Sayfalar

3 Kasım 2012 Cumartesi

AKP'NIN DIN TUCCARI PROPAGANDALARI


AKP'NİN DİN TÜCCARLIĞI PROPAGANDALARI

Her geçen gün halkın ve destekçilerinin güvenlerini yitiren AKP şimdi de umudunu kamyonetlerin üstüne yerleştirdiği büyük hoparlörleri sonuna kadar açarak halkı düzenlediği "uyku toplantılarına" çağırıyor.

Son sesine kadar açılmış hoparlörler, evin içinde hasta mı var, uyuyan çocuk mu var demeden ve anonsu yapan öküzün de avazı çıktığı kadar bağırmasıyla sokak sokak gezilerek yapılmaktadır.

Halkı rahatsız edip etmediklerine dikkat etmeksizin, kendi siyasi emellerinden başka hiç bir şey gözetmeden yürüttükleri bu uykuya davet kampanyalarında ney ile çalınan ilahiler, semazen gösterilerini içeren tiyatrolar, Kartal Cevizli'de yerini verdikleri bir düğün salonunda icra ediliyormuş.
PKK bayrağı
Yezidi Kürt Bayrağı

Her hafta cumartesi günleri bu davetler gezici çığırtkan araçlardan vurdumduymaz bir şekilde halka duyurulmaktadır.
Benim oturduğum bölgede bunlara katılacak insanın pek fazla olduğunu sanmıyorum. Ancak her apartmana bir şekilde yerleştirdikleri çoğunluğunu emekli öğretmenlerin oluşturduğu apartman imamları ile kandırabildikleri, dini duyguları yğoun, eğitimsiz ev kadınları ile ailelerini tuzaklarına düşürmektedirler.

Vatikan'dan 1952'de sadakat ödülü almış Said-i Kürdi Deliüzzaman ve onu görmemiş talebesi olan elan Amerika Pensilvanya'da ikâmet eden, 1991'de Vatikan'dan sadakat ödülü almış, "Vatikan'a gömülmek en büyük dileğimdir!" diyen Fethullah Gülen'in Mason-Hıristiyan- Yahudi kaynaklı saçmalıklarının "İslâm" diye pompalandığı bu toplantılara katılan halkımız dininden de vatanından da olacağını artık görmelidir.


Bu vatan ahini işbirlikçilerin ardına takılanların çoğunun özünde Yezidi KÜRTLER, Yezidi- Süryani, Yahudi Arap kökenliler olduğu bilinmelidir. Bilmeyenler de katıldıkları toplantılarda Tapınak Fahişe Kültü örtüsü olan Çarşaf-peçe- Burka giyen (Bunların fahişe kıyafeti olduğu Tevrat Yahuda ile Tamara bölümünde anlatılır. İsrail'de böyle giyinen Yahudilere Yahudiler "Fahişe" demektedirler.) Mezopotamya-El Cezire bölgesinden olduklarını anlayabilirler. Yani Bunlar Siirt, Bitlis, Hakkâri, Mardin, Diyarbakır, Urfa, bölgesi kökenlilerdir.
En üst Yahudi, orta Hırsitiyan, alt Müslüman-FARKLARI NE? HEPSİ FAHİŞE KIYAFETİ

Bunlar Müslüman görünürler. Sabi zaten "her dine dönen, dönme" demektir.
Büyük İskender, Roma, Bizans dönemlerinde Hırsitiyanlaştırılarak Tevrat-İncil okumaya alıştırılmış, bu azınlıklar Kanuni ve oğlu II Sarı Selim'in ölümünden sonra zayıflamaya başlayan Osmanlı'ya karşı 17. yüzyılda Vatikan'dan aldıkları destekle isyanlara başladılar. 
 
19. yüzyılda Osmanlı'ya Ermenilerle birlikte savaş açan Yezid Kürt isyancılar
Haç'a ibadet eden Irak Sabileri
 


Papa II. Jean Paul'dan ödül alan Fethullah Gülen!

O zamandan bu güne kadar milyonlarca Türk ve Müslüman evladının ölümlerine, toplu soykırımlarına karışan, Osmanlı ve Atatürk dönemlerinde batıya veya Rusya'ya kaçan bu hainlerin soyları AKP döneminde geri dönerek yeniden eski yerlerine sahip olmuşlardır.

Sapık inanışlarını İslam diye tarih ve dini bilgisi yerinde olmayan saf halka anlatan bu dolandırıcı, hileci madrabazların gerçek yüzlerini bir kez daha dile getirmenin faydası olacağı inancındayım.

Bu hileci Hermes dinine bağlı kripto Yunanlı sözde "Müslümanlar", daha kurtuluş savaşı verilirken bütün Türkiye'yi "Dar-ül Harp= Savaş alanı" ilân etmişlerdir. Kendilerinden olmayanı soymak, malını, eşini, parasını çalmak, devletini, toprağını satmak bunlara helaldir.

Siz bunlardan olsanız da "onların soyu olmadığınızdan" dolayı ancak sizlere "köle/kul" muamelesi yaparlar.
Bu sapıklardan uzak durun ey millet! 
 
  
(Resimler için tıkla-) Dinler cinsel, dinsel, sapıklığın temelidir!
 
Uyarmadılar demeyin!

Bu konuda sekiz ay çalışıp yerli yabancı kaynaklardan yaptığım çevirilerden ve Kur'an tefsirlerinen oluşturduğum, ücretsiz yayınladığım kitabı okuyunuz ve okutunuz!

Takdir sizlerindir!

