Onların dağıttığı, bireyselleştirdiği, bencilleştirdiği, müsvetteleştirdiği halkımızı bir araya toplama işini bizler görevi kendi kendisine veren vatanseverler üstlenmiş durumdayız.
Şimdi meydan boşalmış ve vatan parça parça satışa sunulmuş,vatanseverler, şahsi çekememezlikler de kullanılarak bir şekilde hapislere doldurulmaktadır.
Bu olayda belki cevabını veremeyeceğim bir çok iddia da olabilir ama şu varki bu olay ABD-AB destekli olmaktadır ve bilgiler ve destek dışarıdan gelmektedir.
Bu da tehlikeye dikkat çekmek için yeterli bir delildir.İsmet Paşa'nın Menderese dediği gibi,"Gavur bir şey verirse canını almak için verir".(Menderes-İnönü Hain Kim başlıklı yazım)
Bu yüzden," cnyt2@yahoo.com" Cüneyt ITIR'ın mailime gelen bir yazısını aşağıya aldım.
Umarım yabancı kelimelerin işgali altından kurtulmak isteyen ruhu ve dili ile Türk olmak isteyenlere yararlı olur.
Keykubat
İşte yararlanacağınızı umudğum o yazısı
Gönderenin Notu:"Türkçe Bilim dili olamaz" diyen eblek prof. a ithaf olunur..
"Tarzanca" hayranlarına da duyurulur..
Türkçe yazın-konuşun zekanız gelişsin :)
********************************************************************************
************************
TÜRKÇE = Zeka
Amerika'da, Viskansın Üniversitesinde görev yapan Prof. Dr. Kemal Karpat
Amerika'da dil bilim ile ilgili bölümü bulunan bütün üniversitelerde Türkçeye
büyük önem verildiğini, gramatikal yapısının büyük bir hayret ve beğeni ile
incelendiğini ve bir dilin nasıl bu kadar sağlam bir mantığa, mükemmeliyete
sahip olabileceği düşüncesinin Türklere ve Türkçeye karşı bir hayranlık (yanı
sıra kıskançlık) uyandırdığını belirtiyor.
Bu ilgi ve hayranlık yalnızca Amerika'ya mahsus değil. Avrupa'da da Türkçe
husûsunda ciddi çalışmalar var.
Geçmiş yıllarda üç yaşına kadar olan çocuklar
üzerinde yapılan bir araştırmada Ana dili Türkçe olan çocuklarda, bu yaş
grubunda diğer milletlerin çocuklarına göre zekâ seviyesi, kavrayış kabiliyeti
olarak daha önde oldukları tesbit edilmişti.
Çocuğun gelişiminde ilk üç yaşın
önemi, çocuğun hayatı boyunca kat edeceği mesafenin önemli bir kısmını bu
dönemde aldığı göz önünde bulundurulduğu zaman bu durumun hakikaten bir avantaj
olduğunu düşünebiliriz.
Bu çocuklarının annelerinin genellikle kültür seviyesinin düşük olması, okuma
alışkanlığının olmaması ise çocukların üç yaşına kadar elde ettikleri ilerleme
hızını ileriki yıllarda gösterememesine sebep olan etkenler.
Daha sonra yapılan
çalışmalarda Türk çocuklarının zekâ açısından ilk yıllarda kat ettikleri
mesafede en önemli faktörün dil olduğu kanaatine varılıyor.
İnternational Association for he Study of Child Language (Uluslar arası Çocuk
Dili Araştırmaları Derneği) adlı kuruluşun Almanya'nın başkenti Berlin'de
yapılan onuncu kongresinde, Türk çocuklarının 2, en geç 3 yaşına kadar kendi
dillerini dil bilgisi kurallarını da yerli yerinde kullanarak mükemmel biçimde
kullandıklarını ispatlıyor.
Bu kabiliyet Alman çocuklarında 5, Araplarda 12
yaşına kadar uzayabiliyor.
Dil bilimi profesörü Klan Delius, Türk dilinin kolay öğrenildiğini belirterek,
"Türkçenin şahıs ve zaman belirleyen ekleri düzenli. Lego taşlarının yan yana
dizilmesi gibi tespitini yapıyor.
Yine ilim adamlarının ulaştığı bir diğer
sonuç; Türkçenin ezberlenerek değil mantık ve muhakeme yoluyla öğrenilen bir dil
olmasından dolayı Türk çocuklarında günlük hayatta gerekli pratik zekâ ve
muhakeme kazanımı da diğerlerine oranla daha önde.
Ve bu araştırma sonuçları Avrupa ülkelerinde Türklerle evli Avrupalı annelerde
çocuğuna Türkçe öğretme ve evde Türkçe kullanma isteğini teşvik ediyor.
