Sayfalar

28 Nisan 2012 Cumartesi

ISLAMA GORE ICKI KUMAR ve DINDAR SIYASETCILER


İSLAM’A GÖRE İÇKİ, KUMAR ve DİNDAR SİYASETÇİLER


Özellikle, Yezidi Kürtlere kökeni dayanan Said-i Kürdi’nin İngiliz istihbarat masalarında hazırladığı Nurcu/ Kürtçü İslâm’i tarikatın içinden gelen Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Necmettin Erbakan, R.Tayyip Erdoğan gibi siyasilerin sürekli “içki düşmanlıklarının” aslında İslamiyet’e dayalı olarak değil, kendi Yezidi, Yahudi kökenleri yüzünden ve biraz da “kadınların oylarına istekli” olmalarından dolayı olduğuna siz de karar vereceksiniz!
İşte bu da kumar mağduru!


İçki insanlık tarihinin başından beri bütün dinlerde kutsaldır ve tanrılara adakların başında yer alır. Hıristiyanlar bile halen şarapla vaftiz geleneğini ve ayinlerde şarap içme geleneğini korumaktadırlar.
İçki ve kumar yasağının, “haram” şekline nasıl geldiğini Kuran’ın Bakara Suresi “2.219”. ayeti tefsirinde (açıklama) Elmalılı Hamdi Yazır yaklaşık “77” yıl önce 1935’lerde yazdığı Kur’an Tefsirinde açıklamıştır;
Obama'nın Çocuğu


HAMR: Âyet metninde yer alan "hamr" kelimesi, örtmek anlamına masdar olduğu halde, çiğ üzüm şırasından keskinleşmiş ve köpüğünü atmış olan şaraba isim olmuştur. Çünkü şarab aklı bürüyüp örter ve bir deyim ile, kafayı dumanlar ki buna "humar" denilir. "Hamr" kelimesinin bu üzüm şarabına isim olarak verilmesi özel bir isimlendirmedir. Bu nedenle "hamr" kelimesi bir de genel olarak akla humar veren, yani "kafayı dumanlandıran şey" anlamına kullanılır ki bu mânâya göre sarhoşluk veren şeylerin hepsi "hamr"dır.
İbnü Ömer hazretlerinden rivayet edilmiştir ki şarabı haram kılan âyet indiği gün, şarap beş şeyden: üzümden, hurmadan buğdaydan, arpadan, darıdan idi.

Ve hamr, aklı bürüyüp örten demektir. Ebu Davud'da Numan b. Beşir'den rivayet olunduğu üzere, Resulullah (s.a.v.) buyurmuştur ki: "(1)Üzümden bir şarap, (2) hurmadan bir şarap, (3) baldan bir şarap, (4) buğdaydan bir şarap, (5) arpadan bir şarap vardır." demektir.
Buna dayanarak İmam Mâlik ve Şâfiî ve bunlardan önce veya sonra gelmiş bir çok âlimler ve fıkıhçılar, Kur'ân'daki hamr (şarab)ın genel anlamı ile mutlak olarak sarhoşluk verici demek olduğuna ve dolayısıyla her çeşit sarhoşluk verici nesnelerin Kur'ân âyeti ile aynen haram bulunduğuna ve her birinin yalnız sarhoşluk verme derecesi değil, damlalarının bile içilmesinin ve kullanılmasının, alınıp satılmasının asla caiz olamayacağına hükmetmişlerdir.
Çünkü bundan sonra Maide Sûresinde: "İçki, kumar, putlar ve fal okları hep şeytanın işinden olan murdar bir şeydir. O halde ondan kaçının." (Maide, 5/90) buyurularak aynen "rics", yani pis olduğu beyanı ile kaçınma emri buna dayandırılmıştır.

Fakat İmam-ı A'zam Ebu Hanife hazretleri ile beraber sahabe ve tabiinden birçok alimler ve fıkıhçılar "hamr" kelimesinin açık ve kesin olan anlamı, özellikle üzüm şarabı olduğundan; inkarı, insanı küfre sokacak biçimde Kur'ân âyeti ile "li aynihi" (bizzat) haram olan şarabın bu olduğuna ve diğer sarhoşluk verici nesnelerin aynen ve bizzat değil, sarhoşluk verici olmalarından dolayı Kur'an'ın bu âyetine kıyası uygun düşerek, "Her sarhoşluk verici şey haramdır." gibi hadis-i şeriflerle haram olduklarına ve dolayısıyla hamrın aynen necis olması yüzünden bir damlasının bile içilip kullanılması kesinlikle haram ve Müslüman için alınıp satılması caiz olmadığına; ancak üzüm şarabı bulunmayan ve ondan yapılmış olmayan diğer sarhoşluk verici nesnelerin haramlığı, ancak sarhoşluk verme niteliği ile sabit olduğundan, içilmekten başka bir şekilde kullanılmaları için, alınıp satılmasının da caiz olabileceğini söylemişlerdir.