Alaeddin Yavuz
 

TACI HAINE GIYDIREN MILLETIN KANI DINMEZ1 +40: CİN ve ŞEYTAN KÜLTÜ ZERDÜŞTLÜK SABİLİK
adilyargicc.blogspot.com
"+40" uyarısını gördünüz mü? Önceki blogum 12 Eylül 2010'daki referandumdan 17 gün önce silindiğinden bunu yeni yaptım. Siyaset,Metafizik,ekoloji,tarih ve genel kültür

2 Kasım 2012 Cuma

AKP VE POLISLERI

AKP VE POLİSLERİ


29 Ekim 2012 günü Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında, polisi ellerinde bayrakları, kucaklarında, bebek arabalarında çocukları ile gelen her yaştan insanın üzerine saldırtan AKP iktidarı, polise kurdurduğu barikatın yarılmasının sorumluları belli olduğu halde topu küçük memurlara attı.

Oysa daha 29 Ekim günü içinde barikatın açılması için Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün Ankara Valisini arayarak barikatın açılması talimatı verdiği cumhurbaşkanlığı sözcüsü tarafından açıklanmıştı.

Ardından Amerika’nın Koloni Partisi başbakanı RE.T.E, “Benim işime kimse karışamaz” babından “Cumhurbaşkanının böyle bir talimat verip vermediğini bilmiyorum. Bir ülkede iki başlılık olmaz, başkanlık sistemi isteniyorsa ben de ondan yanayım…” gibi saçma sapan bir açıklama yapmıştı.

Ertesi gün Almanya ziyaretine çıkarken de konuyu aynen tekrar etmişti. Açıklamasının ardından Cumhurbaşkanı gazetecilere doğrudan, lafı kıvırmadan olayı iki cümlede ifade etmişti.

“Cumhurbaşkanının görevleri yasalarla belirlenmiştir. Görevleri arasında halkın huzurunu, devletin işleyişini ve bekasını sağlamak için kurumlar arasında koordinasyondan sorumludur!” şeklinde olayı özetlemişti.

Gerçek de böyledir. Hükümetin tutumunu yasalara uygun bulmayan veya onaylamayan Cumhurbaşkanının Valiye talimat vermesi tamamen kurumlar arası koordinasyon konusu içindedir. Yerinde yapılmıştır, doğrudur.

AKP tuttu, cumbabayı hükumetin işlerini bozan “Başkan” olarak ilan etti ve “Amerika devlet başkanından fazla yetkiye sahip” açıklaması da RE.T.E’nin her lafını yasalaştıran “Bekir (Deve yavrusu demekmiş) Bozdağ” yani “Boz deve yavrusu” nun ağzından işitildi.
Resmin linki

Geçen üç gün içinde evirdiler, çevirdiler sonunda orta bulucu İçişleri bakanı oynak Naim tuttu; “Barikatları halk yardı. Polisin hatası yok, görevini yaptı!” dedi. Olay burada kalmalıydı. Yapılması gereken bir açıklamaydı. Naim beyi takiben gelen açıklamalar, topun Cumhurbaşkanı, Ankara Valisi üzerinden alınıp Emniyet Teşkilatının “adsız kahramanlarına” atılmakta olduğunun da işaretleriydi.

Sonunda da öyle oldu ve Amerika’nın Koloni Partisinin başbakanı RE.T.E, “ihmali bulunan emniyet mensupları hakkında tahkikat açılması talimatını” veriverdi.

Haydaaa “alavere dalavere polis Memet kodese!” durumuna geliverdik.

Gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin başvurduğu bir yoldu bu. Birkaç ufak rütbeli, rütbesiz memuru cezalandırıp olayı unutturmak ya da bu bahaneyle “sorun” olarak tespit edilmiş adamları harcama amacını güden “günah keçisi” yaratma taktiği de denilebilir.

Olacağı da buydu. O barikatların geçilmesi başbakan RE.T.E’nin “GERÇEK GÜCÜNÜN(!)” görülmesini sağladı.

Resim linki
Ertesi gün gittiği Alamanya’da, Alaman Helena Merkel RE.T.E’ye “gülücük” vermedi! Üstelik basın açıklamalarında bile resmen atıştılar.

O ise hala arkasında Amerika’nın yavru Buş’unun 2002’deki desteği varmışçasına esti, gürledi, öküz görmeyen aslanı ürkütebilecek bu gürlemeler Merkel’e tesir etmedi.
Resmin linki

Alman basını resmen “Hastiiiiir” çekti, “Savaş Çığırtkanı faşist” dediler. Aleviler Berlin Brandenburg meydanlarında vampir RE.T.E posterleri taşıdılar.

Ve “Kralın çıplak olduğu” görüldü.

Eh, sen RE.T.E ol da kızma bakalım.

Çok sevdiği batılı efendileri “Son kullanma tarihiniz doldu Tayyip bey!” deyiverirseler onca hayalinizin güme gidişinin hesabını soracak birilerini bulursunuz elbet!

Başlangıç olarak en kolay lokma elbette Ağır Cop Masası çilekeş Çevik Kuvvet, sonra il Emniyet müdürü ve astları, Emniyet Daire başkanları, İl Valisi ve en son İçişleri bakanıdır.

Olur olmaz emirleri yerine getirmek ile vicdan arasında sıkışmaktan ve gördüğü, göreceği tepkilerden ürkmekle karışmış geçim sıkıntısı, aile sorunlarının yarattığı “Görev Stresinden” kafayı sıyırmış bulunan birçok genç Çevik Kuvvet polis komiserlerinden memurlarına bayram kutlamalarında zaten yeterince hırpalanan, yaralanan ve halkın da tepkisini çekecek ağır kusur işleyenler hakkında yasal işlem yapılması konuşulurken bir de üstüne “Barikat açma tahkikatı” ekleniverdi!

-Vah benim cefakâr polisim. Top gene mi üstüne kaldı?

