Sayfalar

20 Aralık 2008 Cumartesi

OSMANLI,EMPERYALİZM,ERMENİ ve ÖZÜR

OSMANLI,EMPERYALİZM,ERMENİ ve ÖZÜR

Son günlerde kökü dışarıda olup,içimizden biri gibi yıllarca “Türk’üm,yok Türkiyeliyim,yok Ermeniler haklıydı,yok Kürtlerin hakkı,değirmencinin hakkı,şerbetçinin ve bozacının hakkı gibi hayli uçuk ve kaçık ifadeleri zırvalayanlar ülkemizin yazılı ve görsel medyasını işgal etmektedirler.

Amaçları halkın zaten karman çorman olmuş,lahana turşusuna dönmüş beynini “alttan alma,nezaket sahibi olma,büyüğüz af bize yakışır (sanki bizdenmişçesine) gibi gereksiz saçmalıklarla kendi amaçlarına yöneltme gayretleri içindedirler.

Aklı selim,vatansever tüm medyayı susturmuşlar,satın almışlar,gerçekleri söyleyen bürokratları görevlerinden uzaklaştırmışlardır.Zaman içinde kimilerinin esrarlı ölümlerine de tanık olduk.Bu nedenle,sabır sahibi okuyabilene bilgi vermek amacı ile bu çalışmayı yapmayı uygun buldum.Umarım faydalanan olur.

Bu günkü Ermenistan Neresi;
Bu günkü Ermenistan’ı tanımlarsak;Asya’nın batısında yer alan bir devlet. Kuzeyinde Gürcistan, doğusunda Âzerbaycan, batısında Türkiye, güneyinde Nahçıvan ve İran yer alır. Güney Kafkas Dağları ile Karadeniz ve Hazar Denizi arasında kalan bölgede denize kıyısı olmayan bir ülkedir. Başkenti Erivan'dır.

Kısa Tarihçesi ve olaylar zinciri;
1839’larda II.Mahmut döneminde Irak-Ninova ‘da başlatılan kazıların ardından gelişen arkeolojik çalışmaların doğu Anadolu’ya yönelmesi ile bölgenin tarihçesi hakkında unutulmuş bir çok bilgiye rastlanır.

Ermenilerin İ.Ö.13.yy.da Uruadri,Urartu ve Nairi adları ile yaşayan kavimlerin devamı olduğu inancı yaygın olsa da bazen Adana’da bazen de Bulgaristan’da izleri görülen,tanrıları ve dinleri de Sümer-Babil-Akad olan bu milletin anayurtlarının tanımlanan bu Nairi,Uruadri veya Urartu bölgesi olduğunu sanmıyorum.

Her iki ad da Sümer’in “Ur” şehrine işaret etmektedir.Sümer,Babil ve Akad mitolojisinde bölgenin en büyük tanrısı An-Anu ,sık sık bölgenin kavimlerine gıcık yapmakta ve onları birbirine düşman ederek helak ettirmektedir.Tufan sonrası çağlarda,kuzey yarım kürede buzların eridiğinin farkında olmayan bölge halkı Asur monarkı I.Tiglat Pilaser döneminden itibaren savaşı kaybeden kavimleri yok etmek yerine buzullarda donup ölsünler diye kuzeye sürmektedir.

Günümüzün Avrupa Halklarının oluşumu bu şekildedir.Günümüz Mısırlıları da Hintli çingenelerdir ve tarih yazmış Mısırlılar ise Anadolu ve Avrupa’da karışıp kaybolmuşlardır.Antisemitizm de buna dayalı bir yapılanmadır zaten.

Diğer yandan,bölgenin Urartulardan önceki halkı olan Hititler ise yeni karıştıkları toplumların da tanrılarına saygı gösteren ve kabul eden bir inanç türüne sahip olduklarından “Bin Tanrılı Kavim” diye anılırlar.Tanrı sayıları 2000 civarındadır. Urartu veya Uruadri (Ur’dan gelen,Ur-lu olabilir) adıyla anılan bu kavim-lerin de Sümer bölgesinden sürgün yemiş bir kavim olma ihtimali olduğu gibi,başka yerden gelerek,kendilerinden önceki Hititler gibi bölge halkının inanç yapılarını benimsediklerinden dolayı,kendilerini kabul ettirme gayesi ile bu adları seçmiş de olabilirler.

Roma ve Bizans imparatorları da VI.yüzyıla yani Jüstinyen dönemine kadar tebaalarının tüm ünün dini liderleriydiler.Bu günkü İstanbul’un Yerebatan sarnıcı (Sarayı) yanındaki su terazisinin dibinde bulunan “milenyum taşının –(kilometre taşı) olduğu yerde,Bizans’taki tüm inançların tanrı heykelleri burada bulunan büyük mermer bir takın üzerinde bulunmaktaydı. Hipodromdaki Yılanlı Sütun da Tevrat’a tanrı Elohim’im Hz.Musa’ya ylıan sokmalarına karşı bakanlar tedavi olsun diye ağaç kütüğü üzerine bronzdan yaptırdığı yılan heykeline istinaden yapılmıştır. II.Teodisiyus,Hıristiyanlığı ilk kabul eden Bizans İmparatorudur ama aynı zamanda diğer dinlerin de temsilcisidir.Bu anıt da o zaman,IV.yüzyılda yapılmıştır zaten.Fatih Sultan Mehmet’in de hem Müslümanların hem de Vatikan’ı ele geçirerek Hıristiyanların dini lideri olmak istediği bilinmektedir.

Sürgüne uğrayan kavimlerin tarih içindeki yeryüzündeki dolaşımları süresince,kendi inançlarını ne kadar koruyabildikleri,yeni karıştıkları kavimlerden ne kadar etkilendikleri konusunda net bir bilgi yoktur.Bu tarih karanlığı içinde,birden tarih sahnesine çıkan kavimlerin adlarına ve inançlarına bakarak “aaa bu kavim şudur” diye teşhis koymak bence yanıltıcı olacaktır.
“Dört İnançtan Yaratılış” başlıklı dizi yazımı okursanız,Tevrat’ın tanrısı Elohe sürekli olarak Yahudileri “yeni karıştıkları kavimlerin inançlarını benimsememeleri,kendi inançlarını korumaları konusunda sürekli tehdit etmektedir.

Doğu Anadolu bölgesinin sadece Sümer ve Urartu tabletlerine-yazıtlarına bakarak Ermenilere ait olduğunu söylemek Emperyalizmin bir oyunudur.Çünkü,yeryüzü tarih içinde toplumların okyanus dalgaları gibi çalkalanıp yer değiştirdiği bir dünyadır.
Tevrat’ta da Babil’in yok edilişi bölümünde “İnsanlar,doğuya doğru göç ederlerken Şinar diyarına geldiler ve burada yerleştiler ....” derken bu çalkalanmayı anlatır.Sümer kazıları da bu ayete dayanılarak yapılmıştır.

Bütün dillerin birbiri ile akrabalığı vardır.Bu gün Ermeni ve Kürt dili içinde Türkçe’den bol kelime yoktur.Türk düşmanı edilerek gözleri karartılmış Ermeni çete üyelerinin,sıradan Ermeni halkının bile adları Türkçe’dir.Kilimciyan-Kilimcioğlu gibi,Bakırcıyan- Bakırcıoğlu gibi düşünülebilir.

Yeryüzündeki her kavim gibi buraya bir şekilde bir yerlerden sürülüp sepetlenip gelmiş oldukları bellidir.”Doğu Anadolu” iddiası zaten bu kazılardan 50 yıl önce aşağıda okuyacağınız gibi emperyalizmin ortaya attığı bir saçmalıktır.Ki bu kazıların dillerinin çözülmesi ve anlaşılması yaklaşık 1940-50 yıllarına kadar uzanmaktadır.Ermeni ve Kürt siyasetlerinin kökeni ise 1800’lere ve daha da öncesine uzanır.

Ermeni komşularımız,Asur,Med, Pers,Yunan,Bizans,Arap ve Türk hakimiyetleri altında yaşamışlardır. Osmanlı’nın kuruluş yıllarında Ermeniler, genellikle Çukurova, Doğu Anadolu ile Kafkasya bölgelerinde küçük prenslikler ve beylikler halinde ve dağınık durumdaydılar. İran, Bizans, Gürcü, Selçuklu devletleri ve diğer küçük devlet ve beyliklerle karışmışlardı ve bunların yönetimi altındaydılar.

İ.S.300.yy.da Hıristiyanlığı seçerek monofozit inancını oluşturmuşlar,Apostotik Gregoriyen Kilisesini kurmuşlardır.
İ.S.325’de İznik konsülünü toplayarak,145’e kadar sayısı ulaşmış olan dağınık ve tutarsız bilgiler içeren İncil kitaplarını batıllarından ayırarak düzenletmek isteyen Constantine'in davetini İran ile savaşta oldukları gerekçesi ile uzman din adamı (Kardinal) gönderemeyen Ermenistan daha sonra ortaya çıkan bu günkü “Dört İncil’i-Matta,Luka,Markos,Yuhanna İncilleri” doğru olarak kabul etmediğini bildirir.
Bu nedenle de dinden “aforoz” edilirler ve Hıristiyanlığı resmi din haline getiren Bizans İmparatoru Constantine'den itibaren sonrasında hedef haline gelirler.Aslında,Contantine'e kadar da,Putperesliği resmi din olarak benimsemiş Bizans İmparatorlarının da hedefiydiler. İ.Sİ.170'lerde,Hıristiyan Ermeniler Bizans'a karşı isyan ettikleri için imparator Deoclatian tarafından bir güzel kıyımdan geçirilmiştirler.

O dönemlerde Kafkasya’da azınlık bir halk olarak yaşayan Ermenilere karşı tarihteki en büyük zulmü bu aforoz nedeniyle yapan, o çağın Bizans imparatorları; II. Basileos ve Konstantinos ,IX. Monomakhos olmuştur.
Bizans haritası içindeki ve komşu halkları “Ortodoks-yenilikçi Hıristiyan mezhebine” geçirmek isteyen Bizans İmparatorları, Ermenilerin yeni İncil’i kabul etmeyerek çatlak oluşturmaları yüzünden düşman ilan edilmiştirler.

Güney doğudan ve İran üzerinden gelen Selçuklu Türklerine karşı “Çifte siyaset” uygulamakla” suçladıkları Ermenilerin işbirliğine güvenmeyen Basileos günümüz Bitlis şehri Ani çevresine askeri karakollar kurar.Ermeni halkını “yeni İncil’i kabul etmedikleri için” kafir ve din düşmanı “ ilan ettikleri için de çok sayıda Ermeni’yi yakarak öldürürler,kıyarlar.
Uzun süren savaşlarda Ermeniler Bizans ordusunu birkaç kez bozguna uğratırlar.İşte bu esnada da Selçuklu Türkleri de Bizans sınırına dayanmışlardır.
Ermeni tarihçi Mateos, Bizans’ın izlediği siyaseti şöyle ifade ediyordu; “Roma Dükü, Bizans İmparatoru büyük bir ordu ile beraber, Ermenistan’a yürüdü. Hıristiyanların üzerine atılıp onları kılıçtan geçirdi ve esaret altına aldı. O zehirli bir yılan gibi her yere ölüm getirdi ve böylelikle dinsiz milletlerin yerini aldı.”
Mateos, Bizanslılara karşı büyük bir kin ve düşmanlık duyuyordu. Eserinde de bu kini sık sık dile getiriyordu: “Bizanslılar muharebe ve kahramanlık sahasından nefret ederek, Ermeni mezhebinin tetkiki ile uğraştılar ve Allah’ın Kilisesi’nin içinde kargaşalık ve kavga çıkardılar.(Ermenileri Ortodoks yapma çalışmaları) Onlar, Türklere karşı harp etmekten kaçınıyorlar, fakat hakiki Hıristiyanları inançlarından döndürmek için büyük gayret sarf ediyorlardı. Bizanslılar bu gayretleri ile bütün Ermeni prens ve kumandanlarını doğudan çıkarıp, kendi memleketlerinde ikâmet etmeye mecbur ettiler. Kaçmağı kendileri için bir zafer sayan ve kahramanlık addeden bu Grekler (Yunanlılar-Bizans’ı Yunan olarak tanımlıyor) , kurdu görür görmez kaçmağa başlayan kötü çobanlara benzediler.
İ.S.961’de başlayan Bizans’ın Ermeni soykırımı 1074’de Ani’nin Selçuklular tarafından fethine kadar sürer.

