Sayfalar

30 Ağustos 2019 Cuma

NÜFUS BİLİM DERNEĞİ ENSEST RAPORUNDAN ALINTILAR

TÜRKİYE NÜFUS BİLİM DERNEĞİ ENSEST RAPORUNDAN ALINTILAR

Türkiye Nüfus Bilim Derneğinin Ensest Raporu

Adı geçen kurum bu çalışmasında devlet desteği alamadıklarını belirtmiştir. Doğaldır çünkü AKP hükumeti bu geleneklere bağlı, Müslüman görünen Doğu Kiliseleri Yahudi Hristiyan mezheplerine bağlılardan oluştuğu için bu gelenekler onları Osmanlıya ve Atatürk Cumhuriyetine isyan ettiren "Dinimizi yaşayamıyoruz; Şeriat Elden Gidiyor; Çarşaf, peçe, Türban" merkezli sloganları ile halkı dinle ve siyasetle aldatarak, sapkın antik çağ Babil Talmudu geleneklerine bağlı şeriatlarını yaşama arzularının esas noktasıdır.
Adamlara bundan vazgeç derseniz sizi öldürebilirler.,

Bundan 15 yıl öncesinde bu tür bir rapora internette rastlamak olası değildi. 2008'lerde yazarak, daha evveli de haber yorum yazarak 2004'lerde başlattığım pedofili, kulamparalık ve kadın erkek eşcinselliğinin dini kökenli oluşları önceleri çok yadırganmış ve çok tehditler almıştım.

Sonradan buna herkes alıştı. Şimdi ise halkın %40'ın üzerinde bir kesiminde tabu olmaktan da çıktı ve "mücadele edilmesi gereken sosyal tehlike" olarak görülmeye başlandı ve her yerde bu konuda mücadele edenleri sıklıkla görür olduk.

Batının 500 yıl önce başlattığı Rönesans ile elde ettiği kazanımları biz de bu başlangıç ile kazanmaya başladığımızı düşünüyorum.

Oysa 10, 15 yıl öncesi İnsan Hakları, Kadın, Çocuk hakları dernekleri AB fonlarından aldıkları fonlar hatırına bir kaç bildiri, kimsenin izlemediği saatlerde kısa programlar ile görevlerini ifa ederlerdi. Şimdi öyle mi?

Bana katılan değerli insanlarımızın büyük çabalarıyla gerçek bir özgürlük ve demokrasi mücadelesinin gericilikle mücadelenin temel hareket noktası haline gelmiştir.

Böylece Türk milleti de tüm unsurlarıyla kalitesini de göstermiştir.
Emeği geçen ve mücadele eden her kişi ve kuruma saygılarımı sunarım.

Herkese saygılar

Alaeddin Yavuz​


TÜRKİYE'DE ENSEST SORUNUNU ANLAMAK

Sunuş Nüfusbilim Derneği'nin kurulma amacı, nüfusbilim alanında çalışmalar yapmak, bu alanda farklı disiplinler tarafından yapılan çalışmaların içinde yer almak ve çalışanları desteklemek, bu çalışmalarda üretilen bilgilerin yaygınlaştırılmasına katkıda bulunmak, nüfusbilim ve nüfusa ilişkin konularda çalışanlar arasında mesleki dayanışma, iletişim, işbirliği ve etkileşimi sağlamaktır. Derneğimiz, bir sivil toplum kuruluşu olarak nüfusun alt gruplarının nüfusbilim ile ilişkili konularında yaptığı araştırmalar ile yasa yapıcı ve uygulayıcılarına veri sağlamaktadır.

Nüfusun farklı alt gruplarının belirlenen sorunları hakkında toplumsal duyarlılık artırmaya yönelik savunuculuk çalışmaları da dernek üyelerimiz tarafından yürütülmektedir. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye göre tüm çocukların şiddetten korunması, hiçbir şekilde şiddete maruz kalmaması gerekmektedir. Bu sözleşmeye imza atan devletlerin, çocukların güven içinde yaşamasını sağlama sorumlulukları bulunmaktadır. Sözleşmeye imza atan Türkiye'de de, dünyadaki pek çok ülkede olduğu gibi, çocukların bazı haklarına ulaşmada güçlükler yaşadıkları bilinmektedir. Toplumda çocukların ulaşamadıkları hakların boyutlarının belirlenmesi için farklı araştırmalara gereksinim vardır. Yapılan araştırmaların sonuçları ise müdahale alanlarının belirlenmesini sağlayacaktır.