-Uyan artık uyan!

-Siyasiler gelir geçer, amirlerin yeni rütbelere yükselirlerken sen de işinle görevini karıştırdığın ve uyduğun emirlerin suç içerip içermediğine bakmaksızın yerine getirdiğinden, ömrün sana karşı açılan davalar yüzünden mahkeme salonlarında geçer. Ayrıca halkı düşman ettiğin için de her işin ters gider. Meslek grubun da bundan nasibini alır.
Ağır Cop Masası iş başında :))

Yüreği polis sevgisi ile dolu (!) AKP’nin başbakanı RE.T.E, hükumete geldiğinden beri “önceden kafeslenmiş kurum” olan polis teşkilatına “Sendika” sözü vermişti.

2010 referandumunda emeklilere bile sendika sloganıyla kampanya yürüten Amerika’nın Koloni Partisi daha geçen hafta içinde bütün çalışanların “kıdem tazminat haklarını” ortadan kaldırmış, emekli olma sürelerini zaten önceden uzatmış, Polis Sendikasına da “dirseğini” göstermişti.

Çalışan polis amir ve memurlarının hatırı sayılır (!) bir maaş aldığı söyleniyor. Tam ellerine geçen nedir bilmiyorum ama tahmini olarak bir polis memurunun maaşının 2.400 Tayyip Lirası kadar bir şey olması gerekir diyorum. Kendi şehirlerinde çalışmaları yasak olan çalışan polislerin % 90’ı kiracıdır. Büyük şehirlerde maaşın en az 800 ile 1500 TL kadarının sadece kiraya gittiğini hesap ediniz! İşe gitmek için %50’sinin en az iki veya üç vasıta değiştirdiğini, iş ev arasında ortalama iki ile üç saat yolculuk ettiklerini (İstanbul) düşününüz. Terör bahanesiyle ortalama haftada en az 36 saat fazla mesai* yaptığını (İstanbul ve Şark hizmeti görevlerinde) da yazınız. Sonra da yaşayınız.

*(Fazla mesai ücreti sabittir. Mesai yapmasa da her polis maaşı içinde alır. Şimdi beş on çorba parası kadar bir şey olmalı. Eskiden bir paket sigara parasıydı.)

Ama Başbakan’ın polisleri bunların dışındadır. Hükumetlerin hangisi olursa olsun, hükumeti kurduklarında polis teşkilatında yaptıkları ortak işler şöyledir;

-Büyük şehirlerin emniyet müdürlerini, Emniyet Genel Müdürünü, merkez daire başkanlarını tayin etmek. Hükumet, kendi adamı olan iki yıldızlı bir şube müdürünü, iki yıldız verip dört yıldızlı İl emniyet müdürü, daire başkanı olarak atayabilir. Büyük illerde, İstihbarat, Siyasi polis (Terörle Mücadele-KOM), Asayiş Şubesi, TBMM korumaları ve başbakandan bakan “yakın korumalarına” kadar olan polis birimleri Pasaport, Trafik, Özel Harekât, özenle kendi adamlarını doldurdukları yerlerdir.
Adana'da yakılan polis memuru


Bunlar iktidar partisinin hizmetine girerler (Halka da hizmet verirler yani). Başbakan’ın yakın korumalarının şirket sahibi yapıldığını kapıcılar dahil herkes söylüyor. Ergenekon dümenini yapan özel Fetoş ekiplerinin de haklarını aldıklarını (maddi veya mevki) sanıyorum. :)) Kim bilir onlardan da mağdur edilen bile muhakkak olabilir ve vardır da!

Halkın Polisleri olan birimler ise, başta Karakollar, bayramlarda, mitinglerde, maçlarda cop salladıkları için “Ağır Cop Masası” da denilen, Polis okullarından yeni çıktıklarından “asaletlerini kazanmamış oldukları için (asalet için bir yılı doldurmak gerekir)” görevini yapmazsa sicilinin bozulup meslekten atılmakla korkutulan, “en tecrübesiz Polislerden” oluşan “Kader Kurbanı” Çevik Kuvvet (Ben polis olarak görevliyken coparını çok yedim. Özür dilediler ama can acısını ben çektim. Hallerini bildiğimden sitem bile etmedim), Ekipler ve öteki kıyı köşe görev yapanlarla hükumetin bir işi olmaz. Hepsi kendi tarikatından da olsa önemi yoktur. Hatta bazılarının tayinlerini de yapsalar iyilik babındadır, onlarla bir işleri olmaz.

Bunların dışında AKP, emekli polislere ilk geldiğinde bir “100”TL, fazladan zam vermişti. Ancak bu parayı almak için emeklinin hiçbir işe girmeme şartı konulmuştu. Halen de öyledir. Emekli polisin görüp göreceği de bu oldu zaten.

Memurların çalışırken kurtarmaları gereken haklarının başında “emekli maaşına yansıyacak ödeneklerin, hakların, haklara yapılacak zamların” elde edilebilmesidir. Yoksa çalışırken her insan iyi kötü geçinir ama yaşlılığı hesap etmek gereklidir. Malum, RE.T.E gibi on yıl başbakanlık, ardından devlet başkanlığı kurma ve yapma, çocuklarına gemicikler, Amerika başkanlarından şirketler, vatandaşlık edindirme, hatta G.W.Bush bir ara başbakana “Amerika’daki çocuğun evine ekmek götürebiliyor mu?” bile demişti, herkes böyle ilgi lüksüne(!) sahip olamıyor.
Başbakanın oğluna aldığı gemicik

N’apsınlar, herkesin bir RE.T.E babası yok ki! İnsanların anne ve babalarını da seçme şansları da olmayınca yaşam denilen olay tamamen kader(sizlik) kısmet(sizlik)tir.