Osman Gazi 1324 yılında Bursa'yı devlete merkez yaptıktan sonra, Kütahya'daki Ermenilerin çoğunluğu ve Ermeni ruhani reisliği Bursa'ya nakledilmiştir.Avrupa’nın Vatikan merkezli Katolik,İstanbul merkezli Ortodoks inancına dayalı “Haçlı yapılanmalarını” bozmak isteyen Fatih Sultan Mehmet,İstanbul’u fethinden 8 yıl sonra 1461’de, yayınladığı bir fermanla Ermeni Patrikliği'ni kurdurmuştur.O tarihe kadar “aforoz “ edildikleri için şehre girişi yasak olan Ermenilerden bir kısım ileri gelenleri İstanbul’a yerleştirmesi ile Ermenilere “Bizans’tan öç alma şansı” vermiştir.

Yavuz Sultan Selim'in 1514-1516'da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu'yu fethetmesiyle buradaki Ermeniler de aynı cemaat bünyesine alınarak İstanbul Patrikliği'ne bağlanmışlardır. Tarihlerinde hiçbir devletten ve hükümdardan görmedikleri ilgiyi Osmanlı devletinden gören Ermeniler, Türk milletine samimi olarak bağlanmışlardır.
1635 tarihine kadar İran Türk Kaçar Hanedanı ve Safeviler idaresi altında Türklerle yaşamaya alışmış olan Kafkas-İran Ermenileri de,diğer Anadolu Ermenileri gibi kendilerine herhangi bir baskı yapmayan Osmanlı idaresine kısa zamanda alıştılar.Yeni kurtuldukları Bizans’ın din düşmanlığından kurtulmanın verdiği rahatlık,geniş Türk dünyasında rahatça ticaret yapabilmeleri onları Türk devletine sadık yapmıştır.

Dillerinde eskiden beri çok sayıda Türkçe kelime bulunan bu halk,henüz kaybolmamış eski inançlarının da tesirleriyle birbirlerine çabuk ısınırlar.İran idaresinde Türklerle birlikte kaynaşmaya alıştıklarından arkasından gelen Osmanlı döneminde de Ermeni şairler Türkçe şiirler yazmaya,maniler ve türküler söylemeye kadar işi vardırırlar.Türk ordularında aldıkları görevleri sadakatle ve severek yerine getirdikleri için yüksek mevkilere getirilirler.

Kafkas Ermenilerinin ilk kullanılışları;
1579’lara kadar,büyük Osmanlı Veziri (Başbakanı) Sokollu Mehmet paşanın (Sırp asıllı) ilk kez Turancılık fikrini,Osmanlı topraklarında özellikle Balkanlarda Türk nüfusunu arttırmak amacıyla ortaya atmasının ardından geliştirilen bir proje ile Batum’dan Bakü’ye Hazar denizine açılacak bir kanal ile Osmanlı’ya Türkleri gemilerle getirme fikri yolunda çalışmalar başlatılır.
Kanal çalışmaları,henüz Osmanlı idaresinde bulunmayan Kafkasya halklarının Rusya tarafından kışkırtılarak kanal işinde çalışan Osmanlı askerlerine saldırtılmaları olayları bölgenin Osmanlı’ya katılması gereğini ortaya koyar.
Kafkasların Osmanlı’ya katılışı;
IV.Murat döneminde 1635 Temmuzunda Revan (Erivan-Topkapı Sarayındaki Revan Köşkü bu fetih anısına yapılmıştır.) seferi ile Osmanlı’ya geçen bölgede kanal çalışmaları bir takım iç ihanetler ve dış saldırılar yüzünden hiçbir şekilde gerçekleşemez.Kanal işlerinde çalıştırılan çok sayıda askerimiz de bu baskınlarda yaşamlarını kaybederler.Osmanlı’nın Asya bağlantısı kurma korkusu ve Rusya’nın sıcak denizlere inme isteği birleşince zamanın Roma Germen İmparatorluğu yani Avrupa Birliği Rusya’yı destekleme kararı alır.

İşte ilk kez ciddi anlamda Kafkasya bölgesinde Gürcü,Ermeni ve eşkıya hayatı yaşayan bazı Kafkas kabilelerinin silahlandırılarak iç isyanlar çıkarmaları için desteklenmeleri bu zamanlarda başlar.Anadolu’da bu zamana kadar Türkleşmiş olan Ermenilerin fakir,yoksul,cahil olanları ilk “Alevi İsyanlarını” başlatırlar.Buna devletten şikayeti olan Türkmen ve Yörükler de inanç birliği bağlamında onlara inanıp katılınca iş çığırından çıkarsa da bastırılır ve devlet duruma hakim olur.

Geçmiş zaman içinde Ermeniler gayrimüslümlere uygulanan çifte vergiden kurtulmak için de “Alevi” tarikatına geçmekte sakınca görmezler.Bunların bir kısmı da 27 Mayıs 1915’de alınan Tehcir Kararı sonrası “Müslüman olduk,Alevi olduk” diyerek,yakın aile bağları içinde yaşadıkları Müslüman veya Türk ailelerin sahiplenmeleri ile topraklarında kalacaklardır.Devlet işleri ve memuriyet kapıları bu sadakatleri nedeniyle onlara açıktır.
Ermenilerin İç İsyanlardaki yeri;
Burada bir parantez açayım,işte daha geçenlerde,Avrupa Birliği Parlamenterler Meclisine “Dersim Soykırımı” önergesi veren,Atatürk yaşasaydı soykırımdan yargılanırdı” ifadesi ile süren ülkemizi şikayet ve bölme eylemlerinin arkasında gene bunlar vardır.
18.yüzyıla kadar Ermeniler Avrupalı ajanlarca desteklenirler akıllıca örgütlenirler. Ancak başlangıçta devleti yıkmak gibi bir fikirden çok,zengin olma hevesi ile başlayan misyoner ajan-Ermeni ilişkileri (Alman-Rusya) Ortodoks,(İngiltere) Protestan,(Fransa) Katolik yapma amaçlıdır.
1828-29 Osmanlı-Rus harbi ile Kafkasların,Erzurum’un ve bir yıl sonra Hakkari’ye ve Sinop’a kadar bölgenin Rus işgaline uğraması ile elden çıkınca halk tamamen Haçlı siyasetinin etkisi altına girer.

Rus Çarlığının İngiltere-Fransa’nın uzak doğu ticaretini sağlayan ipek yolu üzerinde hakimiyet kurması,Kanuni ve Sokollu döneminden beri sağlanan kapütilasyonlar sayesinde vergisiz ticaret ve seyahat yapan bu devletleri korkutur. Bu iki devlete kapütilasyon hakları verildiğinde,yeni keşifler sonucu dünyanın en büyük gücü İspanya’ydı.Bu yüzden bu iki devlet bu işe balıklama atlamışlardır.
Osmanlı bu yüzden milletin sevmediği “deniz askerliği ve denizcilik” olayından halkı kurtarmış, denizlerini kapitülasyonlar sayesinde bu iki devlete korutmaktadır. Osmanlı’nın denizleri de toprak bütünlüğü çıkarları da bu nedenle onlardan sorulmaktadır.Osmanlı’ya saldırı demek bu iki devlete yapılmış saldırı demektir. Tabii ki aşağıdaki gelişmeye kadar.Tarihçi Orhan Koloğlu,I.Dünya savaşına kadar İngiltere’nin Osmanlı’yı beş kez kurtardığını yazar.

Ermeni Sorunun Başlangıcı;
Kafkaslara inen Çarlık sınırlarını geriye atmak için,Osmanlı’nın ilk Kırım seferinden yenik çıkması da korkularını arttırınca Önce İngiliz Osmanlı-İngiltere,Fransa ve Osmanlı İmparatorluğunun birlikte düzenledikleri 1854 II.Kırım seferi ile Rus Çarlığı bu topraklardan atılır,bu Rus Çarına ders olur ve Çar siyaset değiştirir.
Rusya, İngiliz ve Fransız çıkarlarını tehdide yönelik Osmanlı Balkanları,Kafkasya’sı ve Asya’da yaptığı “emperyalist işgal ve soykırımları” Belçika’da aldıkları “Le Nord-Kuzey”,İngiltere’de kiraladıkları “Standart” adlı bir gazete ve fettan Rus asilzadesi bayan Olga Novikova’nın ,Londra Cleridge Otelinde üslenerek, İngiliz Başbakanı Gladstone’u ve parlamentosunu kendine bağlayan kurnazlığı ile sempati toplaması sayesinde kendini haklı göstermeyi başarır.
Kafkasya’nın işgali politikasının temelini ”Rusya Emperyalist yayılma peşinde değildir.İslam işgalindeki Hıristiyan mazlum halklarının haklarının savunmaktadır” şeklinde netleştirir.Bu ilkeye göre, hakları savunulacak bu mazlum milletlerin başında da Gürcüler ve Ermeniler gelmektedir.

Bu basın ve madamalı etkileme siyaseti ,Rus Çarlığının Hıristiyan dünyasında, Fransa’nın ünlü Hümanisti Jean Jack Russeau’yu (Jan Jak Russo) bile Rus Çarı II.Nikola’ya “Kafir Türkleri Avrupa’dan çıkarmak için gösterdiğiniz cengaverlik ve yiğitlikten dolayı size minnettarım” şeklinde tebrik mektupları yazılmasına,Avrupa halklarının çoğunu Rus hayranlığına itecek kadar çok prim yapmasından dolayı İngiliz ve Fransızların da 1878 Berlin antlaşması ile bu siyasete sarıldıklarını görüyoruz.Bu antlaşma ile gayrimüslümlerden toplanacak vergilerde kiliselere de ilk kez aracılık rolü ile, adı geçen devletlere de Ermenistan’a gereğinde “müdahale izni” verilir.Osmanlı “Hasta Adam” sıfatını Rus Çarından bu olayda alır.Ama önce Ermenistan’ın tanımı yapılması bile zaman alır.

Avrupa’nın Ermenileri Sahiplenişi;
İngiliz yanlısı siyasi amaçlar güden İngiliz Ermeni Cemiyeti Başbakan Gladstone’dan bir nutuk vaadi alır.”1856 Paris Antlaşmasındaki Ermenistan’a girip yönetimi Türklerin elinden alma hakkından bahsediyor.Böyle bir madde yok.Sonra Ermenistan’a girme hakkını kim kullanacak?Her şeyden önce Ermenistan nedir?Alanı ve sınırları nedir?Türk Asya’sında Ermeni halklar bulunduğunu biliyoruz ama orada net olarak Ermenistan diye adlandırılan bir toprak bilmiyoruz.Saygıdeğer katkısını,görevi Doğu sorununu zehirlemek olan bir cemiyete vermesi üzücüdür...Müdahalesi Avrupa’da tehlikeli karmaşa yaratacaktır.Müdahale Türkiye’deki karışıklığı arttıracak ve devletleri birbirine düşürecektir.”(Le Figaro 9.Ağustos 1895 G.Garreau yazısı)1856 antlaşmasının metni elimizde,bunda Gladstone’un bahsettiği müdahale hakkı yok (11.Ağst.1895)

Bu arada da Russeau’nun bu mektubu, Hümanizmin ve demokrasinin batı toplumları için geçerli bir kavram olduğuna işaret etmektedir.Hümanistliği ile ünlü bir yazar resmen Haçlı Siyaseti güttüğünü yazmaktadır. (O.Koloğlu Avrupa’nın kıskacında Abdülhamit)
İngiliz ve Fransızların “Ermeni-Gürcü ve Hıristiyan Osmanlı tebaasını koruma siyasetine itilmelerinde, Rus Çarlığının topladığı sempati ve ikna yatmaktadır. Bu siyaset değişikliğinin ardından Osmanlı’nın idam fermanı da gecikmeyecektir.

