Ey Türk Milleti! Birinci vazifen seni İslamcılık ve Türkçülükle benliğinden koparan, Araplaştıran din, devlet, ticarette sana yer vermeyen, seni küçük dereceli askeri görevlere vererek ölüme süren, sana hocalık, başbuğluk eden hainlere giydirdiğin tacı geri almaktır. Bunu yapabilmen için seni uyandıracak her türlü bilgi ve belge mevcuttur. Ya özgürlüğünü kazan ya da öl. Kölelikle atalarının kemiklerini sızlatma. Arap Rumların ırkçı kinci ensest sapık dinlerinden çık. Kurtuluşun başlangıcı burasıdır. Aklen kurtulmadıkça saltanatın da olsa kölesindir unutma. Sen özgür birey olmadıkça kardeşliğin önemi yoktur. Devletin her yüksek kademesine göz dik yerini al. Tırsma. Çabala, savaş ve kazan! Birlikte yaşadığın kavimlerle kardeşlik o zaman daha güzel olacaktır. Alaeddin Yavuz
Tarih boyunca atalarımız günümüzdeki kadar, her türlü bilgiye ulaşabilecek böyle bir çağ yaşamadılar. Bizler tümünden şanslıyız. Buna dayanarak, blog içerikleri binlerce yıldır doğru bilinenleri sorgulamaktadır. İster bu bloğda, ister okulda, camide veya başka yerde hiçbir yazılanı, öğretileni “sorgulamadan, araştırmadan” doğru kabul etmeyiniz! Vatan-Millet davası,hiçbir kurum veya kuruluşa havale edilemez, milletçe sahiplenilmedikçe hiç bir dava milli değildir. Davasına sahip çıkmayan halk da millet değil sürüdür. Adilyargıç/Keykubat.
KENDİLERİ İÇİN PLAN YAPMAYAN MİLLETLER, BAŞKALARININ KENDİLERİ İÇİN YAPTIKLARI PLANLARA RAZI OLURLAR.Keykubat-
ATATÜRK'TEN SONRA ÜLKEMİZDEN TÜRK ve MÜSLÜMAN HALKLAR İÇİN PLAN
YAPAN ve EZİLEN HALKLARA ÖNDER OLACAK SİYASET İZLEYEN BİR LİDER ÇIKMAMIŞ, ARDILLARI,ONUN İZLEDİĞİ ANTİ EMPERYALİST SİYASETİ TERK ETMİŞ,DEVLETİ AB-D KUCAĞINA ATMIŞ VE ONLARA BAĞLILIĞI ATATÜRKÇÜLÜK SAYMIŞ,HALKIMIZIN DİNİ VE IRKİ DEĞERLERİNİ AŞAĞILAYARAK TAHRİK ETMİŞ, KADEMELİ OLARAK HALKIMIZI HIRİSTİYANLAŞTIRMAK İÇİN DIŞ GÜÇLERCE GİZLİ-AÇIK DESTEKLENEN SAPIK DİNCİ YAPILANMALARI GÜÇLENDİREREK,İKTİDARA TAŞIMIŞ,IRK,MEZHEP BAĞLAMINDA KARŞILIKLI DÜŞMANLIKLAR YARATMIŞ, ÜLKENİN KAYNAK VE SERMAYESİNİ YABANCILARA PEŞKEŞ ÇEKMİŞ,YUKARIDA SAYILAN AB-D PROJELERİNE GÖRE ASKERİ DARBELERLE KENDİ MİLLETİNİ SİNDİREREK BÖLÜNMENİN YAŞANDIĞI BÖYLE GÜNLERDE BİLE TEPKİSİZ KALMASINI SAĞLAYAN KORKU ORTAMINI HAZIRLAMIŞ,BENZER MUHTELİF İHANETLER İÇİNDE BİR ŞEKİLDE YER ALMIŞLARDIR.İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNÜN DURUMU BUDUR-Keykubat
İNSAN,PRANGA VURULMAKLA,KIRBAÇLANARAK ÇALIŞTIRILMAKLA ESİR OLUR.ESİRLİĞİ YAŞAM BİÇİMİ OLARAK BENİMSERSE KÖLE OLUR.
VATANINIZA,DEĞERLERİNİZE,ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE SAHİP,HER TÜRLÜ EMPERYALİZME KARŞI ÇIKIN!!! Keykubat
İmralı’yla görüşmekten Oslo
mutabakatına kadar yapılan bütün ithamlara "İspat edemeyen
şerefsizdir!" diyen başbakan RE. T.E ispatlara rağmen özür dilemedi.