Çalışanların kurtarmaları gereken en önemli hakları emekli maaşlarına yansıyacak haklarıdır. Oysa polisin aldığı maaşın çoğu yemek çıkmadığı için yemek yardımı, fazla mesai, silah tazminatı, trafik, özel harekât, narkotik, yabancı dil gibi branşlarda yetkinliği varsa bunlardan oluşur.

Emekli olduğunda bunlar kesilir ve sap gibi “taban maaşa” (Çalışanın yarısı veya daha azına) talim edersin!

Kısmetsiz polisler olan, son birkaç ay içinde şehit edilen polisler hakkında bir hafızamızı yoklarsak, 20 Ekim Hakkâri’de “3”,16 Eylül’de Bingöl’de “8” polis ve daha nicelerini saymak mümkün. Artık AKP ile şehitler de enflasyona uğradılar ve ister asker ister polis ister sivil memur veya halktan kişiler olsun sayamaz hale geldik.

Şehit cenazelerine "Bayrak" ta yasaklar arasında!

Bunun bu hallere geleceğini altı yıldır yazmaktayım. Zaten geçen ay içinde başbakan RE.T.E şehit haberlerinin yayınlanmalarını engellemek için basına özel talimatlar, ev ödevleri verdi. Sıkı mı ki basın şehit haberi versin ya da hükumeti eleştirsin?

O basın patronunun RE.T.E önündeki halini fantezi (!) babından bile olsa aklıma getirmek istemem şahsen!

AKP ve Arap, Kürt ırkçısı cemaatleri, “özgürlük, mağduriyet sloganları” ile insanımızın dini ve merhamet duygularını sömürerek iktidar oldular şimdi en büyük özgürlük kısıtlayıcısı, en büyük kazanılmış hakların geri alıcısı, en büyük rejim düşmanı, en büyük anayasa düşmanı, en büyük eşitlik düşmanı, en büyük Amerikan işbirlikçisi oldular.

Doksan yıllık cumhuriyet tarihinde Clinton önünde ekonomik yardım için biraz da rahatsızlığından boyun eğen bir Bülent Ecevit portresi dışında bu millet “Eline beyzbol sopası almış Amerikan başkanlarından zılgıt yiyen bir başbakan” görmemişti, onu da gördü ve böylesine hiç aşağılanmamıştı.

Ve hiçbir zaman da hiçbir hükumet, Müslüman komşu ülkelerimiz ile bu kadar “düşmanlık içine” düşmemiş, köprüleri atmamıştı.

Bursa'da PKK protestosu haberi
Ve dün Bursa’da BDP binasına “Bölücülük yaptıkları gerekçesiyle protesto” amaçlı yürüyüş yapan vatandaşların karşısına sayıları en az onlar kadar olan bölücü Kürt grupları çıkıvermişti. Efendi, sen eğer, Kürdistan kurmak ve bu yolda açlık grevi yapacaksan git kendi yurdunda yap. Memleketin her yerini eylem alanı haline getirirsen halkın da tepkisi doğaldır. Çünkü 20, 25 yılda okutup, büyütüp yetiştirip askere gönderdiği evlatlarını otuz yıldır gömmekten, bunları içlerine atmaktan illallah demiş insanların arasında bir de eylem koyarsan tepki göstermesinler mi?

İki yıl kadar önce yine Bursa Yenişehir’de yanılmıyorsam olaylar patlamış ve olaylara neden olan Kürtlere değil, Türklerin üzerine asker, çevik kuvvet polisleri sevk edilmiş, Ergenekoncu muamelesi yapılarak sabahın dördünde beşinde evlerinden toplanmışlardı.

Dünkü eylem de de yine haber kanallarındaki bilgilere göre Türklerin üstüne “100” kadar komando kuvveti sevk edilmişti.
Bursa'da polise komando desteği haberi


Cumhuriyet bayramı kutlamalarında elinde bu devletin bayrağını taşıyan 75 yaşındaki kadınından kucağındaki çocuğu, eşi ile gelmiş ellerinde sadece bayrakları olan her yaştan sivil halkın üzerine saldırtılan polis memurları, onlara kurdurulan barikatlar, sıktırılan gazlar ve panzerlerden fışkırtılan tazyikli suları hatırladığımızda Türk Milletinin resmen Kürt ve öteki azınlıkların işgali altında oldukları sonucuna varıyoruz.

Haberin linki

Çünkü aynı gün başbakan Hakkâri’de “Türk bayrağı açılamadığını” CHP’ye çatarken itiraf ediyor. Daha beterini de gördük, şehit askerlerin cenazeleri geçerken asker lojmanlarından asılan bayrakların bizzat askerlere toplatılmasından askeri ve polis panzerlerine, kamyonlarına terör örgütü bayrağı asarak göreve gitmelerine kadar her türlü rezilliği, aşağılanmışlığı AKP bizlere yaşatmıştır.

Loojmanda bayrak indirme haberi. Bunlar başbakanın mucizeleri(!)

Bu kadarla kaldı mı?

Hayır, şehit asker cenazelerinin kamyonetlerle, teröristlerin cenazelerinin resmi araçlarla taşınmalarına ve devlet töreni ile gömülmelerinden, Van’da hastanede görevli polisin arkasından vurulmasından tutun da bu akşamüstü basına yansıyan habere göre Bursa’da dün yaşanan olayın benzerinin Adana’da yaşandığı ve bir polis memurunun üstüne atılan Molotof kokteyli ile yakılması olayına kadar AKP ne yapmıştır?

