Sayfalar

3 Ağustos 2008 Pazar

RUM VE KÜRT İŞBİRLİĞİ

Devlete ihanette Gürcü (Rum*)-Kürt ortaklığı.


Dengir Mir Mehmet Fırat
Kürt istilasının
 mimarlarından





Türk olduğunu söylemekten utananlardan başka kim başında bulunduğu,kendisine devletini teslim etmiş ve yönetimine razı olmuş, güvenmiş olan millete "küfürü" serbest bırakan yasa çıkarmaya cesaret edebilir ki?

Yabancıları bu makama tranfer etseydik buna en çok onlar karşı çıkarlardı.Buna kesin eminim.Bunlar nasıl Müslüman ve nasıl Devlet adamı?
(Bu resimde Köksal Toptan biraz farklı algılanabilir.)

Kendilerine edilen küfürleri de serbest bıraksınlar da ağız tadı ile bir küfür edelim

Haber için "


http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8695553.asp?gid=229&sz=89512"
(*)Rum kime denir:"ROMA ingilizce'de de Roum veya kısaca "Rum" olarak da okunur."Roma'lı" veya Roma İmparatorluğu vatandaşlarına denir.6.yy.da Jüstinyen ile Resmi din haline gelen Hıristiyanlık ile tüm Roma İmparatorluğu vatandaşlarının çoğunluğu ağır vergilerle ve işkencelerle,hatta,kabul etmeyen kabile önderlerinin kurumuş cesetleri bile on yıllarca kiliselerin kapılarının önünde sergilenerek tehdit edilmek suretiyle Hıristiyan edilirler.Bunların etnik kökenlerine bakılmaksızın hepsine de "Rum" denilmiştir.Rum'un Yunanlı olmak ile hiç bir alakası yoktur.

Ermeniler,Bizans'tan 100 yıl önce Hıristiyan olmalarına rağmen "Turani" oldukları gerekçesiyle Kürtlerle birlikte "Mevali" sayıldıklarından soykırıma uğratılmışlardır.
Bu yüzden Anadolu Alevilerinin önemli bir kısmını Türklerin 12.yy.'da gelişiyle "Kavim-Kardaşı" sayan Ermeni dönmeleri oluşturmaktadır.

Anadolu halkları ,Ermeni ve Kürtler de "Grek" olmadıkları için Grek kökenli Bizans rahiplerince ele geçirilen Bizans tarafından kıyıma uğratılmışlardır.
Arap Hıristiyanlar da bu gruba dahildirler.

İncil ve İlk Ahit veya Ahdi-Atik olarak bilinen İncil Tevratı da Yunan dilinde yazıldığından,Avrupa'da Grek olmayan kavimler bile,Tevrat Danyal Suresinde Allah'ı esir eden Pers Kralını cezalandırmak için Grek önderin (Büyük İskender) geleceğini bildiren ayet uyarınca kendilerini "Grek" sayma merakındadırlar.

Oysa Avrupa halklarının çoğu Beyaz Hint-Sarı Çingene -Blondy Gipsy (Alman-Hollanda, İsveç), Arap kırması veya Türk kökenlidirler.
Bulgarlar,Macarlar,Finliler,Basklılar,Etrüsk kökenli Kuzey İtalya (Romanya bölgesi halkları gibi.

1923 sonrası Yunanistan'a sürülenler arasında Hıristiyan Türkler de vardır.Diğer Rumlar da "Türk Tohumu" olmakla suçlandıkları için ve daha önce de benimsenmedikleri gibi yine Yunanistanda benimsenmemişlerdir.Müslümanlığı kabul etmeyen Selçuklu ve Osmanlı halkına da günümüze kadar "Rum" denilmiştir."

Cumhuriyet tarihimizin başından bu yana durmak bilmeksizin Kürt –Laz ( Kafkas kökenli Rum) menşeli,ve Şapka Kanunu’na muhalefet mazeretli gerici,bölücü amaçlı ve her birinde de Amerika ve İngiliz parmakları bulunan İç İsyanlar ile devlet parçalanamadıysa da en azından I.Dünya Savaşı ile yarım kalmış olan “Türklerin İmhası” planına yaramıştır.On binlerce Türk vatan evladı bu isyanlarda adeta soykırıma uğratılmıştır.
İlginç olan şey ise,hiçbir devlet “isyancı-asi” vatandaşlarını devlet içine sokmazken bizde Osmanlı’yı da çökerten sebeplerin başında gelen “İsyancıya devleti teslim etme” geleneğine bağlılık sürdürülmüştür.
Yeryüzünde hiç bir kavim de kendisini yüzyıllar boyunca uğradığı soykırımlardan kurtaran kavimlere Anadolu Rumları,Ermenileri kadar ihanet etmemiştir.
Halen de devletimizi yöneten hükümet ve siyasi partilerin liderlerine,bakanlarına baktığımızda da hepsinin kökünün bu isyancılara dayandığını da görmekteyiz.Mevcut terör örgütü kampanyası ile de bu ihanet kampanyası sürdürülmektedir.