Bu istek
ve gayreti ile anne bir avantaj daha elde ediyor. Çünkü, kurallı bir dil olan
Türkçe şuurlu ve iyi öğrenildiği takdirde diğer dilleri de daha kolay ve kısa
zamanda öğrenme yeteneğini kazandırıyor.
Bizler hiçbir mantıklı izahı olmayan tuhaf bir kompleksle başka dil ve
kültürlerin kucağına balıklama atlayıp kendimizi kaybederken bizde mevcut
değerleri bir gün başka ellerde görürsek hiç şaşırmamalı.
Yarının Türkiye'sini
İngilizce, Almanca vs. Batı dillerini konuşan Türkler buna mukabil Avrupa'yı
Türkçe konuşan Avrupalılar doldurabilir. Türklerle ilgili en detaylı
araştırmalar Batı'da yapılıyor, bizim değerlerimizi onlar keşfedip dünya
kamuoyunun gündemine sunuyorlar.
BİLGE KAĞAN: "Türk Milletinin, Türk Devletinin adı, sanı yok olmasın diye
çalıştım. Az milleti çok, aç milleti tok kıldım.
Yoksul milleti zengin, tutsak
milleti efendi kıldım. Bunca yere Türk adını, Türk şanını ulaştırdım...
Beyleri
doğru olunca millette doğru olur... Bilgisiz kağanlar tahta oturmuş, kötü
kağanlar gelmiş, bunların buyruk beyleri de bilgisizmiş.
Bu durumdanda
düşmanları yararlanmış; kardeşi kardeşe, milleti birbirine düşürmüş.
Bu tuzağa
düşen Türk milleti; il tuttuğu toprağı elinden çıkarmış, oğulları köle, kızları
cariye olmuş. Türk adını bırakıp yabancı, adlar almaya başlamış, düşmana boyun
eğmişler, işlerini güçlerini yabancılara vererek onlara hizmet etmişler.
Düşmanlar, Türk milletini yok edeyim, soyunu kurutayım diye uğraşıyormuş. Türk
milleti yok olmaya gidiyormuş Ancak Tanrı, Türk Milleti yok olmasın, millet
olarak kalsın diye...
Tanrı güç verdiği için; ilsiz, öndersiz kalmış, töresini
yitirmiş milleti... Atalarım töresince yeniden düzenlemiş... Kötü kişi gelip,
birliğini bozmasın. Silahlı gelip seni dağıtmasın... Üstte gök çökmedikçe, altta
yer varılmadıkça, Türk milleti senin devletini, töreni kim bozabilir?
Ey Türk
Milleti; titre ve kendine dön...!"
ALİ SİR NEVAİ: "....Ana dilim üzerinde düşünmeye koyuldum. Türkçe'nin
derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin alemden daha yüksek bir alem
göründü.
Bu alemin süsler, bezekler içinde enginleşen göğü, dokuz kat, gökten
daha üstündü.
Bu erdemler, yücelikler hazinesinin incileri yıldızlardan daha
parlaktı. Bahçelerindeki gülleri güneşler gibiydi. Bu alemin aydınlık
alanlarında ilhamını şahlanan atını koşturdum...
Cihanda Türk Edebiyatı
bayrağını kaldırmakla Türkleri, tek bir millet, tek bir topluluk haline sokmuş
olacağım.
Milli ve yüksek bir edebiyat; ancak milli şuur ve milli zevkin
geliştirdiği bir dille yaratılır... Türk, Farstan; daha keskin zekalı, daha
anlayışlı, daha saf, üstün, daha kabiliyetli, daha pek yaratılışlıdır.
Fars
dili, yüksek ve derin konuları anlatmakta yetersizdir...
Türkün bilgisiz ve
zavallı gençleri, güzel sanarak, farsça şiir söylemeğe özeniyorlar. İyi ve
etraflı düşünseler, Türkçe de bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve
zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha
kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar...
Söz ve ibarede,
kelimelerin anlam ve kavramında Türkçe, Farsçadan üstündür. Türkün öz dilinde
öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki; bu kelime inceliklerini,
özlerini ifade edecek Farsçada karşılık yoktur...
Türkler, doğru, dürüst, temiz
niyetlidirler..."
Yunus Emre, Karacaoğlan, Dadaloğlu ve Köroğlu gibi şairler Türkçe şiir
söyleyerek Neva'iyi haklı çıkarmışlardır.
Ali Şir Nevai; tarihin hiçbir
döneminde, orduyla, kılıçla hiçbir Türk komutanının, bütün Türk boylarını bir
bayrak altında toplayamadığını, ancak kendisinin kalemle ve sözle bütün
Türkleri; Türklük duygu ve bilincini canlandırarak, Türkçe şiirlerin engin
güzelliğinde birleştirdiğini ileri sürmüş ve bunun haklı gurur ve mutluluğunu
yaşamıştır. 32 adet eseri vardır.
