1768-1829 BALKANLARDAN KIRIMA OSMANLI
KARADENİZ BÖLGESİNDE HASTALIKLAR VE SÜRGÜNLER
Aşağıda adını verdiğim kitabın daha başlangıcında dikkatimi çeken olayların bizim tarihimizde bize öğretilmediği dikkatimi çektiğinden halkımızla paylaşmayı uygun buldum.
Başımızdaki siyasi partileri ve bürokrasiyi ne yazık ki Atatürk sonrasından beri İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği ile eski SSCB şimdiki Rusya Birleşik Devletler Topluluğu da tali etkisiyle tayin etmektedirler.
Bu olayın yeni olmadığını, bu kitapta 1829 Osmanlı Rus savaşında zamanın başbakanı olan Sadrazam Ahmet paşa tarafından savaşa giden ordunun hareket noktalarından, içeride çıkabilecek isyanlara karşı alınan tedbirlere kadar Rus Çarlık Ordusuna bildirildiği anlatılmaktadır.
Bunu daha önceden tespit ettiğimden blog başlıklarımı kendime ait olan "Tacı Haine Giydiren Milletin Kanı Dinmez" sözümle belirlediğimi hatırlatırım.
Bu kitap da 1700-1800 lü yıllarda Rus ordusuna geçmiş Osmanlı paşalarından, sayısız ihanetlerden bahsetmektedir.
Ben sadece bir kaç sayfanın resmini çektim ve onları kısmen dilimize çevirmeye çalışacağım.
Yazılarıma özellikle yandaş medyada iktidar yanlısı çakma profesörlerin, tarihçilerin ve cahil ilahiyatçı ve imamlarca çok itiraz ve yalanlama yapıldığından sayfa resimlerini çekerek yayınlama gereği duydum.
Kitabın adı: Migration and Disease in the Black Sea Region (Karadeniz Bölgesinde Hastalıklar ve Sürgünler)
Açıklaması;Ottoman -Russian Relations in Eighteenth and Early Nineteenth Century. (Onsekizinci ve Erken Ondokuzuncu Yüzyıullarda Osmanlı-Rusya İlişkileri)
Yazarı; Andrew Robarts
Kitabın Yayın evi ve yayınlama tarihi;
Kitap görüldüğü gibi akademik bir araştırma kitabıdır.Yazar Andrew Robarts, Geogetown Üniversitesinde bir akademisyendir. öğretmenlerinin ve ailesinin teşvikleri, bazı yayıncı kurumların maddi destekleriyle gerçekleştirdiği araştırmasını, önce kendi Üniversitesi Georgetown'da başlatmış sonra ülkesinden ayrılarak Bulgaristan, Romanya, Rusya, Kırım Odessa ile Moldavya Kişinev, Türkiye Osmanlı ve İslam Araştırmaları devlet arşivlerinde belge tarayarak ve bazı adını verdiği tarihçilerimizle görüşerek bilgileri temin etmiştir.
Ülkemizde iktidar yandaşlığı yapan Osmanlıca bile bilmeden Osmanlıcılık yapan, ömründe bir A4 kağıdı dolduracak yabancı bir akademik çalışmayı dilimize çevirip öğrencilerine, halkımıza ulaştırmaktan aciz cahil çakma doçentler ve profesörlerin yanıltıcı, yanlış, saçma yorumlarına aldanmayınız.
Özellikle AKP döneminde yazılan ve yayınlanan bilgilere asla itibar etmeyiniz. Verdiğim bilgileri de yazarın bir yabancı olduğunu, azıcık Hristiyan toplumunu kayıracağını da unutmayınız. Gerçeğinde ben onları önce olduğu gibi yayınlayıp sonra bizdeki karşılığıyla size düzelterek vermeyi ilke edinmişimdir.
Büyük devletlerin yazarlarının da "kompleksi olmadıklarından" en az yalana başvuran araştırmacılar olduklarını da unutmayınız.
Siz de daima uyanık olun yeter.
Çeviriler sayfa takip etmeden seçilen kısımlardan yapılmıştır.
İyi okumalar;
Karadeniz Bölgesi ve Bölgesel Tarihi
Karadeniz Bölgesi, 1768-1829 tarihleri arasında geleneksel
sömürgeci karakterli bir savaş tiyatrosuna göre şekillendirilmiştir.
Aslında bu dönemde Osmanlı ve Rusya, Karadeniz üzerinde
Balkanlar, Kafkasya üzerindeki üstünlük savaşlarında dört silahlı çatışmayla ilişkilendirilebilirler.
Bu kitaba esas alınan Rus asilzadesi İvan İvanoviç Veşniakov’un Kırım tatarlarını hacdan getiren
bir gemi ve sonra Yunan bir ticaret gemisiyle Osmanlının başkenti İstanbul ile Karadeniz
bölgesinde edindiği izlenimlerini yazdığı hatıralarıdır.
