TÜRKİYE SAVAŞA ZORLANIYOR
21 Ağustos 2012
Bu yeni bir gelişme değildir.
Sabah Gazetesinin yayınladığı "Sekiz eyaletli Türkiye haritasını Kenan Evren imzalamış! |
Şevket Süreyya Aydemir’in 1960’larda kaleme aldığı “Tek
Adam” adlı Atatürk’ü anlatan kitabından aklımda kaldığı kadarıyla Atatürk,
İsmet İnönü ve Adnan Menderes’e de İran-Irak-Suriye ve Türkiye’yi içeren
topraklarda bir “Kürdistan” kurulması ve Türkiye’ye bağlı federasyon şeklinde
veya biraz farklı olarak da olsa bir proje dayatıldığını biliyoruz. Türkiye’nin
başına gene 1950 yıllarından sonra sardırılan ve bir türlü sonu gelmeyen “Kıbrıs
Tuzağı” da Yunanistan ile Türkiye’ye İngiliz- ABD üslerinin bekçiliğini
yaptırmaktan öte gitmeyen kısır bir siyaset olarak emperyalizmin bize
vaatlerinin sonuçlarının ne olabileceği hakkında çok açık fikir vermektedir ya
anlayana.
İşte Atatürk’ten başlayıp kendi başımıza getirdikleri devlet
adamlarımıza sunulan bu “dört ülkeden koparılan toprakla Kürdistan” ilanı ve
federe devlet yapılanması konusu, 12 Eylül 1980 darbesinin “bizim oğlanları”
olan Kenan Evren+ Milli Güvenlik Kurulu+ Turgut ÖZAL ortaklığına “Cunta
Yıllarında” 1950 yıllarından beri sözde “dost ve müttefikimiz” olan Amerika
Birleşik Devletlerince “telkin edilmiş” ve
“sinsi pazarlıklar” sonucu kabul edilmiştir.
1985 yıllarından itibaren o zamanlar tek yayın organı olan
TRT kanallarında “Modern savaş tekniği olan Gerilla Savaşında” Türk ordusuna
pratik kazandıracak, ordunun modernizasyonunu sağlayacak parlak bir proje
olarak halka gecenin geç saatlerinde, herkesin uykuda olduğu zamanlarda yapılan
“açık oturum” programlarında anlatıldı. Bu programları koskoca ülkede herhalde
benden başka seyreden olmamış olmalı ki bunu doğrulayan ve yazan bir Allah’ın
kuluna rastlamamamın başka türlü de açıklaması olamaz.
Bu proje televizyonlarda ilân edilmeden önce kapsamında
uygulamaya geçilmiş olmalı ki 1984 Eruh baskını ile faaliyetlerine başlayan
örgüt 1990’lara geldiğinde devlet içinde sorunlar yarattı ve Necip Torumtay
paşa’nın istifası ile tanıştık.
Ama 1991-96 yılları arasında bütün ülkeler Türkiye’nin
“terörle mücadelede elde ettiği tecrübeden” esinlenerek ordularını eğitmemiz
için bize bayağı paralar akıttılar. Bunların başında SSCB’nin dağılmasından
sonra “sözde” bağımsızlaşan Azerbaycan, Gürcistan’dan dağıtılan Yugoslavya’dan
doğmuş devletçiklere ve bazı Afrika ülkelerine kadar “ordu eğitmek” üzere subay
ihraç ettik.
Öte yandan Özal’ın “Kafkasya Projesi” Rusya’nın Ermenistan
üzerinden Karabağ’ı işgal etmesi ve Hocalı soykırımlarına da neden olunca kısa
süreden Turgut Özal’ın ölümünün gerçekleşmesi (doğal olabilir, beklemediği
ailevi bir olayla karşılaşıp kalp krizi geçirmiş olabilir, vs.) bunu takiben
Rusya’nın tehditlerini yatıştırmak için Mesut Yılmaz hükumetinin “hiçbir
şekilde doğal gaz tüketimi olmayan” ülkemizde , “Doğal Gaz Antlaşması” ile
olağanın iki katı fiyatına doğal gaz tüketicisi olduk.
Doğal Gaz dağıtım tesisleri |
Bu yüzden mecburen bunları tüketmek için bir de Rusya’dan
doğal gaz elektrik santralları da alarak “olası bir Rus işgalinden” sıyırdık.
