MUTLU BİR EVLİLİĞİN
ANAYASASI
Ben, biri beş yıl diğeri 20 yıl süren iki evlilik, 25 yıllık
deneyim süresince bile evliliğin istediğim gibisini kuramadım. Mutlu bir yuvayı
bari birileri kursun veya bizim tecrübelerimizi de değerlendirerek bir yerlerden
başlasın diye düşüncelerimi, tespitlerimi yazayım dedim ve yazdım.
Bu yüzden ilk cümleden itibaren bana “salak” diyenlerin
olabileceğini düşünüyorum.
Bu gibi konuları biz dâhil, doğulu toplumlar paylaşmadıkları
için aile hekimlerimiz bu paylaşımı yapabilen batılı toplumlarda yapılmış
paylaşım sonuçlarını alarak bize bu bilgileri verdiklerinde bizim bünyemize uymadığından
ilgi görmemektedir. Sorulduğunda hepimiz kendi toplumumuzun mazideki gibi yeryüzünde
sözü geçen toplum olmasını isteriz.
Her tarafımızdan muhtelif milliyetçilikler, vatanseverlik,
yardımseverlik akmaktaysa da toplumu toplum yapan kültür paylaşımını ihmal
ettiğimiz için yabancıların elbiseleri de bize uymadığından sömürge toplum olmaktan
da kurtulamıyoruz. Toplumumuzda birilerine
derdinizi açtığınızda sadece sizi “enayi”
terine koyarlar. Çünkü onlar “saklarlar!”.
Bizde buna “kurnazlık” denilir. Bu salaklığı kimseye bırakmayan bir kurnazlıktır.
Oysa batılılar, bu salaklığı çok yaparlar, yazarlar,
çizerler, ölçerler, tartışırlar ve paylaşırlar. Böylece daha az hata yapan insanların
oluşturduğu toplumu kurmuş olurlar. Söylediklerine, ürettiklerine güvenilen
toplum olmalarının arkasında bu paylaşımları vardır.
Toplumumuzu bir basamak yukarı taşıyabilmek için böyle ailevi
konuların da halkımızın eli kalem tutanlarınca tespit edilerek bilim
insanlarımıza katkıda bulunmaları gerekmektedir. Bu nedenle başkalarına olumlu
örnek olabilmek için bu yazımın önemi olduğunu düşünüyorum.
Hem şahsımın, hem polisliğimin verdiği tecrübeleri de
ekleyerek, sosyalden özele doğru maddeleri sıraladım. Bence olsa olsa bu kadar
olur. :))
Meraklısı buyursun;
TEMEL İLKELER;
A-MUTLU BİR YUVA, İLK KEZ EVLENİRKEN KURULUR. ÇİFTLER BİRBİRLERİNİN ARTILARINI VE EKSİLERİNİ AÇIKÇA ORTAYA KOYMALI, TARTIŞMALI VE ÖYLE KABUL ETMELİDİRLER. EVLİLİKLERİ BOYUNCA DA BUNA SADIK KALMALIDIRLAR. EKSİLERİNİ SORUN ETMEKTEN KAÇINMALIDIRLAR.
İLK EVLİLİKTE YAPILAN YANLIŞ ÖMÜR BOYU SÜRER. BOŞANMADAN SONRA GERÇEKLEŞECEK EVLİLİKLER DE İLK EVLİLİĞİN YANLIŞLARI ÜZERİNE KURULACAĞINDAN MUTLULUK ASLA YAŞANAMAYACAKTIR. EN İYİ OLASILIKLA “EH BUNUNLA İDARE EDELİM” TARZINA RAZI OLUNABİLİR.
İLK EVLİLİKTE YAPILAN YANLIŞ ÖMÜR BOYU SÜRER. BOŞANMADAN SONRA GERÇEKLEŞECEK EVLİLİKLER DE İLK EVLİLİĞİN YANLIŞLARI ÜZERİNE KURULACAĞINDAN MUTLULUK ASLA YAŞANAMAYACAKTIR. EN İYİ OLASILIKLA “EH BUNUNLA İDARE EDELİM” TARZINA RAZI OLUNABİLİR.
