçlamıştır. Sandalcı'nın yüksek lisans tezinde ise aile içinde ve aile dışında uğradığı istismar nedeniyle Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından
koruma altına alınan çocukların sosyoekonomik özellikleri değerlendirilmiştir.
Alpsoy'un kamu hukuku alanında hazırlamış olduğu tezinde ise Türk Ceza Kanunu
(TCK) çerçevesinde rızaya dayalı fücur (ensest) ilişkinin yargılanma problemi tartışılmıştır . Bir başka çalışma cinsel saldırı suçlularını suça iten bilişsel, duygusal ve
kişilik faktörlerinin incelenmesi ve suçlu profillerinin oluşturulmasını amaçlayan
Gölge'nin doktora tezi çalışmasıdır. Cinsel suçlardan hüküm giymiş 102 kişi ve bu
grupla karşılaştırmak amacıyla hiç ceza almamış 50 kişi ile görüşmeler yapılmıştır.
Hükümlü 102 kişinin 59'u çocuğa yönelik cinsel saldırı gerçekleştirmiş olup bu saldırıların 20'si ensesttir (14'ü yakın akraba, 6'sı hısım). Çalışmada diğer suçluların yanında ensest suçlularının da profilleri çıkarılmıştır.
Ensest konusunun yer aldığı kitaplar arasında en yenileri Polat'ın editörlüğünde yayımlanmış olan cinsel istismar tanımları, istismarın önlenmesi ve rehabilitasyonu konusunda farklı disiplinlerden uzmanların kaleme almış olduğu iki derlemedir. Polat'ın Çocuk ve İstismar başlıklı kitabında ensest, diğer istismar türleri ile birlikte
yer almıştır. 2006 yılında yayımlanan çalışmasında ise adliye dosyalarından yapılan
taramadan yola çıkılarak ensest mağdurlarının yaşadıkları sorunlar aktarılmıştır. Yine
adliye dosyalarından yapılmış bir başka çalışma Şuşoğlu'nun mahkeme dosyaları
taramasıdır. Türkiye literatürünün önemli bir niteliği, tüm çalışmalarda ensestin çok
disiplinli bir yaklaşımla ele alınması gerektiğine değinilmiş olmasına rağmen, bu çalışmaların analiz ve çıkarımlarının ilgili meslek alanının önceliklerine odaklanmış
olmasıdır. Türkiye'de Ensest Sorununu Anlamak Araştırması, farklı mesleklerin ön celiklerine bütüncül yaklaşarak literatürdeki bu boşluğu doldurmayı hedeflemiştir.
Araştırma sırasında farklı mesleklerden ve kurumlardan uzmanların birikimleri karşılaştırmalı olarak değerlendirildiğinden, Türkiye'de yaşanan ensest olaylarındaki yargıya yansıyıp yansımama, kliniklere ulaşıp ulaşmama, koruma altına alınıp alınmama
gibi çeşitlilikleri sergileme olanağına sahip olunmuştur.
Bu araştırmada ensestin, Türkiye'deki toplumsal, hukuksal ve dinsel kurallar dikkate
alınarak mümkün olan en geniş tanımı yapılmaya çalışılmıştır. Ensest olarak kabul edilen taciz her türlü fiziksel ya da fiziksel olmayan davranışı içerir. Temel kriter, taciz
edenin cinsel uyarılması ya da tatmini için çocuğa ya da gence yönelmiş olmasıdır.
Örneklendirecek olursak cinsel içerikli sözler söyleme, film izletme, soyunma, soyma, cinsel organlarını gösterme, cinsel organlarına bakma, dokunma, okşamadan başlayıp anal-oral-vajinal cinsel ilişki ve cinsel şiddete kadar geniş bir yelpazeden
bahsedilebilir.
Araştırmamız çerçevesinde taciz edenin kim olduğu konusunda ise temel kriter kan
bağı değildir. Kan bağı olan baba, anne, ağabey, abla, amca, dayı, teyze, hala ve dede
gibi akrabalara ek olarak, çocuk üzerinde anne-baba gibi otoritesi ve saygınlığı olan
geniş bir akraba ve hısım grubu ensest tanımında taciz edenler arasında sayılmıştır.
Örneğin enişte, üvey anne-baba, üvey kardeşler bu gruptadır.
Ensest ilişkinin bir istismar olarak kabul edilmesi için rızaya dayalı olup olmadığının
saptanması gerekliliği kaygısı, literatürde ve bazı uzmanların değerlendirmelerinde
dile getirilmiş olsa da bu araştırmanın kurgusunda çocuğun yetişkinle ilişkisinde rızadan kesinlikle bahsedilemeyeceği kabulünün olduğunu söylemek yerinde olacaktır.
Zorla ikna etme, fiziksel ya da duygusal tehditle ikna gibi durumlar açıkça zorla ilişki kurmaya girer. Ensest aile içerisinde yaşanan bir cinsel istismar türüdür.Ensest başta yaş olmak üzere ailedeki tüm güç ilişkilerinden beslenmektedir. Çocuk, kendisinden yaşça büyük olan, çocuğa onu sevmesi ve sayması öğretilen, bakımından sorumlu olan, maddi ve manevi olarak bağımlı olduğu kişi ya da kişilerce istismar edilmektedir.
Saha araştırmasının sonuçları
Ensest vakalarının genel özellikleri
Saha araştırması sırasında görüştüğümüz kişilerin tamamına yakını çalışma hayatlarında ensest vakalarıyla karşılaşmışlardır. Görüşme yaptığımız kişiler öğretmen (rehber öğretmen ve sınıf öğretmeni), hekim (psikiyatr, çocuk doktoru, çocuk cerrahı, adli tıp uzmanı ve halk sağlığı uzmanı), ebe, polis, hâkim, savcı, avukat, psikolog (çocuk ve yetişkin psikoloğu), sosyal hizmet uzmanı, sosyolog ve sivil toplum kurumu
çalışanlarından oluşmaktadır. Görüştüğümüz bu uzmanların ensestin saptanması, durdurulması, istismar edenin cezalandırılması ve mağdurun sağaltılması sürecinin farklı
aşamalarında sorumlulukları vardır.
Görüştüğümüz kişilerin ensestin hangi aşamasında mağdurla karşılaştıkları mesleklerine ve çalıştıkları kuruma göre değişmektedir. Örneğin öğretmenlerin karşılaştığı
mağdurlar ensesti gizleyen çocuklar da ensesti ifade eden çocuklar da olabilmektedir.
Bu durumda kendilerinin hem ensestin ortaya çıkmasında hem de mağdur çocukların
ilgili kurumlara ve uzmanlara yönlendirilmesinde sorumlulukları vardır. Hekimler de
ensestle farklı şekillerde karşılaşabilmektedir. Bazı durumlarda doğrudan enseste ilişkin bir şikâyetle karşılaşabilmekte, bazı durumlarda ise farklı sağlık sorunlarıyla kendilerine başvuran kişilerin istismara maruz kaldıklarını ortaya çıkarabilmektedirler.
Hekimlerin , özellikle adli tıp uzmanları ve psikiyatrların, ensestin fiziksel ve ruhsal
bulgularının değerlendirilmesinde görev ve sorumlulukları vardır. Polisler ensest şikâyetinin genellikle ilk ulaştığı meslek grubudur. Ensestin yargıya intikal etmesiyle
birlikte savcı, avukat ve hâkimler devreye girmektedir. Psikologlar ve sosyal hizmet
uzmanları farklı kurumlarda bu sürecin hemen her aşamasında çalışan uzmanlardır.
Sosyal hizmet uzmanları hastanelerde, mahkemelerde, SHÇEK'e bağlı kurumlarda
ensestin ortaya çıkarılması ve sağaltılmasına yönelik çalışmaktadırlar...
Ensest mağduru kimdir?
Güç, cinsiyet ve yaş hiyerarşisinden beslenerek zeminini sağlamlaştıran ensest ilişkilerde her yaştan kız ve erkek çocuk taciz ve tecavüze maruz kalabilmektedir. Mağdurlar “hayır” demeyi bilemeyecek çocuk yaşlarda olabileceği gibi yetişkin yaşlarda
kişiler de olabilirler. Görüştüğümüz uzmanların karşılaştıkları vakalarda cinsel saldırı
çoğunlukla çocukluk ve ergenlik yaşlarında başlamaktadır. Pek çok uzman erken çocukluk yaşlarında başlamış ensest olaylarıyla ilgili örnekler vermiştir. Bize aktarılan
en küçük yaştaki mağdur, 8 aylıkken babası tarafından cinsel organına parmakla dokunularak ve sürtünülerek taciz edilen bir bebektir. Bir başka çarpıcı örnek ise bir çocuk ruh sağlığı uzmanının çalıştığı hastaneye anneleri tarafından getirilen mağdur çocuklarla ilgilidir:
Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi çocukluk ve ergenlik dönemi boyunca devam
eden istismar olaylarına rastlanmaktadır.