Bunu Rusya’nın müttefiki olarak çalışan İran’dan da doğal gaz alımlarımız takip
etti.
Bu doğal gazların halka erişimi ise ancak AKP hükumeti
zamanında yerine oturtulabildi.
Bir de 1991 I. Körfez Savaşı ile Irak’ın işgali son anda
gerçekleşmedi ise de Hakkâri sınırımızda Irak’ta 36.-42. Paralller arasında
yerleştirilen “Çekiç Güç” adlı NATO kuvvetlerinin korumasıyla da terör örgütü
bu korumalı bölgeye yerleştirildi ve terör örgütünü kurutmak isteyen “geç
uyanmış Atatürkçü generallerimizin operasyonlarını” engelledi (Belki de böyle
bir istek hiç olmadı), havadan, karadan getirilen askeri her türlü silah,
mühimmat ile Kürt kabileleri silahlandırıldı ve Saddam Hüseyin idaresine karşı
savaştırıldı.
ABD’nin C.I.A’ya kurdurduğu El Kaide terör örgütüne mal
edilen 11 Eylül 2001 New York İkiz Kulelerinin ABD istihbaratı tarafından yerle
bir edilmesini takiben zamanın ABD başkanı yavru Bush’un başlattığı
“Crusade=Haçlı Seferi” kampanyası ile Afganistan aynı yıl işgal edildi.
EL KAİDE- C.I.A TARAFINDAN KURULDU F.B.I TARAFINDAN ARANDI! |
Bunu 2003’te Ramazan
ve Kurban bayramlarında yapılan çok ağır silahların kullanıldığı işgal ile
Saddam’ın devrilmesi ve Irak’ın parçalanması, 1.5. milyon sayılabilen insan
kaybı, sekiz milyon savaş mağduru ve Irak’ın doğal kaynaklarının yüz yıllığına
emperyalizme teslimi takip etti.
Bu savaşa gene ülkemiz “çekimser, doğrudan müdahaleci
olmayan” ve NATO emirlerini uygulayan
“akıllı çocuk siyaseti” uyguladıysa da “PKK ile başlayan, Çekiç Güç ile süren
Irak Kürtlerinin silahlandırılıp ABD-NATO emrinde savaşmaları, emperyalizmi
ayaklarını sürüyerek, pabuçlarının çamurlarıyla Irak’a davet etmeleri ile
Turgut Özal’ın “kırmız devlet pasaportu” vererek ABD’ye tanıttığı Talabani ve
Barzani’den de ABD ve Haçlı dünyasına “Sadık Müttefik” yaratılıyordu.
Bu tecrübe yetmezmiş gibi 2008’lere gelindiğinde AKP
hükumeti de Özal’ın Kafkasya projesinde aynı yolda yürüdü ve “Kafkas projesinin
“ilk adımı” olarak, Amerika’da serseri serseri gezerken kaldırılıp Gürcistan’ın
başına devlet başkanı yapılan Mihail Sakaşvili’nin Osetya’yı işgali sağlandı.
Proje gereği, ABD ve NATO Gürcistan ile bize her türlü
silahı satacak biz de Rusya’yı yenip Kafkasları fethedip NATO-ABD Haçlı
Ordusuna teslim edecektik. Rusya Gürcistan’a müdahale ederse biz de destek
olacaktık.
Azerbaycan Haritası |
Sonunda Rusya müdahale etti ama biz destek olmayı geçiniz,
başbakanımız “sınırsız senelik izne çıktı” ve Saakaşvili “Nerdesin Ey Tayyip?”
çığlıkları ile kravatını yerken başbakanımızın telefonları kapalı, bulunduğu
yer ise saklıydı.
2008 Rus-Gürcü savaşında bir gazete manşeti |
Eh Ruslardan dayak yemekten bu defa da sıyırmıştık ama
ABD-NATO Haçlı Koalisyonu, 2011’de Tunus ile başlattığı sözde “Arap Baharı”
bence “Kripto Rum Baharı” olan bir hareket başlatıldı ve Tunus sorunsuz bahara
uyum sağladı.
Libya’nın Kaddafi’si ise gösterdiği direniş yüzünden korkunç
bir sona uğratıldı ve İskender zamanından beri yerleştirilen sözde Müslüman
maskeli “Ilımlı İslamcı” “Kripto Rumların”
ülkede iktidarı sağlandı.
