Sayfalar

10 Eylül 2008 Çarşamba

AKP GÖZDEN DÜŞERKEN

AKP’NİN RUSYA İLİŞKİLERİ ve İZLENİMLERİ


08.8.2008 günü ABD doldurması ile Güney Osetya’yı işgal eden sonra kravatlarını yiyen şaşkın Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’nin Rusya’nın sert tepkisi başlayan,Gürcistan –Rusya Savaşının ardında Başbakanımız, R.Tayyip ERDOĞAN’ın dile getirdiği “Kafkasya Dayanışma Platformu “ önerisinin arkasından her ne olduysa , AKP gözden çıkarılmış,askeri ihtilal arifesinde Adnan Menderes, Süleyman Demirel’lerin yaptıkları gibi Rusya’ya yaklaşmıştır.


Aslında din bezirganı olduğu herkesçe bilinen AKP’nin de Rusya ile görüşmesi,Kafkasya Dayanışma Platformu oluşturması teklifi,ABD’de de hoş karşılanmamış olsa gerek ki, “AKP’nin din bezirganlığı ile yaptığı yolsuzlukların birden gündeme gelmesi beni biraz da farklı düşüncelere itmiştir.

AKP’nin aslında bal gibi suçlu olduğu kirli para ilişkilerinin,Almanya merkezli yıpratılma siyaseti ile gündeme taşınması bu yüzden dikkat çekicidir.

Üşenmezseniz okuyun ve yorumlarınızı da bekliyorum.
Yazıyı yazmaktaki amacım,ülkemizin çıkarlarının korunması,ilelebet yaşamasının tehlikede olduğu kaygısı ile yazıldığını lütfen unutmayınız.
AKP’NİN GELİŞİ ,SİYASETİMİZ,SEÇİM SİSTEMİMİZ VE YOLSUZLUKLAR
03.Kasım 2003 seçimleri ile iktidara gelen AKP,geçmiş hükümetlerin yarattığı devleti soyma, talan etme alanında gösterdikleri marifetleri ile sokağa çıkamaz hale gelmelerinden sonra halkımızın sarıldığı bir umuttu.

Gerçek siyasetin içinde siyasi partiler seçimle iş başına gelmektedirler.Seçimlerin de büyük paralarla yapıldığı ülkemizde ister iktidar ister muhalefet olsun tüm siyasiler en azından 2-3 yıl seçim olmasını istemezler.Çünkü,devletinin verdiği yardımlar yanında bir o kadar da onlar harcamaktadırlar ve gelecek yerel ve genel seçimlere güçlü girebilmeleri için ciddi miktarda paralara ihtiyaçları vardır.
Milletvekilliği aslında gönüllü,fazla para gerektirmeden yapılması gereken milli bir görev olmasına rağmen ne yazık ki oluşturulan şartlar siyasileri bu ilkenin tersine sevk etmektedir.
Bir çok milletvekili ne yazık ki siyasi isteklerini uygulamak,devleti yüceltecek hizmetler verebilmek için değil de yolunu bulmak,kısa yoldan süper emekli olmak,çevresindeki iş adamlarının işlerini görmek,kendi aşiretini devlet kurumlarında örgütlemek gibi iğrenç amaçları uygulamak için seçilirler.
Biz de önümüze getirilene oy vermek zorunda kalan,görünüşte de “yöneticisini seçen” halk oluruz.
Oysa bununla alakası bile yoktur.
İşte bu şartlar yüzünden ne kadar dürüst olursa olsun bir siyasi kişi veya partinin ister iktidar ister muhalefet olsun pisliğe bulaşmama olanağı yoktur.Bunu uman annesinden bilmem ne umsun.Ne yazık ki acı gerçek budur.
Kim gelirse gelsin sistem gerçekten hizmete yönelik,hizmet edilebilecek kişilerin bulunup, seçilip halkın önüne konulacağı fazla para gerektirmeden seçimlerin gerçekleştirilebileceği, bunlarında denetimlerinin açıkça yapılabileceği bir şeffaflığa kavuşturulmadan siyasilerden adalet ve hizmet beklemenin olanağı kalmamıştır.
İSMET PAŞA’nın “KÜRT PLANI” VE MENDERES DÖNEMLERİ
10 Kasım 1938’de rahmetli Atatürk’ün bir şekilde devre dışı bırakılmasının ardından “Milli Şef” olarak devleti teslim alan Bitlis Ermeni’si İsmet Paşanın,hemen İngiltere ile gizli pazarlıklara girmesi,hiçbir milli siyaset izlememesi,her şeyi ile ülkemize destek olan Rusya’yı “tu kaka” ilan etmesi,sonunda Stalin’i SSCB’deki Türk ve Müslüman halkı kıyacak kadar bize düşman etmesinin ardında İsmet İnönü’nün Atatürk’e söylediği şu sözü yok mudur;
“Senin gönlün Rusya’dan yana ama Rus ayrık otu gibidir girdimi bir kez her yeri sarar”
Rus ülkemize girememiştir ama İsmet 1973 yılına kadar çıkardığı askerlik yasaları ve uygulamaları ile “İngiltere Başbakanı Churchil’in “Mustafa da gitti hadi Kürdistanı kurun artık” demesi üzerine “Kürtler devlet kurup yaşatacak kudrette bir halk değildir.80 yıl Türklerin arasında eğitilmeleri şarttır” cevabını verdiğini bazı tarih kayıtlarında bulmak mümkündür.İsmet paşanın Kürtleri Türklerin arasına sokup,ayrık otu gibi her yeri işgal etmelerini sağlaması bunun işaretlerindendir.
1992’de Özgür Gündem Gazetesi Sahibi ve başyazarı Yaşar Kaya’nın “Biz Kürtler,Türk solu içinde bu güne kadar örgütlenip yetiştik.Bağımsız Kürdistan kurabilecek olgunluğa eriştik. Artık Türk Solu’nun desteğine ihtiyacımız kalmamıştır” derken İsmet Paşa’nın bu planını resmen açıklamıyor muydu?
Ne yazık ki sonuç budur.
Oysa İsmet Paşa, Atatürk’ün ona işaret ettiği “İsmet,sen İngiliz seviyorsun ama o kalleştir, arkadan vurur” sözünü hiç kâle almamıştır.
Ne İtalya’nın geri verdiği 12 adaları,ne Ege’deki Yunanistan’ın karasularını 6 mile çıkarması ne de Musul Kerkük Misak-ı Milli sınırları ile asla ilgilenmediği gibi orduyu güçlendirecek hiçbir girişimde bulunmadığından 1951’de başlayan Kıbrıs Sorununa 1961’lerde müdahale şart hale geldiğinde,saldırıyı yapacak hiçbir araç,silah ve teçhizatı olmayan ordumuz Cengiz Topel’in şehit edildiği başarısız bir müdahale ile olayını sineye çekecektir.1974 Karaoğlan Bülent ECEVİT dönemine kadar milletimiz hırsını içinde tutacak,Kıbrıs halkı çatır çatır kıyılacaktır.
II.Dünya savaşı arifesinde Churchil’le yaptığı Adana’daki tren vagonundaki görüşmede kararlaştırdığı gizli planları İsmet Paşa aynen uygulamıştır.
Ülkemiz adım adım İngiltere ve Amerika’ya teslim edilmiştir.II.Dünya savaşı sırasında yeniden yürürlüğe soktuğu Osmanlı’nın aşar vergisi toplama işini de komisyonla vergi toplayan mültezimlere devrederek,hasadını kaldıran köylüleri harman yerinde Jandarma dipçiği ile kiminin ölümüne kiminin sakat kalmasına sebep olmamış mıdır?
1950’de onun yarattığı “devlet teröründen” bıkan halk,lise diploması bile olmayan Aydınlı Toprak ağası Adnan Menderes’i kurtarıcı olarak görmüş,ona bağlanmıştır.
Yakın çevresinin İngiliz ve Amerikan muhipleri Derneği üyelerinden olması sebebiyle bu günkü AKP’yi oluşturan kadronun babaları olan bu kesim de Menderes’i Amerikan hayranı ettiğinden Ermeni İsmeti bile şaşırtan ABD yalakalığı sonucu uyguladığı siyaseti “Menderes-İnönü Kim Hain” başlıklı yazımda açıkladığım sonuçları doğurmuş ülke tam bir ABD mandası haline gelmiştir.
Amerikan askerlerinin işlediği suçlardan dolayı yargılanamamasının yarattığı sorunlar ülkeden gerçek bir Amerikan düşmanlığı başlatmış, onu da bıktırmış ve sonunda Rusya ile ilişkiler kurmaya itmiştir.
27 MAYIS 1961 İHTİLALİ VE SONUÇLARI
27 Mayıs 1961 askeri ihtilalinin sebepleri üzerine çok şey söylenmiştir. Ama Menderes’in, Zorlu'nun ve Polatkan’ın Sovyetler Birliği seyahati üzerinde çok az kimse durmuştur.
Şurası muhakkak ki, Menderes'in kalabalık bir heyetle gitmeye hazırlandığı bu seyahatin amacı, Sovyetler Birliği ile ilişkileri geliştirmek ve ekonomik destek sağlamaktı. Böylece Türkiye Batıdan uzaklaşacak, belki de bir süre sonra kendini bulacaktı.
Menderes, Sovyetler Birliği seyahatine hazırlanırken, birden ülke karıştı! Öğrenciler galeyana geldiler. Olaylar sanki birileri tarafından planlanıyor, ve Menderes adeta bir uçuruma çekiliyordu.
Bu arada, bazı küçük rütbeli subaylar, askeri öğrenciler kıpırdandı. Nihayet Ihtilal patlak verdi. Bazı kişiler sonradan, "yıllarca önce bir İhtilal Örgütü kurduklarını" açıklayacaklardı!..
İhtilalciler,"Nato’ya ve Cento'ya bağlılıklarını" açıklamaya özen gösterdiler.
Bir süre sonra da aralarından bazılarını Ekarte ettiler. Bu Ekarte edilen grup Atatürk'ün düşüncelerini fiiliyata geçirmek isteyen Ülkü Birliği grubu idi. Onlar gidince her şey yüzüstü kaldı.