MAHMUT KAŞGARL1: "...Tanrının devlet güneşini Türk burçlarında doğurmuş olduğunu
ve onların uçsuz bucaksız yurtları üzerinde güneşin hiç batmadığını gördüm.
Tanrı dünya milletlerinin idare dizginlerini onlara verdi... onlara Türk adını
Tanrı verdi... onları üstün kıldı. Tanrıya şükürler olsun ki Türküm, Türkçe'yi
en iyi konuşan, en iyi anlatan, en doğru anlayan Türklerdenim... Ben Türklerin
bütün şehirlerini, obalarını, bozkırlarını baştan başa dolaştım Bütün Türk
boylarının dillerini, ağızlarını belledim... Türk dili ile Arap dilinin at başı
beraber yürüdükleri bilinsin... Türkler esas 20 ana kökten oluşmuşlardır. Her
boy ayrıca uruğlara bölünmüştür... Akıl, Türkçe'yi öğrenmeyi emreder...
Türklerin oklarından korunmak isteyenler, onlara düşman değil dost olsun.
'Türk dilini öğreniniz, çünkü...'
Kabalcı Yayınları'ndan çıkan Divanü Lügati't-Türk'ün arkasında Kaşgarlının
Balasagun'u merkez alarak çizdiği haritası da ekli.
Kaşgarlı Mahmut ünlü
kitabını yazmaya 25 Ocak 1072'de başlamış, 10 Şubat 1074'de bitirmiştir.
Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçe'nin Arapça kadar önemli bir dil olduğunu
kanıtlamak amacı ile yazdığı kitap için Kaşgarlı şöyle der:
"Ant içerek söylüyorum, ben Buhara'nın, sözüne güvenilir imamlarından birinden
ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim. İkisi de senetleri ile bildiriyorlar
ki, Peygamber, kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz
Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada 'Türk dilini öğreniniz, çünkü
onlar için uzun sürecek egemenlik vardır' buyurmuştu.
Bu söz (hadis) doğru ise
sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş
olur. Bu doğru değil ise akıl bunu emreder. Tanrı devlet güneşini Türk
burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür.
Tanrı
onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan
çıkartmıştır. Dünya uluslarının yularlarını onlar eline vermiş, herkese üstün
kılmıştır.
Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her
dileklerini ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur. Onlara hedef olmaktan
korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini
dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır."
********************************************************************************
*****************************
YABANCI KELİME KULLANMA HASTALIĞI HAKKINDA...
Günümüzde ulu orta yabancı kelime kullanımı çok yaygınlaştı. Bilerek veya
bilmeyerek yabancı kelime kullananların sayısı çok fazla.... Şimdi yaygın olarak
kullanılan bazı İngilizce kelimelerin yerine DAHA GÜZEL TÜRKÇE KARŞILIKLARINI
CÜMLE İÇİNDE VERİYORUM...
>
>
Refuse etmek: REDDETMEK (Türkçeyi bir çırpıda REDDETME ahmaklığını
gösterenlere yazıklar olsun!)
>
>
Realize etmek: GERÇEKLEŞTİRMEK (Bir Türk için kendini GERÇEKLEŞTİRMEK, Türk
olmak ve Türkçe konuşmakla mümkündür.)
>
> Tolere etmek: HOŞ GÖRMEK( Diline ve kültürüne yabancılaşanların
soytarılıklarını HOŞ GÖREMEYİZ.)
>
>
Çek etmek: DENETLEMEK(Dilimize saldıranların yanlış Türkçe kullanımlarını
DENETLEMEK gerekir.)
>
>
İmpres olmak: ETKİLENMEK (Yabancı kelime kullananların ukalalığından ETKİLENİP
onlar gibi olmak isteyenlere yazıklar olsun!)
>
> Asimile olmak: SİNDİRİLMEK(Dilimize yabancılaşıp ulu orta İngilizce kullanmak
yabancılar tarafından esir alınmak ve SİNDİRİLMEK değil de nedir?)
>
> Konsensus: UZLAŞMA(Dilimize sahip çıkma konusunda UZLAŞMAMIZ gerekir.)
>
> Handikap: ENGEL (Dilimize ve kültürümüze düşman olanlar yükselmemiz ve
gelişmemiz önünde en büyük ENGELdirler!)
>
>
Trend: EĞİLİM (Dilinden uzaklaşanların soytarılığa büyük bir EĞİLİMİ ve
istidadı vardır.)
>
> Dejenerasyon: YOZLAŞMA(Yabancı kelime kullanmayı şeref saymak YOZLAŞMANIN ta
kendisidir.)