İslam demokrasinin tersine gidiyor! Karikatürü |
Ülkenin kaynakları öylesine acil şekilde paylaşıldı ki
neredeyse “ilk giden parsayı kaptı” şeklinde yorumlandı.
Libya işgalinin arkasından hedef Suriye’ydi ve bir günde
Lübnan sınırından 600 El Kaide militanı ve özel NATO kuvvetleri sivil
kıyafetlerle Suriye’ye giriş yaptılar ve Beşar Esad rejimine karşı savaş
başlattılar.
Kendilerine katılan önceden örgütlenmiş “Kripto Rumlar” ile
güçlendiler ve bu “yumuşak işgal” olarak tanımladığım yasa dışı işe “Özgürlük
Hareketi” adını verdiler.
De, gelişmeler Müslümanlar arasında “Haçlı İşgali korkusunu”,
Çin ve Rusya’da da “kuşatılma endişesini”
arttırdı ve hatta perçinledi.
Bundan sonra Suriye’nin işgali de Türkiye’ye havale edildi.
Bunu takiben, Suriye’de silahlı terör olayları attırıldı, yaralananlardan
hayati endişelere kapılmış işbirlikçiler aileleriyle ülkemize gönderildi,
Hatay’dan Tekirdağ, Edirne’ye kadar kripto Rum hainlerin barındırıldığı “göçmen
kampları kuruldu ve bunlara “serbest dolaşım” verildi, sayıları 70.000’e
yaklaştı ve halkımızın huzurunu bozmaktan tutun da kamplarda polislerimizi dövmelere,
Kürdistan ve bilmem ne bayrakları açmalara kadar her türlü şerefsizlikleri de
serbestçe sergilediler. Hatta generallerimizin, subaylarımızın Suriye ordusunca
“teröristlerle birlikte” esir alındıkları ve “değiş-tokuş” haberleri basına
yansıdı.
Her biri NATO askeri veya paralı askeri olan sözde "Özgürlük savaşçıları" |
Suriye’nin üstlenmesine rağmen bilinen silahlarla olmayan
bir “harita uçağımızın” Suriye Lazkiye limanı açıklarında (Suriye’yi koruyan
Rus donanmasının olduğu yer) düşürülmesi olayını hazmettik.
Bunları, Irak’tan PYD-Peşmerge ordusunun Suriye’ye girişi,
PKK örgütünün de devletimize karşı saldırılarını yoğunlaştırdığı, Hakkâri,
Bitlis, Siirt-Urfa- Gazi Antep hattında terör örgütünün “devlet ilan etme”
gayretlerine tanık olduk. Artık gelen şehit asker ve polislerimizin sayılarının
saklandığı, gizlendiği günleri yaşamaktayız.
Bombalarla yıkılmış Emniyet Müdürlüğü, Jandarma
Karakollarının hasarlarının “asılan bayraklarla örtüldüğü” olayları daha dün
milletçe idrak ettik.
Bunlar yetmezmiş gibi, PKK terör örgütü ile bağları olan
ancak CHP milletvekili olduğundan “sözde görüş ayrılığı” nedeniyle CHP Tunceli
milletvekili Hüseyin AYGÜN örgütçe dağa kaçırıldı, birkaç gün misafir edildi.
Serbest kalınca basına yaptığı açıklamalar ise terör
örgütünün mesajlarıydı. Bu mesajlar;
“Terör örgütü elemanları zorla-gönüllü dağlara mahkûm olmuş,
“bağımsızlık değil özerklik isteyen” sözde Kürdistan davası güdenlerdi ve
mücadeleden bıkmışlardı. İstekleri kabul görürse sivil hayata geçmeye
gönüllüydüler.
2012 Ekim başında TBMM tatilinden dönecek meclisin
gündeminde olan yeni anayasanın bu istekler doğrultusunda düzenlenmesi ile
terörü bitirecekleri iletisini bu milletvekiliyle bildirmiş oluyorlardı.
Bu da onlara göre çok masum bir istekti.
Ama her kesimden yoğun tepkiler alınca CHP genel başkanı,
“arkasındayım” dediği milletvekilini şahsen görmemek için mazeret üretir hale
de gelmişti.
