Sayfalar

19 Ocak 2009 Pazartesi

NEO CONCULARIN SONU MU

ÖNSÖZ;
Bu yazıyı,önceki yazılarımın anlamını,inandırıcılığını vurgulaması açısından,tercüme ettim.Bu yazıdan sonra blogu okuduğunuzda daha gerçekçi yorumlar,çıkarımlar yapabileceğiniz gibi,kendi bilgi birikimleri,nizi de yönlendirmede çok faydalı olacağı inancındayım.

Keykubat

Bakış Açısı:Neo-con’ların Sonu


Amerika'nın yayılmacı-işgalci "Neo Con"
siyasetinin Son Temsilcisi.Bush.

Jonathan Clarke,Carnegie Meclisinde “Uluslararası İlişkilerde Ahlak” konulu toplantıda George W.Bush’u Irak’ın işgali için cesaretlendiren “neo-con”ların yükselişi ve düşüşü hakkındaki bakış açısını belirtmiştir.

Tarihin içine çökmekte olan Bush idaresi ile ilgili olarak sorulan en adamakıllı soru,sahneden kaybolmak üzere olan” neo conservative -Yeni Muhafazakarlık” felsefesinin desteklenip desteklenmeyeceği sorusudur.


Cevap büyük ihtimalle “evet” tir.


Fakat,1980’lerdeki erken dönemeci öncesinde yeni muhafazakârlığın kitabesi yazılmıştır. Reagan idaresi döneminde sönmeye yüz tutmuş iken1990’ların ortalarında bir ikinci nesli ortaya çıkmıştır.


Bu,ileri soğuk savaş döneminde “neo-con “ ABD ordusunun hakimiyetinin “tek kutupluluğun öneminin” kutsal yağla kutsanmasıydı.


Bu anlayış,çağdaş “neo-conservatism-yeni muhafazakarlık felsefesinin-” yeni fikirlerle desteklenmesi için bir kuluçka makinesi gibi çalıştı.

KÜSTAH TUTKU

Yeni Muhafazakarlık felsefesinin ana karakteristikleri;

1-Dünyayı “iyi-kötü”ye dayalı ikili bir anlayışta görmek,

2-Diplomasiye düşük tolerans-hoşgörü tanımak,

3-Askeri gücü kullanmaya hazırlıklılık,

4-ABD üzerinde tek taraflı vurgu yapmak,

5-Çok yönlü örgütlenmelere tepeden bakmak,

6-Sadece Ortadoğu üzerinde merkezlenmek.


Bush idaresinde başlıca rol oynayanlar arasında, Paul Wolfowitz, Douglas Feith, Elliott Abrams, David Addington and Richard Perle göze çarpmaktadır.


Yeni Muhafazakarların medyadaki avukatları arasında Bill Kristol and Norman Podhoretz, dahilken, felsefe üretenlerden ise Bernard Lewis and Victor Davis Hanson aydın ağırlığını temin etmişlerdir.


Yeni Muhafazakarların çoğu Yahudi’dir ama,bu hareketin bir Yahudi olayı olarak algılanması yanlıştır.

Washington eyaletinde,en önde gelen düşünce kuruluşu Amerikan Girişimcilik Enstitüsüdür. (American Enterprise Enstitute)


Şimdi,İsrail-Filistin barış projesinde,geleneksel görüşmelerin reddine merkezlenmiş Amerikan dış siyasetini tartışan hayli etkin seri yazılar yaratıldı.

Daha geniş bölgenin demokratik biçimlenmesi için kışkırtılması yerine,ABD’nin daha cesur tutkular barındırmaya yöneltildi.


İlk aşama,bölgede bir tür gösterici (mitingçi) etkisi olduğuna inanılan Saddam Hüseyin’in tahttan indirilmesiydi.

Bush idaresinin başlangıcında neo-con’ların umudu sönüktü.

Aslında,Wolfowitz, Feith ve Perle gibi birkaç kişi üst düzeyde görüşmeler yaptılar ama,Bush,kendisi,geniş çaplı zıt bir neo-con dış politikasını alçak gönüllülükle uyguladı.


Ne Dış İleri Bakanı Colin Powell ne de Savunma Bakanı Rumsfeld bir “neo-con” du.


Neo-con’ların yaptıkları,her nasılsa Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in etrafında bir haçlı birleşmesiydi.

Aslında,Bay Cheney kendisi,”Neo-con felsefesi forumunda kabul edilen Yeni Amerikan Yüzyılı Projesinin imza yetkisine sahip kurucularından değildir.


“Neo-con”ların kritik geçiş noktası ise Bay Cheney’in ABD ordusunu cesur bir savaş düzeninde tutma vaadidir.Onun “neo-con”lara katılımının,neo-conlar için çok hassas olduğunu kanıtlamıştır.


En Yüksek Gel-Git Noktası;


Aradıkları fırsat 11 Eylül 2001’de ayaklarına gelmişti.


Hiç kimse, bu kadar uygun bir zamanda,tam da gününe uygun düşecek şekilde önceden planlayarak hazırlayamayacağı,aldatıcı cevap gerektirmeyecek kadar uygun,bir stratejiyi hesaplayamazdı.

“Neo-con”lar,şüphesiz,Irak Savaşının istihbarî kurucu babalarıydılar.