>
> Primitiv: İLKEL(Diline ve kültürüne yabancılaşanlardan daha İLKEL kim vardır?)
>
>
Atraksiyon: GÖSTERİ (Bugünlerde yabancı kelime kullananların ahmaklık
GÖSTERİSİNE tanık oluyoruz .)
>
>
Complex: KARMAŞIK(Ulu orta İNGİLİZCE KELİME kullananlar çok KARMAŞIK ve
sorunlu bir kişiliğe sahiptirler.)
>
>
Cool: HARİKA, MÜKEMMEL(Türkçe düşmanları, ukalalıkta ne kadar da
MÜKEMMELdirler.)
>
>
Outline: TASLAK, ANA HAT( Sürekli yabancı kelime kullanıp Türkçe'ye yoğun bir
saldırı başlatan yazar, çizer ve aydın TASLAKLARI kendilerine de mi saygı
duymazlar acaba?)
>
>
Sekûrity: GÜVENLİK(Dilimizi ve kültürümüzü savunmada bir GÜVENLİK elemanı gibi
olmalıyız.)
>
>
NatureL: DOĞAL(Dilini ve kültürünü hemencecik satanları soytarılık, ukalalık
ve hainlikle suçlamaktan daha DOĞAL ne olabilir?)
>
>
Quiz: KISA SINAV.(Yabancı kelime kullanma hastalığına yakalananları KISA bir
Türkçe SINAVINA tabi tutarsak içlerinden kaçı bu sınavı geçer acaba? )
>
>
İngilizce ve Türkçe Arasındaki O Muhteşem Fark
>
>
DERS 1)
>
> 'Bir Türkçe kelime 17 İngiliz kelimesine bedeldir.'
>
> -
> Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdan mısınız ?
>
> İngilizce tercümesi:
>
> - Are you one of those people whom we tried - unsuccessfully to make
resemble the citizens of Afyonkarahisar?
>
> -
>
> DERS 2)
>
> Yeni başlayanlar için tercüme cümlesi :
>
> - Üç cadı üç adet swatch saate bakıyorlar. Hangi cadı hangi swatch saate
bakıyor?
>
> İngilizce tercümesi:
>
> - Three witches watch three Swatch watches.Which witch watch which Swatch
watch?
>
>
>
>
DERS 3 )
>
> Şimdi ileri derece tercüme cümlesi :
>
> - Üç travesti cadı üç adet saatin butonuna bakıyorlar. Hangi cadı hangi
Swatch saatin butonuna bakıyor?
>
> İngilizce tercümesi: (bunu kendinize sesli okuyun lütfen!)
>
> - Three switched witches watch three Swatch watch switches.Which switched
witch watch which Swatch watch
switch?
>
>
>
>
İngilizce bitti... YAŞASIN TÜRKÇE...
>
> Türkçe'nin sesbilim, biçimbilim, sözdizim ve anlambilim bakımından diğer
dillerden üstün olduğu ve bilim dili olmaya en
> uygun dil olduğu, dünyanın önemli dilcileri tarafından kabul edilmiş ve
açıklanmıştır.
********************************************************************************
****************************
www.tdk.org.tr
Atatürk, 1928-1938 arasında, Türk'ün kalbi ve zihni
dediği Türkçe'ye, oya gibi işliyerek, muhteşem bir
yol haritasını miras olarak bıraktı ;
TDK.
Bu yol haritası, YANİ tdk, 2008'lerde göz kamaştırıcı ufuklara ulaştı..
Atatürk'ün İş B.'daki hisselerinin önemli bir bölümünün
varisi olan Türk Dil Kurumu, bugün tüm bütçesini bu hisselerden
sağlıyor, hükümetlerden tek kuruş yardım almıyor.
Türk Dil Kurumu sanal ortamın, Türkiye'de en faza ziyaret edilen
sitesi olma birinciliğini, çoktandır, kimseye bırakmıyor.
Son düzenlemelerle TDK sitesine, cep telefonları ile Dünya'nın her
köşesinden ulaşma kolaylıkları sağlandı.
Kısır ve gelişime kapalı İngilizce, özellikle Amerika'da, İspanyolca'ya teslim
olurken, çok öğündüğü abartarak, üçkâğıtla ulaştığı 350 binlik SÖZ VARLIĞI da,
Türkçe'nin TDK'nun sözlüklerinde, 2008 yılında ulaştığı 550 binlik SÖZ VARLIĞI
karşısında, '' yarım dil '' durumuna düştü..
Dünya'daki tüm Türk toplulukları kültürleri ile yakınlaşma sürdükçe, Türkçe
söz varlığının tek sözlükte 1 milyonu rahatlıkla yakalıyacağı tahmin ediliyor..