PKK’nın isteklerinin yerine getirilmesi halinde kendisini
tasfiye edeceği vaadinin ise bence aslı astarı yoktur.
Henüz dört devletten toprak alarak KÜRDİSTAN kurulması
gerçekleşmediğinden PKK istese de kendisini tasfiye edemeyecektir. Onu bu güne
kadar yaşatanlar gerekli cezasını vermekten asla geri durmazlar.
Diğer yandan eşkıyalığı meslek edinmiş bunca örgüt
militanının sivil yaşama karışmak istemeleri bazıları için gerçekçi olsa da
kafa-beyin adamlar için olanaksızdır.
Bu gerçekler ışığında terör örgütünün istekleri ve vaatleri
boştur. Buna ancak onları bu güne kadar büyütüp güçlendiren ve yaşatanlardır.
Yukarıda verdiğim “kuruluş ilkeleri” doğrultusunda örgüt,
TSK’nın eğitiminde faydalı olmuştur, Irak’ın işgalinde NATO’ya büyük katkılar
sağlamıştır ve şimdi de Suriye’ye Türkiye’nin askeri müdahalesine zemin
hazırlamaktadır. Bu da, çok önceden mayınların temizlenmesi ihalesi İsrail’e
verilmiş, mayınsız bölge olan Suriye-Türkiye sınırı boyunca kendisine “güvenli
tampon bölge” kurmasından bellidir.
ABD-NATO müttefiki olan ordu ve AKP hükümetine göre bu
eylemleri ülkemizin sözde (!) kırmızıçizgisi olacak ve bu bahane ile Suriye’ye
saldırarak Esad rejimini de devirmemiz beklenmektedir.
Bu oluşumları bahane ederek hükumetimiz ulusal medyada,
halen de yaptığı gibi CHP’yi PKK ile aynı çizgide göstererek rakip olmaktan
çıkaracak, ulusalcıları dış güçlerin işbirlikçisi olmakla suçlayan anlatımlarla
bir güzel işleyecek olan “yandaş beyinler” halkı “yeter artık olsun bitsin”e
ikna edece ve AKP, başından beri mevcut devletin tarihten silinmesine neden
olacak siyasetlerini de böylece aklamış olacak, halkı da “vatan-millet davası”
çizgisinde birleştirmiş olacaktır. Şimdiden Devlet Bahçeli’yi yanına çekti
bile.
Daha dün BDP milletvekilleri PKK lılarla kucaklaştılar1 |
Başından son zamanlarda yaşadığımız bütün olaylar devleti,
halkıyla “savaşa ikna etme psikolojisi” kapsamında yürütülen sinsi “sosyopsikolojik”
manevralardır.
Ve dün 20 Ağustos 2012 günü akşam 20.00 sıralarında
Gaziantep’te patlayıcı yüklü bir araç uzaktan kumanda ile patlatıldı. Verilen
bilgilere göre polisten çocuklara uzanan “dokuz ölü” ve “altmışaltı” yaralı
insanımızın zarar gördüğünü gördük.
İşte Antep tezgahı |
Her ne kadar bu olay terör örgütüne yamandıysa da Gaziantep
patlaması olayını terör örgütü üstlenmedi!
PKK’nın askeri operasyonlar bölümü olan HPG, Gaziantep
patlamasıyla ilgili olarak “20 Ağustos günü Antep merkezde bir patlama meydana
gelmiştir. Hem devlet yetkilileri hem de Türk basını bu olayı hareketimiz
üzerine yıkmaya çalışmaktadır. Bu patlama ile güçlerimizin herhangi bir ilgisi
bulunmamaktadır.
Kamuoyu ve halkımız da bilmektedir ki güçlerimizin sivillere
yönelik bir girişimi olamaz. Zaten KCK ürütme Konseyi'nin yaptığı bayramda çatışmalardan kaçınma çağrısına güçlerimiz
uymaktadır. Bayram sürecinde operasyonlardan kaynaklı yaşanan çatışmalar
dışında güçlerimizin herhangi bir girişimi de olmamıştır” Diyerek olayla
ilgilerinin bulunmadığını açıklamıştır. http://gundem.milliyet.com.tr/pkk-kanli-saldiriyi-ustlenmedi/gundem/gundemdetay/
21.08.2012 /1584130/default.htm?ref=yahoo
Bundan sonra olayın örgüt bağlantısını ispat etme görevi de
güvenlik güçlerine düşmektedir.
