SIRBİSTAN AVRUPA’NIN İSRAİL’İ Mİ OLUYOR?
Ülkemizin son günlerde gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlar ile bir nebze de olsa halkın vicdanını sakinleştirmeyi başardığı söylenirken,adeta tarih yeniden tekerrür etmeye başlamıştır.
"Siz nasıl olur da başarı elde edersiniz? Alın size yeni bir dert daha" dercesine.Sanki,sorunlar çözülmüş gibi.
1991'de Sovyet Sosyalist sisteminin çöküşünün ardından dağılmaya başlayan Sovyet Bloğundan kopmalar sırasında ,Yugoslavya sosyalist rejimi de birden parçalanmış ve I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasında etkin olarak kullanılan "Pan Slavizm veya Slav Milliyetçiliği yeniden hortlatılmıştı.
Balkanların Müslümanlaşmasında Sırplarca ve diğer Avrupa'lılarca sorumlu tutulan Müslüman Boşnaklar (Bosna'lılar-Arnavutlar) yeniden bu akımın kurbanı seçilmişlerdi.
Bölgenin biraz tarihçesine baktığımızda;
Balkanlar olarak bilinen bu coğrafya'nın Büyük İskender'in Makedonya'sı,Roma, Bizans,Slav,Venedik, Avusturya -Macaristan İmparatorluğu,Osmanlılar ve II.Dünya Savaşında da Nazi İmparatorluğu tarafından yönetilmiş olduğunu görmekteyiz.
IX.yy.la kadar bu günkü adıyla, Hırvatistan ve Slovenya adlı bölgelerin Roma Katolik Hıristiyanı,doğuya kalan bölgedeki Bosna-Hersek,Sırbistan,Karadağ ve Makedonya ise Doğu Ortodoks (Yenilikçi) Hıristiyan mezhebi inancına sahip halklardır.Halkın çoğunluğu daha önceki dönemlerde bölgeye yerleşen Slav göçleri nedeniyle Rus-Slav kökenli halklardır.1389 I.Kosova savaşı öncesi ve sonrası, bölgenin Ortodoks mezhebi inancına sahip Arnavut ve Makedonyalı halkları büyük ölçüde İslam dinine geçmişlerdir.
Bölge halklarının zıtlaşması da Hıristiyanlık döneminde de mevcuttur.Katolik ve Ortodoks mezheplerine geçerek farklı inanç gruplarına ayrılmaları daha Bizans döneminde de vardır.
Hatta,IX.yy'da Anadolu'ya henüz İslamı kabul etmemiş olan Türk boyları gelir ve Karaman'a yerleştirilirler.Burada Hıristiyan edildikten sonra da Balkanlar'da o zaman da yiyişmekte olan bu halkların savaşlarını durdurma görevi ile görevlendirilirler.Bizans onlardan vergi almayı bırakın maddi olarak da desteklemektedir.
Bu Türk boylarına da "Konyar Türkleri" adını vermişlerdir.Yani "Konya'dan gidenler".Biz bu günkü adıyla bu insanları aramızda "Pomaklar" olarak bilmekteyiz.
Pomaklar da bölge Osmanlı'nın eline geçince ayrılık olmasın diye kendiliklerinden İslamı benimsemişlerdir.
Sırplar,Arnavutlar I.Murat'ı korumak amacı ile kurulan ve sonrası seferlerden tek ganimet alan Yeniçeri Ocağının ilk askerleri olmuşlardır.
Sırpların bir kısmı Anadolu'da Türk beyliklerinin fethinde,"Türklere karşı" savaşmak istemeyen Türk askerlerin yerine kullanılmış ve sonrası bir çoğu din bile değiştirmeleri istenmeden Anadolu halkları arasına yerleştirilerek mal mülk sahibi edilmiştir.Böylece Anadolu’da halkın devlete karşı isyanlarda birlikte hareket etmeleri de engellenmiş olmaktaydı.
