Sayfalar

3 Ağustos 2008 Pazar

AKP UYARILMADI MI?

AKP UYARILMADI MI?

İktidara geldiklerinden beri başta genel Kurmay,Yargı organlar,basın ve bir çok sivil toplum örgütleri tarafından defalarca uyarıldılar.
Verdikleri cevap;
Halkın oyu ile geldik.İstediğimizi yaparız.
Önceki yazımda ettiğin Milletvekili yemininiz öyle miydi?
Sonunda uyarılara uyulmadı.
Sonuç,
İşte en son uyarı,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya'nın 17.01.2008 tarihli hükümete Türban ve gericilik faaliyetleri yüzünden vermiş olduğu uyarı yazısı;

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya;

"Cumhuriyet’in temel ilkelerini, 85 yıllık kazanımlarını yok saymak, özgürlüğü çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceği halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya sonra da çatışmaya götüreceği açıktır"

HER CEMAAT YAŞADIKLARI ÜLKEMİZDE,

İNANCINA GÖRE KENDİ REJİMİNİ VEYA DEVLETİNİ KURAMAZ!


Yalçınkaya, "Basın Bildirisi"ne şöyle devam etti;

"Siyasi partilerin; Cumhuriyetin laiklik niteliğinin değiştirilmesi amacını güdemeyecekleri gibi bu amaca yönelik faaliyetlerde, beyanlarda bulunamayacakları, bu kuralı göz ardı etmenin laiklik ilkesinin korunmasını imkansız kılacağını keyfiliğe yol açacağını, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince kutsal tanınan hususları alet ederek propaganda konusu yapamayacakları, istismar edemeyecekleri kötüye kullanamayacakları, aksine faaliyet ve beyanların din ve dince kutsal sayılan şeylerin istismarı sayılacağını, Türkiye Cumhuriyeti Ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremeyecekleri, Türk Dilinden veya Kültüründen başka dil ve kültürleri korumak geliştirmek veya yaymak yoluyla ülke üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını, bölünmez bir bütün olan ülkede, bölgecilik veya ırkçılık maksadını, Türkiye Cumhuriyetinin dayandığı devletin tekliği ilkesini değiştirmek amacını, güdemeyecekleri bu yolda faaliyetlerde bulunamayacakları, bu kuralları görmezlikten gelmenin azınlık yaratılmasını ve devletin tekliği ilkelerini zayıflatacağı, Dil, ırk, din ve mezhep ayrımı yaratmak bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak amacını güdemeyecekleri, bölge, ırk, belli kişi, aile, zümre veya cemaat, din, mezhep veya tarikat esaslarına dayanamayacakları, diğer halde demokratik devlet düzeninin korunmasının olanaksız olacağı, Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerin devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı, Anayasa ve yasalarda hüküm altına alınmış, ayrıca yaptırımları gösterilmiştir."

CUMHURİYET BİR KAÇ TARİKATIN VEYA

SİYASİ İDEOLOJİ YANLILARININ İSTEKLERİYLE DEĞİŞTİRİLEMEZ

Millet iradesiyle kurulan yasa koyucunun, ülke ile millet bütünlüğünün bozulmasını önlemek amacıyla toplumun huzuru, milli dayanışma için, her türlü kuşkudan uzak düzenli bir yaşam ortamını sağlamak maksadıyla bu hükümleri ve yaptırımları saptadığını belirtmiş ve ;

DEVLETİN DÜZENİ PARTİLER ÜSTÜ KONUMUNDADIR,VE YARGI KURUMLARINCA DA KORUNMAKTADIR.
"Bağımsız ve egemen olan her devletin, partiler üstü olan bir devlet politikası vardır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin devlet politikası, işgal güçlerinin yurttan çıkarılıp, Lozan Anlaşması sonucu ülke sınırlarının yeniden belirlenmesi ve kurucu devlet ve kurucu meclis tarafından yapılan 1924 Anayasası ile belirlenmiştir. 1982 Anayasası ile de anılan devlet politikası değiştirilemez hükümleri de konulmak suretiyle koruma altına alınarak başlangıç hükümleri ve ilk dört madde açıklanmıştır. Cumhuriyet yönetiminin ilkesi olan halkın egemenliği kuralı gereği de halk oyu ile kabul edilmiştir.