TDK, sitesinde, başta Manas Destanı olmak üzere, Türk Destanlarını da
sanal ortama taşımaya başladı.
Bu destanların sayısının 100'e ulaşması plâlanıyor.
TDK, mirasını kullandığı Ulu Önderimiz Atatürk'ün ruhunu ş'ad ediyor.
Burhan
********************************************************************************
*****************************
Türkçe'nin Matematiği
Türkçe üzerine bir matematik modelleme ve bunun olası sosyal yansımaları üzerine
bir zihin jimnastiği
[ UYARI : Bu yazı, yazarın kendi görüşlerini yansıtmaktadır. ]
Yazan: Ahmet Okar
Victor Hugo şiirlerini 40.000 kelime ile yazdı. Türkçe'yi en zengin
kullananlardan Yaşar Kemal'in romanları 3.500 kelimeyi geçmez" görüşü çok
yaygındır. Bu görüş haklıdır zira Türkçe'nin Fransızca'ya oranla daha az sözcük
içerdiği doğrudur.
İngilizce'ye, Almanca'ya, İspanyolca'ya oranla da daha az
sözcük içeriyor olması gerekir. Ne var ki bu Türkçe'nin daha yetersiz bir dil
olduğu anlamına gelmez! çünkü Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir
dildir!
Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararı dokunmaz ancak, gereği
yoktur.
Başka bir dilden Türkçe'ye çeviri yapan herkes sözlüğü açtığında, aralarında
minik anlam farkları olan bir çok sözcüğün Türkçe karşılığında çoğu zaman aynı
kelimeyi okur.
Bu, ilk bakışta bir eksiklik gibi görünebilir, oysa öyle
değildir. Çünkü yukarıda adı geçen diller kelimelerin statik olan anlamlarını
öğrenmeye, Türkçe ise bu anlamları bulup çıkarmaya, yani dinamik anlamlandırmaya
dayalıdır. Türkçe'de anlamları sözlükteki tanımlar değil, kelimelerin cümle
içindeki konumları belirler.
Tam bu noktada, Türkçe'nin, referans olmak üzere
sadece gerektiği kadarı sözlüklere alınmış, sonsuz sayıda kelime içerdiği bile
öne sürülebilir.
İngilizce-Türkçe sözlükte "sick", "ill" ve "patient"ın karşısında hep "hasta"
yazar. Bu bağlamda ingilizce'nin üç kat daha fazla sözcük içerdiği söylenirse bu
doğrudur. Ancak, aradaki farkların Türkçe'de vurgulanamadığı söylenmeye
kalkılırsa bu yanlış olur: "doktor falanca beyin hastası olmak", "böbrek hastası
olmak", "internet hastası olmak", "filanca şarkının hastası olmak" arasındaki
farkı Türkçe konuşan herkes bir çırpıda anlar.
Bunun nasıl olabildiğini görmek zor değildir. Bir kalem alıp, alt alta:
3+5=
12+5=
38+5=
yazmak, sonra da bunları toplamak yeterlidir.
Hepsinde aynı "+5" yazdığı halde!
Sonuçlar farklı çıkıyorsa, Türkçe'de de hepsinde aynı "hastası olmak" ifadesi
geçtiği halde sonuçlar farklı olacaktır.
Türkçe'nin az araç ile çok iş
yapmasının sırrı matematikte yatar. 0'dan 9'a kadar 10 tane rakam, artı, eksi,
çarpı, bölü dört işlem işareti ve bir ondalık ayracı virgül, yani topu topu 15
simge ile sonsuz sayıda işlem yapılabilir.
Türkçe de benzer özellikler gösterir.
Türkçe matematiğe dayalı olmaktan da öte, neredeyse matematiğin kılık
değiştirmiş halidir.
Türkçe'deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl çoğul
yapılacağının öğrenilmiş olması, henüz varlığı bile bilinmeyen, 5 yıl sonra
Türkçe'ye girecek fiillerin nasıl çekileceğinin ve 300 yıl önce unutulmuş
kelimelerin çoğullarının ne olduğunun biliyor olması demektir.
Bu tıpkı birinci
dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasıl çözüleceği öğrenildiğinde, sadece
"x=6", "y=23" olan denklemlerin değil, aynı dereceden bütün denklemlerin nasıl
çözüleceğinin öğrenilmiş olması gibidir.
Oysa sözgelimi ingilizce'de "go", "went" olurken "do", "did" olur. Çoğul ekleri
için de durum aynıdır: "foot", "feet" olurken "boot", "beet" değil "boots" olur.
Bunun tutarlı bir iç mantığı yoktur, tek çare böyle olduklarının bellenmesidir.
Türkçe'de ise, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kuralları öğrenmek
gerekir.
