Sayfalar

28 Kasım 2008 Cuma

TÜRK MİLLETİ KİME GÜVENECEK

Türk Milletinin Güvenecek Kimsesi Kalmadı mı?

Son gelişmeler düşünen,mücadele eden ülkemin vatanseverlerini endişeye gark etmiştir.
Bu gün ülkem ABD-AB ellerine teslim edilirken gıkı çıkmayan "devleti,rejimi ve düzeni korumakla görevli" (!) ordu ve anayasa mahkemelerinin içine kapanıklıkları haklı olarak vatanseverleri devletin geleceği hakkında korku ve endişeye boğmuştur.
Görevde olduğum yıllarda Amerika İstanbul Başkonsolosluğundaki bir yetkili bana şöyle demişti;
"Amerika'nın Türkiye'de en büyük müttefiki Türk Ordusudur.Amerika onay vermedikçe hiç kimse devletin üst kademelerine gelemez.
Ne başbakan,ne bakan,ne milletvekili,ne profesör,ne yüksek mahkeme yargıcı,ne bürokrat ne de genelkurmay başkanı olabilir.

Curchill ve İnönü 1943 Adana-Yenice


Ne de askeri ihtilal yapabilir?
Amerikan Başkonsolosunun uçağı bile Hava Harp Okulu'na iner ve orada kalır.Amerikan devlet başkanı da Hava Harp Okulu'na iniş yapar.Buradan pay biçin.Amerika'nın muhatabı her nato ülkesinde sadece o ülkenin Ordusudur."
Bu uçak konusuna ben tanık oldum, merak eden varsa araştırabilir ve yanılacağını da düşünmesin.

Atatürk'ün ölümünden (6 ) ay (2) gün sonra (12 Mayıs 1939'da) İngiltere'ye ilk kez kredi başvusu yapılmasının ardından (İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı dönemi) 1943'de Adana Yenice tren İstasyıonunda bir tren vagonunda kararlaştırılan ülkenin bölünmesini belirleyen proje artık sona ermek üzeredir.

Bir kaç ay önce "BOP projesi yüzünden karşı karşıya kalan sayın prf. Erol Manisalı ile prf.Toktamış Ateş'in canlı yayında tartışmalarını da örnek verebilirim.
Toktamış hoca Erol Hoca'ya "Sen AB'ye karşımısın?Hesabını on agöre yap da konuş" şeklinde bir tehdit koyunca Erol hoca da "Ben hiç AB'yi sevmem mi,biz çok sevişiriz" demesinden sonra,konuyu deşmeyi yavaş bir dozla azalttı.
Üniversite hocalarının yetkilerini,atanmalarını ABD-AB koalisyonunun oluşturduğu bir kurul yapmaktadır.Bu kurumun adı şu an aklımda değil.Ama merak eden bulabilir.
Bu açıdan bakınca da halkımıza uygulatılan ve yaşatılan acı reçetelerin ardından gelen "Rejimi ve devleti koruma" görevinin aslında "ABD izni ile gerçekleştirilmiş halkı sindirme,bölme ve yıldırma projeleri" olduğu sonucuna varmak hiç de zor değildir.

Türk milleti,1960'dan beri "Atatürk'ün kurduğu rejimi ve devleti koruma" yetkisi nedeni ile ülkemin vatanseverlerini "Amerika'nın dikte ettirdiği projeleri uygulayarak önce siyasal olarak bölmüş sonra suçlamış,tutuklamış,kırmış,halkı sindirmiştir.
Böyle değilse nerededirler onu bir görelim.
12 Eylül cuntacısı Kenan Evren'in "Türkiye bu güne kadar hep kendine dışarıdan uygun görülen projeleri uyguladı.İlk kez Turgut ÖZAL ile kendisi proje üretti" derken de o projenin bu günkü içine düştüğümüz bölünme projesi olduğunu anlamak için deha sahibi olmaya zaten gerek de yoktur.
Geldiğimiz yer de bellidir.Herkes birbirine düşman,alevi,sünni,dinli,dinsiz,laik,anti laik,Kürtçü, şeriatçı ve daha neler ile bölünmüş bir haldeyiz.
Yoksa vatanseverleri ve halkı endişelere boğan sesizliğin ve vurdumduymazlığın başka türlü bir açıklaması olabilir mi?
Yarın öbür gün işgalciler ülkemize yerleştiğinde onlara karşı koyacak vatansever örgütlerinin karşısına dikilecek olan acaba işbirlikçi generallerin emrindeki askerciklerimiz mi olacaktır?
Bu satırları yazmaktan utanıyorum.Atatürk'ün ordusu için bu satırları karalamak bizlere mi düşecekti?