Cumhuriyetin temel ilkelerini, 85 yıllık kazanımlarını yok saymak, özgürlüğü çağdaşlaşma yerine dini esaslar çerçevesinde ele alarak etnik gruplara, mezheplere, ırkçılara haklar vermek olarak görmenin ve tartışmanın ülkeye yarar getirmeyeceği halkı önce bilinçlendirmeye, ayrıştırmaya sonra da çatışmaya götüreceği açıktır.
Eğitim ve öğretim kurumlarında bazı giysilerin kullanılmasının özgürlük sayılıp, özgürlükler içine alınmasının mezheplerin, cemaatlerin ırkçı örgütlerin ayrılıkçı güçlerin sembollerini rahatça kullanacakları, yayacakları, eğitim görenleri örgütleyerek huzursuzluğa, saflara ayıracağı, eğitim ve öğretim kurumlarının yukarıda sayılan etkin örgütlerin alanı haline getireceği, laik ve üniter yapıya aykırı bir faaliyet alanına dönüştüreceği Yüce milletimiz ve ülke ile milletin koruyucusu olan yasalar önünde sorumluluğun anayasa ve yasalar gereği bu yönde beyan ve faaliyetlerde bulunan siyasi partilere ait olacağı gözden kaçırılmamalıdır.
Siyasi partiler; mevzuatın veya yasal ve anayasal yapının değiştirilmesi konusunda girişimde bulunurken önerilen kuralların ve buna ulaşmadaki faaliyetlerin her bakımdan yasal ve demokratik olmasına dikkat etmelidir. Önerilecek değişikliğin kendisi temel demokratik prensiplerle anayasada belirtilen insan hakları ile, Atatürk Milliyetçiliği ile laik ve sosyal hukuk devleti ile bağdaşmalıdır. Demokrasinin bir veya birçok kuralına uymayan veya cumhuriyetin temel ilkelerinden olan laik ve üniter yapıyı, demokrasiyi yok etmeyi amaçlayan ve de demokrasinin tanıdığı hak ve özgürlükleri yasa dışı yorumlarla tarif ederek oluşturulan siyasi projeleri öne süremeyecekleri, bu nitelikteki beyan ve eylemlerin gerek iç hukuk gerekse de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi korumasından yararlanamayacağı gözetilmelidir."

Ve benim de şu soruları eklemem gerektiğini düşündüm;
Yeryüzünde dikta rejimleri dışında "Yargıya Kapalı" hükümetler nerede vardır? Hükümetler ülkeyi satarsa kim hesap soracaktır? Yabacı güçlerin bir hedef ülkede hükümeti ele geçirmelerini o ülkede kim,nasıl önleyecektir?(Örnek şu an ki ülkemiz.)
Seçilmişlerin ve hükümetlerin yargılanmaları kaldırılırsa,işledikleri suçlardan dolayı kim,nasıl hesap soracaktır?
Faaliyetleri "Yargı Dışı" olan bir hükümet sizin tercihiniz mi?
Sizce hükümetler yargılanmamalı mı?
Bu hükümeti başa getiren eski hükümetlerin hırsızlıkları değilmiydi?
Bu hükümete hesap sormak yasakmıdır?
Bu krizi hükümetin bilerek ve isteyerek bazı görev ve sorumluluklardan kaçmak için yapmadığından eminmisiniz?
Bir önceki yazımı okuyunuz lütfen.
Ülkemizde havayı dumanlayıp çıkar gözeten kurtlar elbette vardır.Ben bunları kınıyorum.Ancak hiç bir ülkede hiç bir hükümet üstelik bozulan bir "İstikrar"'ın korunması tehdidi ile o devletin rejimini değiştirme hakkını da elde edemez.Böyle şey yoktur. AKP'yi ülkeyi bu duruma getiren faaliyetleri yüzünden kınıyorum.
BU ÜLKE "
SAİD NURSİ'NİN HARİKALAR DİYARI" OLMAYACAKTIR!
AKP, halefi olduğu Refah Partisinin durumuna düşmeyi, "Aç-Kapa Partisi" olmayı kendi seçmiştir.
Ülkemizi,
Hz. İbrahim zamanından önce giyilen "Keldani sarıklarının ve cübbelerinin,Babil fahişelerinin giydiği çarşaf ve peçe kıyafetlerinin (*) moda edildiği "Said Nursi'nin Harikalar Diyarı" haline getirmeye uğraşacağına devleti yönetmekle uğraşsaydı bu dava açılırmıydı?
(*)
TEVRAT'TA ÇARŞAF VE PEÇE HİKAYESİ" başlıklı yazımı okuyunuz.
Oysa iyi kötü gidiyordu.Kapatma davasına getiren şartları yaptıkları ile hazırlamıştır.
Başsavcı'yı eleştirenler zamanında hükümeti uyarmayanlardır.
Zaten Kürtler Kürdistan,solcular Sosyalizm,Ülkücüler "Turancılık gibi isteklerinden vazgeçmiş değillerdir.
AKP kendini ne sanıyor?
Bu yaptıkları savundukları istikrarın temeline bomba koymaktır.Bombanın failleri de kendileridir.
Bu ülke kimsenin çiftliği değildir.Burası tek bir ülkedir. Her cemaatin,dinin,siyasi ideolojinin inancına göre devlet kuracağı kadar geniş değildir.

Keykubat


17.3.2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.