Veşniakov’a göre 18.yüzyıl ve erken 19.yy Karadeniz bölgesi savaşlarla
sürekli el değiştiren, halkın çoğunun Osmanlı ve Rusya arasında ki
değişiklikler yüzünden karşılıklı ticaretin yanında hastalıkların da yaygın
olduğu bir bölgedir. Sayfalar 2,3,4)
Düzenleme öncesi Bir Not;
Karadeniz Bölgesi Tarihi, uluslararası Serbest Ticaretin açıklıklığı
ile kapalı ekonomi arasında sarkaç gibi sürekli yer değiştirmiştir. 1768-1774 yılları arasında süren Osmanlı-Rus
savaşları sona ermiş, s Kırım’ın Kaffa limanında imzalanan Küçük Kaynarca
Anlaşmasıyla (1774) Kırım Hanlığı Rusya idaresinde bağımsızlık kazanmış,
Karadeniz sahilinde bulunan Kinburun, Yenikale ve Kerç limanları Rusların ağır
baskıları sonucu Rusya’ya terk edilmiş, Osmanlı gölü olan Karadenizden
Çanakkale boğazına kadar bölgelerde Rusya serbest ticaret yapma hakkı da
kazanmıştı.
Bu serbestliğin getirdiği göçlerle birlikte de bölgede
hastalıklar da hatırı sayılır ölçüde yayılmıştı. Bunları önlemek için 1768’de
Osmanlı ile Rusya’nın aralarında Hünkar İskelesi anlaşmasını imzalayarak
yakınlık kurmaları, Rusların İstanbul’da asker bulundurma konumuna ilerlemesi
de İngiltere ile Fransa’yı telaşlandırmıştı. Karadeniz Sorununa uluslararası statü kazandırılması ile 60 yılda
Karadeniz ticareti ikili ekonomik konumunu yitirmişti. (S.9)
Göçler ve Yerleşimler
18. ve 19. Yüzyıllarda göçlerle gelen yer değiştirmeler
siyasi, ticari, tarımsal faaliyetler gibi nedenlere bağlı olarak değişmekteydi
ve bu göçler Karadeniz bölgesinde gurbetçiliğe dayalı göçleri hareketlendirdi.
Bu göçler içinde Rusların Osmanlı’dan aldıkları yerlere yerleştirdiği göçmenler
arasında Ermeniler önemli yer tutuyordu. Dynester nehri kıyısına 1792’de
kurulan Grigoriopol şehrine kuzey Kafkasya’da Terek nehri civarından göç
ettirilen Ermeniler Bender, Kilia ve İbrail, Nahçivan ve Mozdok yerleşimlerini
kurdular. 1790’larda Grigoriopol şehrinde Ermeniler , 1000’rus nüfusuna karşın
2.800 ile nüfus çoğunluğunu ele geçirdiler ve Kızılyar ile Mozdok
yerleşimlerinde çoğaldılar.
Osmanlı’ya ait Tun Nehri vilayeti ve Rumeli
kasabalarında önemli sayıda Ermeni nüfusu bulunuyordu. Rusların 1809’da Eflak’ı
işgal ettiklerinde Rus askeri memurları Bükreş’te 801 Ermeni yerleşimci tespit
ettiler.
Karadeniz bölgesinde 18. Ve 19. Yüzyılların erken
dönemlerinde Yunanlı göçmenler de yerleştirildiler. 1780’lerde Yenikale,Kerç ve
Taganrog kentlerinde Yunanlı tüccarlar da çeşitlendiler. Bu yüzyıllarda Güney
Rusya’da önemli Yunan nüfusu bulunmaktaydı. 1820’lerde Yunan kaçaklar ile göçmenlerin
gelişleriyle Tuna vilayeti şehri Dobruca’da Yunan nüfusu iyice artmıştı.
Rus çarı Dinyester nehri kıyısındaki geniş topraklarda Eflak
ve Moldavyalı asillere geniş topraklar bağışladığından güney Rusya ve Besarabya’da
Moldavyalı köylüler tarım yerleşimcileri olarak buralara göçtüler ve 19. Yüzyılın
erken dönemlerinde Besarabya’da nüfus çoğunluğunu elde ettiler.
Bunların yanında Hristiyan Türkler veya Bulgarlara göre
Türkleştirilmiş Hristiyanlar (Poturçeni Bulgarları)ile Gagavuzlar da Karadeniz
boyunca Dobruca ve Besarabya’da nüfus yoğunluğu elde ettiler.
18 ve
19.yüzyıllarda Gagavuzlar, Karadeniz civarında Balçık, Kavarna, Köstence,
Mangalya, ve Varna şehirlerinde ve Silistre, Dobruca’da büyük ölçüde
yerleştiler ve Dobruca’nın Vister kasabasında 1000 aile Gagavuz yerleşmişti.
Rus ve Bulgar yetkililerince yanlış değerlendirilen birkaç Sırp,
Moldavyalı, Yunan azınlığın yanında Türkçe konuşan Gagavuz Türkleri 18.yüzyılın
erken dönemlerinde Güney Rusya’ya yerleşmişlerdi.