Her ne kadar 27 Mayıs İhtilali Adnan Menderes’in bu günün AKP’sinin yaptıklarının neredeyse fotokopilerini yaptıktan sonra, bir şey elde edemeyeceğini ve ülkeyi batıracağını mı yoksa, yıprandığı için gelen seçimleri kazanamayacağı görüldüğünden ABD tarafından gözden çıkarılmayı hazmedemediğinden midir bilinmez esrarlı bir şekilde Komünist Rusya ile siyasi ilişki kararı almıştır.
Belki de Amerika ile bir yere varılamayacağını anladıklarından da olabilir.Bilmiyoruz.Sonuç olarak onların da “katıksız vatan haini” olduklarını düşünmek istemiyoruz.
Konu hakkında geniş bilgi için:http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=26886

Devrimcilerce ABD 6.Filosunun 1969 protestosu

Birden gelen 27 Mayıs askeri müdahalesi ile kellesinden darağacında sallandırılmasının ardından,şikayet edilen Menders hükümetinin yerine yine Amerikancı hükümetler getirilmiştir.Bu,askeri müdahalenin amacı hakkında kuşku uyandırmaktadır.
İhtilal sonrası gelen Amerikan yanlısı hükümetler ile Amerika arasında devam eden sertliklerin ardında, ihtilalin ABD’de yarattığı devre dışı bırakılma korkusu mu vardı yoksa böyle bir şey yoktu da sadece “Amerikan askerlerinin yargılanması” maddesinin Nato-Türkiye anlaşmasından çıkarılmasının diğer ABD korumasındaki ülkelere olumsuz örnek teşkil edebileceğinin yarattığı ABD’nin bir korkusu mu vardı bilmiyoruz.
1961 sonrası gelen hükümetler her ne kadar “sol hareketi” güçlendirecek bir yapılanma takip ettiyse de Cumhurbaşkanı Cemal GÜRSEL’in Atatürk misali esrarengiz bir şekilde birden hastalanıp ABD’de son soluğunu vermesi benim dikkatimi hep çekmektedir.

12 EYLÜL 1980 ASKERİ MÜDAHALESİ VE SONUÇLARI
1961 ihtilalinin ardından sol hareketin aşırı gelişmesi,o zaman ABD’nin korumasında bulunan tüm ülkelerde yaşanan bir gerçek olduğu ve bu ülke halklarına “demokratik yaşam” eğitimi vermeyi amaçladığı günümüzün bazı devlet adamları ve siyasilerince ile dile getirilmektedir.
1961 askeri ihtilalinin 10 yıl sonrası “solun durdurulmasını” 12 MART 1971 müdahalesi ile, 12 Eylül 1980 askeri cuntasının da “solun ipini çekmiş” olması bu hareketin başından planlı olduğuna bence kuvvetli bir işarettir.
12 Eylül 1980 askeri ihtilali için Amerikalıların "bizim çocuklar idareye el koydu" dediği bu güne kadar defalarca Aydınlık Dergisince belgelenmiş haldedir.
O tarihlerde yine Menderes hareketinin devamı olan başbakan Süleyman Demirel'in o tarihlerde planladığı bir Sovyetler Birliği seyahati gündemdeydi.
12 Eylül 1980 askeri müdahalesinde başbakan Süleyman Demirel'in Batı ile ilişkilerinin iflas ettiği, Sovyetlere yönelmek üzere olduğu bir döneme denk gelmesi sizce şaşırtıcı değil midir.
Bütün bu olaylar, müdahalelerden önceki anarşi ve terör, ABD'nin parmağının olduğunu göstermektedir.
Ancak bu ifademizle subayların satılmış olduğunu söylemek istemiyoruz. Onlar ortamı hazır bulmuşlar, iyi niyetle devlet idaresine el koymuş olduklarını düşünmek istiyoruz.Ne var ki, hastalığın YANLIŞ TEDAVİ ile arttığını görememişlerdir.
Çünkü,ihtilallerin ardından gelen hükümetler hiç ders alınmamışçasına yine ABD-AB koalisyonuna ülkemizi dayamakta ve durmadan “acı reçetelerin acı ilaçları” ile halkımız “ABD’nin siyasi politikalarını deneme tahtası ve sürekli kurban veren,yokluklardan kurtulamayan,kapıda yal bekleyen köpek misali” bir ülke olmaktan öteye gidememektedir.

AKP’NİN RUSYA AÇILIMI

Gürcistan-Rusya Savaşının ardından AKP’nin Kafkasya Platformu önerisi ile ortaya çıkan siyasi gelişmeler aynen 1960,1980 dönemlerinin adeta bir benzeridir.
İşte AKP’nin Rusya ile “iyi ilişkiler” sayılabilecek bazı faaliyetleri Rus Basınında boşuna mı gündeme getirilmektedir?

İşte size iki önemli haber;
"Ruskiy reporter" Dergisi, Türkiye'nin son Kafkas savaşında Gürcü lideri Mihail Saakaşvili'nin yenilgiye uğramasından yana olduğunu, Ankara'nın ayrıca Azerbaycan ordusunun Yukarı Karabağ'a bölgesine yönelik benzer bir askeri operasyon
başlatmasını son anda önlediğini iddia etti:
Dergiye göre aslında Kafkas Savaşı, 7 Ağustos gecesi başlamadı.Öncesinde istihbarat servisleri arasında gizli bir savaş yaşandı.Saakaşvili, daha Mayıs ayında Gürcü istihbaratına savaş zemini hazırlaması emri verdi. Gürcü ajanlar, bir dizi provokasyon düzenleyerek Karadeniz sahillerinde tek bir turist bırakmadı. Türk istihbaratı da gelişmeleri yakından takibe aldı. Gürcülerin savaşa kötü hazırlandığını hisseden Türkiye bundan sonra sırası gelecek savaş senaryosunun Tiflis yönetiminin savaşı kaybedeceği varsayımı üzerine kuruldu ve Ankara olaylar karşısında bu taktiği izledi.
Savaş bölgesinde hava üstünlüğünün tamamen Rusya'dan yana olacağını hesaplayan Türkiye, bir bakıma Saakaşvili macerasının ne zaman yenilgiyle dönüşeceğini bekledi. Dergiye göre, Türkiye, Amerikan gemilerine Boğaz'dan hemen geçiş hakkı vermeyerek Saakaşvili'nin diz
çökmesini bekledi. Dergi, Azerbaycan'ın da Dağlık Karabağ'a operasyon düzenlemeye hazırlandığını, Türkiye'nin ise saatler kala engellediğini iddia etti.

9.9.2008
Turkey Plays to Russia in Caucasus
Russia and Turkey have set to fulfilling the program of creating the Caucasus Cooperation and Stability Platform. Past weekend, Turkish President Abdullah Gul endeavored to persuade his Armenian counterpart Serge Sarkisian of the need to set up a new alliance. The same issue was discussed when Azerbaijan’s Foreign Minister Elmar Mamediyarov visited Moscow. The alliance will strengthen the Caucasus standing of Moscow and Ankara and weaken the position of Washington there.
Yazının Türkçe’sini aşağıya tercüme ettim;

KAFKASLARDA TÜRKİYE RUSYA İLE OYNUYOR!
“Rusya ve Türkiye geçen hafta Kafkas İşbirliği ve Dayanışma Platformunda bir icra programı yapmışlardır.Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL,Ermeni meslektaşı Sergei Sarkisyan’ı yeni kurulan birliğe ikna etmek için gayret göstermiştir.Aynı program,Moskova’yı ziyaret eden Azerbaycan Dış İşleri Bakanı Elmar Mamediyarov ile de görüşülmüştür.
Kurulacak birlik Kafkasya’nın Moskova ve Ankara ile birliğini güçlendirirken Waşhington’un pozisyonunu zayıflatacaktır.” Demektedir ve Abdullah GÜL’ün boy boy resimlerini yanında vermektedir.İşte haberin linki:” www.kommersant.com”

Genel Kurmay Başkanlığının Yaşar Büyükanıt paşa döneminde “Dış Düşman” tanımı içine “ABD”nin de dahil edilmesinin ardından,paşanın “AKP ile anlaştığı “ iddia edilen ancak içeriği bilinmeyen konu bu mudur?

Anayasa Mahkemesinin AKP hakkında “kapatma kararı” vermesinin ardındaki gerçek bu konu olabilir mi?

Yeni Genelkurmay Başkanımız İlker BAŞBUĞ paşanın ABD emri ile içeri tıkılmış paşaları ziyaret etmesi,Diyarbakır’da sivil toplum örgütleri ile görüşmesi bununla alakalımıdır?

Zamanla hepsini göreceğiz.Türk milleti olarak ülkemizin içinde bulunduğu dönem çok zor bir dönemdir.Herkes her şeyden önce "ülkenin bekâsı" ilkesini öne almak zorundadır.


İki yıldır Almanya’da görülmekte olan Deniz Feneri davasının birden Aydın Doğan Medyasında işlenmeye başlamasını işlemesinin ardında “gözden çıkarılan” AKP’nin harcanması için gerekli işlemin yapılması yönünde “düğmeye basılması” anlamını çıkarmak zor değildir.
Diğer yandan da AKP’nin 03 Kasım 2002’den beri izlediği Menderes’in neredeyse birebir ABD’ye ve AB’ye teslimiyet siyasetini de açıklamak olası değildir.
Benim gibi düşünen bir çok vatanseverin istediği de zaten Türkiye’nin Avrasya platformunda yer alarak veya “çıkarları doğrultusunda “ ABD-Avrasya” arasında ülkemizi kalkındıracak en yararlı siyaset izlenmesi olduğuna göre AKP’nin kendisine yaklaştığını yazan Rus basının samimiyeti de dikkat çekicidir.
AKP,Rusya’ya yaklaşarak gerçek bir siyaset mi gütmektedir yoksa ABD’ye nispet mi yapmaktadır.İnanın bu gelişmeler benim de karar vermemi çok zorlamaktadır.
AKP bunu başarabilirse Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı ve sonrası izlediği siyasetten bu yana bir ilki başlatabilecektir.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin acilen yolsuzluk konusunu adil bir şekilde kapatıp kamuoyunu bu konuda aydınlatması hem kendi hem de ülke yararına olacaktır.
Bu kadar milletvekili ile güçlü bir hükümetin ülkenin bütünlüğü ve bağımsızlığı yönünde alacağı karar çok önemlidir ve yapılamayanı yapacak güçte olan hükümetin böyle bir girişimi desteklenmelidir.
Yoksa bu da G.W.BUSH’un “Haçlı Seferi” kampanyası dahilinde İncil vahiy bölümünde “Kuzeyde bir melek çıkacak elinde orak ile hasatı (insanları) biçecek” yazan ayetinde olduğu gibi “ Yecüc Mecüc” olarak niteledikleri Türk-Türk soylu ve Müslüman halkların yok edilmesinde kullanılacak bir siyasetin parçası mıdır?
Bunu da düşünmek siyasilerimizin işi olduğu kadar herkesin de görevidir.

Koca dayağından kaçıp baba evine dönen kızı,babasının kocasının kapısına götürüp atması gibi, sağ hükümetlerin Rusya'ya her yaklaşımlarının ardından yapılan askeri müdahaleler,devletimizi her defasında ABD-İngiliz emperyalizmine teslimiyetle sonuçlanmıştır.

1997’de 28 Şubat olayından önce Mesut Yılmaz’ın “ABD de AB’de bizi istiyor.Başka tercihiniz yok,bize mecbursunuz” diyerek Alman dünürü ile görüşmesinin ardından Amerika ziyareti yapması,orada bazı ABD derin devlet adamları ile görüşmesinin ardından dediği gibi onlara mecbur kalmıştık.Sonrası malum.

Gerek meclisteki gerek dışındaki muhalefet partilerinin İP hariç hiç birinin, ABD-AB’siz siyaseti yoktur.İP’in de iktidar olabilmesi söz konusu olmadığına göre,AKP’nin harcanmasının ardından emperyalist uşağı partilere mecburiyeti yine sürecek midir?