12 Eylül cuntasının başı Kenan Evren'in Kürtleri tahrik edip PKK'yı ve günümüzün ayrılıkçı hareketini oluşturması işi yakında AKP ve yandaşı olanlarca "Laz Kalkışması" bir şekilde tahrik edilecektir.
Greklerin ve İyonyalıların (İkisi de kelime olarak aynıdır.Tanrıça İnanna'ya tapanlar" anlamına gelir.Tevrat Yahudiler dışındaki tüm kavimleri "İonananna-iyonanna=Yunan" olarak adlandırır.Yani bütün dünya da aynı zamanda bir İyonya'dır.
Aydın yöresinde kurulan kolonist olan bu devletin Grek olduğu iddia edilmektedir.) antik çağda denizcilik yoluyla bütün Akdeniz,Karadeniz ve hatta Avrupa'nın Atlantik kıyılarında "Koloni-Sömürge üssü" adını verdiği kiralık şehirleri vardır.Ancak bu o bölge halklarının "Grek veya İyon oldukları anlamına gelmez.




Soldaki Rum papazı, Ortada Ermeni Gülen, sağda R.T.E



Bu gün okuduğumuz bütün tarih kitapları ABD-AB emirleri ile "Tevrat Merkezli" tarih olduğunu bilmenizde de yarar vardır.
Lazların Kafkas kökenli halk olup,Bizans'ın çöküşünün ardından,Bizansın devamı olarak kurulan Trabzon Pontus Rum devleti döneminde Hıristiyanlaştırılmalarının da etkisiyle diğer Avrupa milletleri gibi "Grek Milliyetçiliğinin" etkisinde kalmışlardır.
Semitik de değillerdir.Başbakanın "Ben Gürcüyüm,eşim Kürt-Arap" tanımlaması buna vurgu yapmak içindir.O aslında Müslüman da değil,şu anki hali "İsa'yı peygamber kabul eden "Unitarian" Mezhebi mensubu olarak düşünülmelidir.Müslümanlığı takiyye'dir.Eşlerinin giydikleri Çarşaf-peçe-Türban Hıristiyan yas kıyafetidir.


Çarşaf peçe-Putperest tapınak fahişeliği dini kıyafetidir.



Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.
Bu tür adamların çabaları ile de bu maya da tutacaktır.
Tutmaması da bu halkın kendisine bağlıdır.Ancak,bu iş için büyük güç harcanmakta olduğunu mevcut tahrik olayları ile görmekteyiz.Sonra bilmediğimiz yeni kalkışma hareketleri de yaratılacaktır.
Bu işin ilk provası Balkan devletleri,ardından Ermeni ve Kürt isyanları olduğunu hatırmızdan çıkarmayalım.
Şimdi biraz da haritaya bakalım. 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı sonrası Kuzey doğu sınırlarımız. Sarı Kare-1813-Gülistan Antlaşması ile Ruslara verilen,Ermenistan kurulmak istenen topraklar; Mavi Çizgi:1829 Edirne antlaşması ile Rusya ile çizilen harita; Kırmızı " :1877 Ayestefanos antlaşması ile çizilen sınırlar.Bu tanınmayacak- Yeşil Çizgi-1878 Berlin Antlaşması ile çizilen sınırlar.Bu kalacak. 1813'detoprak kaybımızla,başlayan Rusya kaynaklı Doğu sorunu,yani,Ermeni,Kürt ve Pontus devletleri kurmak için bölge halkının baştan çıkarılması,günümüze kadar süren gizli-açık ihanetlerinin başlangıcı bu harita ile açıklanabilir.


Bu asileri bastırmakta can veren Türk’lerden başka cezalandırılan,yetim kalan çocukları sahipsiz sefil bırakılan kimseler de yoktur.Atatürk’ün ölümünün ardından Türkler siyaset,devlet kurumlarının dışında tutulmuşlar ve eğitimden uzaklaştırılmışlardır.Bu da günümüzdeki fakirleşme ve cahilleşmeyi yaratmıştır.