Demek olur ki Kur'ân âyeti, üzüm şarabının aynen, haramlığında kesin hüküm ifade eder. Bu âyetin diğer sarhoşluk verici nesneleri kapsamına alması sözcük olarak değil haramlığın hikmeti olan "sarhoşluk verme" sebebi dolayısıyla ve hadisi şeriflerin açıklamaları iledir. Kur'ân'daki sözcüklerin genel anlam ifade etmesi muhtemel ise de, özel anlamda olduğu gibi kesinlik ifade etmez. Buna göre, İslâm dininde genel olarak sarhoşluk veren şeylerin, sarhoşluk verici olarak kullanılmaları haram; fakat üzüm şarabı aynen v e mutlak olarak haramdır. Ve bunu inkar eden kâfirdir. Üzüm şarabının ve bundan yapılmış olan sarhoşluk verici şeylerin, bizzat kendisi necistir. Öbürlerinin ise necis olması şüphelidir. Mesela üzerine şarab, şampanya, rakı, konyak dökülmüş olanlar, her halde yıkamadıkça namaz kılamazlar.

AKP'nin gerçek yüzü Tıkla
Fakat üzüm şarabından yapılmış olmayan ispirto, bira ve diğer sarhoşluk verici şeyler içilemezse de elbiseye veya bedene sürülmesi de namaza engel olur diye iddia edilemez.

Ebu Hanife hazretleri bu şekilde şaraptan başka sarhoşluk veren şeylerin bizzat kendisinin ve damlasının necis ve haram olmadığına ve dolayısıyla sarhoş etme derecesine varmaksızın, fasıklara ve kâfirlere benzeme kastı da bulunmaksızın, kuvvet için az bir miktarda içilmesinin caiz olabileceğini söylemiş ise de, "Fethu'l-Kadîr" de "Kitabu'l-Eşribe"de açıklandığı üzere, üç mezheb ile Hanefi mezhebinde dahi tercih edilen, "Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır." hadis-i şerifi gereğince, çoğu sarhoş edenin azının da haram olmasıdır.
Şer'an içme açısından bütün sarhoş edici şeyler, âyetin genel anlamı ile hamr (içki)dır. Günümüzün fen bilimcilerinin, Kimya ilmine göre düşünceleri de "ihtimar" (kendiliğinden köpürüp kabarma, ekşiyip mayalanma) denilen kimyasal bir olay olma itibarıyla, her çeşit sarhoşluk vericinin hamr özelliğinde ortak olmasıdır ki buna Arapça "el-kuhl" kelimesinin Frenkleştirilmişi olan "alkol", "el-küûl" veya sadece "küûl" derler.
Bu, hamrın genel anlamına uygun ise de, aynı zamanda özel anlamının esas olduğuna da işaret etmektedir. Doktorluk ve tedavi açısından konuya bakınca, bu açıdan konu, "Kim mecbur kalırsa, diğerinin hakkına tecavüz etmemek ve zaruret miktarını geçmemek şartı ile..." (Bakara, 2/173) ruhsatına uyarak, zaruret ve zaruret hükmünde bulunan ihtiyaç meselelerin den birisi olur.

Zengin türeten Dindar Siyaset ağaları her şeyi yapıyorlar!
İslâm dininde şarabın ve sarhoşluk verici nesnelerin yasak edilmesi tedricen (aşama ile) olmuştur.
İslâm'ın geldiği ilk zamanlar, henüz şarap mübahtı (Haram veya Günah değildi).
Bakara Suresi 2:219-“Ey Muhammed! Sana şarap içmeyi ve kumar oynamayı, şarabı ve kumarı soruyorlar. De ki;İkisinde de büyük günah vardır. İnsanlara bazı yararları varsa da günahları yararlarından daha büyüktür…”
 Bunu soranlar Hz. Ömer ve Muaz ile birlikte sahabeden birtakım kişilerdi. "Ya Resulallah şarap hakkında bize bir fetva ver, çünkü aklı gideriyor." dediler ve bu âyet indi.

Bu konuda derece derece dört âyet inmiştir.

1-Önce Mekke'de, "Hurma bahçelerinin ve üzüm bağlarının meyvelerinden de, hem bir sarhoşluk verici şey çıkarırsınız, hem de bir güzel rızık." (Nahl, 16/67) âyeti inmişti. O zaman Müslümanlar da içerler, Hz. Peygamber ses çıkarmazdı.
2-İkinci olarak yukarıda geçtiği üzere Hz. Ömer, Muaz ve diğer bazı sahabelerin, "Ey Allah'ın Resulü, şarap hakkında bize bir fetva ver, çünkü o aklı gideriyor." diye hükmünü sormaları üzerine bu âyet indi ve ilk haram kılma bununla başladı.
Bu âyette yasaklık açık olmakla birlikte caiz olma ihtimali de yok değildi. Bunun üzerine hemen terk edenler bulunduğu gibi, henüz terk etmeyenler de vardı. Sonra bir namaz olayı üzerine, "Ey iman edenler! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın." (Nisa, 4/43) âyeti indi. Bunun üzerine içenler pek azaldı ise de yine vardı.
3-Bir gün İtban b. Mâlik, Sa'd b. Ebi Vakkas ile beraber birkaç kişiyi davet etmiş, içki içmişler, sarhoş oldukları zaman, övünmeye ve şiir söylemeye başlamışlar. Bu sırada Sa'd, Ensardan birinin hicvini (şiir yolu ile yerme) konu alan bir şiir okumuş, o da bir çene kemiği ile ona vurup başını yarmıştı.
Bundan dolayı Sa'd, Hz. Peygambere giderek şikâyet etmiş, bunun üzerine Resulullah'ın: "Allah’ım! Şarap hakkında bize yeterli beyanda bulun!" diye, dua etmesi üzerine Mâide Sûresindeki:
"Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar ve fal okları hep şeytanın işinden olan murdar bir şeydir. O halde ondan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. İçki ile kumarda şeytan sırf aranıza düşmanlık ve kin düşürmeyi ve sizi Allah'ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymayı ister. Artık vaz geçiyorsunuz değil mi?" (Maide, 5/90,91) âyetleri inmiş ve bununla şarabın haramlığı son derece şiddetli bir şekilde yasaklanmıştır.
AKP'lilerin yaptıklarına bakılırsa iddia doğru olabilir.