Önemli bir sosyal ve sağlık sorunu olan ensest, nüfusbilimin farklı boyutlarında çalışan üyelerimizin ilgi alanı içinde yer almaktadır. Türkiye'de tanı konulan ensest vaka sayısının bildirilmesi gereken vaka sayısından daha az olduğuna ilişkin kanıtlar bulunmaktadır. Aile içi cinsel istimara maruz kalan çocuklarda fiziksel, psikososyal ve cinsel sağlık sorunlarının olduğu bilinmektedir. Aile içi ahlaki bir sorun olarak da tanımlanan ensest olayları mağdurları ve failleri ile birlikte, ailedeki diğer bireyler tarafından saklanmaktadırlar.

Önemli bir hak olan “birey sağlığının ayrılmaz parçası olan, cinsel sağlığın korunması ve bedene saygı” hakkının ihlaline ilişkin bilgiler bu olayların tanımlanması ile sağlanabilir. Bu çalışmada ensest vakaları ile farklı alanlarda karşılaşan 98 uzmanın deneyimlerinden yararlanılarak ensest vakalarının genel özellikleri ve vakalara yönelik hizmetler değerlendirilmiştir.

 Prof. Dr. Hilal Özcebe Nüfusbilim Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

Önsöz Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu-UNFPA, tüm dünya üzerinde yürüttüğü çalışmalarını herkesin sağlıklı ve eşit haklardan yararlandıkları bir yaşam sürmelerine adamıştır. Kadın, erkek, çocuk istisnasız bu yaşam; her türlü fiziksel, cinsel ve duygusal istismardan uzak olmalıdır. UNFPA, bu doğrultuda, Türkiye'de de, kadın ve kız çocuklarının insan haklarının korunması, geliştirilmesi, tüm bireyler için üreme sağlığının iyileştirilmesi, üreme sağlığı haklarının yaygınlaştırılması , bu alanlarda ihtiyaç duyulan ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulabilmesine yönelik veri ve bilgi ihtiyacının karşılanması için çalışmaktadır. Hem dünyada hem de Türkiye'de toplumsal yara haline gelen konulara eğilen araştırmalara destek veren UNFPA bu sayede kamuoyunun dikkatini bu alanlara çekerek önlem alınması ve politika oluşturulmasında önemli çalışmalara imza atmıştır. UNFPA bu çerçevede 2005 yılından itibaren hem Dünya'da hem de Türkiye'de ciddi sorun haline gelmiş konuları işaret eden alanlarda araştırmalara imza atmış ve atmaya devam etmektedir. 2005 yılında “Türkiye'de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri”, 2006 yılında “Medya ve Kadına Yönelik Şiddet”, 2007 yılında “Türkiye'de Gençlerin Cinsel ve Üreme Sağlık Araştırması” raporları kamuoyunda ses getirmiş ve bu alanlarda politikaların oluşturulmasında önemli roller üstlenmiştir. Bu çalışmaya verdiği destekle UNFPA, yine toplumda çok yakıcı ama bir o kadar da üzerinde konuşulmayan bir konu olan ensesti ele almaktadır...

Ensest, sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada, tanımı bir kültürden diğerine değişmekle birlikte, üzeri örtülen, konuşulmayan bir olgudur. Ensest uluslararası sözleşmelerle korunan temel insan haklarına yapılan en korkunç saldırılardan biridir. Bireyin beden bütünlüğünü, mahremiyetini, üreme haklarını elinden alan bu durum, genellikle çocuk yaşta başlayarak uzun süre “aile bütünlüğü”nü bozmamak adına gizli kalarak devam etmekte ve neden olduğu ruhsal, sosyal ve cinsel yaşam sorunları erişkinlikte de sürmektedir...

“Türkiye'de Ensest Sorununu Anlamak” araştırması, ülkemizde hemen hemen hiç konuşulmayan ve birkaç akademik çalışma dışında çok az bilinen bu konuyu açığa çıkarmak ve konuşulur kılmak amacıyla Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun desteğiyle, Nüfusbilim Derneği tarafından yürütülmüştür. Ensest mağdurlarının ihtiyaç duydukları sosyal, hukuki ve sağlık desteği almaları devletin görevleri arasındadır. Bunun sağlanması ise, ancak bir koordinasyon sisteminin varlığı ve işlemesiyle mümkün olabilecektir. Bu çalışmanın alandaki eksikliklerin ve gereksinimlerin tespit edilmesi açısından önemli bir boşluğu doldurmaya ve bundan sonra yapılacak çalışmalara altyapı oluşturmaya hizmet etmesi amaçlanmıştır. Bu noktada, tüm kamu ve sivil sektörü, akademisyenleri ve uluslararası camiayı, bu konuda üstlerine düşen görevleri üstlenmeye ve işbirliğine davet ediyoruz. Unutulmamalıdır ki; enseste “dur” demek bir insanlık borcudur... T. Tunga Tüzer UNFPA Türkiye Temsilci Vekili

Sayfa 17'den başlayarak seçilmiştir;

Dünyada Ensest;