1786-1792;1806-1812;1828-1829 Osmanlı Rus savaşlarında
binlerce Gagavuz Türk’ü Osmanlı’nın Bucak, Bender ve İsmail şehirlerine göç
etmişlerdi. 1830’ların ortalarında Besarabya’da 27.000 Gagavuz Türk’ü
yaşmaktaydı.
1806-1812 Osmanlı Rus savaşında Tuna bölgesinden Rusya
imparatorluğuna önemli sayıda Çingene göçleri olmuştur. 19.yy ortalarında
Rusların yaptıkları nüfus sayımlarında Besarabya’da Romen nüfusu 12.000 olarak
tespit edilmiştir. İngiltere’nin Bükreş konsolosu William Wilkinson’un
tahminlerine göre Tuna vilayeti bölgesinde 150.000 Romen yaşamaktaydı ve
çabucak yer değiştiriyorlardı.
Prusya (Almanya) Sarayevo konsolos yardımcısı Carl Von Sax’a
göre Osmanlı’nın alt Tuna vilayetinde yarısı Müslüman yarısı gayrimüslüm 25.000
Romen yaşamaktaydı.
1768-1830 yılları arasındaki Osmanlı savaşları süresince
Rumeli’den Tuna’ya Rus idaresine en çok göçenler 250.000 nüfus ile Bulgarlardı
(Bulgar nüfusunun %15’i) ve kısa süre Rus idaresinden sonra bu göçmenler eski
evlerine geri dönmüşlerdi….
Alan Fisher’a göre 1768-1792 yılları arasında
150.000-200-000 Kırım Tatarı Rusya’dan Osmanlı’ya göç etmişti. Birian Willliams’a
göre Rumeli’de on binlerce Kırım Tatarı yaşamaktaydı.
Güney Rusya’da Bulavin isyanını takip eden ayaklanmalarda
Nekrosovitler olarak bilinen ve “eski imanlılar” da denilen Ruslar ile
Kazaklardan oluşan çok sayıda göçmen Tuna nehir ağzı yatağına 18. yüzyılın
erken dönemlerinde göçmüşlerdir. 1703-1730 yılları arasında hükümdar olan III. Ahmet
onların Osmanlı ordusunda görev almaları halinde vergi muafiyeti tanıyan ferman
yayınlamıştır. Bu yüzden 1768’den 1829’a kadar süren Osmanlı Rus savaşlarında
bu Nekrosovitler Osmanlı askeri olarak savaşmışlardır. Bu sayede Tuna kıyısında
Seriköy, Dunavets ve Beştepeler ile Osmanlı toprakları Dobruca, Babadağ, Maçin,
Tulça, Hırsova ile Karadeniz kıyısında Balçık ile Varna’ya da yerleşmişlerdir. (s-14,15,16,17,18)
Kitap, 18.ve 19.yy.larda Trakya'dan Balkanlara Osmanlı Rus ilişkilerini incelemektedir. |
S-18
Karadeniz Bölgesinde Hastalıklar;
İleri Küçük Kaynarça Anlaşması zamanında Osmanlı-Rusya
arasında ticaret zenginleşti, Karadeniz bölgesinde ölçülebilir insan göçleri
yaşandı, salgın hastalıklar nedeniyle kesintili savaşl halleri yaşand.
Bu arada önemle belirtmek gerekir ki virüse dayalı bulaşıcı
hastalıklardan Sıtma, tifüs gibilerin yanında Veba (İng. Plague) hastalığı da
yayılmıştı.
Özellikle kolera ve veba gibi hastalıkları yapanvrüslerin
yayılması hakkında bilgi vermek gerekirse, bakteri bulaşmış bir böceği bir fare
yer, fareyi sinek sokar ve gidip bir insanı da sokarak hastalığı bulaştırır.
Bun u engellemenin yolu da farelerin ve sineklerin üreme
ortamlarını yok etmek ya da asker veya tüccarların üzerlerine ipekli, yünlü, pamuklu kumaşlar giydirmek, hastaları bunlarla
örterek sineklerin sokmalarını önlemektir.
Bu hastalıklar, depremler, sellerin olduğu zamanlarda
20C-25C sıcaklık ortamında çıkmakta ve insanların yetersiz beslendiği, bağışıklık
sistemlerinin zayıfladığı zamanlarda yayılmaktadır.
Vebanın bu bölgede yayılmasının sebebi de 1817’de Hindistan’da
Ganj nehri bölgesinde çıkan Veba salgınının Müslüman Hacılar ve onları taşıyan
buharlı gemiler yoluyla yayıldığı bir gerçektir.
Hicaz’dan dönen Rus hacıların indikleri Karadeniz limanları
ve Astrakan’dan Rusya’ya veba yayılmıştı. Bu yüzden 1820-1830’larda Rusya
kolera ve veba ile mücadele eden tek Avrupa ülkesiydi.
1823’ten 1831’e kadar koleradan 250.000 Rus vatandaşı
ölmüştü. Bunu önlemek için Osmanlı ve Rusya devletleri ortaklaşa çalışarak
salgın hastalıkları önleyecek tedbirleri aldılar.
17. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı Balkanlarında sıhhi şartların
sağlanmadığı kasabalarda, ordu karargahlarında, mülteci kamplarında tifüs
ortaya çıktı. Osmanlı idaresindeki Tuna nehri bataklıkları ile Karadeniz
sahilleri boyunca da, soktuğu yeri kanatan sivrisinek sokmalarıyla da sıtma
hastalığı Varna’ya kadar yayıldı.
Balkanlarda seyahat edenler, ateşli ağrılardan ve nefes yolu
rahatsızlıklarından şikayet ediyorlardı.
Sam White’nın bahsettiğine göre, zayıf sıhhi şartlar, ilkel
su sağlama sistemleri , dizanteri, ateş, bağırsak rahatsızlıklar, karın
ağrıları, kızıl, tifüs, sıtma gibi yerel hastalıkların etkisi Osmanlı
topraklarında iki katına çıkıyordu. (S-18,19)
Akışkan Kimlikler ve Şartlara Göre Bağlılıklar
Karadeniz leğeni çevresinde 18. Ve 19. Yüzyıllarda askeri
karışıklıklar,siyasi rekabetler, fiziksel ve ruhsal yanlış yerleşimler göçlerle
birleşince bir çok bireyin kimlik duygularında değişimler ortaya çıktı ve
bağlılıklarını şartlara göre değiştirmeye başladılar.
1828-1829 Osmanlı Rus Harbinin sonuçlanmasıyla Rusların
Zaporozian Cossackları dedikleri Osmanlı
ordusundaki Kazak ve Rus Hristiyanlar olan Nekrosovitler Osmanlı’dan aldıkları
azadname ile ile Odesa kalesindeki soydaşları da hep birlikte Rusya tebaasına
geçerek Rus ordusuna katıldılar ve Osmanlıya karşı savaşlarda yer almaya
başladılar. Ruslar bunlara “Türk Zaporozhianlar (Turetskie Zaporozhtsy)” adını
vermişlerdi. 19. Yüzyılın ilk onlu yıllarında Rusya’ya dönen Kırım Tatarları da
Rus ordusuna yazıldılar ve Osmanlı ordusuna karşı savaştılar.
1828-1829 Osmanlı Rus savaşında esir alınan Osmanlı
askerleri de Rus ordusunda savaşmaya, Rus Çarına bağlı kalacaklarına yemin
ettiler.
Oysa 1806-1812 Osmanlı Rus savaşında bu Rus Kazaklar ile
Kırım Tatarları, Osmanlı valisine karşı isyan edenlere karşı saldırmışlardı.
(S-24)
Bu döneklerin Rus ordusuna kabul edilmelerine rağmen Rusya
İmparatorluğu bunlara “alçaklar (zlodei)
ve “aldatanlar (obmanshchiki)” diyerek güvenilmemesi yönünde talimat verdi.
Bunun üzerine Zaporozyanlardan Osmanlı’ya geri dönenlerin de
orduya katılmasına Osmanlı hükümeti fetva verdiyse de bazı paşalar kabul
etmekte tereddüt gösterdiler.
Rus limanlarına girebilmek için birçok Osmanlı ticaret gemisi
Rus bayrakları asarak Karadeniz de seyahat etmeye başladılar…
Karadeniz bölgesi terk edilmiş askerler ile ordudan
atılmışlarla doluydu.
1768-1774 Osmanlı Rus savaşında bunlardan hiç biri Osmanlı Ordusuna katılmadılar ve başıboş kalmış leventler Virgina Aksan vilayetinde Rusların yanında Osmanlı’ya karşı savaştılar
1768-1774 Osmanlı Rus savaşında bunlardan hiç biri Osmanlı Ordusuna katılmadılar ve başıboş kalmış leventler Virgina Aksan vilayetinde Rusların yanında Osmanlı’ya karşı savaştılar
1790’larda dönme Rus askerleri ve subayları Osmanlı
ordusunda Ruslara karşı savaştılar.
18.yy. sonları ile 19. Yy başlarında muhalif Osmanlı ordusu
hizmetkarları Rusya’ya sığındılar. Örneğin Novorossiya vilayeti Nikolayev
kasabasının beş mil dışında Osmanlıdan atılanlar bir yerleşim yeri kurdular.
Yerleşime bahriye subayı Salih ağa önderlik etti ve Rus ordusunda tuğgeneral
olarak hizmet etti. 1786-1792 savaşında prens Potemkin tarafından Osmanlı’ya
görüşmeci olarak gönderildi.
1808-1809 dönemlerinde çok miktarda Osmanlı subayı ve askeri
(42 subay ve 155 asker) Osmanlı ordusundan kaçarak Rusya’ya sığındılar. Bunlar
da Nikolayev kasabasında ikamet ettirildiler.
Yüksek rütbeli Osmanlı kaçağı olan Yusuf Siruzi paşa, 1828 Varna savaşında, astlarını Rus tebasına geçmeye teşvik etmek ve Ruslarla işbirliği etmekle (hıyanetini icra ederek) suçlandığından kaçarak Ruslara sığınmıştı.
