Sayfalar

30 Mayıs 2012 Çarşamba

YASAKLAR CUMHURİYETİNDE AKP PROJELERI


YASAKLAR CUMHURİYETİNDE AKP PROJELERİ

Kendimi bildim bileli yasaklar daima yaşamımızın bir parçası oldu. Evde, yemeği bitirme babana da bırak, paranın hepsini harcama, elbiseni kirletme, eve erken gel, yalnız uzaklara gitme, erken yat elektrik faturası az gelsin, sokakta oynama dersine çalış şeklinde faydalı-faydasız sayısız yasaklar vardı.

Devletin varlığını sürdürmesi ve halkına adil hizmet verebilmesi için de “iyi niyetle yapılan yasalar” ile “halkı vergi ile soymak, hükümetin başarısız bütçe açıklarını kapatmak” adına abartılı yapılmış art niyetli adları “zam ve hapis cezası” ya da dış güçlerle işbirliği yapan hain odaklara engel olamayan veya kasten olmayan hükûmetler yüzünden artan anarşi, terör, kaçakçılık, cinayet, hırsızlık, soygun, grev, miting gibi olumsuz olayları da engellemek için çıkartılan, adları “sokağa çıkma yasağı, Google yasağı, internet yasağı, silah bulundurma ve taşıma yasağı, basın açıklaması yapma ve protesto yasağı, miting, grev yasağı” olan çok sayıda yasaklar vardır.


Cumhuriyet tarihimize bakıyorum, sadece Atatürk döneminde 26 Kürt, bir o kadar da gerici ve ayrılıkçı isyan çıkmış ve bunlara karışmak, yeni kurulan devletin varlığını sürdürmesi için yasaklanmış.
1924’te Lenin ilaçlanarak öldürülmüş, 1927’lere gelindiğinde emperyalist ülkeler, “tehdit” olarak yarattıkları SSCB’nin sıcak sulara inmesini engellemek için ülkemizi “İngiliz idare bölgesine” almışlar”

Bölgemizde savaşlara neden olan "Enerji Hatları" haritası
Bunun dayatması da kurtuluş savaşına en büyük kültürel ve askeri katkıyı yapan “solculuğun” yasaklanması ve solcuların önderlerinin imhası şeklinde alınmış.
İyi kötü, yarım yamalak bir bağımsızlık üzerine kurulan devletimizin “tam bağımsız ve Atatürk’ün antiemperyalist siyasetlerini” engellemek için, Atatürk’e de muhalifleri kullanılarak Lenin benzeri bir ölüm layık görülmüş ve öyle de olmuş.
Başkaları da benzer tespitleri yapıyorlar

Atatürk’ün sinsi komplolar ve işbirlikçilikler sonucu sağlanan ölümü ile bu işte hizmeti en büyük olanlar devletin başına geçmişler.
Ülke tam bir Sabetay’cı Yahudi ve dönme Gnostik Ermeni ülkesi olmuşsa da terazinin “sağ kefesi”  ve emperyalizmin en büyük işbirlikçisi olan Kürt İslamcıları Nurcular ve yandaşları olan Arap, Tatar, Süryani, Yezidi tayfası “Sünni Müslüman” kimliğine büründürülmüş, sahte baskılarla “yasaklarla” mağdur edilmiş. Bu arada muhtelif yasaklar arasında “sol” ideoloji, SSCB- Alman savaşlarının sonuçlarına göre gene bir yasaklanmış bir serbest bırakılmış.

