Ülkemizde Selçuklu'dan Osmanlı'ya, Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyetine batılı gezginlerin, misyoner rahiplerin, rahip veya sivil-askeri ajanlara, 19.yüzyıldan beri de "gazeteci ajanlar" eklenmiştir.
Son günlerde gerek IŞİD gerekse PKK terörünü destekledikleri tespit edilen İngiliz ve Hollanda kökenli gazetecilerin tutuklanması batı basınında yer almakta, ülkemiz suçlanmaktadır.
Evliya Çelebi’nin
“Seyahatname’sinde Bitlis anılarını anlattığı makalesinde, zamanın Bitlis
hakimi Abdal Han’ın, Gürcistan, Vatikan bağlantılı Kürt isyanlarını açıklayarak
işler. Kürtlerin Osmanlı’dan ilk şikayetlerinin, Yavuz Selim’in 1516’da bölheyi
Osmanlı’ya katmasından da memnun olmadıklarını, sadakatlarını
göstermediklerini, bu yüzden Yavuz’un onlara kırgınlığını ve Melek Ahmet
paşanın Abdal Han’ın kaçıp kurtulmasıyla sonuçlanan Kürt isyanını anlatır.
Kürtlerin Gürcü, Gürcülerin de Kürt köleler edindiklerini, Gürcü kralına
hizmet etmiş, yükselmiş Kürtler hakkında kısa bilgiler geçer. Yıl, 1658.
1668-1774 yılları arasında süren
Osmanlı Rus savaşının yenilgiyle sonuçlanmasının ardından, Osmanlı tebasında
“gayrimüslümlerin haklarının koruyuculuğunu” Osmanlı’ya aynı yılda imzalanan
Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla kabul ettiren Rus Çarlığı, Aleviler, Yahudiler,
Museviler, Ortodoks Hristiyanlar ile Yezidi Kürtler ile Rumları içine alan tüm
azınlıkların isyanlarını başlatmış, Osmanlı 93 yıl boyunca Sultan Abdülaz’in
1864’te bu isyanları bastırıp faillerini astırıp, karışanları Kıbrıs’a kadar
sürgün etmesine kadar Osmanlı Eskişehir’den içeriye, yani İç ve doğu
Anadolu’ya, Karadeniz bölgesine girememişti.
Abdülaziz bu başarısının karşılığını,
kendi sarayında mahpus olup bilekleri kesilerek öldürülmekle görmüştü.İşin
içinde yine Kürt, Ermeni, Rum koalisyonları vardı. Onu bu hale sokan paşalar
içinde Gürcü, Rum, Arnavut, Kürt, Süryani kökenli paşalar vardı.
Rusların elde ettiği bu ayrıcalık,
kısa sürede bütün batılı vahşi emperyalist devletlere de eski “Kutsal Roma
Cermen İmparatorluğu” ilkeleri gereğince kısa sürede tanındığından, batılı
devletler, azınlıklar üzerinde kendi dini mezhep ve tarikatlarını da yaymak
dahil etkili olmuşlardı.
“Müslüman Türkler, Hristiyanlara
eziyet ediyor” yalanlarıyla, kiliselerden Pazar ayinlerinde toplanan milyonlar,
batılı RAHİP AJANLARCA” ülkemize getiriliyor, “American Relief-English Relief”
gibi bağış kampanyalarıyla aşiret veya dini ruhbanlara teslim ediliyordu.
Bu sayede azınlıkların,
kendileriyle işbiriliği yapanların fakirlerinden olması sorunu çözülüyor, bir
çok azınlık kökenli Başıbozuk da böylece “iş adamı eşkiya” haline
getiriliyordu.
Doğu Anadolu’da Cumhuriyetin
ilanına kadar 60 kadar din esaslı kolejler açan batılı devletlerin sağladığı
zenginlikler, bazı Müslüman ve Türkleri de iştahlandırmış ve özellikle
Alevilerden kendilerini bu “Gayrimüslüm statüsünde” gösterme eğilimleri
artmıştı. Zira Osmanlı’nın “Sünnilik dayatması” bu ihanetin temelini atmış,
onlara haklılık kazandırmıştı.