Rize'li,George= (Gürcü)'umuz R.T.Erdoğan ile George W.Bush.B.O.P Ortakları.


Rize’nin yakın geçmişindeki yaşanan olaylardan ve bu şehir merkezli siyasetçilerin devlet yönetimine çok istekli ve hırslı oluşları en başta dikkat edilmesi gereken konuların başında gelir.
Bu çabaların masumane olmadığını da ABD-AB nezdinde tercih edilmeleri ve ülkemizin bölünme, anarşi,terör,kaçakçılık,mafya,çete geçmişindeki faaliyetleri,son B.O.P Eş başkanlığı görevlerinde iki Rizeliyi görmek de bu yazının hazırlanmasında esas nedendir.
25 Kasım 1925’de Şapka Kanunu'nun çıkmasıyla birlikte Rize, Trabzon, Gümüşhane, Giresun, Samsun ve Tokat, Amasya, Erzurum, Sivas , Maraş, Kırşehir, İzmir-Menemen, Kayseri'de sert direnişler yaşandı. Ama hepsi çok şiddetli, hatta vahim bir şekilde bastırıldı.Çünkü,daha 13 Şubat 1925’de altı ay önce Diyarbakır’dan Muş,Bingöl ve bütün doğu Anadolu’ya yayılan Said Nursi kökenli “İslam Kürdistanı” kurmak isteyen İngiliz Hükümeti destekli Şeyh Sait İsyanından yeni çıkılmıştı. 16.Nisan 1925 bastırılan isyan yaklaşık 200.000 asker ve sivilin canına mal olmuştu.

(1921'den itibaren diğer Kürt isyanları için de "Kürt Meselesi" başlıklı yazımı blog arşivinden okuyunuz)


Oysa, şapkadan başka bir başlık giymekte direnmenin cezası, kanuna göre, üç aya kadar hafif hapisti. Çünkü bu isyanların ardında Padişahlığı geri getirmek isteyen İngiliz mandacıları ile dönme Rum ve Ermenilerin de işbirliği vardı.Amaçları asla şapkayı protesto etmek değildi. Sürekli isyan çıkaran bu bölgelerin Sevr Antlaşması ile Rus,İngiliz ve Fransız bölgeleri olması,daha önce de 1876 Osmanlı –Rus Savaşı sonunda da yaklaşık 50-60 yıl Osmanlı idaresi dışında kalmış olmalarını da kesin kes bilmek gerekir.Yani koca değiştirmiş kadın misali eskisini yermektedirler.

Şapka gerekçesiyle çıkarılan bölücü ve gerici isyanların bastırılmaları sonucunda , başta Erzurum İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize'de 8, Maraş'ta 7, Erzurum'da 4, Sivas'ta 3, İskilip'te 2, Menemen'de 28 olmak üzere, diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişi idam edildi.Çünkü bu isyanlar yeni kurulan devleti yıkmayı ve Sevr planını uygulamanın önünü açmak için dış destekli olarak çıkarılmışlardı.


Daha Atatürk zamanında 25 Kasım 1925’de çıkan Şapka Kanunu’na tepki bahanesi ile o zamanki adı Potomya olan Güneysu ilçesinde 28 Kasım 1925’de Laz’lar isyan çıkarırlar. 1920 Sevr Antlaşmasına göre; Gürcistan'a katılacak topraklar-Lazistan ve Oltu-kahve-bej renkle gösterilmiş. Koyu Yeşil- Ermenistan,
Kırmızı;Mevcut Ermenistan sınırları. Yeşil bölge ise Ermenistan'a verilecek bölgeler. Yani,Kürdistan denilen bölgeler de Ermenistana gidiyor.Kürtçülük ve Lazcılık,Pontus işinin arkası "BÜYÜK Gürcistan-Ermenistan'dır." Ben Gürcüyüm Karım Kürt-Arap" lafı bu haritayı temsil etmektedir.

- "Vergi de vermicuuuk askere de gitmicuuk " diye gösteri yapan bu insanların askeri karakolları basmaları üzerine isyan alevlenir.İsyan şiddetlenince,yani Güneysu dışına da yayılınca ortaya “Lazistan veya Pontus Rum Devleti “ mırıltıları da yayılıverir.
Bunun üzerine, o zaman ki Lazistan Vilayeti Valisi Mehmet Hurşit Bey isyanı Ankara’ya bildirir.(Bölge Lazistan Vilayeti,Rize Kazası olarak geçer.)
Bu bilgi üzerine rahmetli Atatürk,I.Dünya Savaşında Almanlardan miras kalmış Hamidiye zırhlısını gönderir.Rize üzerine toplar yağmaya başlayınca "Atma Hamidiye atma ,askere de gidicuuuk vergi de vericuuk" dedikten ve isyancıların elebaşları yakalanıp cezaevlerine konulduktan sonra top atışları durdurulur.Lazistan veya Pontus Rum Devleti kurma isyanı da böylece bastırılmış olur.