Gelelim bu olayın ertesi günü olan bir habere;
Askeri araç devrildi
9 asker şehit oldu
Şırnak |
Şırnak Valisi Vahdettin Özkan, kazada korucu olan şoför ile
9 askerin şehit olduğunu açıkladı
Askerlere ilk yardım eli Ahmet Türk'ü karşılamaya giden köylülerden geldi... http://gundem.milliyet.com.tr/askeri-arac-devrildi-9-asker-sehit-oldu/gundem/gundemdetay/ 21.08.2012/1584131/default.htm
Askerlere ilk yardım eli Ahmet Türk'ü karşılamaya giden köylülerden geldi... http://gundem.milliyet.com.tr/askeri-arac-devrildi-9-asker-sehit-oldu/gundem/gundemdetay/ 21.08.2012/1584131/default.htm
Müttefikimiz ABD’nin ülkemize dayattığı “Haçlı Arzuları!”
“ABD Temsilciler Meclisi 13 Aralık 2011 tarihinde “Türkiye
Cumhuriyeti’ni Hıristiyan Mirasını Korumaya ve El Konmuş Kilise Mülklerini
İadeye Davet Etmek” başlıklı ve H. Res. 306 rumuzlu tasarıyı, Komite sürecini
atlamak ve doğrudan Genel Kurul’a getirmek suretiyle kabul etmiştir…”
Bu arzular kapsamında 1071 Malazgirt Zaferinden (Osmanlı bu
zaferden yaklaşık 230 yıl sonra kurulacaktır.) bu yana Rumlardan alınmış, cami
yapılmış “Vakıf mallarının iadesi yasası” çoktan çıkarıldı ve uygulandı bile.
Trabzon Sümela Manastırı ile Van Gölündeki Aktamar Kiliselerinde ayinler
başlayalı yıllar oldu. http://www.hurriyet.com.tr/planet/19465147.asp
Sümela resmen feth edildi. |
İran’dan Ülkemize
Tehdit;
“İran’ın önemli politikacılarından Muhsin Rızai
“Amerikalılar, bölgedeki planlarını gerçekleştirmek için İran ile Türkiye ve
Suudi Arabistan arasında çatışma çıkarma niyetindeler”
Rızai ile aynı siyasi komisyonun üyelerinden olan Habibullah
Askerevladi;
“ Türkiye devleti ve gerici Arap liderlerini uyarıyorum,
Suriye’ye verdikleri zarar cezasız kalmayacak” ifadesini kullanan Askerevladi,
“ Türkiye’yi Suriye’ye verdiği zararı telafi etmeye” çağırdı. http://dunya.milliyet.com.tr/-turkiye-nin-suriye-ye-verdigi-zarar-cezasiz-kalmayacak-/dunya/dunyadetay/
21.08.2012/1584160/ default.htm?ShowPageSkin=1
Sonuç olarak “Güçlünün yanında ol rahat ol” mantığı ile 11
Kasım1938’de Atatürk’e yapılan Bitlis Ermeni’si İsmet İnönü-Arnavut Fahrettin
Altay işbirliğindeki askeri darbenin ardından, askerlerin silahlarının
gölgesinde 11 Kasım 1938’de kendisini meclise Cumhurbaşkanı seçtiren, devleti
İngiliz-ABD sömürgesi yapan İsmet İnönü sayesinde sömürge olan ülkemiz gene I.
Ve II. Dünya savaşlarının galibi olan güçlerin müttefikidir.
Başımızdakiler de, emperyalizmin seçip getirdiği Osmanlı
imparatorluğunu yıkan Yezidi Kürt, Mihri-Gnostik Ermeni Sabi-Hıristiyan Süryani
ve Arapların aynı davayı güden çocuklarıdır.
Okuduğunuz haberler, yaşadığınız olaylar da ordumuzun,
askerimizin “Haçlı Askeri” olarak Türk ve Müslüman dünyasının işgaline ortak
olması için “zorlamak üzere” yaratılmış sunni teşvik ve tahrik olaylarıdır.
