Sayfalar

15 Ağustos 2008 Cuma

OBAMA’YI BEKLERKEN

OBAMA’YI BEKLERKEN


Obama Berlin'de.

Amerika,ister sevelim ister sevmeyelim yeryüzünde gerçek bir güçtür ve varlığı tartışılmaz.Biz de Avrupa halkları gibi bu ülkenin yöneticileri üzerinde bir şeyler söylemeli ve istek ve görüşlerimizi belirtmeliyiz.

Biz kendimiz için bir şeyler düşünmezsek yıllardır olduğu gibi başkalarının bizler için düşündükleri ile bocalamaya devam ederiz.

Rahmetli ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün nutkundaki şu ifade bize yol gösterici olmalıdır;

“Millet ve memleketin menafii (menfaati) icap ettirdiği takdirde beşeriyeti teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet muktezasından (içeriğinden) olan dostluk ve siyaset münasebetini büyük bir hassasiyetle takdir ederim.Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin bu arzusundan sarf-ı nazar edinceye kadar biaman (amansız) düşmanıyım”

Şimdi konuya dönelim;

Amerika’nın dünya siyasetindeki yeri I. Ve II.Dünya Savaşlarında artarda göstermiş olduğu “son noktayı koyma başarısı” ile perçinlenmiştir.1918 yılında Başkan Woodrow Willson’un Amerika’nın şartı olarak ortaya koyduğu ve kendi adı ile anılan ilkeleri üç yıl içinde ABD tarafından terk edilince yeni bağımsızlığa kavuşmuş bir çok ülke yeniden emperyalizm işgaline uğramış,eski teokratik idare şekilleri yeniden belirmişti.

II.Dünya Savaşından sonra bu ilkeler yine kendini göstermiş ve Amerika “Mazlum Milletlere” demokrasi,hürriyet bağışlayan ülke kimliği ile büyük saygı kazanmıştı.Halen de dış siyasetinde bu etki vardır.

1980’lerde Hollywood artisti Ronald Regan’ın Vietnam kahramanı ve Afganistan’da Ruslara karşı bağımsızlık savaşı veren Taliban örgütü ile birlikte Afganistan’ı Rus işgalinden kurtarmak için onlara yardım eden savaşçı Rambo’lu,özgürlük getiren Amerika tiplemeleri, Rambo kişiliğinde sempati toplamış,yıldız savaşları güvenlik şemsiyesi ve silahsızlanma projeleri ile hayranlık uyandırmıştı.

Bunların ardından Afganistan’dan çekilmek zorunda kalan SSCB’nin de kendini Gorbaçev ile fesih etmesi,1991’lerde Berlin Duvarının yıkılması,SSCB’den ayrılan yeni devletlerin bağımsızlığına kavuşmaları gezegenimizi nükleer savaşlardan bir nebze koruma yolunda dünya ülkelerine geçici bir umut vermişti ve bu kadarı ile de kalmıştı.

Ardından gelen baba G.Bush’un,SSCB’nin yeni yapılanma çabaları içinde boğuşurken 1989’larda ortaya atılan Fas’tan Pakistan’a uzanan “Yeşil Kuşak” projesi ile ABD kendine yeni bir düşman yaratmıştı.

Çünkü ABD’nin çabaları ile Irak’ın başına getirilen Saddam Hüseyin’in silahlanması ve Rusya ile iyi ilişkiler kurması ABD çıkarlarını tehdit edince 1991 ortalarında yapılan I.Körfez Harekatı ile ABD SSCB yerine koyduğu yeni tehdit planını hemen uygulamaya sokmuştu.Bu uygulama 1992 yılında da Huntington’un yazdığı kitapta “BOP-Ilımlı İslam Projesi” olarak adlandırılacaktı..