B-EVLİLİKTE AMAÇ, AZA KANAAT EDEN, KARŞILIKLI SEVGİ
VE HOŞ GÖRÜYÜ HEDEFLEYEN MUTLU BİRLİKTELİK OLMALIDIR. AKSİ HALDE İSTANBUL’DAN
BURSA’YA GİTMEK İSTEYEN BİRİSİNİN İZMİT’E KADAR DOĞRU GİDİP YANLIŞLIKLA
ADAPAZARI, ESKİŞEHİR, BİLECİK, ANKARA YOLLARINA SAPARAK KAYBOLMASINA BENZER BİR
YAŞAM ÖMÜR BOYU SİZİ YAKACAKTIR. YA DA BURSA’YI BULUNCAYA KADAR EPEY BİR YOL
KAT ETMENİZ GEREKECEKTİR.
C-EVLİLİK ADAYLARININ BAĞIMSIZ KARAR VEREBİLME
YETENEKLERİNE SAHİP OLMALARI VE KENDİ EKONOMİK BAĞIMSIZLIKLARINI
KAZANMIŞ OLMALARI ESASTIR. PARAYLA SAADET OLMAZ AMA PARASIZ DA OLMAZ!
D-KİMSE KENDİSİNİ OLDUĞUNDAN FARKLI GÖSTEREREK
DİĞERİNE KAKALAMA DERDİNE DÜŞMEMELİDİR. BU YANLIŞ TAVIR KURULACAK YUVAYI
YIKACAK KADAR TEHLİKELİDİR. ÇOCUKLARIN KESİN RUHSAL SORUNLU OLMASINA SEBEP
OLUR. KARŞILIKLI AÇIKLIK, GÜVENİ SAĞLAR VE MUTLU BİR BİRLİKTELİĞİN DE TEMELİDİR.
E-SİNSİ HESAPLAR, YALAN DOLAN, HİLE ÜZERİNE
EVLİLİK KURMAK EN AŞAĞILIK İŞTİR. KİMSEYE YARAR GETİRMEZ. SADECE EVLİLİK
KURUMUNA GÜVENEN MASUM TARAFIN YAŞAMINI, DOĞACAK ÇOCUĞU VE AİLESİNİ PERİŞAN
EDER. İNSANLARA GÜVENİNİ SARSAR. BUNU YAPMAYA KİMSENİN HAKKI YOKTUR. DOĞRU
SÖYLE DOĞRU ÇIKSIN CANIN İLKESİNDEN ŞAŞMAYINIZ! YAPANIN DA YANINA BIRAKMAZLAR.
Şimdi diğer yaşamsal ilkeler;
Bir yastıkta kocamak herkesin harcı değildir. |
1-Ülkemizde özellikle doğu ve güneydoğu bölgesinde çok, orta
ve batı Anadolu’da daha az yaygın olan yakın akraba evlilikleri sakat doğumlara
yol açtığından kesinlikle tercih edilmemelidir. Hatta kan uyumu varsa
bu evlilikler de aynı gerekçe ile tercih edilmemelidir. Zira sakatlık en
ağır yıkımı doğan çocukta sonra anne ve babasında ve sırasıyla aile
yakınlarında yıkım yapar. Devlet açısından da istihdam sorununa sebep
olur. Bu evliliklerin yaygın olması yüzünden devlet siyasi hesapları uğruna çok
çocuk yapmayı teşvik etmemelidir.
2-Cahil, kişiliği gelişmemiş, kendisine güveni olmayan,
işsiz, sefil, sakat, alil ve aciz insanlar ve çocuklar evliliğe teşvik
edilmemelidir. Çocuklar ne şekilde olursa olsun engellenmelidir. Topluma
kendileri yük olan bu insanların yeni yükler üretmeleri engellenmelidir.
3-Görücü usulü, etnik veya dini kökenlerden doğan töre
evliliklerinin engellenmeleri her ne kadar zor olsa da yasaklanmalıdır.
İnsanlar bunları tercih etmeyerek devlete ve en başta kendilerine yardımcı
olmalıdırlar.
4-Çiftlerin işleri, gelirleri arasında uyum olmalıdır.
Farklı iş ve gelir düzeylerindeki evlilikler beklenmedik nedenlerle sonu ölüme
varan kötü olaylarla sonuçlanabilmektedir.
5-Mümkünse evlenecek çiftlerin en az altı ay birbirlerini
tanıyabilmeleri sağlanmalıdır. Karşılıklı istek oluşmamışsa evliliğin
hüsranla biteceği bilinmelidir. Zorla güzellik olmaz.
6-İlk evlilikte her ne kadar karşılıklı hoşgörüye dayalı
kabuller yaşanmaktaysa da bekâret şarttır. Cinsel yaşam da kadın için
de bir ihtiyaç olduğundan bekâretin erkeğin başına kakılması gereken bir
özelliği yoktur. Kadının bakire olması onun eşinden doğacak çocuğa
analık etmek üzerine kurulacak olan evliliğe uygun olduğunu göstermekten
başka işe yaramaz. Bu toplumda kural budur.