Haçlı Seferi ve İsyan Örgütlenmeleri;
Osmanlı-Rus savaşları,Osmanlı topraklarında İngiliz-Fransız çıkarlarını tehdit eden bir konumdan çıkarak bütünüyle bir “Haçlı Seferi” olayına dönüşür.Fatih’in Ermeni ve Rum patriklerini İstanbul’da bir araya getirerek Katolik birliğini,Kanuni ve Sokollu’nun “Katolik ve Ortodoks olmayan Hıristiyan devletlere Kapütilasyonları vermesi ile süren Hıristiyan dünyasındaki uyuşmazlıklardan yararlanma siyaseti Rusların bu etkin çalışması sayesinde son bulur.

Dünya hakimiyetini ele geçirmiş Avrupa ve Rusya bu tarihten sonra elbirliği yapmış,arada sıkışıp kalmış,zayıf,halkı eğitimsiz,devlet idaresi bağımsız devlet kurma hevesi içindeki hain Rum,Sırp,Bulgar, Ermeni,Arapların ihanetleri yüzünden kokuşmuş,savaşlardan başını kaldıramamaktan,padişahların “beni ne zaman öldürürler de tahta başkasını getirirler, korkuları ile delirme olayları yüzünden (V.Murat gibi) önünü göremez,ihanetler içinde bocalayan Osmanlı’nın sona ermesini kararlaştırmışlardır.

Bu işbirliğinden itibaren başlatılan faaliyetler ile,Doğu Anadolu'daki İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler gönderilmiş,Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır.
Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan, ve devlete karşı gelmenin,haçlı ile işbirliğinin mantığını saçma bulan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır.

Bu kez Rus Ermenilerine,Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulması yolu denenmiş, böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri kurulmuştur. Daha ileride,Ermenilere sırasıyla, Anadolu'da; "Kara Haç", "Armenakan" ve "Vatan Koruyucuları", Cenevre'de; "Hınçak", Tiflis'te; "Taşnak" komiteleri kurdurulmuştur.
Bu komiteler, "Anadolu topraklarındaki Türk ve Müslümanların soylarının kırılması ve Ermenistan olarak belirledikleri coğrafyada demografik (nüfus oranı) yapının Ermeniler lehine çevrilmesi” hedef olarak gösterilmiştir.

Avrupa basını da kendi kamuoylarını bu savaşa hazırlamak için,Türklerin Hıristiyan azınlıkları vahşice katlettikleri yolunda uydurma,yalan haberlere,Müslüman dünyasını da tahrik edecek misyoner faaliyetlere başlar.Aynen bu gün,vakıflar yasaları,yabancıya devlet şirketlerinin,gayrimenkul satışlarının,apartman kiliselerinin,devletin güvenlik güçlerinin yetkilerinin kısılarak silah kullanmalarının suç sayılması,suçluları serbest bıraktırmak için ceza kanununun değiştirilmesi,idam cezalarının infazının engellenmesi ve kaldırılması, devletin yayın organlarından sivil olanlarına kadar devletin suçlu olduğu imajının körüklenmesi,kendi işbirlikçilerinin devlet kurumlarına doldurulup vatanseverlerin dışlanması işlerinde yapıldığı gibi.

Tabii ortalığı boş,Avrupa devlet ve misyoner örgütlerinden gelen para,silah,cephane,desteği hoş bulmaları ile yandaşları da artan işbirlikçi Ermeni çeteleri 1800’llerden itibaren,devletin ordusuna,güvenlik güçlerine pusu kurup kelle alma halinden isyan çıkaracak kadar güçlenirler.

Osmanlı’nın Savunma Çabası=Hamidiye Alayları;
Durumun vehametini gören Sultan II.Abdülhamit de 1883’den itibaren,1876-78 Osmanlı-Rus savaşında eksikliği görülen Süvari Alaylarının oluşturulması bahanesi ile doğuda Kürt ve diğer aşiret reislerine Mir alaylıklar,livalıklar verir.Yani bu günkü birer “Tuğgeneral” rütbesi ile görevlendirilen bu aşiretler aynı zamanda livalardan yani kazalardan vergi toplamaya da yetkilidirler.İşte,her bölgesinde hem batının desteklediği iç isyanlarla hem de bir yığın ajanlık ve ihanet olayları ile uğraşmaktan, Rus işgalindeki doğu topraklarından beslenen Ermeni isyanlarına güç yetiremeyen Osmanlı’nın en büyük silahı bu yapılanma oluşturacaktır.Ermenileri durduranlar da bunlar olacaktır.

Bilinen adı ile kurucularının adı Abdülhamit’ten gelen “Hamidiye Alayları.” Bunlar hakkındaki nizamnamenin yayınlanması ise 1891 yılını bulacaktır.
İlk Ermeni isyanı 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir. Bunu, yine aynı yıl meydana gelen İstanbul-Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sason isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sason isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir.

Osmanlı’yı karalama,bölme,hangi devlete nereden ne kadar verileceğine kadar iğrenç paylaşım projeleri Avrupa medyasının komedisi haline gelir.İngiltere biraz temkinli davransa da sonunda o da gelişen siyasetin tesirinde kalır.
Sonra bu halklara yalamalık yarışı başlatılır.Avrupa basını önce kendi kamuoylarını bu siyasete alıştırır.Yok,”Doğunun Fransız’ı Ermeniler katlediliyor” gibi Le Figaro gazetesi başlıkları uçmaya başlar.İftira kampanyaları rezalet boyutuna varır.İşte bakınız;

İftiranın bu kadarına da “PES” diyeceksiniz;

18 Kasım 1894 günlü Figaro Gazetesi, Yazar:J.St.Cere yazısında ;
“Geçen ay Muş-Bitlis arasında inek çalmadan doğan olaylar çıkmış,6000 kadının ırzına geçilmiş ve öldürülmüş.”TEK BİR TÜRK ASKERİ YÜZ KADINA TECAVÜZ ETMİŞ.”
Böylesine feci bir duruma rağmen gülmemek elde değil,zira olaylar sadece üç gün sürmüştür.
Bir köyde kadınlar kiliseye doldurulup diri diri yakılmış,kaçanlar süngülerle geri itilmiş, Hıristiyanlığı terk etmek istemeyen 20 ya da 30 köyde kadın,çocuk,erkek,bütün halk katledilmiş...İnanılması güç iddialar.Ermeni kaynakları ordu diyor,hükümet ise Kürt haydutlar” Diyerek Hamidiye Alaylarını da saklamış olmaktadır.

Hay canını yediğim insafsızı ulan bir adam 100 kadına tecavüz ettiyse demek tecavüzcüler 60 kişiydi.6000 tecavüz edilecek Ermeni kadını da nerede hazır beklediyse onları. :)).Sonra o zamanın şartlarında insanlar her gün hastalıklarla,kıtlıklarla,savaşlarla kıyıldığından 20-30 köyden 6.000 kadın gerçekten çıkıyorsa bu köylerin Allah aşkına nüfusu kaçtı?Doğu Anadolu’daki mezra tipi köylerden bahsediyoruz.Batı Anadolu’daki en küçüğü 100-400 hane olan köylerden değil.Doğuyu bilmesek yutturacaklar yani. :))
Haberi geçen kişi,tüm Avrupa’dan destek çok güçlü gelince daha fazla para gelsin diye bu haberi yaparken hem sallamış hem de oturup kahkaha ile gülmüştür eminim.Çeşme başında su sırası kavgası yapan kadın ve çocuk olaylarını da isyan diye duyurmadıysalar insaflı sayılırlar yani.:))

Ezemiyorsan Karala;
Kuzey Afrika’dan Anadolu’ya,Irak’a,Yunanistan’a,Sırbistan’dan Bulgaristan’a kadar halkı devlete karşı kışkırtan yazılar içeren,meyillileri tavlamaya yönelik ilanlar veren gazeteleri,II.Abdülhamit’ten başka yasaklayabilen,engelleyebilen Osmanlı padişahı yoktur.Onun bu alanda sağladığı başarı,onun zamanının “Jön Türk” adını ile tarihimize geçmiş,Fransız okullarından yetişme,onu da tahttan indirecek olan 1909.31.Mart olayını yapacak olan gerici,İslam’ı Avrupa tarzında yorumlayan,softalar da bu sıfata sahip çıkacaklardır.

Bu insanların torunları da bu gün başımızda “Ulu Hakan Abdülhamit” diyerek “Milli Nizam,Milli Türk Talebe Birlikleri,Milli Selamet Partisi ve devamı olan Said-i Kürdici AKP ve SP kadrolarıdır.
Kızıl Sultan “ lakabını Fransız yazar Albert Vandal yakıştıracaktır.

Ermenilere Silah ve diğer yardımlar;
Rus,İngiliz ve Fransız desteğini arkalarında gören Ermenilerin Türk köylerini basıp,köylüleri Rus malı Mosin ve Gaflan tüfekleri (Osmanlı askerinin İngiliz Martini tüfeğinin menzili 1250 m,Rus Mosin ve Gaflan tüfekleri ise 1850 m. menzile sahiptirler.) ile kurşuna dizmelerini,hamile kadınların süngü ile karınlarından çocuklarını çıkarıp çocuğu ve kadını balta ile parçalamalarını,topluca camii ve evlere doldurarak diri diri yaktıklarını bildiği,güvenlik güçlerine tuzak kurup devletin askerlerini öldürmelerini,vatandaşı oldukları devletin idaresinde her kademede ayrıcalıksız olarak yer aldıkları,mal,mülk bakımından hiçbir sorunları olmadıkları,Osmanlı’nın başından beri devletin inşaat işlerinden tutun da Dolmabahçe,Beylerbeyi sarayları ile,Yıldız Şale gibi köşklerin inşaatlarının bile Ermeni Balyan ailesine verildiğini bildikleri halde görmezden gelip 1896’da Türklerin 43.000.Ermeni’yi katlettiğini,41.000’ini de zorla Müslüman ettiğini sadece Hıristiyan Fanatizmi yüzünden göz göre göre iftiralardan ibaret yalan haberi Avrupa’da fazla yankı yapmaz.

Her yerden Haçlı Seferi;
Daha sonra gelişen olar,Osmanlı’yı ortadan kaldırma, tarihin çöplüğüne gönderme amacından çıkar,haçlı koalisyonu,bitik Osmanlı karşısında kendi çıkarını koruma fikrine kapılmaları bu devletleri bir ara birbirine de düşürür. İngiltere Başbakanı Salisbury’nin 1895’de önerisi Avrupalılarca iltifat görmez. Osmanlı’nın paylaşılması Ama bu fikir gittikçe önem kazanır ve 10 Kasım1895’de Le Figaro gazetesinde Salisbury’nin yayınlanan nutkunda;
“Osmanlı devleti yıkılırsa bunun yaratacağı tehlikenin sadece o topraklarla sınırlı kalmayacağı,yangının başka uluslara da yayılacağı ve tehlikeli bir rekabetle Avrupa’da en güçlü ve uygar olan her şeyi sürükleyeceği endişesi doğuyor.Bizi düşündüren, bir tek devletin kendi başına çözüme kalkışması olasılığıdır” derken kendilerinin de içinde olmayacağı bir çözümün tehlikelerini en azından vurgulamaya çalışıyordu.Çünkü o dönemde İngiliz’den ümidini kesen II.Abdülhamit ezeli düşmanları olan Almanya ve Rusya ile yakınlaşmıştı.İngiliz’in hazmedemediği ise buydu.