Araştırma sonuçlarına göre ileri yaşlarda ortaya çıkan ensest vakaları, çoğunlukla küçük yaşlarda başlamış saldırıların devamı niteliğindedir.
Ancak, az sayıda da olsa ilk
kez yetişkin yaşlarında gerçekleşen ensest vakalarına rastlanmaktadır. Örneğin eşinden boşanıp bir çocuğuyla birlikte babasının evinde kalmaya başlayan 22 yaşında kadının babasının tecavüzü üzerine açmış olduğu dava, görüştüğümüz bir hâkim tarafından aktarılmıştır.
Hem kız hem de erkek çocukların ensest mağduru olabileceğini yukarıda belirtmiş-
“...en erken gördüğüm ve çok uzun takip edemediğim bir vakada, kadın koruma altındaydı, kaçıp gelmişti. Kocası iki tane çocuğuna, 4 ve 5 yaşındaki çocuğuna, 1 ve 2 yaşından itibaren... eşine fiziksel istismar uyguluyan, uygunsuz
cinsel ilişkiye girmeye zorlayan birisi. Eşi ne zaman tarlaya gitse her iki çocuğuna da diğerine öperek değme veya sürtünme tarzında...”
“...bir babanın kızıyla 7 yıl süren ensest ilişkisi olmuştu. Hatta kızın âdet düzenlerini takip edecek kadar ileriye götürdüğü bir ilişki. Ve iki kere gebe kalıyor. Gebeliği sonlandırıyor bir şekilde baba. kürtaj yaptırtıyor... 10'lu yaşlara
yakın başlıyor.”
“16-17 yaşında. Bize olayı okul müdürü getirdi, kıza babası şey yapıyormuş
falan diye. Kız ürkekti tabii, fazla bir şey sormadım. Adli tıp raporu kötü gelince konuştuk. 10-11 yaşlarında sarkıntılık başlamış, sonra tecavüze kadar
varmış olay…”
(Çocuk psikiyatrı)
Erkek çocukların tacizinin uzun yıllar saklı kaldığı bir olay görüştüğümüz bir adli tıp
uzmanı tarafından aktarılmıştır. Bu olayda 6 yaşındaki kız çocuğunun babası tarafından tacizinin ortaya çıkmasının ardından 14 ve 17 yaşında ağabeylerin de daha önce
baba tarafından taciz edildiği anlaşılmıştır.
Ensest yaşanan evde diğer çocukların durumu?
(Avukat)
Aynı evde birden çok kız ve erkek çocuk, aynı zamanda ya da farklı zamanlarda istismar edilebilmektedir. Bu durum bazı hallerde aşağıdaki örnekteki gibi ilk çocuğun
mağduriyeti ortaya çıktıktan sonra yapılan araştırma sırasında fark edilmektedir. Olayı bize aktaran avukat, ensest vakasının ortaya çıktığı durumlarda evdeki diğer çocuklarla/gençlerle ilgili bilgi sahibi olmanın gerekliliğini özellikle vurgulamıştır.
“...sosyal hizmetlerden gelen bir vaka vardı mesela. Kız çocuğuna babanın
istismarı; 4 yaşındaki kız çocuğu annenin şikâyetiyle gelmişti, sonra o kız çocuğuyla birlikte, aile görüşmesi yapılıyor sosyal hizmetlerde. 9 yaşında abi
var, 9 yaşındaki abiye de babanın yaptığı ortaya çıkıyor. Abiyle görüşmede
evde bir baldız var, 17 yaşında, anne ve babası vefat ettiği için o evde kalıyor,
yıllardır ona da istismar yaptığı ortaya çıkıyor.”...
Bu kutsal çaılşması için Türkiye Nüfus Bilim Derneğine ve onların bu çalışmayı yapmalarına neden olan halkımızın bu konuya gösterdiği ilgiye de sonsuz teşekkürler.
Tabu ilan edip, dini temelli veya bireysel ruhsal, akli dengesizlikler nedenleriyle yaşanan bebek, çocuk, ergen, gelişkin her tür insanın mağduriyetlerini örtmek insanlık suçudur. Devletler, bürokratlar, memurlar bu suçu işleme hakkına sahip değildir.
Tabulardan kurtulmanın yolu onları toplum nazarında gözden düşürmektir.
Bu çalışmada ve diğer yapılan resmi kurumların çalışmalarında da ensest olayları bireysel sapkınlık, genelleşmiş sapıklık şeklinde ifade edilmektedir. Oysa bu olayların suçluları ve mağdurları hangi dini kültüre ait olduğu da sorgulanmalıdır.
Sorgulanmama nedeni belki bütün dinlerin çoğunda olması veya ilahi bir emir olarak algılanıp mücadele edilemez hal gelmesinden olan korku mudur diye de düşünülebilir.
Ben ise 15 yıldır bu konuda yazan biri olarak böyle sonuçlanmayacağına tanık oldum. Çünkü pedofili, ensest, kulamparalık ve kadın erkek eş cinselliklerinin dini kökenlerini yazdığım yazıların tanıyıp tanımadığım bilerce insan tarafından yıllarca okundu, paylaşıldı, çok sayıda Üniversite eğitim görevlisi yazılarımı doktora tezi olarak verdiklerini kimleri de arşivlediklerini söylemişlerdir.
Bu da gösteriyor ki dini kaynaklı cinsel sapıklık olarak konuların işlenmesi sadece ateistliğin, deistliğin artmasına neden olmuştur.
Dine gösterilen ilginin cinsel sapkınlıklar, tacizler ve tecavüzler yüzünden artması toplumun aklını kullanma yetisinin gelişmesini sağlamaktadır.
Bundan zarar görecek kesim ise, halkı din ve siyaset ile kandıran politikacılar ve ruhbanlardır ki bunlar toplumun en küçük kesimin oluşturmaktadırlar.
Ya politikacı ve ruhbanların çıkarları ya da toplumsal akıl, ruh sağlığı ve barışının sağlanması tercih edilmelidir.
Siz hangisini tercih edersiniz?
Takdir okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz
Mor Çatı Derneğinin bu raporunda kan donduran aile içi baba kız, abi kardeş taciz ve tecavüzleri, sonuçları işleniyor.
Yıllar önce başlattığım kampanya ile artık bu sapıklıkların üstündeki devlet örtüleri kaldırılıyor ve gün ışığına çıkıyor. Bu konuda mücadele eden örgütler her gün artıyor. Ülkemiz bu sapkın Sabi, Yahud, Zerdüşt, Grek geleneklerinden elbe kurtulacak ve öocuklar çocukluklarını yaşayarak büyüme şansı bulabileceklerdir.
Mücadele ülkemizin ve insanlığın her ferdinin yürütmesi gereken bir mücadeledir. Buna katılan herkez insanlık adına büyük hizmet etmiş olacaktır.
Alaedin Yavuz
Ensest mağduru bir kızın dramatik öyküsü
Taciz ve aile içi tecavüz mağdurlarının sesi giderek yükseliyor. Peki devlet bu sese hazırlıklı mı? Ensest mağduru kız "Kardeşimi doğurdum. Artık susmayacağım" dedi.
Adem Demir / Newsweek Türkiye
“Kardeşini doğurmak,” 19 yaşındaki genç kızın kendi deyimi.Bir yıl kadar önce doğum yaptı. Geleceği ve güvenliği için kimliğinin gizli kalmasını istiyor. (Gerektiğinde sadece adının baş harfiyle, Y. olarak anacağım.) Şimdilerde bir sığınma evinde geçmişini unutmaya çalışıyor. Doğumdan sonra bir daha görmediği çocuğu ise yerini bilmediği bir devlet yurdunda büyüyor. Genç kızın akla durgunluk veren hikâyesi, üç yıl önce beraber yaşadığı babaannesinin ölümü üzerine İstanbul’da inşaat işçiliği yapan babasının yanına sığınmasıyla başladı. “Annem ben beşikteyken ölmüştü, babam da yeniden evlenmişti. 15 yaşımdaydım yanına gittiğimde. Üç yıl boyunca bana dayak ve bıçak tehdidiyle tecavüz etti, sonunda hamile kaldım ve o adamın çocuğunu yani bir anlamda kardeşimi doğurdum” diyor.