Tuhaftır, korkularından mı, terbiyelerinden mi bilinmez ithamlarını ispat
edenler de ona "Şerefsiz!" demediler sadece ispat etmekle yetindiler.
Başbakan’ın kendisine karşı
yapılan ithamların sahiplerini “şerefsizlik” ile suçladığı bütün ithamlarda
bahsedilen işbirlikçilikleri gerçek çıktı.
Atalarımızın güzel bir sözü
vardır; "Kem söz sahibine aittir!"
Bu gün başbakan sözde "akan
kanı durdurma" bahanesiyle İmralı sakinini de "akil adamlar"
dediği ayrılıkçı Kürtlerden oluşan karar komisyonuna Apo'yu da dâhil edecekmiş.
Akil (akıllı) adamların başı da yıllar önce milletvekili sıfatıyla Avrupa’ya
kaçan, terör örgütünün Avrupa’da yapılanmasında büyük hizmetler(!) vermiş PKK’lı
milletvekili Zübeyir Aydar’mış. İki gün önce kökeni Tunceli- Çemişkezek olan
Yezidi Kürdü Bülent Arınç, Zübeyir Aydar’a “terörist, vatan haini” denilmesinin
yakışık almadığını, akan kanın durması için çalışan bir kişi olduğundan saygı
duyulması gerektiğini” savunmuştu. Bakanları da kendisi de bunu söylüyor.
04 Kasım 2002’de o zamanın
genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile arasında yakınlık kurmasını sağlaması için
aracı olmasını istediği ABD Savunma bakanı yardımcısı Dr. Paul Wolfovitz ve cep
telefon numarasını da verdiği, kendisinin Wolfovitz’in “sadık hizmetkârı”
olduğunu belirten, ifadesiyle sonra bulan mektubunun aksi halen ispat edilmediği
gibi yalanlanmamıştır da.
Bu yetmedi bir de Wikileaks
belgelerinde ABD büyükelçisi Mark Parris’in ABD’ye yazdığı resmi raporunda “Adamları
olan RE.T.Erdoğan’ın mevcut generallerden rahatsızlık duyduğunu ve bu
generallerin projelerini RE.T.E ile gerçekleştirecekleri projelere engel
olabileceklerini belirttiği belgeyi ana muhalefet partisi başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
dile getirdi ve başbakan RE.T.E’yi;
“-kendi ülkesi aleyhine
başka devletlerle işbirliği yaparak kumpas kurmak suçu işlediğinden dolayı
hainlikle" suçladı.
Bu akşam yani 27 Eylül 2012
akşamı saat 20 sıralarında Star Tv’de başbakan RE.T.E’ye bu konu sorulduğunda
verdiği cevap akıllara ziyandı. Soruyu yönelten ve “Wikileaks Belgelerine
dayalı iddialar” diye soran bayan gazeteciye söyle dedi sayın RE.T.E;
-Siz bunlara inanıyor
musunuz?
Tut kelin perçeminden! Kadın
“inanıyorum” dese bir anda başbakanın hedefi olacak, yok “inanmıyorum” dese soruyu
neden sordun diyecek! Haliyle o da en doğrusunu yaptı ve alttan aldı.
Sözde başbakan her türlü
iddiayı “açıklıkla cevaplayan, temiz kalpli, halkına hizmet eden, mağdur”
siyasetçi devlet adamı rolünü oynamak için bu soruların sorulmasına izin vermiş
olmasına rağmen altında kalması gerçekten yadırganacak bir durumdur.
Ama eskilerin bir sözü daha
doğruluğunu göstermiştir. O da;
-“Gizli sevişen eşkâre doğurur!”
Başbakan bu işleri gizli
yapmıştır ama eşkâre doğurmuştur.
Eşkâre doğumu gerçekleştiren
belgeler ve olayları aklımda çevirirken aklıma iki gün önce ABD’nin Silivri Esir
Kampı yargıçlarından birisinin verdikleri kararın “siyasi” olduğu konusundaki
yorumlara isyan ederek “Kimse bana karışamaz, ben bağımsız, kendi irademler
yargımı veririm” havasına girerek başbakanın sırtından “yargıya müdahale
çuvalını” almaya çalışması geliverdi.