Fransa da İngiltere’yi ilk suçlayanlardandır;
“Son altı aydır Doğu’da olan olaylar İngiltere’nin suçudur.İngiltere para akıttığı için değil,Avrupa’nın Mısır’ı fazla düşünmemesini istediği için Ermeni sorunu doğdu.Komiteler bu işi yoluna koyduktan sonra gelişme kendiliğinden oldu ve İngiliz diplomasisi işe girişti.Çift günler Türkiye’yi,tek günler Ermeni’leri koruyordu.(23 Kasım 1895 Le Figaro gazetesi)
Doğu Anadolu’daki Fransız okullarının müdürü olan rahip Charmetant,Ermenilerin kışkırtılmasının boyutlarını ortaya gerçekçi yaklaşımla ortaya koyarken,gene de “zavallı Ermeniler” temasını da işlemekten geri kalmıyordu;

Ermeni Sorununa Yabancı Bakışlar;

“Üç ay önce,35 bin Hıristiyan öldürüldü deniyordu.Sonra bu rakamınabartma olduğu söylendi.Türklerin Ermenilerle baş edemediği ileri sürülüyordu.Ermenistan’da 1.5.milyon Ermeni,6 milyon Türk var....Londra’da 1500 kişilik Ermeni kolonisi bir ihtilalci komite kurdu ve bunların hatası dini bir sorunu siyasi soruna çevirmek oldu.Ermeni komitelerin Ermenistan’da Sırplar,Bulgarlar,Romenler gibi bağımsız prenslik kurma rüyası vardı.TAM BİR ÜTOPYA (hayal).Bu ülkelerin her birinde,üç milyon Hıristiyan’a karşılık 800.000 Türk vardır.Ermenistan’da ise Türkler büyük çoğunluktadır.İngiliz komitesinin Ermenistan’a gönderdiği ihtilalci bildiri Türklerin eline geçince ....İlk Hıristiyanlar gibi ellerini birleştirmiş,İsa’ya dua ederken boğazlandılar.İlk çağ martirleri (şehitleri) gibi.(Figaro-11 Ocak 1896)

Kendi başlattığı Ermeni’lerin haklarını koruma projesinin elinden kaydığını gören Rusya da İngiliz’i suçlama işine katılır;
“İngiliz entrikaları küçük Asya’yı felakete sürükledi.On yıldan beri İngiliz tüccar gemileri İran körfezine silah taşıyor.Yerli tüccarlar bunları küçük Asya’da Kürtlere,Ermenilere ucuz fiyatla satıyorlar.Bütün bölgede Martini tüfekleri var.İngiltere,Kürt ve Ermenileri Rusya’ya karşı itmeye çalışıyor.Bölgede İngiliz parası dolaşıyor” (Le Figaro 13.Ocak 1896)
Şubat 1896’da İngiliz hükümetince Ermeni olaylarını aydınlatmak üzere yayınlanan Mavi Kitap’ın piyasaya çıkması yeniden bir yerme kampanyasına sebep oldu.Rus prens Lobanof sorumluluğun İngiliz komitelerinde olduğunu söylüyor.Times dergisi de “Rusya kazandı” yargısında bulunuyordu.(Figaro 18 Şubat 1896)

Bundan da,Osmanlı ve Rus Ermenilerinin,öldürülen Ermeni isyancıların suçunu İngiltere’ye yüklemekteydiler.İngiliz Morning Post “Herşey apaçık ortada,Diplomasimizin vasıtalı olarak bir ayaklanma olayına destek vermesi başarısızlığımızı getirdi,elçimiz Türkiye’nin yıkılması için çalıştı.Bu da Rusya’ya kazandırdı” diyordu.(20 Şubat 1896 Figaro)

İngiltere parlamentosunun açılış konuşmasında İngiliz Kraliçesi ise ;”Ermeni işinde Fransa ve Rusya ile birlikte hareket ediyoruz” diyerek kendi hükümetinin açıklamasını yalanlıyordu.(12 Şubat 1896 Figaro)
(Bu gün de Kürt ve Ermeni işinde Amerika ve Avrupa Birliği ve Rusya birlikte değil mi yani.Öcalan Rusya’dan Avrupa’ya geçmedi mi?Örgütün silahları Rus,Amerikan, Fransız ve Alman değil mi?)

Ermeni kıyımına gelince ne kadar abartıldıklarını tahmin edemezsiniz.Zaten kendilerine açılan savaşı isteyen onlar oldu.Onlar başladı.Türklere onlar saldırdı.Büyük bir komplo onlar tarafından düzenlendi.
Eğer Fransa’mızda bir ırk onların yaptığını yapsaydı neler olurdu kestiremiyorum.Bir avuç ihtilalci yüz binlerce masumun felaketine sebep oldu.Ermenileri baştan çıkaran Bulgar başarısı oldu.Avrupa’nın Bulgarlara verdiği desteği Ermenilere de vereceğini sandılar” diye yazmaktadır. (Figaro gazetesi 06 Kasım 1901)
(O.Koloğlu Avrupa’nın Kıskacında Abdülhamit)

Avrupa Antlaşma Maddesi Falan Dinlemez,İşgal Eder;
05 Kasım 1905’de Sultan Murat zamanından kalma borç bahanesi ile Fransa Midilli adasına asker çıkartır.Oysa 30 Mart 1856 tarihli Paris Antlaşması ile Avrupa birliği olarak Fransa da Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü garanti etmişti.Anlaşmanın üzerinden geçen 51.yıl boyunca ise Avrupa Osmanlı topraklarını çıkardığı isyanlar,anarşi,terör,işgaller ile yerle bir etmişlerdir.Kendi ajanlarını Bulgar,Sırp,Yunan ve Ermeni çetecilere kaçırtıp Osmanlı’ya fidye ödeterek kurtartıyor ve dalgalarını geçiyorlardı.
Bu antlaşma ile Osmanlı’nın bağımsız devlet hakları elinden alınmış ve şamar oğlanına döndürülmüştür.
Bu gün de farklı olan nedir?Yine Avrupa birliği,İngiltere,Rusya,Almanya,Fransa ve fazladan Amerika.
Bir milyon kişilik ordu besliyoruz,sözde dünyanın 2.,kimine göre 3.büyük ordusuna sahibiz ama gazoz kapağı.Bir işe yaramıyor.5000 terörist devlet kuracak hale geldi.100.km öteye top bile atamıyoruz.Yeniz yeni örgüt gözden çıkarıldı da biraz etrafların top vs attığımız yolunda haberler geliyor.

II.Abdülhamit’e Bomba;

21.Temmuz.1905’de üstelik ,Virjin adlı,Tirimüjgan takma adı ile Sultan Abdülmecid’in gözdesi Rusya’lı bir Ermeni kadının oğlu olan, sultan II.Abdülhamit bu özelliği ile bile Ermeni’lerin hedefi olmaktan kurtulamaz.
Beşiktaş Yıldız Camii Cuma Selamlığındaki makam arabasına Ermeni teröristler, Belçikalı Charles-Edward Jorris adlı bir teröriste yaptırdıkları bombalı eylemde 26 kişi ölür.Padişah da Şeyhülislam Cemalettin efendi ile konuşmasının uzaması sayesinde kurtulur.Terör ekibinin başında Charles-Edward Jorris isminde Belçikalı bir anarşist vardı.Ne yazık ki 1838’de imzalan dostluk anlaşması yani ilk Avrupa Birliğine girdiğimiz anlaşma gereğince de suçluyu idama mahkum etmemize rağmen sonunda serbest bırakmak zorunda kalırız.Bu günün Abdullah Öcalanları ile durum aynıdır.

Tüm bunlara rağmen,II.Abdulhamit’in siyaseti onları iflas ettirecek ve çareyi 1950’lerin Demokrat Partisinden günümüz AKP hükümetine kadar,mandacı (mandate-başka devletin idaresini istemek),sözde Müslüman,ülkücü ve vatansever olduklarını iddia eden,devleti NATO’lara,Avrupa Birliklerine bağlayan partilerin de temelini oluşturan Said-i Kürdiciler vardır.18 Ekim 1905’de yine bu Jön Türklerden birisini Polis yetkilileri bir Fransız askeri gemisine binerken görür.

Gizli aşikar Avrupa devletlerinin ajanlığını yapan dincisi bilmem nesi Avrupa’lara da eğitilmiş, devşirme saray oğlanlarını bu millet 600 yıl baş tacı etti ve sonuç fiyasko.Yeryüzünde bir çok devlet yıkılırken ihanet yaşamıştır.Ama hiç birisi Osmanlı kadar değildir.
Rusya’nın Balkanlarda uyandırıp,destekleyip,kışkırttığı “Slav Milliyetçiliği” yüzünden Balkanlar,Ermeni ve Gürcüleri himaye etme yarışına giren gücünden şaşkınlığı içinde benliğini,insan olma onurunu unutmuş,kıtalar dolusu insanı soykırıma uğratan Avrupa toplumlarının çabaları ile Osmanlı Edirne-İstanbul arasına sıkıştırılır.

24 Temmuz 1878’de kapatılan Osmanlı Meclisi sonunda çıkarılan anarşi,terör,Yunan Savaşları,Bulgar,Sırp, Arnavut,Yemen, Mısır,Hicaz,Irak,Ermeni ayaklanmaları ile Osmanlı devleti tam bir yıkılış içine girmiştir.
Osmanlı bu savaşlarda topraklarının 1/5’ini kaybetmiş,sadece balkanlarda kayıtlı 500.000 Türk ve Müslüman vahşice soykırıma uğratılmıştır.
1908’in 17 Aralık’ında II.Meşrutiyet ile açılan Meclisteki milletvekillerinin 142’si Türk, buna karşılık 60’ı Arap, 23’ü Rum, 25’i Arnavut, 12’si Ermeni, üçü Sırp, dördü Bulgar, beşi Yahudi ve biri de Ulah idi. Türk milletvekilleri azınlıklardan sadece dokuz kişi fazlaydı ve bu durum daha sonraları ayrılık faaliyetlerine yol açacaktı.

Avrupa’nın Halkın Birliğini Bozma Siyaseti-Psikolojik Savaş;

1908 yılına kadar sürekli iç ve dış basında “II.Abdülhamit’in böbrek yok bilmem ne kanseri olduğu,ha bu gün ha yarın öleceği,V.Murat’ın hasta veya ölmüş olabileceği,yok padişahın onu öldürtmüş olabileceği yok basına çok sansür koyduğu,bazı insanlara işkenceler ettirdiği,iğneli fıçılara doldurduğu gibi asılsız haberlerle kamu oyunun karşı veya ilgisiz olması öncelikle sağlandı.Diğer yandan da azınlıklar her şekilde kışkırtıldı ve..;
05.Ekim 1908 Avusturya Sırbistan’ı işgal eder.
05.Ekim.1908 Bulgaristan bağımsızlığını ilan eder.
06.Ekim 1908 Girit Yunanistan’a katıldığını ilan eder.
17 Aralık 1908 II.Meşrutiyet ile meclis 266 vekil ile açılır.

Bingo........!!!!!!!

13 Nisan 1909 Kürt Teali Cemiyeti üyesi (İngiliz Mandacısı-Kürt milliyetçisi) Said-i Kürdi’nin İngiliz ve diğer Avrupa devletlerinin büyükelçilerinin de desteği ile o zamanki takvime göre 31 Mart olayı patlatılır,ordu II.Abdülhamit’e karşı isyan ettirilir,tahttan indirilir,sonunda 27 Nisan’da meclis padişahın tahttan indirilmesi kararı alır.
32 yıl 7 ay 27 günlük II.Abdülhamit dönemi de gerici Jön Türkler sayesinde son bulur.Ancak iktidar olmaları,Bursa’dan ve Edirne’den Enver Paşanın emrindeki ordunun gelmesi ile engellenir.İttihat ve Terakki Partisi yönetime el koyar.

Bundan sonrası kolay.(9)dokuz yılda devlet sona erecektir.İmha projesi önünde artık engel olacak sadece ölmeye yarayacak insanlardan başka akıl üretecek adam da kalmamıştır.
1909 Sultan Mehmet Reşat 1918 yılına kadar başa getirilir.İttihat ve Terakki yani Birleşme ve İtilaf Partisi iktidara gelir.Adalet,eşitlik ve özgürlük diye yola çıkan bu tek partinin oluşturduğu mecliste 266 milletvekili vardır.

Selanik şehrine sürülen II.Abdülhamit Alatini adlı bir köşkte zorunlu ikamette tutulur.Edirne Bulgarlardan geri alınır.Ama olaylar yön değiştirmeye başlar.Avrupa ve Rusya Parti yönetimine geçtik diye rahat bırakmaz,kaşımaları sürdürürler.

Sadrazam Mahmut Şevket Paşa öldürülür,yerine Sait Halim Paşa geçirilir.Bu da iktidardaki koalisyonu bozar,Abdulhamit’ten kurtulmak için kurulmuş huzur,ayrılıkçı ve bölücü grupların istediklerini elde ettikleri için artık önemini yitirmiştir.Bu zorunlu görev değişikliği de yerini huzursuzluklara bırakır.Yangınlar,gazeteci ve hükümet adamlarına karşı suikastler hızlanır.
05.Kasım 1911’de İtalya savaş ilan eder ve Libya’yı işgal eder.18 Ekim 1912’de teslimiyetle savaş sonuçlanır.

