4 KASIM 1950-"Türkiye; insan hakları ve ana hürriyetlerini koruma antlaşmasını Roma'da imzaladı."
Dört Kasıma şunun surasında ne kaldı ki?
Ülkemiz İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayalı tam 58 yıl oluyor.
Son bir kaç yıl içinde Çin'in ABD-AB koalisyonunu sürekli olarak "İnsan Hakları Emperyalizmi" yapmakla suçlaması dikkatimi çekmiştir.
Bu yüzden ilk önce "20.yy.Dümeni" başlıklı yazımı yazdım.Bazı gizli saklı kıyıda köşede kalmış olayları "kronolojik tarih anlatımı" şeklinde anlayanlara bazı mesajlar vermeyi denedim.
1943-30 Ocak-01 Şubat arasında Adana-Yenice Tren istasyonunda bir vagonda gerçekleşen İnönü-Churchill görüşmesinde planlanan Türkiye'nin Birleşmiş Milletler,Nato ve AB üyelikleri kapsamında en önemli yasal düzenlemeler 14 Mayıs 1950 genel seçimleri sonucunda 14 Haziran'da kurulan Demokrat Parti Hükümetince yapılmıştır.
Bu partinin başında,Cumhuriyetimizin kurucularından Celal Bayar ve Aydınlı toprak ağası Adnan Menderes vardır.
Partinin diğer elemanları ise 1925 Şeyh Sait İsyanının ve diğer isyanların idam edilmemiş,perde arkası kişileri,eski İngiliz ve Amerikan Sevenleri Derneklerinin üyeleri,saltanatçılar,Pontusçular ve niceleri de vardır.
Büyük devletler bu partide özellikle bu tipleri tepelerde görmek istemişlerdir.
Her şey bunlarla başlar.
Buyurunuz,önce sorular;
İnsan Hakları,her türlü hak ve özgürlükler neden “emperyalizmin en önemli silahıdır?
Hak ve özgürlük istediğimizde devletimize ihanet mi ediyoruz?
Ben ne yazıyorum?
Halk hak ve özgürlük istememeli midir?
Peki,Hak ve özgürlükler nasıl olur da devletleri yıkar?
Buyurun,her türlü yoruma açık yazımı okuyunca bakalım ne diyeceksiniz?
Tam bağımsız,güçlü Türkiye derken diğer yandan yaptığımız hak ve özgürlük savaşlarının kimlere fayda sağladığına bir bakalım.
Bu derin bir sosyolojik araştırma değildir.
Aklımda oluşan soru ve cevapları aktarıyorum.
Sadece fikir paylaşımı.
Siz de yorumlarınızla katkıda bulunabilirsiniz.
Demokratik sistemin şartlarından olan “birey haklarını” oluşturmak için yapılacak olan toprak reformları ile feodallerce geniş tarım alanlarında sürdürülmekte olan planlı üretim sistemi yıkılır ve kalitesi de yok edilir.
Vatandaşlık hakları ile feodal bağlar koparılır, küçük toprağını işletemeyen köylü göç eder, işçilik ücreti ucuzlar,sanayi ve devlet kurumlarında işten atmalar artar ve halk “aç ve serseri” haline getirilir.
İşçi-memur hakları ile devlet ve sanayi işletmeleri dumura uğratılır.
Kadın hakları ile “karı-koca” birbirine rakip edilir.Kitle eğitim araçları ile boşanma teşvik edilir.
Çocuk hakları ile çocuk ebeveynine düşman edilir.Böylece toplumun temeli olan “aile” yıkılır.
İnsan,kadın,çocuk hakları,İşçi,memur, çiftçilerin haklarını ve örgütlenmelerini düzenleyen yasalar bu yüzden ABD-AB devletlerince üstelenmektedir.
Yoksa bizlerin yaşam şartlarımız onlara dert olduğu için değildir.”
Bu bilgiler ışığında da ülkemizi düşündüğümüzde farklı bir resim görmemiz mümkün değildir.
