Sayfalar

11 Ağustos 2023 Cuma

#NİHAL ATSIZ ERMENİ Mİ?

Tanrıcılık (Tengricilik) ve Nihal Atsız'ın Putlaştırılması

Atatürk aydınlanma dönemi ve ardılı İsmet Inönü, Celâl Bayar-Adnan Menderes dönemleri ve bu gün dahi tüm aydınlarımız Ermeni, Rum, Süryani, Keldani'dir.

Çünkü Türkler sadece Kuran kurslarında dini eğitim alabilirdi.
Devlette görev verilmezdi.
Esir gibi savaşlarda en öne sürülerek toplu yok edilmesi sağlanırdı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk tarihi, Türkçülük, Tengrizm çalışmalarını yapanlar da Ermeni ağırlıklıydı.
Bunlar batıda Alman, Italyan Faşizmine uygun olarak oluşturulmuş peojelerin sonuçlarıdır.

Tengri Dini, eski Türk ve Moğol toplumlarının ortak olan dinidir. Şamanizm, animizm içeriklidir.
Gök veya KÖK Tengri/Tanrı adlı bir yaratıcıya inanan, TEK TANRICI ilk dindir.

Çağlar içinde, Türklerin, birlikte yaşadığı Harappa medeniyeti Kuzey Hindistan Sabileri, Hintliler,Sabilerin kolu olan Med'ler (Pers, Part, İranlılar) etkisiyle girdikleri Sabilik, Zerdüştlük, Budzim, İran yapımı Ortodoks Hıristiyanlık olan Mecusilik gibi dinlerin etkisiyle unuttuğu TENGRİ dini, Batılı gezginlerin araştırmacıların çabaları ile ortaya çıkmıştır.
Bize ilk bilgileri verenlerin başında da yaptıkları arkeolojik kazılarda buldukları yazılı metinleri Rusça ve Türkçe'ye çeviren Rus komşularımızdır. 

Rusların elinde esir bulunan İsveç'li Philip Johan von Strahlenberg (1676-1747)  coğrafyacı bir subayın görünce İsveç alfabesi, dili ile benzerliği olması nedeniyle fark ettiği Orhun kitabelerinde  Türk,Tengri adına rastlamıştır.
1893 yılında[2] Danimarkalı dilbilimci Vilhelm Thomsen tarafından, Rus Türkolog Vasili Radlof’un da yardımıyla çözülmüş ve aynı yılın 15 Aralık günü Danimarka Kraliyet Bilimler Akademisi'nde bilim dünyasına açıklanmıştır.

Tengricilik akımının ülkemizde bilinmesini yazılarıyla sağlayan beyinlerin başında, Gümüşhane Midi köyünden Deniz binbaşısı Mehmet Nail bey'in oğlu Nihal Atsız bey gelir.

Bu ve diğer ideolojiler nasıl, neden çıktı, önce buna bakalım.

1924'de Stalin, Lenin'in yerini alır almaz, Gürcü olmasından kaynaklı mıdır Mason localarına iktidar borcundan mıdır nedir, ilk işi Türkiye'yi İngiliz idaresine devreden anlaşmayı yaptı.

Haberi gece yarısı öğrenen Atatürk sabahı beklemeden SCCB büyük elçiliğine gitti. Büyükelçiyi uyandırdı, protesto telgrafları çektirdi.
Sonucunda cevap gelmedi.
 
Heyet yolladı, dinleyen olmadı. Büyük elçi de geri çağrılarak öldürüldü.

Kafese giren Türkiye'ye Amerika, Türk Irkçılığı, İngiltere şeriat dayatmaya başladı.

Bu baskılar sonucu, ilk önce Şefik Hüsnü gibi komünistler, Rusya'ya eğitime gideceksiniz denilerek aldatılıp, Trabzon limanında öldürüldü.