Balkan Savaşları:

08 Ekim 1912 I.Balkan harbi patlak verir,ard arda alınan hesapsız ve seri yenilgiler sonucu Edirne dahil Trakya elden çıkar.Tarihin en ağır yenilgileriden birine uğrarız.30 Mayıs 1913’de sona erer.
23 Ocak 1913’de İttihatçılar tekrar iktidar olur,Bulgaristan’a tekrar savaş açılır.Başarısızlık ve Yanya kalesi de elden çıkar.
26 Mart^ta Edirne Bulgarlara teslim edilir.
30 Mayıs 1913 Londra antlaşması ile Balkan hakimiyetimiz sona erer.Aynı gün II.Balkan savaşı patlak verir,fırsatı ganimet bilen ordumuz Edirne ve Kırklareli’ni geri alır.
14 Aralık 1913 Girit resmen Yunan’ın olur.

I.Dünya Savaşı:

28 Haziran 1914 Avusturya Veliahtı Arşidük Ferdinand Sırp bir Milliyetçi öğrenci tarafından Saraybosna’da öldürülür.İngiltere,Fransa,Rusya ve ABD ayrı bir grup,Almanya,Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluğu da Alman hayranlığı II.Abdulhamit dönemindeki yakınlaşma ile başlamış olan İttihat ve Terkakkici Enver,Cemal ve Talat paşaların sayesinde.
Almanların “3 B” planı vardır.1-Berlin 2- Bosfor-İstanbul Boğazı 3-Bağdat.Bu üç şehre hakim olan dünyaya hakim olur.Onlar bunun için savaştılar.Bizimkilere de 1570’li yıllarda Sokollu Mehmet Paşa’nın sahibi olduğu Turancılık fikridir.O da Kızıl Elma ile de genişletilip Adriyatik’ten Çin Seddine Türk yurdu projesidir ki,İttihat ve Terakki bunun için savaşmıştır.Baku seferi bu amaçla yapılmıştır.

Ancak Tuna yolu ile Karadeniz’den lojistik destek getiren gemilerin Rus’larca batırılması yüzünden Allahüekber dağları adı ile anılan 90.000 veya 115.000 askerimizin yazlık elbiseleri ile donduğu bir dağımız ve acılı türkülerimiz olmuştur.

Bütün umutlar boş çıkmış,dostumuz Almanlar Çanakkale ve Galiçya cepheleri dışında hiçbir cepheye lojistik destek sağlamada ve savaşmakta yeterli gayreti gösterememişlerdir.1917’de İngilizler Kudüs’ü aldıklarında ortağımız alman askerleri, Çanakkale’de üzüntüden kahrolan askerlerimizin yanında utanmadan “Kudüs kafirlerin elinden kurtuldu” diyerek sevinç şampanyaları patlatmışlardır.
Devlet adamlarımızın,siyasilerimizin ve her Türk ve Müslüman milletin bundan ibret almalarını umarım.(Kaynak-George Barbarin –Büyük Piramitin Sırları)
Bu günkü dinci ve Kürtçü,Sol-Alevi Kürtçü yapılanmalar 1961’den beri Almanya’da çalıştırdıkları işçilerimiz üzerinde uygulanan sinsi haçlı projeleridir.Akan kanın desteği oralardadır.1992’lerde Bosna’da Sırp keskin nişancılara her Müslüman insan kellesi için 500 Alman Markı destek de buralardan gelmekteydi.

Atatürk’ün ölümünden sonra II.Dünya savaşı sırasında Almanların başarısı ve Yunan sınırımıza dayanmaları esnasında,Alman Büyük elçisi Von Papen’in önderliğinde ilk Turancı,Milliyetçi yapılanmayı İsmet Paşa oluşturmuştur.Almanlar yenilip İngiliz-Rus baskıları gelince de bu yapılanmayı hemen yok etmiş,partilileri hapse atmış,rahmetli Türkeş’in tırnaklarını bile söktürmüştür.Günümüzün MHP’si ise Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Amerikan derin devleti ile oluşturduğu Özel Harp dairesi kapsamında “Amerika’nın çıkarları doğrultusunda ülkeyi “komünizmden” koruma amacı ile kurulmuştur.

Sol örgütler de Komünizmi getirmek için değil,bizzat ülkeyi Amerika ve İngiltere’ye teslim eden İsmet Paşa’nın CHP’si içinde “Ortanın solu” kavramı getirilerek yapılandırılmıştır.Bu sol kesim halkın demokrasi kültürünü yükseltecek,ülkede demokrasinin savunucuları olacaklardı.Sağ kesim de solu baskı altında tutacak ülke Rusya’ya kaymayacaktı.
Çıkarılan sağ-sol anarşi olayları ile batılı devletlerin ekonomisine katkıda bulunulacaktı.Sonuçlar da böyle olduğunu kanıtlamıştır.

10 Ağustas 1914’de İngiliz’den kaçan iki Alman gemisini içeri kabul edip Osmanlı üniforması giydirdiği askerlerle Kırım’da Sivastopol limanını bombalatarak bizi bu savaşın içine sokar.
03.Kasım 1914’de Rusya Osmanlı’ya savaş ilan eder.
04 Kasım 1914 İngiltere “ “ “ “
05 Kasım 1914 Fransa “ “ “ “
11 Kasım 1914 Osmanlı Rusya,İngiltere ve Fransa’ya savaş ilan eder.
15.Ocak 1915 Sarıkamış’a Rus ordusu girer.Cesaret alan Ermeniler isyanlara başlarlar.15 Nisan Bitlis,18-20 Nisan’da VAN içinde Ermeni ayaklanmaları olur.
1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3.000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20.000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir.
1914-18 arasında I.Dünya savaşı için askere alınan Ermeniler,ya silahları ile birlikte Rus Çarlık ordusuna katılmış,ya askerden kaçıp çetelere karışmıştır.Çetelere katılanların marifetlerine bir örnek olarak Van’ın Zeve köyü halkı yaşlı-genç,kadın-çocuk demeden tümü ile katledilmiştir.Bu ihanetin tanımı yeryüzündeki tüm devletlerin hukuk sisteminde “VATANA İHANETTİR”.
Gördükleri destekler,yaptıklarının yanlarına kâr kalması ile ”Devlet kurma” hayallerinin gerçekleşeceği inancının verdiği sarhoşlukla akla gelmedik çılgınlıklar,katliamlar,gasplar,soygunlar,tecavüz ve zulümler yaparlar.Köy halklarını diri diri evlerine,samanlıklara,camilere doldurup yakarlar.

Vanlı Salih Taşçı,şahit olduğu Ermeni mezalimini anlatırken şöyle demektedir;
“Van'ın içinde, kalede, köylerde büyük zulümler yaptılar. Başlarında Aram Paşa adlı birisi vardı. Silah ve cephane bakımından çok zengin olan Ermeniler karşısında yenik düştük. Bunun üzerine daha fazla kayıp vermemek için hicrete karar verildi.
Halkın bir kısmı Bitlis'e doğru kara yolundan, bir kısmı deniz yolundan gittiler; gidemeyenler toptan katledildiler. Vanlı muhacirler Türkiye'nin her yanına dağıldılar. Bitlis'e, Diyarbakır'a, Elazığ'a, Nazilli'ye, Burdur'a gittiler. Fakat bundan daha büyük mezalim Van'ın köylerinde yapılmıştı. Köylerde Ermenilerle Ruslar yolları tuttular. Erkekleri katledip, tertemiz kadınları kirlettiler. Köylerdeki Ermeni eşkıyalar bundan sonra Van'da toplanıp cürümlerine burada devam ettiler. Kısaca tam felaket olmuştu. Van gölünde eskiden yelkenli gemiler vardı. O kadar çok zulmettiler ki, gemilere doldurdukları insanları, öldürmekten bıktıkları insanları, diri diri suya attılar. Ermeniler o ihtiyar insanlarımızı alınlarından, ellerinden duvarlara çivilediler.
Biz de gücümüzün yettiği kadar direndik, savaştık. Tabii savaş gerektiriyorsa yaptık. Fakat savaş dışında hiçbir Ermeni, hele kadın ve çocuklara dokunulmadı.” Demektedir. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/katliamlar/stasci.html”

Kendilerini destekleyen Avrupalılar ve Ruslar bile Ermenileri destekledikleri için utanır hale gelirler.Bazı Rus subayları Ermenilerin yaptıkları vahşete sessiz kalmak zorunda oldukları için görevlerinden istifa ederler ve “Harp akademisinde aldığı askeri terbiye bu kadar aşağılık davranışlara göz yummama müsaade etmediğinden görevimden affımı arz ederim” şeklinde istifa dilekçelerine rastlanmaktadır.

06.Mayıs 1915 Ermeni İsyanlarından yararlanan Rus orduları Van’a girdi.Bu olaylar Ermenileri öylesine kışkırttı ki,11.Ocak 1896 tarihinde Ermenistan olarak bahsedilen nazari bölgede 1.5.milyon Ermeni . . Nüfusuna 6.altı milyon Türk bulunduğunu,1500 kişilik bir Ermeni kolonisinin Bulgarlar gibi devlet olma sevdası yüzünden başlarını derde soktuklarını açıkça yazan Fransız Le Figaro . . gazetesinin,Ermenilerin bu yüzden yardım beklediklerini,acz içinde olduklarını yazmıştır.

Ancak şimdi “acz içinde olan Türklerdi ve sayısız insanımız sadece Müslüman veya Türk oldukları için diri diri yakıldılar,kesildiler,kurşuna dizildiler.Bu ölüm şekli İncil’in emriydi.İlk Hıristiyanlar Roma’da iktidarı ellerine geçirdiklerinde,kendilerinin yakılmasını önlemek için Neron’a karşı gelen Mitraistleri kendi tapınakları doldurup diri diri yakmaları ile başlar.Suçları İsa’ya ve Tanrıya inançsızlık etmektir.(Tanrının Maskeleri-Batı Mitolojisi. .Campbell)Demografik (nüfus) yapı ciddi ölçüde değiştirildi.

24 Nisan 1915 günü çıkartılan bir kararla Ermeni komitaları kapatılır,2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmaktan yargılanır.27 Mayıs 1915 Osmanlı hükümeti çeteler kurarak Türk askerini arkadan vuran Anadolu Ermenilerini tehcir (göç ettirmek) için Sevkiyat Kanunu adlı bir yasa çıkartır.Akabinde kafileler halinde Ermenileri Suriye’ye sevke başladı.
Doğu Anadolu Rus işgali altında olduğundan bu bölgelerde böyle bir faaliyet yapmak mümkün değildir elbette.

Tehcir (sürgün) kararının alınmasından sonra başlarına daha kötü olayların geleceğini sanan Ermeni,Eçmiyazin Katalikosu Kevork, ABD Cumhurbaşkanı'na yaptıkları affedilemeyecek ihanetin bilinci ile şu telgrafı acele ve korku içinde göndermiştir:
"Sayın Başkan, Türk Ermenistan’ından aldığımız son haberlere göre, orada katliam başlamış ve organize bir tedhiş Ermeni halkının mevcudiyetini tehlikeye sokmuştur. Bu nazik anda Ekselanslarının ve büyük Amerikan Milletinin asil hislerine hitap ediyor, insaniyet ve Hıristiyanlık inancı adına, büyük Cumhuriyetinizin diplomatik temsilcilikleri vasıtasıyla derhal müdahale ederek, Türk fanatizminin şiddetine terkedilmiş Türkiye'deki halkımın korunmasını rica ediyorum."

Başpiskopos Kevork'un telgrafını, Rusya'nın Washington Büyükelçisi'nin ABD'deki temasları izlemiştir.Bu dilekçenin ardından Amerika Başkanı Woodrow Willson Karadeniz’e bir donanma gönderecek ve doğuda bir yerlerde bir Ermenistan devleti kurulmasını isteyecektir.1919’da yayınlayacağı Willson ilkeleri olarak bilinen 13 maddelik Amerikan şartında da “Ulusların kendi kaderini tayin hakkı” maddesi ile dünyanın bölük pörçük edilerek soyulmak için en elverişli küçültülmüş,sınırları cetvelle çizilmiş devlet sınırları oluşturacaklardır.Ülkemizin sınırlarını ve bağımsızlığını belirleyen Lozan antlaşmasını da hiçbir zaman imzalamayacaklardır.27 Mayıs 1960’dan itibaren defalarca askeri ihtilal ve muhtıralarla halkımızın sindirilmesini sağlayıp,birbirine düşman edecek her türlü siyaseti uygulayacaklardır.

