Sayfalar

28 Eylül 2012 Cuma

BASBAKAN GIZLI SEVISIP ESKARE DOGURUYOR


BAŞBAKAN GİZLİ SEVİŞİP EŞKARE DOĞURUYOR


İmralı’yla görüşmekten Oslo mutabakatına kadar yapılan bütün ithamlara "İspat edemeyen şerefsizdir!" diyen başbakan RE. T.E ispatlara rağmen özür dilemedi. Tuhaftır, korkularından mı, terbiyelerinden mi bilinmez ithamlarını ispat edenler de ona "Şerefsiz!" demediler sadece ispat etmekle yetindiler. 

Başbakan’ın kendisine karşı yapılan ithamların sahiplerini “şerefsizlik”  ile suçladığı bütün ithamlarda bahsedilen işbirlikçilikleri gerçek çıktı.





Atalarımızın güzel bir sözü vardır; "Kem söz sahibine aittir!" 
Bu gün başbakan sözde "akan kanı durdurma" bahanesiyle İmralı sakinini de "akil adamlar" dediği ayrılıkçı Kürtlerden oluşan karar komisyonuna Apo'yu da dâhil edecekmiş. Akil (akıllı) adamların başı da yıllar önce milletvekili sıfatıyla Avrupa’ya kaçan, terör örgütünün Avrupa’da yapılanmasında büyük hizmetler(!) vermiş PKK’lı milletvekili Zübeyir Aydar’mış. İki gün önce kökeni Tunceli- Çemişkezek olan Yezidi Kürdü Bülent Arınç, Zübeyir Aydar’a “terörist, vatan haini” denilmesinin yakışık almadığını, akan kanın durması için çalışan bir kişi olduğundan saygı duyulması gerektiğini” savunmuştu. Bakanları da kendisi de bunu söylüyor. 


04 Kasım 2002’de o zamanın genelkurmay başkanı Hilmi Özkök ile arasında yakınlık kurmasını sağlaması için aracı olmasını istediği ABD Savunma bakanı yardımcısı Dr. Paul Wolfovitz ve cep telefon numarasını da verdiği, kendisinin Wolfovitz’in “sadık hizmetkârı” olduğunu belirten, ifadesiyle sonra bulan mektubunun aksi halen ispat edilmediği gibi yalanlanmamıştır da.

Bu yetmedi bir de Wikileaks belgelerinde ABD büyükelçisi Mark Parris’in ABD’ye yazdığı resmi raporunda “Adamları olan RE.T.Erdoğan’ın mevcut generallerden rahatsızlık duyduğunu ve bu generallerin projelerini RE.T.E ile gerçekleştirecekleri projelere engel olabileceklerini belirttiği belgeyi ana muhalefet partisi başkanı Kemal Kılıçdaroğlu dile getirdi ve başbakan RE.T.E’yi;

“-kendi ülkesi aleyhine başka devletlerle işbirliği yaparak kumpas kurmak suçu işlediğinden dolayı hainlikle" suçladı.


Bu akşam yani 27 Eylül 2012 akşamı saat 20 sıralarında Star Tv’de başbakan RE.T.E’ye bu konu sorulduğunda verdiği cevap akıllara ziyandı. Soruyu yönelten ve “Wikileaks Belgelerine dayalı iddialar” diye soran bayan gazeteciye söyle dedi sayın RE.T.E;

-Siz bunlara inanıyor musunuz?
Tut kelin perçeminden! Kadın “inanıyorum” dese bir anda başbakanın hedefi olacak, yok “inanmıyorum” dese soruyu neden sordun diyecek! Haliyle o da en doğrusunu yaptı ve alttan aldı.
Resmin linki;

Sözde başbakan her türlü iddiayı “açıklıkla cevaplayan, temiz kalpli, halkına hizmet eden, mağdur” siyasetçi devlet adamı rolünü oynamak için bu soruların sorulmasına izin vermiş olmasına rağmen altında kalması gerçekten yadırganacak bir durumdur.
Ama eskilerin bir sözü daha doğruluğunu göstermiştir. O da;

-“Gizli sevişen eşkâre doğurur!”
Başbakan bu işleri gizli yapmıştır ama eşkâre doğurmuştur.