1943’te İngiltere, işbirlikçisi İsmet paşayı Adana Yence Tren istasyonunda ziyaret etmiş ve Savaş sonrası talimatlarını vermiş.
Savaşı ABD sonuçlandırmış, Rockefeller sermayesiyle iki dünya savaşı çıkarttığı Almanların kafasına ikinci kez sopayı vurmuş. (AKP günümüzün Müslüman Almanya’sı olmaya soyunmuştur)

Talimatlar gelmiş, NATO’ya çağrılmadan başvurmuşuz ama ret edilmişiz. Oysa, ABD’nin SSCB-Rusya siyaseti yüzünden bize muhtaçlığı o kadar açıktır ki, biz NATO’ya girmesek, 1948’de Yunanistan ve Arnavutluk’u İngiliz ordusuyla birlikte işgal etmiştir.  Bu yüzden biraz dirensek daha fazla ekonomik çıkar sağlama imkânımız varken, siyasilerin iktidar hırsları ve körlükleri yüzünden bedavaya NATO kölesi olmuş olduk.

Almanların Avrupa işgalleri
“28” yıl önce bizim düşmanımız olan bu Haçlı Koalisyonuna girmek için İsmet paşa sözde dışlanmış, 1946 Pembeköşk şikesiyle “Dörtlü Takrir” dümeniyle” DP kurulmuş ve 1950’de Celal Bayar’lı Menderes’li iktidar kurulmuş ve kurtuluş savaşımızda en büyük desteği veren SSCB’ye karşı savaşan Haçlı Ordularına katılmak üzere Kore’ye sayısı halen açıklanmayan asker göndermişiz. Oysa 28 yıl önce milyonlarca dedemizi korkunç silahları ile yakıp yok eden, toprağa gömecek parçalarını bulamayacak ölçüde yok eden emperyalizme hizmet için Kürt, Yezidi, Süryani isyanlarını çıkaran işbirlikçilerin iktidarı döneminde “kurtarıcımız” ilan edilmiş. (Teslimatçı demek lazımdır)

Askerlerimiz, askerkaçağı Menderes gibi Kırım Yahudi dönmelerince yok yere Nemrut ateşlerine Kore’de atılmıştır. Çıkartılan yasa ile “Solcuyum” diyenler ya yurt dışına sürülmüş ya da idam edilmişler. TSK’nın emperyalist sömürge koloni ordusu olmasına karşı çıkan Fevzi Çakmak paşanın istifası kimseye bir şey anlatmamış, sözü olanlar sindirilmiştir, siyasi, sivil yasaklarla insanlarımız her şeye razı hale getirilmiştir.

Sonunda Menderes gibi bir emperyalizm dalkavuğu nasıl olduysa isyan etmiş, kendisine kızan dalkavuğunu denize atan Osmanlı dönme paşası gibi emperyalizm de örgütlediği cuntaya bir darbe yaptırıp Menderes’in boynuna ipi Yassıada’da geçirivermiş.
Eski mutemet işbirlikçi İsmet paşa iktidarı gene geri gelmiş, demokratik sayılabilecek bir anayasa yapılmış ama, bazı yerleri işlerlik kazanamamış, sonucunda inatçı, solcu, antiemperyalist bir iki subay da İsmet’in hükümeti döneminde idam edilmiş.
Menderes'in idamı 

Bunu 1950’lerde başlayan ve İsmet zamanında geliştirilen ABD Derin Nato kumandalı sağ-sol oluşumlar izlemiş. Sol gene ABD çıkarlarını tehdit edince gene ABD’ci cunta darbeyi çakmış, 12 Mart 1971 olayıyla solcular bastırılmış, son zamanlarda Türkiye’nin yeni NATO Güvenlik düzenlemesinde Türkiye’nin öneminin sıfırlandığını görünce ABD karşıtlığına başlayan ve “Menderesleşen” İsmet’i  CHP’nin başından alıp, Bülent Ecevit’e teslim etmişler. Devlet Kıbrıs batağına iyice sokulmuş, İsmet’in desteklediği solcular idam edilmiş, halk tahrik edilmiş, anarşi hortlamış, günde 20 kişiyi geçen ölümler, sıkıyönetimler, kitap, dergi, gazete toplamalar, ev, parti, dernek baskınları artmış, Derin NATO sayısız cinayetler işlemiş, şartlar olgunlaşınca 12 Eylül 1980 darbesi gelmiştir.