İsmet Paşa'nın İngiliz hayranlığı ile başlayan bu siyaset yine tekrar edecekmidir?


“Tarih tekerrürdür derler, ibret alınsa tekerrür mü olur?”
Keykubat

9 Eylül 2008 Salı

DAMACANADA EVRENİ YARATMAK-cern

DAMACANADA EVRENİ YARATMAK-cern

Orta okul çağına geldiğimde ağabeyim küçük kırmızı bir el radyosu almıştı.Evimizin yıllarca tek eğlencesi oydu.Geceleri TRT’nin radyo tiyatroları vardı.O tiyatrolar şimdiki gibi gereksiz bilgilerle dolu değildi.Dünyadaki çok beğenilen eserlerden seçilmiş yapıtlar seslendirilmekteydi.

Bunlardan biri de Einstein’in izafiyet teorisi ile ilgili bir yapıttı.Evrenin bir yerinde canlılar oluşmuş,bunlar kendi aralarında teknolojiler geliştirmiş,yaşadıkları yerden başka uzaklıklara açılıyorlardı.Sonunda içinde yaşadıkları sonsuz karanlığın dışına çıkmayı başardıklarında ise vardıkları yer bir evin helasındaki reservuarın dışıydı.

İçeride yaşadıkları onca felaketlerin nedeni ise evde yaşayan insanların arada bir sifonu çekmelerinden kaynaklanmakta olduğunu böylece çözmüşlerdi.

11.Eylül 2008 günü başlanacak olan ve bazı ülkelerde “deneyin sonucunda açılabilecek bir karadeliğin başta dünyamızı ve diğer gezegenleri yutabileceği hakkında yorumlar da sürüp gittiğinden oldukça riskli bir keşif deneyi olacağı inancı herkeste mevcut.

İsviçre Alplerinde dağın yüz metre derinliğine yerleştirilmiş 27 kilometrelik bir tünelde kurulan sistemle bu deney gerçekleştirilecek.

Dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı "Büyük Hadron Çarpıştırıcısı" (LHC), 13,7 milyar yıl önce meydana geldiği düşünülen Büyük Patlama'dan hemen sonraki başlangıç şartlarını oluşturarak maddenin sır perdesini aralayabilmek için çarşamba günü faaliyete geçiriliyor.

Aralarında Türklerin de bulunduğu 5 binden fazla fizikçi ve mühendisin 10 yılı aşkın süredir üzerinde çalıştığı proje, son yılların en büyük bilim projesi olarak gösteriliyor.

Kısaca LHC olarak anılan laboratuvarı inşa eden Avrupa Nükleer Araştırma Kurumu (CERN) Genel Müdürü Robert Aymar, Büyük Hadron Çarpıştırıcısının "dünya görüşümüzü ve kainata bakışımızı değiştirebilecek sonuçlar üreteceğinden emin olduğunu" belirtti.

LHC, Fransa-İsviçre sınırında, Cenevre yakınlarında, yerin 100 metre altında 27 kilometrelik dairevi bir tünel olarak inşa edildi.

Teknolojinin bilimle birleştirilmesinin doruğunda üretilen cihazlarla tünelin içi mutlak sıfır olarak bilinen sıfırın altında –273.15 C ye çok yakın –273.3 C ye kadar soğutularak tünelin içine atom parçacıkları büyük bir hızla fırlatılacak.

Bu parçacıklar verilecek enerji ile parçalanacak ve ortaya çıkan parçalar 10 saatte dünyamızdan Pluto gezegenine kadar gidiş-dönüş yolu olan 10 milyar km’lik bir mesafeyi kat edecek ve içeride olacak oluşum da büyük ve güçlü hafızaya sahip hızlı bilgisayarlarla incelenecek.

Deney tünelinin içine fırlatılan parçacıkların çarpışmaları ile meydana gelen elektron parçalanmasının ortaya çıkaracağı ısı ise 14 ter elektron volt olarak dile getirilen yani güneşin sıcaklığının 100 bin kat üzerinde bir sıcaklıktan bahsediliyor.Güneşin merkezindeki sıcaklığın 1.milyon C. Olduğu tahmin ediliyor.

Bu sıcaklığa bu tünel dayanır mı dayanmaz mı,oluşturulan mutlak sıcaklık bunu dengeler mi her şey iki gün içinde kendini gösterecek.

Üç milyar kitabın tahmini içeriği bilginin 160 katı fazla bilgi bu deneyin gelişimi esnasında toplanacakmış.Yani akıllara zarar bir deney.

Yazıma başlarken anlattığım radyo tiyatrosunda bahsedildiğini yazdığım sifon içinde oluşan bir yaşam örneğine benzeyen bu deney,gelecekte belki bir su damacanasında da denebilecek hale gelir mi bilmem.Ama canlı yaşamı oldukça olacağı hakkında ben çok umutluyum

Deney mantıksal olarak iyi ve idealdir.İnsanlıktan beklenen bir çalışmadır,yakışır.Tek sorun böyle bir deneyi kazasız belasız sonuçlandıracağımızdan nasıl emin olabileceğimiz sorunudur.

O da biraz da cesaret deyip yürümeden olmuyor diye düşün üldüğünden olsa gerek buna başlanıldı.

Umarım,deneyin sonucu tiyatrodaki kadar masum bir şekilde sonuçlanır.

Yoksa vay halimize.

Keykubat

Konu ile ilgili resimler için linki google’dan girin:”http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/GaleriDetay.aspx?”

8 Eylül 2008 Pazartesi

ERMENİSTAN ZİYARETİ VE GELİŞMELER

ABDULBUSH'UN ERMENİSTAN ZİYARETİ ve SON OLAYLAR
06.9.2008 günü Ermenistan'a yaptığı ziyaret aşağıda yer alan gizli anlaşmanın maddelerinde vardı.
Ülkemiz Rum-Kürt elbirliği ile elden gidiyor.Sizler hala başı örtüsü,din min gibi konularla oyalanın durun.
100 yıl önce İngilizler tarafından düzenlenmiş Nurculuğu da hala Müslümanlık sanırsınız. Böyle devam edin bak Rum Abdulbush neler imzalamış ve neler yapıyor?
Nurculukla zaten %80 Hıristiyan olduğunuzu bile anlamadınız.Çünkü kendi dininizi sizden daha cahil olan hacı hoca,muskacı gibi din bezirganlarından öğrendiniz.Oysa onlar bildiğiniz gibi ölüm,düğün gibi olayların iştahlı bekleyicileridir.Karınları hiç doymaz.
Bilirsiniz ama kafanız görmediği için anlamazsınız başınıza geçen çorabı.

Son Ergenekon yaygarasına da terör örgütü ve onun meclisteki malum parti ile AKP içindeki İslamcı Kürdistan yandaşı M.Dengir Fırat ve arkadaşlarından başka kim mutlu olmuştur?
Evladınızın askerden gelen cenazesi de sadece biraz çaresizlikten ve biraz da alışkanlıktan "vatan sağolsun" la biter.Biraz bakkal çakkal,biraz da hocalar nimetlenir,sonra unutulur gider.

Malum terör örgütünü kurdu diye evlerinden gece yarısı pijamaları ile alıp hapislere attıkları yaşlı generaller ile siyasi parti mensubu ve diğer gazeteciler diyelim ki kurmuş olsunlar.
O dönemlerde iktidarda ABD emri ile ihtilal yapıp herkesi içeri tıkan,siyasi partileri kapatanların bilgileri yokmuydu sizce?
Onlar o zamanlar sadece fazla etkisi olmayan sıradan makam memuriyetleri işgal eden kişilerdi.Tayyip veya Gül de onların rütbesinde subay olsaydı ,bu günün Ergenekoncuları olmayacaklar mıydı sanki?

Rusya Gürcistan'ın Güney Osetyayı vurmasının ardından Gürcü Abdulbush Saakaşvili'yi (Bush'un kölesi Saakaşvili) çarpınca ABD 'nin Bush ve çetesi acilen yeni projeler geliştirdi. İtalya hiç hesapta yokken Cezayir'e 4 milyar ABD doları gibi bir soykırım tazminatı teklif ediverdi ve yanılmıyorsam bu para Kaddafi'ye Rice'ın ziyaretinden önce teslim edildi.
Uçaklardan atılan bombalarla daha dün gibi kafasına çadır geçiren ABD'yi birden garip Kaddafi affediverdi mi ne?

Fransa'nın soykırım kabahati büyük olup yalnız Tunus-Ruanda ile sınırlı olmadığından o yan çizdiyse de onu arkasında da ABD-İngiliz hakimiyetini Avrupa'dan atmak isteyen Fransız-Alman-Rus yapılanmasının da izlerini aramak gerekir.
Fransa'nın ilgisizliğini kafaya takmayan Bush'un ev hizmetçisi gündüz feneri Cadaloz Rıce, ABD'ye gıcık bu Kuzey Afrika ülkelerinden Pakistanlara kadar geniş bir ziyaret gerçekleştirmektedir.

Bu istikamette bizim Abdulbush Gül Ermenistan'a gitmeden önce "kızıp gücenmesin,biz gönderdik ha" demek için gündüz feneri cadaloz Rıce Azerbaycan'a bile gitti.
Pakistan,Avrasyacı siyaset izleme yanlısı Cumhurbaşkanı Müşerref'in sepetlenmesinin ardından bitmek bilmeyen bir anarşiye bulanmış,göz gözü görmezken birden huzur içinde seçimlerden,mağdure ve maktul bayan Butto'nun eşi zaferle çıkıverdi.

Yani,beş on yıl içinde terör ve kaos ile sapıttırılıp,bir kaç yıl içinde ABD-AB koalisyonuna teslim olması beklenenen bazı ülkeler Rusya sayesinde huzura kavuşuverdiler.
Rusya'nın kopardığı bu patırtının ardında oluşan sisli ve puslu havadan bizim Abdulbush hökümatının bir kazanç elde etmesi olanaksızdır.
Ülkenin geleceği ile ilgili soru soran gazeteciye "Türkiye'yi çok parlak günler bekliyor" diyen sayın Abdulbush'umuz acaba aşağıdaki resimdeki kendi parlak günlerini mi kastetmektedir?

Karadenizde kazara bir asker silah patlatsa neredeyse III.Dünya savaşı patlayacak.Her Amerikan gemisinin altında bir Rus gemisi dolanmakta ve gözlemektedir.
Bu nasıl bir parlak gelecektir acaba ya Rabbim?
Yoksa bombaların, şarapnellerin parlaklığı mıdır?
Bu şartlarda bizim Abdulbush hökümatı devletin ABD-AB'ye teslimini de tamamlamış durumdadır, sadece "teslim merasimi" yapılmamıştır.Yakında onu da yapacaklardı ya bu Rusya işleri karıştırdı mı ne?

Yukarıdaki bilgilerin ışığında yakın geçmişte yazıldığı ve imzalandığı iddia edilen ve maddeleri bir bir gerçekleşen aşağıdaki anlaşma metnini okuduktan sonra zahmet olmazsa bir düşünün.
Belki birşeyleri anlarsınız.