Osmanlı’yı İngiliz mandası yapmak
isteyen günümüz siyasi ve askeri iktidarlarının dedelerinin çıkarttığı “93
harbi olarak ta bilinen 1876-78 Osmanlı Rus savaşında, gene batılı gazeteciler,
“basın özgürlüğü” dayatması, batılı devletlerin emirleriyle, Türk askerlerinin
Plevne cephelerinde nöbet yerlerine kadar resimlerini yayınlamışlardı.
Yunan ordusu 1921’de Ankara
Polatlı yakınlarına geldiğinde, Sabetayis Musevi Ermeni ve Alevi Türkmenlerin
yaşadığı Dersim bölgesine (Tunceli, Elazığ, Sivas bölgeleri) yine isyanlar
çıkmış ve bastırılmıştı. O zaman da gene bu batılı rahip ajanların etkileri
vardı.
1925’te, gene başta İngiliz rahip
ajanı Mr. Robertt Frew’un her türlü siyasi desteğiyle güçlendirilen Nurcu
Said-i Kürdi Deliüzzaman’ın “ideolojik
önderliğini”, Elazığ Palu’lu Şeyh Sait’in de “askeri önderliğini yürüttüğü Şeyh
Sait isyanı 500.000 kadar asker ve sivilin ölümüyle sonuçlanmıştı.
1937-1938 İkinci ve üçüncü Dersim
isyanlarının da arkasında gene Fransızlar başta olmak üzere İngiliz ve diğer
batılı rahip ve sivil memur ajanların etkileri meydandaydı.
Bu isyanlarda İsmet İnönü’nün
etkisini gören Mustafa Kemal hasta yatağındayken bile Celal Bayar’ı
başbakanlığa getirip, Bitlis kökenli, günde iki rekat güneş tanrıçası Tavus’a
namaz kılan şatansist dinden Yezidi olan İsmet İnönü’yü tüm görevlerinden
alarak İstanbul Büyük Ada’ya sürgün ettirmişti.
Aslen Tunceli Çemişkezek kökenli
olup, Dersim veya Şeyh Sait isyanlarına karıştıkları için Manisa ilimize sürgün
edilenlerden olan, ABD’nin aynı Necdet Özel paşa misali taktikler Genelkurmay
başkanı ettiği Kenan Evren’in, hemşehrisi Turgut Özal ile birlikte ABD’nin
isteği üzerine kurduğu PKK örgütü de devlet içinde yuvalanmış, Sünni
İslam-Alevi görünümlü Gregoryen ve Sabetayist Musevi yapılanmasından ibaret
derin ErmeniAmerikan Gladyosu, bu kanlı günlerin temelini atmıştı.
Gene batılı devletlerin ajanları
başroldeydi.
1984’e harekete geçen Ermeni-Pkk
terörünün içinde bizzat askeri olarak savaşanından, haberci, gazeteci
kimliğiyle gelerek terör olaylarını “ayrılıkçı Kürt İsyanları” olarak
göstermekte her daim ısrar eden bu “gazeteci ajan” tayfalarının oluşturdukları
kamuoyları ile batılı ülkelerin 1960’lardan beri ülkelerinde olan Kürt kökenli
işçilerden de kurtulmak amacıyla bu “isyan masalına” sahip çıkarak, örgütü
maddi manevi desteklemeleriyle örgüt, batının işgal ordusu olan NATO’nun yerel
kara ordusuna dönüştürülmüştü.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2008’de
Turgut Özal’ın başarısız olduğu Kafkasya’dan Rusları çıkarma projesinin
Karabağ’ın işgali ve Azeri soykırımıyla sonuçlanmasının tekrarı olan Gürcü-Rus
savaşından ordunun yardımı ile ülkeyi kurtarmasına kızan Gürcistan devlet
başkanı Saakaivili’nin 2010’da internet medyasına açtığı, benim de dilimize
çevirip yayınladığım “2003 GÜRCİSTAN AZINLIK RAPORU” belgesinin tercümesini
yayınlamamı takiben “adilyargic.blogspot.com” blogumun sildirilmesne neden olan
Avrupa Parlammentosuna sunulm uş bu raporda, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Batum’lu
Gürcü olarak kendini tanıtması” adeta hedef alnımş ve Batum’a 1915’de Enver
paşanın Ermeni tehcirinden kurtulmak için Güğrcistan’a sığınmış 67.500 Süryani
Hristiyan isyancının yerleştirildiği, 45000 kadar da Yezidi Kürt isyancının Rus
çarının isteği ile Tiflis’e yerleştirildikleri açıklanmaktaydı.