Eşkâre doğumu gerçekleştiren belgeler ve olayları aklımda çevirirken aklıma iki gün önce ABD’nin Silivri Esir Kampı yargıçlarından birisinin verdikleri kararın “siyasi” olduğu konusundaki yorumlara isyan ederek “Kimse bana karışamaz, ben bağımsız, kendi irademler yargımı veririm” havasına girerek başbakanın sırtından “yargıya müdahale çuvalını” almaya çalışması geliverdi.



Gönül ister ki gerçekten öyle olsun da bunu başka şeylerde de görelim.
Eğer bu ülkede bu kadar “özel yetkili mahkemeler” ve bunların yargıçları, savcıları varken bu “bağımsız” kişiliklerini yukarıdaki belgeler konusunda da gösteriversinler de görelim.

Yook buna cesaret edemiyorlarsa üstünü örttükleri Deniz Feneri ve AKP milletvekillerinin, Kemal Unakıtanların, Hatay’da kurulan terörist eğitim kamplarının da suç olduklarını hatırlatmaya gerek var mı bilmem.

Buraya kadar başbakanın halk deyimiyle “Hem suçlu hem de güçlü” olduğunu, Mart kedisi gibi hem becerip hem de bağıran bir kişilik sergileyerek suçlarının, ihanetlerinin üstünü örttüğünü görüyoruz.
Şimdi gelelim şu “B.O.P Projesi” ya da başbakan RE.T.E’nin dediği şekilde “Büyük Ortadoğu ve Genişletilmiş Kuzey Afrika Projesi” eş başkanlığının gözümüzden kaçırılan kısmına.
Bilinen B.O.P haritası

Dün akşam yani 26 Eylül akşamı yeni açılan bir haber kanalında ayrılıkçı terör örgütünün siyasi kadrolarından Altan Tan ile Ayşe Hür bu konuyu açıkladığında işin bilinmeyen kısımlarını açıkladılar.
Biz malum B.O.P haritası gereğince Türkiye topraklarının biraz küçültüleceğini ama ortada gene iyi kötü bir devlet kalacağını düşünüyorduk.

Meğer işin aslı öyle değilmiş. Ortadoğu’da bütün devletler ırki-dini v.b. özelliklerine göre birkaç ilin birleştirilmesiyle eyaletlere dönüştürülecekler, bu coğrafyada “vize” sorunu kalkacak, herkes istediği yerde istediği gibi yerleşecek, bölgenin yönetileceği merkezi bir eyalet olacak bunun İstanbul, Diyarbakır olduğu bilinen şeyler olmasının yanında mevcut devletler lağv edilecek, her eyalet iç işlerini kendine göre düzenleyecek dış işlerinde merkezi idareye bağlı olacaklar. Bu bağlılık “sembolik” olacakmış.

Hatta, Altan Tan ya da benim deyimimle “El Tantana” başbakan RE.T.E’nin bu projeye soğuk baktığını, “Yeni Osmanlı” kurma hırsına mağlup olması yüzünden yakında “değil cumhurbaşkanı olmayı başbakanlığı bile kaybedebileceğini” söyleyerek resmen uyardı.

ABD’nin Newyork Times gazetesi de eyaletlerin oluşumları konusuna değinerek üstüne bir de Irak Kürdistanı haritası yanında Çin sınırında kurulması düşünülen devletlere kadar bilgileri de yayınladı.
Oslo görüşmesi yüzünden iktidar partisi AKP’yi suçlayan, görüşme belgelerini açıklayan sonra da bir güzel “masaya bizi de alırsanız destekleriz!” diyen işbirlikçi CHP’den Mustafa Sarıgül’e kadar bu yönde yapılan açıklamaların da sırrı emperyalizmin bu “devletsiz eyalet” projesine olan bağlılıklarıymış meğer.