Bazı tarih kayıtlarına göre de ülke yararı açısından bu sözler “Şapka da takacağuk vergi de vereceğuk” şeklinde yumuşatılarak da verilmektedir.
İsyan sonucunda kurulan İstiklal mahkemelerinde 143 kişi yargılanır ve sanıklardan 14’ü On beş 22’si On, 19’u Beş yıla mahkum edilirken 8 idam cezası çıkar ve çok sayıda insan Sinop ve Adana cezaevlerine hapsedilirler. Cumhuriyetin 29.Ekim.1923'de kurulduğunu hesaba katarsanız,henüz 1.yıl üç aylık bir devlet için isyan sayısı olağanüstü büyüklükte ve çokluktadır.Devletin kendini de koruması için gerekenin de yapılması çok olağandır.

İsyanda yer alanların büyük kısmı da Şapka Kanununa karşı çıkan gerici hocaların kışkırttığı Türklerdir.Ama "dönme Rumlar”da çoğunluktur.Bu olaydan sonra bu dönmeler de değişik illere sürülmüşlerdir. Yunanistan'a değiş-tokuş veya sürgün olarak gitmemek için de birden “ulema Müslüman” olan dönme insanların şehirlerinden biri de Rize'dir. Sara hastası olduğu iddia edilen,Rize-Güneysu'dan İstanbul'a sürgün mü göç mü geldiğini bilmediğim başbakanımız sayın R.Tayyip Erdoğan'ın da Rize'de isyan çıkaran ilçe olan Güneysu'lu olduğunu da hesap edersek işin nerelere varacağını,bu yazıların neden yazılması gerektiğini anlarsınız umarım.

Rumlar,matbaayı 1453'lerden beri kullandıkları için okuryazarlık sorunları yoktur.Osmanlı alfabesini ve Kur'an alfabesini de bildiklerinden ve Kur'anın da temelinin incile dayanmasından dolayı bir Türk din adamnın kafasında yaratacağı çözümlerden daha fazlasını da kolaylıkla beyinlerinde oluşturrmaları sayesinde Kur'anı bir Türk'e göre daha kolay anlamakta ve yorumlamaktadırlar.Kısa zamanda da "Kitle önderi olmalarındaki sır da zekalarından değil sadece kendi dilleri ile kendi kitaplarını okuyup tartışmalarıunın kazandırdığı bir özelliktir.
Bir de namaza başladıktan sonra Müslüman cemaatine kolayca hakim olabilmektedirler.
Arap ve Afganların Lawrence gibi ajanların tuzaklarına düşmeleri de bu yolla çaba harcamadan olmuştur.
Çünkü Türkler ve Müslümanlar okuma yazma bilmez,Kur'anı kendi dilinde okumayı kafirlik saydıklarından ve ayetleri tartışmaktan kaçtıklarından çoğu zaten hiç bir fikir üretemezler.
Bu da dönmelerin ve ajanların kolayca yerleşmesini,amaçlarını gerçekleştirmelerini sağlamıştır ki bizi biribirimize düşüren de hep bu olmuştur.
Buranın Türk soylu ahalisi üzerinde de son zamanlarda özellikle Turgut Özal hükümeti zamanında başlayıp, Mesut Yılmaz hükümeti ile devam eden Yunanistan destekli “Pontus’çu Misyoner “ faaliyetleri,sonucu ”Lazca” şarkılar ile “Rum Milliyetçiliği” yaratma faaliyetleri adeta serbest bırakılmıştır.