Bu devletin ordusu, çevik kuvvet polisi yalnız ve yalnız “Türkiye Cumhuriyetine sahip çıkan, bayrak taşıyan, cumhuriyet bayramı kutlayan, bölücü teröristleri şehirlerinden kovmaya kalkan sivil halk ve güvenlik asker ve polislerine karşı” mı kurulmuştur.

Yalnızca onların üzerine mi saldırtılmaktadır?

1946’lardan beri var olan askerlik yasası uyarınca, “batılı doğuda, doğulu batıda askerlik yapacak!” ilkesi gereğince Türk yurdu orta, kuzey, güney ve batı Anadolu’da doğulu askerler görev yapmaktadır. Bu da “doğu Anadolu” dışında Türk askeri ve güvenlik güçleri yok demektir. Türk yurdu, askerinden polisine, yargısından devlet su işlerine Kürt işgali altında demektir!

Türk Silahlı Kuvvetlerinin batıda görevli subayından erine, TSK askeri ve Batılı Türk milletinin hak aramaya kalkışmasına karşı “gönüllü bastırma, yıldırma, işgal kuvveti” midir?

AKP geldi geleli bu soruyu daha önce de sordum ve farklı bir cevap bulamadım. Ben böyle olduğu inancına vardım. Değilsem işaretini göstersinler de ikna olalım!

O işaretler de hemen şu an bütün Kürt bölgesinde bütün evlerde ne kadar terör örgütü mensubu, militanı, yazarı, çizeri yani “kültür gerillası” varsa hepsinin toplanması, en ufak bir gösteri eyleminin en sert şekilde bastırılması, Kandilden önce ülkemizdeki dağ ve şehir yapılanmasının çökertilmesidir. Askeri gücünü kaybeden hareket elbette teslim olacaktır. Ama bu hükumet o görevi yapacak bir hükumet asla değildir.

Bu bölücülüğün devleti ele geçirmiş 90 yıl öncesinin hain, işbirlikçi, Türk ve Müslüman takiyesi yapan” hainlerce yürütülüp beslendiğini yazıp duruyorum. Devletin başındakiler bunlara bunca yıldır hoş görü göstermeseydiler, sağ-sol içinde başlara getirdikleri “sinsi militanlarınca” halkın gazı alınmasaydı işler buraya gelir miydi?
Bayrak konusunda başbakanın sabıkası çok.

11 Kasım 1939’dan beri gelen bütün hükümetler ve askeri darbeciler işbirlikçi “İşgal Güçleridir!”. Onlar vatanı satmasaydı bu vatan, bu millet bu hale gelmezdi. Bütün sinsi işbirlikçi, işgalci şerefsizliklerine rağmen sağduyulu insanlar sayesinde halen amaçlarını gerçekleştirmekten uzaktırlar.

Abdullah Gül’ün barikatı açın talimatı da bir “sağduyu” göstergesidir. En azından RE.T.E işbirlikçisinin milleti milletin askerine polisine kıydırma siyasetine balta vurmuştur. Masum insanların huzur içinde bayramlarını kutlamalarına kapı açmıştır.

RE.T.E gibi okuyup yazmaktan korkan, kitapları başkasına okutup özet dinleyen cahil bir başbakan emperyalizmin arayıp da bulamayacağı en “sınırsız, sorumsuz ve emperyalistler için de sorunsuz” köle olacaktır. RE.T.E de öyle olmuştur.

On yıldır bu milletin başında tutulmasının yegâne nedeni devam mecburiyeti olmayan “dört yıllık” (İ.İ.İ.A) Bayazıt- Soğanağa Yüksek Okulunu (A.ÖF’nin İş İdaresi bölümü bile Fakültedir. Buna ancak Gazoz kapağı fakültesi denilebilir) “ sekiz-dokuz yılda” (1973-1982) ancak bitirebilmiş böylece 1974 Kıbrıs harbinden, 1980 darbesinde askerlik yapmaktan da sıyırabilmiş bir adam Emperyalizmin laboratuvarda bile yetiştiremeyeceği derecede kukla olmaya aday bir insandır.

Çünkü Amerikan filmlerinde laboratuvarda yetişen maymunlar bile insanları köleleştirmek için hayvan devrimi yapabiliyorlar.

Bin yıldır batı emperyalizmi ve ırkçılığı ile savaşmış bir milleti yalan dolan ile “Haçlı Askeri” edecek yalanları söyleyecek, kendi ordusunu ve polisini sömürgeci devletlerin çıkarlarını korumak için kendi halkı üstüne saldırtacak daha uygun daha sorumsuz bir RE.T.E’yi Amerika laboratuvarda bile üretemezdi inanın! (Amerika’nın çocukları Adnan Menderes, Kenan Evren- Turgut Özal “PKK’yı kuranlar”, halkın üstüne asker, polis yollamada ilk büyük örneklerdir.)

Bu ülkenin herhangi bir yerinde bayrak asılamıyorsa, koskoca boylu poslu ve kripto Yunan-Rum soylu, Siirt kökenli Batum Süryani’si RE.T.E CHP’ye “sıkıysa Hakkâri’de taşı” iması yapıyorsa, bayrak sorumlusu olan ordu ve Polis kuvvetlerince taşınamıyorsa, asker-polis PKK bayrakları takarak sokaklarda gezebiliyor, evlerinde oturabiliyorsa bunun hesabını verecek olan, ülkeyi sıfır terörle alıp, “Kürt sorunu benim sorunumdur!” diye teröre gaz verip yol açan başbakan ve AKP hükümetidir.

Diyarbakır'da bayrak yakıldı

Eğer devletin kurum ve kuruluşları bunu sormuyor ve görevlerini ihmal ediyorlarsa millet devlet kurumunu tanımama, onları iktidardan indirme hakkına sahiptir!