Hiç kimse,hazırlanmış bir plana bu kadar yakın bir hazırlık yapamazdı.

Birdenbire,demokratik şekillendirme fikirleri,en akla yatkın politik seçenek olarak göründü.

Önerileri,sahnenin tam ortasına atlayarak Irak’a saldırmaktı.


Şüphesiz,”neo-con”lar Irak Savaşını getiren tek ve ana aktörler değillerdi.Ama,işin anahtarı,Afganistan’ın ötesine geçecek 9/11 olayına,Amerika’nın yanıtını temin eden fikirleriydi.Onlar,şüphesiz,Irak Savaşının fikir babalarıydılar.

Irak Savaşının ilk haftası,”neo-con”ların gel-git-lerinin en yüksek noktalarını temsil etti.


Kayırdıkları Amhet Çelebi,tahtı elde etmek için onları ayağı ile içeri taşıyandı ve savaş alanında da politik olarak her şey yolunda görünüyordu.


Fakat, neo-con’cuların,geniş alanda demokratik biçimlendirme fikirleri, istila,işgale dönüştüğünde,ve isyanlar yoğunlaştığında,her zaman olduğu gibi,”neo-con”ların “petrol boru hattı rüyalarına” sahip olduklarını ortaya çıkarıverdi.


Bush idaresi ile Irak başarısı birbirine mandalladığında,”neo-con”lar tam bir “geriçekiliş” içindeydiler.

Seçkinlerin ce halkın savaşa karşı fikirleri aldatıcı bir şekilde değişiverince,idareyi bırakmaya başlayıverdiler.


Kutup Muhalefeti;


Her haliyle,2008 seçimleri,”neo-con”cuların,ordu merkezli,tek yanlı dış politikalarının ön ayaklarının arka ayaklarına dolanmasıyla doğrudan reddini temsil etmektedir.


İlk bakışta Obama idaresinin gelişi,yeni muhafazakarcılığın kutup muhalifi olarak görünmektedir.

İçeriği,Cenova Kongresi,Kyoto Protokolu gibi uluslar arası antlaşmalarla dolu,çok uluslu bir yapılanma olarak yorumlanıyordu.


İran ve Küba gibi,göz ardı edilmiş ülkelerle doğrudan görüşmelere açık,bir diplomasiye yüksek öncelik tanıdığını ortaya koydu.Savunma bakanı Gates,askeri nüfuzu açısından,son seçenek olarak bürosunda kalıyordu.


Bundan başka Irak-Afgan savaşlarının mali yüklerinin etkilerinin iyileştirilmesi,ABD askeri gücünün üstün önemini bir yana atıvermişti.Bu gün,artık,ABD’nin “tek kutupluluğun fırsatlarından” hoşlandığını tartışmak zordur.

Bu yüzden en emniyetli iddia ile,”neo-con”lara,rollerini tarihin hükmüne terk etmelerini ve onlara “hoşça kal” diyebilmemizdir.


“Neo-Conservatizm plağının ikinci yanı ise ,Ruanda ve Darfur krizlerinde oluşan soykırımlarda askeri nüfuzunu kullanmasıyla görünen “Neo-Humanitarianism-Yeni İnsancıllık” kavramıdır.


Kendileri,Amerikan tarihini ana akıntısının bir parçasını oluşturduklarını iddia etmektedirler. Öyle görünmektedir ki, bu iddiaları,daha mantıklı onları olarak yukarı bir yerde görülür hale getirecektir.


Bu iki şeyi değiştirmektedir.Birincisi,”Yeni Muhafazakarlık” anlayışının ikin yanının adı “neo-humanıtaarıanısm” yani,”yeni insancıllık” felsefesidir.Bu fikir,Amerikan askeri gücünün nüfuzunun Ruanda veya Darfur soykırım krizleri zemininde kullanılmasıdır.


Bazı Obama memurları,örneğin BM’deki Susan Rice,bu görüştedir.Bütün göstergeler,Obama’nın çok dikkatli olacağını,ama olmazsa,,tek yanlı askeri savaş düzeninin Amerikan ajandasına geri gelebileceğini göstermektedir.

İkinci olarak,Obama idaresi İran’da,tespit edilmemiş bir ticaretle yüzleşecektir.


Neo-con’lar,Amerikan dış politikasının tanımlayıcı unsurunun Tahran’ın nükleer silah programının kısa sürede altüst edilmesi,ABD’nin güç kullanması gereğini savunmaktadırlar.


Obama ekibinden alınan erken işaretlere bir kez daha bakıldığında,askeri güç kullanımının ajandada aşağı alındığını ve yeni düzenlemelerin dikkate alındığını göstermektedir.


"Neo-con”ların erken ölümlerinin ardından sevinç çığlıkları atarak hayata geri dönerek işin başına geçebilecekleri durumunun sadece İran’ın uyuşmazlığı halinde,ortaya çıkabileceği ihtimali vardır.


Jonathan Clarke,Stefan Halper’in ,Yalnız America’sının,“Yeni Muhafazakarlar ve Küresel Düzen” eserinin yardımcı yazarıdır.: The Neo-Conservatives and the Global Order ”


Tercüme eden,

Keykubat

Yazının Linki;

http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/7825039.stm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.