Üvey annesi ve bazı akrabaları tarafından babasına iftira atmakla suçlanarak sokağa atılmış, yaşadıklarını yargıya aktarmış. Artık “o adam” diye hitap ettiği babası şu anda cezaevinde, 5 yılla yargılanıyor. Kızına davadan vazgeçmesini isteyen mektuplar yazıyor. Asıl büyük şoku, babasının yazdığı bir mektup üzerine yaşadığını zorlanarak anlatıyor genç kız: “Annemin de amcam tarafından tecavüze uğradığını ve bu yüzden intihar ettiğini yazdı. Bu ailenin bütün erkekleri tecavüzcü mü? Artık susmayacağım.”
Türkiye, ensest, dahası küçük yaşta çocuklara taciz ve tecavüz vakalarının hiç de az olmadığı bir ülke. Çocuk İstismarı ve İhmalini Önleme Derneği’nin verilerine göre, ülkede kız çocuklarının yüzde 25’i cinsel istismara uğruyor, 10 kadından 1’i de aile içinden birinin tecavüzüne maruz kalıyor. 128 ülkeden, aralarında Türkiye’den Mor Çatı Vakfı’nın da olduğu 781 örgütün geçen yıl 19 Kasım Dünya Çocuğa Yönelik Cinsel İstismarı Önleme Günü’nde açıkladıkları deklarasyona göre, dünya genelinde her 4 çocuktan biri cinsel istismar yaşıyor. Türkiye kamuoyu, yakın zamanda Siirt, Mardin, Van gibi illerden gelen “küçük kız çocuklarına yönelik toplu tecavüz” haberleriyle, bu gerçekle bir kez daha yüzleşmek zorunda kaldı. Her geçen gün yeni vakalar ortaya çıkıyor. Belirgin bir artış olduğundan mı? “Bu tür hadiselerin öteden beri var olduğunu ama artık üzeri örtülemez hale geldiğini” söylüyor, şiddet gören kadınlara sığınma imkânı sunan Şefkat-Der’in başkanı Hayrettin Bulan. Y. gibi kurbanların ya da vakalara şahit olanların göstermeye başladıkları cesur tavır sayesinde, mızrak artık çuvala sığmıyor.
Babasının tecavüzüne öldürülme korkusuyla sessiz kalan Y.’nin “artık yeter” demesi kolay olmamış. Hem babasından hem de üvey annesinden, “gayrimeşru hamile kaldığı” gerekçesiyle dayak yemiş. Defalarca polise şikâyette bulunmak aklına düşmüş, ama babasının bir gölge gibi kendisini takip etmesi yüzünden gerçekleştirememiş. Sonunda halasıyla birlikte karakola gidip her şeyi anlatmış, güvenlik sebebiyle dört gün dört gece karakolda yatmış. “DNA testiyle çocuğun o adamdan olduğu kesinleşti ama akrabalarımın bazıları yine de bana inanmadı. Defalarca ilaç içtim, bileklerimi kestim, ölmeyi bile beceremedim. Sonunda İstanbul’u terk ettim” diyor.
Y.’nin benzer hikâyelerden muzdarip yaklaşık 20 kadınla kaldığı sığınma evi, bir sivil toplum kuruluşuna ait. Ancak evin sorumlusu, başvuran kadınların sayısının bazı dönemlerde 300’e yaklaştığını söylüyor. 30’lu yaşlarındaki, 7 çocuk sahibi Zeynep de onlardan biri. O da tanınmamak için soyadının kullanılmasını istemiyor. 9 yaşındayken Gaziantep’teki köyünde dayısının tecavüzüne uğramış. “Küçüktüm, aklım ermiyordu. Bir sene sonra anneme anlatınca kıyameti kopardı, dayıma iftira attığımı söyledi. İki yıl sonra da beni birisiyle evlendirdiler. İki düşük yaşadım, 7 çocuğum oldu.” Çocuklarından bazıları eski eşinin yanında, bazılarını evlâtlık vermiş. Boşandıktan sonra da, değişik tarihlerde defalarca tanımadığı insanların tecavüzüne uğramış Zeynep. Şimdi, tecavüz sonucu doğan 3 yaşındaki kızıyla bu sığınma evinde kalıyor. O bitirir bitirmez, 28 yaşındaki Hatice giriyor söze, “13 yaşımdayken bir paket sigara parasına annem tarafından erkeklere pazarlandım” diyerek, “yıllarca dayakla ve tehditle bunu sürdürdü, ben reddedince de küçük kardeşime yapmaya çalıştı aynı şeyi.” Hatice de tecavüz sonucu çocuklar dünyaya getirmiş, ancak o çocukları asla kabullenemediğinden ve görmek istemediğinden yetimhaneye vermiş. Ebru ise, kanun dışı işlerle uğraşan bir akrabasının mağduru olduğunu anlatıyor. Hem akrabası olan adam, hem de başkaları tarafından uğradığı tecavüzlerin sayısını bile hatırlamıyor artık. “Toplum bizi dışlıyor, ‘kötü’ gözle bakıyor. Kurtulmayı çok istedim, el uzatan olmadı. Bu hayatı biz istemedik. Sonunda 5 yaşındaki kızımla buraya sığınabildim” diyor.
BM Nüfus Fonu ve Nüfus Bilim Derneği tarafından 2009 yılında çeşitli illerde aralarında rehber öğretmen, doktor, adli tıp uzmanı, polis, hâkim, savcı, avukat, psikolog ve sosyologların da olduğu 98 farklı meslek temsilcisiyle görüşülerek hazırlanan “Türkiye’de Ensest Sorununu Anlamak” adlı raporda, mağdurların çevrelerinde güvenebilecekleri birini bulduklarında yaşadıklarını artık anlattıkları vurgulanıyor. Ancak bu cesaretleri, beraberinde bir barınma ve can güvenliği sorunu doğuruyor. Devlet buna hazırlıklı mı, orası tartışılır. Bir “namus” cinayetine kurban gitmeyi göze alarak yaşadıklarını saklamayan bu cesur kadınların çoğu sığınacak yer bulmakta ciddi sorun yaşıyor. “Sosyal devlet”, koruma sorumluluğunu yerine getirmede zayıf kalıyor.
En basitinden Türkiye’de sığınma evi sayısı çok az. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın verilerine göre, kuruma bağlı 593 kapasiteli 27, belediyelere ait 609 kapasiteli 19, valiliklere ait 59 kapasiteli 3 ve özel kuruluşlara ait 36 kapasiteli 3 adet olmak üzere, toplamda yaklaşık 1300 kapasiteli 52 kadın sığınma evi var. Bu evlerde 18 yılda 10 bin kadın ve 7 bin çocuğa hizmet verildi. Oysa 5393 sayılı Belediyeler Yasası’na göre, 50 bin nüfuslu her yerleşim biriminde en az bir sığınma evi bulunması zorunlu. Bu durumda Türkiye’de mevcut sığınma evi sayısının 300’e yakın olması gerekiyor -bu sayı bile AB standartlarında yetersiz. Ancak belediyeler bu görevi yerine getirmiyor. 20 kadının barınabileceği bir konukevi bulunan Genç Kız Sığınma Evi Derneği Başkanı Uğur İlhan, pek çok mağdur kadının Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan (SHÇEK) “kontenjanımız dolu” cevabı aldığını söylüyor. Bulan ise, “devletin görevlilerinin sorumluluklarını yerine getirmedikleri gibi vurdumduymazlık içinde olduklarını da” savunuyor. “Devlet sadece trajik hayat öyküleri basında çıkan kadınlara kapılarını açıyor, o da sınırlı bir süre için.” Bulan’ın bahsettiği vurdumduymazlıkla, iddiaları sormak için SHÇEK’i aradığımda ben de karşılaştım. Hangi yetkiliye ulaşsam, sorularımı yanıtlamayıp topu bir başka yetkiliye atmayı tercih etti.
Sorun sadece sığınma evlerinin azlığı değil. Rehber öğretmenlerin eğitilmesi, hukukçuların bilincinin arttırılması, ruhsal değerlendirmelerin uzman kişiler tarafından yapılması gibi atılması gereken adımlar var. Cinsel istismar tamamen ortadan kaldırılamayabilir ama Nüfusbilim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Hilal Özcebe’nin de dediği gibi, “istismar karşısında iyi işleyen bir sistem geliştirmek mümkün.”