Hz. Ömer bunu dinleyince, "İnteheynâ ya Rabbî" yani tamamen vazgeçtik ya Rabbî demiştir. Hz. Ali'nin: "Bir kuyuya bir damla şarap düşse, sonra oraya bir minare yapılsa, o minarede ezan okumazdım ve bir damla şarap bir denize düşse sonra o deniz kuruyup da yerinde otlar bitse orada hayvan gütmezdim." dediği, Abdullah b. Ömer hazretlerinin de: "Bir parmağımı şaraba sokmuş olsam, o parmak bende kalmazdı, yani keser atardım." dediği nakledilmiştir ki ilâhî emir üzerine Resulullah'ın ashabının, ne büyük iman ve takvaları bulunduğunu anlamalıdır. Allah cümlesinden razı olsun.

Hanefi Mezhebinin kurucusu İmam-ı Âzam Ebu Hanefi’nin yorumuna katılmamak elde değildir. Çünkü İslam Hicaz Araplarına tebliğ edildiğinde Araplar birden bire eski alışkanlıklarını terk etmiş değillerdi ve doğdukları toplumun eski gelenekleri halen günlük yaşamlarında etkiliydi.
Sabilik dininden doğan Yahudilik dini de sadece Yahudiler tarafından uygulanılan bir din değildi ve Ortadoğu coğrafyasında özellikle İran, Irak, Suriye, Anadolu, Yemen, Umman ve Mısır’da Yahudi olmayanlarca da uygulanılan bir dindi. Bu dinin farklı mezhepleri de vardı ve bazı Yahudi mezhepleri arasında Tevrat’ta geçtiği gibi Ba’al, Hadad (Er Ramman/Rahman), Astarte, İştar, El Kaum, Hubel, El Lah (Allah), Sin, El Lat, El Uzza, Menat, Talip, Ruda, El Ruha (Şeytan), Attar gibi Sabi tanrılarına tapınma kültü de vardı. Yahudiler bunları her ne kadar “sapık/sapkın” ilân ettiyseler de bu tarikatlar vardı.

Sabi tanrıları olsun yeryüzündeki başka milletlerin tanrıları olsun hepsinde tanrılara sunulan adaklar arasında büyük baş, küçük baş ve güvercin gibi kuşlar “adak kurbanı” olarak kesiliyor ve kemikleri kül oluncaya kadar başlarında beklenilerek yakılıyordu. Ayrıca adaklar/sunular arasında tahıllar ve bunlardan yapılan içkiler ve otlardan buhurlar da yer almaktaydı.
İçki sunuları, bir miktar içkinin putun önünde bulunan bir kaba konularak ya da dört bir yana saçılarak dökülüp kalanın adak adayan tarafından içilmesi şeklinde yapılıyordu.

El Lah/ El İlah Türkçesiyle Allah da İslâm öncesi bir puttu ve peygamberin babasının adı da “Abdullah” idi. Yani, Arapça “Abd=Köle/Kul; el Lah=Allahın” anlamına gelen iki isim ve bir belirteçten oluşan ve “Allah’ın Kulu” demekti ve peygamberin de kendisine seçtiği sekiz addan birisi de Abdullah’tır.
Resmin linki

Ayrıca Zümer Suresi (39;38). Ayetinde “-"Andolsun onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye sorsan, elbette 'Allah' derler." İfadesinde “Allah” adının İslâm öncesi olduğu ve Kureyş’li Müşriklerin de “Allah” adlı tanrıya taptıklarına işaret etmektedir.
Bundan başka Peygamber Efendimizin dedesi Abdülmuttalib Fil vak'asında Kâbe kapısının halkasına yapışarak; "Ey Allah'ım!(*) Kul kendi evini korur, Sen de evini koru! Onların haçı ve hilesi düşman olarak senin tedbirine galip gelmesin!" diye Allah'a yalvardığı Fil Suresinde ve tefsirinde geçmektedir. Fil veya Kırlangıç (Ebabil Kuşları) olayı, Hıristiyan olan Yemen kralı Eblehe’nin Hicaz Araplarını “çöl şeytanlarına ve cinlerine taparak putperestlik yaptıkları” için onları zorla Hıristiyanlığa geçirmek amacıyla fillerden oluşan ordusuyla Kâbe’ye saldırıya geçtiğinde gerçekleşmiştir. Olay peygamberin doğumundan iki yıl önce olmuştur.
İşte, Kâbe’deki 360 puttan en büyüğü olan El Lah/ Hubel putuna bile Araplar “içki sunularında/adaklarında” bulunuyorlardı.

Afyon'da içki yasağı
İster kuzey Arabistan ister güney Arabistan tanrıları olsun hepsine “içki sunusu” yapılıyordu. Bu gelenek Nuh peygamberin Sümer uyarlaması olan Ziusudra, Babil uyarlaması olan Utnapiştum’un tufan sonrası gemi karaya oturduğunda yaptığı “sunu/adak” ayininden kaynaklanmış görülmektedir. Sabiler de Nuh peygamber göğe çekildiği için tanrı derecesine yükseltilmişti ve Sabiler Nuh’tan ürediklerine inanırlar tanrılarına “Nuha” derlerdi.