7-Kadın evlenirken başkasından hamile kalarak erkeği
aldatarak eve hediyeli (!) gelmemelidir. Hiçbir erkek başkasından olmuş
çocuğa “evladım” demek zorunda bırakılarak cezalandırılmayı hak etmez. Sonradan
boşanmaya veya cinayete sebep olabilecek böyle sinsiliklerle bir erkeğin hayatı
perişan edilemez.
8-Evlilik törenleri ve sonrası yaşam, ailelerin gösteriş
arenası değildir. Çiftlerin veya ailelerinin gereksiz borçlanmasına sebep
olur. Bu da kurulan yeni ailenin erken çökmesiyle, karşılıklı düşmanlıkların doğmasıyla
sonuçlanabilir. Âlemin evine eşya alınmaz, kiralık eve pahalı eşya almak
sadece salaklıktır. Genç evlilerin kendi tecrübeleri ile kendi
kişiliklerini kurmalarına fırsat tanınmalıdır. Aksi halde o aileden bir hayır
gelmez.
9-Çalışan çiftler iş yaşamının getireceği zorlukların
bilincinde olmalıdır ve bu zorlukları taşıyabileceklerine emin olduktan sonra
evlenmelidirler. Aileleri de zorlamada bulunmamalıdır.
10-Evlilik öncesi çiftler birbirlerine açık olarak
geçmişlerini anlatmalıdırlar. Sonradan ortaya çıkacak gerçeklerin yaratacağı
yıkıma böylece engel olunabilir. Evlilik, özellikle kadının kirli mazisini
örtmek için kullanacağı bir örtü değildir. Ortaya çıktığında çok ağır şiddetin
sebebi olabilir. Kadın veya erkek kirli mazilerini evlilikle örtmeyi asla
düşünmemelidirler. Aksi halde kendilerinden başka doğacak çocuklarına da bu
pislikleri bulaşacağından mutsuz, intihara veya suça meyilli yeni sorunlu insanlar
üretmiş olurlar.
11-Uzaktan kumandalı evlilikler engellenmelidir. Kadın
veya erkek veya ikisinde de “kendine güvensizlik yoğunluğu” varsa,
kararsız, aile içi, çevresi ya da başkalarının destekleri olmadan karar
alamıyorlarsa, bedenen sağlıklı olsalar da “evden bir boğaz eksilsin, ne
yaparlarsa yapsınlar” ya da “evlenince düzelirler” mantığıyla
evlenmeleri engellenmelidir. Bu evlilikler hem kendileri, aileleri ve toplum
için de büyük sorunlara gebe olacaktır. Aksi halde ülke psikopatlar ülkesine
dönecektir.
12-Evlilik, mal, şöhret, kariyer gibi hırslara kurban
edilemeyecek kadar kutsaldır. Bu değerler için evlenenler kendilerini değerleri
için kurban etmiş olacaklardır.
13-Başkasında gönlü olduğu halde çaresizlik karşısında
evlenerek mutsuz aile kurmayı garantileyen taraf, bu durumu ortaya çıktığında
hukuken de ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Böyle birini evliliğe zorlamak ta
aynı şekilde cezalandırılmalıdır. Aksi halde bu evlilik kendisi sorun
olmakla kalmayıp büyük sorunlara gebe olacaktır.
14- En büyük aşk evliliklerinin on beş gün ile altı ayda
bittiğine toplum her gün tanık olmaktadır. Dışarıdan birbirine çekici gelen
çift âşık olup evlendiklerinde, evliliğin getirdiği birliktelik, çiftlerin bilmedikleri
yönlerini ortaya çıkardığında bu aşkların nefrete dönüştüğünden aşk kısa sürede
bitebilmektedir. Çiftlerin arasındaki uyum yerleştiğinde, aralarındaki olası
şüphelerden kurtulduktan sonra çiftlerin çocuk yapmaya karar vermeleri ve bunun
gününü dahi kendilerinin kararlaştırılmasına önem verilmelidir. Aksi halde
evlilikleri en fazla üç-beş yıl içinde boşanmayla sonuçlanacaktır. En iyi halde
çocuğa dayalı bir mantık evliliğine dönüşerek ebedi işkence halini
alacaktır.