Keykubat

İlk defa 1843 yılında, İngiliz Kraliçesi Victorıa'nın üç günlüğüne gelip,Dolmabahçe sarayında 40 gün kaldığı zamanda,pehlivan Osmanlı İmparatoru Sultan Abdülaziz'e önerilen bu Kutsal Haç nişanını ne o ne de sonrakiler hiç biri takmadı.Ama Rum diyarı Pontus Devleti kurmak için 1925 Rize - Güneysu isyanından sonra diğer bir Rum diyarı olan Kayseriye göçen ve bence "dönme Müslüman olan veya görünen bu zat'ın ,"İnigilize sadakat içinde olanlara verilen " bu bağlılık nişanını takması ile kimlere hizmet ettiği,kimlerin memuru olduğu ortaya çıkmamışmıdır?
Sizce ,ne "Türk'üm" diyemiyen Tayyip ne de bu (İkisi de aynı ) bu ülke için çalışırlar mı?


GİZLİ ANLAŞMANIN İÇERİĞİ

Abdullah Gül'ün ABD ile yaptığı 2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşmanın
içeriğini 13 Temmuz 2003 günü kamuoyuna açıklamıştık. Arada geçen 5
yıl içinde bu içerik olgularla doğrulanmıştır.

1. Türk askeri Irak'ın kuzeyinden çekilecek: TÜRK ASKERİ ÇEKİLDİ.

2. PKK'ya karşı sınır ötesi harekâtlara son verilecek: SON VERİLDİ.

3. PKK'ya askerî harekât için ABD'den izin: SON HAREKAT "ONAY"
ALINARAK YAPILDI.

4. Türkiye'ye ambargo ve askerî yaptırım tehdidi: Eğer Türk Silahlı
Kuvvetleri, PKK/KADEK'e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve
izin almadan harekât yapacak olursa, ABD hükümeti, Kürt halkına karşı
şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı çerçevesi içinde uyarıda
bulunma hakkını kullanabilecek. Bu durumda ABD gerekli gördüğü ambargo
ve silahlı müdahale gibi siyasal ve askerî yaptırımları saklı tutacak.

5. ABD'nin İran ve Ortadoğu harekâtlarına aktif destek ve katılım:
ABDULLAH GÜL İRAN'A KARŞI "ABD İLE BİRLİKTE HAREKET ETTİKLERİNİ" VE
"OLUMSUZ BİR TABLO ÇIKARSA İRAN'A KAPILARIN KAPATILACAĞINI" BİRÇOK KEZ
BELİRTTİ (Radikal, 14 Mart 2006).

6. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim: İNDİRİM AKP İKTİDARI
TARAFINDAN SÜREKLİ GÜNDEME GETİRİLİYOR.

7. Irak'ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen
tanınacak: TANIMA YOLUNDA ADIMLAR ATILIYOR.

8. PKK/KADEK elemanlarına geniş kapsamlı af: AF GİRİŞİMİ GÜNDEMDE.
9. PKK/KADEK yasallaştırılacak: PKK MECLİSE SOKULDU VE
YASALLAŞTIRILMASI SÜRECİ HIZLANDIRILDI.

10. Kamu yönetimi reformuyla belediyelere özerklik: YASA TBMM'YE
GETİRİLDİ. GÜNEYDOĞU BELEDİYELERİ FİİLEN ÖZERKLEŞTİRİLDİ.
11. Aşamalı olarak federasyona geçiş: FEDERASYON PLANI UYGULANIYOR.
ANAYASA GİRİŞİMİ BU YÖNDE.
12. Kıbrıs'ta Denktaş devredışı bırakılacak ve Annan Planı küçük
değişikliklerle uygulanacak: DENKTAŞ KKTC CUMHURBAŞKANLIĞI'NDAN
UZAKLAŞTIRILDI. ANNAN PLANI DESTEKLENDİ.
13. Ege'de Yunanistan'ın taleplerine esnek tutum.
14. Ermenistan'a yönelik kısıtlamaların kaldırılması: AKP DİLE
GETİRİYOR.
İKTİDAR KOLTUKLARINI İŞGAL EDENLERİN
ABD İLE SÖZLEŞMELERİ BÜYÜK TEHDİT

Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü Powell ile yaptığı "2 sayfa 9 maddelik
gizli anlaşma"nın içeriğini açıklamak zorundadır, bu anlaşmanın
hesabını vermelidir.

ABD ile Türkiye Cumhuriyeti kanunları çiğnenerek yapılan BOP
kapsamındaki görev tanımları, Türkiye'nin geleceği açısından büyük bir
tehdittir.

Türkiye, Tayyip Erdoğan - Abdullah Gül yönetiminden kurtulmak
zorundadır.

POLİSLERİMİZ

BEĞENMEDİĞİMİZ POLİSİMİZ

Her gün şu bizim Türk Polisinin ne kadar kaba,işkenceci,zalim,yobaz,ülkücü ve kültürsüzlüğü konusunda örnek vermeden yazı yazmayan ve konuşmayan insanlar da az değildir.
Ama bunların çoğu ya toplumun "devlete karşı belli hisler" taşıyan vatandaşlarındandır ya da Avrupa'da yere çekirdek kabuğu attığı için polise dünyanın cezasını ödeyip sesi çıkmayan, burada bilgiçlik taslayan kendini bilmezlerin ürettiği saçmalıklardır.
Buna bir de rüşvet almayan Trafik polisini sürdürmek için elinden geleni yapıp,alındığında da "Polis Rüşvetçi" diye yayan açık ve gizli yabancı uşaklarıdır.
İşte sizlere Polisimizin nasıl bir yapıya sahip olduğunu gösteren tarafımdan yaşanmış bir kaç olay aktarayım;

KARIMI KAYBETTİM

Bir gün altmış beş yaşında yaşlarında Belçikalı bir kadın Turizm Polisine gelir ve kocasını kaybettiğini söyleyerek yardım ister.

Polis eşi hakkındaki bilgileri toplamak için kadının ifadesini alırken üç tane genç kız içeri girer ve “Erkek arkadaşlarımızı kaybettik” deyince yaşlı kadın;

Görüyor musun memur bey ben bu yaşta eşimi bu koca İstanbul’da kaybetmekle pek te kusur işlemiş sayılmam değil mi? deyince birlikte gülüşürler.

Durumu öğrenen kızlar sıralarını beklerken içeri bizim yerli malı 25 yaşında bir Kürt girer

Polis,senin derdin ne deyince ;

Ben karımı kaybettim.

Nerelisin?

Diyarbakırlı.

Polisi bir gülmedir tutar artık dayanmak için biraz fazla olmuştur.

Türkler aşağıdaki Karakola gidiyorlar.

“Ama ben Belçika vatandaşı oldum” deyince memur Belçikalı kadına kocan bu mu diye sorar.

Kadın yok der.

Polis Kürde inanmaz ve pasaportunu ister.

Baktığında ne görsün 70 yaşında bir kadınla “Belçika vatandaşı” olmak için evleneli daha 15 gün olmuş.

İstanbul’da başka gönüllü bir gençle tanışınca kadın bunu ekmiş.

Diğerlerinin eş ve arkadaşları bulunur ama Kürdün karısının Belçika’ya döndüğü tespit edilir.









HIRSIZLIK MAĞDURU İNGİLİZ KIZ VE KURNAZ HOLLANDALI


"1990 yılında,Kasımpaşa-Hacıhüsrev çingenelerine çaldırdığı çantasında her şeyini kaybetmiş halde Turizm Polisine gelip",Yiyecek ekmek param bile yok ben şimdi ne yaparım" diye ağlayan İngiliz üniversite öğrencisine büromuzun hiç yabancı dil bilmeyen ve en çok İngiliz ve yabancı düşmanı olan polis Memuru tarafından yardım toplanır.Tabii ki yardım biz memurlardan toplanıyor kimden olacak.
O da,Başkonsolosluğa kadar bir taksi parası ve karşıdaki büfeden yarım ekmek arası döner için.
Bu arada sigortadan para alabilmek için yalan ifade ile "çalıntı eşya raporu" almaya gelen bir Hollandalı 25 yaşlarında bir erkek de olayı gözlemektedir.
İngiliz kıza gereken ikram yapıldıktan sonra bir taksiye bindirilerek gönderilir.
Müracaat sırası Hollandalıya gelince hemen basar yaygarayı;
"Ben de para isterim bana da verin benim de karnımı doyurun."
Ama sen çantanı Roma'da çaldırmışsın burada değil.Git seni Roma (İtalya) Polisi doyursun" deyince;
Devletiniz size yardım için para vermiyorsa niye yardım ettiniz.Böyle bir şey hiçbir yerde görmedim.Siz devletin bizim için ayırdığı parayı yiyorsunuz.Hakkımı isterim" diye bağırmaya başlamaz mı?
Sonunda Hollanda Konsolosluğunu arayıp durumu anlattık.Hollanda konsolosu bu dangalak gence önce Turistler için böyle bir ödeneğin olmadığını,Türkiye'nin zaten fakir bir ülke olduğunu anlattıktan sonra bu gördüğün Türklerin en üstün yanıdır.Bunun mantıklı ve bilimsel bir açıklaması yoktur.Bu sadece Türklerde görülen bir davranıştır. Onlardan özür dile" deyince genç özür diledi ve "Roma'ya gidip çalıntı eşya raporumu oradan alacağım deyip ayrıldı."


HİÇ TÜRK TANIMAMIŞ ALMAN GENCİ


Bir başka gün Alman bir genç,kendisine fahiş fiyatla halı satıldığını ve bunu geri vermek istediği halde veremediğinden şikayetle Turizm Polisine başvurur.
Konu aslında şahsi şikayete bağlı mahkemelik bir olayken,İç İşleri bakanlığının verdiği bir talimatla mümkün olduğunca turistlerin sorunlarını çözün.Çünkü duruşmaya gelemeyecekleri için dava düşeceğinden turist mağdur kalacak,ülkemiz hakkında art niyet besleyecektir" düşüncesine hizmet eden bir emirdi bu.
Biz de esnafı bulduk,konuştuk.Konu iddia ettiği gibi değil de,elinde halıyı gören başka bir esnafın daha düşük fiyat önermesi ve Polise "fahiş fiyatla mal sattılar" diye şikayet edersen onu geri verir benden alırsın" teklifi üzerine çıkmış.
Sonunda sadece "mağduriyet olmasın diye bizim ricamız üzerine öbür esnafın verdiği fiyatı da ondan öğrenip sorunu turist lehine çözdük.
Aslında ikinci esnaf ahlaksız,turist de fırsatçıydı.Yardım edilecek hal olmasa da sonunda herkesin memnun olacağı bir sonuç elde etmiştik.
O sırada arkadaşlar da çay demlemişti.İçerideki esnaflara,yeni gelen diğer Avrupalı turistlere de çay ikram etmiştik.
Halı sorununu çözdüğümüz Alman genci birden çay ikramına tepki gösterdi.
"Niye bana çay veriyorsunuz,ben istemiyorum.Bunun için benden ne isteyeceksiniz" gibi sözler sarf edip bir yandan da tuhaf hareketler yapıyordu.
Büroda bulunan Alman ve diğer turistler de bu olaya şaşırmış ve hayretle bu genci izliyorlardı.
Diğer Alman turist aile bu gence "Sen Almanya'da hiç Türk ile arkadaşlık etmedin mi" diye sorsalar da biz de bunun karşılıksız ikram olduğunu anlatsak da genç (30 yaşlarında biri) bürodan çıkıp Yerebatan sarnıcını arkasına geçerek,arkasından bir şeyler istemek için gelip gelmediğimize bakıyordu.
Durumu gören turistler başta olmak üzere bu maymunluğa hep birlikte biz de sadece "kahkahalarla" gülüyorduk.
Bürodaki Alman aile bu davranıştan çok utanmışlardı ve bize;
"Bu Alman,hayatında hiç Türk görmemiş,kırsal bir bölgeden geliyor olmalı.Bir Alman olarak onun yaptığı bu terbiyesizlikten onun adına biz özür dileriz" demişlerdi.
Bütün yalancılığına rağmen kendisine gösterilen ilgiye bakın,onun yaptığı teşekküre bakın.
Neyse ki bütün Almanlar aynı değil.
Bütün turistler de öyle değildir.