Feodal bağları koparılıp,ailesi parçalanmış bir toplum da olsa olsa sömürge olur.
Emperyalizmin I.ve II.Dünya savaşlarından sonra “Cumhuriyetler Çağını” başlatmasının ardındaki sinsi plan budur ve mükemmel işlemektedir.
Emperyalizm projesini kusursuz uygulamış toplumumuzun bağları her şekilde yara almıştır.
Özgürlüğe alışan halklarımızın da “tarımsal veya sınai üretim sistemi içinde eski feodal köleliliğini” kabul etmesi de bu saatten sonra olamaz.
Zorlansa da herkes bu sistemi yıkmak için çalışır.
Bu şartlar altında kitleleri hem özgür hem örgütlü olarak tek hedefe kilitleyecek bir tek ideoloji varsa o da bence Sosyalizmdir.
1959'larda ABD-AB siyasetinden umut kesip Rusya ziyaretine iki ay kala idam edilen Menderes, 50 Cent'e avuç açma tecrübelerinden sonra yine bir Rusya ziyaretine bir kaç ay kala 12 Eylül 1980 askeri cuntasına maruz kalan Süleyman Demirel,her ne hikmetse,bir de terör örgütüne operasyon kararı aldırmasının ve Rusya ile bağlantıya geçmesinin ardından, 40 yıldır Almanya ve Avrupa ülkelerinde kendi elleri ile büyüttükleri "Deniz Feneri" olayını patlatıp,ortalığı karıştıran ABD kuklası Merkel hükümeti neyi amaçlamaktadır?
AB şartları ve uyum yasaları adları altında ülkemize yıllardır "insan hakları,azınlık,mezhep,kadın,çocuk vs hakları,bölücülük dayatmalarının ardında da bunlar yokmuydu acaba?
Yalnız önemli bir farkı da belirtmek şarttır o da;
Adnan Menderes ile Süleyman Demirel'in yaklaşmak istedikleri "SSCB" idi,şimdiki ise "BDT" yani Birleşik Devletler Topluluğu'dur.
SSCB sosyalist bir devlet idi şimdiki ise emperyalist amaçları olan bir Rusya'dır.
1820'lerde kafkasları işgal gerekçesi olarak bölgedeki "Hıristiyan Toplumların" haklarını koruduğunu söyleyerek yaptığı haksız işgali bir "Haçlı Seferi" havasına sokarak Hıristiyan dünyasında sempati toplayan,Gürcistan ve Ermenistan devletlerinin temellerini atan bir Çarlık Rusyasının devamıdır.
Başbakanımız Tayyip Erdoğan da ne Aydın'lı toprak ağası Menderes ne de Isparta'lı çoban Sülü'dür.
1820'lerde kafkasları işgal gerekçesi olarak bölgedeki "Hıristiyan Toplumların" haklarını koruduğunu söyleyerek yaptığı haksız işgali bir "Haçlı Seferi" havasına sokarak Hıristiyan dünyasında sempati toplayan,Gürcistan ve Ermenistan devletlerinin temellerini atan bir Çarlık Rusyasının devamıdır.
Başbakanımız Tayyip Erdoğan da ne Aydın'lı toprak ağası Menderes ne de Isparta'lı çoban Sülü'dür.
Yedi yıllık iktidarında "Ben Türk'üm" demekten özellikle imtina etmiş ve "Gürcü" olduğunu söyleyen bir kişilikltir.Yani,milletini devlet yaptığı için Rusya'ya minnet borcu olan biridir.
Kuzey Irak'a operasyon kararı aldırması da kendi isteği ile değil,şehit cenazelerine AKP'lilerin halk tarafından sokulmamasından doğan bir baskının sonucudur.
Keykubat
Yazım ile ilgili olan "20.yy.Dümeni" ve "Demokrasinin Beş Parmağı" başlıklı yazılarımı blog arşivinden lütfen okuyunuz.Hiç bir şey tesadüf ya da iyilik değildir.
Balkanlarda Türk Kıyımı.Soner Yalçın;
-->http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10613718.asp?yazarid=218
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.