Ama Sabi tanrılarından tespit edebildiğim sadece birisine “içki sunusu” yapılmamaktaydı o da Nebatilerden kalma bir tanrı olan El Kaum’du.

El Kaum (Arapça) =Nebatilerde ,gece ve savaş tanrısı olarak tapınılır, kervanların koruyucusu olduğuna inanılırdı. “İnsanların arkadaşı” adıyla da anılırdı. Gene Nebatilerde, “Şerefine toprağa içki dökülmeyen, içki içmeyen, ihsanı, ikramı bol bahşeden, tanrıydı. (Encyclopaedia of Religion and Ethcis, op. cit., p. 663.)
Bu tanrı ya tapınma kültünden kalan “içki içmeme geleneğini” Tevrat’ta da görüyoruz. Oysa Yahudilerde içki içmek yasak değildir. Nuh’un tufan sonrası gemi karaya oturduğunda bir bağ dikip yetişen üzümden şarap yapıp içtiği, serhoş olduğu Tavrat’ta sabittir. Ancak ileride Tevrat’ta “Üzümden yapılan şarabı” lanetler. İşte buna bir örnek;

Rekavlılar'ın Bağlılık Örneği
BÖLÜM 35
Yer.35: 1 Yahuda Kralı Yoşiya oğlu Yehoyakim döneminde RAB Yeremya'ya
şöyle seslendi:
Yer.35: 2 "Rekavlılar'ın evine gidip onlarla konuş. Onları RAB'bin
Tapınağı'nın odalarından birine götürüp şarap içir."
Yer.35: 3 Bunun üzerine Havassinya oğlu Yirmeya oğlu Yaazanya'yı,
kardeşlerini, bütün çocuklarını ve Rekav ailesinin öbür üyelerini yanıma alıp
Yer.35: 4 Tanrı adamı Yigdalya oğlu Hanan'ın oğullarının RAB'bin Tapınağı'ndaki odasına götürdüm. Bu oda önderlerin odasının bitişiğinde, kapı görevlisi Şallum oğlu Maaseya'nın odasının üstündeydi.
Yer.35: 5 Rekav ailesinin üyelerinin önüne şarap dolu testiler, kâseler koyarak, "Buyrun, şarap için" dedim.

Yer.35: 6 Ne var ki, "Biz şarap içmeyiz" diye karşılık verdiler, "Çünkü atamız Rekav oğlu Yehonadav bize şu buyruğu verdi: 'Siz de soyunuzdan gelenler de asla şarap içmeyeceksiniz!
Yer.35: 7 Ayrıca ev yapmayacak, tohum ekmeyecek, bağ dikmeyeceksiniz.
Böyle şeyler edinmeyecek, ömür boyu çadırlarda yaşayacaksınız
.
Öyle ki, göç ettiğiniz topraklarda uzun süre yaşayasınız.
Yer.35: 8 Atamız Rekav oğlu Yehonadav'ın bize buyurduğu her şeyi yaptık. Kendimiz de karılarımız, oğullarımız, kızlarımız da hiç şarap içmedik.

Yer.35: 9 İçinde oturmak için evler yapmadık, bağlar, tarlalar, ekinler edinmedik.
Yer.35: 10 Çadırlarda yaşadık; atamız Yehonadav ne buyurduysa hepsini yaptık.
Yer.35: 11 Ama Babil Kralı Nebukadnessar bu ülkeye saldırınca, 'Haydi, Kildan* ve Aram ordusundan kaçmak için Yeruşalim'e gidelim dedik. Bunun için Yeruşalim'de kaldık."
Yer.35: 12 Bundan sonra RAB Yeremya'ya şöyle seslendi:
Yer.35: 13 "İsrail'in Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB şöyle diyor: 'Git,
Yahuda halkına ve Yeruşalim'de yaşayanlara şunları söyle:
Sözlerimi dinleyerek hiç ders almayacak mısınız, diyor RAB.
AKP içki yasağı getirdikçe kaçakçılık artıyor.
Kaçakçılık yüzyıllardırKürt aşiret reislerinin
elinde olunca hükümete tatlı geliyor!Yasakla ve soy düzeni.
Dünya savaşları sırasında Amerika içki yasağından
ne voliler vurmuştu. Yasaklarsan kullanım artar!


Yer.35: 14 Rekav oğlu Yehonadav, soyuna şarap içmemelerini buyurdu;
buyruğuna uyuldu. Bugüne dek şarap içmediler. Çünkü atalarının
buyruğuna uydular. Bense size defalarca seslendiğim halde beni dinlemediniz.
Yer.35: 15 Defalarca size kullarım peygamberleri gönderdim. Kötü
yolunuzdan dönmeniz, davranışlarınızı düzeltmeniz, başka
ilahların ardınca gidip onlara tapınmamanız için hepinizi
uyardılar. Ancak o zaman size ve atalarınıza verdiğim toprakta
yaşayacaksınız. Ama kulak verip beni dinlemediniz.

Yer.35: 16 Rekav oğlu Yehonadav'ın soyu atalarının verdiği buyruğu
tuttu, ama bu halk beni dinlemedi.
Yer.35: 17 "Bu yüzden İsrail'in Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB diyor ki,
'İşte, Yahuda ve Yeruşalim'de yaşayan herkesin başına sözünü
ettiğim her felaketi getirmek üzereyim. Çünkü onları uyardım, ama
dinlemediler; onları çağırdım, ama yanıt vermediler."