Darbe ile ülkede sıkıyönetim ilan edilmiş, sokağa çıkmak, işe gitmek yasaklanmış, milyonlarca insan fişlenmiş tutuklanmış, binlerce hapis kararı, işkenceler sürmüş ve Osmanlı Yezidi isyanlarında hep birlikte hareket eden Bitlis- Çemişkezek-Rum, Süryani üçgeni olan ANAP iktidarı getirilmiş ve devletin bölünmesi, Kürdistan kurulması siyasetler ileme konulmuş, askeri darbe öncesi Suriye’ye kaçırılan APO’ya çiftlik kurdurulmuş, zaman içinde işkenceden çıkan Solcu Kürtler bu çiftliğe gönüllü olarak doldurulmuştur. Her türlü yasaklar 30 yıl boyunca “hafifleyerek sürmüş” ve 1997 28 Şubat dümeniyle iyice “Din Düşmanı” gösterilen ordu ve emperyalizm uşaklığını, AB üyeliğini “Atatürkçülük ve Laiklik” gösteren siyasetleri de gözden düşmüş, şiir dümeniyle içeri tıkılan ve Menderes gibi “askerkaçağı” olan RE.T.E (RITE=Mason Ayini) kahraman ilan edilmiş, hapisteyken yandaşlarına AKP kurdurulmuş, yaratılan sahte ekonomik krizlerle gözden düşürülen siyasi iktidarlar kötülenmiş sonucunda 03.Kasım.2002 seçimleriyle tasfiye hükümeti kahraman ilan edilerek başımıza getirilmiştir.



Bütün bu olayları yazacak her kesimden dürüst sabotajlar, suikastlar ve hukuk suistimalleriyle insanlar susturulmuş ve millet “yasaklar ve din gazları” içinde körleştirilmiştir.
2003’ten beri yüzyılların işbirlikçi hainlerin soylarından oluşan AKP hükümeti yaklaşık “10” yıldır “özgürlük” dedikçe yasaklar koymuş, birinci derece tehlike arz edenleri Silivri Koloni Toplama Merkezine doldurmuş ve darbe dönemlerindeki yasakları geride bırakmıştır.


Bütün basını satın alıp yandaşlarına teslim eden AKP, muhalif olanları, vergi denetimlerinden basın özgürlüğünü suiistimal etmeye gerekçelerine kadar her türlü devlet tehdidini kullanarak yasaklarını sürdürmektedir.
İşte, sözünü çiğneyen AKP




2010 referandumundan önce 600 kadar internet sitesi ya silinmiş (“http://adilyargic.blogspot.com/” bloğum gibi) ya kapatılmış ya da ötekileri gibi engellenmiştir. Bunun yanında memurlara hatta emeklilere bile “Toplu Sözleşme, grev” hakkı vaadinde bulunmuş ve oyları toplamıştır.



Bu da başka örnek
Bu gün ilk defa bu haklarını kullanan THY çalışanlarının grevleri meclis kararıyla iptal edilmiş, öteki memurlar ise “greve katılmalarının yasal olmadığı” tehdidiyle korkutulmuş, polis ve yargı baskılarıyla sindirilmektedir.

Bunlar yetmemekte, şeriat düzeninin temel ilkelerini oluşturan hukuk düzenlemeleri her gün meclisten geçirilmektedir. İnternette Facebook sitesinde çet yaparken başbakana küfür etti diye bir lise öğrencisi Balıkesir’de polisçe tutuklanıp yargılanmış, ülkenin bütün akarsularını “HES” adlı dümenlerle hapsedilmesiyle dere yataklarının kuruyacağı, doğal hayatın bozulacağı endişesiyle karşı çıkan insanlarımıza devletin askeri polisi saldırtılmıştır. Bu tepkiler boşuna olmayıp Karadeniz bölgesinde köy ve şehirlere her türlü yabanıl hayvanların girmeye, saldırmaya başladıklarını duymaktayız.