Ekim 1448'de Osmanlı idaresinden kurtulmak isteyen Arnavutlar,Sırplar, 1444 Varna savaşı yenilgisinin öcünü almak için Macar,Almanlarla birleşerek Osmanlı'ya savaş açmışlar,ancak üç gün süren savaş sonunda ,ağır topçu bataryalarına sahip olan Osmanlı savaşı kazanmıştır.
II.Kosova zaferinden sonra O Arnavutlar ile Romanya-Erdel Voyvodalıkları da derslerini almışlar ve Osmanlı taraftarı idarecilere de kavuşmuşlardı.
Osmanlı bu halkarı daima kazanma siyaseti gütmüş ve I.Murat zamanında başlatılan "Devşirme" yolu ile asker ve devlet adamı yetiştirme ve saraya "Avrupalı Padişah Anaları" getirme siyasetini sürdürmüştür.
Sırp Kralı Brankoviç'in kızı Mara Despina veya (Hüma Hatun),II Murat'a Fatih Sultan Mehmet gibi bir evlat doğurmuştur.Bazı tarihçiler böyle yazıyorlar.Sırplar da,Osmanlı Arşivleri de bunu destekliyorlar.
Osmanlı'nın yıkılış dönemlerinde ve hatta I.Viyana kuşatmasında bile bu Sırp devşirmesi yeniçerilerin "Biz Müslüman’ız ama aslen Avrupalı’yız,kendi halkımıza silah kullanmak istemeyiz" demeleri, Kanuni'nin ardından Yeniçeri ocağını tasfiye etmek isteyen bütün padişahları ta ki Sultan II.Mahmut'a kadar hepsini katletmeyi becermişlerdir.
Sırplar ve Hırvatlar Avusturya-Macar İmparatorluğu,Alman İmparatorluğu,Rus Çarlığı tarafından desteklenerek Osmanlı'ya "Pan Slavizm-Slav milliyetçiliği" adı altında örgütlendirilmişler ve kışkırtılmışlardır.
1807’de Osmanlı Hakimiyetinden çıkan ülke 1812’de tekrar Osmanlı idaresine girmiş ve 1878 Osmanlı-Rus savaşının sonunda elden çıkarak Avusturya-Macaristan İmp.idaresine bırakılmıştır.1908’de de Avusturya Habsburg Hanedanı (*) tarafından ilhak edilmesi Balkan Savaşlarını tetiklemiştir.
*(Habsburglar,Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunu,yani 1789 Fransız devrimine kadar uzanan bir süreçte I.Kosova Savaşı sonrası "Türklerin İlerlemesine karşı kurulan o zamanki Avrupa Haçlı Birliğinin kurucusu olmuşlardır.Bütün Avrupa devletlerinin Krallarını bu aile belirlemekteydi.)
Almanya ve Avusturya'da hakim olan Habsburg Hanedanı bu halkları Osmanlıya karşı sürekli olarak kışkırtmış,I. Dünya Savaşına kadar Türk ve Müslüman soykırımı yaptırmıştır.
1912-13 Balkan savaşlarında Sırp-Karadağ milliyetçileri adını alan çeteler bölgenin müslüman halkını etnik temizliğe tabii tutmuşlardır.
1914 Uluslararası Balkan Savaşları İnceleme Heyetinin raporlarına göre Müslüman bütün köyler yakılıp yıkıldı,halkları vahşice katledildi,kadın ve çocuklara zalimce tecavüz edildi,sağ kalanları ise göçe zorlandı,malları,para ve ziynetleri yağmalandı,
28 Temmuz 1914'de Habsburg Hanedanından Avusturya Kralı Ferdinand Arşidük Sarayevo'da bir Sırp Milliyetçi tarafından öldürülünce de I.Dünya savaşı başlamış oluyordu.
Yani bu bölge bir Dünya Savaşını başlatmış,12 Haçlı seferinin de organize ve hareket yeri olmuştur.
1941 yılında yine Hitler Almanya’sı tarafından işgal edilen ülke,bir çilingir çırağı olarak hayata başlamış,15 çocuklu bir Hırvat ailenin evladı olan Josip Broz TİTO’nun önderliği ile 1945’de Yugoslavya adı ile tek bir devlet olarak kurulmuş,1992’de de bu isimle kurulan devlet son bulmuştur.