Yahu insan olan düşünür! Eyalet olacaksın ama ordun, polisin, vergi memurun olmayacak, olsa da sayısından silahına hatta halkına vereceğin nafakaya kadar emperyalizm karar verdikten sonra, istediği an seni asker edip dünyanın olmadık coğrafyasına “koloni askeri” olacak süreceği bir düzene nasıl hayran olunabilir anlamış değilim!

Bir insan hain olur da bu kadar hem hain hem de salak nasıl olur onu anlayamıyorum!
Bu aşağılık işbirlikçiler, ihanetlerinde sınır tanımadıklarından A. Davutoğlu ile RE.T.E’yi bile bunca ihanet ve işbirlikçiliklerine rağmen “vatan kurtaran aslan” yapacak hale geldiler.
O öyle diyor, bu böyle diyor. Sinsi olan ihanetler açıktan dillendiriliyor, ihanet odakları açıkça toplantılar yapıyorlar.

Emperyalizm, 1911’de işgal ettiği Tunus, Libya, Cezayir’e tam yüz yıl sonra 2011’de girdi ve kendi kurduğu rejimi, halkını daha iyi sağdıracak yeni işbirlikçi kölelerini başlarına dikti.
Osmanlı 1914’te I. Dünya savaşına katıldı, 1918’de teslim oldu. Yukarıda saya geldiğim olaylar ile 2014’te proje gereği yeni yapılanma gerçekleştirilerek devlet tasfiye edilecek ve 2018’e kadar işlem tamamlanacak.

Sonra “Elveda Türkiye Cumhuriyeti!

Devlet tasfiye ediliyor. Diyecek laf kalmadı artık!
Başbakanın “gizli sevişme ürünü” olan “ihanet bebekleri” saymakla bitmiyorsa da bu bebekler gerçekten yaşayabilecekler mi?
Bence hiç de öyle görünmüyor! Hatta bu ihanet bebekleri şimdiden ölmeye başladılar bile.
Neden mi?

Libya’da biraz da Kaddafi’nin bunaklığından bıkıldığından mıdır nedir olaya müdahil olmayan, oluruna bırakan büyük devletlerden Rusya-Çin-Hindistan-K.Kore-İran koalisyonu Suriye konusunda çok ciddi şekilde olaya müdahil oldular.

ABD-AB korkusundan Suriye’de B.Esad rejimine “çekil” diyen Arap ülkeleri ve öteki bölge ülkelerinin sayıları başlangıçta 90 gibiyken sonra 50’ye bu günlerde de 20’ye kadar düştü.
ABD, Suriye’ye “askeri müdahale” seçeneğini” ortadan kaldırdı ve hatta İsrail’in İran’a sataşmasında bile İsrail “suçlandı”.

Suriye’de “rejimi bırak çekil!” diyen RE. T. E’nin sesi her gün kısıldıkça kısıldı bu günlerde de içte ve dışta “komşu ülkesine karşı terörist yetiştiren, mühimmat, asker, istihbarat,  sığınma, askeri ve Üniversite dâhil her türlü eğitim veren “suçlu” olarak anılır duruma düşmüştür.

Ve son “yıkım olayının”  haberi de bu akşam gelmiştir. ABD-AB karşıtlığının hızla yayıldığı Arap ülkeleri içinde haliyle Suriye de baştadır ve son günlerde, AKP hükumetinin desteklediği, özü NATO askerlerinden oluşan sözde Özgür Suriye Ordusunun Arap komutanlarından bazıları “çakma özgür ordudan” istifa ettiklerini bir toplantıyla açıklamışlar ve resmi Suriye Ordusuna teslim olmuşlardır.