Gönül ister ki gerçekten
öyle olsun da bunu başka şeylerde de görelim.
Eğer bu ülkede bu kadar “özel
yetkili mahkemeler” ve bunların yargıçları, savcıları varken bu “bağımsız”
kişiliklerini yukarıdaki belgeler konusunda da gösteriversinler de görelim.
Yook buna cesaret
edemiyorlarsa üstünü örttükleri Deniz Feneri ve AKP milletvekillerinin, Kemal
Unakıtanların, Hatay’da kurulan terörist eğitim kamplarının da suç olduklarını
hatırlatmaya gerek var mı bilmem.
Buraya kadar başbakanın halk
deyimiyle “Hem suçlu hem de güçlü” olduğunu, Mart kedisi gibi hem becerip hem
de bağıran bir kişilik sergileyerek suçlarının, ihanetlerinin üstünü örttüğünü
görüyoruz.
Şimdi gelelim şu “B.O.P
Projesi” ya da başbakan RE.T.E’nin dediği şekilde “Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş
Kuzey Afrika Projesi” eş başkanlığının gözümüzden kaçırılan kısmına.
Bilinen B.O.P haritası
Dün akşam yani 26 Eylül
akşamı yeni açılan bir haber kanalında ayrılıkçı terör örgütünün siyasi
kadrolarından Altan Tan ile Ayşe Hür bu konuyu açıkladığında işin bilinmeyen
kısımlarını açıkladılar.
Biz malum B.O.P haritası
gereğince Türkiye topraklarının biraz küçültüleceğini ama ortada gene iyi kötü
bir devlet kalacağını düşünüyorduk.
Meğer işin aslı öyle
değilmiş. Ortadoğu’da bütün devletler ırki-dini v.b. özelliklerine göre birkaç ilin
birleştirilmesiyle eyaletlere dönüştürülecekler, bu coğrafyada “vize” sorunu
kalkacak, herkes istediği yerde istediği gibi yerleşecek, bölgenin yönetileceği
merkezi bir eyalet olacak bunun İstanbul, Diyarbakır olduğu bilinen şeyler
olmasının yanında mevcut devletler lağv edilecek, her eyalet iç işlerini
kendine göre düzenleyecek dış işlerinde merkezi idareye bağlı olacaklar. Bu
bağlılık “sembolik” olacakmış.
Hatta, Altan Tan ya da benim
deyimimle “El Tantana” başbakan RE.T.E’nin bu projeye soğuk baktığını, “Yeni
Osmanlı” kurma hırsına mağlup olması yüzünden yakında “değil cumhurbaşkanı
olmayı başbakanlığı bile kaybedebileceğini” söyleyerek resmen uyardı.
ABD’nin Newyork Times
gazetesi de eyaletlerin oluşumları konusuna değinerek üstüne bir de Irak
Kürdistanı haritası yanında Çin sınırında kurulması düşünülen devletlere kadar bilgileri
de yayınladı.
Oslo görüşmesi yüzünden
iktidar partisi AKP’yi suçlayan, görüşme belgelerini açıklayan sonra da bir
güzel “masaya bizi de alırsanız destekleriz!” diyen işbirlikçi CHP’den Mustafa
Sarıgül’e kadar bu yönde yapılan açıklamaların da sırrı emperyalizmin bu “devletsiz
eyalet” projesine olan bağlılıklarıymış meğer.
Yahu insan olan düşünür!
Eyalet olacaksın ama ordun, polisin, vergi memurun olmayacak, olsa da
sayısından silahına hatta halkına vereceğin nafakaya kadar emperyalizm karar
verdikten sonra, istediği an seni asker edip dünyanın olmadık coğrafyasına “koloni
askeri” olacak süreceği bir düzene nasıl hayran olunabilir anlamış değilim!
Bir insan hain olur da bu
kadar hem hain hem de salak nasıl olur onu anlayamıyorum!
Bu aşağılık işbirlikçiler,
ihanetlerinde sınır tanımadıklarından A. Davutoğlu ile RE.T.E’yi bile bunca
ihanet ve işbirlikçiliklerine rağmen “vatan kurtaran aslan” yapacak hale
geldiler.
O öyle diyor, bu böyle
diyor. Sinsi olan ihanetler açıktan dillendiriliyor, ihanet odakları açıkça
toplantılar yapıyorlar.