15-Koca ve çocuk, kadının hayat sigortası değildir. Ülkemizde
dini kökenli gelenekler yüzünden ev
kadınlığı teşvik edildiğinden, “bekâretini verdiği adamdan boşanma
halinde mal ve nafaka alabilmek” amacıyla “ilk geceden hamilelik”
kız tarafınca teşvik edilmektedir. Yaygın olan bu gelenek parçalanmış aile
çocuklarının sayılarının artmasına yaramaktadır. En büyük acıyı da çocuk
yaşamaktadır. Çocuk olmadan boşanma halinde olayın tek mağduru kadın iken buna
günahsız bir çocuğu eklemek o çocuğa yapılabilecek en büyük kötülüktür. Erkeğin
de baba olmaya karar verme hakkı vardır. Bu hak hiçbir şekilde elinden
alınamaz. Alınan erkeğin kadına her türlü şiddet vs. uygulaması doğaldır.
16-Çiftlerden birisi çoğunlukla kadının gizlice evin
parasını ailesine, yakınlarına veya gizli sevgililerine aktarma olayı çok sık
yaşanan bir haldir. Erkeklerin de evinin ihtiyaçlarını ihmal edip dışarıda
harcamasına da sıklıkla rastlanılmaktadır. Böyle aşağılık davranışları yapan
bir kadın veya erkek bağışlanamaz. Böyle hallerde ortaya çıkacak şiddetten
kimse şikâyet etmemelidir.
17-Eşler, birbirlerinden emin olduktan, kendi başlarına
borçlarını düzene soktuktan sonra çocuk yapmaya karar verilmelidir. Aileler
çocuklarının evliliklerinde aldıkları kararlarda onlara saygılı olmalı,
kişiliklerinin gelişimlerinin böyle olacağını anlamalıdırlar.
18-Eşler arasında sır olmamalı, “ben konuşmayı
sevmiyorum” gibi bahanelerle içine kapanarak eşini yalnız bırakan taraf
kesinlikle kötüdür. Eşler birbirleri ile daima açık olmalıdır. Sonu boşanma
olacaksa da eşler gizlerini paylaşarak çözüm üretmelidirler. Aile içinde eşten
ayrı gizlilik, kendi aile fertleri, arkadaşları ile bir odaya kapanıp gizli
kapaklı konuşmalar güveni sarsar, yuvayı çökertir.
19-Birbirlerine rahatsız edici şekilde hitap kesinlikle
olmamalıdır. Saygılı hitabet her güzelliğin başıdır. Tatlı dil yılanı
deliğinden çıkartır. Buraya kadar sayılanlara aklıyla çözüm bulmuş bir çiftin
de başka şekilde davranması zaten beklenemez.
20-Çiftler toplumun temelinin aile olduğunu bu yüzden en
kutsal kurumu kurduklarının bilincinde olmalıdırlar. Kendilerine en azından bu
nedenle saygı duyabilmelidirler.
21-Çiftlerin evlerine geliş gidiş saatleri olmalıdır. Eşin
biri diğerinin ne zaman gelip gideceği hakkında kesin bilgi sahibi olmalıdır.
Buna uyulmalıdır.
22-İleride doğacak huzursuzluklar yüzünden “nikâh
altındayken ihanete” teşebbüs edilmemelidir. Geçimsizlik varsa
çözülmelidir. Çözülemiyorsa boşanılmalıdır. Ancak bunlar çocuk olmadan önce
kararlaştırılmalıdır. Ebeveynin salaklıklarını masum bir çocuğun
taşıması akli değildir. Hiçbir çocuk anne babasına doğmak için dilekçe
yazmamıştır. Çocuk varsa, mümkünse evlilik sürdürülmelidir.
23-Her ne kadar iğrenç bir durum olsa da yaşamın
gerçeklerinden biri olan tecavüz gibi olaylardan doğan hamileliklerde doğum
beklenmemelidir. Çocuk bir şekilde aldırılmalı veya düşürülmelidir. Ülkemizdeki
mevcut yasalar nedeniyle buna engel olunamamış, çocuk doğurulmuşsa, posta
ücretinin “teslimde ödemeli ve iadesiz
taahhütlü” olarak başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile eski Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’a postalanması cihetine gidilmelidir. Çünkü bu yasayı siyasi
çıkarları uğruna çıkartan onlardır.
24-Evlilikten sonra hilesi, hurdası meydana çıkan taraf
medenice hiçbir hak talep etmeden çekip gitmelidir.