Yeni düzene uymak için gerekli ideolojileri yaratmak gerekiyordu.
Bazı yazar çizerlere görevler verildi.
Din ağırlıklı demokratik devlet, İslamsız Türk Irkçılığı Tengricilik, Amerikan sistemine uyumlu demokrasi-sol gibi konularda tezler hazırlatıldı.

Cemal Kutay, Nihal Atsız gibiler de bu dönemde ideoloji üretmek için seçilenlerden biriydi.

Ancak, batının isteklerini mantıklı bahanelerle boşa çıkartan, Misak-ı Milli, Osmanlıdan çıkan ülkelerde anti-emperyalist direnişleri, Balkan ve Sadabat Paktlarını kuran örgütçü Atatürk gibi biriyle uğraşmak zordu.

1935'de mason localarını da kapatınca iyice defteri dürüldü. Yavaş yavaş zehirlenerek öldürüldü.

Bu tarihten sonra Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, "Türk Soylular" ile çalışmama kararı aldılar.

1745 Vehhabi İsyanları ile başlayan, 1760 Süryani Yezidi isyanları ile süren Süryani ve Yezidiler ile çalışmaya geçtiler.

19.yy başlarında Osmanlı padişahı olan II. Mahmut'un, "Avrupalı Hıristiyanlar bizi yok etmek istiyor, ABD onlara karşı bağımsızlık savaşı vererek yeni bir devlet oldu. Belki bize yardım eder" düşüncesiyle 1815'de Beyrut'ta ilk misyoner okulunu açan ABD'nin, ABCFM (Amerikan Comission Board for Foreigner Missions) okullarına izin verdi.

Hıristiyan dinini öğretmek ve yaymak amaçlı kurulan bu okullarda "Müslümanların Hıristiyanlaştırılmasını Önlemek" için, Türk ve Müslümanların alınmaması şartıyla izin verdi.
 
Osmanlı'nın yıkılışına neden olacak derecede Türk ve İslam düşmanlığı dersleri alan gayrimüslim çocuklar tam bir Türk Düşmanı olarak Osmanlı'ya karşı dinci ve Nasyonal Sosyalist ideolojiler ile isyanlar çıkaran öncüler oldular.

Yeryüzünde bütün feodal devletleri yıkmak için her büyük imparatorluğu, Nasyonal Sosyalist ve Dini siyasetlerle iç karışıklıklara iten ABD, bütün Osmanlı topraklarında ayrılıkçı Arap, Süryani, Yezidi isyanlarını destekledi. Balkanlar, Kırım, Kafkaslar, kuzey, Doğu, Güney Doğu ve İç Anadolu'da her yerde isyanlar patladı.

1914 ile 1917 arasında süren Süveyş Kanal Savaşlarında bile Vehhabi Suudiler, Süryani Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye Dürzi Araplarının iç isyanları sayesinde kaybedildi.

Buna rağmen, Osmanlı devlet idaresine ve ordusuna bu misyoner okullarından gelenlerin alınmasına da engel olunamadı.

Aslen Bitlis kökenli olup, Bitlis Süryani, Yezidi İsyanlarından sonra kaçıp izini kaybettirmek için Malatya'ya yerleşmiş olması mümkün olan, Malatya Amerikan Misyoner Ortaokulu ve İzmir Amerikan Misyoner okulu mezunu olarak orduya katılmış, Arap isyanlarını bastırmada şöhret yapmış, zamanın Osmanlı Genelkurmay Başkanı olan Fevzi ÇAKMAK'ın yaverliğine yükselmiş, Fevzi paşanın Kuvayı Milliye'ye katılmasından sonra kim ikna ettiyse Kurtuluş savaşına katılmış, Atatürk'ün İngilizce tercümanı, Amerikan, İngiltere büyükelçilerini ikna etmekte kullandığı İsmet İnönü ile ABD ve İngiltere çalışma kararı aldı ve iktidara onu getirdiler.

İsmet İnönü döneminde de, Alman bakan Von Ribbentrop, Rosenberg gibi bakanların Kırım, Kazani Kafkaslar ve Hazar Gölünün ötesi Türkleri üzerine yaptıkları projeleri vardı.