Türkiye'de Ensest Sorununu Anlamak 16 Nüfusbilim Derneği ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Amerika Adalet Bürosu cinsel istismar mağdurlarının %20'sinin babası tarafından istismar edildiğini bildirmiştir. Finkelhor 1 milyon Amerikalının baba-kız ensesti mağduru olduğunu ve her yıl 16.000 yeni vakanın eklendiğini belirtmiştir. Amerikan Suç Önleme Komitesi'nin raporuna göre saldırganların %31'i baba/üvey babadır.
Kanada Adalet İstatistikleri Merkezi'ne göre çocuklara yönelik cinsel istismarcıların %39'u ana-babalar, %32'si kardeşler, %28'i geniş aile üyelerinden oluşmaktadır. 
WHO tarafından 10 ülkede yapılmış olan şiddet araştırmalarında görüşülen kişilere 15 yaşından önce uğradıkları cinsel istismarla ilgili sorular da sorulmuş, cevap verenlerin %7-21 arasındaki kısmı istismara uğradıklarını belirtmişlerdir (örneğin Etyopya %7, Tanzanya %11, Japonya %14, Namibia %21). İstismar eden kişi çoğunlukla ailedeki erkek bireylerden biridir. Wiehe , 8 kadından birinin 14 yaşından önce, 6 kadından 1'inin 18 yaşından önce ensest yaşamış olduğunu bildirmektedir. 

Ülkemizde sayısal verilere ulaşmak hem ensestin saklanması hem de ulusal kayıtların olmaması nedeniyle sınırlıdır. Cinsel istismar konusunda ulusal temsiliyeti olan ilk istatistiksel bilgi Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması 2009 verilerine dayanarak üretilmiştir. Henüz özet bulguları yayımlanmış olan araştırma sonuçlarına göre kadınların %7'si 15 yaşından önce cinsel istismara maruz kalmıştır. Saldırganların %60'ı kadınların tanıdıkları biridir. Saldırganların yakınlık derecesini henüz bilmediğimiz araştırma bulguları ayrıntılı olarak yayımlandığında, kadınların maruz kaldığı ensestin yaygınlığına ilişkin bir tahmin yapmak mümkün olacaktır. Ancak görüşmeler kadınlarla sınırlı olduğundan cinsel istismarın ve ensestin erkek çocuklar arasında yaygınlığı bu araştırmadan çıkarılamamaktadır. Sezgin tarafından yapılmış klinik çalışmanın bulgularına göre ensest saldırganlarının %57'sini öz babalar, %4'ünü öz ağabeyler, %13'ünü yakın akrabalar, %26'sını ise ikinci dereceden akrabalar oluşturmaktadır.
Yasal başvuruda bulunmuş, mahkemesi sonuçlanmış ya da süren vakalarda ise saldırganların %39'unu öz baba, %15'ini öz ağabey, %17'sini yakın akraba, %28'ini ise uzak akrabalar oluşturmaktadır.
Yaşanan ortam Birçok çalışmada cinsel istismarın düşük sosyokültürel çevrelerde yaşandığı düşüncesi doğrulanmamış; aksine ensestin her çeşit sosyoekonomik ve kültürel çevrede yaşanmakta olduğu ortaya konmuştur. Çok sayıda yazar ensestin yüksek sosyoekonomik düzeylerle daha fazla saklandığı ve bildirilmediği için daha nadirmiş gibi göründüğünü belirtmektedir. Saldırı şekli Cinsel saldırı şekli dokunma, okşama ve öpmeden, tecavüze kadar değişmektedir. Klinik olmayan örneklerde anal, oral, vajinal penetrasyon oranı %20-40 arasındadır. Bazı çalışmalarda oral, anal, vajinal saldırı oranı klinik olmayan örneklerde %20-49 olarak bildirilmiştir. Yasal başvuru örneklerinde bu oran %60'ın üzerine çıkmaktadır. Bu durum anal, oral, vajinal penetrasyonun olmadığı ensest saldırılarının daha çok gizli kaldığını düşündürmektedir. İstismar süresi uzadıkça istismarın biçimi de değişmeye başlar, saldırgan cinsel yakınlığını derece derece artırır. Klinik örneklerin %75'inde ve klinik olmayan örneklerin yarısından fazlasında çocuğun bir kereden fazla istismar edildiği görülmektedir. Saldırgan Pek çok çalışmada saldırganların tamamına yakının erkek olduğu saptanmıştır. Hatta Butler bu durumu "cinsel istismarın bir cinsiyeti vardır ki bu erkektir" diye ifade etmiştir. Saldırganların "normal" insanlardan farklı, ruh hastası, alkolik, serseri oldukları gibi bir düşünce kamuoyuna ve profesyonel çevrelere uzun süre hâkim olmuştur. Ama bu görüş toplumsal tarama ve klinik çalışmalarla doğrulanmamıştır. Neredeyse bütün saldırganlar doğru ve yanlışı ayırabilirler. Görüntüleri ve davranışları diğer insanlar gibidir; işleri, arkadaşları vardır ve topluma saygılıdırlar. Zengin ya da fakir, eğitimli ya da eğitimsiz, başarılı ya da başarısız, her çeşit meslek, ırk ve etnik gruptan olabilirler. İstismarcı, düşünülenin aksine ağır psikiyatrik hastalığı olan biri değildir. Belki duygusal problemleri istismar potansiyelini artırabilir, fakat genellikle ensest dışındaki davranışları açısından diğer insanlardan farklı değillerdir.