Rize'nin "Müslüman görünen Ortodoks Hristiyan Rum kızları



2005 yılında,Rize Çamlıhemşin Topluca köylüleri “eski Lazları canlandıracaksınız” denilerek gönüllü rol aldıkları Yunan televizyonlarından birinde yayınlanmak üzere çekilen bir belgeselin yayınlanmasında da “Yerli Rum Halkı” olarak tanıtıldıklarını ve aldatıldıklarını” söyleyerek mahkemeye gitmişlerdir.Trabzon’da İtalyan Rahip cinayeti olaylarına kadar bu işbirliğini görmeme lüksümüz de yoktur.
Tüm bu faaliyetler ile Rize Türkleri “Rum “ olduklarına inandırılmaya çalışılmaktadır.
Dış kaynaklı ve yerli işbirlikçilerinin izin ve destekleri ile çevremizde bulunan bazı Rize’lilerin rahatça “Ben Rum’um ama Müslümanım” demektedirler ve bu cümleye bir çoğumuz da defalarca şahitiz.Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında bu tür konuşmalar alenen bir çok Tv kanalında da yer almıştı.
Neden Rizeli siyasetçi de başka yerden değil derseniz,bu bölgenin siyasetçilerinin Atatürk’e mecliste silahla saldıranlardan,padişahlığı kurmak için gerici isyan çıkaranlardan, Cumhuriyetin ilanı ile getirilen Değiş-tokuş yasasından kurtulmak için “Müslüman oldum “ diyenlerden geçilmeyen ve ülkemizde AB mandalığı yolunu açanlar hep bu bölge siyasetçileri değil mi ?
Kendini "Nuh oğlu Sam soyundan " sayan ve "Ben Gürcüyüm,karım Kürt "(*) diyen,hala “Ben Türk’üm” dememiş olan bir başbakan,Rize'den dönme Rum olduğu ve 28.Kasım 1925 de Şapka Kanunu bahanesi ile çıkarılan isyanın bastırılması sonucu Kayseri’ye sürülen ve "Ben Müslüman’ım ama Rum'um " diyen bir Cumhurbaşkanı hayal ediniz.
Tabii ki Sayın A.GÜL’ün böyle bir beyanına rastlamadım.Ancak,aslen Rizeli olduğu ve babasının Rize’den Kayseri’ye göç ederek yerleştiğini kendi kanallarından birinde yayınlanan (Kanal 7) tanıtım programında öğrenmiştim.(Sonraları, Abdullah Gül'ün Siirt'li Yezidi Kürt olduğu, Tayyip Erdoğan'ın da Enver paşanın Ermeni tehcirinden korkuya Gürcistan'a 1915'de sığınmış, Ermenilerle beraber isyanlara katılan, kendilerini Rum/Yunanlı/Grek sayan Süryani Hristiyan Rum isyancılardan olduğu, 30 Ekim 1918 Mondros anlaşmasıyla Osmanlı teslim olduktan sonra, iç isyanlara katılmaları için Rize'ye gönderildikleri 2003 Gürcistan Azınlık raporundan(Tıkla) anlaşılmıştır.
Bu rapor, Gürcistan tarafından İsveç'te toplanan Avrupa parlamentosuna 2003'te verilmiş, tarafımdan dilimize çevrilerek yayınlandığında, yazımı yayınladığım "adilyargic.blogspot.com" blogum silinmişti. Silinmeden 45 gün sonra 2010 referandumunun ardından blogum Google tarafından iade edilmişti.)



Dönme Rum dememe gelince de son zamanda hakkında yazılan ve çizilen her türlü iddialara doğruluk kazandıran eylemleri bende bu şüpheyi yaratmıştır.Ayrıca kurulan hükümet de tamamen “Kürt-Rum koalisyon hükümetidir”.C.başkanı Gül ve Başbakan Rize’li,Dengir Mir Mehmet Fırat da Kürt’tür.
Bu günkü hükümetin yapılanmasında hem gerici şeriatçı Müslümanlar hem de Pontusçu dönme Rumların ve de sağ ve sol Kürtçülerin işbirlikleri apaçık görülmektedir.Kenan Evren’in “8” eyaletli Türkiye haritasının gerçekleştirilmesi yolunda da hızla ilerlediklerini de görmemek için bir insanın kör olması bile mazeret değildir.Çünkü körler de bu oyunu görmektedirler.
İşte Kenan Evren'in 8 eyaletli Anadolu haritası."Türkiye" kavramı bitiyor çünkü.



Kuzey Irak bölümüne bakın "Bölge Valilikleri" yazıyor.Bu harita 1980 başlarında çizildi.
Irak'ın işgali ise Mart 2003'de başladı.Şu an Irak federasyon şeklinde ve bölge valilikleri daha yeni oluşuyor.



