03 Kasım 2002 seçimlerine kadar iktidar olan DSP-MHP ANAP koalisyon hükümetinin AB-D ülkelerince başlarına örülen “ekonomik” krizin ardından,kumarcı Mesut YILMAZ başta olmak üzere,gerek dürüstlüğü ile halkın gözünde taht kurmuş rahmetli Bülent ECEVİT’in “adil,uysal” kişiliğini suiistimal eden partisinin milletvekillerine MHP’li bazı kurnazların da adlarının karıştırıldığı devlet hazinesini boşaltma operasyonlarının halkımızın sanayi sitelerine bile “buraya milletvekili giremez” yazmasına sebep olan kişiliksiz siyaset anlayışı halkımızı “bir kurtarıcı” arayışına itmişti.
Halk siyasilerinden utanır,verdiği oyu için pişman olmuş,geri alma şansı da olmadığı için ancak böyle tepki gösterme yolunu seçmişti.
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı görevinde,projeleri gerek kendinden önceki başkana ait olsun gerek kendi uyguladığı çalışmalar olsun,halkın güvenini kazanan şu anki başbakanımızı bir umut haline getirmişti.
Ben de bu umutlular arsındaydım.
Halkımız,önceki hükümetin terör örgütünü bitirmiş olmasının rahatlığı içinde,bütün dikkatini siyasi yolsuzluklara vermiş,ya da dikkati bu yöne çekilerek,AKP’nin tercih edilmesi sağlanmıştı.
Kim bilir,aslında böyle olması daha mantıklı görünüyor.
Terör durdurulmuş tek derdimiz siyasi yolsuzluklar iken,gelen hükümetten büyük gelişmeler beklentisi içimizi doldurmuştu.
Dışarıda da henüz 2000 seçimleri ile işbaşına gelmiş ABD Bush hükümeti de ABD’nin kendi kalesine attığı bir gol olduğu sonradan ayyuka çıkan 11.Eylül.2001 “İkiz Kule” operasyonu ile de “Terörist İslam” kavramı da dünya siyaset edebiyatında yerini almıştı.
Kasımpaşalı başbakanımız,vatandaşa "Ananı burda bırakma" diye ikazda bulunur.Vatandaşının onuruna sahip de çıkar :))
Bu bağlamda,aynı ABD hükümeti ve işbirlikçisi olan AB ülkeleri hep birlikte şer devletleri ilan edilen başta Afganistan,Irak,K.Kore ve İran’ın,ABD ve AB’nin,hatta dünya barışının düşmanı oldukları,bu devletlerin nükleer tesislerini kapatmaları baskıları yanında,hiçbir nükleer tesisi bulunmayan Irak’ın da nükleer silah sakladığı iddialarına,Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu Başkanlığı heyetlerinin teftişlerine tanık olmaya başlamıştık.
03 Kasım 2002 AKP seçim zaferini takip eden kısa süre içinde,birkaç ince yasa oyununun ardından siyasi yasaklı olan Recep Tayip Erdoğan’ın,şaibeli Siirt Milletvekilinin vekilliğinin düşürülüp yapılan seçimle milletvekili yapılmasından sonra gelişen olaylarla şekillenmeye başladı.
Önce,ABD başkanı G.W.BUSH tarafından büyük övgülerle,sırt sıvazlamalarla karşılanıp,Ecevit’in Clinton karşısında verdiği ezik portrenin telafisi ile vatandaşta “siyasete güven” iletisi verildi.
Terör örgütünün de çökertilmesinin verdiği huzurla geleceğe umutla baktığımız anda,ABD ve koalisyon devletlerinin Afganistan’ı işgal etmelerine,Irak’ı işgal içinde hem askeri destek hem de
Başbakanımız,Ermeni,Rum patriklerini ve
İşbirlikçi Kürtleri de çok sever.
ülkemize askerlerinin yerleştirilmesini içeren 01 Mart 2003 tezkeresi sorunu gündemimize cuk diye oturduğunda tamamıyla şok olmuştuk.
“Amerika ve ortaklarının ülkemize yerleşmeleri halinde nasıl çıkarılacakları,ülkemizi ve bölge devletlerini işgal planları,hükümet devleti teslim edecek,etmeyecek,ihanet,işbirlikçilik,B.O.P,eş başkanlık dereken,başbakanın beyanları terör örgütünü yeniden canlandırmaya yetmişti.