Proje gereğince olası Rus
saldırısına karşı Türkiye yani R.T.Erdoğan hükumeti hemen yardımına koşacaktı
ama bu asla olmayınca Saakaşvili bir tepki olarak bu raporu yayınlamış ta
olabilirdi.
Neyse bu zamandan sonra Gürcistan
artık kıçının üstüne oturmuş, herhangi bir maceraya da teşebbüs etmemişti.
Şimdi gene aynı proje
Azerbaycan-Ermeni kapışması olarak “düşük yoğunlu” sürerken, ülkemiz de birden
terör örgütünce Rusya- Azerbaycan-İran üzerinden açılmış enerji hatlarına
yaptırılan saldırılarla yeni boyut kazanmış, doğu Anadolu’da örgüt zabıtası,
polisi, savcısı, yargıcı, yerel ve askeri yönetimlerini kurmuş, halktan kendi
adına vergi toplar olmuştur.
Bütün bunlar Batum’a kaçıp canını
kurtaran, 100 yıl öncesinin Süryani isyancılarının soylarının gene batılılar ve
onların himayesinde çalışan bizden sandığımız ülkemizin basın yayın
elemanlarınca şişirilerek devleti teslim alması sağlanmıştır.
Ülkenin her yerini özellikle terör
olaylarının yoğun olduğu illeri batılı gazeteciler gene doldurmuştur.
Son günlerde batı basınında
ülkemizi her zaman olduğu gibi “gazeteci düşmanı” olarak yorumlatan bu gazeteci
aslen Hollanda kökenli Frederike Geerdnik adlı bir bayan basın mensubudur.
Batılı basında geçtiğine göre,
Hakkari Yüksekova’da yollara çukurlar kazarak devletin güvenlik güçlerinin
hareketini engelleyen, çukurları kapatma çalışmalarında güvenlik sağlayan asker
ve polislere roketli, patlayıcılı saldırılarda bulunan teröristleri
“”Bağımsızlık savaşçıları” gösteren bu gazeteci ajan hanım bölge savcılığınca
tutuklanınca batı basını ayağa kalkmış.
Konu;
“Türkiye, Holanda’lı gazeteci
güvenliği için tutuklandı”, · Turkey
says Dutch journalist detained 'for her own safety' Reuters
“Hollandalı Gazeteci, çatışmaların
Türkiye’yi sardığı sırada alıkonuldu” · Dutch
journalist detained while covering clashes in Turkey Associated
Press
gibi sürüp giden başlıklı
haberlerle işlenilmektedir. Buna “· Turkish
court arrests British reporters on 'IS terror' charges AFP”
haberinde de geçtiği gibi İngiliz gazeteciler de dahildir.
Zaten, Kambersiz düğün İngilizsiz
ihanet terörü olmaz ki bu dünyada.
Gönül isterdi ki Recep Tayyip
Erdoğan geçen 12 yıllık başbakanlığı süresince but erör örgütünün Irak’tan
Amerikan ve Saddam ordusundan kalan silahları, İŞİD’den Suriye ordusuna ait
silahları bünyesine katarak güçlenmesine ortam sağlamamış, kendisine yapılan
uyarıları dinlemiş, Süryani, Musevi kökenleri işlenilmemiş bir siyasetçi-devlet
adamı olmasını. Ama maalesef, 2015 genel seçimleri öncesi başlatılan bu terör
örgütü ile savaş senaryosunun inandrıcılık sorunu da vardır ve kendisini
padişah- başkan yapacak oyları alması karşılığında bu karışıklığın hemen
biteceği inancı da halkımızın yaygın kesiminin sahip olduğu inançtır.