Baba Bush’un ardından Bill Clinton ile magazinsel ama sevimli bir Amerika tiplemesi altında AB’nin ve dünyanın diğer bölgelerinin de yeniden yapılanması da işleme konulmuştu.1996’da Buh’un ticari ortağı Usame Bin Ladin’in Afganistan’a girerek Talibanla birleşmesi ile Müslüman Afgan halkının direnişi de “terörist” bir kimlik kazanmıştı.1998 ve 2001 Ocak’ında yapılan saldırılarla Afganistan’a el koyma işlemi başlatılmıştı.09 Eylül 2001’de Şah Mesud’un bir dümenle CIA eli ile öldürülmesinin ardından 11 Eylül 2001 ikiz kule tezgahı hem Afganistan hem de Irak’ın vurulması için mazeret oluşturmuştu.Artık siyasi açıdan işgale karşı duracak her türlü itiraza haklı bir cevapları olacak,sömürgecilikle de suçlanamayacaklardı.

İkiz Kule olayının ardından yavru G.W.BUSH’un “Crusade-Haçlı Seferi” ifadesi ile İslam dünyasına “Haçlı Seferi” başlamıştı.Irak da nükleer silah yalanları ile suçlanmış ve kendilerine ihanet eden Saddam Hüseyin’in de kellesini koparıp yerlerde yuvarlamışlardı.Çetenin önünde duran yoktu artık.Saldıkları korku ve dehşet yeryüzündeki tüm halkları dehşet içinde bırakmıştı.


2004 yılında Mısır Şarm el Şeyk’de Başkan Jack Chirac’a “Tanrıdan vahiy aldığını,Ortadoğu’da Yecüc-Mecüc (Gog-Magok) olduğunu ve bunların bölgeden çıkarılmasını söyleyen bir Amerikan başkanı olan George W.Bush’un durumu Tekvinde şöyle belirtilir;” Yas.13: 1 "Aranızdan bir peygamber ya da düş gören biri çıkarsa, bir belirtiyi ya da şaşılası bir olayı önceden bildirirse.....”,“Yas.13: 5- O peygamber ya da düş gören öldürülecek....”.

Umarım Sayın Obama,siyasi ve zenginlik hırsları yüzünden din dahil her şeyi çekinmeden çıkarına kullanan böyle basit çıkarcı bir başkan olup,eskisini taklit etmeyecektir.Tekvin ayetinde olduğu gibi “düş gören” cinci kılıklı veya eski alışkanlığı olan kokaini fazla kaçırıp da mazlum dünya halklarının yaşamları üzerine karar veren Bush gibi olmayacaktır.

03 Kasım 2002 genel seçimlerinin ardından ABD dümenleri ile prestijini sıfırlamış Türkiye’nin demokratik partileri çökmüş ve G.W.BUSH’un haçlı seferinin önünde engel teşkil eden “Demokratik-Laik Türkiye” de “İslam’î Devlet Modeli” oluşturulmaya başlanmıştı. “Eski Osmanlı bölgesini merkezi İstanbul’da olacak bir Hilafet yönetimine teslim etmek şeklinde özetlenebilecek yeni “Büyük Ortadoğu Projesi” de Türkiye’deki İslamcı ortaklarını aldatmada yeterli olacaktı. Türkiye’nin de “İslam Şeriatı” idaresine geçişi ile haçlı önündeki “İslam Hedefi” netleşmiş olacaktı.

Böylece Avrupa ve Amerika’nın “Haçlı Seferi” için Hıristiyan kamuoyunu ikna sorunu da ortadan kalkacaktı.

Ancak işler Türkiye cephesinde iyi gitmemiş,demokrasi ve Laiklikten taviz vermek istemeyen geniş kitleler ABD’nin kuklası AKP’nin projelerini uygulamasına engel oluşturmuştu.Bu gecikmeler ABD’de seçim döneminde girildiği halde İran’a planlanan operasyonun gecikmesine de sebep olmuştu.Yeni gelecek Başkan eski hükümetin bıraktığı pislikle boğuşmadan yeni bir siyaset belirleyebilecekti.