1821’de Yunan isyanını bastırmakta etkili görev yapmış bir
çok paşa 1828-1829 Osmanılı-Rus savaşında Rusya tebasına geçmişti.
18. yüzyılda ve 19. yüzyılın erken dönemlerinde Karadeniz
bölgesinde dinden dönmeler de hızla yaşanıyordu. 1808 Aralık ayında Ahmet bey
adlı bir Osmanlı askeri, Rumeli’de Tırnova’da kuşatma sürerken Osmanlı ordusundan kaçarak gönüllü olarak Kazakların
tugayına teslim oldu.
Bükreş’teki Rus karargahına gönderilmesine karar verilmesi
gerekirken Ahmet bey verdiği dilekçede Hristiyan olmak istediğini belirtti.
Bükreş’teki genelkurmayın cevabında Tırnova’daki Ortodoks kilisesinde Hristiyanlığı öğrenmesi
uygun görüldü. Eğitimini bitirdikten sonra Odessa’ya yerleşti ve Rus
İmparatoruna sadık birey olarak yaşamını sürdürdü.
Tersine olarak da 1828-1829 savaşında Rus askerlerden de
İslam’a dönenler oldu. 1802 tarihli Osmanlı Hatti Şerif kayıtlarında Eflak
bölgesinde çok sayıda Müslüman ve Hristiyanın dinden döndükleri kayıt
edilmiştir.
Dönenlerin çoğunun gerçekte dönmedikleri, sürgünler yüzünden
ellerinden çıkan evlerini arazilerini, miraslarını geri almak, evlenmek için bu
yola başvurdukları da yazılıdır. (S-26)
25-26 sayfadan çeviridir.
Karadeniz Bölgesinde İstihbarat Toplama;
Ajanlar, Casuslar, Muhalifler ve Mahkumların Savaşları.
(S-26’dan başlıyor 32’e kadar.)
Geç 18.yy. ve erken 19.yüzyılda Rusya devleti Kırım,
Besarabya, Tuna vilayeti ve Osmanlı Dobruca’sında yoğun istihbarat toplama faaliyetleri
başlattı. İstihbarat toplamanın düğüm noktası Moldavya’nın başkenti Jassy şehri
ve Romanya’nın başkenti Bükreş’ti. Askeri casuslar Prut ve Tuna nehirleri
boyunca uzanan karantina bölgelerini gözlerken istihbarat polisleri de Odesa,
Tulça, Oçakov, İsmail ve Akkerman’da konuşlandılar.
Bu memurlar, Polonyalı kaçakları, özgür masonları, Yunanlı
asileri ve Rus muhalifleri izleyip raporlar yazıyorlardı.
Alıkonulan göçmenler ile sorgulanan şüpheli, göçmen grupları
arasına gizlenen Türk suçluların sorgulanmalarına dayalı olarak görev
yapıyorlardı. Rus casus ve ajanları resmi belgelerini, Osmanlı Rumeli’si ve
İstanbul’un yan yana olması nedeniyle Saint Petersburg’da tutuyorlardı.
Rus ajan ve casusları, Osmanlı imparatorluğundaki
gelişmeleri gözleyebilmeleri ve malumat ulaştırabilmeleri için güvenilir
çeşitli gayri resmi kadrolarda istihdam ediyorlardı.
1814 ve 1815’de Rys çarı I.Aleksandre’nın güvenilir danışmanı
ve Saint Petersburg’un güney Rusya’daki kilit adamı, Besarabya, Osmanlı Rumeli’sinden
önemli bilgiler getiren Kişinev’de bir Ermeni’ydi.
Özellikle Osmanlı ile sözleşmesi olan Yunan, Ermeni ve Rus gemici
tüccarlar Osmanlı ordusunun hacmi hakkında yeterli, güvenilir bilgiler
verebiliyorlardı.
Kırım ve Besarabya’daki Osmanlı ajanlarına rehberlik eden
Kırımlı bayan Tatarlar iki taraflı oynayarak Güney Rusya’daki Osmanlı istihbaratı
hakkında güvenilir bilgiler veriyorlardı.
Para ödemek şartıyla Müslüman Türk Hacı Musa adlı bir şahıs
da (her ne kadar tam tanımlanamamışsa da) Rus ordusuna yardımcı oluyordu.
Osmanlı devleti, Karadeniz bölgesinde Rus İstihbarat toplama
kabiliyetinden daha fazlasına sahipti. Karadeniz bölgesinde Osmanlı –Rus istihbarat
toplama faaliyetlerinde muhalif Jakobenler sayesinde Osmanlının Rusya’nın
derinlerine kadar işleyerek operasyon yapabilme ve istihbarat toplama yeteneği
daha fazlaydı.
Osmanlı ajanları, Jassy ve Bükreş’de Eflak’ta yerleşmiş
Bulgar mültecilerden Tuna nehri boyunca ve Tuna prensliklerinden istihbarat
dosyaları alabiliyorlar ve Rus ordusunun ilerleyişi, yerleşimini takip
edebiliyorlardı.