Hiç birisinin çocuğu ne asker ne de polistir ve bu
savaşlarda da yer almamış ve almayacaklardır. Çünkü kendilerine “Efendi(m)”
dedirten bu nazik Sabetayist Masonlar Türk ve Müslüman milletleri kendilerine
“kul/köle” ettiklerinden, devlet hiyerarşisini de ele geçirdiklerinden
kendilerine “Efendim/Sahibim” dedirtmek için “naziklik “ bağlamında dilimize bu
kelimeyi son yüzyılda sokuşturmuşlardır. İngiliz ve ABD ülkelerinde de
“Sir(sör)/Efendim, Sahibim” dayatmasını
yapan da bu mason mantığıdır.
Bu yüzden bu “Efendiler” ne kendileri askerlik yapmış ne de
çocuklarına yaptırmışlardır. Neden yapsınlar ki?
Türk ve Müslümanlar onlara “Efendim” demeyi seven “Goyimler
(İbranice) /köleler” olmayı sevmişlerdir. “Efendim diyerek söze başlamayanlar,
Latin dilleri yerine Türkçe kullananlar horlanır, aşağılanır bu ülkede!”
Üstüne bir de “Allah, Şehitlik, Şehadet” gibi dini terimler
de ekledin mi tamadır. Ölür gider, yerine on yirmi daha doğurur bu goyimler!
Bu “Haçlı Köleliğinden” bizlere verilecek şey en fazla yağlı
bir kemiktir. Bunun örneğini Adnan Menderes döneminde gördük.
Menderes Kore’ye seve seve asker gönderdi. Çünkü ABD Truman,
Marşal yardımları, ayni ve nakdi yardımlar ile nakdi çok miktarda krediler vaat
etmişti.
Ama Kore bitmiş, 1956’lara gelindiğinde, Yahudi Mason
sermayesinin başı, iki dünya savaşını çıkarmak için Almanya, Japonya gibi
ülkelere sponsor olan Rockefeller ABD hükumetine bir önerisini kabul
ettirivermişti.
Neydi o öneri?
-“Türkiye geçmişi imparatorluk olan bir ülkedir, nakit
parasal yardım yaparsak güçlenir başımıza iş olur. Bunu önlemek için biz
kredileri ayni-askeri malzeme, araç gereç” şeklinde tutalım” önerisiydi.
Bunu itiraz olmuş olsa gerek ki 1956 olayları takip etti ve
binlerce Rum Yunanistan’a göç etmek zorunda bırakıldı, yetmedi, Menderes
aldatılmayı hazmedemedi ve İş bankası hisselerine SSCB’yi ortak etmek için
kredi arayışına girdi, 1960 Ağustosuna randevu aldı.
Ama 27 Mayıs 1960’ta, randevuya iki buçuk ay kala 1960
darbesini yaptırdılar ve Menderes’in boynuna ipi geçiriverdiler hatta yetmedi,
ders olsun diye idam öncesi mabadından prostat muayenesi bile yaptırdılar!
Yani emperyalist ülkelere göre bize ister “B.O.P EŞ BAŞKANI”
ister bilmem ne sıfatı verirlerse versinler biz güçlünün yanında olarak her
zaman ezildik ve ezilmeye, köleleşmeye devam edeceğiz. Fedakârlıklarımız da
“köleliğimizin” gereği olarak yorumlanacaktır.
ABD’ye sığındığımızda Rus kıçımıza tekmeyi basmış, Rus’a
döndüğümüzde ABD boynumuza ipi geçirmiştir. 1939’da Erzincan Depremi, 1956’da
Gönen Depremi, İstanbul, Kayseri gibi illerde büyük çarşı işyeri yangınları,
günümüzde uçak düşmeleri sel felaketleri, depremler bu tekmeler olarak
algılanmalıdır. Malum artık bunlar Allah işi değil insan işi oldu. Adlarına da
“İklim Savaşları” deniliyor. Ama bilinen silahlar ve HAARP teknolojisi ile
yapılan bunca savaşlarda her türlü kaybeden olmamıza rağmen ikisi de bizim için
kavga etmemiştir.
Alaska'da ABD'nin HAARB tesisleri. |
Her hâlükârda sopayı yiyen, ceremeyi çeken biz (Halk) olmuşuz,
siyasetçilerimiz edindikleri tecrübelerini idam sehpalarında, yasaklı olarak
evlerine hapsedilerek değerlendirirlerken milletimiz canından, malından ve
geleceğinden olmuştur.