 Aile ilişkileri Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde yapılan farklı çalışmalara göre, ensestin yaşandığı ailelerde ensestin yaşanmadığı ailelerden farklı olarak, yaşa ve cinsiyete bağlı aile içi yakınlık kuralları sınırlar açısından bozulmuştur. Bu bakış açısını savunanlardan Briere ve Eliot aile patolojisinin enseste sebep olmadığını, aksine ensest yaşantısının ailede patolojiye neden olduğunu ileri sürerler. Ensest yaşanan ailede annelerin çoğu eşleri tarafından dövülen, aşağılanan, baskı gören kişilerdir. Ensestin yaşandığı ailelerde babanın zorbalığı ve babalık gücü çok baskındır. Dikkat çekici olan bir nokta, toplumlarda genellikle ensest yaşayan çocuk/genç ya da annenin suçlanmasıdır . Suçlamalara göre çocuk/genç ensesti davet eder, kışkırtır, hemen söylemediği için yalan söylüyordur ya da kendi istiyordur. Aynı zamanda anneler; olayı anlayamadığı , durduramadığı, eşinin cinsel isteklerine yeterince cevap vermediği, çalıştığı için çocukları evi ihmal ettiği gibi gerekçelerle suçlanmaktadır. Adeta sorumluluk enseste başvuran kişide değil, diğerlerindedir. Bütün bu ailelerin ortak özelliği ensest ilişkisinin dışında geleneksel kültür normlarına uymalarıdır. Lusting ensest saldırganı babaların, toplum gözünde ataerkil sosyal rollerini oynamaya özen gösterdiğini bildirmiştir. Evde ensest yaşantısı varsa bunun tek çocukla sınırlı kalmayıp sırasıyla evdeki bütün çocukların aynı kişi tarafından cinsel istismara uğradığı sıklıkla görülmektedir. Sezgin'in çalışmasına göre mağdurların %50'sinin ailelerinde, kendilerinden başka kişiler de cinsel istismar mağduru olmuştur. Diğer mağdur %41 oranında, evdeki abla ya da kardeş olarak bildirilmiştir.

Ensesti bildirme Çok sayıdaki çalışmacıya göre cinsel istismarın rapor edilme oranı %6-12 arasındadır. Yapılan araştırmalar istismarı saklama süresinin çok uzun olduğunu göstermektedir. Araştırmada cinsel istismara uğradığını belirten kadınların ve erkeklerin %40'ı olaydan hemen sonra, %24 kadın ve %14 erkek daha ileride istismarı başkalarıyla paylaşmışlardır. Kadınların %36'sı, erkeklerin %46'sı ise yaşadıkları cinsel istismardan ilk defa araştırma sırasında söz etmişlerdir. Çocuk yaşadığı olayları büyük çoğunlukla ilk kez annesine söyler. Anneden sonra  ikinci sırada ise çocuğun güvendiği bir aile büyüğü ya da abla vardır. Ülkemizde çocuğun güvendiği ve özellikle ensest yaşantısını ifade ettiği önemli bir kişi ise okullardaki rehberlik uzmanlarıdır. Çocuklara istismarla ilgili doğrudan soru sorulduğunda başlangıçta genellikle reddederler. Başlangıçta çocukların %75'inin inkâr ettiğini, yalnızca %11'inin inkâr etmediğini gösteren çalışmalar vardır. Çocukların %8-22'si gerçek cinsel istismar öyküsünü bildirdikten sonra olmadığını söyleyip ifadelerini geri almışlardır. Çocukların istismarı neden inkâr ettiği irdelendiğinde karşımızı çıkanları şöyle sıralayabiliriz: Çocuklar çok küçüktür, yaşadıklarını ifade edemezler. Korkar, korkutulurlar. Rüşvet verilir, susturulurlar. Yapılanın normal olduğu söylenir. Çocuk yetişkini mutlu etmek ister. Suçluluk duyduğu için, tehdit ve baskılar yüzünden yaşadığı cinsel istismarı söyleyemez. Kentucky Çocuk İhmalini Önleme Projesi'ne göre Amerika'da her on evden birinde ensest yaşanmaktadır. Yaşanan cinsel istismarların %50-80'i bildirilmemektedir. Çocukluk çağı cinsel istismar travması yaşayanların sonraki yaşamlarında, sıklıkla evlilik içi istismarları da içine alacak şekilde cinsel istismar mağduru oldukları bildirilmiştir. Finkelhor çalışmasında bir kez cinsel istismar bildirenlerin ileride de istismara uğrayabildiklerine ve tekrar şikâyette bulunabileceklerine dikkati çekmiştir.