Yer.35: 18 Yeremya Rekav ailesine şöyle dedi: "İsrail'in Tanrısı, Her
Şeye Egemen RAB diyor ki, 'Atanız Yehonadav'ın buyruğuna uydunuz,
onun bütün uyarılarını dikkate aldınız, size buyurduğu her şeyi yaptınız.
Yer.35: 19 Bunun için İsrail'in Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB diyor ki,
'Rekav oğlu Yehonadav'ın soyundan önümde hizmet edecek olanlar
hiçbir zaman eksilmeyecek."

Buraya kadar görüldüğü gibi “üzümden yapılan şarap pis” olarak geçmektedir. Ama, buğday, Arpa (Bira), Hurma ve öteki hububat ve meyvelerin “pis” olduğu söylenemez çünkü temel besin maddelerimizdir.
İmam-ı Âzam Ebu Hanife’nin tespitleri dini açıdan doğrudur. Bu da “üzüm şarabı” dışındakilerin başkalarına zarar vermedikçe “içilebilir” olduğu anlamına gelir. İçkiyi yasaklayan ayetlere dikkatle bakılırsa, peygambere yakınlığıyla bilinen birkaç kişinin isteklerini “ısrar” derecesine vardırmalarını göz önüne almak gerekir.

Kutsal Kase
Onlara” yok olmaz” denilseydi belki peygamber zamanında muhalefet büyüyecekti. Kurban kesmek, Hacer-ül Esved (Kara Taş) öpmek gibi birçok putperest geleneğin İslâm’da bulunma nedeni böyle şeylerdir.
Zaten Kur’an’da dört ayette yer alan “içki ve kumar” konusundan sadece “içkinin” dini siyasi amaçları için istismar eden politikacılarca istismar edilmesi dikkat çekicidir.

Ülkemizin siyasilerinin, gerçek bir soygun aracı olan Kumar, baht ve talih oyunlarını devlet eliyle oynatıp teşvik etmelerini Yahudi peygamberlerinin “bahisçi, hileci” oluşlarına, Hıristiyanlar arasında bahis ve her türlü kumarın dinen serbest olmasına bağlarsak bence doğru yapmış olacağız.
Çünkü asıl önlenmesi gerekenin “kumar” olduğunu şimdi okuyacaksınız!

İçki yasağına tepkiler sürüyor!
MEYSİR: Meysire gelince yüsür veya yesardan mimli masdar olarak kumar oynamak anlamınadır. Kumarda ya kolaylıkla zahmetsiz mal çarpmak veya çarptırmak vardır. Kumar demek de zar gibi ne olacağı belli olmayan tehlikeli bir şeye bağlanarak mal vermek veya almak demektir.
Cahiliye devrinde Araplar gerek kendilerine ve gerekse Acemlerden ve diğerlerinden belledikleri "nerd" yani tavla, "satranç" ve diğerleri gibi oyunlarla kumar oynarlardı.
Kısacası frenklerin piyango dedikleri tarzda bölüşme yolu ile bir kumarları vardı ki bunu "hayır" bile sayarlar ve övünerek yaparlardı.
Şöyle ki: Zar yerinde "ezlâm ve aklâ" denilen on adet okları vardı. Bunlara: Fezz, tev'em, rakib, hils, nafis, müsbil, muallâ, menih, sefih, vağd derlerdi. Menih, sefih, vağddan başka diğerlerinin bir hissesi bir payı olurdu.

Meselâ, piyango çekilmek üzere, bir deve kesilir, yirmi sekiz hisseye ayrılır; fezze bir, tev'eme iki, rakibe üç, hilse dört, nefise beş, müsbile altı, muallaya yedi, hisse ayrılır. Menih, sefih vağd okları boş ve mahrumdur.
Bu on kalemin hepsi "rebâbe" denilen bir torbaya atılıp adaletli kişinin önüne konulur, o da torbayı çalkalayıp elini sokar, katılan herkes adına bir ok çeker, hissesi bulunan ok çıkanlar belirlenmiş olan hisseyi alırlar, boş ok çıkanlar da mahrum kalırlar ve fakat devenin bedelini öderler. Hisse çıkanlar da da paylarına çıkan hisseyi fakirlere verirlerdi.

Böylece meysir öncelikle diğer kumarlara göre ehven-i şer (şerrin en hafifi) görünen ve hayır zannedilen böyle dağıtım ve bölüşme; yani piyango tarzına denilmiş ve bundan, bütün kumarlara da "meysir" denilmiştir.
Hatta bir hadis-i şerifte, çocukların aşık ve ceviz oynamalarının bile meysirden olduğu beyan edilmiştir. İki kişiden biri diğerine şu kadar yumurtayı yiyebilsen şu senin olsun demişti. Bunlar Hz. Ali'ye hüküm vermesi için başvurdular. Hz. Ali bu kumardır diye izin vermedi. Zaten hayır namına piyango haram olunca diğer kumarların haydi haydi haram olacağı anlaşılır. Şarap ile kumarın bir soruda bir araya getirilmesi de sarhoşluk veren şeylerle kumarın beraber bulunduklarına işarettir.
Amerikalılar esir de bizimkiler değil sanki

Cevaben de ki: bunlarda büyük bir zarar ve günah vardır. Genel olarak ikisi de malları telef ve insanları perişan eder. Çoğu zaman bunlar birbirini sürükler. Önce şarap aklı giderir; akıl ise hem dinin, hem dünyanın dayanağıdır. Artık sarhoşlukla öyle cinayetler yapılır ve kumarbazlıkla öyle fenalıklara düşülür ki bunlar saymakla bitmez, ancak "büyük günah" adı ile anlaşılır.
Bununla birlikte, bunlarda insanlara bazı yararlar da vardır. Bu cümleden olarak biraz neşe ve lezzet duyulur, birço k ticareti yapılır. Korkaklara cesaret ve mizaca kuvvet gelir. Kumarda, bazıları bedavadan mal ele geçirir. Günahları da faydalarından, zararları yararlarından çok büyüktür.