Bu günlerde başlatılan “Ermenilere yaklaşma,özür dileme gibi saçmalıkları da yine kendi ajanları olan işbirlikçi Kürt ve Ermeni asıllı kendilerine aydın diyen kölelerine yaptıracaklar,vatansever insanların halka seslendiği bütün televizyon ve yazılı basın olanaklarını da susturacaklardır. Kendilerine karşı olan askeri sivil,öğretim üyesi herkesi hapislere tıkıp halkın vatanını savunmak için birlik olmasını engelleyeceklerdir.
Bunu da 200 yıldır besledikleri kurum ve kuruluşlar ve bu kuruluşları yürütenlerin nesilleri ile kurdukları siyasi hükümetler,askeri şahsiyetler,basın ve öğretim üyelerinin destekleri ile gerçekleştireceklerdir.

Diaspora Ermenilerinin her yıl sözde "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, devlet aleyhine faaliyette bulunan ve masum insanları katleden 245 komitecinin tutuklandığı tarihtir. Görüldüğü gibi bu tarih, sözde soykırım şöyle dursun, sözde soykırım iddialarına temel oluşturduğu iddia edilen "yer değiştirme" uygulamasıyla bile ilgili değildir.

Ermeni isyan ve katliamları sırasında katledilen Türklerin sayısı belgelere göre 517.955'dir. Olay tarihi ve yeri belli olup da sayı tespiti yapılamayanlarla birlikte bu rakam 2 milyona ulaşmaktadır. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/katliamlar/stasci.html”

Osmanlı tarihi, Ermenilerden 22 bakan, 33 milletvekili, 29 paşa, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 üst düzey yöneticisi memur kaydetmektedir.Bu kayıt bile Osmanlı’nın Ermeni’ye gösterdiği sıcaklığı,şefkati açıkça göstermektedir.

Ermeniler Niçin Terk Edildiler?;

Görüldüğü gibi Avrupa yürüttüğü Ermeni siyaseti ile gene,Doğu Anadolu’dan Basra’ya inmekte olan Rusları durdurmuş,Ermenilerin Gregoryen olan mezheplerini,monofizit inançlarını da bu bahane ile Ortodoks,Protestan ve Katolik olarak değiştirmiş,yaptırdıkları kanlı cinayetler ve soykırımlardan,tecavüzlerden,soygunlardan elde ettikleri kazançlarını da silah ve din satarak ellerinden almış,mezhep değiştirmelerine rağmen onları halen de “gerçek bir Hıristiyan” olarak kabul etmemiştir.Sonunda yüz üstü bırakmıştır.Çünkü onlar bir “Avrupalı kavim” değillerdir. Bu gün de Kürt-Ermeni terör,ayrılıkçılık hareketleri yine işleri bittiğinde bu insanları yüz üstü bırakacaklarına işarettir.Elbette anlayana.

Buraya kadar verilen bilgilerin ışığında ortada Osmanlı’nın kendi vatandaşı olan Ermeni ve Gürcülere ve Kürtlere karşı hiçbir husumeti olmadığı açıktır.Osmanlı’nın güçsüzlüğü karşısında büyüyen Rusya’nın sıcak denizlere inmesini engellemek,bunu yaparken de kendilerine kazanç sağlamayı hesap eden büyük devletlerin önceleri işsiz,serseri,avare Ermenileri ayartmakla işe başladıklarını,parayı,zenginliği ve devletin güçsüzlüğünü gören diğerlerinin de bir çok nedenlerle katılması ile başlayan “devletine ihanet ve düşmanla işbirliği” içine girme,bu bağlamda,asırlardır “Hıristiyan” bile kabul edilmedikleri toplumlara yaranma,devlet kurma sevdasına kapılıp, milyonlarca insanın kanına girmiş bir ihanet senaryosu ortadadır.

Yukarıda Fransız gazetecinin yazdığı gibi “Ermeni kıyımına gelince ne kadar abartıldıklarını tahmin edemezsiniz.Zaten kendilerine açılan savaşı isteyen onlar oldu.Onlar başladı.Türklere onlar saldırdı.Büyük bir komplo onlar tarafından düzenlendi.
Eğer Fransa’mızda bir ırk onların yaptığını yapsaydı neler olurdu kestiremiyorum.Bir avuç ihtilalci yüz binlerce masumun felaketine sebep oldu.Ermenileri baştan çıkaran Bulgar başarısı oldu.Avrupa’nın Bulgarlara verdiği desteği Ermenilere de vereceğini sandılar” İfadesinde yazıldığı gibi Ermenilerin yaptığı affedilir bir ihanet değildir.

Özür dilenecek biri varsa o da şerefli Türk Milletidir.

Türkler devletin maliyesini bile onlara teslim etmişlerdir.Niye soykırım yapsınlar? İsmet İnönü’nün Bitlis Ermeni’si olduğunu Türkeş ölmeden önce söylemişti.Turgut Özal’ın annesi Tunceli Çemişkezek’lidir.Bu ilçe Pertek ile iki Sünni ilçeden biridir.Tunceli’lerin ırk olarak,Ermeni dönmesi Aleviler,Zaza Alevileri ve Türkmen Alevileri olduklarını biliyoruz.Kardeşi Korkut ÖZAL, onun kendisine “Anadolu Cumhuriyeti” kurmak istediğini geçenlerde bir tv programında açıklamıştır.
12 Eylül Cuntası ve Amerikan derin devleti ile işbirliği içinde Malum terör örgütünü kuran kişidir.Bu devlet kimseyi ayırmamış ama,devletin başında kendini bulan kişiliksizler devleti satmakta,düşmanla işbirliği yapmakta tereddüt etmemişlerdir.

Geçenlerde Avrupa parlamentosuna “Dersim Soykırım Tasarısını” verenler bu bölgemizin dönmelerinden başkası değildir.Buraya kadar ilerlediler artık.Göz göre göre Avrupa ve Amerika’ya yalamalıklarını sürdürmeleri insanı kahretmektedir.Öte yandan baksan “Demokrat, solcu,özgürlükçüdürler.”Ama emperyalist uşaklığı yaptıklarını görmezler.

12.Mayıs 1939’da İngiltere ile ilk kredi anlaşmasını imzalayan İsmet İnönü Paşa’dan bu yana sömürge olmuş,kendini savunacak silahı,ordusu bile Nato’ya ait bu aciz bırakılmış devlete “Emperyalist” demiyorlar mı?

Niyetleri emperyalist köpekliği olunca olaya öyle bakılıyor demek ki.
22.Ekim 1938’de II.Dersim isyanı bastırıldıktan sonra Dersi toprak ağaları batı Anadolu’ya sürülürler.Ağasız kalan devrimci(!) Dersimliler (Tunceli,Elazığ,Bingöl,kısmen Erzincan,Malatya ve Sivas bölgeleri) Türkü yakarlar, hem de Türkçe;
Odam kireç tutmuyor,
Tuzunu katmayınca,diye başlar.Aşağıdaki dörtlüğe kadarı ile ben de severim o türküyü.
Sonra;
N’oldu ağama n’oldu,
Sarardı benzim soldu,
Ağam burdan gideli,
Bu yerler viran oldu.
Diyerek biter.
Yani ağa gidince aç kalmıştır bizim faşist solcu,devrimciler,emekçiler.Ürettikleri meşhur bir şey varmış gibi,anarşi ve terör dışında.
Neyse bu toprakları soymak işinde onlarsız olamayacağı için kıymetini bilen İngiliz, Atatürk ölünce İsmet Paşaya emir verir de,Menderes ilk önce Temmuz 1950’de bunların ağalarını geri gönderen bir af çıkartır.

İsmet Paşa,Rus ,işgali sırasında,devrimci Rus subaylarından "sosyalizmi" tanımış olan bu devrimci (!), solcu kullara,bu günkü Atatürk Mahallesinde Elazığ yolu üstünde dümdüz bereketli toprakları bedava dağıtır,gelin yerleşin,tarım yapın diye.
Kim yapacak?
Asırlardır eşkıyalık,hırsızlık,soygunla yaşamaya alışmış insanlar ne yapabilir,ne üretebilirler ki?

Devlet düze indirip yakalayacak diye kimse inmez.o araziye.Ağaları dönünce de o toprakları ağalarına bir şişe rakıya verirler bizim devrimci faşo kardeşlerimiz.Şimdi,Stad,Vilayet binası her yer oraya yapıldı.Hadi biri gelsin de girsin şimdi oraya,beleş arazileri bir şişe rakıya verenler.
Dünyanın parası şimdi oraları.

İşte bunlar böyle devrimcidirler,Türkiye de böyle bir emperyalisttir (!) ya anlayana.

Bütün dünya “Özgürlük” için,feodaliteden,kölelikten kurtulmak için verilen şerefli savaşlarla doluyken,bizim dönmeler ve Kürtler de “Toprak ağalarının ve ruhban Pir ve Şeyhlerinin dönmesini “devrim” sayıyorlar.
Yok böyle bir şey yahu.Bunun dünya tarihinde bir eşi daha yoktur sayınokuyucular.Bizim devrimci Kürtlerimiz işte böyle devrimciler.Bilmiyorsanız bilin.Bunlar iftira değil,kendi ağızlarından dinlediğim geçmişleridir.

Malum terör örgütünün yayın organında Pazar günleri yayınlana 7.gün adlı bir programa katılan,öğretmen emeklisi,göbekli birisi şöyle diyordu;
Yahu,bizim Tunceli insanı bir tuhaf.Bir gün birinin evine gittim,,1960’lı yıllardı.Adam evine Atatürk’ün resmini asmış.Yahu senin soyunu kıran adamın resmini nasıl asarsın?Biz bunları da gördük” diyordu.
Ben o şehirde evinde Adnan Menderes’in de resmini Atatürk’ün yanına asanı bile gördüm.Ben de biliyorum ki bu şehrin halkı tümü ile nankör ve kayıp değildir.
Bu işbirlikçi dönmeler her yerde bu güne kadar “Atatürkçüyüz” diyenler sanki kendileri değillermiş gibi.
Siyasilerimizin,bilim insanlarımızın bunların kazanılabilinecek olanlarını kazanmak için bir şeyler yapması gereklidir.
Ama, bu yöre halkı da bunları hak etmek için bir ışık yakmalıdır.Şu an terör örgütünün dışlanması ve Kürtçülük Siyasetinin" Barzani-Talabani" sıfatlarında birleştirilmesi,onların satılmışlıklarının belgesi iken bir şeyleri aymalıdırlar ve geri dönüş yapmalıdırlar.

Halen Türkiye üzerinde “haçlı seferleri” sürmektedir.Ermeni dönmeleri,”demokrasi, Atatürkçülük adı altında “Haçlı işbirliği” içindelerdir.Biz istediğimiz kadar demokrat, liberal,solcu ,sosyalist olalım,sonunda Türk olduğumuz veya Müslüman toplumundan olduğumuz için bitmeyen haçlı seferinin ve içimizdeki işbirlikçilerinin hedefiyiz.

Haç-Hilal savaşı aynı hızla sürmektedir. Yalnız AKP,SP,DTP,ÖDP gibi bir çok parti bu savaşın işbirlikçileridir.Hedef halklardır.

Bu defa 1980 yılından beri Ermeni ve Kürt hareketi birlikte yürütülmektedir.

Ermenilerin kendi vatanı olan Osmanlı İmparatorluğuna nasıl ihanet ettiğini biz ve tarihçilerimiz her ne kadar yazsak da kıymeti harbiyeden sayılmaz.Çünkü biz Türk'üz,tarafız,hedefiz.

Ermenistan’ın ilk Başbakanı sayın Ovanes Kaçaznuni 1923 yılında bu ihanetin gerçek boyutu ile açıklamasını yapmıştır.

Değerli olan da bir gerçeğin,onu yapan,yerine getiren,işbirlikçi örgüt üyeliğinden, Başbakanlığa, bu gerçekte aldığı görev ile gelen biri tarafından yapılmasıdır.Makbul olan da budur.


Bu belgeyi de sayın Doğu Perinçek'in oğlu,Mehmet Perinçek Rus arşivlerinden bizlere kazandırmıştır.