Tanıklık Ensest yasal olarak zor kanıtlanan bir olgudur. Gizlilik içinde gerçekleşir ve çoğu kez tek görgü tanığı yalnızca yaşayandır.

 Uzman tanık mahkemeyi teknik, klinik ya da bilimsel konularda bilgilendirebilecek özel eğitime sahip kişidir. Birey cinsel istismara uğradığını ilk önce psikoterapiste açabilir, bu itiraf geçerli bir kanıttır ve bu konumuyla terapist itirafın görgü tanığıdır. Bunun yanı sıra aynı terapist bir uzman olarak da görüşlerini belirtebilir. Uzman tanık bu özellikleriyle mahkemenin karar vermesini kolaylaştıran kişidir. Özellikle cinsel istismara uğrayan bireylerin olayı inkâr etmeleri, kanıtlanmış bilimsel bir olgudur. Mahkemenin bireyin/çocuğun bu davranışı nedeniyle suçlamadan vazgeçmesi bu bakımdan hukuki kararlarda yanlışlığa da yol açabilen bilimsel bir hatadır. Ensest konuşulmaktan kaçınılan ve toplumumuzda varlığı inkâr edilen bir konudur. Ancak gerçek olan ve bilinmesi gerekenler; toplumumuzda da ensest vakalarının hiç de az olmadığı, en sık baba-kız ensestine rastlandığı, ailede bir çocukta istismar varsa diğer çocukların da istismara uğrama riskinin yüksek olduğu, ensestin bebeklik yaşından başlayıp uzun yıllar devam edebildiği, saldırganların çoğul istismarda bulunabildiği, saldırganın mağdurları bazen ev içinden bazen ev dışından seçtiği, toplum ve ailenin bu durumu görmezden gelip üzerini örtmeye çalıştığı ve bunu yaparken de ensest yaşayan kişiyi suçladığı, çaresiz durumda bıraktığı, ensestin devam etmesine ve saldırganın başka çocuklara da saldırabilme riskinin artmasına neden olduğudur. Ensest konusunda son yıllarda Türkiye'de yapılan kimi çalışmaları yüksek lisans ve doktora tezleri yansıtmaktadır. Bu çalışmalarda farklı mesleklerden uzmanlar, karşılaştıkları (klinik vakalar) ya da özelliklerini değerlendirdikleri (dosyalarını taradıkları) vakaları, kendi mesleki bakış açılarıyla ele almışlardır. Bu alanda ulaştığımız ilk tez Sezgin'in İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nde tedavi edilen ensest vakalarını izleyerek hazırlamış olduğu yüksek lisans tezidir. Çalışmada ensest mağdurlarının yasal yolları kullanma şekilleri ve psikososyal durumları incelenmiştir. Bir başka yüksek lisans tezi İpek'in 1990-95 yılları arasında İstanbul adliyelerine yansıyan ensest vakalarını değerlendirdiği doktora tezidir. İpek çalışmasında İstanbul adliyelerinde beş yıllık dönemde, ensestle ilgili 82 dosyanın olduğunu belirlemiş ve bu dosyaların 47'sine ulaşmış ve psikososyal açıdan incelemiştir. Sezgin'in ikinci çalışması, Ensestin Ruhsal Değerlendirilmesinde Uzman Tanıklık başlıklı doktora tezidir. Sezgin çalışmasında Türkiye'de ensest tanısı konulmasında, fiziksel tanı ve bilgiye dayandırma yönteminin kullanılmasına rağmen, psikolojik tanının yeterince kullanılmadığını belirtmektedir . Bu eksiklikten hareket ederek, çalışmada ensest tanısının konulmasında ruhsal değerlendirme yönteminin de kullanılmasının önemini ortaya koymayı ve Türkiye mahkemelerinde ruhsal değerlendirmenin kullanılabilirliğini arttırmayı amaçlamıştır. Sandalcı'nın yüksek lisans tezinde ise aile içinde ve aile dışında uğradığı istismar nedeniyle Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından koruma altına alınan çocukların sosyoekonomik özellikleri değerlendirilmiştir. Alpsoy'un kamu hukuku alanında hazırlamış olduğu tezinde ise Türk Ceza Kanunu (TCK) çerçevesinde rızaya dayalı fücur (ensest) ilişkinin yargılanma problemi tartışılmıştır . Bir başka çalışma cinsel saldırı suçlularını suça iten bilişsel, duygusal ve kişilik faktörlerinin incelenmesi