Eğer bu hükumeti ve rejimi koruma görevini zamanında yerine getirmeyerek şartların bu kadar kötüleşmesine neden olan Ordu, yargı kurumlarından oluşan “devlet” vazifesini yapmadığı halde, halk onu sayıp koruyor, asker, vergi veriyor, düzene ayak uydurup oturuyor, devletine sahip çıkmıyorsa da şerefsizdir, beter olsun!


keykubat /adilyargic/ adilyargicc




28 Ekim 2012 Pazar

AYAGININ ALTINDAN KAYDIRILAN VATANINDIR


VATANDAŞ AYAĞININ ALTINDAN KAYDIRILAN TOPRAĞINDIR!



Sayın okur ne kadar okursan oku, bu yazı, bütün okuduklarından ve okuyacaklarından sonra çıkaracağın sonucu anlatır.
Binlerce yıllık tarih ve siyasetin en kısaltılmış özetidir.
Televizyonlardan gazetelere, camilerden okullara sana öğretilen her şey dünyayı yöneten küresel sermaye ve onun casuslarınca tespit edilmiş saçmalıklardır.
Onlara inanma!
Ona göre oku.

M.Ö.326’da Hindistan’a kadar giden Grek/Yunan imparatoru Büyük İskender, fethettiği topraklarda yerli halkı soy kırıma uğratarak yerlerine kendi “avam/köle” halkını yerleştirmiştir. 

Onun ardından gelen Roma ile takipçisi Bizans ta soyunu Greklere dayatmış, Hint, Fars, Arap ve Mısır’dan aldığı dinleri kendi “ırkçı zihniyetine” göre yorumlamış, kendinden saymadığı öteki dindaşlarını soykırıma uğratmıştır. Günümüz işbirlikçileri olan Ermeni, Sabi, Yezidi, Hıristiyan Arapları olan Süryanileri, Yezidi Kürtlerini de aynı şekilde Grekleştirmişlerdir.

İşte o zaman asimile edilmiş olan bu Greklerin soyları günümüz Afganistan’ından Fas’ına, Ukrayna’dan Yemen’e kadar ve bizim ülkemizde de bu yüzden batının işbirlikçileridirler.

Emperyalizm 15. Yüzyılda Ümit Burnu’nun ve Amerika kıtalarının keşifleri ile dünyayı fethetmiş, Asya ve Ortadoğu ülkelerinde bu Grek soylarıyla bağlantılar kurmuş ve onları ihanete teşvik etmiştir. 

İhanete başlayan bu kripto azınlıklar, Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı hâkimiyetleri süresince geçen 1400 yıldır, Türk ve Müslüman görünen, camide imamlık, devlette şeyhülislamlık yapan ama özünde evine gittiğinde haç çıkaran veya gizli gizli Yezidi, Sabi namazını kılan, Vatikan, Rusya gibi Hıristiyan devletlerin korumaları altında semirip mevki, makam, servet sahibi olmuş işbirlikçileri ile her gün şahit olduğumuz işgalleri gerçekleştirmektedirler.

İşte bu ihanetlerin sağladığı kolaylıklarla, 1918 Ekim ve Kasımında Osmanlı ve Almanya’nın art arda teslim olmalarıyla küresel Mason Siyonist Yahudi sermayesi hâkimiyetini ilân etti. 

Yeryüzünde bütün feodal devletler yıkıldı. Krallar, padişahlar ya sürgüne gönderildiler ya da öldürüldüler.

 Yerine, galip devletlerce kralların soylarından gelen egemen halka durumu fark ettirmemek için, vatandaşları kul/köle olmaktan kurtarıp, devletin en yüksek mevkili adamıyla eşit haklara sahip eden cumhuriyetler kurdurulmuştur.

Bu insanların hoşlarına gitmiş, devrilen, kral/padişah/han, hakan gibi feodal babalarını kısa sürede unutmuşlardır. Çoğunluk oluşturan halkların adlarıyla devletler kurulunca da insanlar kurulan devleri kendilerinin sanmışlardır.

Oysa halka açıklanmayan anlaşma maddelerinde, galip devletlerin kurduğu devletlerin “YÜZ YILLIĞINA” kurulduğu gizlenmiştir.

Galip devletleri yöneten küresel Mason/Yahudi sermayesi, yeni kurulan devletlerde kendi işbirlikçilerini başa getirmiştir. Bunların içinden Atatürk, Lenin gibi önderler ise bu egemen güçlerden bağımsız olmayı görev bilmişler ve bu yönde çalıştıkları için, sinsi-açık işbirlikçiler tarafından düzenlenen komplolarla öldürülmüşlerdir.

Onların ardından Türkiye ve SSCB gibi ülkeler ile öteki dünya devletlerinde demokrasiler “demokrasi=eşitlik” adıyla suiistimal edilmiş, oligarşik demokrasi diktatörlüklerine dönüştürülmüş, halklar Siyonist sermayenin emirleriyle askeri darbelerle sindirilmiştir.

“Eşitlik maskesi altında, geçmiş dönemim işbirlikçi azınlıklarından kukla hükümetler oluşturmuşlar, çoğunluk halka “bakabildiğin kadar çocuk” siyaseti ile “nüfus planlaması” maskesi altında sayılarını azaltacak yaptırımlar uygularken, azınlıklara “yapabildikleri çocuk” önererek nüfuslarını arttırma siyaseti yürütmüşlerdir.

 Öte yandan azınlıkları çoğunluğa karşı kışkırtarak “mikro milliyetçiliği” körüklemişler ve büyük topraklı, çok nüfuslu topraklara sahip devletleri bölme ortamı yaratmışlardır.