 Alman Doğu Bilimleri Uzmanı Gerhard Jaeschke'nin 1. Dünya Savaşı sırasındaki Türk Turancılığı üzerine bir inceleme çalışma olan "Der Turanismus in der Jugentürken Zur Osmanischen Aussenpolitik in Welfriege" başlığı altında kendi hazırladığı Welt Des İslams adlı derginin 1941 yılı baskısı 13. cildinde  yayınladığı bu makaleyi Hitler'e sunulması sonrası  hazırlıklı gelen Alman büyük elçisi Von Papen, Almanların işgal ettikleri SSCB topraklarında yaşayan Türklerin Nazi çıkarlarına hizmette ne kadar yararlı olabilecekleri konusunda projeler üzerinde, SSCB idaresi tarafından sürgün edilmiş veya bir şekilde Türkiye'de bulunan, Sibirya, Kırım, Kazan, Kafkasya, Türkmenistan ve çevresi Türkleriyle çalışarak rahat bir egemenlik sürdürmeyi düşlemişlerdi.

Yukarıdaki projeleri iyi bilen, Alman büyükelçisi Von Papaen, Osmanlı Turancı'sı Enver paşanın kardeşi Nuri paşa ve Türkiye'de bulunan sayılan ülkelere ait göçmenlerle ilişki kurarak Türkiye'yi yanına çekme işine başlamışlardı.

İsmet paşanın başbakanı Şükrü Saracoğlu da "İngiltere müttefikimiz, Almanya dostumuz" ilkesine dayalı iki yüzlü bir siyaset uygulayarak, ne Almanların ne de İtilaf devletlerinin Türkiye'yi işgal gibi projeleri olmadığını kesin açıklamalarına rağmen, kazara bir kuru gürültüye giderek işgal edilmesini önlemek için böyle bir oyalama yöntemi bulmuşlardı.

Ülkemizdeki göçmen Turancılar ile birlikte Tengrici Turancı ideolojiler üreten Nihal Atsız, Türk milletinin, Alman Nazi çıkarlarına köle edilmesi projeleri olan  Dinci Turancılar ile birlikte Tengrici Turancılık üzerine oldukça uzun süre kafa yormuştur.


Ancak, Almanya'da gelişen "Alman askerlerinin kanıyla feth ettikleri toprakları Türkiye Türkleri ile paylaşmak gibi bir aptallığa bizden başka hangi avanak millet izin verebilir ki?" sorusu etrafında yapılan kısa tartışmalar ile Hitler bu projeyi, Rus orduları komutanı general Kutuzov tarafından yenilgiye uğratılıp, SSCB topraklarından kovulmadan önce iptal etmiştir.

Sahipsiz kalan İslamcı ve Tengrici Turancılık da Alman yenilgisi sonrası "aşırı Rus korkusu" olan İsmet paşa tarafından yapılan "7 Eylül 1944'te başlayan ve 29 Mart 1945"de biten bir operasyon ile de mahkum edilmiştir.


Sarışın, mavimsi gözleri, iri ve kıllı yapısı ile Türk'ten çok Balkan Slavlarına benzediği yazılıdır. 

Babasının Gümüşhane'li Çiftçioğulları'ndan Mehmet Nail, annesinin babasının da Kadıoğulları'ndan Trabzon'lu Osman Fevzi bey olmasına, iki tarafında  iki bakılırsa, Bagratuni Hıristiyan Rum veya Ermeni olma ihtimali yüksektir. 

Gümüşhane merkezinde ve merkez köylerinin nüfusları Ermeni ağırlıklıdır.

Aşağıda linkini verdiğim yazıda, Eski Gümüşhane şehrinin kalıntılarını kendi çektiğim resimlerden ibaret olan yazıma bakabilirsiniz.


Zaten Osmanlı ordusunda Fatih Sultan Mehmet sonrası tarih boyunca Türk devlet adamı yoktur. 