Besarabya’da çok dilli Osmanlı ajanları geri dönüş için
çıkış belgesi almak üzere Bulgar göçmenleri kışkırtmış, Osmanlı ordusunda
çalışmış Zaporozyan Kazaklarını keşif işlerinde görevlendirmişti. Ruslar gibi
Osmanlılar da ikinci sınıf vatandaşlardan ajanları işe alıyorlardı. 1809’da Rus
yetkililer Rusçuk’tan Kristo İvasn ile Sviştov’dan Velizar Stoyanoviç adlı iki
Bulgar ile Nikola adlı bir Eflaklı’yı Osmanlı lehine ajanlıkla
suçlamışlardı. Osmanlı ve Rus iki taraf da savaş suçlularını gerçek zamanlı
askeri ve siyasi istihbarat toplamada kullanıyorlardı.
Örneğin, serbest bırakılan Türk esirler 1768-1774 savaşında güney
Rsuya’da çıkarılan Pugaçev isyanı hakkında tam malumat getirmişlerdi.
1775’de, savaş esirlerinden toplanan Rusya’Nın ekonomik ve
ticari durumu hakkındaki bilgiler Osmanlı büyükelçisi Abdülkerim paşaya
iletmişlerdi. Bükreş İngiliz konsolosu William Wilkinson’a göre 1786-1792
Osmanlı Rus savaşlarındaki “İmanın Düşmanlarının Şartları ve Güçleri” istihbarat yapılanması, birçok kişinin gayretli
sorgulayarak kıymetli bilgiler elde etmişti.
1806-1812 savaşlarında sorgulanan bir Türk askeri Rus
ordusundaki Osmanlı casuslarının adlarını vermiş, ek olarak Tuna nehri
yakınlarında bulunan Rusçuk ve Svitov daki Osmanlı birlikleri ile İstanbul’dan
Tuna’ya ve Anadolu’ya Osmanlı askeri birliklerinin hareket değiştirme yerlerini
itiraf etmişti.
Aynı savaşta kaçmayı başaran bir Türk askeri “Rusya ahvaline
tedariki harbiye” olarak adlandırılan Rusya’nın savaş hazırlıkları kadar Rusya’nın
genel durumu hakkında bilgiler ulaştırmıştı.
1828-29 savaşında serbest bırakılan üçüncü sınıf bir Rus
ajanı olan bir savaş esiri, Osmanlı ordusunun morali, birliklerinin hareketleri
hakkında bilgiler vermişti.
Osmanlı-Rus istihbarat toplama çalışmalarında göçmenlerin alıkonulup
sorgulanmaları önemli bir yer tutuyordu. Örneğin 1808’de İlia (İlya) adlı bir
Moldavya’lı göçmenin mahkeme dışında uygun şekilde alınan ifadesinde Osmanlı
birliklerinin Tuna boyunca yer değiştirmeleri hakkında Rus yetkililer bilgi
temin etmişlerdi.
*1828’de Varna’da güvenlik
şartlarının kötüleştiği, Varna ve Odesa’da Rus gemilerinin batırıldığı bir
zamanda, İstanbul’da, Ahmet Ağa adlı bir
Sadrazam *(Baş vezir-BAŞBAKAN) iltica ederek bilgi getirdi.--------------------------------------------
1828-29 savaşı başında üçüncü sınıf bir ajan, adı gizli bir
Bulgar göçmenden Osmanlı birliklerinin hareketleri ve Tuna önlerinde tedarik
merkezleri hakkında bilgi getirmişti.
Osmanlı ve Rus istihbaratçılarının bilgi toplamada
yaşadıkları zorluklar elbette şaşırtıcı değildi.
1778’de, İstanbul Rusya büyük elçisi, İstanbul Anadolu yakasında
bulunan Üsküdar’da bir Ermeni ajanın sokak ortasında öldürüldüğünü rapor
etmişti.
Görünüşte, Margoz’un saldırganı, henüz Kırım’dan dönmüş bir
Müslüman Türk’tü.
Ermenilerin birçok suçlamalarına rağmen bu yüzyılda Osmanlı
parası Rusya Karadenizindeki karantina bölgelerinde geçerli olarak kaldı.
1820’lerde Prut ve Tuna kıyılarına yerleşen nüfuslar
arasında Osmanlı parası uzun zaman kullanımda kaldı.
I.I.Dibich-
Zabalkansky adlı Rus generali ve sözcüsünün dediğine göre, Eflak bölgesindeki
prensliklerde Osmanlı parasının kaldırılmasında bir türlü başarı
sağlanamamıştır.
Bu yüzyıllarda karşılıklı göçlerin sıklıkla yaşanması
yüzünden Osmanlı parası Rusya Besarabyasında yürürlükte kalmayı sürdürmüştür."
Bu kadar çeviri umarım, önce "Osmanlı Düşkünü" vatandaşlarımızın akıllarını başlarına almaya yetecektir.
Çünkü, başbakanından, bakanına, paşasından erine Osmanlı ihanetler ile çökmüştür, çökertilmiştir.
Bu gün Türkiye cumhuriyetin bir Osmanlı kurmasını bırakalım hayali bile mevcut devletin paramparça edilmesiyle sonuçlanacaktır.