Toprağını, suyunu, doğal yaşamını, emeğinin hakkını kullanmak, bunları anmak ve yaymak artık büyük suç olmuştur.
Yetmedi hükümet, verdiği kıytırık maaşlara bakmadan, kendi yandaşlarına hükûmet bütçesinden ve ballı ihale, banka kredileriyle verdiği trilyonlara bakıp utanmadan aç vatandaşa “Üç çocuk yap” demektedir.
Devleti Irak ile savaşa sokacak, ayrılıkçılık taleplerini körükleyecek gelişme olan Uludere’nin Irak sınırındaki 35 kadar kaçakçıyı imha ettiren başbakan bunu savunmayı beceremeyince ortaya bir kapsız iddia attı ve bunu yasalaştırma yoluna gitti.
Kürtaj ve Sezeryan yasağı getiren Uludere olayı

Kimsenin bir şey demediği ortamda, “Uludere olayı şöyle, Uludere olayı böyle derken birden;
-Her kürtaj bir Uludere’dir, kürtaja da sezeryan ile doğuma da karşıyım! Deyiverdi.
İşkembeden, gündem değiştirmek için atılan bir kapsız cümle büyüdü ve “kürtaj ve sezeryan yasağına” dönüştü ve bunları yapanından yaptıranına takibat başlattığı basına yansıdı.

Yasaklar, yasaklar, yasaklar, doğdum yasaklar, ölüp gideceğim gene yasaklar olacak ve sürecek.
Çünkü insanlar daima “kötünün iyisine” razı olmaya zorlandıklarından, siyasi ve zenginlik hırsları yüzünden halkını, ülke çıkarlarını düşünmeyen siyasetçi ve devlet adamları ve kitle önderleri başarısızlıklarına daima “yasak” kelimesi ile çözüm buldular.
Başbakan milletin yatak odasına kadar
girincetepkileri de çekti

Üstüne bir de din maskesi geçirip “günah, haram” gibi kavramlar da ekleyince işleri daha sağlama almaktadırlar.

Bunlara prim veren, “bir gün özgür yaşa, hür yaşa” fikrine değer vermeyen, köleleşmiş, hedonist yaşamın büyüsüne kapılmış, dünya ve ülkesindeki siyasi, kültürel gelişmelere kapanmış halklar da bu tutumlarının cezalarını ilelebet ödemekle mükelleftirler!

Yasaklar, yasaklar, yasaklar! Alkol’den, trafiğe, yazı yazmak, eleştirmekten konuşmaya, çocuk yapmaktan doğurup doğurmamaya kadar her türlü yasaklar günlerimizi, geleceğimizi daha çok etkileyeceklerdir.

Halkın son on yılda evlilik, Surviver, Kürtler Vadisi ve bilmem hangi orospunun suçu ne, gibi televizyon dizileriyle beyinlerinin esir alındığı bir ülkede bile bunca yasağın çıkartılması ve her gün uygulamaya sokulması halkımızın bu kadar da “mal olmadığının” mı yoksa “her şeyi hazmeder hale geldiğinin mi” işaretidir?
Bence her ikisi de doğrudur. Böyle cevaplar akilâne olmasa da bu cevap doğrudur.

ABD’nin Ortadoğu ve dünya hâkimiyeti hırslarına hizmet eden B.O.P projesi ürünü iktidar edilen AKP’nin izlediği siyasetlere baktığımızda her an çok sayıda evladımızı kaybedecek bir topyekûn ülkenin savaşa sokulması an meselesidir.  

Böylece de ülkemizin her an çıkacak ve belki yüzyıllar sürecek bir savaşta gerekli “asker ihtiyacı” da apaçık ortada olduğundan, AKP hükümetinin erkekliği olan her erkeğe birden fazla kadın temin ederek,  devlet zoruyla cinsel ilişki kurdurup çocuk doğurtacağı kanaati bende oluşmuştur.


Bu yazının ertesi günü Sağlık Bakanı İrecep efendi,
RE.T.Eefendiyi desteklemek uğruna böyle bir şey yumurtladı.

Olmaz olmaz demeyin!

Takdir okuyucunun dur!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.