Bu komutanlardan Binbaşı Halid bin Abdurrahman ez-Zalem, “Ben, Özgür Suriye Ordusu’na bağlı Askeri Konsey’in güney bölgesinden sorumlu başkan yardımcısıyım. Suriye’deki askeri ve sivil şehitlerin ailelerine dönüyorum; sizlerin ve tüm dostlarımın önünde şunu ilan ediyorum ki görev yaptığım ordudan ayrıldıktan ve silahlı gruplara katıldıktan sonra Filistinli kardeşlerimize yardım için kullanmamız gereken silahların Suriye’deki kardeşlerimize çevrilmesinin çözüm yolu olmadığını anladık  diyerek “dağılma sürecini” resmileştirmiştir. Bu komutandan başka Halep’in kuzeyinden sorumlu büyük grubun komutanı Yasir el Abd da birliklerini tasfiye ettiğini bildirmiş, yaptığı açıklamada;

“Ben herkesten Allah’ın kendisine verdiği aklı biraz olsun kullanmasını ve düşünmesini istiyorum. 

Devrimler ifade özgürlüğüne, insani onura diğer insanların inançlarına saygı gösterir. Ben vicdan sahibi muhaliflere, rejimin taraftarlarına ve tarafsız olanlara sesleniyorum. Suriye, bizim evimiz ve namusumuzdur. Düşmanlar bizim evimizi ve ülkemizi yakmak istiyorlar. Dinimizi, halkımızı ve ülkemizi hedef alıyorlar. 

Bu sebeple gönüllü olarak silahımı bırakıyorum” demiş ve öteki grupları da vazgeçmeye davet etmiştir.
Böyle giderse bu iş AKP hükumetinin ve milletimizin başına kalacak acısı yıllar boyu sürecek bir pislikle yaşamak zorunda kalacağız.

Bu pisliklerin ilk belirtileri, Ekim 2014 başından itibaren %30 oranında doğal gaz, elektrik v.s. zamları, bütün komşularımızla “düşman” haline gelmemizin yaratacağı felaketleri de yakında ölmezsek göreceğiz.

Başbakan RE.T.E, onu iktidar eden asker, sivil, Kürt ve öteki azınlık gruplarının “mağlubiyetlerinin sonuçları” her gün artan sayıda “şehitler”, yakacaktan yiyeceğe kıtlıklar, işten atılmalardan çalışan-emeklilerin maaşlarının alacağı olmayası olacaklarla bizler ödeyeceğiz. 

Bunlar voliyi vurdular. Ama, emperyalizm bunlardan vaz geçtiyse inanın bütün zenginliklerinin hiçbir faydasını göremeden bunların canlarını da alır. Hem de öyle bir alır ki Filipinlerin Markos’u bile mezarında şaşar kalır!
Bu iktidar daha fazla zarar vermeden acilen görevden alınmalı ve yerini büyük Atatürk’ün “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesine bağlı siyaset izleyecek gerçek bir hükumet kurulmalıdır.

Bunu yapacak olanlar da AKP iktidarını başa getiren güçlerdir. Elbette sorumluluk duygusuna sahip iseler bunu yapabilirler.

Yoksa RE.T.E’nin “gayrimeşru bebekleri”  yüzyıllar boyu sürecek düşmanlıkların, felaketlerin önünü açmaktan çekinmeyeceklerdir.

Bir blogdaşımın beğendiğim bir deyişiyle sözümü bitiriyorum;

“Vatanına sahip çık, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır!”