Türkçe'de neredeyse istisna bile yoktur. Olanlar da ses uyumu gereği
"alma" olması gereken meyve isminin "elma" biçimine dönmesi gibi birkaç minör
istisnadır. Kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin Türk olduğuna
inanmayı zorlaştıracak kadar güçlü ve kesindir. Bu noktadan sonra, anlatılanları
matematik olarak formüle etmek, aradaki ilişkiyi somutlaştırabilmek açısından
yararlı olacaktır. Bunu yapmanın en kolay yolu ikili sayı sistemini kullanmak
olduğu için de yalnızca 0 ve 1'leri kullanmak yeterlidir. İzleyen örneklerde
[1=var] ve [0=yok] anlamında kullanılmışlardır.
Kelime kökü çoğul eki matematik ifade:
ev........ler.......evler
1.0.......0.1......1.1
Türkçe'deki bütün kelimelerin 2 bit olduğu varsayılabilir (ileride bit sayısı
artacak).
Tekil olan bütün kelimeler 1.0 (kelime kökü var; çoğul eki yok), çoğul
olanlar ise 1.1'dir (kelime kökü var; çoğul eki var). Bu kural hiç değişmemek
bir yana, öylesine güçlüdür ki Türkçe'de başka hiç bir dilde yapılamayacak bir
şey yapılıp, olmayan bir kelimenin çoğulu dahi söylenebilir (0.1).
Birisi
karşısındakine sadece "ler" dediğinde, alacağı tepki: "anladık ler de, neler?"
türünden bir cevap olacaktır. Bir şeylerin çoğulunun söylendiği bellidir de,
neyin çoğulunun kastedildiği açık değildir.
Vurgulama / sıfat kökü zayıflatma matematik ifade
kırmızı
0.1.0
kıp kırmızı
1.1.0
kırmızı msı
0.1.1
kıp kırmızı msı
1.1.1
Türkçe'deki sıfatların anlamını kuvvetlendirmeye veya zayıflatmaya yarayan bu
kural da hiç değişmez. Hatta istenirse bu kurala uyan ama hiçbir sözlükte
bulunmayan, hem kuvvetlendirilmiş hem de zayıflatılmış garip sıfatlar bile
türetilebilir. "Güneş doğmazdan az önce ufuk kıpkırmızımsı (kıp + kırmızı +msı;
[1.1.1]) bir renk aldı" dendiğinde, herkes neyin kastedildiğini anlayacaktır.
Çünkü ayaküstü türetilen bu sıfat, hiçbir sözlükte yer almaz ama, Türkçe konuşan
herkesin çok iyi bildiği bu kurala uygundur.
Fiil çekimlerinde de işler farklı değildir. Burada zorunlu olarak kişi için 3,
zaman için 2 bitlik gruplar kullanılacak.
Çoklu bit grupları şunları ifade
edecek:
011 = ben
010 = sen
000 = o
111 = biz
110 = siz
100 = onlar
00 = geniş zaman
11 = şimdiki zaman
10 = gelecek zaman
01 = geçmiş zaman
kök kişi matematik ifade
yeterlilik...................Oku (y)abil dim.........................=
1.1.0.01.0.0.011
olumsuz................... Oku (y)a ma z mış sın......................=
1.1.100.0.1.010
zaman.................. Gel me (y)ecek ti........................=
1.0.1.10.1.0.000
zaman...................Git me di k........................ = 1.0.1.01.0.0.111
hikaye...................Şaşır abil ecek ti niz .....................=
1.1.0.10.1.0.110
rivayet...................Bil (i)yor lar..................... = 1.0.0.11.0.0.100
kişi
tabloda zaman ile ilgili küme 3 bit yapılıp geçmiş zaman "di'li geçmiş" ve
"miş'li geçmiş" olarak ikiye ayrılabilir, soru bileşkeni için ayrı bir bit
eklenebilir, emir ve şart kipleri de işin içine katılabilir ancak, sonuç
değişmezdi.
Cümleleri oluşturan öğelerin (özne, nesne, yüklem, vb...) Sıralaması da rasgele
değildir. Türkçe cümleler bir tür "crescendo" (şiddeti giderek artan dizi)
izlerler. Bütün vurgu en sonda yer alan yüklem (fiil) üzerindedir. Diğer
öğelerin önemi, yükleme olan yakınlık/uzaklık konumları ile belirlenir. Yükleme
yakınlaştıkça önem artar. Gene matematiksel olarak ele almak gerekirse, cümleyi
oluşturan her bir öğenin toplam öğe sayısı kadar haneden oluşan bir matematik
değere sahip olduğu varsayılabilir.