1976 yılında ağabeyim Deniz Astsubay okulunu kazanıp Astsubay oldu.

Dedemin büyük ağabeyi yaşı  100'e yakın veya fazla, babama haber gönderir.

"Senelik izine gelince üniforması ile gelsin, bizden birinin bu üniformayı giydiğini ölmeden göreyim"der.
Ağabeyim geldiğinde üniforması ile amcamı babam, ablam ile ziyarete gider.

Amcam, ağabeyimi sofraya oturtur, o yaşında hizmet eder, itiraz kabul etmez. İlle hizmet edecektir.
Sonra ağlarken der ki;

"-Demek ki artık devletimiz bu subay elbisesini Türklere de giydiriyor. Sen de tarihimizde bu üniformayı giyerek bizi şereflendirdin, Allah ömrünü sağlıklı uzun etsin, hayırlı evlatlar versin" der.

Türkler orduda subay sınıfına alınmamanın ezikliğini Osmanlı tarihi boyunca yaşamıştır.

Nihal Atsız beyin hem gendi babası hem eşinin babasının deniz subayı olduklarına bakarak Türk olmadığı sonucunu çıkarmaya yeterli delildir.

Ama biz "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" diyerek devam edelim.

1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasında göre Ortodoks Bagratuni Musevi Hristiyanlar (Süryaniler iki ad kullanırlar), Yezidiler askerlik ve vergiden sorumsuz yani muaf tutuldukları için, askerlik, vergi yükleri altında çalışan Türkler okula gidemezdi.

Cumhuriyet döneminin aydınları içinde de Türk soylu aydın bulmak samanlıkta iğne aramak gibidir.

İster Türk olsun ister olmasın, insanımıza yeni bir bakış açısı kazandırmıştır.

Bunlar önemli olmasa da, Atatürk ve döneminin karalandığı İnönü ve Demokrat Parti döneminde bu günkü Akp'nin Atatürk Düşmanlığı siyasetini aratmayan hakaret dolu yazılar yazdı.
 
Örnek olarak;
" Mustafa Kemal Paşa iyi bir kumandan, ondan daha üstün olarak da dâhi bir siyaset adamıdır.
Dağınık ve işgal altındaki Türkiye’yi birleşik olarak kurtarmak için başvurmadığı tertip, girmediği kalıp kalmamıştır. Usta bir satranççı yahut damacı nasıl on hamle, on beş hamle, hattâ yirmi hamle ilerisini görerek ve düşünerek ona göre taş sürerse, Mustafa Kemal paşa da Yunanlıların ne kadar asker çıkarılabileceğini, İngiltere'nin onları nereye kadar destekleyeceğini, Fransa ile İtalya'nın ne zaman İngiliz menfaati aleyhine gizlice çalışacağını isabetle tahmin ediyor, Türkiye'nin depolarında kaç askeri silâhlandıracak kadar tüfek ve cephane bulunduğunu biliyor, yeni çıkan komünizmden de İngiltere aleyhine ne şekilde faydalanacağını hesaplıyordu..." gibi övücü tespitleri yanında, dünya küresel siyasetini çözemediği için de, içinde Atatürk'ün de dahil edildiği "Dalkavuklar Gecesi" yazısında Atatürk aleyhine saçmalamaktan da geri kalmamıştır.

Ama gün gelmiş, 'Türkiye'de Atatürk'ün ölümünden sonra huzur diye bir şey kalmadı.'' ve ''korkarım bu ülkede Atatürk'ü savunan bir ben kalacağım. çok aşırı ve haksız Atatürk aleyhtarlığının propagandası yapılıyor.'' demiştir.

1961 sonrası da, Süryani Bagratuni Gregoryen Ermeni Hıristiyanlığının "İslam Maskelisi" olan, Nurculuk Denen Sayıklama çalışması ile de, kriptoların İslam adıyla yürüttükleri dinci gericiliğe karşı dik durmuştur.