Şu halde yararları gerçek ve sağlam bir yarar değildir. Verdikleri neşe humar (aklı örtmek)a dönüşür. O gelip geçici cesaret, felaket nedeni olur. O gelip geçici mizaç kuvveti, sağlığı bozar; kazanılan malın hayrı olmaz, bir kâr yüz zarar getirir. Buna tutulanlar yakalarını zor kurtarır. Kısacası neşe ve lezzetleri kişisel ve ge l ip geçici olduğu halde; zararları, ortaya çıkardıkları kötü sonuçlar, hem kişisel ve sosyaldir, hem bedensel ve hem de ahlâkidir.
Bulaşıcı hastalıklar gibi herkese geçicidir. Cezasını başında çekmeyenler sonunda çekerler. Hayali olan bir parça kâr için, kesin ve genel bir zarara düşmek de akıl işi değildir. Zararı gidermek, yarar sağlamaktan önce gelir. Şu halde bunların aklen haram olması gerekir. Bu âyet de böyle delâlet-i iltizamiye (dolaylı bir delaletle) şer'an bunların haramlığını ifade etmiş olur. Kur'ân'da şarap hakkında başka bir âyet olmasaydı, sadece bununla şarabın haramlığı sabit olurdu. Ancak bu haram kılma, bizzat ifadenin kendi kelimesinden açıkça anlaşılan bir haram kılma olmazdı; aklına güvenerek zararlarını sınırlayıp ve yararlarından istifade edeceğini zannedenler bulunabilirdi. Bunun için, ashabı kiram arasında bu akla dayanan haramlıktan, şer'i haramlık anlamayan kişiler olmuş, daha sonra, "Murdardır, ... ondan kaçının" (Maide, 5/90) emri ile açık ve mutlak bir şekilde şer'i haramlık meydana gelmiştir.
Kumar motorlu vasıtalardan denzi vasıtalarına
kadar her yerde oynanır hale geldi.
Yasaklandıkça her şey gibi o da artıyor!

Kısacası, şarap içmeyiniz veya sarhoşluk veren şeyleri kullanmayınız, kumar oynamayınız, piyango ile hayır yapılır zannetmeyiniz; bunların, kötülüğü hayrından, günahı yararından çok büyüktür. Buna karşı, hayır olmak üzere sana ne harcayacaklarını yine soruyorlar, iki anlama gelir. Birisi nereye harcama yapılacağını sormak, diğeri de ne verilerek harcama yapılacağını sormaktır ki birincisinde, yani nafaka verilecek, mal harcanacak kimseler ve yerler, ikincisinde de verilecek mal, yani bizzat nafakanın kendisi sorulmuş olur. Yukarda birincisinin cevabı verilmişti. Şimdi kumarın yasak edilmesinden sonra, ikincisine cevap olarak, de ki fazlasını harcayınız. Yani malınızın gerekli ihtiyaçlarınızdan fazlasını infak ediniz.

Piyango, kumar gibi gayri meşru araçlarla değil, meşru nedenlere sarılarak mal kazanınız. Ve bu maldan kendinizin aile ve çocuklarınızın gerekli ihtiyaçlarına yeterli olanından fazlasını yukarda açıklanan yerlere ve hayır yerlerine harcayınız. Diğer ayetlerde de görüleceği üzere küçük çocuklar, eş, muhtaç olan ana-baba ve bunlarla aynı hükümde olan usul (dedeler, nineler), kişinin ailesinden ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerdendir ve bunların nafakası, kişinin kendi nafakasından sayılır.
İşte bir Loto bayii reklamı!
Kumar AKP'nin esas gelir kaynağı mı oldu?

Dolayısıyla hayır yapacağız diye kendinizi ve bakmakla yükümlü olduğunuz ailenizi (ehl ü ıyal) nafakasız bırakmak caiz olmaz. Hayır yerlerine harcama bunların fazlasından yapılır. İşte böyle Allah sizin için şer'i hükümlerine delalet eden, onları gösteren âyetler, nasslar, deliller açıklayacaktır ki, siz bunları düşünesiniz, düşünüp te bunların amaçlarını öğrenesiniz ve gereğince amel edesiniz. “
Piyango soygunu

Ey siyasiler, hükümet bütçesine içki de kumar da gelir getirmektedir. İçki kafayı dumanlar şerhoş eder, muhtelif kötülükleri vardır, hatta serhoşlukla cinayet de işlenebilir. Peki ya kumarda olmaz mı?
Hem de daniskası olur, hem de “organize cinayetler her gün yaşanmaktadır. Oysa serhoşluk arızi olaylardır, her içen de cinayet işlemez. Cinayet işleyen serhoş sayısı, trafik kazası yapan sürücü sayısından azdır. Kaza yapan sürücülerin oranı “alkolsüzlere göre daha fazladır, çünkü hiç kimse kaza yapınca hem kendisinin hem de öteki aracın masraflarını ödemeye cesaret edememektedir ve içki içileceği zaman ya taksi kiralanmakta ya da “içki kullanmayan” bir arkadaş otomobilde muhakkak bulundurulmaktadır.