Ordumuzun alt kademelerinin yine Atatürk'ün ordusu olduğuna inancım sonsuz ama işbirlikçi olduğu kanaatini bizlerde uyandıran Amerikaca seçilmiş,iki askeri ihtilal,iki askeri muhtıra ile Türk halkını yıldıran,sindiren,ülkemizi siyasi deneyler arenasına çeviren,birbirine düşman eden,kıydıran projelere imza atan,terör örgütünü kollayan,siyasi hükümetlerle gizli pazarlıklar yürüten (Dolmabahçe görüşmesi gibi),terör örgütünü bir yandan arpalık,ganimet kapısı olarak kullanan (terör örgütüne yapılan baskınlardan para,kıymetli eşya gibi şeyler nedense hiç ele geçmez), Ermeni, Kürt,Rum işbirliğine göz yuman komutanları artık "vatansever saymak " gerçekten zor.

Sadece ordu değil.Makamları,ünvanları derdine düşmüş Üniversite hocalarından,ticaret,sanayi odaları ile finans kurumları sahiplerinden,emperyalist ülkelerin talimatlarına göre yayın yapan görsel ve yazılı basın sahiplerine ve yazarlarına kadar her türlü kurum ve kuruluştaki işbirlikçiler sanki vatansever mi?

Başörtüsüne gösterilen tepki neden "teslimiyete karşı " yoktur?

Terör örgütünü kuranların,terörü dizginlemek için kurdukları "anti terör veya kontrgerilla" örgütünün bir kısmı bu gün "Ergenekon Davası" adı altında yargılanmakta oldukları cezaevinde bulunmaktadırlar.
Bu güne kadar terör örgütünü onlar yeri geldiğinde durdurdular.
Mevcut hükümet,terör örgütünü,kendi şartlarında kontrol eden mekanizmayı ABD+AB yardımı ile içeri attığı için örgüt de serbest kalmıştır.
Böylece devlet de bölünme aşamasına girmiştir.

Sonuç olarak siyasi iktidar örgütün oyuncağı haline gelmiştir.Her dayatılan isteğe olumlu cevap vermek zorundadır.
Zaten işbirliği içinde oldukları bilinen bir şey.Abdülkadir Aksu'nun geri göreve getirilmesi bu amaçla değilse nedir?
Aşı olmadığından vücut kendini mikroba karşı koruyamaz hale düşürülmüştür.

Kenan Evren'in yıllardır Turgut Özal döneminde yaptıklarının yanında ülkemizin bölüneceğine dair fikirlerini açıkça ifşa etmesine rağmen ordu içinde 28 yıldır herhangi bir temizlik hareketi gündeme gelmemiştir.
Bunların yaptıkları proje sonucunda etnik olarak ayrılmak isteyen bir kesimin ve temsilcilerinin her gün attıkları sevinç naralarına rağmen Türk Milletinden kendisine sınırsız güvenilmesini isteyen bir ordumuz var.
Milletimiz de güvenmesine güveniyor ve evletlarını da gönderiyor ama halkı tatmin edecek hiç bir gelişme ortada görünmemektedir.

Olaylar hızla bölünme yolunda gelişirken bunca darbe ve muhtıra veren ordumuzun suskunluğu ile ümidini devlete bağlamış köylünün suskunluğu arasında hiç bir fark kalmamıştır.

Kontrgerilla örgütünün de hapsedilmesine göz yumulması ile terör serbest kalmıştır.Her gün feda edilmek üzere gözden çıkarılmış bir kaç Polis Özel Timi,Jandarma ve Komando birliği dışında ordumuz en üst kademesinden en altına kadar "golf" gibi sevdaların esiri olmuştur.

Öğlen vakti basılan birliklerimize destek gönderilememektedir.Bunlar cevaplandırılmamış veya ikna edici şekilde cevaplandırılmamış sorunlarımızın bir kaçıdır.

Miting alanlarında polise ve askere taş,kurşun,bomba atanlar ordu birliklerinde istihdam edilirken bir çok askerliğini yapmış,Türk soylu gençlerimiz ise işsiz,aç ve gelecek kaygısı içinde, hayatlarını ortaya koydukları devletçe terk edilmiş,itilmiş haldedirler.