Belki bu tartışılan köksüz, omurgasız yapısı biraz da Müslümanların Islâm değerleri öne çıkarılarak, el altından Doğu Kiliseleri Hıristiyanları ve Yahudilerinin dinine evrilerek Hıristiyanlaştırılması projesinin ağırlık kazanması ile, Atatürk, Kurtuluş Savaşı, Türk ve Cumhuriyet tarihi batının baskılarıyla gözden düşürülme siyasetinin sonuçlarıdır.

Nihal Atsız da, herkes gibi ihtiyaçları olan bir insan, kendisine göre doğru, yorumlayanlara göre yanlış, kötü sayılabilecek sözleri, yazıları olabilir.

2000'li yıllarda, Osmanlı'nın iç ihanetlerle kriptolarca yıkılmasını, İslam'ın Türk milletini düşman sayan tutumunu işleyen ilk yazılarım beğenildi.
Bunlarda Nihal Atsız Tengrizm öğretisinin, Amerikancı İslamcı köle Türkçülükten, Türklerin uyanması için başlangıç olacağını, samimi Türk soylu Ülkücülerin buradan başlamasını önerdim.

O zamanlar sadece keykubat.blogcu.com'da yazıyordum.

O zaman tek olan Windows arama motorunda ararken bir gün "Komünist Manifesto Yayınlamış" bir Ülkücü blog gördüm. Çok hoşuma gitmişti.

Şimdi inadına Tengrici bazı grupların "Ölen Tanrı Kültüne" dayalı olduğunu düşündüğüm ilkelliklerin bilinç altlarındaki etkisi nedeniyle olsa gerek Atatürk, Alpaslan Türkeş gibilere yaptıkları gibi, Nihal Atsız beyi de ilahlaştıran yazı ve yorumları toplumda tepki çekmektedir.

Bilindiği gibi son 13 yılda Recep Tayyip Erdoğan da kendi kesimi tarafından Allah ilan edilmiş durumda.

İnsanlar ille de insan şeklinde bir tanrıya tapmakta bunca ısrar edince, bu vatandaşlara da bozulmak bile gelmiyor içimden.

Yeryüzünde, insan anne ve babadan doğup kusursuz olan hiç kimse yaşamadı.

Ama düşünceleri ile bireyleri, toplumları, dünyayı değiştirenler çok oldu.

Bu tespite dayalı olarak, tespitler, fikirler, ideolojiler hak ettiği değeri görmelidir.

Bunların sahiplerine gösterilecek saygı, sevgi, bağlılık Tanrılık derecesine çıkarılmamalıdır.

Böyle bir tutum, onları savunurken hem elinizi güçlendirir hem de sizin de o ideolojiye birikimleriniz ile katkıda bulunarak fikrin mükemmelleşmesine olanak verir.
Ki olması gereken budur.

Son olarak, adından başka Türklüğü kalmamış, yüzyıllardır haçlılarla bir olup Türk ve Müslüman katliamı yapan Hıristiyan ve Musevilerin yönettiği, her seye sahip olduğu bir devlette;
Türkçülük- Turancılık- Tengricilik veya Türk-İslamcılık gibi tamamen Türklerin köleleştirilmesi olan bir siyaset izlemek, sadece yok etme amaçlı TÜRK DÜŞMANLIĞIDIR.

Türkçülük de İslamcılık da Türk ve Müslüman soylu olmayanlar tarafından, Türkiye Cumhuriyetini dini-etnik bağlamda bölerek düşmanlık yaratarak aşama aşama yıkıma götürmek için yapılmış sinsi projelerin temeli olmuştur.

Buna en güzel örnek, Gregoryen Süryani Hıristiyan Ermeni İslamcı  din adamımız Fetullah  Gülen'in Ermeni İslamci bas yazarı Elif Şafak'ın bir yazısını okuyalım ve Türk düşmanlığını görelim;

"""Eski bir yazı ama olsun belki ilk kez okuyorsunuzdur. 
Ülkesine söven kadın: Elif Şafak!