Cesur kadınlar tekrar sessizliğe gömülmeye başlamadan, yetkililer acilen önlem almalı. Tabii eğer bunu istiyorlarsa. Yoksa çoğu sorunda olduğu gibi ensest ve cinsel istismar konusunda da, yüzleşmektense hiç yokmuş gibi davranmak devletin işine mi geliyor?
Kardeşini doğuran çocuk anneler, ana-oğul, baba-kız, öz kardeş evlilikleri ,cinsellikle ve akrabaların bu sapkınlığa katıldığı ensest grup seks aile yaşamı.
Sabilik din kültü merkezi, Hanif Süryani Hıristiyanlığın kült merkezi Şanlı Urfa hala Sabilik dini geleneklerine bağlı olduğunu bu yılın ilk altı ayında 378 tecavüz olayı, 90 tanesi erkek çocuk, olmak uzeree ensest, pedofili, tecavüz, kulamparalik geleneklerini sürdürmektedir.
Işte Babil dini gelenekleri dediğim bunlardır.
Bütün Yahudi,Hristiyan, Müslüman mezhep, cemaat ve tarikatları Sabilik dininden doğmuştur. Akp ıle çalışan 50 cemaat de bu dini geleneklere bağlıdır.
Bütün bunları yıllardır yazdım ve hala "dini değerleri aşağılamaktan ikinci kez yargılanıyorum.
Işte vatansever insanlarımızdan bu gerçeği kamuoyuna getiren, yürek isteyen bi mücadeleye girmiş kıymetli insanlarımızın raporlari ABD li Lev Tahor Yahudisi, çekirdek aile ve yakın akrabaların tacizleri ıle büyüyen Cathy O'Brian'in mücadelesinde anlattıklarının aynısı ülkemizde mevcut.
"Burası Müslüman ülke burada böyle şey olmaz" diye tepki verenler bizzat bu sapıklıklarin suçlularıdır inancındayım.
"Dinimizi yaşayamıyoruz, seriat " diye bağıraların cemaat yurtlarına doldurdukları fakir fukara çocuklarına nasıl cinsel istismarda bulunduklarını tüm Türkiye 18 yıldır tanıklık ediyor. Bunlar "Şeriat elden gidiyor" diye hem Osmanlıya hem cumhuriyete kurşun sıkanlar, Müslüman görünerek, kadınlarına rahibe kıyafeti giydirmek zorunda olduklarından "baş örtüsü, türban, çarşaf, peçe ve şeriat (İstedikleri Yahudi Hristiyan şeriatı) kampanyaları" yapanlar, laiklik, demokrasi Düşmanlığı yapan, kız, erkek bebeklerine tecavüz eden sapık tarikatlar bunlardır.
Türkiye Ensest Atlası'nı çıkaran Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) bu raporunda kan donduran aile içi baba kız;ana oğul; abi kardeş taciz ve tecavüzleri, sonuçları işleniyor.
Yıllar önce başlattığım"Dinler Cinsel Sapıklıkların Temelidir" kampanyası ile cinsel sapıklıkların, taciz ve tecavüzlerin din kökenli olduklarını her dinin kendi kitabından ayetlerle yüzlerce yazı yazdım. Hala da adıma açılan davalardan yargılanmam devam ediyor.
Asırlardır üstü devlet ve toplum tarafından örtülen, "anlatılırsa, yayınlanırsa sapıklıklar artar" korkusunun boş olduğu hatta bu sapıklıklara koruma sağladığı kanıtlanmıştır. Çünkü sapıklıklar anlatmayınca ortadan kalkmıyor ve aratarak sürüyor. Yazılarıma destek veren her kesimden aydın insanımızın destekleri, hoş görüleri ve korumalarıyla artık bu sapıklıkların üstündeki devlet örtüleri kaldırılıyor ve gün ışığına çıkıyor. Bu konuda mücadele eden örgütler her gün artıyor. Ülkemiz bu sapkın Sabi, Yahudi, Zerdüşt, Grek geleneklerinden elbe kurtulacak ve çocuklar çocukluklarını yaşayarak büyüme şansı bulabileceklerdir.
Mücadele ülkemizin ve insanlığın her ferdinin yürütmesi gereken bir mücadeledir. Buna katılan herkes insanlık adına büyük hizmet etmiş olacaktır.
Alaeddin Yavuz
Türkiye'de ensest gerçeği
27.04.2015 - 10:02 | Son Güncelleme: 11.12.2018 - 14:20
Büşra Sanay / CNN TÜRK
Sizi çok şaşırtacak şeyler okuyacaksınız birazdan, kanınız donacak, yok artık diyeceksiniz ama lütfen devamını getirin ve görün neler yaşanıyor.
Türkiye'de varlığı kabul ediliyor ama nedense hiç konuşulmuyor. Kızlar kardeşlerini doğuruyor… Doğru okudunuz, aynen öyle! Aslında dünyanın kanayan yarası. Şahit ola ola nasıl susup yutabiliyoruz? Bunu yaşayanlar anlatamıyor. Ve elinden gelenlerin de onlara ses olması gerek. Seslerini duyurmalarına destek vermelerine ve sesleri olmak için mücadeleye girmek gerekiyor. Konuyla ilgili yığınla haber, röportaj ve filmler yapılmış hatta yapılıyor olmasına rağmen nedense bunu hiç yüksek sesle konuşmuyoruz. Satır aralarında kaybolup gidiyor. Neden? Hayal ürünü mü sanıyoruz? Yok canım, deyip geçiyor muyuz yoksa? Artık hayır. Eğitimle ve gelişmişlikle ayrıca dindarlıkla alakalı olmayan bir durumdan bahsediyoruz. Hastalık mı irade sorunu mu tartışılır belki.
Türkiye'de son yıllarda artan kadına şiddet, kadın cinayetleri, çocuğa şiddet, tecavüz ve çocuk gelinler... Yürüyüşler yapıldı yapılıyor, konuşmalar yapılıp konferanslar veriliyor ve önergeler sunuluyor meclise. Artık ses daha gür çıksın diye birbirini hiç görmemiş ama aynı acıda birleşenler sosyal mecradan bir olup tek soluk oluyor sokaklarda. Keşke insan kalmayı becerilebilsek de tüm bunlara gerek kalmasa. Canımızı saklamaktan hayattan zevk almak lüks hale geldi üç günlük dünyada.
Ama şu an bahsettiğimiz şey sadece kadını barındırmıyor. Her yaştan kız ve erkek çocukları barındırıyor, ensest. Anneleri tarafından tacize uğrayan erkek çocuklar da var. Ama yaygın olan babanın ve abinin tacizine tecavüzüne uğrayan kız çocuk vakası.
Türkiye Ensest Atlası'nı çıkaran Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Başkanı Canan Güllü ile bir araya geldik ve ensest nedir? Neden konuşmuyoruz, utanıyor muyuz, korkuyor muyuz? Ne gibi çözüm önerileri var? Hükümetle ortak çalışmalar yapılacak mı? Hepsini konuştuk ve pek çok vakayla karşılaşmış Uzman Dr. Psikiyatrist Aynil Yenel'in de görüşlerini aldım bu konuda. Bakın neler neler anlattılar...
Öncelikle bilinen ama konuşulmayan ya da sessizce konuşulan ensest nedir?
Canan Güllü: Aile içinde yaşanan taciz tecavüz olaylarının toplu tanımı. Ama biz ensest TKDF olarak tanımlarken babanın kız çocuğuna, annenin erkek çocuğuna yaptığı birinci derecedeki akrabalar üzerinden giden bir tanım olarak görüyoruz. Ancak aile içi dendiği anda kayınbaba dediğimiz dedenin, amcanın, erkek kardeşin abinin, ablanın bir diğer cinse yaptığı aile içinde yaşanan taciz ve tecavüzler olarak da görüyoruz.
Peki, aile içi cinsel istismar dendiğinde ensest algısı oluşmuyor mu?
Kesinlikle oluşmuyor. Hatta basitleştirilmiş haliyle geçiştiriliyor. Ensest tanımı düşünün, babanın kız çocuğuna yaptığı bir eylem ya da çocuklarına yaptığı. Ama anne ve baba tarafından erkek çocuklarına yapılanlar da var.
Neden saklanıyor? Neden konuşulmuyor? Ya da mağdur söylemekten neden korkuyor?