Emperyalizm, 1911’de işgal
ettiği Tunus, Libya, Cezayir’e tam yüz yıl sonra 2011’de girdi ve kendi kurduğu
rejimi, halkını daha iyi sağdıracak yeni işbirlikçi kölelerini başlarına dikti.
Osmanlı 1914’te I. Dünya
savaşına katıldı, 1918’de teslim oldu. Yukarıda saya geldiğim olaylar ile 2014’te
proje gereği yeni yapılanma gerçekleştirilerek devlet tasfiye edilecek ve 2018’e
kadar işlem tamamlanacak.
Sonra “Elveda Türkiye
Cumhuriyeti!
Devlet tasfiye ediliyor.
Diyecek laf kalmadı artık!
Başbakanın “gizli sevişme
ürünü” olan “ihanet bebekleri” saymakla bitmiyorsa da bu bebekler gerçekten
yaşayabilecekler mi?
Bence hiç de öyle
görünmüyor! Hatta bu ihanet bebekleri şimdiden ölmeye başladılar bile.
Neden mi?
Libya’da biraz da Kaddafi’nin
bunaklığından bıkıldığından mıdır nedir olaya müdahil olmayan, oluruna bırakan
büyük devletlerden Rusya-Çin-Hindistan-K.Kore-İran koalisyonu Suriye konusunda
çok ciddi şekilde olaya müdahil oldular.
ABD-AB korkusundan Suriye’de
B.Esad rejimine “çekil” diyen Arap ülkeleri ve öteki bölge ülkelerinin sayıları
başlangıçta 90 gibiyken sonra 50’ye bu günlerde de 20’ye kadar düştü.
ABD, Suriye’ye “askeri
müdahale” seçeneğini” ortadan kaldırdı ve hatta İsrail’in İran’a sataşmasında
bile İsrail “suçlandı”.
Suriye’de “rejimi bırak
çekil!” diyen RE. T. E’nin sesi her gün kısıldıkça kısıldı bu günlerde de içte
ve dışta “komşu ülkesine karşı terörist yetiştiren, mühimmat, asker,
istihbarat, sığınma, askeri ve
Üniversite dâhil her türlü eğitim veren “suçlu” olarak anılır duruma düşmüştür.
Ve son “yıkım olayının” haberi de bu akşam gelmiştir. ABD-AB
karşıtlığının hızla yayıldığı Arap ülkeleri içinde haliyle Suriye de baştadır
ve son günlerde, AKP hükumetinin desteklediği, özü NATO askerlerinden oluşan
sözde Özgür Suriye Ordusunun Arap komutanlarından bazıları “çakma özgür ordudan”
istifa ettiklerini bir toplantıyla açıklamışlar ve resmi Suriye Ordusuna teslim
olmuşlardır.
Bu komutanlardan Binbaşı Halid bin Abdurrahman ez-Zalem, “Ben,
Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Askeri Konsey’in güney bölgesinden sorumlu
başkan yardımcısıyım. Suriye’deki askeri ve sivil şehitlerin ailelerine
dönüyorum; sizlerin ve tüm dostlarımın önünde şunu ilan ediyorum ki görev
yaptığım ordudan ayrıldıktan ve silahlı gruplara katıldıktan sonra Filistinli
kardeşlerimize yardım için kullanmamız gereken silahların Suriye’deki
kardeşlerimize çevrilmesinin çözüm yolu olmadığını anladık”diyerek “dağılma sürecini” resmileştirmiştir.
Bu komutandan başka Halep’in kuzeyinden sorumlu büyük grubun komutanı Yasir el
Abd da birliklerini tasfiye ettiğini bildirmiş, yaptığı açıklamada;
“Ben herkesten Allah’ın kendisine verdiği aklı
biraz olsun kullanmasını ve düşünmesini istiyorum.
Devrimler ifade özgürlüğüne,
insani onura diğer insanların inançlarına saygı gösterir. Ben vicdan sahibi
muhaliflere, rejimin taraftarlarına ve tarafsız olanlara sesleniyorum. Suriye,
bizim evimiz ve namusumuzdur. Düşmanlar bizim evimizi ve ülkemizi yakmak
istiyorlar. Dinimizi, halkımızı ve ülkemizi hedef alıyorlar.
Bu sebeple gönüllü
olarak silahımı bırakıyorum” demiş ve öteki grupları da vazgeçmeye davet
etmiştir.