"dün ahmet camı kırdı" cümlesi 4 öğeden oluşmaktadır; o halde her öğe 4 haneli
bir değere sahip olacak, ilk öğe en düşük, son öğe ise en yüksek değeri
taşıyacaktır.
Cümle
matematik değer
0001
matematik değer
0011
matematik değer
0111
matematik değer
1111
1 dün ahmet camı kırdı.
2 dün camı ahmet kırdı.
3 ahmet dün camı kırdı.
4 ahmet camı dün kırdı.
5 camı dün ahmet kırdı.
6 camı ahmet dün kırdı.
Şimdi tablodaki cümleler tek, tek ele alınabilir:
1. Cümle: dün ahmet bir iş yaptı ve bu camı kırmak oldu.
2. Cümle: dün kırılan camı başkası değil ahmet kırdı (suçlu ahmet!).
3. Cümle: ahmet'in dünkü işi camı kırmak oldu (belki önceki gün kitap okumuştu).
4. Cümle: ahmet camı herhangi bir zaman değil, dün kırdı (yarın kırması
gerekiyor olabilirdi).
5. Cümle: cam düne kadar sağlamdı, kırılmasının suçlusu ise ahmet.
6. Cümle: camı ahmet zaten kıracaktı, bunu dün yaptı.
Cümleyi oluşturan öğeler kesinlikle aynı kalırken (cam hep 'i' haliyle "camı"
olarak kaldı; fiil hep 3. Tekil şahıs, di'li geçmiş zamanda çekildi, vb.) Sadece
yerlerinin değişmesi cümlelerin anlamlarını da değiştirdi.
Her cümlede 0011, 0001'den daha fazla, 0111 bu ikisinden daha fazla, 1111 ise
hepsinden daha fazla önem taşıdı. Anlamı belirleyen de zaten her bir öğenin
matematik değeri oldu. Kelimelerin statik anlamlar taşıdıkları dillerde, zaman
belirtecinin (dün) yeri değiştirilerek elde edilebilecek 2 çeşitlemenin dışında
diğer anlamları vermek için kip değiştirmek (edilgen kip - passive mode
kullanmak) veya araya açıklayıcı başka kelimeler eklemek gerekir.
Türkçe
konuşanlar ise her bir cümlenin diğerinden farkını derhal anlarlar.
Matematik ile olan alışveriş yalnızca verilen örneklerle sınırlı değildir.
Türkçe'nin ne tarafı ele alınsa bu ilişki ile yüz, yüze gelinir. Türkçe'nin bu
özelliğini "insanlar kendilerine ulaşan mesajları nasıl anlarlar? Bunun
kullanılan dil ile bir ilgisi var mıdır? Bir Fransız, bir İngiliz, bir Türk aynı
mesajı kendi ana dillerinde alsalar, birbirleri ile aynı şekilde mi, yoksa
farklı mı algılarlar?
Eğer dilin algılamayla ilgisi varsa, işin içine bir dil
karışmadığı yani sözgelimi bir pantomim gösterisi izlenir veya üzerinde hiç yazı
olmayan bir afişe bakılırken, dil ile ilgili bu alışkanlıklar nasıl etki
ederler?" türünden sorulara yanıt ararken fark ettim.
Bu özellik konuya ilgi ve
sabırla yaklaşıp bakmayı bilen herkesin görebileceği kadar açık. O nedenle, bu
güne kadar kesinlikle başkaları tarafından da görülmüş olmalı. "Türkçe çok
lastikli, nereye çeksen oraya gidiyor" diyenler de aslında, hayal meyal bu
özelliği fark eder gibi olup, ne olduğunu tam adlandıramayanlardır.
Türkçe
teknik açıdan mükemmel bir dildir.
Bu mükemmelliğin nedeni matematik ile olan iç içeliktir. Keza, ne yazık ki
Türkçe'nin, bu dili konuşanlara kurduğu tuzak da buradadır. Kentli-köylü,
eğitimli-eğitimsiz, doğulu-batılı, vb. kültür çatışmaları dünyanın her yerinde
vardır. Gene dünyanın her yerinde iyi, kötü işleyen bir "asimilasyon" ve/veya
"adaptasyon! " süreci bu çatışmayı kendi içinde bir takım sentezlere götürür.
Türkiye bu açıdan dünya genelinin biraz dışındadır. Bizde "asimilasyon" ve/veya
"adaptasyon" süreci ya hiç çalışmaz, ya da akıl almaz bir yavaşlıkta çalışır.
Sorun, başka sebeplerin yanı sıra kullandığımız dilden de kaynaklanmaktadır.
Düşünme, kendi kendine sözsüz konuşma olarak kabul edilirse (bence öyledir),
anadilin kişilerin düşünce yapısı üzerinde etkili olduğunu da kabul etmek
gerekir; insanlar kendi anadillerinde düşünürler.