Psikiyatrist Aynil Yenel: Çok rahatsız edici bir konu bir kere. Konuşulduğunda gerçekten de aile yapısına kadar inen ve bütün toplumu, aile yapısını, toplumsal katmanları sorgulamayı gerektiren bir kavram. Bir de her platformda yasaklanmış olduğu için konuşulmayan bir kavram ensest.
Ensest sadece Türkiye'nin değil dünyanın da sıkıntısı. Dünyada durum nedir? Ve peki neden yasaklanıyor konuşulması ve çözüm yolları bulunması?
C.G.: Aslına bakarsanız dünya bu konuda kendiyle yüzleşmiş durumda. Bazı ülkelerde ceza anlamında serbestlikler var. Cezalar verilmiyor. Bazı ülkelerde örneğinİngiltere'nin geçmişine baktığınızda Arıkan elde edilmek üzere teşvik edilmiş ensest neredeyse. Ama bizde, yapanların utanmadığı, toplumunsa bunu örtbas ederek yapanlara destek sunduğu bir eylem modelidir. İslam dini içinde ensest mubahtır denen bir cümle yok. Ensestin varlığının devlet tarafından görünür kılınmamasını da garip karşılıyorum. 4 yıldır bu konuyla ilgilenen bir federasyonun başkanlığını yapıyorum, alanda yakaladığım gözlemlediğim vakalar için bakanlıktan destek istemeye gittiğimde bu ülke Müslüman ülkedir, ensest olmaz cevaplarıyla karşılaştım. BM'den kaynak istemeye gittiğimizde sağlık bakanlığı onaylasın diyoruz, sağlık bakanlığı raporlarından çıkarıyor ensest ile ilgili Türkiye'nin karanlık yüzünü.
Hangi ülke daha katı bu noktada cezai yaptırım olarak?
Cezai yaptırımı hangisinde daha çok diye bir cevaba giremem ama İngiltere'de bir genişlik var bu konuda. İsveç'te tamamen serbest, Finlandiya'da kurallar var ve biz Finlandiya ile çalışıyoruz. Destek aldık onlardan. Bizi 4 yıl izlediler ve 4. yılımızda da onlarla yol arkadaşlığımız başladı. Umarım biz de bu süreç içinde önümüzdeki günlerde sağlık bakanlığı, aile bakanlığı, milli eğitim, adalet bakanlığı gibi kurumlardan destek alarak toplumun ana arterleri olarak belirlediğimiz aile hekimleri, rehber öğretmenler, adalet bakanlığı çalışanlarıyla beraber bir rehabilitasyondan geçip, bunun bir cezai müeyyidesinin olması gerektiğini ortaya koyacağız.
Toplumla uyum olamamış evlerde ve toplumlarda ensest çok!
Bu bilinç yerleşir de bir gün ensest biter mi?
A.Y.: Bitmez. Toplumun genelini eğittiğinizde, toplumsal düzeni değiştirdiğinizde, aile yapısını daha güçlendirdiğinizde belki bitmez ama eğitimli bir toplumla azalabilir. Tezimi cinsel istismara uğrayan çocuklar üzerinde yapmıştım ve daha çok birbirleriyle ilişkisi olmayan kırsal ortamlarda ve Türkiye'nin göç alan bölgelerinde toplumla entegre olamamış evlerde ensest vakasının çok olduğunu gördük. Önlemlerin başında bu ailelerin eğitim seviyesini sosyokültürel seviyeye çıkarmak vardır.
Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapılacak bir çalışma bir ışık yakabilir bu anlamda!
C.G: Kesinlikle. Aslına bakarsanız Türkiye'nin yaşadığı dönem itibariyle yeniden şekillenmesi gereken bir toplum yapısı var. Son 50 yıla baktığımız zaman siyasi yapısı içindeki yozlaşma toplum bilincinin gelişmesi yönünde olmadı. Bu da araştırmayan, okumayan, her şeye inanan ya da erkek tarafından baskılanan bir kadın modeline itişi sağladı bizde.
2014 yılında şiddet 6 gün çalıştı 1 gün izin yaptı
C.G: Burada ensest, bu olgunun en büyük felaketiyle beraber son dönemde aile içi şiddette de yansımalarını gösterdi. Türkiye'de 294 kadın 2014 yılı içinde öldürüldü. Şiddetin 1'er gün tatil yaptığını ortaya koyuyor bu rakam. Yani şiddet 7 günde 6 gün eylemdeydi.
14-15 yaşında kızlar babalarından kardeşlerini doğuruyor
C.G: Devlette sessiz kalarak bu suça ortak oluyor. Kızlar babalarından çocuk doğuruyor ensestte. 14-15 yaşında enseste maruz kalmanın örneğidir bu. Türkiye'de eğer bir kız babasından çocuk doğuruyorsa bu benim için kıyamettir. Önlemini alması gereken bir devlet vardır, önlem almış mıdır, hayır. 16 yaşında kadın olmuş bir çocuğu babasıyla aynı eve koyamadığın için yetiştirme yurduna koyuyorsun. Ama bir tarafta anne olmuş annelik özellikleri gerçekleşen bir vücut, bir tarafta en güvendiğiniz babanız, onun tarafından işgal edilmiş bir beden. Bazı avukatlar kızın yaşını büyüterek davayı ceza almama noktasına getiriyor. İç Anadolu Bölgesi'nde bu çok yoğun bir şekilde yapılıyor.
"Bahçeye ektiğin ağacın ilk meyvesini başkasına verir misiniz?"
C.G: 90'lı yılların başında İstanbul'da bir mahkemeden yaşanan konuşmadır şu; Baba diyor ki: "Hâkim bey, bahçenize diktiğiniz ağacın ilk meyvesini başkasına verir misiniz?" İnanabiliyor musunuz?
Anne oğluna; biraz daha dayan
A.Y: İncelediğim bin dosyada öyle hikâyeler vardı ki. Babanın oğluna cinsel istismar uygularken anne biraz daha dayan ne olacak ki diyordu. Komşuların şahitliğinde verilmiş bir ifadeydi.
C.G: Aynı cümleyi anne kızları için kullanıyordu. Babanın ihtiyacını gider ne olur bak bize zarar verecek. Ya da abindir ne olur evlenene kadar yapmak zorundasın demesi kendinizi insanlıktan çıkmış gibi hissettiriyor.
Bu süreci geri çevirecek eylemler nedir? Neler yapılmalı?
C.G: Bu çocukların ruh sağlığını düzenlemek için psikologlar, çocuk ruh sağlığı uzmanları devreye girecek, bunlar için merkezler açılması gerekecek. Bir sonraki adımlarının da kültür ve sanatla desteklenerek terapilerinin devam etmesi olmalı.
Bananeci mi olmak lazım?
Türkiye'de uzun yıllardır var ensest peki devlet şimdiye kadar neler yaptı?
C.G: Hiçbir şey yapmadığı gibi biz yapanların söylemlerini de kabul etmedi. Mesela ben aile bakanlığıyla görüştüğümde bakanlık bunu kabul etmedi.
Gerekçe olarak ne gösterildi?
C.G: Müslüman ülkede ensest yok, ensesti söylersek toplum bizi öteler siyasi parti olarak dendi. Var olanın üstünü kapatıyorsanız size güvenmem zaten. Biz bunu gazete haberlerinde ve televizyonlarda söyler olduk. Tehdit telefonları aldık. Peki, tehdide pabuç bırakıp kenara mı çekilelim? Bana neci mi olmak lazım?
C.G: Ensest oranının belirli bir bölgeye mahsus olmadığını söyleyebilirim. Sadece ekonomik seviyede, eğitimde bir düzeye gelmiş gelmemiş kişilerde olup olmadığını da söyleyemeyiz. Eğitimle alakası yok. Üniversite mezunu örnekler de var.
Neden bunu söylemekten korkuyorlar? Korkutuluyorlar mı?
C.G: Toplum baskısı. Toplum tamamen dışlıyor ensest mağduruysanız. Bu toplum tecavüz ettiği kadınla tecavüz edenin mutluluğunu yaşamış bir toplum. Tecavüz ediliyorsa eden adamla evlensin, dava dosyaları azalsın deniyor.
Kadınlar öğrenilmiş çaresizlik içinde
Göç alan bölgelerde de olduğunu söylediniz artık sosyal bir ortama giriyorlar şehre geldiklerinde. Hala devam mı?