Hollanda kökenli Frederike Geerdnik(TIKLA) |
Bu ülkemizin huzura kavuşmak için
yürüttüğü bir “egemenlik-bağımsızlık savaşı” olarak değil de “başkanlık
karşılığında verilmeyen Kürt/Ermeni desteğini yola getirme kavgası olarak
algılanması milletimizi başta şehit yakınları olmak üzere isyan ettirmektedir.
Batılı Vatikan merkezli çıkar
odakları bizler Hristiyan da olsak bu toprakları ele geçirmek,i sömürmek,
halklarını köleleştirmekten vazgeçmemiştir ve vaz geçmeyecektir.
Birbirimizer düşürmek için
rahip,memur veya gönüllü sivil ajanlarını da her zaman üstümüze sürerek iç
karışıklıklar tertipleyecektir.
Batılı gazetecilerin ülkemizdeki
basın yasaklarına karşı desteklerini kesinlikle olumlu bulmama rağmen, iç
karışıklıkları yaratan ayrılıkçı teröristleri “bağımsızlık savaşçıları” olarak
göstermelerini de yadırgıyorum.
Batılıların destekleriyle iktidar
edilmiş, başımızdaki devşirme azınlıklardan ibaret, dinci-kinci devlet
adamlarımız ile batılılara köle olmuş asiler acilen kendilerinin ne kadar
DOĞULU veya BATILI olduklarını belirmek zorundadırlar.
Aksi halde gelecek nesillerini
köle edeceklerdir.
Bunun onlar için bir önemi varsa tabii.
Batı basını her zaman kendisine
bir işbirlikçi bulamadığı gün bu topraklar özgür olacaktır.
Takdir okuyanındır.
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
Ismet İnönü ile ilgili ortaya koyduğunuz iddialar ne tür bir araştırmanın ürünüdür? Kanitlariniz yahut sizi tatmin eden küçük deliller nelerdir?
YanıtlaSilİSMET İNÖNÜ HAKKINDA O KADAR ÇOK TESPİT VAR Kİ HANGİSİNİ SAYAYIM. O ATATÜRK'E SOY ADINI ÖNERDİ AMA ONU ASLA SİNDİREMEDİ.
YanıtlaSilOKUMA MERAKINIZ VARSA, EN AZINDAN BU BLOGDA YAYINLADIĞIM "SOLA AÇILAN HAÇLI SEFERİ VE CUMHURİYET TARİHİMİZ" İLE "BOŞA YAZILMIŞ YAZI" VE "BİTLİS MAKASI" BAŞLIKLI YAZILARIMI OKUYABİLİRSİNİZ. BUNLARDA GEREKLİ KAYNAKLAR GÖSTERİLMİŞTİR.
İSMET İNÖÜ 12 MAYIS 1939 İNGİLTERE-TÜRKİYE KREDİ ANLAŞMASINI İMZALAYARAK ATATÜRK'ÜN "YAPMA" DEDİĞİNİ YAPARAK İLK İHANETİNE BAŞLAMIŞTIR.1961'DE NATO'NUN TÜRKİYE'Yİ "1.DERECE SAVUNULACAK BÖLGE" KONUMUNDAN ÇIKARMASI ÜZERİNE UYANMIŞTIR. GERÇEK ANLAMDA TÜRK SOLUNU TEŞVİK ETMİŞ, ABDİ İPEKÇİ'YE NATO ÜSLERİ ARAŞTIRMASI YAPTIRMIŞTIR. BU ONUN "İNGİLİZ-AMERİKAN" EMPERYALİZMİ İLE İLK KAVGASIDIR VE YERİNİ B.ECEVİT'E TERK ETMESİ İLE SONUÇLANMIŞTIR.
Okuyacağım. Teşekkür ederim. Saygılarımla.
YanıtlaSil