KISMETSİZ BEDEVİ

Gecenin bir vakti Turizm Polisine Suudi Arabistan'lı bir bedevi gelir.Şikayetini soran polise derdini anlatır.

Bir Sibiryalı iş adamı görüntüsü veren sahtekarla arkadaşlık etmiştir.Sibiryalı allem eder kallem eder bu Arap’ı bir eve götürür.Birlikte içki içerler,(buraya gelince açılıyorlar) bir şeyler yerler ve derken bizim Suudi bedevi uyuya kalır.

Sibiryalı bunu üzerinden 50-70.000ABD Doları kadar parayı alır kayıplara karışır.

Polis sorar;

“Adamın adı ne?

Bilmiyorum.

Hangi otelde kalıyor?

Bilmiyorum.

Görsen tanır mısın?

Belki

Eşgali nasıl?

Tarif eder.

Polis dayanamaz arkadaşına der ki;

Bu adam da amma kısmetsizmiş.Arkadaşlık ettiği kişi hakkında bir şey bilmiyor.Kısmeti önceden elden çıkmış bunun.

Hani,”kısmetsiz bedeviyi çölde kutup ayısı şey edermiş” desem yeri var.Bu çölde de olsaydı bu Sibiryalı bunu bulurdu gibime geliyor.

Polis müracaatını yazar ve soruşturmak için ilgili birime gönderir,Konsolosluğunu da haberdar eder.

Adamın otelinde parası vardır.Oteline kadar da götürülür.

Polisin Arap hakkındaki yorumu kısa zamanda yayılır ve 15 gün sonra bir Tv programında yarışmada bile bulmaca doldurma sorusu olarak çıkar.

Böyle veya daha küçük yardımlarla tanışıp da yıllarca arkadaşlık ettiğimiz, her Anzak bayramında gelip bizleri büromuzda en az beş yıl ziyaret edip hediyeler getiren Avustralyalısı,ülkelerine döndüklerinde mektuplar,hediyeler gönderen İngiliz’i,Fransız’ı,Hollandalısı,Belçikalısı,Rus'u Amerikalısı,Japon'u inanın öyle çoktur ki.
Turizm Polisinin diğer ülkelerin Polis teşkilatları ile kurduğu derin dostluk bağları da vardır.Bir çok uluslararası olaylarda bu dostluk bağları kendini göstermektedir.
Ancak bizim polisimizin geliri malum karnını doyurmaya göre ayarlandığından bu arkadaşlıklara karşılık verebilecek ekonomik gelirden mahrumdur ve bir çok yararlı işleri de bu yüzden gerçekleştirememektedirler.
Her turizm polisinin dünyanın bir çok polis teşkilatına ait hediye edilmiş şapkaları,armaları, kelepçeleri,donanımları vardır ve hatıra olarak bunları saklamaktadırlar.Tabii onlarda bu tür hediyelerle bu işi karşılıklı tutmaya gayret etmektedirler.

Bu polislerimiz benim zamanımda hepsi kendi çabaları ile dil öğrenmiş insanlardı ve hiç birisi devletçe yurt dışında eğitim bursu vs bilmiyordu.Genelde de işlerini gayet iyi yapıyorlardı.
Yani bakıma bizim polis hiçbir yerde eşi bulunmazdır.Dinci,ülkücüdür bunda bir kötülük yok.
Ama inanın merhametlidir.Aralarında benim gibi demokratlar,sol düşünenler de yok değildir hani.

Gene de kavga etmeden geçinip giderler ve fotoğrafta görüldüğü gibi görevlerini hayatları pahasına da yerine getirirler.

Keykubat

POLİS FIKRALARI

Polis Teşkilatı gece gündüz,kar soğuk aç tok demeden,evde ailesine bile bazen günlerce kavuşamadan ağır görev şartlarında ve hak ettiğinin çok altında bir ücretle çalışmaktadır.

Siyasilerimizin alışılmış "beğenmeyen beğendiği işi yapsın" gibi sözleri vardır.Sanki memleket iş bolluğunda da memur olarak yanlış tercih yapmışız gibi.

Bazı bürokratlar da bu siyasilere yağdanlık etmekte büyük çabalar sarf ettiklerinden sadece Polisimiz değil Asker ve diğer memurlarımızda bu yüzden insanca bir yaşam sürmekten uzaktırlar.

Neyse,yazımın konusu dertlendirmek değil biraz da neşelendirmek.

Polisin her zaman anarşi,terör,adi suçlar dışında gülümsetecek olaylara şahitlik ettiği veya neden olduğu da herkesçe bilinir.Bu da halkla devletin iç içe olmasının güzelliğini göstermektedir.

İşte bir kaç fıkra;

Kaç!


Öğlen saatleri. Trafikteyim. Kırmızı ışıkta dururken yandaki kalabalığı fark ediyorum. Bir polis otosu ve kalabalığın ortasında bir genç elini kolunu sallayarak konuşuyor. Kulak kesilip durumu kavramaya çalışıyorum. Çocuk yayalara kırmızı yanarken karşıdan karşıya geçmiş, tabii bunu gören polis ceza yazıyor. Çocuk, 'Herkes geçiyordu ben de geçtim' gibilerinden kendini savunuyor. Polis umursamaz bir tavırla ekip arabasına giderken yaşlı bir teyze çocuğa bağırıyor 'Kaç oğlum kaç! G.tünde plakan mı var?!'

Trafik polisinin müthiş anonsu


Dar ve tenha bir yolda trafikteyim. Arkamdan trafik polisi geliyor. Kırmızı ışıkta durdum. Bir süre sonra trafik polisinin müthiş anonsu geldi: ''Yol boş devam et. S..tir et kırmızı, ışığı devam et.' Acaba ehliyetimi henüz almadığımı bilse;

'Ehliyet ve ruhsat. Ruhsat tamam ehliyeti s..tir et.' der miydi?

Göstermelik


Birkaç gün önce trafiğin çok işlek olmadığı bir yerde normal olarak kırmızı ışıkta durdum. O an arkama yanaşan trafik polisinin anonsunu aynen aktarıyorum: '34 XXX... devam et, devam et. Sanki biz olmasak duracaksın.'

Türk polisi ve UFO


Eveeet, şimdi de o kocaman alkışları Antalya'da UFO gördüğü için polisi arayan vatandaşa 'havadayken yapabileceğimiz bir şey yok, inerse tutuklarız' diyen yurdum polisi için alabilir miyiz?

Ukala Şoför


Kendisini durduran trafik polisi 'kırmızı ışıkta geçtiniz' deyince 'uyuyordum görmemişim' diyen yurdum şoförü, evet bildiniz babam...

Dürüst polis


Vatandaşı bir gün trafik polisi çevirir.Ehliyeti evde unutmuştur. İki taraf da 'çorba parası' konusunda hem fikirdir ama ben miktarı konusunda karar verememekteyimdir. Cepten 2 adet 20'lik çıkarılıp ruhsatın arasına konur. Polis ruhsatı açar ve 'bu fazla' diyerek 20'liklerden birini geri verir. Benim de bu yurdum polisini alnından öpesim gelir. Dürüst adammış.

İnançlı polis


Yıllar önce sabahın erken bir saatinde nasılsa kimse görmez diye kırmızı ışıkta geçip sola döndüm ve 50 metre ilerdeki kırmızı ışıkta beklerken trafik polisine yakalandım. Kırmızı ışıkta geçtiğimi söyleyip ehliyet ve ruhsatı istediğinde 'Ama ışık sarıydı' itirazıma sert bir komutla 'Yemin et!' dedi. Resmen kalakaldım, insan yalan yere yemin edemiyormuş. Yemin edemediğimi gören sevgili polis kahkahayı basarak 'Hadi yırttın, yalan yere yemin etseydin cezayı yazacaktım, bir daha dikkatli ol' dedi ve gitti. Bu olayın nerde olduğunu söylememe gerek yok değil mi? Memleketimin polisini bile özledim ben!

Polis megafonu


Bir teyzemiz yayalara kırmızı yanmasına rağmen karşıdan karşıya geçmeye çalışırken, 10 metre öteden megafon sesi gelir polisten, ''Abla, zaten şişmansın bir de pişman olma!''

Hayırlı Cezalar


Yer İstanbul, Yenibosna. Yenibosna'daki otobüs durağından çıktık Avcılar istikametine doğru gideceğiz. Otobüs kısa yoldan yola girebilmek için yasaklı yerden U dönüşü yapıyor. Yurdum polisi görev başında megafon açık ve o anlamlı anons geçiyor. 'Otobüsçü! Cezan hayırlara vesile olsun, devam et sen; ben plakana gönderirim nasıl olsa.'

Kendin dinle


Kocamın arabasını aldığım ve içine sigara kokusu sinmesin diye bütün camlarını açtığım anda en sevdiğim şarkının radyoda çalmaya başlaması üzerine radyonun sesini de sonuna kadar açıp dolaşırken yurdum polisinden gelen anons:' 34 XX, müziği kendin dinle! Kendin dinle ya da parçayı değiştir!

DEVLETE VE BATIYA BAKIŞ

DEVLET ADAMI OLMAK

Günümüzde yaşayarak her an şahit olduğumuz devlet adamı olarak gördüğümüz,kişiliklerini şahsi menfaatleri üstüne kurmuş,bunun için Allah’ı dini,kutsal her türlü değerleri utanmadan kullanmaktan geri kalmayanların düştükleri “adi çıkar kavgalarını” her gün yazılı ve görsel basında iğrenerek seyrediyoruz.

İşte sizlere nasıl devlet adamı olunacağı konusunda birkaç alıntı yazı;

Keykubat

Burada nakletmek istediğimiz bir DİNİ KISSA var:

Muhterem zatlardan biri bir gün ADALETİ ile meşhur 2. HALİFE ÖMER'i ağlarken görür. Şaşırır... Çünkü bu kişi cennetle müjdelenmişlerdendir. Merakla sorar. HALİFE ÖMER şu cevabı verir:

- "Nasıl ağlamam? El alemin bir koyunu kaybolsa, hesabı ÖMER’den sorulur!.. Geçenlerde birinin sürüsü falanca yerdeki köprüden geçerken bu koyunun ayağı köprünün çürüyen tahtaları arasına sıkışıp kırılmış... Sürü sahibi "Madem memleketin meselelerini görüp halletmeyecektin, ne diye HALİFE oldun?" deyip beddua etti. Onun sıkıntısını çekiyorum!