ve suçlu profillerinin oluşturulmasını amaçlayan Gölge'nin doktora tezi çalışmasıdır. Cinsel suçlardan hüküm giymiş 102 kişi ve bu grupla karşılaştırmak amacıyla hiç ceza almamış 50 kişi ile görüşmeler yapılmıştır. Hükümlü 102 kişinin 59'u çocuğa yönelik cinsel saldırı gerçekleştirmiş olup bu saldırıların 20'si ensesttir (14'ü yakın akraba, 6'sı hısım). Çalışmada diğer suçluların yanında ensest suçlularının da profilleri çıkarılmıştır. Ensest konusunun yer aldığı kitaplar arasında en yenileri Polat'ın editörlüğünde yayımlanmış olan cinsel istismar tanımları, istismarın önlenmesi ve rehabilitasyonu konusunda farklı disiplinlerden uzmanların kaleme almış olduğu iki derlemedir. Polat'ın Çocuk ve İstismar başlıklı kitabında ensest, diğer istismar türleri ile birlikte yer almıştır. 2006 yılında yayımlanan çalışmasında ise adliye dosyalarından yapılan taramadan yola çıkılarak ensest mağdurlarının yaşadıkları sorunlar aktarılmıştır. Yine adliye dosyalarından yapılmış bir başka çalışma Şuşoğlu'nun mahkeme dosyaları taramasıdır. Türkiye literatürünün önemli bir niteliği, tüm çalışmalarda ensestin çok disiplinli bir yaklaşımla ele alınması gerektiğine değinilmiş olmasına rağmen, bu çalışmaların analiz ve çıkarımlarının ilgili meslek alanının önceliklerine odaklanmış olmasıdır. Türkiye'de Ensest Sorununu Anlamak Araştırması, farklı mesleklerin ön celiklerine bütüncül yaklaşarak literatürdeki bu boşluğu doldurmayı hedeflemiştir. Araştırma sırasında farklı mesleklerden ve kurumlardan uzmanların birikimleri karşılaştırmalı olarak değerlendirildiğinden, Türkiye'de yaşanan ensest olaylarındaki yargıya yansıyıp yansımama, kliniklere ulaşıp ulaşmama, koruma altına alınıp alınmama gibi çeşitlilikleri sergileme olanağına sahip olunmuştur. Bu araştırmada ensestin, Türkiye'deki toplumsal, hukuksal ve dinsel kurallar dikkate alınarak mümkün olan en geniş tanımı yapılmaya çalışılmıştır. Ensest olarak kabul edilen taciz her türlü fiziksel ya da fiziksel olmayan davranışı içerir. Temel kriter, taciz edenin cinsel uyarılması ya da tatmini için çocuğa ya da gence yönelmiş olmasıdır. Örneklendirecek olursak cinsel içerikli sözler söyleme, film izletme, soyunma, soyma, cinsel organlarını gösterme, cinsel organlarına bakma, dokunma, okşamadan başlayıp anal-oral-vajinal cinsel ilişki ve cinsel şiddete kadar geniş bir yelpazeden bahsedilebilir. Araştırmamız çerçevesinde taciz edenin kim olduğu konusunda ise temel kriter kan bağı değildir. Kan bağı olan baba, anne, ağabey, abla, amca, dayı, teyze, hala ve dede gibi akrabalara ek olarak, çocuk üzerinde anne-baba gibi otoritesi ve saygınlığı olan geniş bir akraba ve hısım grubu ensest tanımında taciz edenler arasında sayılmıştır. Örneğin enişte, üvey anne-baba, üvey kardeşler bu gruptadır. Ensest ilişkinin bir istismar olarak kabul edilmesi için rızaya dayalı olup olmadığının saptanması gerekliliği kaygısı, literatürde ve bazı uzmanların değerlendirmelerinde dile getirilmiş olsa da bu araştırmanın kurgusunda çocuğun yetişkinle ilişkisinde rızadan kesinlikle bahsedilemeyeceği kabulünün olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Zorla ikna etme, fiziksel ya da duygusal tehditle ikna gibi durumlar açıkça zorla ilişki kurmaya girer. Ensest aile içerisinde yaşanan bir cinsel istismar türüdür.Ensest başta yaş olmak üzere ailedeki tüm güç ilişkilerinden beslenmektedir. Çocuk, kendisinden yaşça büyük olan, çocuğa onu sevmesi ve sayması öğretilen, bakımından sorumlu olan, maddi ve manevi olarak bağımlı olduğu kişi ya da kişilerce istismar edilmektedir.