Böyle giderse bu iş AKP hükumetinin ve
milletimizin başına kalacak acısı yıllar boyu sürecek bir pislikle yaşamak
zorunda kalacağız.
Bu pisliklerin ilk belirtileri, Ekim 2014
başından itibaren %30 oranında doğal gaz, elektrik v.s. zamları, bütün
komşularımızla “düşman” haline gelmemizin yaratacağı felaketleri de yakında
ölmezsek göreceğiz.
Başbakan RE.T.E, onu iktidar eden asker,
sivil, Kürt ve öteki azınlık gruplarının “mağlubiyetlerinin sonuçları” her gün
artan sayıda “şehitler”, yakacaktan yiyeceğe kıtlıklar, işten atılmalardan
çalışan-emeklilerin maaşlarının alacağı olmayası olacaklarla bizler ödeyeceğiz.
Bunlar voliyi vurdular. Ama, emperyalizm
bunlardan vaz geçtiyse inanın bütün zenginliklerinin hiçbir faydasını göremeden
bunların canlarını da alır. Hem de öyle bir alır ki Filipinlerin Markos’u bile
mezarında şaşar kalır!
Bu iktidar daha fazla zarar vermeden acilen
görevden alınmalı ve yerini büyük Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh”
ilkesine bağlı siyaset izleyecek gerçek bir hükumet kurulmalıdır.
Bunu yapacak olanlar da AKP iktidarını başa
getiren güçlerdir. Elbette sorumluluk duygusuna sahip iseler bunu yapabilirler.
Bir blogdaşımın beğendiğim bir deyişiyle
sözümü bitiriyorum;
“Vatanına sahip çık, sen sahip çıkarsan bu
vatan batmayacaktır!”
Alaeddin Yavuz
Deliller;
Isçi Partisi Genel Baskani Dogu
Perinçek: Tayyip Erdogan’in Wolfowitz’e mektubu suç kanitidir
Isçi
Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek bugün (24 Ocak 2004) 11.30’da Ankara’da IP
Genel Merkezi’nde, Tayyip Erdogan’in Paul Wolfowitz’e yolladigi mektup
konusunda bir basin toplantisi düzenledi.
Perinçek basin toplantisina Tayip Erdogan’in Wolfowitz’e yazdigi mektubu
okuyarak basladi: MEKTUP Dr..Paul
Wolfovitz
Savunma Bakan Vekili
Pentagon
Washington DC, 20301
Ford
4 Kasim 2002 Degerli
Dr.Wolfowitz,
Ülkelerimiz arasindaki tarihsel ortaklik ve dostlugun gelecekte de sürmesi
ümidimi paylasmak için, bu mesajimi ortak dostlar araciligiyla dogrudan size
ulastirmak isterim. Seçim
sonuçlarinin bizim genelkurmay saflarinda biraz rahatsizlik yaratmis
olabileceginden, resmi konumunuz geregi, hiç kuskusuz haberdarsinizdir.
Bilmenizi isterim ki, onlarin Türkiye’nin müreffeh, seküler (çagdas) ve birinci
dünya toplulugunun güvenilir bir üyesi olmasi ümitlerini partim ve ben de
paylasiyoruz. Ve geçmiste hiç olmadigi kadar birlesmis olan ülkemizin çikarlari
için en iyisi olacak sekilde birlikte çalisabilecegimiz kanaatindeyim. Bu
amaçla, Org. Özkök ile mümkün oldugu kadar kisa sürede mahrem, özel bir
toplanti yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram sudur: 0533 7...
Bu yardim ve ülkeme geçmiste gösterdiginiz dostluk için çok tesekkürler.
Sizinle kisisel olarak görüsmeyi sabirsizlikla bekliyorum.
Samimiyetle sizin olan, Recep
Tayip Erdogan
Genel Baskan
VAN'DA BİR POLİS SIRTINDAN VURULARAK ŞEHİT EDİLDİ!
Polislere AKP'nin veya geçmiş siyasilerin uşakları gözüyle bakıp,
kestirmeden yargılamak kolaydır. Ancak yeryüzünde siyasetçilerin
takdirleriyle yönetildiklerini, atandıklarını unutmamak gerekir.
Polisin
en yüksek amiri Emniyet Genel müdürüdeğil, İçişleri bakanı ve başbakandır. Polis genel müdürleri, İl Emniyet
müdürleri, Şube müdürleri, İlçe Müdürleri daima hükümet olan siyasi
kadro tarafından tespit edilir.