Ki bu "Yeni Osmanlıcılık kavramını" 2006'larda şimdi kapalı olan "Geliyor yeni Osmanlı Geliyor başlıklı yazımdan sonra Ahmet Davutoğlu o zaman danışmandı aldı ve günümüze kadar getirdi. AKP'nin hiç bir kişisinde o zamana kadar bu yoktu. Bu yazıyı yazma nedenim de o zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "36 parçalı Türkiye'den bahsediyordu". Öyle değil böyle yapsınlar bari deyip yazdım ve hala bu iddiayı, gerçekleştirmek gibi hedefleri olmadığı halde oy avcılığı için hükumet kullanmaktadır.
En sevdiği ortakları Fethullah Gülen'in derin Ermeni yapılanmasını hala temizleyememiş hükümetin daha bunun 36 etnik gizli yapılanması yanında en az 50 seneyi temizliğe ayırması gerekecektir.
Kısaca bu iş böyle yürümez, böyle devlet yönetilmez. Camide namaz, evde zikir ile devlet yönetilseydi Osmanlı yıkılmazdı, yukarıda kısa çeviri yazıda okuduğunuz gibi 300 yıl sürekli oluk oluk kan akıtmazdı.
TEK ADAM anayasası oylamasında EVET çıktığı takdirde ilk yapılacak iş, Türkiye federasyonlara bölünecektir ve bir dönem belki Kürdistan, Batı Ermenistan, Potomya ve Megalo İdea kurulmaları gerçekleşinceye kadar "FEDERE ANADOLU CUMHURİYETİ" sürebilir ama en geç 15 yıl içinde devleti otonom "36" parçaya bölünecektir. Ardından bırakın Osmanlı'yı, herkes iç savaşlarla birbirine kırdırılarak nüfus 1/4 oranında azaltılacaktır.
En iyi ihtimalle, başımızdaki kripto Rum yapılanma İran'ın işgalinde etkin askeri rol alarak devleti savaşa sokacaktır. Bu da, ABD-RUSYA-ÇİN birlikte anlaşamadığı sürece dünya savaşı demektir ki ülkemiz yıllar boyu savaş alanı olacaktır.
Çünkü, asırlardır devlet hayali kuran bu devşirme azınlıkların devlet olma umutlarını 1915'de İttihat ve terakki ve ardından Atatürk bitirmiştir.
Şimdi bunlar onun öcünü alıp devleti yıkmaya yemin etmiş "1915 travmacılarının çocukları" sizleri sonu belirsiz maceralara sürüklemekten kaçınmayacaklardır.
Aslında, büyük devletlerin 1915 travmacılarını travmaya sokan Enver paşa ve Atatürk'e izin vermeleri, Bakü-Tiflis ile Musul-Kerkük petrollerini güvenceye almak içindi.
Zamanın İngiltere ve Amerika'sı diretseydiler Cumhuriyet kurulamayabilirdi de. Bazı Ermeni yazarların yazdıkları gibi 1915'de devlet olma izni balkanlara verildi ama doğu Hristiyanlarına uygun görülmedi. Bunun hesabını da Atatürk ve Türk milletinden değil, 1000 yıldır köleliğini ettiğiniz ve hala etmekte olduğunuz batılı din kardeşlerinden sorsanız daha iyi edersiniz.
Sizi asırlarca devlet hayaliyle coşturup koşturdular, yukarıdaki gibi sayısız ihanetler yaşattınız, kanlar akıttınız ama efendileriniz size devlet olmayı çok gördü ve inanın gene de görmeye devam edeceklerdir.
Bu yüzden, geçmişin acılarını analım ama siz de kilisede namaz kılarken kimse gelip sizi bir yere sürmedi. Suçunuzu kabul edip, şu topraklara birlikte sahip çıkalım.
Birlikte ayaklarımızı bastığımız toprakları, sırayla el değiştiren azınlık iktidarlarının sinsi hesapları uğruna batıya sömürtmeyelim, birlikte sahip çıkalım.
Bastığın toprağa, özgürlüğüne, demokratik haklarını korumaya sahip, emperyalizme karşı çık!
Ne Osmanlı ne Bizans, ne Kürdistan ne Lazistan/Pontus, en iyisi mevcut durumu korumak ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" demektir.
Takdir sizlerindir.
Dilimize çeviren ve yayınlayan;
Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc
*RUSYA'YA İLTİCA EDEN BAŞBAKAN AHMET PAŞA KİMDİR?
(Özellikle II.Mahmut döneminde yapılan 1808-1809; 1806-1812; 1828-1829 Osmanlı Rus savaşlarında yüksek rütbelilerin ihanetlerinde büyük bir artış var.