Fethullah Gülen’in manevi oğlu Eyüp Can ile evlidir.Eyüp Can, tüm Fetullahçılar gibi Amerika’da okudu ve ardından Türkiye’ye geldi,Zaman Gazetesinde ve Referans Gazetesinde calışmaya basladı. Eyüp Can 2005 senesinde Berlin’de Elif Şafak ile evlendi.

Elif Şafak 1971’de Fransa’da doğmuştur.
Ermeni bir annenin çocuğu olan Elif Şafak’ın Ermeni vakıflarından para aldığına dair çok fazla iddialar vardır.

Elif Şafak, 2005-2009 arası tam dört yıl Zaman Gazetesinin başyazarlığını yaptı.
Zaman Gazetesinin Başyazarlığını yaptığı 2006 senesinde, Elif Şafak “Baba ve Piç” isimli bir kitap yazdı. Bu kitapta Türk Milletine ve Osmanlı Tarihine ağzına geleni sayan Elif Şafak mahkemelik oldu.

Şimdi bu kitaptaki küfürlerden birkaç tane alıntıya bakalım:
1. ...Bütün akrabalarını 1915’te kasap Türklerin ellerinde kaybetmiş soykırımzede bir sülalenin torunuyum (Sayfa 63)
2. … Sen kalk gel Ortaasya’dan, dal dosdoğru Anadolu’nun bağrına, sonra bir bakmışsın her yerdeler! Orada yerleşik olan milyonlarca Ermeniye ne oldu peki? Asimile edildiler! Eridiler! Yetim bırakıldılar! Sürüldüler. Mal mülklerinden oldular! (Sayfa 65)
3. … Sıradan Türklerle ne konuşacaksın eğitim görmüşleri bile ya Milliyetçi ya cahil (Sayfa 130)

4. … Ayaşta sağ kalan olmamış Çankırı’ya götürülenler de peyderpey öldürülmüşler… Sopalarla, balta saplarıyla dövülmüşler. Bazıları açlıktan ölmüş bazıları da öldürülmüş (Sayfa 170-171)
5. … Türkler de 1915’te bunları Ermenilere yapanlar (Sayfa 172)
6. … 1909 Adana katliamlarından ya da 1915 tehcirinden… bunlar sana bir şey hatırlattı mı? Ermeni soykırımı diye bir şey duymadın mı hiç? (185-186)
7. … Toprağımızdan kovulduk, eşyalarımızdan olduk, hayvan muamelesi gördük, koyun gibi kesildik. Doğru düzgün haysiyetli bir ölüm bile esirgendi bizden. (Sayfa 192)
8. … Erkek bırakmıyorlar ortada. Silah arama bahanesiyle Ermenilerin evlerine girip sonra da yağmalıyorlar”

Bu kitabın dava mevzusu olması Avrupa Parlementosunda konuşuldu ve DÖNEMİ̇N DIŞİŞLERİ BAKANI ABDULLAH GÜL, Avrupa’dan gelen talimat üzere Elif Şafak'ı mahkemeden kurtardı.

2007’de Abdullah Gül,Cumhurbaşkanı olduktan sonra Çankaya'daki bir yemeğe Elif Şafak da davetli olarak gitti.

Elif Şafak mahkemelik olduğu bu davalardan dolayı beraat edince,TAYYİP ERDOĞAN kendisine tebrik telefonu açmıştır.

Ermenistan'a arşivleri açalım dedik. Yanaşmadılar.
Bu asil millete Piç, Kasap, İstilacı ve Cahil diyen bu kadının kitaplarını almayınız.
Yazdıklarına itibar etmeyiniz.

(alıntı)
SADECE VE SADECE ANLAMAYA ÇALIŞINIZ.... 
KİM KİMDİR, KİMLER KİMLERE HİZMET YARIŞINDA...
UYUMAYIN UYANIN ARTIK!!!

Takdir aklı, fikri, yeterli bilgi ve deneyim sahibi olanlarındır.

Alaeddin Yavuz

04 Mayıs 2024 günü yaptığım ektir.


































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.