Yukarıdaki haritayı kabul ettiğini kendi söyleyen
Kenan Evren Paşa. (Tunceli Çemişkezek kökenli Rum)


Devlet siyasetine baktığınızda “Kürt ve Rize” ağırlığının sebebi eminim ki ilginizi çekmiştir. Çoğu “Milliyetçi söylemlerle iktidara gelen bu bölge siyasetçilerini daha sonra ülkenin teslimi için hazırlanan her türlü projede görmek de nedense şüphe uyandırmaktadır.
Bir de Pontus Rum Cemiyeti adı altında ayrılıkçı ilk yapılanmanın da 1917 yılında Gümüşhane’de kurulduğunu,Şapka isyanlarının çıktığı yerler içinde bu ilimizin de olduğunu unutmazsak, şapkayı bahane ederek çıkarılan isyanların “Şapka Kanununa direnişten çok “ayrılıkçı bir niteliği olduğunu,o zamandan bu yana bazı dönmelerin ve kandırılmışların ülkeyi parçalama planlarında “İslam kimliği adı altında ” kılık ve kimlik değiştirmek suretiyle yer aldıklarını söylemek de yanlış olmayacaktır.
Ülkemizi ABD- AB mandası haline getirmek için “batılılaşma,modernleşme,ülkeye çivi çakmak için Avrupa Birliği Üyeliği ve ABD desteği” şartlarını dayatanların da, ya Rize’li ya da Kürt olmasını,bu ülkelerin de özellikle bu bölgelerden işbirlikçi seçtiğini başka nasıl açıklayabiliriz.Mesut Yılmaz gitti,Tayyip-Gül ikilisi geldi.


İşte B.O.P haritası.Ülkelerin haritalarının değişmelerine bakınız.


Rize de Türkiye'den çıkan topraklar içinde görünüyor.Laz-Kürt işbirliğinin ardında yatan sebep belli olmuştur.Kürtlere denize çıkış Rize'den verilmiştir.Bunda da epey ince hesaplar vardır.
Devlet zirvesindeki bu “Rize” hakimiyetinin, ülkemizin teslimi sayılacak B.O.P projelerinde “Eş Başkanlık” almalarını,yeni çıkardıkları Vakıflar Yasası ile, Taksim Divan Oteli gibi kıymetli yerlerle bir çok ilimiz ve ilçemizde de sayısız gayrimenkulun yabancı vakıflara peşkeş çekilmesine ve milyar dolarlık maddi tazminatların ülkemize ödetileceği, gayrimüslümlere ait vakıf mallarının geri verilmesini sağlayacak yasalarının yeniden düzenlenmesi,ruhban okullarının serbest bırakılmasının,yabancılara mülk satışlarının sınırsızca yapılmasının ardında yine bu gerici ve dönme işbirliği kokusu duyulmaktadır.
Kürtler dahi yıllardır bu projelere, bütün ayrılıkçı tavırlarına ve sayısız isyanlarına rağmen neredeyse hiç el atmamışlardır.Rizeliler neden bunda baş rol oynamaktadırlar?
Sizce de şüphe uyandırmıyor mu?


Yukarıdaki B.O.P haritası incelenirse Cumhurbaşkanımzın ve Başbakanımızın memleketi olan Rize ve çevresi de Kürdistan içinde gösterilmektedir.Yani Karadenizde başlanılan petrol ,doğalgaz ve maden aramaları da bu sayede ABD tarafından el altında bulundurulacağı izlenimi ortadadır.
Ilımlı İslam projeleri ile Amerika’ya yeni İslam’i eğitim almak için gönderilen beş yüz kişilik Amerikan imam gurbu da belki de geri dönmüşlerdir bile.Irak’da,Darfur’da,Afganistan’da Müslümanların kıyılmalarına sesiz kalan bu hükumetin başındakilerin Müslüman olup olmadıkları şüphesi sizlerde uyanmamakta mıdır?


Hani Osmanlı'da yahudi,Hıristiyan ve sünnetsiz şeyhülislamlar falan vardı bir aralar bilen var mı?
Huuuuuuuuuuuuuuuu!!!!!!!!!!!


Bunlar hükümete geldikten sonra Avrupa’ya gidince beyinleri mi yıkanıyor da değişiyorlar yoksa önceden böyleydiler de iktidara gelince mi gerçek niyetlerini gösteriyorlar?
Bence her ikisi de olmaktadır. Haritaya bakılınca işbirliği yeni bir slogana işaret etmektedir."Laz-Kürt elele,Türkiye'yi koy sepete"



Ege,Marmara,Batı Karadeniz,İç Anadolu,Akdeniz kökenli adam kıtlığı mı var ki ülkemizde özellikle bu bölgelerden seçilen işbirlikçiler gözümüze sokulup başımıza getirilmektedir ve her gün akıtılan kanlarla adeta devlet korumasında “Türk Soykırımı “ yapılmaktadır?
Terör örgütü ile hükümetin çıkarlarını birleştirmesinin ardında da bunlar vardır. Diyarbakır heyetini biri kovuyor diğeri kabul ediyor.İyi ve kötü polis oyunu oynuyorlar.
Terör örgütünün kanalında bile AKP oylarının %30’unun bu örgüt desteği ile verilen oylar olduğu anlatılıyor.Mersin ilini Kürt İşgaline açan kişi olarak adlandırılan Dengir Mir Mehmet Fırat’ın da bu işin Kürt öncülerinden olduğu da artık tartışma götürmez hale gelmiştir.Kürt sorunu yanında olduğuna dair açık beyanları olan bu kişi AKP Genel Başkan Yardımcısıdır.