Alaeddin Yavuz

Deliller;
Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek:
Tayyip Erdogan’in Wolfowitz’e mektubu suç kanitidir
Isçi Partisi Genel Baskani Dogu Perinçek bugün (24 Ocak 2004) 11.30’da Ankara’da IP Genel Merkezi’nde, Tayyip Erdogan’in Paul Wolfowitz’e yolladigi mektup konusunda bir basin toplantisi düzenledi.
Perinçek basin toplantisina Tayip Erdogan’in Wolfowitz’e yazdigi mektubu okuyarak basladi:


MEKTUP

Dr..Paul Wolfovitz
Savunma Bakan Vekili
Pentagon
Washington DC, 20301
Ford
4 Kasim 2002

Degerli Dr.Wolfowitz,
Ülkelerimiz arasindaki tarihsel ortaklik ve dostlugun gelecekte de sürmesi ümidimi paylasmak için, bu mesajimi ortak dostlar araciligiyla dogrudan size ulastirmak isterim.

Seçim sonuçlarinin bizim genelkurmay saflarinda biraz rahatsizlik yaratmis olabileceginden, resmi konumunuz geregi, hiç kuskusuz haberdarsinizdir. Bilmenizi isterim ki, onlarin Türkiye’nin müreffeh, seküler (çagdas) ve birinci dünya toplulugunun güvenilir bir üyesi olmasi ümitlerini partim ve ben de paylasiyoruz. Ve geçmiste hiç olmadigi kadar birlesmis olan ülkemizin çikarlari için en iyisi olacak sekilde birlikte çalisabilecegimiz kanaatindeyim.
Bu amaçla, Org. Özkök ile mümkün oldugu kadar kisa sürede mahrem, özel bir toplanti yapabilmeyi ümit ediyorum. Özel cep numaram sudur: 0533 7...
Bu yardim ve ülkeme geçmiste gösterdiginiz dostluk için çok tesekkürler.
Sizinle kisisel olarak görüsmeyi sabirsizlikla bekliyorum.
Samimiyetle sizin olan,

Recep Tayip Erdogan
Genel Baskan


23 Eylül 2012 Pazar

VAN DA BİR POLİS SIRTINDAN VURULDU

VAN'DA BİR POLİS SIRTINDAN VURULARAK ŞEHİT EDİLDİ!

Polislere AKP'nin veya geçmiş siyasilerin uşakları gözüyle bakıp, kestirmeden yargılamak kolaydır. Ancak yeryüzünde siyasetçilerin takdirleriyle yönetildiklerini, atandıklarını unutmamak gerekir. 

Van'da sırtından vurulan Polis Memuru Tuncay Akyüz'ün haberi için tıkla


Polisin en yüksek amiri Emniyet Genel müdürüdeğil, İçişleri bakanı ve başbakandır. Polis genel müdürleri, İl Emniyet müdürleri, Şube müdürleri, İlçe Müdürleri daima hükümet olan siyasi kadro tarafından tespit edilir. 

Sonunda Polis mevcut yasal hükumetin uygulamalarını yerine getirmekle mükelleftir. Polis beğenenlim veya beğenmeyelim devletin iç güvenlik kurumudur. İç güvenlik tehlikelerine karşı önelem alır. 

Bu iç güvenlik tehlikelerini de siyasi iktidar belirler. Ancak Van'da, Bingöl'de doğu Anadolu'dan İstanbul, İzmir, Edirne'ye kadar öldürülen, şehir edilen polisler sırtlarında taşıdıkları "Türkiye Cumhuriyeti" devletinin üniformasını taşırlar. 

1984'te PKK örgütünün Kenan Evren cuntasınca kurulmasından bu yana polis ve asker "taşıdıkları üniforma" yüzünden öldürülmektedirler. AKP'nin 10 yıllık açılım sıçılım siyasetleri sonucu her gün artan oranda sayılarını hesaplayamadığımız boyutlara ulaşan şehit asker-polis oranı AKP'nin 600 yıllık Yezid Kürt, Arap, Hıristiyan-Sabi-Yahudi Süryani ve Ermeni isyanlarının sonucunda başımıza getirilmiş "hıyanet örgütü" siyasetleridir. 