Ne hikmetse yine bir 18 Temmuz vakti 1992'de aynı güçlerce desteklenen Sırp-Hırvat terör koalisyonu aynı amaçlar uğruna yeniden hortlatılmıştır.Çok sevdikleri ve 1980’de Ljubljana’da hayatını kaybetmiş büyük liderleri Tito’nun barış ve kardeşlik içinde yaşama ilkelerini ise birden silivermişlerdir.
Bosna-Hersek (Bosna) Müslüman kadın ve erkekler evlerinden zorla asker zoruyla çıkartılarak Sırp Toplama Kamplarına doldurulmuşlardır.Bunların en kötüsü de Bosna'nın kuzeydoğusunda bulunan Omarska Demir Cevheri Madeni toplama kampıdır ki buranın adı "Ölüm Kampı" olarak "Dünya Soykırım Tarihinde "yerini almıştır.
Burada,sağlık şartları felaket,yiyecek kıt,yok,sağlık hizmeti namevcut-yok,gardiyanlar ise zalim mi zalim.Bunlardan biri de Dusko Tadiç,yaygın adı ile "Kasap" olarak bilinen kişi.
Bosna'da bir birahane sahibi ve Karate Hocası olmaktan "Soykırımcılığa" terfi etmiş bu zatın marifetlerini bir hatırlayalım;
Soykırımdam hayatta kalanların ifadelerin göre;mahkum olarak hapsedilmiş bulunan Müslümanların başlarına demir çubuklarla,kalın sopalarla,kürek sapları ile,bazen de etkil olsun diye kalın tokmaklarla vurarak kafa kırmak,motor yağı,terlerdeki su birikintilerinden su içirmek,çamur yedirmek,ağzına yangın söndürücü köpüğü sıkmak,Fikret Harambasiç isimli Müslüman bir Polis Memurunu ortaya alıp iyice dövdükten sonra cinsel organını kesip,testislerini sıkarak kısırlaştırmak,bunları yaparken de "Bırak yaşayayım,beni mutluluğumdan etme" isimli Boşnak şarkısını çalmak gibi insanlık dışı işler bunlara yakışan işlerdir.Bunlar iftira değil,Amerikalı bir Konsolos olan Michael P.Shcarf'ın yazdığı "Balkan Justice" (Balkan Adaleti) isimli kitabın "Ön sözünden" alıntılardır.İçinden yazsam yürekler dayanmaz.
Bu dönemde Rusya'da sıcak denizlere inmek için bölgedeki soydaşlarını bu amaç uğruna kullanmaya çalıştı.Bunun yanında da Avrupalı "Haçlı Zihniyeti"ne sahip sermayenin desteği de sağlanmıştı. Müslüman başına 500 Alman Markı ödül alan keskin nişancılar bebek,kadın demeden yollarda yürüyen Müslümanları keklik gibi avlıyorlar,roketle minare şerefesi falan indirdiklerinde ise ödül 1500 DM.Markına kadar çıkıyordu.
Aynı dönemde Türk Ordusuna karşı ABD-AB adına savaşan malum terör örgütünün militanları da 600 DM (Alman Markı) aylık artı baskın,soygun,yol kesmelerden de yüzde alıyordu.
BM koruması altında olmasına rağmen İkinci Dünya Savaşından sonra Avrupa’da görülen en büyük katliamın yaşandığı Srebrenitsa’da olaylar aslında adım adım gelişiyordu. 8 Temmuz 1995’de
Sırplar Barış Gücü binaları dahil şehri bombardımana tutar. Bir gün sonra da kasabanın güneyindeki mülteci kampları bombalanır. Hollanda askerlerine ait bir ileri karakolu ele geçiren Sırplar, 30 Hollanda askerini esir alır. 10 Temmuz’da Hollandalı Yarbay Ton Karremans hava desteği ister; ama bu talep Saraybosna’daki BM Barış Gücü Komutanı Fransız General Bernard Janvier tarafından reddedilir.