“Sen,Türk’üm dersen o da ben Kürt’üm der”,Kürtlük alt kimlik,Türklük üst kimliktir.,”Kimseye zorla Türk’üm dedirtemezsiniz.”,”Ben Gürcü’yüm karım Kürt”,”Kürtlerin varlıkları anayasada tanınmalıdır”,”Kürtçe eğitim,anadilde konuşma hakkı tanınmalıdır.” “Türkiye’de yalnız Türkler yaşamamaktadır.”,”Herkese anadilde eğitim hakkı tanınmalıdır”,Türkiye’de 36 etnik grup vardır”,Kürtler,yerel yönetimlerde özgür olmak istiyorlarsa bu sağlanmalıdır”,”Kürtleri temsil eden bir siyasal parti olmalıdır”ı takip eden eski 1980 darbesinin komutanı Kenan EVREN’in
Bu günlerin mimarı Darbeci Orgeneral
Kenan Evren.
”DTP meclise girmelidir”,beyanını hükümetten,emekli askerlerden ve basından sayısız açıklamalar takip etti.
Bu arada teskere geçmedi,devleti kırmızı çizgilerinden olan Kuzey Irak Kürt devleti kuruldu,tanındı,elçilik düzeyinde ilişkiler kuruldu.Terör örgütü 25 yıllık geçmişinden daha üstün güce ulaştı.
Terör örgütü yandaşı ve hükümet içinden“Ordu içindeki ABD karşıtı,suç örgütü Ergenekon tasfiye edilmelidir”,beyanlarına ABD’Genel Kurmay Başkanının ziyaretlerini takip eden,yargılanan bir takıp yüksek rütbeli Amerikan karşıtı generallerin yanında siyasi ve basın kimliklilerin de eklenmesi ile dağda her gün semiren bölücü örgütle mücadele terk edilip,yeni üretilen,çok korkunç olduğu söylenilen,yaşları 70’ten aşağı olmayan generaller,ve 50’de aşağı olmayan üniversite,basın ve siyaset kimlikli bu yeni “Terör Örgütü” ile mücadele ön plana çıkarıldı.
Son Anayasa Mahkemesinin kararları ile kapatılan,dağdaki terör örgütünün siyasi kanadı olan ve hükümete “İmralı adasındaki liderimizi muhatap almazsanız Kürt sorunu çözülmez,siz dağdaki beş bin kişiyi bitirirseniz,o dağa doğudaki her şehirden 5’er bin kişi katılır.Ülkeyi darmadağın ederiz,kan akmasın diyorsanız liderimizi bırakın” tehditleri daima görmezden gelinirken bu örgüt savunuldu da.
Kapatma kararını bir anayasa hukuku uzmanı olduğunu yazdıkları kır saçlı 60’lık bir zata “DTP,halkın 3.5. milyon oyunu almış bu parti nasıl kapatılır,siz ne düşünüyorsunuz?” diye soran spikerin adı “Samanyolu” olan ve hükümetin yarı resmi kanalı olduğu herkesçe bilinen bu televizyon kanalının,ordu ve bu uydurma örgüt hakkında yaptığı sayısız,asılsız yayınlara ilave olarak bölücü örgütü her haliyle desteklemesi de işin cabasıdır.
İçi dolu otobüse atılan molotof kokteyli ile yanarak
hayatını kaybeden Serap adlı öğrenci kızımız.
Bu hükümetin başbakanının Siirt’ten seçilerek meclise girmesi,Kürt aşiret ve dini tarikatlarının desteği ile hükümet olması,terör örgütünden açık siyasi destek aldığının bilinmesi,Temmuz 2007 seçimlerinde terör örgütünün desteğini kısmen çekmesi ile meclise 23 DTP vekilinin girmesi ile apaçık ortadayken,bu devletin koruyucu kurum ve kuruluşları resmen havlu atmıştır.
Son,Muş bulanık olayında,kepenk kapatmayan gönüllü köy korucusu olan bir esnafın aracının ve dükkanının yakılıp taşlanmasını devlet engelleyememiştir.