Olaylar artık açığa çıkmış bir "Türk Milletinin imhası" projesi diye bir ifadeyi adeta bağırmaktadır.

Herkes gününü gün etmeyi sürdürüyor.

Hükümet,100 YTL aylıkla ev kampanyası başlatıyor.Filipin modeli uyutma taktiği olduğunu yazmıştım.("Ferdinand Marcos ve Bizim Marcoslar" başlıklı yazım)

Ev alın,poşetleri alın,nasılsa başkaları onu da vermiyor.Vatan elden gidince evinizi de yerinizi de elde görürsünüz,Iraklılardan beter olursunuz.

Keşke ölseydim de bu satırları yazdığım günleri görmeseydim.
Her şeye lanet olsun!!!
Bu gündelik çıkarlarının kölesi olmuş millete de bu bela yakışır.

Satın anasını sattığımın memleketini de herkes kaderine kavuşsun.

Hayırsız olsun!!!

Tacı haine giydireli asırlar olmuş,devşirme vezirlerin emrinde Sırp,Rum askerlerinden kurulu ordularla Anadolu ve Rumeli Türk Halkını sindiren Fatih ve sonrası Osmanlı'dan,Atatürk sonrası, idaresinde Türk olmayan Türkiye'ye gelmişiz ve halen sindirilip bastırılıyoruz.

Amerika'lı bir tarihçi profesörün bana Ayasofya Müzesi gezisi sırasında dediği gibi;
"Biz,Atatürk'ten sonra hiç bir Türk'ü bu ülkede iktidara getirmedik."

Türk Miletinin kendisinden başka güvenecek kimsesi yoktur.!!!

Saygılarımla.

İşte bu konuda iki adet yazıyı sunuyorum;
İlki Yeniçağ Gazetesi yazarı sayın Aslan BULUT'a aittir;

Keykubat;


Anayasayı, cumhuriyeti, Türk vatanını, Türk Devletini, Türk Milleti'nin
hukukunu korumak her Türk'ün görevidir.
Yargı korumazsa, TBMM korumazsa, hükümet korumazsa, TSK korumazsa, tek tek her vatandaşa koruma hakkı doğar!

ABD-AB'nin can dostları...


*Haşim Kılıç derhal istifa etmeli ve yargılanmalıdır!*

Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can'ın Anayasa'nın değiştirilemez
maddelerini tartışmaya açmasından sonra Başkan Haşim Kılıç da aynı mesajı
verdi.
Bilkent Üniversitesi ve Alman istihbaratı BND'nin güdümündeki Alman
Uluslararası Hukuki İşbirliği Vakfı'nca birlikte düzenlenen "Anayasalardaki
değiştirilemez ilkeler" konulu toplantıda konuşan Haşim Kılıç, "Anayasa
Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümünde konu olarak biz de bunu tartışmayı
düşünüyoruz. Ancak bu konuda ne kadar cesaretli olabilirim, o konuda biraz
endişeliyim" dedi!
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın değiştirilemeyecek ilk dört maddesini, ABD
ve AB dışında bugüne kadar kim değiştirmek istedi?
Hemen söyleyelim:
PKK ve onun türevi olan siyasi partiler!
*Dolayısıyla Haşim Kılıç, endişelenmekte haklıdır!*

12.Eylül 1980 İhtilalini yapan Kenan Evren."ABD'nin başarılı çocuğu"
* * *

2004 yılı Aralık ayında, Paris Kürt Enstitüsü'nün Kürtler adına "Özerklik
istiyoruz" ilanlarını yayınlamasından sonra DEHAP Gençlik Kolları da ikinci
cepheyi Diyarbakır'da imza kampanyası ile açmıştı. İmzacılar, Anayasa'nın,
"Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili
Türkçe'dir" ifadelerinin yer aldığı ve değiştirilemez 3. maddesiyle 42 ve 66. maddelerinin değiştirilmesini istiyordu.
Dilekçede, "Ulus tanımı, coğrafi bütünlük temelinde düzenlenmelidir. Türkiye
ulusu kavramı etrafında bütün halkların kimlikleri anayasal yurttaşlık
esasına kavuşturulmalı. Devletin dili olmamalı" deniliyordu.
Yani Türkiye'nin etnik kimliklerden oluşan bir federasyon haline getirilmesi
isteniyordu.
Oysa Türkiye'yi Türkiye yapan bu ilkelerdir.
*İşte Atatürk ve Türk Silahlı Kuvvetleri bu sebeple yıpratılmak isteniyor.
Atatürk'e saldırı ile eş zamanlı olarak yine harekete geçtiler işte!
Hedefleri Türk Milleti'nin egemenliğini sona erdirmektir. *