Yarbay Karremans’ın yoğun talepleri üzerine uçaklar havalandı ve Sırplar geri adım attı. Bu tablo karşısında hava harekâtını erteleyen BM, ertesi gün yaşanacaklara davetiye çıkarıyordu aslında. Hollandalı Yarbay, Sırp Çetniklere, ertesi sabah 6.00’ya kadar Potaçari’deki ablukayı kaldırmazlarsa hava akınının tekrar başlayacağını bildirdi. Fakat, Sırp güçleri çekilmediği gibi hava akını da düzenlenmedi. Sırplar kendilerini korumakla görevli Hollanda askerlerine sığınmış Boşnakları öldürmeye başlamıştı ki iki uçak tekrar havalandı. Sırplar esir aldıkları 30 askeri öldürmekle tehdit edince hava operasyonları yine durdu. Saat 16.30’a gelindiğinde Sırp komutan Ratko Mladiç, Hollandalı askerlere bir ültimatom vererek Boşnaklara ait silahlarla birlikte teslim olmalarını istedi. 12 Temmuz’da kadın ve çocukları Tuzla’ya götürecek otobüs ve kamyonlar Srebrenitsa’ya geldi. Sırplar 9-70 yaş arasındaki bütün erkekleri sorgulamak üzere alıkoydu. 23 bin kadın ve çocuğun nakli tam 30 saat sürdü.
13 Temmuz’da Sırplar ellerindeki Hollandalı esirleri serbest bıraktı. BM ve Sırp güçleri arasında yapılan görüşmeler sonunda, Hollanda askerlerinin şehri terk etmesine izin verildi. Srebrenitsa ve çevresinde, çoğunluğu erkek 8 bini aşkın Boşnak etnik temizliğin kurbanı oldu.
Srebrenica’nın düşmesinden önce General Janvier, BM güçlerinin bu tepkisizliğini savunarak basın toplantısında şu açıklamayı yaptı: “Herkese bir kez daha hatırlatmak isterim ki, Bosna Hükümet Ordusu birlikleri kendilerini savunacak güce sahiptir. Hem Srebrenica’ya yönelik bir müdahale yapmamız da Boşnaklar tarafından istenmemektedir. Oradaki durum 1993’teki gibi değil. Aldığım bilgilere göre Boşnak askerler Srebrenica yolu üzerindeki Hollanda askerlerine ateş etmekte ve Srebrenica üzerinde uçan NATO uçaklarına saldırmaktadırlar. Müslümanlar bizi arzulamadığımız bir yola çekmeye çalışmaktadırlar.”
Sonradan ortaya çıkan video kasetlerinde Hollandalı tabur komutanı Tom Karremans ile Hollandalı General Kees Nicolai’nin kenti teslim ettikten sonra Ratko Mladiç’le bir araya geldikleri, şakalaştıkları hatta kadeh kaldırdıkları görüldü. Bunlar olurken Sırp Çetnikler Potaçari’de Müslümanları kurşuna diziyordu. Sırp milislerin sistematik tecavüzüne uğrayan kadınların Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne taşıdığı davalar halen devam ediyor. Katliamın baş mimarı Sırp lider Radovan Karadziç ve General Ratko Mladiç’in Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslimi içinse bekleyiş sürüyor.
Her iki soykırım bölgesinde aynı tarihlerde aynı ülkenin parası ödül ve aylık olarak kullanılmaktaydı.Hem de 1992-1912=80 yıl sonra.O zaman da Alman destekli terör,seksen yıl sonra yine Alman’ın terör elini bu bölücülük etkinliklerinde görmekteyiz..Bu el öyle uğursuz bir eldir ki ,200.000 ‘i Arnavut olmak üzere 312.000 Müslüman sadece Bosna-Hersek’te,Türkiye’de ise 40.000.kadar vatandaşımızın terör belasını canını almıştır.
Aynı dönemde Türkiye’den Müslüman bölge halkının yanında savaşmak için destek gittiğini gören Rusya’da açıkça tehdit etmekten de çekinmemiştir.”Bir Türkiyeli’ye karşın yedi Rus militanı gönderirim” tehdidi halen akıllardadır.