Halen içinde yaşadığımız, Kürt terörü bu siyasetin ürünüdür. Bunlara bir de mikro dini, mezhepsel ayrılıkları körükleme de eklenmiştir.

Ulusal devleti oluşturan halk, aralarındaki farklılıklar yüzünden çıkartılan ayrılıkçı, dini, siyasi kalkışmalar yüzünden birbirine düşman edilmiş, yüz yüze bakamayacak hale getirilmiştir.
Son yüz yıl içinde yaratılan düşmanlıkları sözde çözecekmiş gibi, hepsine “tek dini mezhep” dayatması yapan köktendinci hükümetlerle yaratılan düşmanlık, mikro azınlıkları da galeyana getirerek daha da körüklenmiştir.

Şimdi sıra ülkemiz ve öteki hedef ülkeleri yenidünya düzeni ilkelerine göre “bölünüp, parçalanacak yani yutulabilecek lokmalar haline getiren yasal ve anayasal düzenlemeler ile etnik, dini farklılıklara göre ulus devleti parçalama aşamasındadır.

Bu aşamanın zamanı ile Türkiye cumhuriyeti de bu yüzyıllık sürecini doldurması demektir. Devletin tam teslim tarihini kavramak için, elan işgal edilmiş bulunan devletlerin bir kaçının tespiti yeterlidir.

Libya, Tunus, Cezayir 1911’de İtalya, Fransa tarafından işgal edilmişti. Tunus Arap Bahar’ını çatışmasız teslimiyetle 2011’de, Libya çatışmalı 2011’de işgal edilerek tekrar Haçlı idaresine sokulmuştur. Afganistan, Irak ta yüz yıl sonra 2001 ve 2003’te işgale uğramıştır.

Türkiye’nin de işgali 1914 I. Dünya savaşı ile başladığına göre 2014 olarak görülmektedir. İşbirlikçi AKP hükümetinin devletimizi “12 Özerk Eyalete bölen” bölen siyasi idare yapılanması ile yeni Anayasa dayatmasını bir an önce gerçekleştirmeye olan gayretleri 2014’e yetiştirme çabasındandır.

Yeni Dünya Düzeni yapılanması ise 2023’e kadar sarkabilir. 

Afganistan’da Taliban, ardından El kaide, Müslüman Kardeşler, Hizbullah gibi İslâm dini esasına göre şeriat düzeni hedefleyen terör örgütleri kurarak Müslümanları TERÖRİST ilân etmişlerdir. Bu konuyu sayısız filim, haber, eğitim kurumlarında dersler ile hafızalara kazımışlardır.

Hıristiyan ve diğer Müslüman olmayan dünya milletleri arasında da, çocuk evlilikleri, şeriat  kökenli ilkel cezalandırma şekilleri, türban, çarşaf-peçe gibi antik çağ kültüne ait Sabi-Yezidi dinleri kökenli örtünme şekillerini “Şeytan İbadeti Kültü” adı altında “İslâm düşmanlığı” yaratmışlardır.

Yeni bir III. Dünya Savaşına sebep olabilecek büyük bir savaşa gayrimüslüm toplumları ikna etmek için de birkaç yıl öncesine kadar “refah, mutluluk ülkesi olan bu devletleri ekonomik krizlere sokmuşlar, küresel sermayeden pay alarak refah içinde yaşayan bu halkları da “Savaştan başka çare yok!” çözümünde bir araya getirmeyi amaçlayan projelerini sinsice uygulamaya sokmuşlardır.

Hem Türk-Müslüman hem de gayrimüslüm ülkelerin halklarını birbirlerine düşman eden bu sinsi projelere dayalı siyasetler, “Milli İdealler” olarak halklara pompalanmaktadır. Bu pompalama küresel sermayenin bizde yaptığı gibi onların da hainlerinden başlarına getirdikleri işbirlikçi hükümet, sermaye ve bürokrasilerince yürütülmektedir.

Küresel sermayenin köktendinci, sinsi sömürgeci projelerine maruz kalan bütün halklar başlarındaki devlet yapılanmalarına karşı mücadele etmeli ve onları tarihin çöplüğüne itmelidirler.
Bu işbirlikçilerin ülkemizdekileri de bilmelidirler ki, Atatürk döneminde batılı adı geçen devletlerin gazlarıyla cumhuriyeti yıkmak için isyan çıkartan Karadeniz, Ege ve öteki Anadolu Rumları, Yunanistan’a sürüldüklerinde “TÜRK TOHUMU” ilân edilmişler ve dışlanmışlardır.

Kökenleri gene bu Rumlara dayanan günümüzdeki işbirlikçileri de bilmeliler ki, Rumlar onlara “köle/avam” halkları yani, “Yabancı Kavimlerden Asimile Edilmiş Dönme Rumlar” olarak baktıklarından bizlerin başlarına ne gelirse onların da “başlarına, gelecek olan” geldiğinde yanlarında bizlerden kimseyi de bulamayacaklardır.

EMPERYALİZM IRKÇI, SOY DAVASI GÜDEN, KÖLECİ VE SÖMÜRGECİDİR. AMACI ÜSTÜNE BASTIĞIMIZ TOPRAĞI AYAĞIMIZIN ALTINDAN KENDİSİNE DOĞRU KAYDIRMAKTIR.

YANİ BİZLERİ TEMİZLEYİP KENDİ SOYUNU TOPRAKLARA YERLEŞTİRMEKTİR.
YENİ BİZANS’IN HAZIRLIĞINI 19914 YILINDA FENER PATRİĞİ BARTHOLOMEUS’U ORTODOKS HIRİSTİYANLARIN EGEMEN PATRİĞİ OLARAK TANIYARAK YAPMIŞLARDIR.