Sonunda Polis mevcut yasal hükumetin
uygulamalarını yerine getirmekle mükelleftir. Polis beğenenlim veya
beğenmeyelim devletin iç güvenlik kurumudur. İç güvenlik tehlikelerine
karşı önelem alır.
Bu iç güvenlik tehlikelerini de siyasi iktidar
belirler. Ancak Van'da, Bingöl'de doğu Anadolu'dan İstanbul, İzmir,
Edirne'ye kadar öldürülen, şehir edilen polisler sırtlarında taşıdıkları
"Türkiye Cumhuriyeti" devletinin üniformasını taşırlar.
1984'te PKK
örgütünün Kenan Evren cuntasınca kurulmasından bu yana polis ve asker
"taşıdıkları üniforma" yüzünden öldürülmektedirler. AKP'nin 10 yıllık
açılım sıçılım siyasetleri sonucu her gün artan oranda sayılarını
hesaplayamadığımız boyutlara ulaşan şehit asker-polis oranı AKP'nin 600 yıllık Yezid Kürt, Arap, Hıristiyan-Sabi-Yahudi Süryani ve Ermeni isyanlarının sonucunda başımıza getirilmiş "hıyanet örgütü"
siyasetleridir.
Doğuda ve terör örgütlerince şehit edilen asker ve
polislerimiz "devleti temsil ettikleri, üniformasını taşıdıkları" için
öldürülmektedirler. Van'daki polisimiz de haince sırtından bu nedenle
vurulmuştur.
Toprağı bol olsun, ailesine, polis teşkilatına ve
milletimiz baş sağlığı dilerim!
Yine bu gün saat 10.00 sıralarında, "İslam Kürdistan'ı kurdurmak için 1916 yılı başlarında Gürcistan Tiflis'te Rus istihbarat polisine verdiği bilgilerle Van, Bitlis ve doğu Anadolu'nun işgalini sağlayan, düzmece bir operasyonla Ruslara sözde esir düşerek Türk ve Müslümanları Rus devrimcilerine karşı kışkırtan, bu arada onun ihanetinden altı ay sonra Yıldırım Orduları komutanlığına getirilen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından bölgenin kurtarılarak "Kürdistan " kurulmasını engelllediği için Atatürk'ü öldürme teşebbüsünde bulunan ama başaramayan ardından ona ve devrimlerine karşı 26 Kürt isyanı çıkarılmasında "fikri ödnerlik" eden, Vatikan'dan İngiliz- Amerikan, Rus mason localarına kadar her türlü düşmanla işbirliği içinde bulunan, 1952'de Vatikan'dan" sadakat ödülü" alan (Kaynak; Deliüzzaman'ın "Tarihçe-i Hayatım" ve risaleleri, şuaları lemalarıdır.) İslâm Kürdistancısı Deliüzzaman'ı Said-i Kürdi'nin memleketi Bitlis- Güroymak (Nors/Norşin/Nurs) yakınlarında bir askeri konvoya tuzak kuran Yezidi Kürt- Ermeni, Zerdüşt, Sabi-Hıristiyan-Yahudi Süryanilerden oluşan teröristler tek suçları "zorunlu vatan hizmetini yerine getirmek" olan askerlik görevlerini yaptıkları için uzaktan kumandalı mayınlarla tuzağa düşürülmüşlerse de bildirildiğine göre can kaybı bu defa olmamıştır.
Şehit çocuklarınız için ağlamak, yırtınmak yetmez. O kadar biz de üzülüyoruz. Gelmiş geçmiş hükumetleri, genelkurmay heyetlerini Kenan Evren'den başlayarak tazminat davası bombardımanına tutunuz!
Nemrut ateşlerinden daha sıcak, Allah'ın cehenneminde bile olan eziyetlerde bahsi geçmeyen sıcaklıklardan daha sıcak ateşlerde rokaetatar ateşleri ile yakılarak külü bile kalmayan, olay yerinde bulunan insan kalıntılarından alınan parçalarından elde edilen DNA hücrelerinden ancak bir haftada kimlikleri tespit edilmeye çalışılan şehitl evlatlarımız Haçlı Avrupa ve Amerika işbirlikçisi terör örgütü ve hükümetlerin ve 12 Eylül 1980 darbecilerinin yürütttükleri Türk ve Müslüman dünyasını satan, "Haçlı Askeri" eden siyasetlerinin şehitleridirler.