Saha araştırmasının sonuçları

Ensest vakalarının genel özellikleri Saha araştırması sırasında görüştüğümüz kişilerin tamamına yakını çalışma hayatlarında ensest vakalarıyla karşılaşmışlardır. Görüşme yaptığımız kişiler öğretmen (rehber öğretmen ve sınıf öğretmeni), hekim (psikiyatr, çocuk doktoru, çocuk cerrahı, adli tıp uzmanı ve halk sağlığı uzmanı), ebe, polis, hâkim, savcı, avukat, psikolog (çocuk ve yetişkin psikoloğu), sosyal hizmet uzmanı, sosyolog ve sivil toplum kurumu çalışanlarından oluşmaktadır. Görüştüğümüz bu uzmanların ensestin saptanması, durdurulması, istismar edenin cezalandırılması ve mağdurun sağaltılması sürecinin farklı aşamalarında sorumlulukları vardır. Görüştüğümüz kişilerin ensestin hangi aşamasında mağdurla karşılaştıkları mesleklerine ve çalıştıkları kuruma göre değişmektedir. Örneğin öğretmenlerin karşılaştığı mağdurlar ensesti gizleyen çocuklar da ensesti ifade eden çocuklar da olabilmektedir. Bu durumda kendilerinin hem ensestin ortaya çıkmasında hem de mağdur çocukların ilgili kurumlara ve uzmanlara yönlendirilmesinde sorumlulukları vardır. Hekimler de ensestle farklı şekillerde karşılaşabilmektedir. Bazı durumlarda doğrudan enseste ilişkin bir şikâyetle karşılaşabilmekte, bazı durumlarda ise farklı sağlık sorunlarıyla kendilerine başvuran kişilerin istismara maruz kaldıklarını ortaya çıkarabilmektedirler. Hekimlerin , özellikle adli tıp uzmanları ve psikiyatrların, ensestin fiziksel ve ruhsal bulgularının değerlendirilmesinde görev ve sorumlulukları vardır. Polisler ensest şikâyetinin genellikle ilk ulaştığı meslek grubudur. Ensestin yargıya intikal etmesiyle birlikte savcı, avukat ve hâkimler devreye girmektedir. Psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları farklı kurumlarda bu sürecin hemen her aşamasında çalışan uzmanlardır. Sosyal hizmet uzmanları hastanelerde, mahkemelerde, SHÇEK'e bağlı kurumlarda ensestin ortaya çıkarılması ve sağaltılmasına yönelik çalışmaktadırlar...

 Ensest mağduru kimdir? 

Güç, cinsiyet ve yaş hiyerarşisinden beslenerek zeminini sağlamlaştıran ensest ilişkilerde her yaştan kız ve erkek çocuk taciz ve tecavüze maruz kalabilmektedir. Mağdurlar “hayır” demeyi bilemeyecek çocuk yaşlarda olabileceği gibi yetişkin yaşlarda kişiler de olabilirler. Görüştüğümüz uzmanların karşılaştıkları vakalarda cinsel saldırı çoğunlukla çocukluk ve ergenlik yaşlarında başlamaktadır. Pek çok uzman erken çocukluk yaşlarında başlamış ensest olaylarıyla ilgili örnekler vermiştir. Bize aktarılan en küçük yaştaki mağdur, 8 aylıkken babası tarafından cinsel organına parmakla dokunularak ve sürtünülerek taciz edilen bir bebektir. Bir başka çarpıcı örnek ise bir çocuk ruh sağlığı uzmanının çalıştığı hastaneye anneleri tarafından getirilen mağdur çocuklarla ilgilidir: Aşağıdaki örneklerde görüldüğü gibi çocukluk ve ergenlik dönemi boyunca devam eden istismar olaylarına rastlanmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre ileri yaşlarda ortaya çıkan ensest vakaları, çoğunlukla küçük yaşlarda başlamış saldırıların devamı niteliğindedir.

Ancak, az sayıda da olsa ilk kez yetişkin yaşlarında gerçekleşen ensest vakalarına rastlanmaktadır. Örneğin eşinden boşanıp bir çocuğuyla birlikte babasının evinde kalmaya başlayan 22 yaşında kadının babasının tecavüzü üzerine açmış olduğu dava, görüştüğümüz bir hâkim tarafından aktarılmıştır. Hem kız hem de erkek çocukların ensest mağduru olabileceğini yukarıda belirtmiş- “...en erken gördüğüm ve çok uzun takip edemediğim bir vakada, kadın koruma altındaydı, kaçıp gelmişti.
Kocası iki tane çocuğuna, 4 ve 5 yaşındaki çocuğuna, 1 ve 2 yaşından itibaren... eşine fiziksel istismar uyguluyan, uygunsuz cinsel ilişkiye girmeye zorlayan birisi. Eşi ne zaman tarlaya gitse her iki çocuğuna da diğerine öperek değme veya sürtünme tarzında...” “...bir babanın kızıyla 7 yıl süren ensest ilişkisi olmuştu. Hatta kızın âdet düzenlerini takip edecek kadar ileriye götürdüğü bir ilişki. Ve iki kere gebe kalıyor. Gebeliği sonlandırıyor bir şekilde baba. kürtaj yaptırtıyor... 10'lu yaşlara yakın başlıyor.” “16-17 yaşında. Bize olayı okul müdürü getirdi, kıza babası şey yapıyormuş falan diye. Kız ürkekti tabii, fazla bir şey sormadım. Adli tıp raporu kötü gelince konuştuk. 10-11 yaşlarında sarkıntılık başlamış, sonra tecavüze kadar varmış olay…” (Çocuk psikiyatrı)