Bu kıssadan alınacak ders şudur ki, DEVLET REİSİ veya İCRANIN BAŞI, memlekette olan her şeyden mesuldür... İşe geldiği andan itibaren öyle bir mekanizma kurmalıdır ki, ülkenin her köşesinde olup bitenden haberi olsun. Her noktasında DEVLET görevlileri meseleleri halletsin. Halledilemeyenler yukarıya şikayet edilebilsin... Bunu yapamayana DEVLET ADAMI da, BAŞBAKAN da denmez. Onun içindir ki, biz bunların hiç birini adamdan saymayız.

İşçi Partisi'nin lideri Aydınlık'çı DOĞU PERİNÇEK bile!..

Politikacıların en büyük hatası, hatalarını kabul etmemektir. Hiç birinde ATATÜRK'e "Ben her şeyi bilemem. Alimlerimiz bana yol göstersin... Bir hata yaparsak millet bizi ikaz etsin" dedirten TEVAZU ve ASALET'i göremezsiniz.

Ancak DP ve devamı olan günümüz AKP'lileri de hata kabul etmemek, adeta bir ortak vasıf haline gelmiştir.

Siz günümüz hükümetinde bu vasıfları görebildiğinizi söyleyebilir misiniz?


AVRUPA BİRLİĞİ VE NATO İLİŞKİLERİ



BATICILIK çare olarak görüldükçe, hangi parti iktidara gelirse gelsin, kaç İHTİLAL olursa olsun, kötüye gidiş önlenemez. TÜRKİYE'nin son 200 yıllık tarihi bunun delilidir. KABAKÇI MUSTAFA, hatta belki hamam tellağı PATRONA HALİL (1730), haklı idiler!

O dönemde yaşamış olan ve matbaanın kurucusu diye bilinen ve aslen Macar, yani Batılı olan İBRAHİM MÜTEFERRİKA, yazdığı eserde şöyle diyordu:

HIRİSTİYAN ümmet, bu müsibet topluluk, güçlenip arzın her yanını gemileriyle gezdiler. Doğunun batının her yanında nice beldelere musallat olup oraları aldılar!

İSLAM analisi ise, söz konusu edilen topluluğun bu haline GAFLET hatta KÜÇÜMSEME ve DİKKATSİZLİK içinde KAYITSIZ kaldı.

O PİS GÜRUH'un SULTANLARI ve HÜKÜMDARLARI araştırılıp haklarında BİLGİ SAHİBİ olmak gibi en mühim şey, nedense yerine getirilmemiştir!.

DEVLET-İ ALİYYE ile komşu olanlar KÖTÜ EMELLER'le içten içe DÜŞMANLIK beslerler ve her an FIRSAT gözlerler!

Bunların toplulukları az iken çoğalmalarına, yenilmişken üstünlük östermelerine izin verilmemelidir!

ALEM'e yayılmalarından, UĞURSUZ DEVLET DÜZENLERİ'nden, HÜKÜMET ETME TARZLARI'ndan, beldelerle ilgili TEDBİRLERİ'nden, KANUNLARI'ndan gaafil bulunmamak gerekir!..

Böylece İSLAM BELDELERİ'ni İSTİLALARI'na ve KÜFÜR DİYARI'na ilhak etmelerine müsamaha gösterilmemelidir!

BEŞER'in EN HAYIRLI ÜMMET'i olan İSLAM MİLLETLERİ'nin meskenleri tamamen YERYÜZÜ'ne yayılmıştır. Ancak uzak yerlerde yerleşmişler, birbirinden HABERSİZ kalmışlardır. Niceleri KÜFFARIN TASALLUTU'na çaresiz, ve dermansız kalmıştır.

HIRİSTİYAN ALEMİ'nin İNCİL, TEVRAT ve ZEBUR zannettikleri kitaplarda HALLERİ'ni, DAVRANIŞLARI'nı düzenliyen gerekli ŞER'İ HÜKÜMLER bulunmamaktadır! Bu yüzden DEVLET, GENEL DÜZEN'i AKLA DAYANAN birçok KANUN ve KAİDELER'le sağlamaktadır. KÖTÜ İÇLİ KAFİR'in giydiği UĞURSUZ ELBİSE ve GİYİŞ TARZLARI pek SAKİL'dir!

Yeryüzünde ÜSTÜNLÜK'leri ile öğünen HIRİSTİYAN MİLLETLER'in iftihar duydukları BAŞŞEHİR ROMA'dır! ROMA şehri TÜRK HALKI arasında "KIZIL ELMA" namıyla şöhret olmuştur!..(USUL-ÜL HİKEM)

Bilindiği gibi, KIZIL ELMA EFSANESİ, YILDIRIM BEYAZIT'tan itibaren OSMANLI padişahlarının HIRİSTİYANLARIN MERKEZİ ROMA'yı fethedip İSLAM ÜLKELERİ'ni HAÇLI SEFERLERİ'nden ebediyyen kurtarmak arzusunu yansıtır... FATİH SULTAN MEHMED son seferini ROMA üzerine düzenlemiş, ancak bunu kimseye açıklamamıştı. Buna rağmen herhalde öğrenildi ki, sefere hazırlanırken esrarengiz şekilde öldü. Ondan sonra da TÜRKLER, KIZIL ELMA'nın ne olduğunu gizli tuttular. ÖMER SEYFETTİN'in bu adı taşıyan nefis bir hikayesi vardır.

Aslen MACAR olup sonradan İSLAM'ı kabul eden MÜTEFERRİKA, 250 yıl önce ATATÜRK'ün benimsediği SİYASET'in temelini atıyor: BATILILAR kötüdür, tehlikelidir, EMPERYALİST'tir, ve daima DÜŞMAN'dır. Bu yüzden onlara karşı daima dikkatli olmak; niyetlerini, davranışlarını, gelişmelerini takip etmek; gerekli tedbirleri almak şarttır. Ancak onların SAKİL giysilerini, AHLAKSIZ hallerini, ve herhangi İLAHİ bir temele dayanmayan, kendi menfaatlerine uygun KANUN, KAİDE ve KURALLARI'nı TAKLİT ETMEK YANLIŞ OLUR! Ve elbette diğer MÜSLÜMAN ve MAZLUM ÜLKELER ALEYHİNE onlarla İTTİFAKA GİRMEMEK gerekir! Yani İBRAHİM MÜTEFERRİKA da PATRONA HALİL kadar BATI'ya karşıdır!



Alıntı:”http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata33ab.html”

7 Eylül 2008 Pazar

TAYYİBİSTAN’DA İŞLER KARIŞIR


TAYYİBİSTAN’DA İŞLER KARIŞIR



Cumhuriyet tarihimizde bir ilk olan El Recep El Tayyip El Erdoğan hükümeti ile maşallah 6 yıldır gül gibi idare edilmekte,mutluluktan,safahattan kendimizden geçmiş bir haldeyiz.:))

Padişahım çok yaşaaa!!!

Başbakanımız, haşa ulu padişahımız El Tayyip efendileri zat-ı şahaneleri hazretlerinin seçimlerle başlattığı fakir fukaraya garip gurebaya fak-fuk fona masrafları ödetilen “poşetli” ev ziyaretleri, Türkiye Kömür İşletmelerini iflas ettiren köy meydanlarına dökülüp bırakılan kamyon dolusu kömürlerin getirdiği refah ve safahat içinde milletçe ilk defa huzur dolu bir hayata kavuştuk.


Padişahım çok yaşaaa!!!

Elektrik iki ayda bir % 40 ve %34 olarak zamlandı,doğal gaz ve petrol ürünleri öyle yükseldi ki petrolün varili 50 ABD Dolarından 160 ABD Dolarına kadar fırladı.Bu sayede ayak takımının böyle kıymetli malları da tüketmesi önlendi.Hadlerine mi düşmüş?

Padişahım çok yaşaaa!!!

İşçi ve memurlara 5 YTL-15 YTL arasında büyük maaş artışları yapılarak ,25 YTL olan aylık elektrik faturası bir anda 50 YTL’ye,gelecek ay da gelen zamla bu faturanın 75 YTL olması muhtemel faturaların ödenmesi nispeten kolaylaştırıldı,çalışan ve emekliler artan zamlara karşı korundu.:))

Emekliler ise düşman ilan edildi.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Elektrik zamları ile korkan internet medyası da böylece padişahımız efendimizin zat-ı şahanelerini rahatsız edemeyeceklerdir.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Padişahımızın verdiği yüksek maaş artışları ile aylığını ev kirası,elektrik,su,doğalgaz faturaları ile ev kirasını karşılamak, çalışanlar için imkansız oldu.

Öğrenci okutan aileler ise ortada kala kaldıklarından padişah efendimiz beleş kitap yardımında bulunarak bu yarayı sarıp sarmaladılar.Hatta bu kitaplara okumayı bile ömrü billah öğrenememiş müteveffa Said-i Kürdi hazretlerinin tüm deli saçmalıklarını bile “ilim” adı altında yazdırmış,bizlerin çocuklarını da daha idraksiz hale getirecek her şeyi öğreten tedrisat yolunda dev adımlar atmıştır. :))

Padişahım çok yaşaaa!!!

Sosyal yaşam için harcayacak geliri olmayan ülkenin %85’lik bu kesimi yüzünden sayısız esnaf dükkanını kapatırken koca koca şirketler de iflas etmekte yarış eder hale geldiler.Her yer ,kahvehaneler hep işten çıkarılmış kabiliyetsiz etrak-ı biidraklarla doldu.:))

Padişahım çok yaşaaa!!!

Geçen ay,ABD’nin başındaki Hıristiyan faşist Bush ve çetesinin talimatları ile Gürcistan’ı Güney Osetya’ya saldırtması,Rusya’nında sert tepki vermesi ile her yeri alt üst olan Güsrcistan yüzünden, aslen Gürcü olduğunu,Türkler gibi aşağılık “Yecüc Mecüc soyu olmadığını daima gururlanarak söyleyen ulu padişahımız oldukça yıprandı.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Yüzlerce Gürcü’nün ölümü,evlerinden ve yurtlarından olmasına sebep olan maceracı, kravat yiyen soydaşı Saakaşvili’nin haline de çok üzülüp kurdeşen dökmüştü.

Bu kadar dert ve keder yetmezmiş gibi kafir Alamanya’nın iki senedir sürdürdüğü “Deniz Feneri e.v.yardım derneğinin Avrupa’daki işçilerimizden topladığı yardımları, fakir fukara,garip gureba’ya değil de,ülkemizin medarı iftiharı padişahımız El Tayyip Efendilerinin sadık hizmekârı Kanal 7’ye ve padişahımızı 24 saat aralıksız methederek yüzünü ağartan Allah aşığı (!) diğer yandaş medyaya aktarması,hatta,Bangladeş’teki tsunami mağdurlarına dağıtılmak için gönderilmek için zat-ı şahanelerine bir ulak ile havale edilmiş olan sıcacık Avrolarla da ulu padişahımız sevgili yavrucaklarına bir iş güç sahibi olsunlar diye gemicikler almamış mı?

