Sayfalar

16 Mayıs 2018 Çarşamba

NURCULARIN ŞİRK KOŞMALARI BİTMİYOR

NURCULARIN PUTPERESTLİKLERİ BİTMİYOR.

Bu paranoyağın, vaftizi andıran olayla çocuk diriltmesini de yazar bu sapıklar.[/caption]Saidi Kürdi Deliüzzaman, 1877-1960 yılları arasında yaşamış, ağabeyi sıbyan mektebi öğretmeni olduğu halde, 1892'de Vatikanca Hristiyan sayılan Dürzilerden Mısırlı Dürzi imam Cuma'nın yazdığı, Cuma adıyla anılan heceleme kitabını 16 yaşına (1904) yılına kadar, Bitlis, Siirt, Erzurum arası yatılı okullarda gezdirilmesine rağmen bitiremediğinden gittiği her okuldan atılmıştır.(Kendi yazdırdığı Tarihçe-i Hayatım kitabı- Kitabından alıntı yaptığım ilgili yazıların linki)

Ama, bu yazıda 1896 yılında yani (1896-1887=9) "9" yaşında iken, Erzincan Osmanlı valisi Zeki paşaya namazın mı iftarın mı önce yapılacağı hakkında nasihat ediyor.

(Not;Hanefilerde, yani bizde, akşam namazı vakti çabuk geçtiğinden, oruç açılır, namaz kılındıktan sonra iftara devam edilir)

Oysa kendi yazdırdığı Tarihçe-i Hayatım kitabında, Deliüzzaman'ın "9" Dokuz yaşında okumak için okula gittiği yazılıdır. Okuyalım;



Şimdi de asrımızın musibeti Deliüzzaman Said-î Kürdî’den bahsedelim; Babasının adı Mirza, annesinin Nuriye’dir.

1876 yılında Bitlis’in Nurs köyünde doğdu.Yani o doğduğunda Sultan II.Abdülhamit tahta çıkıp kılıç kuşanarak Padişah olmuştu.

İlk eğitimini Nurs köyünde, ağabeyi Molla Abdullah'tan almıştır. Tağ Köyü’ndeki Molla Mehmed Emin Efendi’nin medresesinde öğrenim hayatına başladığında Said Nursi dokuz yaşındaydı

Daha sonra icazetini aldığı ve sonra Doğubeyazıt’tan ayrıldığı bildirilmektedir. Arkadaşları ve bazı hocalarıyla olan tartışmaları ve kavgaları (!) sebebiyle medrese eğitiminde aksamalar olmuştur.Cezire Ağasının Bir gün Said Nursi'yi öldürmek (!) için hizmetçisi hançerine davrananınca Said Nursi silahına davranır fakat muhatabında hareket görmeyince onu soğuk suya batırıp çıkarır.
(Kaynak Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım : İlk Hayatı | 38 )
*Kaynak-Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat | Birinci Kısım : İlk Hayat
Bu dokuz yaşında eğitime başlamış, 16 yaşına kadar öğrenememiş, aşırı gerzek, geçimsiz, paranoyak bir Ermeni dönmesini ilahlaştırmak değilse nedir.

Yazı hep yaptıkları gibi, tarih, basit toplama çıkarma bilmeyen insanların kafasını karıştıracak saçmalıklarla dolu. Okuyanı lafa boğup şaşırtma taktiği ile yazılmış şirk ehli bir yazı.

"9"yaşında, henüz sıbyan mektebine başlamış, harfleri bile bilmeyen, Bitlis Nurs/Nors Ermeni köyünden, henüz heceleme kitabını öğrenip geçememiş gerzek bir çocuğun kendi başına Erzincan'da ne işi olabilir?

Olsa bile, Sait doğduğu tarihte Erzincan'da göreve başlamış bir paşanın Sait gibi bir geri zekalı" 9" yaşında, zamanın ilk okul birinci sınıf öğrencisi,deli bir çocuk ile görüşme gerekçesi ne olabilir?

Yalanlarınız batsın şirk ehli putperest şerefsizler.
İfadeye bakın ;
"Bediüzzaman Hazretleri Erzincan’a 1896 (1896-1887=9 yaşında) yılında teşrif ediyorlar. O yıl, önce Erzurum’a geliyor… Erzurum’da iken Zeki Paşa davet ediyor ve üç ay müddetle Erzincan’da kalıyor Bediüzzaman HAZRETLERİ"

"9" yaşında, belki çişini tutamayan, okumayı öğrenememiş geri zekalı çocuğu Zeki paşa yemeğe davet ediyor, din öğretmenini "Paşa, Bediüzzaman Hazretleri’nin yüzüne baktı. Sonra, ‘Sus hele sen, ağzı bezekli talebe’ dedi.
Hoca, ya da molla falan demedi, talebe dedi." şeklinde aşağılıyor.
Bu, Hristiyanların İsa peygamberin Nasıra'da, beş-altı yaşlarındayken Yahudilere İncil'i vahyettiği inancından kopyalama bir şirk yazısıdır.