Erkek çocukların tacizinin uzun yıllar saklı kaldığı bir olay görüştüğümüz bir adli tıp uzmanı tarafından aktarılmıştır. Bu olayda 6 yaşındaki kız çocuğunun babası tarafından tacizinin ortaya çıkmasının ardından 14 ve 17 yaşında ağabeylerin de daha önce baba tarafından taciz edildiği anlaşılmıştır.

Ensest yaşanan evde diğer çocukların durumu? (Avukat)

Aynı evde birden çok kız ve erkek çocuk, aynı zamanda ya da farklı zamanlarda istismar edilebilmektedir. Bu durum bazı hallerde aşağıdaki örnekteki gibi ilk çocuğun mağduriyeti ortaya çıktıktan sonra yapılan araştırma sırasında fark edilmektedir. Olayı bize aktaran avukat, ensest vakasının ortaya çıktığı durumlarda evdeki diğer çocuklarla/gençlerle ilgili bilgi sahibi olmanın gerekliliğini özellikle vurgulamıştır.

 “...sosyal hizmetlerden gelen bir vaka vardı mesela. Kız çocuğuna babanın istismarı; 4 yaşındaki kız çocuğu annenin şikâyetiyle gelmişti, sonra o kız çocuğuyla birlikte, aile görüşmesi yapılıyor sosyal hizmetlerde. 9 yaşında abi var, 9 yaşındaki abiye de babanın yaptığı ortaya çıkıyor. Abiyle görüşmede evde bir baldız var, 17 yaşında, anne ve babası vefat ettiği için o evde kalıyor, yıllardır ona da istismar yaptığı ortaya çıkıyor.”...

Yazının linki; http://www.nd.org.tr/images/other/282.pdf

Bu kutsal çaılşması için Türkiye Nüfus Bilim Derneğine ve onların bu çalışmayı yapmalarına neden olan halkımızın bu konuya gösterdiği ilgiye de sonsuz teşekkürler.
Tabu ilan edip, dini temelli veya bireysel ruhsal, akli dengesizlikler nedenleriyle yaşanan bebek, çocuk, ergen, gelişkin her tür insanın mağduriyetlerini örtmek insanlık suçudur. Devletler, bürokratlar, memurlar bu suçu işleme hakkına sahip değildir.
Tabulardan kurtulmanın yolu onları toplum nazarında gözden düşürmektir.

Bu çalışmada ve diğer yapılan resmi kurumların çalışmalarında da ensest olayları bireysel sapkınlık, genelleşmiş sapıklık şeklinde ifade edilmektedir. Oysa bu olayların suçluları ve mağdurları hangi dini kültüre ait olduğu da sorgulanmalıdır.
Sorgulanmama nedeni belki bütün dinlerin çoğunda olması veya ilahi bir emir olarak algılanıp mücadele edilemez hal gelmesinden olan korku mudur diye de düşünülebilir.
Ben ise 15 yıldır bu konuda yazan biri olarak böyle sonuçlanmayacağına tanık oldum. Çünkü pedofili, ensest, kulamparalık ve kadın erkek eş cinselliklerinin dini kökenlerini yazdığım yazıların tanıyıp tanımadığım bilerce insan tarafından yıllarca okundu, paylaşıldı, çok sayıda Üniversite eğitim görevlisi yazılarımı doktora tezi olarak verdiklerini kimleri de arşivlediklerini söylemişlerdir.

Bu da gösteriyor ki dini kaynaklı cinsel sapıklık olarak konuların işlenmesi sadece ateistliğin, deistliğin artmasına neden olmuştur.

Dine gösterilen ilginin cinsel sapkınlıklar, tacizler ve tecavüzler yüzünden artması toplumun aklını kullanma yetisinin gelişmesini sağlamaktadır.
Bundan zarar görecek kesim ise, halkı din ve siyaset ile kandıran politikacılar ve ruhbanlardır ki bunlar toplumun en küçük kesimin oluşturmaktadırlar.

Ya politikacı ve ruhbanların çıkarları ya da toplumsal akıl, ruh sağlığı ve barışının sağlanması tercih edilmelidir.
Siz hangisini tercih edersiniz?
Takdir okuyanlarındır.
Alaeddin Yavuz


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.