1960'LARDA KÖY YAŞAMI
1980 İzmir doğumlu Halil Konakçı da arabesk yaşamını anlatmış.
Bir de benim gibi 1960 doğumlulardan gerçek bir arabesk yazayım dedim evlat.
Meraklısına;
1980 İzmir dogumlusun, ya benim gibi 1960'da Biga'nın dağ köyünde doğsaydın;
![]() |
| O köy burası |
Elektrik yok, cızlavet denilen lastik ayakkabılar ile gezerdik. Dağa oduna, çalıya, keçi, oğlak gütmeye giderdik. Çakır dikenler bile deler, ayaklarımızdan dikenle diken çıkartırdık.
Yaş kaç? 5-6.
Babam 100 kadar keçilerin sütlerini sağardı, çinko güğümlere doldurur, eşeğe sarardı. Beni kaldırıp semere oturtur, yuları elime verir eşeği eve götür derdi.
Önüme çakal, tilki, kurt, domuz çıkar, eşek ürker geri kaçardı. O yaşta eşeği zapt ederdim, bağıra çağıra hayvanları ürkütüp, Aynaya baktım saç beyaz olmuş, benizim sararıp solmuş türküsünü bağırarak hayvanları ürkütür eve varırdım. Kim blilir, çocuğum diye hayvanlar hoş görüyordu belki.
Annem sütleri beni eşekten indirirdi.
Eşeği ahıra bağlayıp yemini samanını verirdim.
Köyde elektrik yok.
Camlı, askılı fitilli gaz lambaları ışığında eşeği, inekleri kaşağılardım.
Gündüzleri oğlak ve eşek sıpalarını otlatmaya kıra eşekle götürürdüm.
Sabah güneşinde yola çöreklenmiş engerek yılanını gören eşek birden fren yapar, semer, yular olmadığından, eşeğin kulakları arasından yılanın üstüne kıç üstü düşerken eşek ensemden gömleği ağzıyla tutup veya başıyla itip beni yılanın yan tarafına atardı.
Yılan da kaçıp giderdi.
Can borcu, tarlalara girer çuval dolusu ayrık otu yolar eşeği beslerdim. Bir çuval da akşama ahırda yesin diye doldururdum.
Keçilere biner, boynuzlarına tutunarak diğer arkadaşlarla yarış yapardık.
Gün boyu yarım ekmek arasına kırılmış yağda pişmiş bir yumurta bir kaç dilim keçi peyniri ile karın doyururduk.
Sular da dereden.
Evlerimiz ahşap kerpiç yığma, iki odalıydı. Odalar uyumak içindi.
Herkes Hayat denilen, şimdikilerin Şömine dediği, annemin topraktan yaptığı Ocaklıkta pişen yemekleri bekledigimiz duvarsız saçaklardan çeşitli çiçek kovalarının sallandığı yerde toplanır, misafirleri orada ağırlardık.
Bir de şimdi kuzine denilen, bizim maşınga dedigimiz fırınlı ısınma aracımız da vardı. Annem onu da topraktan yapardı.
Her yıl çatlayan maşınga, ocaklık ve evin kerpiç sıvalarını onarmak için annem ve eşekle köyün dışında killi toprak ve ak toprak olan Ak Gedik denilen yere giderdik.
Köylülerin hepsi de aynı nedenle oradan killi ve ak toprak kazdıkları için oyuk yani gedik olmustu orası.
Çuvallara toprakları ayrı ayrı doldurup, bir de semerin üstüne 3 çuval, bir çuval da Annem sırtına alır ben de eşeği yederdim. Laflayarak eve gelirdik.
Killi toprağı annem samanla suyla ve hayvan gübresiyle karıştırıp evi, maşıngayı, ocaklığı, samanlığı, ahırı tamir ederdi.
Ak toprağı suda inceltip kireç yerine duvarlara sürer bembeyaz olurdu.
Sonra, un, su, süt karıştırıp, bir yemek yapar, üstüne kırmızı toz biberli yağ kızartıp üstüne dökerdi. Bu yemeğe, karışık olduğundan KARIŞTIRMA derdik. En çok bu yemek pişerdi.
Hastalanan çocuklar, ergenler kendi kendine iyileşirdi. Doktor yok, sağlık ocağı yok, 22 km Biga'ya götürecek araç yoktu.
Hasta oldugumuzda annem babam başımizda beklerdi, süt, ayran içirmeye çalışır, ateşi düşürmek için, gölgede çatıya asılı su bakırlarından su alır, ıslatır alnımıza koyardı.
Ölen ölür, sağ kalan kalır, Allah'ın takdiri olurdu.
En büyük zevkimiz, kümesteki folluktan bir yumurta alıp bakkala gidip, bisküvi ile lokum alıp, lokumu iki bisküvi arasına kıstırıp yemekti. Buna KISTIRMA derdik.
Bunu 2008'de silinen keykubat.blogcu.com blogumda yazınca Sayın Devlet Bahçeli bey okumuş, benden 15 yaş büyük olsa da o da aynı şekilde büyümüş ve bunu anlatınca adı Piskevüt'e çıkmıştı.
1980'lere kadar ülkemizin her yeri meğer böyleymiş. Polis olunca tespit ettim.
Şimdilik bu kadar.
Alaeddin Yavuz
Halil Konakçı'nın arabesk yaşamı;
https://x.com/sonceneviz/status/1988974175567114454?t=dzo34A3gtivXMFJ93OS4xA&s=19

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.