Devletin de bu yapılanma yüzünden bu güne kadar hep geri bırakılmasının ardında hep bu “ihanet fesat kampanyaları” vardır.
“Aman bunları gündeme getirmeyin memleket bölünür” diye korkutanlar,Türk milletinden gerçekleri saklamaktan başka diğer yandan el altından devletin bölünüşünü düzenleyen yeni haritalara işbirlikçileri ile imzalar atıyorlardı.
Devletin bölünmesine dayanan bu faaliyetleri yapanları da Türkler kerizlemesine yürekten oylamış ve iktidara getirmişlerdir.


"Aaaaaaa Müslüman diil mi canım neden oy vemeycemişim?" diyerek günümüzü hazırlamışlardır.
Bu kurnaz mazeretle de Türk milleti bir güzel aldatılmıştır ve aldatılmaya da devam edilmektedir.
Türklerin devlet siyaset ve memuriyetinde yokluğu büyük devletlerin istediklerini yaptırabilmek için bize bu adamları dayatmalarını anlayamadıysanız bu yazı sizlere bir ışık olsun o zaman.
Devlete kurşun sıkanların devleti idare ettikleri bir Türkiye’de yaşamak, ve onların yarattıkları siyaset oyunları yüzünden evlatlarımızı vermek ve vermeye devam etmek,hala cahil kalmakta direnmek de Türk Milletine yakışmamaktadır.
Devlet ve Siyaset Laz-Kürt ve Ermeni kökenli asilerden kurtarılmalıdır ve birileri bir şeyler yapmalıdır.

Böylece devletin başındaki Laz-Kürt ortaklığının cevabını da harita vermiş oldu.
Ve Kapatma davası

AKP'nin savunmasında 2500 yıl geçmişteki bir Yunanlı filozofun savunma tekniğini seçmesi sizce genel kültür mü? Yoksa ,abilerine mesaj veren bir aslına dönüş mü?
Peki ya arkası ne olacak?Yani Mustafa Kemal Türkiyesi tasfiye edilerek yerine "Sevr Anlaşması Şartları" getirilerek topraklarımız ona göre bölünecektir.Ülkemizi işgal eden haçlılar da bizi "yecüc-mecüc-şeytanın uşağı Muhammed'in müminleri olduğumuz ve Tanrı'nın oğlu Tanrı İsa'ya tapmadığımız için bizleri "yakılarak öldürülme cezasına" tabii tutarak, yüzyıllardır yaptıkları gibi yine soykırım uygulayacaklar.
Aynı,Romalı ilk Hıristiyanların,iktidara geldiklerinde, kendilerini hamamların direklerine asıp,domuz yağı sürerek yakan ve zevkinden cinsel ilişkiye giren Neron'dan kurtaran Mitraistleri "İsa'ya inanmama suçlarından" tapınaklarına doldurup yakmaları gibi.
Hükümetin başındakiler de "Biz zaten Hıristiytandık.Boşuna mı "Gürcüyüm" deyip durduk? Kimliğimizi saklama gereği artık kalmadı,Bizans yurdu şeytanın uşağı Müsümanlardan ve Yecüc Mecüc kavmi olan Türklerden böylece kurtuldu " demiyeceklerini kim garanti edebilir?

(*)George W.Bush,R.T.Erdoğan ve Yecüc-Mecüc “ başlıklı yazımı okuyunuz.

Keykubat Ek Yazı;13.Ağustos 2009

Zaman sağlık olduktan sonra herşeyi göstermektedir.Bu yazıdan sonra "Cumhuriyete Bitlis Darbesi" başlıklı yazımı diğer blogumda yayınlamıştım.Yazının üstünden bir keç ay geçer geçmez ülkenin "Kürt Açılımı" ve "Demokratikleşme açılımı" çalımları ile bölünme faaliyetleri hız kazandı.
Hem de yukarıdaki Rum ve Kürtler tarafından.Üstelik de asıl ortamı geren mesaj da Bitlis'de verildi."Norşin-Güroymak" konusu ile.
Hem de Cumhurbaşkanı tarafından.