Bu son gelişmeler ise tarihe gömecek cinstendir.
Bu güne kadar mecliste bulunan dört muhalefet partisinin AKP
icraatlarına karşı olup ta devletin savaşın eşiğine getirilmesine kadar geçen
süreçte iktidar partisinin “yabancı devletlerle işbirliği yaparak, onların
komutasında “eşbaşkanlık görevi aldığı” için kapatılma davası açmak yerine
“devlet terör örgütü ve komşu devletlerce işgal edilme tehlikesine düşmüştür”
deyip AKP yandaşı olmaları onların baştan sona işbirlikçilik içinde olduklarını
kanıtlamaktadır.
“Devleti İngiliz’e Amerikalıya teslim et rahat et mantığı
devletin tarihten silinmesini gerektiren bir “koloni askerliğine” dönüşmüştür.
Bu iktidar ve muhalefet koalisyonu şunu da diyebilirler;
“-Biz NATO ülkesiyiz, Amerika Libya’ya neler yaptı gördük,
altıncı filo Malta’da demirli bizi tehdit etmektedir! Başka ne yapabiliriz?”
Ben de şunu derim;
Bu projenin başrolüne biz soyunmasaydık bunlar hiç olmazdı,
bunca insanımızı kaybetmezdik. Ayrıca, Çin ve Rus donanmaları da Hürmüz’de, Akdeniz’de,
Karadeniz’de! Göz göre göre de uçağımızı düşürdüler. Ne yapabildiniz? Rusya
bizi işgal etse Amerika ve NATO Rus-Çin koalisyonuna karşı bizim için
savaşırlar mı?
Ya da;
Biz onca silahı size verdik siz artık savaşamıyorsunuz biz
ne yapalım? Deyip bırakırlar ve iktidarın da başına Menderes’in başına gelen mi
gelir? Amerika’ya dön Rus dövsün, Rus’a dön Amerika dövsün!
Ortada sıçan oyunu misali! Filmlerde ortaya alınan başrol
oyuncusunun çember içinde dövülerek bir adamın kucağından yumrukla ötekine
savrulması gibi.
Devlet ve özel şirket televizyonlarında bir alay dallama
“startejist, Ortadoğu, Kafkas bilmem neresi uzmanı “ diye adlarının altında
etiketlerle bize her gün saatlerce hipnoz konuşmaları yapıyorlar.
Hatta 2008 Rus-Gürcü savaşı sırasında “Kafkasya uzmanı”
olarak adı geçen bir dallama haritada Osetya’nın yerini bile gösterememişti!
Oysa Osetya en son 1915-17 arasında bizim idaremize geçmişti. Yani 95 yıl önce
bizim toprağımızdı.
Bu dallamaların söyledikleri saçmalıkları yıllardır laf diye
dinliyoruz ama devletin gidişi bir adım olsun iyiye gitmemektedir. O halde bu
dallamaların topunu işten atın da yerine adam gibi adam alın!
Siz de adam gibi siyaset izleyin ki önce kendi halkınızın
sonra da yeryüzünde istediğiniz coğrafi bölgenin önderi olun!
“Antiemperyalist, bağımsızlıkçı, özgürlükçü” olmayan hiçbir siyaset
asla “siyasi önderlik” getirmez.
Şu an İran bölgenin önderliğine daha yakın görünmektedir.
Haberiniz olsun.
Geçen hafta Suudi Arabistan bile bu doğrultuda İsrail’i
tehdit etmedi mi?
Yahu bir düşünün!
Ordumuz NATO-AB-D ordusu, devletimiz AB-D yolunda, iktidar- muhalefet partilerimiz AB-D tarafından tespit ediliyor, yasalarımız AB-D yasası, mahkemelerimizin kararlarına itiraz için AB mahkemelerine başvuruyoruz, terör de AB-D tarafından destekleniyor!
Bu size tuhaf gelmiyor mu?
Sizce bu terör, bu işgal nasıl biter? ya da hepsi "kayıkçı kavgası mıdır?
Ayın biraz ayın, yalamalarınızın hipnozlarından da kurtulun!
Takdir milletindir!
keykubat /adilyargic/ adilyargicc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.