İş başa düşmüş,vatandaş kendi hakkını ruhsatlı silahı ile sağlamıştır.Gönüllü köy korucusu olduğu sonradan ortaya çıkan bu zatın,evi taşlanmış,1993 Mayısında Bingöl karayolunda birliklerine teslim olmak için giden 33 erin katili olan Şemdin Sakık’ın kardeşi Sırrı Sakık,dükkanını savunan esnafı kast ederek “arkasında kimlerin olduğu tespit edilecek ve hepsinden birer birer hesap sorulacaktır” diye apaçık,basın kanalı ile tehdit yağdırıyordu.
Beraberinde getirdiği paralı çoluk çocuk ordusunu durdurmasını isteyen Emniyet müdürünün sözleri üzerine geriye dönüyor ve ardında duran,yaşları “8” sekiz ile “24” yirmi dört arasında değişen eli taşlı çocuklara,kameraların önünde “dağılın yeter “diyordu.
AKP hükümeti,ABD’nin düşünce kuruluşlarından biri olan NCAF projesi ile başlattığı “açılım” projesinde,koskoca bir devletin başbakanı olarak,el sapanlı,taşlı,molotoflu çocuk çetelerine liderlik eden asker,polis,sivil devlet memuru ve bebek katillerini muhatap alan “rezalet bir hükümet” olarak geçecektir.
İşyerini savunan esnafın kurşunları ile iki kişi hemen AKP basını tarafından “nasıl mağdur yaratılır” projesi kapsamında yapılan çalışmalarla melek haline getirilmişler,esnaf da “Herkes kepenk kapattı o da kapatsaydı” suçlamasına maruz bırakılmıştır.
Yani,doğu halkının,terör örgütünün baskısı altında olduğu bu olayda resmileşmiştir.Burada yapılan hiçbir seçimin “özgür olmadığı” da resmileşmiştir.
Mersin’de 400 kişi polis karakoluna saldırmıştır.İstanbul’da ve Mersin’de terör örgütünün eylemcilerine tepki gösteren halkın isyanı “provokasyon” olarak değerlendirilivermiştir.
Oysa,halk polise soruyordu;”Sen nerenin polisisin,teröristi tutmuyorsun da beni niye engelliyorsun?
Evet,Adalet ve Kalkınma Partisi,yedi yılda ülkeyi,1980 öncesi dönemleri aratır,her gün kan ve ölümün kol gezdiği bir ülke haline getirmiştir.
Bu siyasi parti artık bir umut olmadığını,bir an önce kurtulunması gerekli ülkemiz ve bölge halkı açısından hayati derecede tehlikeli bir lanet,bir bela halini almıştır.
Her yerde sokaklar,işyerleri,polis araçları içinde memurları ile,belediye otobüsleri yolcuları ile yakılırken,Kürt içişleri bakanı utanmadan basına “Her şey kontrolümüz altında” diyebilmektedir.
Geçenlerde 17 yaşında öğrenci bir kızımız bu zelil olayda kaybettik.
Kontrol altında ülke böyle ise,kontrol dışı nasıl olur artık hesap edin.
İstanbul'un göbeğinde polis panzerleri yakılıyor
Başbakan,Konya’dan “çok sistemli bir yapılanma ile karşı karşıyayız” diyor.
Ben şu an hükümetten daha “sistemli bir yapılanma göremiyorum.Varsa da helal olsun diyorum.Artık yetti.
Bahsettiği yapılanmanın korkusu,hükümetin yarattığı korkunun yanında sıfırın altında (-270C’de” kalır.
İktidar partisinin adının artık “Adalet ve Kalkınma Partisi” değil,”Azınlıkları Kışkırtma Partisi” olduğu gerçeği ile,yüz yüze kalmış durumdayız.Halk bu dönemde birbirinin etnik kökenini sorgulamaya,ciddi olarak kutuplaşmaya itilmiştir.
Bu anayasal suçları işleyen hükümetse,yargı mercii yok mudur?
Sonunda bayrağımız da "Umut,ak günler" vaat eden "AKP" zamanında
çok sevdiği Kürt terör yandaşlarınca çiğnendi.
Devletimizin böyle işbirlikçi,bölücü,hain siyasilerin ellerinde acılar içinde çırpındığı bu günlerde,gece gündüz,soğukta sıcakta,kurşunlar,bombalar arasında vatani hizmetlerini yapan askerlerimizi,polislerimizi Tanrı korusun diyorum.
Yazık, çok yazık.
Keykubat