Ama kumar ile yapılan organize soygun ve cinayetlere tedbir almak kolay değildir.
Kur’anda beytülmaldan (devlet malından) çalanların, “ölü kardeşinin etini çiğnemekle” itham edilen dedikoducuların, koğucuların, ispiyoncuların, iftiracıların neden kötülüklerini yasaklamıyorsunuz ya da öne çıkarmıyorsunuz?
İşsizlikten insanlar cebinde son kuruşlarını buralara
yatırır oldular

Yoksa, Tevrat'ın Yakup (Topuk tutan, hileci demektir) peygamberin "bir tas çorbayla" ağabeyini kandırıp "ağabeylik hakkını" alması, boynuna keçi derisi bağlayıp ağabeyi Esav (kıllı demek) kılığına girip babası kör İshak'a kendisini "peygamber" olarak kutsatması yüzünden "hileyi, yalanı, dolanı "mübah sayan" Yahudilerden misiniz?

Ya da neden devlet makamlarını, dairelerini “babanızın dükkanı” haline getirerek Allah’ın sevgisi terine dünyalıkları İsviçre Bankalarına doldurma hevesine giriyorsunuz? O bankalar emniyetli değildir, vakti gelince size ödeme yapmayabilirler! Araştırınız. Yazdım.

Niye şehitlerin, yetimlerin, dulların, emeklilerin, çalışanların haklarını gasp eden yasalar çıkartıp duruyorsunuz? Hani siz “Allah’ın yolunda” insanlardınız?

İçki yasağı, içki zammı yapınca Müslüman mı olduk sanıyorsunuz?

Okuyun bakalım “Allah yolunda olanlar” sizler gibi mi oluyormuş?
Kumar da zararsız mı?

Bakın, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri 18.yüzyılda yaptığı “hadis derlemelerinde neleri derlemiş;
1-Mümin, kalbine iman nuru doğunca sevinir. Onun alameti (işareti) de ahrete gideceğini bilmek ve ona göre yol hazırlığını yapmaktır.
2-Ölümü ibretle anlayan dünyaya önem vermez.
3-Ölümü düşünenin nefsi temiz, kalbi uyanık olur.
4-Dünyadan ikrah eden (bunalan) velilerdir.
5- Allah’ın hidayeti ölümü idrak edene verilir.
6-Halkın akıllısı, ölümü düşünen ve ahret tedarikini (hazırlık) yapandır.
7- Ey ümmetim, emellerinizi kısın, ölümü düşünün!
8-Mümin ölümden korkmasın, bir evden öbürüne taşındığını bilsin!
9-Ölüleri hayırla anın, kötülemeyin!
10-Ölüm Müminin rahatı ve sürurudur (sevincidir).
11-Ölüm, miminin mutlu bayramıdır ve Allah’a kavuşmadır.
12-Dünya müminin zindanı, ölüm o zindandan kurtuluştur.
13- Hiçbir mümin yoktur ki ölüm onun için hayırlı olmasın!
14-Dostlarımdan gelen iyi haber “ölüm haberidir.!”
15-Alla’a kavuşmak ölümle olduğundan kendime ve dostlarıma isterim!
16-Allah’a kavuşmak isteyen mümin ölümü ister!
17-Ölüm dünya dertlerinden kurtulma, Allah sevgisine kavuşmadır.
18- Müminin ölümü halktan uzak  Allah’a yakın olmaktır.
19-Sanma ki ölüm yokluktur. Ruhun bedenden ayrılışı ve ebedi yaşamasıdır.
20- Siz yok olmak için değil, bir evden öbür eve taşınmak için yaratılmışsınız!
21-Nefsin dört evi vardır; Ana rahmi, dünya, Berzah alemi, Ahiret alemi. Her birinin yaşayışı ayrıdır. Çocuk ana rahminden dünyaya gelmek istemediği gibi mümin de dünyadan gitmek istemez. Çocuk ana sütünden lezzet aldıkça eski yerine gitmek istemediği gibi, mümin de ölümle Allah’a kavuşunca dünyaya dönmek istemez, dünyayı unutur gider!
22-Müminin ruhu hamurdan kıl çeker gibi bedenden çıkar. Azrail o ruhu şefkatle alır gider.
23-Ölüm esnasında müminin ruhu meleğin güzelliğiyle meşgul olduğu için elem duymaz.
24-Ölüm esnasında Allah kulunun yardımcısıdır!
25-Ölümle ruh bedenin ağırlığından, külfetinden, üzüntüsünden kurtulur ve selamete kavuşur.
26-Ölüm, ruhun mahpus olduğu kafesten kurtulmasıdır!
27-Müminin ruhu, cennet bahçelerinde cıvıldaşan dostlar zümresine, topluluğuna kavuşur.
Ruhlar berzah aleminde kuşlar gibi küme küme uçarlar ve haftada bir gün dünya alemine gelip giderler. İkinci dirilişte her kişi en güzel ahlakına göre haşrolur.
Kumardan başı dertten kurtulmayan sanatçılarımızdan
Mustafa Topaloğlu

Hayvani ruhu kalbine hakim ve galip gelen insan ölümden korkar ve kaçar. Nefsine bağlı olan insan dünya hayatını sever, mal servet toplar.
Allah’ın yardımıyla insan ruhu, hayvani ruha galip gelince kâmil olur ve ölümden korkmaz, seve seve onu karşılar.
Çünkü insan ruhu melekler alemindendir. Asli vatanına meyillidir. Ona dönmek ister, dünyanın zahmet ve eleminden korkulu ve kaçkındır.
Kâmil ruh, ölümle ebedi alemde Allah’a yakın ve onun sevgisi ile mest olur. Nitekim Hz. Ali (R.A), “Uzun ömür, ruha azaptır. Ölümse ruha rahat ve sevinçtir” buyurmuştur.