II.Mahmut döneminde adı geçen ve saraydan istihbarat gönderdiği yazılan Baş vezir Ahmet paşa adına istinaden iki paşa kaydı vardır.Birisi Gürcü diğeri de Lazdır. Laz'ın da "aziz" olan adına bakarsak Ortodoks Gregoryen Ermeni dininde olduğunu söylemek zor olmayacaktır.Bunun yanında Gürcistan Avurpa Parlamentosuna verdiği 2003 Gürcistan Azınlık raporunda Osmanlı'yı yıkmak için, 1768'lerden itibaren Ermeni, Süryani, Nasturi, Yezidi Kürtlerle birlikte ortak hareket ettiklerini açıkça yazmıştır. Başımızdaki de "Ben Gürcüyüm, karım Kürt" diye daha başbakan olduğunda 2004'lerde bağırmaya başlayan birisidir.Evliya Çelebi Seyahatname kitabının Tiflis bölümünde "Ne zaman Moskof çarlarının soyu tükense, gelirler Gürcistan'dan bir papaz alıp Çar yaparlar" demiştir. Lenin'in son Rus Çarı ve ailesini öldürmesinin ardından Lenin zehirlenerek öldürülmüş ve yerine Gürcistan Tiflis papaz okulu mezunu, ablası da Tiflis kilisesinde rahibe Josef Stalin getirilmiştir.
Tesadüf mü sizce?
Yine aynı Evliye Çelebi daha 1658'lerde, Gürcüler ile Kürtlerin aralarında kız alıp verdiklerini, birbirlerinden köleler satın aldıklarını yazmıştır. Bu konuda geniş alıntı bilgileri "Evilya Çelebiye Göre Doğu Anadolu" başlıklı adilyargic blogspot.com blogumda bulabilirsiniz.
Ancak Lazların Gücüleri pek sevmemesine rağmen Osmanlı'nın yıkılış döneminde güçlü olan ve dinen kendilerine yakın Rusya ve Gürcistan'a yaklaşmaları kadar doğal bir şey olamaz.
Çünkü Osmanlı padişahları Türk geleneğinde olmayan "soya dayalı devlet ilkesini" benimseyip, Fatih ile Türkleri devletten çıkarmışlar ve Kanuni'den sonra da bu paşaların hamam oğlanları olmuşlardır.
Sonunda bunlar da batının yani soydaşlarını çıkarlarına uygun olarak devleti bitirmişlerdir.
YAHUDİ OLDUĞU İDDİA EDİLEN BİRİ GÜRCÜ DİĞERİ TATAR MUSEVİSİ TIKLAYIN İZLEYİN |
“HURŞİT AHMET PAŞA”
30 Kasım 1822’de ölm, Gürcü asıllı paşadır. 05 Eylül 1812-01 Nisan 1815 yılları arasında Sadrazamlık (Başbakan) yapmıştır.
Laz Aziz Ahmet Paşa
(Ö.1819 Erzurum) 1811’de asker sevkiyatında görevli asker olarak orduda görev aldı. Bundaki başarısıyla Hacı Mustafa Ağa, İbrahim Rafet Efendi’nin padişaha anlatmalarıyla Sadrazam olmuştur. 1811’de Rusçuk’u Ruslardan almış, bir yıl sonra 28 Mayıs 1812’de Besarabya'nın tamamını Ruslara kaybetmiştir.
Laz Ahmet paşa tamamen devlet torpil ile gelmiştir ve dış güçlerin parmağı olduğu birden başbakanlığa yükselmesinden bellidir.
Alaeddin Yavuz
(Ö.1819 Erzurum) 1811’de asker sevkiyatında görevli asker olarak orduda görev aldı. Bundaki başarısıyla Hacı Mustafa Ağa, İbrahim Rafet Efendi’nin padişaha anlatmalarıyla Sadrazam olmuştur. 1811’de Rusçuk’u Ruslardan almış, bir yıl sonra 28 Mayıs 1812’de Besarabya'nın tamamını Ruslara kaybetmiştir.
Laz Ahmet paşa tamamen devlet torpil ile gelmiştir ve dış güçlerin parmağı olduğu birden başbakanlığa yükselmesinden bellidir.
Alaeddin Yavuz
İMPARATORLUKLARDAN ŞİKAYET EDENLER, ONLARIN ÇOK DİNLİ VE ÇOK IRKLI DEVLETLER OLDUKLARINI, O İMPARATORLUKLAR ÇAĞINDA İMPARATORLUK GELENEKLERİNİ DE HESAPLAMALIDIRLAR.
BUNLARI HESAPLAMADAN YAPILAN HER TÜRLÜ YORUM, İDDİA,TEZ SONUNDA BOŞA ÇIKACAKTIR.
SADECE EN GALİP, EN BÜYÜK, MEVCUT EGEMENİ YAĞLAMAYA YARAR.
OSMANLI HAKKINDA DA YAPILAN YORUMLARIN ÇOĞU BÖYLEDİR.
AMA GÜNÜMÜZDE OSMANLICILIK YAPANLAR, ONDAN, TÜRK VE MÜSLÜMANLARDAN ÖÇ ALMAYA YEMİN ETMİŞ HAİNLERİDİR.
AKP VE VEHHABİ, HUMEYNİ ANLAYIŞLARI BUNLARIN İKTİDAR OLMUŞUDUR.
AlaeddinYavuz
AlaeddinYavuz