A.Y: Kadınlar göçle gelseler bile topluma girebilecek bir serbesti kazanamıyorlar. Kadınlar evin içindeler topluma bütünleşmiş değiller. Kadınlar öğrenilmiş çaresizlik içinde. Erkekler tarafından korkutulmuşlar, toplum tarafından sildirilmişler. Türkiye'de kaçıngan, bağımlı kişilik özelliklerindeki annelerin çocukları enseste uğruyor.
C.G: Annelerin sosyal güvenceleri yok, istihdam alanlarında çalışmıyorlar. Ölümden ziyade ekonomik kazançları üzerinden tehdit ediliyorlar.
Neden?
A.Y.: Baş etme mekanizmaları gelişmemiş. Çoğu ensest uygulayıcısı babalar kendi benliğini bulamamış, uyuşturucu kullanan ve çeşitli suçlarla bazen bir şekilde dışlanmış babalar.
Enseste uğrayanlar sizinle nasıl iletişime geçiyor?
C.G: Önce bir güven mekanizması oluşması lazım. Ne zamanki televizyonda, web sitemizde, gazetelerde görsel olarak görüyorlar o zaman güven mekanizması kuruluyor ve çoğu benimle irtibat kurmaya çalışıyorlar. Güven hattımız var ayrıca (0212) 656-96-96 oraya da ulaşıyorlar.
Ensest, cehaletin, yokluğun, hiçliğin dışavurumudur ve kimse keyfinden enseste maruz kalmıyor.
Son dönemin moda deyimi "rızası dâhilinde"
C.G: Ensest yaşayanın bilerek yaptığı son dönemde moda bir deyim var rızası dâhilinde bir olay diye. Hiçbir kız, kız çocuğu ya da kadın rızası dâhilinde enseste maruz kalmaz. Ensest cehaletin, yokluğun, hiçliğin bana göre dışa vurumudur toplumda. Bunu yok etmekte toplumun özellikle boyun borcudur. Sivil toplum olarak biz bu işe başladığımızdan beri birçok kez eleştiri ve tehditlere maruz kaldık ama hiçbir şeyde bizi bu yolumuzdan ayırmadı.
Neye dayanarak Doğu ve Güneydoğuda çok olduğunu söylüyorlar anlamıyorum
Türkiye Ensest Atlası'nı çıkardınız uzun süren çalışmalarınız sonucu. Türkiye'de algı doğuda ve güneydoğuda daha fazla enseste rastlandığı, yaşandığı yönünde. Ne dersiniz?
C.G: Yanlış. Yola çıkarken Türkiye Ensest Atlası diye bir çalışma başlattık. Türkiye'deki ensesti hep Güneydoğu ya da Doğuda hatta bir il ismi bile telaffuz ediyorlar. Neye dayanarak? Mesela İstanbul için 16 milyon diyoruz nüfusa. 16 milyonda olan vaka sayısını biliyor muyuz hayır. Gaziantep şehrini ele alalım nüfusu 4 milyon diyelim. Bu kadar nüfuslu bir yerle İstanbul gibi bir nüfusu karşılaştırmalı bir analizimiz var mı? Yok. Ensestin rakamını tespit etmekle elimize geçecek hiçbir şey yok.
Zaten sonucu da maalesef sürekli değişecek bir rapor-atlas olacak bu...
C.G: Önemli olan Türkiye genelinde en asgariye indirmek, toplum bilincini geliştirmek, ensesti engelleyebilecek konuma geldiğimiz gün kadına karşı şiddet engellenmiş olacak.
Artık bir web sitemiz var
Peki, Türkiye ensest atlasını görmeye hazır mı sizce?
C.G: Aslında hazır ve kendiyle yüzleşmeye doğru gidiyor. 4 yıl önce bunu konuşamıyordum. Bence çok büyük adımlar attık Türkiye'de. Bundan sonra da atılacaktır. Artık web sitemiz var www.aileicicinselsiddet.com oradan derdini anlatabilecek, çözüm önerileri sunabilecekler. Aile içi şiddet hattında, hukukçularla beraber dava sürecini takip edebilecek birçok hukukçuyla işbirliğimiz var. (Türkiye Ensest Atlası'na bu internet sitesinden ulaşabilirsiniz)
Enseste uğramış kişinin ruh halinden biraz bahseder misiniz?
A.Y: Çoğunda depresyon, tükenmişlik ve çaresizlik duygusu hâkim.
Pedofil mi bu kişiler acaba?
C.G: Farklı şeyler. O daha çok küçük yaştaki çocuklara dışarıdan bütün herkese açık olan bir eylem. Hastalıktır ve tedavisi farklıdır. Pedofili için de şu an yasa gereği kastrasyon sistemiyle ilgili bir çalışma var gerekirse yapılabileceğiyle ilgili.
Bakkal amca bile çocuğun yanağından makas alıyor
Peki, babanın kızına, abinin kardeşine ya da annenin oğluna yaptığı ensestin sonrasındaki adımda kim var? Hangi akraba öne çıkıyor?
C.G: Özellikle dedeler. Bazen taciz boyutunda kalıyor. Kimilerinde de tecavüz boyutuna gidiyor. Gece dedenin koynuna vermek çok önemlidir. Burada bakkal amca da çocuğun yanağından makas alır, poposuna vurur. Özellikle çoklu yaşam koşullarında iki hanede gelişen cinsellik dürtüleri, anne baba cinselliği bu konuda çocukları kardeşlerine, kız kardeşlerine itebiliyor ya da dayıların, amcaların, babaların koynuna verdiğiniz çocukların hayatlarını karartıyorsunuz. Ağızları kapatılıyor, neye uğradıklarını da bilmiyorlar.
"Kayınpederin elinden geçmeyen kadın var mıdır?' dedi biri"
C.G: "Kayınpederin elinden geçmeyen kadın var mıdır?" dedi biri. Bu çok enteresan. Erken evlilikte koca askere gider evde kalır gelin 15 yaşında gelin, bir şey söylerse iftira atmış olur kayınpedere. Hatta sadece kayınpeder değil kayınlarda girer bu işin içine. Geçen yıl Van bölgesinde bir intihar olayı olmuştu, intihar dediler ama oysa ki bir hamilelik söz konusuydu. Kızın kocası askerdeydi hamilelik nereden gelmişti ve olayın ortaya çıkmaması için kızcağız bir şekilde zorunlu olarak intihara sürüklenmişti. Bunların üstünü kapatmamak lazım.
Savcılara, kaymakamlara çok iş düşüyor, erken evlilikler önlensin
Savcılara, kaymakamlara çok iş düşüyor olayları araştırmak için. Yaşların büyütülmesinin haricinde erken evliliğin önlenmesi gerek. 14-15 yaşında evli, hastanelere gidenlere bakıyorsunuz doğum yapıyorlar, bunların bildirilmesi lazım ama tehdit ediliyorlar doktorlar. Şiddet seslerine tepkisiz kalan komşular müzik seslerine tepki koydular çok gürültü var diye. Öyle bir duyarsızlığın olduğu toplumda da her türlü olayın gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Enseste göz yumanlar birer katildir.
Ensest vakası: Babanın üç kızı var. Büyük kızına tecavüz ediyor. Kız travma içinde ve ilk bulduğu adama da kaçıyor. Bir süre sonra ikinci kardeşi de tecavüze uğruyor ama biri diğerinden habersiz. Kız bir gün çaresiz kalıyor ve ablasına gidiyor. Abla çok kötüyüm diyor sana anlatmam lazım. Sen de mi diyor ablası ve anlaştıkları tek kelime bu. Üçüncü kardeş akıllarına geliyor hemen ona gidiyorlar ama ne yazık ki iş işten geçmiş ve en küçük kardeş de tecavüze uğramıştır. Bunun üzerine büyük kız babayı bir yere çağırıyor sana bir şey vermem gerek diyerek. Ve babası geldiğinde orada öldürüyor. Şu an bu dava devam ediyor kız hapiste.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinde sınıfta kalmış bir toplumuz, hikayemiz bu ve Türkiye'nin iyi bir terapiye ihtiyacı var.
Şanlıurfa'da iğrenç olaylar: 378 çocuk!
Şanlıurfa'da 2019'un ilk 6 ayında 12-16 yaş aralığındaki tam 378 çocuğun cinsel istismara uğradığı kayıtlara geçti.
27 Temmuz 2019 Cumartesi 10:20
Şanlıurfa'da yüz kızartan tablo açıklandı.
Şanlıurfa Barosu Çocuk Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Esra Yurum Aktaş, kentte tam 378 çocuğun cinsel istismara uğradığını söyledi.