İşte o belge;

Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni'nin itirafları;

Sözü edilen bu kitap Ermenistan'ın ilk Başbakanı Kaçaznuni'nin 1923'te parti konferansında sunduğu tebliğ metni olarak Mehmet Perinçek tarafından Rus arşivlerinde bulunmuş ve Kaynak Yayınları tarafından kitap olarak yayınlanmıştır. Bildiğim kadarı ile su anda İngilizce ve Fransızca olarak ta yayınlanmış, Almanca çevirisi de bitirilmiş olabilir. Daha bir kaç dile çevrileceğini de biliyorum. Hatta İsçi Partisi bu kitabi Avrupa'da parlamenterlere gönderiyor. Umarım devlette ya da sivil toplum örgütlerinde birileri akıl eder de böyle bir kitabı her dilde çevirip tüm dünya yayın organlarına, AB meclisi üyelerinin ev adreslerine, sivil toplum kuruluşlarına, kitapçılara, kütüphanelere gönderirler. Önemli olan dünyanın bilmesi.
Türklere biz savaş açtık
Uluslararası faaliyet gösteren Ermeni lobilerinin sözde soykırım iddiaları, Ermenistan'ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni tarafından yalanlandı. Kaçaznuni'nin 1923 yılında Bükreş'te yapılan Ermeni meselesi ile ilgili Taşnak Partisi toplantısında sunduğu rapor gerçekleri bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Kaçaznuni'nin Osmanlı döneminde yaşananları anlattığı kendi imzasını taşıyan rapor, Türk Hava Kurumu (THK) tarafından Rusça'dan Türkçe'ye tercüme edilerek kitap haline getirildi. Kitapta yer alan bilgiler Türk’lerin Ermeni soykırımı yaptığı iddialarını kesin bir dille yalanlarken, kitap Türkiye genelindeki bütün kütüphanelere ulaştırıldı. Kaçaznuni'nin yakın tarihe ışık tutan belge niteliğinde sözlerinin yer aldığı kitap, Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı nasıl bir ihanet içinde olduklarını da gözler önüne serdi. Yıllarca sözde soykırıma uğradıklarını iddia eden ve dünya kamuoyunu baskı altına almaya çalışan Ermenilerin bütün tezlerini çürüten ilk başbakanları, 128 sayfalık raporunda şu çarpıcı ifadelere veriyor:
Operasyona katıldık
1914 sonbaharında, Türkiye henüz savaşan taraflardan birine katılmadığı dönemde, Güney Kafkasya'da büyük gürültü içinde ve enerjik biçimde Ermeni gönüllü birlikleri oluşturulmaya başlandı. Sadece birkaç hafta içerisinde Ermeni devrimci Taşnaksutyun Partisi hem bu birliklerin kurulmasına hem de Türkiye'ye karşı gerçekleştirdikleri askerî operasyonlara aktif biçimde katıldı.
Barışı sabote ettik
Türklere karşı ayaklandık. Barışı sabote etmek için savaştık bile. Artık hepimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. Türkiye'den "denizden denize Ermenistan" talep etmekteydik. İtilaf devletlerinin ordularını Türkiye'ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin etmeleri için Avrupa ve Amerika'ya resmî çağrılar yaptık. Nihayet şu da var ki, var olduğumuz sürece aralıksız olarak Türklerle savaştık. Öldük ve öldürdük. Artık, Türklere ne gibi bir güven telkin edebiliriz ki?
Gerçekleri göremedik
Askerî operasyonlara katıldık. Kandırıldık ve Rusya'ya bağlandık. Tehcir doğruydu ve gerekliydi. Gerçekleri göremedik, olayların sebebi biziz. Türklerin millî mücadelesi haklıydı. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İsyanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği büyük Ermenistan hayali vardı. Ama biz hiç bir zaman devlet olamadık. Türkiye Ermenistan'ı diye bir devletin hayalden öte olmadığı gerçeğini göremedik.
Aklımız dumanlanmıştı
Biz Ermeniler kayıtsız şartsız Rusya'ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık. Sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar hükümetinin Ermenistan'ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik. Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin sözlerine büyük önem vererek, kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.
Türkler doğru yaptı
1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tâbi tutuldu. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. Bu yöntem en kesin ve uygun olanıydı. Kızgınlık ve korku içinde bulunan biz Ermeniler, 'suçlu' arıyorduk ve bu suçluyu Rus Hükümeti ve onun kalleşçe politikaları olarak belirledik. Siyasal açıdan olgunlaşmamış ve dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine savrulmaktaydık. Rus Hükümeti'ne karşı dünkü inancımız ne denli körü körüne ve temelsizse, bugünkü suçlamalarımız da o denli körü körüne ve temelsizdi. Siyasal bir parti ( Taşnaksutyun) olarak biz, meselemizin Rusları ilgilendirmediğini ve onların gerektiğinde cesetlerimizi çiğneyerek geçip gidebileceklerini unutmuştuk.
Barış teklifini reddettik
1914-1918 yıllarında emperyalistlere karşı savaşlarında bozguna uğrayan Türkler, direnerek iki yıl içerisinde tekrar kendilerine geldiler. Yeni genç ve milliyetperver duygularla hareket eden bir nesil ortaya çıkarak, Anadolu'da kendi ordusunu yeniden organize etmeye başlamıştı. Türkiye'de millî bilinç ve kendisini savunma içgüdüsü uyanmıştı.

Onlar küçük Asya'da istiklâllerini hiç olmazsa bir şekilde temin edebilmek için Sevr Antlaşması'na askerî güçle karşı koymak zorundaydılar. Bizim bu dönemde barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Çok geçmeden sınırlarımıza askerî operasyonlar başladığında, Türkler bizimle bir araya gelmeyi ve görüşmelere başlamayı teklif ettiler. Biz ise onların bu teklifini geri çevirdik. Bu büyük bir hataydı. Bu, görüşmelerin kesinlikle başarıyla sonuçlanacağı anlamına gelmezdi ama bu görüşmelerde barışçı bir sonuca ulaşma ihtimâli vardı.
Herkes bizi kandırdı.
"Kaderden şikayet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışımızda aramak acıklı bir durumdur. Bu bizim (hastalıklı) millî psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir ve Taşnaksutyun Partisi de bundan kaçamamıştır.

Sanki uzak görüşlü olmamız bir kahramanlıktı, çünkü isteyen herkes, Fransızlar, İngilizler, Amerikalılar, Gürcüler, Bolşevikler tek kelimeyle bütün dünya bizi kolayca aldattı, atlattı ve ihanet etti. Oysa bizler safça bu savaşın Ermeniler için yapıldığına inandırılmıştık."
Barışı sabote ettik.
Osmanlı'dan, Akdeniz'e uzanan bir Ermenistan talep ettik. Derhal gönüllü birlikleri oluşturduk, Türklere karşı ayaklandık ve savaştık. İsyanımızın temelinde İtilaf Devletlerinin bize vaat ettiği Ermenistan hayali vardı, gerçeği göremedik.
HALAÇOĞLU: Bu itiraflar gerçeğin ta kendisidir
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU, Ermenistan'ın ilk başbakanı Kaçaznuni'nin itiraflarının gerçeğin ta kendisi olduğunu söyledi. Halaçoğlu, "1923'te başbakanlık görevine gelen Kaçaznuni , aynı yıl Bükreş'te Ermeni meselesinin ele alındığı Taşnak Parti Konferansı'nda, şimdi Türk Hava Kurumu tarafından kitap hâline getirilen 128 sayfalık raporu tebliğ olarak sunmuştur. Bu konferansa katılan SSCB ve Avrupalı delegasyonun huzurunda Kaçaznuni , bütün gerçekleri açıklamıştı. Kaçaznuni, buradaki konuşmasında, 'İtilaf devletleri bizi hep Anadolu'da bir Ermenistan hayaliyle kandırdı. Bu boş hayale kapılarak Taşnak çeteleri kurup, 7 cephede savaşan Osmanlı ordularına silah ve mühimmat götüren birliklere saldırdık. Sonuçta İtilaf devletleri verdiği sözü tutmadı. Biz de Osmanlı'ya ihanetimizin bedelini tehcir ile ödedik. Böyle yapmasaydık belki de bu tehcir olayı başımıza gelmezdi' diyerek bugünkü sözde soykırım iddialarını ortaya atanlara tokat gibi bir cevap vermiştir. Türk Hava Kurumu'nun bunu kitap hâline getirmesi sözde soykırım iddialarını savunan devletlere de ibret olacak bir harekettir. Bunda emeği geçenleri takdir ediyorum ve kendilerini destekliyorum" diye
konuştu.
-----------------------------------------------------------
Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar
Güneş yalnız da olsa etrafa ışık saçar
Üzülme doğruların kaderidir yalnızlık
Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar
-----------------------------------------------------------
Sonuç olarak,1800’lerin başında Rusya’nın sıcak denizlere inme projesinin 1854 II.Kırım savaşı ile engellenmesinin ardından Rusya’nın Avrupa’da basın yolu ile kendine “Hıristiyan Halkların çıkarlarını koruma” jandarmalığı verdiğini söylemesi,diğer büyüklerin de buna sarılmasını sağlayacaktır.
En sonunda;1918’de emperyalist güçlerin oluşturduğu Ermeni federasyonu,02.Aralık 1920’de SSCB tarafından işgal edilen bölgede dağıtılmış ve Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adı ile SSCB’ye katılmıştır.Rusya’nın 1985’lerde Başkan Gorbaçov ile başlayan “açıklık-Glastnost” politikası sonunda çöken SSCB’nin dağılıp Bağımsız Devletler Topluluğu haline gelmesi ile 23 Ağustos.1991 yılında bağımsız devlet olarak dünya siyasetinde yerini almıştır.

Aynı anda bağımsızlığını elde eden Azerbaycan,Ebulfeyz Elçibey sayesinde Türkiye yanlısı bir siyaset izlemeye kalkınca,daima Rusya yanlısı siyaset isteyen Ermenistan,Rusya’dan aldığı askeri ve siyasi destekle Azerbaycan Dağlık Karabağ ile Ermenistan bağlantısı olan Laçin Koridoru bölgesini işgal etmiştir.Bu topraklar,Azerbaycan’ın %14’ünü oluşturmaktadır.

Rus ordusunun desteği ile çok sayıda Azeri Türkünün Hocalı kasabasında ve dağlık Karabağ’ın her yerinde soykırıma uğratmıştır.Bu olay sonrası da Azerbaycan zorunlu olarak Rusya yanlısı bir siyaset izlemek zorunda kalmıştır.
Aslında ne Amerika ne Rusya çözüm değildir.Ne zaman birine yanaştıysak öbürünün dayağından bizi sığındığımız kurtaramamıştır.
1946’dan itibaren Amerika’ya yaklaştık,Bulgaristan’da,Irak’ta,Kırım’da, Yunanistan’da, Kıbrıs’ta Türk ve Müslüman soykırımları yapıldı.
1959-64 arasında Rusya’ya yaklaştık,Gene Kıbrıs,Kuzey Irak Türkmen ve Türk soykırımlarını engelleyemedik.
1980’sonrası Amerika’ya iyice bağlanınca yine Bulgaristan ve diğer coğrafyada Osmanlı kalıntısı vatandaşlarımızı kıydırdık,ambargolar yedik,iç isyanlara gark olduk.
Katolik-Ortodoks dünyası arasında sıkışmışız,sürekli sınırsız bir güçle sıkılıyoruz.

Görüldüğü gibi “Ermeni” sorununu Rusya çıkarmış,onu devlet olarak dünya sahnesine çıkaran da yine Rusya olmuştur.Buna her zaman dikkat etmekte yarar vardır.Şimdi konuya devam edelim.

Sonuç olarak ne refah içinde bir Ermenistan ne de aynı şekilde bir Kürdistan bu topraklarda kurulamayacaktır.Yaptıkları kölelik ile kalacaklardır.Tarihte haçlılarca yapılan “üstün ırk” ayrımcılıklarından da bellidir.
Asıl kavga birbirlerinin çıkarlarını dengelemek olan emperyalist plan gereğince, bölge halkları olan Ermeniler,Kürtler,Türkler,Araplar,Farslar,Gürcüler, zaman içinde yüz yüze bakamayacak kadar birbirlerinden nefret eden toplumlar haline getirilmişlerdir.