Türkiye’nin zayıf karnını oluşturan Balkan Müslümanları,Kürt Sorunu ve Dış Türkler konularından birinde bir başarı sağlasak hemen diğerinde yeni sorunlar başlatılarak ülkemiz bir kıskaç altında tutulmaktadır.Bunlarla tehdit kafi gelmezse o zaman da Ermeni soykırım veya yarım kalmış Kıbrıs sorunları bir şekilde aciliyet kazandırılmaktadır.1995 yılında Nato’nun hava saldırıları ile durdurulan soykırım 14 Aralık 1995 tarihinde Parist’te Dayton Barış Antlaşması ile durdurulmuş taraflar biri birleriyle savaşa son vermiştir.1996 yılında Bosna-Hersek’in ilk üçlü Başkanlık Konseyi üyelerinin seçimle göreve gelmesi: Alija İzetbegovic (Boşnak üye), Kresimir Zubak (Hırvat üye), Momcilo krajisnik (Sırp üye).ile yeni bir yönetime kavuşmuştur.1998 yılında para birimi ,”Konvertible Mark” devreye girdiyse de devlet henüz tanınma aşamasındadır.
Yani ABD-AB koalisyonunun vereceği kararlara muhtaçtırlar.Bu nedenle iki gün önce meydana gelen gelişmeler bu ülkenin kaderini ciddi olarak etkileyecek olaylardır.İşte;
Kosova'nın bağımsızlığına Sırbistan karşı çıktı. Romanya,Bulgaristan ve Yunanistan'da dün bir kararla Sırbistan'ı desteklediklerini bildirdiler.Bu gelişmelerin zamanı da ilginçtir ki PKK’nın da askeri açıdan bitirildiği ABD’nin PKK’yı düşman kabul ettiğini söylediği bir döneme rast gelmiştir.
Bu günkü şartlarda Irak-İran-Suriye-Türkiye bölgesinde emperyalizmin işlerini daha bitirmeden,İran’ı yalnızlaştırmak için Filistin sorununun çözülme gayretleri de sonuçlanmadan ,yeni bir kargaşa ateşinin karıştırıldığını bizlere göstermektedir.Bu kuşak İslam-Türk kültüründen steril hale mi getirilmeye çalışılmaktadır acaba?
Sırbistan Avrupa'nın bu İslam coğrafyasında "Yeni İsrail"i,Kosova da”Yeni Filistin” i olma yolundadır.Daha çok şey göreceğiz Lütfen buna dikkat ediniz.Bir sağdan bir soldan ,bir doğudan bir batıdan vuruyorlar.
Sanki içinde Rusya’nın hiç eksik olmadığı,I.Dünya Savaşı’ndan itibaren yeryüzünde kesintisiz olarak olağanüstü siyasi aldatmacalarla süren bir “Türk-İslam varlığını yeryüzünden silme “ oyunu oynanıyor gibi.
Ben bu oyuna Alman dostluğunu,Rus Sosyalist Devrimini de katıyorum ve abartı yapmadığıma da inanıyorum.
Çünkü bu yeni oluşumun da,Çarlık Rusya'sı ilkeleri ile hareket eden ve Türkiye'yi tamamen ABD idaresine teslim etmek istemeyen Rusya'nın parmağının da büyük olduğu kanaatı oluşmaktadır.
Kosova karşıtı oluşumun içindeki Romen ve Bulgarlar 1992'lere kadar Rus idaresinde yaşamış devletlerdir ve Yunanistan'da ne zaman ABD-AB ilişkilerinden sıkılsa hemen Rusya'nın yanına geçen bir ülke olması dikkat edilmesi gereken hususlardandır.
Türkiye'nin de bu bölgedeki Müslüman-Türk halkları sahipsiz bırakması da etrafındaki kıskacı daraltacağından dolayı düşünülemeyeceğine göre oldukça zor günler bizleri beklemektedir.
23.12.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.