Doğuda ve terör örgütlerince şehit edilen asker ve polislerimiz "devleti temsil ettikleri, üniformasını taşıdıkları" için öldürülmektedirler. Van'daki polisimiz de haince sırtından bu nedenle vurulmuştur. 

Toprağı bol olsun, ailesine, polis teşkilatına ve milletimiz baş sağlığı dilerim! 

Artan şehitler ve Hatay olayları için TBMM'yi toplantıya çağıran CHP'yi duyamayan ama Amerika'lı bir Hollywood fahişesi için toplanan AKP hükümeti ve Cumbaba makamı sizce ne kadar VATANSEVERDİRLER?


Yine bu gün saat 10.00 sıralarında, "İslam Kürdistan'ı kurdurmak için 1916 yılı başlarında Gürcistan Tiflis'te Rus istihbarat polisine verdiği bilgilerle Van, Bitlis ve doğu Anadolu'nun işgalini sağlayan, düzmece bir operasyonla Ruslara sözde esir düşerek Türk ve Müslümanları Rus devrimcilerine karşı kışkırtan, bu arada onun ihanetinden altı ay sonra Yıldırım Orduları komutanlığına getirilen büyük önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından bölgenin kurtarılarak "Kürdistan " kurulmasını engelllediği için Atatürk'ü öldürme teşebbüsünde bulunan ama başaramayan ardından ona ve devrimlerine karşı 26 Kürt isyanı çıkarılmasında "fikri ödnerlik" eden, Vatikan'dan İngiliz- Amerikan, Rus mason localarına kadar her türlü düşmanla işbirliği içinde bulunan, 1952'de Vatikan'dan" sadakat ödülü" alan (Kaynak; Deliüzzaman'ın "Tarihçe-i Hayatım" ve risaleleri, şuaları lemalarıdır.) İslâm Kürdistancısı Deliüzzaman'ı Said-i Kürdi'nin  memleketi Bitlis- Güroymak (Nors/Norşin/Nurs) yakınlarında bir askeri konvoya tuzak kuran Yezidi Kürt- Ermeni, Zerdüşt, Sabi-Hıristiyan-Yahudi Süryanilerden oluşan teröristler tek suçları "zorunlu vatan hizmetini yerine getirmek" olan askerlik görevlerini yaptıkları için uzaktan kumandalı mayınlarla tuzağa düşürülmüşlerse de bildirildiğine göre can kaybı bu defa olmamıştır.

Şehit çocuklarınız için ağlamak, yırtınmak yetmez. O kadar biz de üzülüyoruz. Gelmiş geçmiş hükumetleri, genelkurmay heyetlerini Kenan Evren'den başlayarak tazminat davası bombardımanına tutunuz!

 Nemrut ateşlerinden daha sıcak, Allah'ın cehenneminde bile olan eziyetlerde bahsi geçmeyen sıcaklıklardan daha sıcak ateşlerde rokaetatar ateşleri ile yakılarak külü bile kalmayan, olay yerinde bulunan insan kalıntılarından alınan parçalarından elde edilen DNA hücrelerinden ancak bir haftada kimlikleri tespit edilmeye çalışılan şehitl evlatlarımız Haçlı Avrupa ve Amerika işbirlikçisi terör örgütü ve hükümetlerin ve 12 Eylül 1980 darbecilerinin yürütttükleri Türk ve Müslüman dünyasını satan, "Haçlı Askeri" eden siyasetlerinin şehitleridirler.

Şehit çocuklarınız için ağlamak, yırtınmak yetmez. O kadar biz de üzülüyoruz. Gelmiş geçmiş hükumetleri, genelkurmay heyetlerini Kenan Evren'den başlayarak tazminat davası bombardımanına tutunuz!

Bitmeyen, arkası gelmeyen şehit cenazelerinin tek sebebi bu "hıyanet" yapılanmasıdır. 

Uyanın, hesap sorun artık ey millet!