Bu ne sapıklıktır?

Kim bu mal, İngiliz, Rus ajanı Bitlis Ermeni'si biraz tanıyalım;
Bu şerefsiz, 1864'de Sultan Abdülaziz'İn yaptığı Ermeni tehcirinden, Müslümanlığa dönerek sürgünden kurtulmuş olduğu açık olan, Sünni, Şafi Müslümanlar gibi ibadet eden Gregoryen Hristiyan bir Ermeni devşirmesidir. Çünkü Hristiyanları ve o z amanlar bölgede faaliyet gösteren Amerikan ABCFM Protestan, İngiliz Anglikan, Avrupalı Katolik, Protestan,Presbiteryen Hristiyan misyonerlerini iyi tanıyor;

Misyonerler ve Hristiyan ruhanileri, hem nurcular çok dikkat etmeleri elzemdir. Çünkü herhalde şimal cereyanı, İslam ve İsevi dininin hücumuna karşı kendini müdafaa etme fikriyle İslam ve misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışacak.” (Lem’alar,111,141)

Osmanlı'nın son nefesini verdiği 1919'da, Müslüman dini ve devlet idaresi mi kalmış? Hangi Müslüman ve Hristiyan ittifakı vardı da ondan bahsediyor? Kendi gibi dönme devşirme ittifaklarını kast ediyor tabii ki.

1926 yılından sonra Said-i Kürdi adını kullanmayıp Said-i Nursi adını kullanır. Bu ad değişikliği ile ilgili Türkçü Nihal Adsız şu tespiti yapar:

" Kürtlerin mevhum meziyetlerinden bahsediyor. Kısacası, onlara devlet kurdurmaya çalışıyor. Tabi devletin buna müsaade etmeyeceğini anladıktan sonra 180 derece çarkla Said-i Kürdi olan adını Said-i Nursi yaparak ve nur risaleleri diye cehlin ve taassubun örneği olan karalamalar düzerek bir din mürşidi gibi ortaya çıkmayı başarıyor." (Adsız, makaleler 111- makale adı" nurculuk denen sayıklama)

Bakınız Osmanlı Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri, Kürd Saidin Mezhebi Hakkında Reddiye Armağanı adlı kitabında, Saidi Kürdi için neler diyor?

"Bu kadar büyütülen Saidi Kürdi kimdir :

"Sait, kürt cemaatından, şafii mezhepli, nakşi tarikatlı, okur fakat yazmaz, imla bilmez, seksen sene içinde yaşadığı millet olan Türkün lisanına hakkıyla vakıf olamamış, felaketten felakete sürüklenmiş, bir hapishaneden diğerine sürülmüş ve bugün seksen yaşını geçmiş ihtiyar bir adamdır.
Sait, Kürdistan Azmi Kavi Cemiyetinin arzusu üzerine mahalli Kürt kıyafeti ile, boynunda dürbün, belinde tabanca ve kama, ayağında lapçin ve başında poşu olduğu halde İstanbul’a gelmiş ve büyük bir cüretle Cuma selamlığında Padişaha cemiyetin Sait imzası altında yazdığı ve esası Kürtçe tedrisat yapacak mektepler açmaya dayanan arızayı takdim etti. Memleketin ve milleti İslamiyenin ittihadını bozmak gayesine matuf olan bu hareketi canianesinden dolayı haklı olarak tımarhaneyi boyladı.
Damarında bir damla Türk kanı olan her Müslüman’a, bu adamın Mason ve Komünist kadar tehlikeli olduğunu ehemmiyetle hatırlatırım."

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi bu gerzeği niye tehlikeli buluyor?
Çünkü adamın her işi batılı Hristiyan misyonerlerinin destekleri ile yürütülüyor da ondan.

Meraklısı, gerzek bir Ermeni vatan hainini tanrılaştıran şirk dolu bu saçmalığı okusun.
Bu paranoyağa din uleması diyenin de, inananın da taaaaa aklını eşekler becersin.
İnsanı salaklaştıran, şirke boğan bu saçmalıkları önleyecek bir dini, adli kurum bu ülkede yok mudur?
Nurcular, ciddi olarak yazılarının yanlış olduklarını böyle yazılan eleştirilerle anlayınca yazının içeriğini değiştirdiklerinden yazının alını kopyalayarak veriyorum;

Said Nursi'den paşaya 'önce iftar mı namaz mı' cevabı

“Oruç açma mevzuunda, ‘Önce namazı mı kılalım yoksa iftarı yaptıktan sonra mı namazı kılalım?’ diye Zeki Paşa ortaya bir soru attı. Bediüzzaman’a soralım dediler


Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Hazretlerinin 121 yıl önce yaptığı Erzincan ziyareti sırasında yaşanan bir Ramazan-iftar hatırası Ömer Özcan'ın Ağabeyler Anlatıyor-5 kitabında şöyle yer alıyor:
Müşir (Mareşal) Mehmed Zeki PaşaSultan II. Abdülhamid Han döneminde, Erzincan 4.  Ordu-yu Hümayun Komutanlığında bulunmuş bir Osmanlı paşasıdır. Sultan II. Abdülhamid Han’ın çok sevdiği ve güvendiği Zeki Paşa’nın bu görevi, 1887-1908 tarihleri arasında tam 21 sene devam etmiştir. Sultan’ın tahtının zayıflamasıyla beraber, Zeki Paşa’nın görevi de sona ermiştir.
Bediüzzaman Hazretleri Erzincan’a 1896 yılında teşrif ediyorlar. O yıl, önce Erzurum’a geliyor… Erzurum’da iken Zeki Paşa davet ediyor ve üç ay müddetle Erzincan’da kalıyor Bediüzzaman Hazretleri.
Konuyu araştırmak için 2010 yılında Erzincan ziyaretimiz oldu. Re’fet Kavukçu ağabeyin yardım ve destekleriyle iz sürdük. Re’fet ağabey bizi Bediüzzaman Hazretlerinin Erzincan ziyaretini yaptığı yılları anlatabilecek Hasan Dokgöz ağabeyle tanıştırdı ve beraberce Hasan Dokgöz’ün hatıralarını kaydettik. Ramazan ayı münasebetiyle bir hatırayı Risale Haber okuyucuları ile paylaşmak istedim. (Ömer Özcan)
HASAN DOKGÖZ BABASI ZEKİ PAŞAYI ANLATIYOR
1925 Erzincan doğumluyum. Babam Bekir Sıdkı Dokgöz, Erzincan 4. Ordu Komutanı Mehmet Zeki Paşa’nın mahiyetinde Kanun Başçavuşu olarak 16 sene hizmet etmiştir. Babamın köyü Şoha, şimdi Cevizli Köyü diyorlar. 1864 doğumlu olan babam 1949’da 85 yaşında iken vefat etmiştir. Kabri Erzincan Terzi Baba Mezarlığındadır. Bediüzzaman Hazretlerinin Erzincan ziyaretini babamdan duyduklarımı size anlatayım:

ÖNCE İFTAR MI, NAMAZ MI?

Bediüzzaman’ın ziyareti sırasında babam, Zeki Paşa’nın Başçavuşu olarak orada hizmet ediyormuş. Ramazan ayına denk gelmiş bu ziyaret.
Babam Bekir Sıdkı Dokgöz bana şöyle bir hatıra anlatmıştı:
“Bediüzzaman’ı Zeki Paşa davet etti Erzincan’a. Zeki Paşa bana dedi ki: ‘Aşçıya söyle şu şu yemekleri yapsın.’ Ben de gittim söyledim, o yemekler hazırlandı. Ramazan ayıydı, iftara az vakit kalmıştı. İftar sofrasındayız. Saate bakıldı, vakit yakın... Orada Erzincan’da bulunan ulemalar da vardı, meşayih de...
“Oruç açma mevzuunda, ‘Önce namazı mı kılalım yoksa iftarı yaptıktan sonra mı namazı kılalım?’ diye Zeki Paşa ortaya bir soru attı. Bediüzzaman’a soralım dediler. O sırada çok genç bir hoca, askerî lisede Türkçe hocası Divrikli Hoca Miktad: ‘Efendim, birer hurma veya zeytin alalım. Sonra namazımızı kılalım’ dedi. Paşa, Bediüzzaman Hazretleri’nin yüzüne baktı. Sonra, ‘Sus hele sen, ağzı bezekli talebe’ dedi. Hoca, ya da molla falan demedi, talebe dedi.
“Zeki Paşa ‘Hocam siz ne buyurursunuz?’ deyince, Bediüzza­man Hazretleri ‘Evvel taam, sonra kelam’ dedi. Oradan Çermeli Hocaefendi de: ‘Efendim bir delil, ayet veya hadis söylerseniz memnun oluruz’ dedi. ‘Ya molla, ayet yok, hadis var’ dedi Bediüzzaman.
"Cenab-ı Peygamber (asm) ashabıyla otururken: ‘Kim iki rekât kusursuz namaz kılarsa ona bir deve vereceğim’ diyor. Ashab kalkıyor, hepsi de namaz kılıyorlar. Artık kaç kişilerse... Kılamadıklarını söylüyorlar. ‘Ya Ali, sende mi kılamadın?’ diyor. ‘Ya Resulullah, ben de kılamadım. Acaba Kusva ismindeki devesini verir mi diye aklıma geldi’ diyor.
Bediüzzaman Hazretleri: ‘Nasıl? Tatmin oldunuz mu?’ diye sordu. Zeki Paşa: ‘Efendim bizi müstefid ettiniz’ dedi. Bediüzzaman: ‘Onlar deveyi düşünüp kılamadılar da, biz mi kılacağız? Acaba hangi yemek gelecek, tatlı mı gelecek diye’ onları ikna etmişti.” Bunları bana babam böyle anlatmıştı.
Yazının linki; http://www.risalehaber.com/service/amp/said-nursiden-pasaya-once-iftar-mi-namaz-mi-cevabi-327482h.htm

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.