Aktaş yaptığı açıklamada, kent merkezi ve ilçelerde 2019'un ilk ayında 287'si kız, 91'i erkek çocuk olmak üzere 378 çocuğun, pedofili ve enseste maruz kaldığını dile getirdi. Aktaş açıklamasında çocukların yaş aralığının 12-16 olduğunu belirterek, çocuklardan 21'inin ise hamile kaldığını aktardı.
Olayların yüzde 70’inin Akçakale, Harran ve Ceylanpınar ilçelerinde, yüzde 20’sinin Haliliye, Eyyubiye ve Karaköprü, yüzde 10’luk kısmın ise Siverek, Birecik, Viranşehir, Halfeti, Hilvan, Bozova ve Suruç ilçelerinde yaşandığı öğrenildi.
Öte yandan hamile kalan 21 çocuğun doğum yaptığı, 378 vakanın 21'inin ise ensest olduğu aktarıldı.
Şanlıurfa'da 14 yaşındaki çocuğa tecavüz eden ağabey ve dayıdan skandal savunma!
Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde, rahatsızlanınca ailesi tarafından hastaneye götürülen 14 yaşındaki A.B.'nin, doğum sancısı yaşadığı belirlendi. Doğumhaneye alınan A.B., kız çocuğu dünyaya getirdi. 14 yaşındaki A.B. ifadesinde, abisi ile görme engelli dayısının tecavüzüne uğradığını söyledi. Gözaltına alınan dayı ve abi ise A.B. ile kendilerini zorlamasıyla ilişkiye girdiklerini söyleyip, dünyaya gelen çocukla ilgili birbirlerini suçladı. 14 yaşındaki çocuk A.B. devlet korumasına alınırken, dayısı ile abi ise tutuklandı.
Yurt Gazetesi
Siverek'in Kale Mahallesi'nde oturan A.B., geçen cumartesi gününün ilk saatlerinde rahatsızlanınca ailesi tarafından Siverek Devlet Hastanesi'ne götürüldü. Acil serviste muayene edilen A.B.'nin sancılandığı belirlenince hemen doğumhaneye alındı ve 14 yaşındaki çocuk, kız bebek dünyaya getirdi. Doktorların reşit olmayan kız çocuğunun doğum yaptığını bildirmesiyle hastaneye gelen polisler, kız çocuğunun psikolog nezaretinde bilgisine başvurdu. 'ABİM VE DAYIM TECAVÜZ ETTİ' A.B., kendisine abisi M.B. ile dayısı M.İ.'nin tecavüz ettiğini belirtip, yaşadıklarını tehdit edildiği için ailesine ya da başka kimseye anlatamadığını söyledi. Hamile kaldığını kısa süre önce öğrendiğini ve bol kıyafetler giyerek bu durumu gizlemeye çalıştığını anlatan A.B., çocuğun kimden olduğunu ise bilmediğini söyledi. 'KENDİSİ BİZİ ZORLADI' Küçük kızın ifadesinin ardından polis, şüpheli abi M.B. ile dayı M.A.'yı evlerinde gözaltına aldı. Emniyete götürülen şüpheli abi sorgusunda; 2016 yılı ekim ayında kız kardeşinin, evde yalnız oldukları sırada kendisine ilişkide bulunma teklifinde bulunduğunu öne sürerek, "Kabul etmedim ama bana kendisiyle birlikte olmazsam anneme birlikte olduğumuzu söylemekle tehdit etti. Bunun üzerine ilişkiye girdik. Kendisiyle başka biriyle ilişkiye girip girmediğini sormadım ve o tarihten sonra bir daha beraber olmadım" dedi.
Yurt Gazetesi
Bir gün evde oturduğu sırada morali bozuk olan kız kardeşi A.B. ile konuşunca dayısıyla ilişkiye girdiğini de öğrendiğini öne süren M.B. ifadesinde, "Bu durumu öğrenince 'Babamlara söyleyelim' dedim, ama kabul etmedi. Birkaç ay önce dayıma bu olayı sorunca kardeşimin isteğiyle ilişkiye girdiğini söyledi. Ama ben dayıma kardeşimle ilişkiye girdiğimi söylemedim. Ben askerden bu yılın Mart ayında geldim. Bu tarihten sonra da asla ilişkiye girmedim. Çocuk bana ait değil, bu nedenle serbest bırakılmayı istiyorum" diye konuştu. DAYI: KENDİ İSTEDİ ÇOCUK BENDEN DEĞİL... Görme engelli olan dayı M.İ. de ifadesinde yeğeninin isteği üzerine ilişki yaşadıkları iddiasında bulundu. Geçen yıl Kasım veya Aralık ayında görme engelli olduğu için yeğeni A.B.'nin kendisini evine getirdiğini ve bu sırada ayrıldığı eşinin de dışarıda olduğunu anlatan M.İ., ifadesinde şöyle dedi: "Yeğenim A.B., eve geldikten sonra bana cinsel ilişkiye girme teklifinde bulundu. Ben 'Olmaz' dedim. O zaman bana ailesine gidip kendisine tecavüz ettiğimi söylemekle tehdit etti. Ben yine kabul etmedim ama kendisi zorlayınca korkarak beraber oldum. Benden önce abi ile ilişkiye girdiğini söyledi. O sırada yaşının 14-15 olduğunu da bilmiyordum. Daha sonra annesine sorunca öğrendim. Ben yeğenim ile sadece bir kez cinsel ilişkiye onun zorlamasıyla girdim. Ancak abi ile zorla ilişkiye girip girmediğini ya da kaç kez ilişkiye girdiğini bilmiyorum. A.B.'nin doğum yaptığını polislerden öğrendim. Çocuk sinden olabilir. Serbest bırakılıp, tutuksuz yargılanmak istiyorum." DEVLET KORUMASINA ALINDI Sorgulamalarının ardından nöbetçi mahkemeye çıkarılan abi M.B. ile dayı M.İ., tutuklanarak cezaevine gönderildi. Çocuk yaşta anne olan A.B. ile kız bebeği ise hastanedeki işlemlerinin ardından devlet koruması altına alındı.
3 yaşındaki Dilan'a tecavüz mü edildi?
Şanlıurfa'nın Siverek ilçesinde 3 yaşındaki Dilan B.'nin yuttuğu "boncuk" nedeniyle hayatını kaybettiği açıklandı. Ancak twitter'da "#DilanaNeOldu" hashtagi altında yapılan yorumlarda "tecavüz" iddiası ortaya atıldı
Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde evinin önünde 3 yaşındaki Dilan B.’yi yerde gören yakınları sağlık ekiplerine bildirdi. Dilan B. Yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Olay Şanlıurfa’nın Siverek İlçesi Gürakar Beldesi'nde meydan geldi. İddiaya göre evinin önünde oynayan 3 yaşındaki Dilan B.’den bir süre haber alamayan yakınları evin önüne çıktı. Küçük kızı yerde hareketsiz gören yakınları ilk yardım ekiplerine bildirdi. Sağlık ekipleri nefes almadığını tespit ettikleri küçük kıza müdahale etti. Yapılan müdahalenin ardından Dilan B. Siverek Devlet Hastanesine kaldırıldı. Küçük kız yolda yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Hayatını kaybeden Dilan B.’nin ilk boncuk yuttuğu açıklandı. Ancak hastanede Dilan'ın "tecavüz sonucu öldüğü" iddiaları ortaya atıldı.
Ölüm sebebi tam olarak tespit edilemeyen küçük kızın cenazesi otopsi yapılmak üzere Diyarbakır’a gönderildi. Küçük Dilan’ın sır ölümü ile ilgili soruşturma başlatıldı.
İşte twitter'da yapılan bazı yorumlar şöyle:
@wiccan0_1: bu iş daha nereye kadar gidecek insanlıgımdan utanıyorum #DilanaNeOldu demeye korkuyorum
@irfan_krk: 3 yaşındaki kızın vücudunda tecavüz emareleri bulunmus.#DilanaNeOldu, ne oldu vicdanlara suskunsunuz ne oldu bu topluma böyle...”