Padişahım çok yaşaaa!!!

Ne yapsın onlarında bir dikili ağacı olmasın mı? Gözü olanın gözü çıksın:))

Kafir Alaman Mahkemesinin (!) bu haksız ve hasmane saldırılarına bir yandan üzülüp kurdeşen döken zat-ı şahanemiz, padişahımız bu konuyu haber haline getirip cümle aleme yayan,eski yalaması,5 yıldır sadık hizmekârı olan Aydın Doğan adlı basın paşasına fena halde içerlemiştir.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Kendi zat-ı şahanelerini suçlayan davayı inadına sürdüren kafir Alaman Mahkemelerinin suçlamalarına cevap vermek ve onları inkar etmek yerine Aydın Doğan basın paşası ile İstanbul Şişli-Elmadağ’da bulunan Hilton oteli ile aralarında geçen “gizli pazarlıkları” ifşa etmiştir.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Hatta basın paşası Aydın Doğan Efendi’nin “ne yüzü kızarmaz kara suratlı,gözü doymaz biri (!) olduğunu da bu gün imparatorluk televizyonlarında arz-ı endam eyleyerek bütün dünya milletlerine ispiyonlamıştır. :))

Oh olsun değil mi?

Padişahım çok yaşaaa!!!

Basın paşası Aydın Doğan’ın öteki açgözlülüklerini de arkası yarın dizileri şeklinde her gün televizyon kanallarında arz- endam eyleyerek eteklerinde ne varsa dökeceğini de dillendirme lütfunda bulunmuşlardır.

Padişahımız çok yaşaaa!!!

Ne kadar dürüst bir padişahımız var ki ne kadar talihli bir milletiz ki,böyle aç gözlü zengin paşaların bütün kirli çamaşırlarını gözlerimiz önüne serip, bir bir anlatan bir padişahımız var.Onunla ne kadar övünsek azdır değil mi ey aziz ümmet-i Müslüman.

Padişahımız çok yaşa!!!

Ama zatı şahaneleri kendilerinden beklenileni ise unutmuş,kafir Alaman Mahkemesindeki dava dosyasında bahsedilen 40 milyon Avro kadar paranın başçağızına neler gelip gelmediği konusundaki suskunluğu da elbette padişahımız zat-ı şahanelerinin takdirlerine kalmıştır.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Böyle ulu bir padişahı yaptığından ne emrindeki mahkemeler ne de küffar mahkemeleri yargılayabilir. Zat-ı şahanelerini sadece ahirette Allah-ü teala yargılayabilir.

Padişahımız çok yaşaaa!!!

Bizim gibi avamdan garip gureba ise seçim zamanları padişahımız efendilerinin dağıtacağı 15-20 YTL değerindeki poşetlerin rüyası içinde olmalı,özel hastanelere yol boylarında kurdurduğu “tansiyon ve şeker ölçen,göz muayenesi yapan ve “ille de bizim hastaneye gidin,başkası sizi tedavi edemez” diyen hemşire ve doktorların talimatlarını,onlara soyulabilmek için neler yapmamız gerektiğini de düşünmeliyiz.:))

Padişahımız çok yaşaaa!!!

Tarihte bu kadar hayır işleyen bir padişah görmemiş olan biz “etrak-ı bi idrak” Türk Milleti ancak verilene “şükür ve hamd” etmeli,padişahımıza dil uzatanların dillerine bakmamalıyız.

Kızılderili soydaşlarımız gibi böyle zındıklıklara “çatal dillilik “ demeliyiz.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Padişahımız,zat-ı şahanemizin has kulları için, bu ”Alaman kafiri hırsızlık yapmışsın” diye dava açar,zat-ı şahanemizi yardım paraları ile sultanlarımız olan kıymetli yavrucuklarına “gemicikler almakla” suçlayıp utanmadan (!) iftira ve zan altında bırakır.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Basın paşası aymaz doymaz Aydın Doğan paşa da :)) bu iddiaları ve iftiraları haber yapıp cümle aleme yayarak padişahımızı kızdırmaktadırlar.

Padişahımız efendimiz de kendinden bir şey koparamayan aç gözlü,iftiraya çanak tutan bu basın ve emlak paşasına kızar.

Padişahım çok yaşaa!!!

Ama “bu hırsızlığı yaptım,yapmadım,soruşturacağım” da demek ya da dememek zat-ı şahanelerinin âli tercihleridir.:))

Padişahım çok yaşaa!!!

Neye kızacağı bizim haddimize düşmemiştir evel Allah.Hangi soruya hangi cevabı da vereceklerini de kendilerinden daha iyi kim bilebilir ki?

Padişahım çok yaşaa!!!

Yalnız,Allah’ın huzurundan kovduğu bu şeytan kulu da diyor ki;

“Ey padişahım,hikmetinizden sual olunmaz amma,vermedikleriniz zaten biliniyor,altı yıldır hakkınızda tek kelam etmemiş bu Aydın DOĞAN paşa kulunuza 6 yıldır verdiklerinizi de bir “arkası yarın “ programı ayarlayıp cümle aleme jurnal etseniz olmaz mı acep?

Hatta muhterem damadınız beyefendilerin şirketleri için Türkmenistan,Azerbaycan ,İran Irak ve diğer Krallıklardaki maceralarınız da bu basit avam ve ayak takımı tabakasınca pek merak edilmektedir?

Bu sayede bu cahil etrak-ı bi idrak millet “küresel ticaret” kurallarını bizzat sizler gibi üstün zekalı,akıllı bir uzmandan öğrenmiş olur.

Üniversitelerimizde eğitim göreninden,küresel sermayeli şirketlerimize ve geleceğin büyük iş adamı rüyasını gören tebanıza da birinci elden kurs vermiş olursunuz.Sayenizde kestirmeden eğitim almış olan tebanız da sizlerin sayesinde büyük iş adamı olurlar ve geleceğin Amerika’sını burada inşa etmeye bir önayak olmuş olursunuz hani vatan millet meselesi.

Hatta siz yorulmasanız da olur,yerinize una kıtlayıp tırtıklayan kulunuzu da görevlendirseniz daha faydalı olur kanaatindeyim.

Bu arkası yarın dizisinin adını da “Beş yılda nasıl köşe olunur” koyarsanız medya gelirlerini de katmer katmer katlayacağınızı bu etrak-ı bi idrak kulunuz bile aha şimdiden kestirebilmektedir.

Padişahım çok yaşaaa!!!

Bu jurnal işini da malum siz tercih ettiniz ve başlattınız.Alaman kafirine cevap vereceğinize Aydın Doğan kulunuza saldırmanız da biz etrak-ı bi idrak avam kısmınca pek anlaşılamamıştır.:))

Hani diyorum ki başlamışken,Katolik papazı önünde günah çıkaran İsevi gibi,başlamışken canım,merakı kalmasın,hem de beş yılda nasıl ülkenin en zengini olunur konusunda paha biçilmez fikirlere sahip olmak,sizler gibi üstün zekalı liderlerince eğitilmek debu ayak takımının hakkı değil mi yani?

Padişahım çok yaşaaa!!!

Şeytan işte neler dedirtiyor?Tövbe tövbe ya Rabbim :))

Bu şeytana uymuş,bunca lafları yazmış ayaktakımından etrak-ı bi idrak bu kulcağızınızın bağışlanması da alicenaplığınızdandır ulu Hakanım.::))

Şimdi bir de ibretlik ek koyalım.
Burada "Başbakan,devlet başkanı ve adamı nasıl olur?" konusunda nakletmek istediğimiz bir DİNİ KISSA var:
Muhterem zatlardan biri bir gün ADALETİ ile meşhur 2. HALİFE ÖMER'i ağlarken görür. Şaşırır... Çünkü bu kişi cennetle müjdelenmişlerdendir. Merakla sorar. HALİFE ÖMER şu cevabı verir:
- "Nasıl ağlamam? El alemin bir koyunu kaybolsa, hesabı ÖMER’den sorulur!.. Geçenlerde birinin sürüsü falanca yerdeki köprüden geçerken bu koyunun ayağı köprünün çürüyen tahtaları arasına sıkışıp kırılmış... Sürü sahibi "Madem memleketin meselelerini görüp halletmeyecektin, ne diye HALİFE oldun?" deyip beddua etti. Onun sıkıntısını çekiyorum!
Bu kıssadan alınacak ders şudur ki, DEVLET REİSİ veya İCRANIN BAŞI, memlekette olan her şeyden mesuldür... İşe geldiği andan itibaren öyle bir mekanizma kurmalıdır ki, ülkenin her köşesinde olup bitenden haberi olsun. Her noktasında DEVLET görevlileri meseleleri halletsin. Halledilemeyenler yukarıya şikayet edilebilsin... Bunu yapamayana DEVLET ADAMI da, BAŞBAKAN da denmez. Onun içindir ki, biz bunların hiç birini adamdan saymayız.
İşçi Partisi'nin lideri Aydınlık'çı DOĞU PERİNÇEK bile!..
Politikacıların en büyük hatası, hatalarını kabul etmemektir. Hiç birinde ATATÜRK'e "Ben her şeyi bilemem. Alimlerimiz bana yol göstersin... Bir hata yaparsak millet bizi ikaz etsin" dedirten TEVAZU ve ASALET'i göremezsiniz.
Ancak DP ve devamı olan günümüz AKP'lileri de hata kabul etmemek, adeta bir ortak vasıf haline gelmiştir.
Siz günümüz hükümetinde bu vasıfları görebildiğinizi söyleyebilir misiniz?
Keykubat

DEVLETİN RUHUNA FATİHA

DEVLET BİTMİŞ AĞLAYANI YOK

Aşağıya koyduğum alıntı yazının aslı varsa her şey aslında gün gibi ortada ya.Bakalım hala ülkemizin geleceğinden umudunuz kalacak mı?

Gerçekten yapılması gereken sokağa,dağa çıkıp bir şeyler yapmak ya da "tarih toto" oynamak. Ne zaman nasıl olacak diye.Aslında her şey çoktan bitmiş.Kalabalık aldatılıyor resmen.

Ben de burada bunca yıldır gitti,gidiyor gidecek diye kafa patlatıyorum.Zaten İnönü zamanında gitmedi mi bu devlet.

Ben iki yıldır durmadan Tevrat,İncil ve Kuran alıntılarını boşuna mı yazıyorum?Boşuna mı "Gürcü" vurgusu,Yecüc-Mecüc hakkında yazılar yazıyorum,boşuna mı "Rum-Kürt işbirliği" diyorum?