Türklerin büyük paradoksu işte
buradadır. Teknik açıdan mükemmel bir dil olan Türkçe, kendi dışımızdaki dünyayı
kendimizce değiştirmeden, olduğu gibi algılamaktaki en büyük engelimizi
oluşturmaktadır.
Örneğin, Türkiye dışına yabancı işçi olarak giden ilk nesil gerek bulundukları
ülkenin dilini öğrenme, gerekse oradaki yaşam biçimine ayak uydurma konusunda
muhteşem bir direniş gösterdiler. Bu direnişin boyutları o denli büyük oldu ki,
başka hiç bir diasporada gözlenmeyen gelişmeler yaşandı.
Türk diasporası,
gettolaşıp kendi kültürünü gene kendi içine kapanık bir çevrede yaşayacak yerde,
kendi kültür kurumlarını o ülkeye ithal etti. Asimile olmaya en dirençli
kültürlerden biri kabul edilen İspanyollar, gittikleri yere sadece gazetelerini
ve bazen de radyolarını taşımakla yetinirken; Türklerin bunlara ek olarak (hem
de birden çok) televizyon kanalları ve hatta kendi fast-food'ları (lahmacun,
döner, vb.) oldu.
Bunları başaran insanların yeteneksiz olduklarına, dil öğrenmeyi de bu
yeteneksizlikleri yüzünden beceremediklerine hükmetmek en azından adil ve
gerçekçi olamaz. Keza, böylesine önemli bir kültür direnişi gösterenlerin, orada
doğan çocuklarını eğitirlerken, bunca sahip çıktıkları kültürlerini göz ardı
etmiş olmaları da düşünülemez. Ancak gözlemlenen o ki, orada doğan ikinci nesil,
gene sözgelimi İspanyollar arasında hiç görülmediği kadar hızla asimile oldu.
Bunun nedenini evdeki Türkçe'nin yanısıra okulda öğrenilen ve ev dışında
yaşanan, o ülkenin dili faktöründe aramak çok yanıltıcı olmayacaktır.
Biz Türkler, konuşmayı öğrenirken (tıpkı sick, ill, patient örneğinde olduğu
gibi) farklı durumların farklı kavramlar oluşturduğunu, bu farklı kavramların da
farklı adları olması gerektiğini öğrenmeyiz.
Aynı adı taşıyan farklı kavramları
birbirinden ayırmaya yarayacak sezgisel (sezgisel=doğal=matematiksel) yöntemin
kurallarını öğrenmeye başlarız.
Sezgiselliğe şartlanmış beyinler ise dış dünyayı hiçbir değişikliğe uğratmadan,
olduğu gibi algılamayı bilemediklerinden, bildikleri tek yönteme yani
kendilerince anlam çıkarsamaya veya başka bir ifadeyle "sezdikleri gibi
algılamaya" yönelirler.
Algıladıkları kavramların tümü kendi çıkarsamaları doğrultusunda şekillenmiş
olan, kendilerince tanımlanmış bir dünyada yaşayan insanlara ulaşan mesajlardaki
kodlar ne kadar "herkesçe bir örnek" algılanabilir? Üzerinde emek harcanmaya
değer temel sorulardan biri budur. Bu sorunun yanıtı belirginleştikçe, neden
batıdaki sistemlerin bir türlü Türkiye'de oluşturulamadığı sorusunun yanıtı da
belirginlik kazanabilir.
Türkçe'nin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanan bu özel durum kuşkusuz tüm
iletişim alanları için geçerlidir. Yunus Emre'nin okuması, yazması olmayan
göçebe Türkmen boyları arasında 700 yıl boyunca bir nesilden diğerine büyük bir
sadakatle, sözlü kültür ürünü olarak aktarılmasının ardında Türkçe'nin
sezgiselliğini sonuna kadar kullanmadaki becerisi vardır. Tanzimat aydınları ve
Cumhuriyet aydınlarının bir türlü geniş kitlelere seslerini duyuramamalarının
nedeni de gene aynı denklemin içinde aranmalıdır. Fransız gibi, Alman gibi
düşünmeyi öğrenenler, meramlarını anlatırken bunu yeni öğrendikleri düşünce
sistematiği içinde yapmaya kalkışmış ve Türk gibi anlatmayı becerememiş
olduklarından başarısız kalmışlardır.
Mesajlar sadece algılanabildikleri kadar etkili olurlar. Mesajları üretenlerin
kendi konularına ne kadar hakim oldukları mesajın bütünlüğü açısından önemlidir
ama, hitap edilen kişilerin kendilerine yönelen mesajları nasıl algıladıkları
her şeyden daha önemlidir.
[Non-text portions of this message have been removed]
26.7.2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.