GÜÇ VE İKTİDAR HIRSIYLA BUNLARLA İŞBİRLİĞİ YAPAN ALDANMIŞLAR DA BATININ GERÇEK NİYETİNİ KAVRAYARAK ÜSTÜNE BASTIKLARI TOPRAĞA SAHİP ÇIKMALIDIRLAR.

SURİYE HIRİSTİYANLARI BİLE BEŞAR ESAD’IN YANINDA EMPERYALİZME KARŞI CEPHE ALMIŞ DURUMDADIRLAR. AYNEN 1099 I. HAÇLI SEFERİNDE YAPTIKLARI GİBİ.

ÇÜNKÜ HEPİMİZ AYNI TOPRAĞA BASMAKTAYIZ.

EY İNSAN, SENİ KÖLE ETMEK, SOYMAK, SÖMÜRMEK VE SONUNDA SOY KIRIMA UĞRATMAK AMACINDA OLAN BATILI EMPERYALİST/SÖMÜRGECİLERE KARŞI MÜCADELE VEREN İNSANLARA SEN DEKATIL. SEN DE BASTIĞIN TOPRAĞA SAHİP ÇIK!

İSTER SAĞCI, İSTER SLOCU, İSTER DİNCİ İSTER DİNSİZ, İSTER FAŞİST İSTER KOMÜNİST, İSTER YAHUDİ İSTER HIRİSTİYAN YA DA MÜSLÜMAN OL!

İSTERSEN ZERDÜŞT İSTER MİHRİ, YEZİDİ, SABİ, SÜRYANİ OL! 

İSTER ÜLKENİN EN BÜYÜK ZENGİNİ İSTER KONTEYNIRLARDAN ÇÖP AYIKLAYARAK GEÇİNEN OL!

HER NE OLURSAN OL BASTIĞIN TOPRAĞA SAHİP ÇIK. SAPIK İŞBİRLİKÇİLERLE BİR OLMA!

YOK, BUNLAR KOMÜNİST, SOSYALİST, SOLCU, REVİZYONİST, BUNLAR ÜLKÜCÜ, KÖKTENDİNCİ ŞU BU DEME! 

EMPERYALİZME KARŞI BAYRAK KALDIRANLARLA SEN DE YÜRÜ!

ONLAR DA KENDİ ARALARINDA HER KONUDA HEM FİKİR DEĞİLLERDİR. AMA ORTAK NOKTALARDA BİRLEŞMİŞLERDİR.

SENİN DE DEVLETİNE, BAYRAĞINA SAHİP ÇIKMA DUYGUN VARSA, FAKİRLİĞİNE İSYANIN VARSA, YA DA YAZAMADIĞIM MAĞDURİYETLERİN VARSA ÇIK SENDE ONLARLA BERABER KENDİ DAVAN İÇİN YÜRÜ. VATANIN IRZIN, NAMUSUN İÇİN YÜRÜ. O DEĞERLERİN YOKSA, SAHİP OLDUĞUN DEĞERLERİN İÇİN YÜRÜ, SAVAŞ!
HİÇ KİMSENİN BÜTÜN HALKLARI KENDİNE AİT TEK BİR FİKİR ETRAFINDA TOPLAYACAK OLANAĞI YOKTUR.

İBRAHİM PEYGAMBER SOYUNDAN GELDİKLERİNİ SAVUNAN YAHUDİLER BİLE DÜNYA EGEMENLİĞİNE GELEBİLMEK İÇİN DÖRT BİN YIL HARCADILAR!

BİZİM O KADAR ZAMANIMIZ YOKTUR!

EMPERYALİZM KASIM 2012 AMERİKA SEÇİMLERİNİN ARDINDAN CİDDİ AĞIR BİR SİLAHLI SALDIRIYA GEÇECEKTİR. 

BU YÜRÜYÜŞE KATILMAN ONLARA VERİLECEK EN GÜZEL CEVABIN OLACAKTIR.
HERKESİN KENDİ FİKRİNDE OLMASINI BEKLEME!

ZAMAN DİRENEN, SAVAŞAN, ÖZGÜRLÜK, BAĞIMSIZLIK SEVDALILARI İLE ORTAK NOKTALARDA UYUŞARAK MÜCADELE ZAMANIDIR.

İSTER TÜRK İSTER ERMENİ, İSTER KÜRT İSTER RUM, İSTER ARAP İSTER GÜRCÜ, ÇERKEZ, ABHAZA, BULGAR HER NE OLURSAN OL EMPERYALİZME KARŞI DİRENENLERLE, MÜADELE EDENLERLE AYNI SAFTA ÇOK GEÇ OLMADAN YER AL!
TAKDİR SİZLERİNDİR.



I. Dünya savaşının Egemen Gücü İngiliz toprakları (Kırmızı)



1907 Dünya haritası. Bayraklarla ifade edilmiş!

I. ve II. Dünya Savaşı sonra İngiltere-ABD'nin çizdiği dünya haritası



Kurtulu savaşı ile kazandığımız mevcut haritamız

1980 12 Eylül darbesi sonrası Kenan Evren'in ABD ile çizdiği Eyalet-Bölünme haritası



Ermenilerin beklediği harita


 






Sen de yürü!


Çağlayan mitinginden bir görüntü!


 

 
İSTER TÜRK İSTER ERMENİ, İSTER KÜRT İSTER RUM, İSTER ARAP İSTER GÜRCÜ, ÇERKEZ, ABHAZA, BULGAR HER NE OLURSAN OL EMPERYALİZME KARŞI DİRENENLERLE, MÜADELE EDENLERLE AYNI SAFTA ÇOK GEÇ OLMADAN YER AL!

TAKDİR SİZLERİNDİR.

keykubat /adilyargic/ adilyargicc