Aha bana inanmayan bunu da okusun işte;

Ergün Poyraz'ın kitabında da yer verdiği üzere; Star'da Faruk Mangırcı'nın 18 Ekim 2005 tarihinde köşesine yansıyan ve Tayyip Erdoğan'ın AKP Genel İdare Kurulu'nda söylediği iddia edilen aşağıdaki sözlerin yalanlanmaması…

"Tüm dünyadaki Yahudi lobilerinin ve Masonların desteğini aldık.Türkiye'de her istediğimizi yapabiliriz. Ordu da masonların kontrolünde. Tüm paşalar mason ya da masonların kontrolünde. İsrail'le stratejik işbirliği yapıldığı için paşaları İsrail bağlantılarımız ile bağladık. Masonlar, Mason localarının kapatılmasının hesabını Kemalizm’i, Atatürkçülüğü, Atatürk'ü Türkiye'den silerek intikamlarını Atatürk'ten alacaklar.İshak Alaton bana bu konuda teminat verdi."

Bütün bunlar Tayyip Erdoğan'ın Türk Milleti'nden sakladığı tek şeyin hastalığı olmadığı yolundaki şüpheleri arttırıyor.

"İslam" üzerinden oy toplayıp, iktidar olan;

"Türban" sorununu çözemediği halde ülkedeki kiliselerin, yabancı vakıfların ve yabancı sermayenin her türlü mülkiyet sorununu çözen Başbakan'ın; siyasi görevi Siyonizm;

Gizlemli öğretisi Yahudi Kabala olan ve aynı anda hem Mustafa Kemal’i hem de İslam'ı hedef tahtasına yerleştirmek gibi tarihi ve stratejik bir hata yapan bu tarikatın mensubu olup olmadığını bilmek her Türk Vatandaşı'nın hakkıdır.


Yazının başı ve devamı için link."http://tarhantaykut.blogspot.com/"

HÜKÜMETİN BECERİKLİ EVLATLARI

HÜKÜMETİN ÜSTÜN ZEKALI YAVRULARI (!)

Ey Türk milleti ve insanlık!

Hepimiz asırlardır “akıllı,güçlü,seçkin” insanların lutufları (!) ile yaşamışız da haberimiz yokmuş.İşte bakın Maliye bakanımızın “akıl ve zeka abidesi” (!) hayırlı evladının icraatını babasından okuyalım;

Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, dün TBMM Genel Kurulu’nda 2008 bütçesinin görüşülürken, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın oğlunun şirketiyle ilgili iddiaları gündeme getirmesi üzerine, "O şirket milyon dolarlar vergi veriyor. Sizin burada aldığınız paraların vergilerin bir çoğunu o veriyor" demiş.

Ne kadar haklı değil mi,Allah başımızdan kazara falan eksik etmesin (!).:))sinek bile bunları ısırsa inanın memleket çöker hatta dünya ekonomisi altüst olur yeryüzünde bilumum kıtlıklar ve kuraklıklar,salgın hastalıklar ortaya çıkar.:))

Çıkmıyor mu sanki? (!)

Kuş garibi salgınından parsayı pastörize yumurta şirketi ile gene bu muhterem âli insanın kızı hemen bir şirket kurup tez elden atılacak onca yumurtayı kullanılır hale getirmedi mi? Allah bunları korusun (!) bunlar başımızda olmazsa kim bilir maazallah bir anda kıyamet bilem kopar mı kopar.Ya hemen bir masaya,tahtaya vurun tüh tüh deyiniz geçsin.:))

Nankör olmayalım ey millet,Allah’ın bizim gibi kabiliyetsiz,başarısız kuru kalabalıklara (!) bir lutfu değil mi bunlar?

Padişahım çok yaşaaa!!!

Herkes oturduğu yerden kuru gürültü edip,gece gündüz devleti ve milleti için çalışan, uykularını uyumayan,her gün yavrucuklarına milyon dolarlık gemiler,Amerika’larda villalar bilmem neler alan,dünyanın neresinde avanak memleket var ki oraya AB ve ABD ve hatta Rus pazarına bile sokamadığımız dandik malları kakalayalım,oralar olmazsa bizim yetmiş milyonluk kalabalığa nasıl kakalayalım da çocuklarımıza biraz dünyalık hazırlayalım diyen bu fedakar babaların hakkını “yolsuzluk yapıyorlar diye yemeyin ve kıskançlık etmeyin ey siyasiler.(!)

Ne demişler;

”İşleyen demir ışıldar”;

“Bal tutan parmağını yalar”

.Bunlar boş sözler değildir.Her seçimde milyarla parayı sokaklara kalabalıklara ve poşetle dağıtılan ıvır zıvırlara yatırıp onların adını da “garip gurebayı,fakir fukarayı” doyurmak “ koyan ,masrafları da devletin Fak-fuk fonuna ödeten bu yüce insanlara haksızlık etmeyiniz.(!)

Bakın,taaa Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde çalışan 4 milyon işçimizden “Türkiye’de fakir fukara,garip gureba bırakmayacağız,herkese yardım edeceğiz ” diye topladıkları paralarla televizyon kanalları ,denizcilik,ithalat,ihracat ve 16 yaşında bebelere İnternetten satış şirketleri kurup yavrucuklarına sağlam gelecek hazırlıyorlar.(!)

Böylece şirketlerinde asgari ücretin altında karın tokluğuna cahil çaresiz gençleri sigortasız çalıştırıp böylece daha fazla kâr elde edip dosta düşmana onların doğuştan ne kadar üstün, vatana millete ne kadar faydalı ticari yetenekli insanlar olduklarını ispat etmiyorlar mı? (!)

Siz bu gerçekleri (!) görmez misiniz?

Güneş balçıkla sıvanmaz.

Kimse böyle üstün zekalı,vatana hayırlı evlatlara sadece çekemezlikten dolayı haksızlık edemez.(!)

Bizler kendi derdimize yanalım.Allah’ın sevgili kullarını üzmeye kimin hakkı olabilir ki?

Maazallah tümünüz küllen cehennemde yanarsınız alimallah.(!)

Padişahım çok yaşaaaa!!!!

Onlar olmasa tüm memleket açlıktan ölürüz vallaaa(!)

Bizler,yattığı yerden yiyip,ömür boyu çalışıp bir ev ve araba almayı başaramazken, âli hükümetimizin Allah vergisi üstün zekalı yavruları (!) bakın ne mucizeler gerçekleştirmişler. Padişahım çooook yaşaaaa!!!!

Unutmayın ki bunlar herkesten iyi dua ederler hem de mevlüt’ün bir mısrasını hafifçe değiştirerek.Sizce bu dua tutmaz mı?

“Allah adın zikredelim evvela;

“Vacip olsun zenginlik önce bu kula.”

Siz hiç hayatınızda böyle dua ettiniz mi?

Siz “Subhaneke” nasıl okunur onu bile bilmezsiniz.Hem bilseniz de “siyasi dindar” olamadığınız için Allah’ın bu kalabalıkta sizleri görmesi kolay olmadığından sizler sürünmeye,Allah’ın bu üstün kullarının ellerine bakmaya muhtaçsınız.(!)

Hep birlikte muhtaç değil miyiz?(!)

Aşağıdaki olayla iftiracı(!) CHP’li vekil bakın nasıl bu mübarek adamları üzmüş,yazık değil mi?

Adalet mi bu?

Allah insanı kuru hatta yaş iftiradan bile saklasın (!) değil mi arkadaşlar?

ANKA “Meclis Genel Kurulu’nda bütçe görüşmeleri sırasında, CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, “Allah aşkına şu Tayyip Erdoğan nasıl zengin oldu. Ben çok iyi tanırım. Beraber il başkanlığı yaptık. O Refah Partisi il başkanıydı, ben DSP’nin il başkanıydım. Kendisi muhasebecilik yapardı. Peki nasıl zengin oldu?” diye sorması, AKP’lilerin protestolarına ve TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’nun ara vermesinden sonra AKP ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı itiş-kakışa yol açtı.”


Sonra bir başka istatistik çalışması,basından;

Keykubat


İktidara geldikten sonra zenginleştiler,

3 Kasım 2002 seçimlerinde yoksulluğu ve yolsuzluğu bitirme vaadiyle tek başına iktidar olan AKP, 7 yıllık iktidarında partililerin ve çocuklarının hızlı zenginleşmeleriyle adından çokça söz ettirdi.Araştırmalara göre bu çocukların 2002 öncesi ne bir işleri ne üzerine kayıtlı malları var.Her şey “Devletin başına geçtikten” sonra başlıyor.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çocukları Ahmet Burak Erdoğan ile Necmettin Bilal Erdoğan, İstanbul’da 1 milyon YTL’ye villa sahibi oldular.
Ahmet Burak Erdoğan
Ahmet Burak Erdoğan’ın yüzde 50 hissesine sahip olduğu MB Denizcilik Taşımacılık Limitet Şirketi kurulduktan 18 gün sonra 2 milyon 350 bin dolara kuru yük gemisi satın almıştı.
Bilal Erdoğan
Bilal Erdoğan da ABD’nin Maryland eyaleti College Park’a 261 bin 500 dolara ev almıştı.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın çocukları da ticarette hızla yükselenlerde başı çekti.


Onların çocukları askere gitmez,şehit olmaz.

Gitseler de "vurulmadan" gelirler.

Çünkü üstündürler.(!)

Abdullah Unakıtan
Bakanın oğlu Abdullah Unakıtan, kızları Fatma Unakıtan, Zeynep Basutçu ile bakanın eşi Ahsen Unakıtan 2001’de AB Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ’yi 10 bin 500 YTL sermayeyle kurdular.
Ahsen Unakıtan
Bugün şirketin ödenmiş sermayesi 16 milyon 816 bin YTL’yi aştı. Unakıtan’ın çocukları, Telemobil Bilgi İletişim Hizmetleri Sanayi ve Ticaret AŞ’yi de şirketlerine eklediler. Özelleştirilen Mersin limanının 2 milyon dolarlık işletim sistemi ihalesini, limanı özelleştiren Unakıtan’ın çocuklarının şirketi aldı.
Fatma Unakıtan
Kuş gribinin yayılmasıyla şirket pastörize sıvı yumurta işine girdi ve Unakıtan markasıyla satışa sundu. Pastörize yumurtanın KDV’si yüzde 18’den 8’e düşürüldü. AB Gıda AŞ binlerce tonluk mısır ithalatından dört gün sonra vergi oranının artırılması sayesinde yüzde 50 kazanç sağladı.
Abdullah Gül
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 16 yaşındaki oğlu Mehmet Emre Gül de ticarete atılmış ve internet ortamında elektronik eşyalardan, mobilya ve kitaba kadar farklı ürünler tanıtan 15 bin YTL sermayeli bir şirket kurmuştu.
Mehmet Emre Gül
Oğul Gül’ün Ankara’daki iki alışveriş merkezinde stantta mısır satılması işine girdiği de ortaya çıkmıştı.

20/08/2008 23:21:21

Yalnız bu çocukların üstün zekalarının açılması için babalarının “Cumhurbaşkanı,Başbakan,

Bakan vb olması gerekiyormuş.

Neyse bizler öyle âli mevkilere yakışmayan düşük avam tabakası olduğumuz için (!) onları eleştirmek haddimize mi düşmüş canım?(!)

Derdimize yanalım ey millet! Allah bize ne böyle mevkiler verdi ne de böyle zeki evlatlar.Yaaaa:))