25-Herkes ağzından çıkan lafın nereye gideceğini hesap
ederek söylemelidir. Davranışları ve sözleri ile eşinin lafını esirgemeden sarf
etmesine neden olunduğunda bunun arkası gelmez. O aileden de hayır gelmez. Erkek
gibi “kahvehane kültürü” de denilen toplum terbiyesi alması, geleneklerimiz
gereği mümkün olmayan kadınlarımızın kendilerine güvensizlikleri, aile
fertlerine bağlılıkları yüzünden uzaktan kumandalı olmaları, evin içini dışarı
açmaları, şüphecilikleri, yukarıda sayılan eksiklikleri yapmaları ve bunu
yalanlamaları yüzünden sayısız yuvaların içinde gece gündüz ateşler
yanmakta, kendileri, çocukları ruh hastaları haline dönüşmektedir.
26-Kadınların en çok şikâyet ettikleri “aile içi
şiddetin” temelinde bu olaylar yatmaktadır. Bu yüzden yetişmesinden
kaynaklanan kusurlarından ekonomik bağımsızlığının olmamasına kadar birçok
neden de dâhil olmak üzere, şiddete maruz kalan kadınlara da toplum hoş
bakmamaktadır.
27- Bu yazıda daha çok “kadın kusurlu” olarak gösterilmişse
de ne yazık ki bu toplumsal bir gerçektir. Yeryüzünde her toplumda da
yaşanmaktadır. Çocukların ilk öğretmeni annelerdir. Annelerini yani kadınlarını
eğitmeyen, iş hayatına katmayan bir toplumun erkekleri de beyinlerini annelerinin
beyinlerine göre geliştirebildiklerinden bizim “aile modellerimiz” böyle “arızalı tipler” olmaktadır.
Bu yazımı, yazının başında açıkladığım gibi özleyip de
kuramadığım, ama mutlu bir aile kurmak isteyen birilerine faydalı olacağını
umarak yazdım.
Çünkü kim;
- “Ben gerçekten kusursuz, mükemmel, huzurlu bir aileye
sahibim, çok mutluyum!” diyorsa biliniz ki yalancıdır. Her ailenin
gizli saklı sırları muhakkak vardır. Büyük çoğunluğu evlerindeki
hasırlarının altında nelerin gizli olduğunu kendileri bile hatırlamak
istememektedirler.
Barlar, pavyonlar ve sokaklarda satılan genç kız, erkek ve
kadınlar, madde bağımlılarının tedavi edildiği sağlık kurumlarında şifa
umanlar, ceza ve tutukevlerinde gün dolduran kendilerine “kader mahkûmları”
diyenler, hırsızlar, gaspçılar, ırz düşmanları, devleti milleti satanlar,
soyanlar, katiller, din bezirgânları, dolandırıcılar, sekreterlerinin
kocalarına avanta vermemek için zinayı suç olmaktan çıkartan hükumet üyeleri ve
milletvekilleri, tefeciler, savaş ve terör tüccarları kimlerin evlatlarıdır?
Karakollar, adliye koridorları, avukatlık büroları, gazete
manşetleri, televizyonların haber başlıkları, hep bu “sahte mükemmellerle”
doludur.
Çünkü toplumumuzda henüz bu “mutlu, huzurlu model insan” yetişmemiştir. Yeryüzünde de
öyledir.
Sokağa çıktığınızda insanların yüzlerine bakınız. Kaç kişi
gülümsüyor, karşılıksız, gözleri parlayarak, insan sevgisiyle size yaklaşıp
selam veriyor?
Hiç kimse!
Bu yüzden suratına bakıp insan sandığınız ama ne olduklarını
bilmediğiniz insanların sözleri, görünümleri, yaşamları karşısında kendinizi
aşağılamaktan uzak durunuz. Kendinize saygı duyunuz, başarılarınızla
pekiştiriniz. Atatürk’ün, “Başarı başaracağım diyenindir!” ve “Türk, öğün
çalış, güven” dediği gibi başarılarınızla övününüz. Kendinize saygınız oldukça başarmak,
başardıkça mutlu olmak için ümidiniz var demektir.
Herkesin hakkı olan mutlu bir yuva kurması ve ömür boyu
sürdürmesini dilerim. Belki biri kurar mı kurar da bu yazı da sebep olursa
benden mutlusu olamaz.
Takdir okuyanındır.
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc
Bu yazımda öne çıkardığım konular, bir hafta önce (13-14 Haz.2013) Yusuf Kavaklı Hoca'nın malum kanalında da aynı mantıkla işlenmiştir. Diğer din adamlarının da bu konulara vurgu yapmalarında yarar vardır. Takdir okuyanındır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.