Neymiş efendim Atatürk'de "Norşin" demiş.
O da ortaya çıktı.

O dönemde Osmanlı can çekişiyor,bölge halkı katlediliyor,Avrupa ve Rus Çarlığının yani Emperyalizmin uşağı olan Ermeni çetelerin Müslüman Türk,Kürt ve diğer soydan gelen Müslümanları soykırımlara uğratmalarına karşı savaşırken sağ kolunu kaybeden Norşin'li Muhammed Ziyaüddin Efendi'ye Atatürk,bir vatansever olarak askerlikten istifa ettiğini ve verilecek kurtuluş savaşına mıhterem'in desteğini sağlamak için yazı yazarken "Norşi,n" demiş.

Adı zaten öyle ne desin ki?
Üstelik daha "Kurtuluş Savaşı" için örgütlenme bile tam olarak gerçekleşmemiş.
Üstelik,olayda "ayrılıkçılık-bölünme" yok,"Emperyalizme karşı birlikte mücadele çağrısı" var.

Şimdi ise,"Norşin" diyenler ,ABD'nin "B.O.P" projeleri kapsamında ülkemizi başbakanımızın deyimi ile 36 etnik parçaya bölünmesi ortamını" oluşturmak için kullanıyorlar.

Sizce arada fark hiç yok mu? :))

O zamanın "Ermeni Çeteleri,06 Ağustos 1980'de "Gizli Ermeni Kurtuluş Örgütü" ile birlikte eylem kararı alan eyrılıkçı,o zamanın Ermeni çetelerinden daha zalim karman çorman bir yapılanma vardır.

Benim anladığım ama insanımızın görmediği konu şudur;
İki askeri ihtilal ve toplam altı darbe ve muhtıra olayını "Anayasa'da Cumhuriyeti korumak ve kollamak" maskesi ile yaptığını söyleyenler ne iş yapıyorlar?

Cumhuriyet hiç bu kadar tehlike altında olmamıştı.
Filipinler'de bile bölücü örgüt lideri öldürülmüş,örgüt dağıtılmıştır.

Tespiti kime aittir bilmem ama dünyanın 3.büyük ordusu olarak dile getirilen orduya sahip ülkemizde hükümet terör örgütü ile çoktan masaya oturmuştur.Bunu hiç bir istihbarat kurumu olmayan benim gibi gariban emekliden,sokaktaki vatansever gençlere kadar herkes görürken "GÖREVİ CUMHURİYETİ KORUMAK VE KOLLAMAK" olan ve bunu "ANAYASA'dan" alanlar neredeler?

Yoksa önceki darbelerde olduğu gibi Amerika artık bu bölücülerin tahrik edilip,mağdur ayaklarında gösterilerek güçlendirilmelerine gerek görmediğinden "darbe izni" vermediğinden midir yoksa bu kurumlar da olayın "hatasız gerçekleşmesine" nezaret mi etmektedir acaba?
Neyse bizlere bu kadar söz söylemek bile çok fazla gelir.Umraım gün olur da yazdıklarımdan pişmanlık duyacağım gelişmelere olur da ben pişman olur kalırım.

Ama ya haklı isem?

CHP ve MHP meclis içinde ve dışardaki birkaç parti ile bunların yandaşı olarak yayın yapan sınırlı bir medya dışında herkes durumdan oldukça mutlu görünmektedir.

İhanetin her türlüsü, her kurum içinde yuvalanmış olan "ihanet yapılanmaları" ile sürmektedir.

Türkiye Cumhuriyetinin ahı gitmiş vahı kalmıştır.

Devlet sınırları içinde "otonom bölge" yaratarak veya kısmi özerklik,bağımsızlık,milli bütünlüğü kaldıran her türlü uyuşma bölünmeyi daha da hızlandıracaktır.

Terör örgütünden sözcülerine,dolaylı destek vereninden,açıkça farklı ideoloji ile aynı savaşı verenine kadar hepsi "zafer naraları" atmaktadır.

Diyarbakır'da örgüt yanlıları "Yola Gel Mitingleri" yapmaktadır.

Devletin başında bir "Türk-Vatansever hükümet" olsaydı böyle mi olurdu?

Eeeeeee blog başlığı ne diyorsa o oluyor ve de olmaya devam edecektir.

"Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez"

Daha önce kültürümüzde olmayan bu deyişi ben ürettim sanıyordum oysa,içinde bulunduğumuz şartlar üretip bana yazdırmış da haberim yokmuş. :))

Keykubat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.