Ama,G.W.BUSH’un “neocon-cuları” bunu Türkiye’deki bu muhaliflerinin yanına bırakmayacak ve kendilerine karşı kamuoyu oluşturan bu kesimi “adı duyulmamış” çete suçlamaları ile en azından sorgusuz sualsiz cezaevlerine tıktıracak ve bizzat ABD II.Genelkurmay Başkanına bile alındıkları gece sorgulatacaktı.(Aynı gece Cartwrıgt’ın gelmesi.”Ergenekon üstü Cartwrıght,buyurun” başlıklı yazım.)

Nato emrinde olan Türk Ordusunun generalleri de Nato Emri ile bu eski üstlerini koruyamayacaklardı.Terör örgütü elemanlarını korumak için Türkiye’ye daha yeni yaptırdıkları Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki sanık haklarının hiç biri de bunlara uygulanmayacaktı.Bunlar için hukuk ve adalet olmayacaktı.

Bu plan şu ana kadar mükemmel olarak uygulanmaktadır.

Diğer yandan G.W.BUSH çetesinin suç ortağı olan Avrupa devletlerinin ve Amerika’nın kamuoyunda bu anlamsız savaşta yıllardır eşlerini, evlatlarını,babalarını kaybedenler oluşturdukları “Bush karşıtı kamuoyları” ile kendilerini ve dünyayı, Bush Çetesi ve onun pisliklerinden korumak için “barışçıl siyaset güdecek liderlere” oy vermeye yönelmişlerdi. İngiltere’de Brown’un iktidara gelişi,Amerika’da Obama’nın desteklenmesi,Putin’in ve Ahmedi Nejad’ın Bush sayesinde yıldızlarının parlaması hep bu tepkilerin sonucuydu.Bush çetesinin esmer bayan üyesinin (C.Rıce) havalimanında elleri kırmızı boyalı fedakar bir Amerikalı genç hanımın protestosu ve daha nice tepkiler bu çetenin dünya halklarında yarattığı dehşetin birer ifadesiydi.

Köktendinci,Hıristiyan-faşist Bush ve çetesine karşı bir umut Barack Obama olarak görüldü ve Amerikan halkı onu bu yüzden destekledi.Yazılı ve görsel basından edindiğim bilgilere göre bu destek ABD dışında ABD halklarının köklerinin bulunduğu ülkelerden de bu yönde destekler olduğunu görmekteyiz.

Sayın Obama’nın Kenedy usulü bir gümbürtüye gitmeden,G.W.BUSH ve çetesinin dünya halklarında yarattığı terör,dehşet ve korkunun giderilmesi,dünya milletlerinin adilane yönetilmesi şeklinde çalışmalar yapacağını umuyorum.

Umarım Sayın Obama Bush çetesinin üyesi olan Mc Cain’e rağmen seçildiğinde dünya milletlerinin yüreğini ferahlatacak bir şeyler yapar.

Çünkü Sayın Barrack Obama sadece Amerika Halkı için bir beklenti değildir.Onun uygulayacağı siyaset Bush ve çetesinin yarattığı dehşetten acı çeken mazlum milletler için de bir beklentidir.

Unutmayalım ki “Hepimiz bu gezegenin çocuklarıyız” yani “We’re the children of the World”,bu da her canlı gibi mazlum halkların da “adalet” hakları olduğunu gösterir.

Bitti bitecek diyerek izlediğim Amerikan seçimlerinden galip çıkacak bir “Obama’yı beklerken” bunlar aklımdan geçti işte.

Keykubat
Bu yazı ilgili yere ulaşmıştır.İşte Linki."Tinley Park, IL, United StatesSun, 27 Jul 2008 02:30:41 -0500"
Türk halkı da resimdeki Alman'ların yaptığı gibi yabancı devletlerin ileri gelenlerine ulaşmayı denemelidir.İsteklerini yazmalıdır.İnanın siyasetçilerin işin kolaylaştırdığınız gibi,dünya liderlerinin hakkımızdaki düşüncelerini de değiştireceksiniz.Bu eleştirilecek değil acilen uygulanacak bir konudur.Siayasetçilerin sizleri satmasını istemiyorsanız,sürpriz operasyonlara karşı iseniz "Halkın Sesi" olarak sesinizi duyurunuz.Keykubat.
25.7.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.