Biz birbirimizi yedikçe onlar semirmekte,zenginleşmekte ve “daha da yok mu,hepsi bu kadar mı,bir yerlere sakladıklarınızı da verin” diyen eve giren eşkıyayı oynamaktadırlar.Onlar istediklerini alırken adını saydığım bölge halkları da cahilce birbirlerine düşmanlık etmeyi sürdürmektedirler.
Bu kadar açık kışkırtmaları artık benim gibi halktan emekli bir küçük seviyeli memur bile görürken,insanımızın inatla düşmanlıklar içinde her gün evlatlarını bu soysuz emperyalistlerin çıkarları uğruna feda etmeleri kara mizahtır.Ağlanacak halimizdir.
Aptallığımıza da gözümüzün içine bakarak gülmeleri ise bizim salaklığımız değilse nedir?

Şimdi sizlere işinize yarayacak bazı kronolojik tarihi bilgiler veriyorum;

22.Temmuz 1915 Van,Malazgirt Ruslardan geri alındı.
16 Şubat 1916 Rusya Erzurum’a girdi.
03 Mart 1916 “ Bitlis,Muş’ “.
18 Nisan 1916 Rus donanması ve Erzurum’dan gelen Rus ordusu Trabzon’u işgal eder.
24 Temmuz 1916 Ruslar Erzincan’a girer.
08 Ağustos 1916 Muş,Bitlis Rus işgalinden kurtarılır.
24 Şubat 1918 Rus devrimi sonrası Trabzon Rus işgalinden kurtarılır.
26 Şubat 1918 “ “ “ Erzincan “ “ “
02 Mart 1918 “ “ “ Rize “ “ “
12 Mart 1918 “ “ “ Erzurum “ “ “
02 Nisan 1918 “ “ “ Van “ “ “
15 Nisan 1918 “ “ “ Kars,Ardahan “ “ “
04 Haz. 1918 Batum Antlaşması (Ermenilerin barış isteği ile)
03 Tem. 1918 Sultan V.Mehmet Reşat’ın ölümü.
04. “ 1918 “ VI.Mehmet Vahidettin’in tahta çıkışı.
15 Eylül 1918 Türk ordusu Bakü’ye girdi.(Turan Fetihleri)

1915 olaylarının sorgulanması, İstanbul’un işgali sırasında Malta’da kurulan bir mahkeme ile sorgulanıp,”soykırım suçu” bulunmadığına karar verilmesine rağmen,bölgenin doğal kaynaklarının ve Ortadoğu’da kendilerine “üs devlet” olabilecek coğrafi yapısı nedeniyle bölge dünya hakimiyetini terk etmek istemeyen batılı devletler için çok önem taşımaktadır.
30.Ekim 1918 Mondros ateşkes antlaşması,İngiliz Akdeniz Başkomutanı Calthorpe ile imzalanır.
02 Kasım 1918 İttihatçı Talat,Enver ve Cemal paşalar,yanlarında Bahattin Şakir,Doktor Nazım,Bedri ve Azmi beyler ile bir Alman denizaltısına binerek İstanbul’dan Odesa Limanına kaçarlar.

04.Kasım 1918 Rum ve Ermeni mebuslar 1915 tehcir olaylarının sorumlularının cezalandırılmalarını isterler.
07.Kasım 1918 Bir Yunan Tümeni İskeçe’yi işgale başlar.
11 Kasım 1918 Osmanlı Hükümeti Talat paşa ve arkadaşlarını Almanya’dan geri ister.
27 Kaım 1918 İngilizler Gelibolu’yu,Irak’ı, Fransızlar Trakya’yı,Adana dörtyolu işgale devam ederler.
05.Aralık 1918 Willson İlkeler Derneğii kurucuları (Amerikan sevenler derneği) Amerikan mandası isterler.
23 Aralık 1918 –03 Tem.1918’e kadar işlenen tüm suçlar için af çıkarılır.Tehcir suçluları hariç.
24 Aralık 1918 Leon adlı Yunan savaş gemisi ilk kez 15 kişilik bir asker çıkarması yapar.Fevzi Çakmak Genel Kurmay Başkanlığına atanır.
26 “ “ Türk Ordusu Adana ve Kars çevresini boşaltır.
30 Nisan 1919 Atatürk 9.Ordu Müfettişliğine atanır.İngilizler Kars’ı Ermenilere verir.
15.mayıs 1919 İzmir Yunanlılarca işgal edilir.
19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Samsun’a çıkar.
27 Ekim 1920 Kars geri alınır ve Gümrü anlaşması.
19.eylül 1921 Mustafa Kemal Atatürk’e TBMM Müşirlik (Mareşallik) rütbesini verir.
29 Ekim 1923 TBMM Cumhuriyet idaresini kabul etti.Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçildi.
30 Ekim 1923 Mustafa Kemal Paşa,İsmet Paşa’yı Başbakanlığa atadı.İsmet paşa,Cumhuriyetin ilk başbakanı oldu.
01 Kasım 1923 Fethi Okyar ilk meclis başkanı seçilir.
19 Kasım 1923 Halk Partisi (CHP kurulur.Başkanlığına Atatürk,İsmet Paşa’yı atar.
19 Ocak 1925 Hükümet Gümrük Vergisinin Amerikan mallarına uygulanması kararı alır.
11 Şubat 1925 Şeyh Sait isyanı Bingöl-Ergani ilçesi Eğil bucağında başlar.
25 Şubat 1915 Dinin politik amaçlarla istismar edilemeyeceği yönünde yasa çıkarıldı.
04 Mart 1925 Takriri sükun (Güvenliğin sağlanması) yasası çıkarıldı.
06 Mart 1925 İstanbul’da,ayrımcılık,hilafetçilik ve mandacılık yönünde yazı yazan 6 gazete kapatıldı.
12 Nisan 1925 Şeyh Sait yakalandı.
02 Eylül 1925 Tekke ve türbelerin kapatılması,dini kıyafetlerle gezilmesinin yasaklanması ve Memurların Şapka giymesi hakkındaki bakanlar kurulu kararı yayınlandı.
30 Kasım1925 Yukarıdaki yasa kabul edildi.
09 Aralık 1925 Memur elbiselerinin yerli malı olması yasası kabul edildi.
26 Aralık 1915 Günün 24 saate bölünmesi ve takvimde tarih başlangıcının değiştirilmesi yasası çıkarıldı.
18 Ocak 1927 Amerika Lozan antlaşmasını imzalamayı ret etti.
25 Ekim 1937 İsmet Paşa Başbakanlıktan çekildi.Celal Bayar kabineyi kurmakla görevlendirildi.
06 Mart 1938 İlk kez Türk Hekimleri Atatürk’e konsültasyon yaptılar.
(Böbrek iltihaplanmasına “Siroz” teşhisi koydular,yanlış tedavi ile fenalaşınca getirilen Fransız doktorlarda bilerek hatayı sürdürdüler ve ölümüne sebep oldular.Sonunda acılara dayanamayarak intihar etti zavallı.Nur içinde yatsın,mekanı cennet olsun.
O’nun kendini emanet ettiği Türk hekimleri bu gün hastaya gereken ilacı değil,en fazla komisyon veren ilacı yazdıklarından, halkımızı Amerikan ve Avrupalı ilaç firmalarının “ücretsiz kobaylarına” çevirdiler.
Parası olmayanın organını bile masraf olarak çıkarıp satanları okuyoruz.Promosyon olarak verilen “Nataşa’lı “tatillere gidiyorlar. Takdir milletindir.Tıp,Eğitim,basın,üniversiteler,iş dünyası (Tüsiad ve Müsiad) kokuşmuş durumdadır.Osmanlı’yı bitiren yapılanma İsmet paşa sayesinde geri geldi çünkü.)
15 Eylül 1938 Atatürk vasiyetnamesini yazdırdı.
10 Kasım 1938 Atatürk saat 09.05’de vefat etti.Ölüm raporunu yayınlayan doktorlar:”Prof.Dr.Neşet Ömer İrdelp,Prof Mim.Kemal Öke,Dr.Nihat Reşat Belger.”
11 Kasım 1938 İsmet paşa 348 oyla Cumhurbaşkanı seçildi.Celal Bayar Hükümeti kurmakla görevlendirildi.
21 Kasım 1938 Atatürk’ün nâşı Etnografya müzesine kondu.
26 Kasım 1938 İsmet paşa CHP’nin değişmez başkanı seçildi.
28 Kasım Atatürk’ün vasiyetnamesi açıldı.
26 Aralık 1938 CHP,Atatürk’ü “ebedi,”,İsmet İnönü’yü de “değişmez” başkan ilan etti.Her yanlış kararın ardından Atatürk’ün ardına saklanma devri bu tarihte başladı.
28 Aralık 1938 M.E.Bakanlığına Hasan Ali Yücel getirildi.
25 Ocak 1939 Celal Bayar istifa etti.Refik Saydam kabineyi kurmakla görevlendirildi.
19 Şubat 1939 150 yerleşim bölgesinde halk evleri açıldı.(Celal Bayar’ın neden istifa ettiği anlaşıldı)
03 Nisan 1939 İsmet paşa oy birliği ile Cumhurbaşkanı seçildi.

Atatürk’ün Ölümünden (6) Altı Ay (2) Gün Sonra İngiliz’e Teslim Oluruz.Herkes Atatürk değil.Böyle büyük bir savaş,doğru tarafta olmayı gerektirmektedir. Atatürk gibi bir "savaş ve siyaset dahisi" artık o TBMM çatısı altında yoktu ve halen de yoktur da.Olanlar ise sadece,"Vatan kurtuldu,zaman,vatanı kurtaranlardan kurtulma zamanıdır" diyen düdüklerden,işbirlikçi hainlerden,dönme ve devşirmelerden başkaları da değildir.Artık,rahatça devleti,asıl patronlarına teslim edecekleri tarihi fırsat kendiliğinden doğmuştur. Türkiye,nin,"Kahraman hainler" tarihinin yazılmaya başlanışı bu zamandır. ;

12 Mayıs 1939 : Türk-İngiliz Antlaşması imzalandı. Müşterek bildiri: “Türkiye Hükümeti ve Büyük Britanya Hükümeti bir saldırı hareketinin Akdeniz Bölgesinde bir savaşa yönelmesi halinde bilfiil işbirliği yapmaya ve güçlerinin bütünü ile yardım ve ilgiyi birbirlerine göstermeye hazır bulunduklarını beyan ederler…İkinci Dünya Savaşı’nın ayak sesleri duyulmaya başlanmıştı.
1939 : Alman orduları Lehistan’a (Polonya) girdi, İkinci Dünya Savaşı resmen başladı.
İngilizden 7 ay sonra da,Fransa da Cömertler Listesine Katılır,
8 Ocak 1940 : Türkiye-Fransa-İngiltere Kredi Antlaşması imzalandı. Hatay üstüne bir de kredi gelir.Yani, kapütılasyonlar geri gelir.
30 Mart 1940 : Türkiye-Suriye Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması imzalandı. (Hatay meselesi ile ilgili olarak gerilimli günler yaşadığımız Suriye ile, 2. Dünya Savaşının bütün dünyayı tedirgin ettiği günlerde imzalanmıştır.)
1960 sonrası başlatılan “Ermeni Soykırımı” siyasetinin ardında da Menderes ile başlayan 1960 cuntasının Cemal Gürsel ile yürüttüğü SSCB’ye yaklaşma siyaseti de vardır.
1966’lara gelindiğinde,Cemal Gürsel ölür,Cevdet Sunay bir muhtıra ile Cumhurbaşkanı olur.Milli Türk Talebe Birliği üyeleri Atatürk heykellerini kırar,İsmet İnönü,CHP’nin “ortanın solu” olduğunu açıklar.
Gençlik ilk kez Amerika’nın telkinleri ile “sağ-sol” olarak bölünür.Nurcu ve Ülkücü yapılanma Amerikan derin devleti talimatları ile derin devlet tarafından özenle yapılır.
S.Demirel Amerika’ya yaklaşır,İsmet Paşa sevincinden ilk kez bir baloda eşi ile dans eder ama Ermeni Soykırımı” siyaseti bir daha batılı devletlerce terk edilmez ve artarak sürdürülür.

Keykubat

Balkanlarda Türk Kıyımı;

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10613718.asp?yazarid=218

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.