@yeldaakpnar1: #DilanaNeOldu boncuk yuttu diye kapatanlara da , bunu 3 yaşındaki dilan bebeğin hayatı söndüren haine de yazıklar olsun :((
@mermmaaiidd: Nasıl bı sapıklık?nasıl bı ülke halıne geldık? .Artık kesın çözümler getırın bole ınsanların var oldugu bı ulke ıstemıyoruz.#DilanaNeOldu
@NaferErmis: Bir kadına tecavüz sinirimizi bozar, bir çocuğa tecavüz tüylerimizi diken diken eder, bir bebeğe tecavüz ise kanımızı dondurur #DilanaNeOldu
@abagis: Utanma duygusunu,adalet duygusunu,vicdanini kaybeden ulkenin buyume hizindan bana ne.Buyume turkiye.kucul biraz ve utan,uzul. #dilananeoldu
@hamdialkan: #DilanaNeOldu insanlığın bittiği yerdeyiz.. hayvanlar bile bunu yapmaz..!
@OPAMUKOGLU: Devlet, çoğunluğun yararını temsil eden bir teşkilat değil, hukuk düzenleyen, adalet sağlayan ahlaki bir varlıktır. #DilanaNeOldu
@fuldenuras: urfa da 3 yaşındaki çocuğa tecavüz kuşkusu ? bunu yapan insanmı o insansa ben değilim #DilanaNeOldu
@emavioglu: #DilanaNeOldu Siverek'ten yanıt: 112 doktoru vajinal bölgede yırtık olduğunu belirledi, doktor olayı büyütmemesi için telefonla uyarıldı!
@ferhatttunc: 3 Yaşındaki #DilanaNeOldu diye soralım.Tecavüze uğradığı söylentisi dogru mu ve gercekler neden gizleniyor!! #DilanaNeOldu
Ensest rezaleti
Antalya’da oturan 18 yaşındaki A.A., 12 yaşında olan kız kardeşi M.A.’ya sürekli cinsel istismar uyguladığı ve tecavüz etmek için yaraladığı gerekçesiyle tutuklandı. Ailenin ise olayı bildiği, sustuğu iddia ediliyor.
Antalya’ya göç eden 7 çocuklu bir ailenin en büyük oğlu A.A., iddiaya göre geçen yıl kız kardeşi M.A.’ya geçen yıl fiili livata yoluyla tecavüz etti. Evde kardeşleriyle oynarken başka bir odaya götürülüp tecavüze uğrayan küçük kızın ağlamalarını duyan diğer ağabey 16 yaşındaki M.A. olayı fark etti.
Kardeşini kurtarmaya çalışırken ağabeyinin bıçaklı tehdidine maruz kalan M.A., olayı annesine anlattı ve müdahale etmesini istedi. Annesinin sessiz kalmasını hazmedemediği ileri sürülen M.A. evi terk etti. Aile M.A.’nın bulunması için polise başvurdu. Küçük kızın ağabeyinin cinsel istismarına uğramaya devam ettiği iddia edildi. Geçen ay anne A.A.’nın bir kaza nedeniyle hastaneye kaldırıldığı, baba R.A’nın da refakatçi olması nedeniyle kardeşlerinin başında kalan A.A.’nın, kız kardeşine yeniden cinsel istismarda bulunmak istediği, M.A.’nın direnişi üzerine boğazını 1.2 santim kestiği, ağzını vurarak yaraladığı ve tecavüz ettiği öne sürüldü.
POLİS EVDEN KAÇAN ÇOCUKTAN ÖĞRENDİ
Aranmakta olan M.A.’yı bulan polis, neden evden kaçtığını öğrenince olaya el koydu. Adli psikiyatrist ve çocuk gelişim uzmanı eşliğinde ifadesi alınan M.A., ağabeyinin kız kardeşine yaklaşık 1 yıldan bu yana cinsel istismarda bulunduğunu ayrıntılı olarak anlattı. Küçük kızın adli muayenesinde, ifadesine uyumlu olarak boğazındaki düzgün yapıdaki kesik ve ağzındaki yaralar kayıtlara geçti. Gözaltına alınan ağabey A.A., 11 Mart 2014 tarihinde tutuklandı.
Savcılık hazırladığı iddianame ile ağabey A.A. hakkında, çocuğun cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlamalarından 20- 44 yıl arasında hapis cezası isteyerek, iddianameyi nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.
2 yıl süren aile boyu tecavüz
28/02/2014 02:00
A+ A- Dört kuzeninin tecavüzüne uğradığını ve hamile kaldığını öne süren 17 yaşındaki Z.K. yaşadıklarını savcıya anlattı. Savcı, bir kişiye dava açtı.
Diyarbakır’da farklı zamanlarda 4 kuzeninin tecavüzüne uğradığını iddia eden Z.K., 2011 yılında savcılığa şikâyette bulundu. Tecavüz sonucu hamile kalan genç kızın dünyaya getirdiği erkek bebeğin babası olduğu tespit edilen S.K. hakkında 22,5 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı.
İstanbul ’da da sürmüş
Diyarbakır’ın bir köyünde ailesiyle birlikte yaşarken farklı zamanlarda 4 kuzeninin tecavüzüne uğradığını iddia eden Z.K. ifadesinde 2009 ve 2010 yıllarında 4 kuzeninin kendisine tecavüz ettiğini ve bir erkek bebek dünyaya getirdiğini söyledi. Z.K., “Koyun otlatırken amcamın oğlu K.K. tecavüz etti. Engel olmaya çalıştım, bağırdım. ama kimse duymadı. Daha sonra ailemle birlikte İstanbul’a gittik. K.K. İstanbul’a gelerek bir kez daha bana tecavüz etti. Olaydan sonra tekrar köyümüze döndük. K.K., tecavüz olayını halamın oğlu A.G.’ye anlatmış. Halamın hasta olduğu bir gün evlerine ziyarete gittiğimde bu kez A.G., tecavüz etti. Bir süre sonra teyzemin oğlu M.K.da evde yalnızken bana tecavüz etti. Bundan 1 yıl sonra ağabeyimin bahçesindeyken teyzemin diğer oğlu S.K., elimden tutarak zorla bir eve götürdü. Burada bana tecavüz etti” dedi.
Son olayın ardından ailesiyle birlikte portakal toplama işinde çalışmak için Hatay’a gittiklerini belirten Z.K. şöyle konuştu: “S.K.’nın ailesi de Hatay’a geldi. S.K. evde yalnız olduğum bir gün yine bana tecavüz etti. Bundan 4 ay sonra M.K., yine bizim eve gelerek saldırıp tecavüz etti.Sonra rahatsızlanıp doktora gittim. Doktor hamile olduğumu söyledi. Karnım iyice büyüyünce babam beni Diyarbakır’da gönderdi. Doğuma kısa bir süre kala S.K.’nın bana tecavüz ettiğini teyzeme anlattım. Beni S.K.’nın yaşadığı yere götürdüler. Burada çocuğumu doğurdum. Diğer kuzenlerimin de tecavüz ettiğini teyzeme anlattım. Çocuğum 8 aylık oldu, ancak halen nüfusa kayıtlı değil. Çocuğun babasının S.K. veya M.K. olduğunu düşünüyorum.”
Tecavüzcü ile evlendirildi
Tecavüze uğradığını teyzesine anlattıktan sonra olayın duyulduğunu ve dosyada yargılanan S.K. ile evlendirildiğini belirten mağdur Z.K., “Daha sonra S.K.’nın ailesinin evinde yaşamaya başladım. Tecavüz olaylarını reddetmediğim için S.K.’nın ailesiyle sorun yaşamaya başladık. S.K. ceza almamak için bana nikâh kıymıştı. 4 yıl şüphelinin ailesiyle birlikte yaşadım. Ailesi bana çok eziyet etti. Bu nedenle Diyarbakır’da bulunan ailemin yanına döndüm ve eşimle anlaşmalı olarak boşandım” diye konuştu.
Çocuğun babası S.K.çıktı Z.K.’nin ifadesinin ardından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında doğan ve şu anda 4 yaşında olduğu öğrenilen çocuğun DNA’sı, şüphelilerin DNA’ları ile karşılaştırıldı. Bebeğin babasının S.K. olduğu tespit edildi. Bunun üzerine ‘Suça Sürüklenen Çocuk’ olarak tanımlanan ve olay tarihinde 17 yaşında olan S.K. hakkında ‘Çocuğun nitelikli cinsel istismarı’ iddiasıyla 22.5 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Diğer 3 kuzeni hakkında ise takipsizlik kararı verildi. S.K.’nın Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuksuz yargılanmasına başlandı. Duruşma Z.K.’nın ruh sağlığına ilişkin raporunun alınması için ertelendi. http://www.radikal.com.tr/turkiye/2-yil-suren-aile-boyu-tecavuz-1178827/