* * *

Prof. Ergun Özbudun ve ekibi tarafından hazırlanan Anayasa taslağı da
değiştirilemeyecek maddeleri değiştirme girişimiydi. O zaman Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, sadece ilk üç maddenin değil
Anayasanın temel ilkeleri gösteren başlangıç kısmının da değiştirilemeyeceği
ve metin dışında bırakılamayacağı uyarısında bulunmuştu.
Yalçınkaya, Anayasa'nın diğer maddelerinde yapılacak değişikliklerin de
başlangıç kısmı ve ilk üç maddede belirtilen temel ilkelere aykırı
olamayacağını belirtmişti.
Yargıtay Başkanlar Kurulu da yayınladığı bildiride, cumhuriyetin temel
niteliklerinin tartışmalara ve yeni tanımlamalara konu edilmesinden rahatsız
olduğunu açıklamıştı.
*Şimdi ise aynı suçu Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç işliyor!
Derhal istifa etmeli ve yargılanmalıdır. *

Tarih olmak üzere olan haritamız.
* * *

Haşim Kılıç, "Anayasa Mahkemesi Başkanı'yım kimse bana dokunamaz"
zannetmesin.
Açsın başlangıç ilkelerini bir daha okusun:
"Egemenlik kayıtsız şartsız Türk Milleti'ne aittir ve bunu millet adına
kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluş, bu Anayasada gösterilen
hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına
çıkamaz!
Hiçbir faaliyet, Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve
ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin,
Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında
korunma göremez ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duyguları,
devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamaz."
*Anayasayı, cumhuriyeti, Türk vatanını, Türk Devletini, Türk Milleti'nin
hukukunu korumak her Türk'ün görevidir. Yargı korumazsa, TBMM korumazsa,
hükümet korumazsa, TSK korumazsa, tek tek her vatandaşa koruma hakkı doğar!
*

Yeniçağ Gazetesi - 12 Kasım 2008

Mandacı Bir Savcı

17 Ekim 2008 tarihli Taraf gazetesinde, Emekli Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet Gündel şunları yazdı:

"Avrupa Birliği sürecinin önünü kesmeye yönelik çabalar gerçek bir irticadır.

Bu saatten sonra buna askerin de gücü yetmez hükümetin de."

Eğer Türkiye Cumhuriyeti hükümeti AB sürecini durdurmaya karar verirse, hangi güç 'sen bu süreci durduramazsın' diyebilir?

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, halkın oylarıyla seçilmiş milletvekillerinden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin içinden çıkmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti hükümetine, 'sen bu süreci durduramazsın' diyebilecek güç, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden daha güçlü ve yetkili demektir.

TBMM'den üstün olan güç, Türk milletinden de üstündür.

TBMM'den ve Türk milletinden daha büyük güç kimlerin elindedir?

Burada aklınıza hemen Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) gelebilir.

Ama savcı, o olasılığı da hemen ortadan kaldırıyor, 'askerin de gücü yetmez' diyor!

Peki, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden, TBMM'den, Türk milletinden ve TSK'dan daha üstün olan güç nedir, kimlerin elindedir?

İşte tüm bu soruları, savcı Ahmet Gündel'e yazılı olarak sordum.

Yanıt vermedi. Aynı sorularımı birkaç gün sonra yine sordum, yine yanıt vermedi.

Sözü uzatmaya gerek yok.

Emekli Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ahmet Gündel, bir AB Mandacısı, bir ABD uşağıdır. İçimizdeki 'okumuş' işbirlikçilerinden biridir, bir Truva Atı'dır.

Türk vatanına ve milletine en büyük ihaneti, Ahmet Gündel gibi 'omurgasız aydınlar' yapmıştır, ağzı açık Avrupa budalası bazı popüler köşe yazarlarının iddia ettiği gibi 'göbeğini kaşıyanlar' değil!

Yılmaz Dikbaş

11 Kasım 2008