Birisi kâmil bir zata, bir yıl sonra öleceğini rüyasında gördüğünü söyleyince adam ağlamış. Öbürü de;
-Hani sen dünyaya düşkün değildin, ölümü duyunca ağlamaya başladın! Deöiş.
Kâmil kişi de;
-Ben her an ölümü gözlüyordum ama eğer rüyan doğru çıkarsa daha bir yıl dünyanın zahmetlerini çekeceğimi düşünerek ağladım! Demiş.
Dünyayı saran kumar makinaları

Haz. Peygamber (S.A.V) “Mütü kable en temütü” bu da “Ölmeden önce ölünüz!” demiştir. Ölmeden önce “tabii, ebedi hayatı” yaşayınız demektir.
Biliniz ki mallarınız ve evlatlarınız sizin için “fitnedir. Muhakkak ki Allah’ın yanında daha büyük ecirler (sevaplar) vardır.
O mal ve oğullar hep dünya hayatının ziynetleridir. Baki kalacak olan iyi hareket ve amelleriniz ise Allah’ın yanında sevapça daha hayırlıdır, emelce de hayırlıdır.
Ey  müminler tövbe ediniz ki felaha eresiniz!
Dünya hayatına kendini kaptıranların yeri cehennem, Allah’tan korkan ve nefsini dünya heva ve heveslerinden çekenlerin yeri ise cennettir.
Çoklukla böbürleniş sizi o kadar çok oyaladı ki gidip mezarlar ziyaret ettiniz  (Arkeoloji/Mezar hırsızlığı). Bundan sakının. İleride bu övünmenizin sonucunun ne olduğunu bileceksiniz, sakının! Bileceksiniz!
Eğitime de darbeler vuruyorlar
Ey Ademoğlu, eğer beni sevmek istersen dünya sevgisini kalbinden çıkart.Çünkü benim sevgim ile dünya sevgisi aynı kalpte birleşmez. Tıpkı su ile ateşin birleşemedikleri gibi.
Dünya mümin zindanı kâfirin cennetidir.
Zengin, Allah’ın verdikleriyle kanaat edendir!
İnsanlar gaflet uykusundadırlar. Ancak öldükleri zaman uyanırlar. Fakat, heyhat iş işten geçmiştir. Ey insanoğlu, sen dünyaya taptın. Beni görmeyi unuttun. Böylece sen “dışı güzel, içi berbat bir mezara” benzersin!
Peygamberin hadislerinden;
İki insana gıpta (özenme) edilir;
1-Ona mal vermiş, malını muhtaçlara verir
2-Ona Kur’an vermiş, gece gündüz okur!
Ne güzeldir ki salih kimsenin helal malı ola!...(Kynk, E.İ.Hakkı Hazretleri Marifetname S.60-61-62-63-73)
İşte icraatlar!


Allah aşkına buraya kadar okuyanlar bir düşünsün “Allah adıyla hükümeti götürenlerden” hangisinde bu özellikleri görüyorsunuz?
Hadi, ötekiler dindar değiller zaten, onlara her şeyi bu “dindar (!) ve kindar siyasetçiler, “çamur at, çamur düşerse izi kalır!” babından her türlü yalan, dolan, iftirayı atıyorlar ya da doğru söylüyorlar. Ama onlar “din ile siyaset yapmıyorlar!
Ya “dindar (!) ve kindar olan başımızdakilerde bu “Allah korkusunu” görüyor musunuz?
Bu Cengiz Han heveslisi, kayıkçının oğlu
başbakanın Amerika güdümündeki
"Savaş Çığırtkanlığı"
bütün milletin ve dünyanın
başını derde sokacaktır.

Yoksa bunlar, geçmişte Yahudilerden ayrılmış Sabi Nebatilerin “içki içmeyen, içki sunusu kabul etmeyen tanrısı” El Kaum’a tapan ve ilk doğan evlatlarını ona kurban eden, Yahudilerce bile sapık ilan edilen Yahudilerden midirler?
Takdir okuyucunundur!

Alaeddin Yavuz

Keykubat/ adilyargic/ adilyargicc

23 Nisan 2012 Pazartesi

SİLİVRİ TİYATROSU VE ÇİFT KARAKTERLİ ORDU



SİLİVRİ TİYATROSU VE ÇİFT KARAKTERLİ ORDU

 Kaç yıldır “vatan millet tehlikede” denildi, kafayı yedik!
Hükümet muhalefet demeden yazıp çiziyoruz, durmadan okumaktan yazmaktan beynimiz aşırı yüklemeden sürmenaj olmak üzere, belki oldu da fark etmiyoruz.


Ne diye yazıyoruz bunca yazıyı!

Generaller, albaylar, teğmenler, polisler, gazeteciler ve milletvekilleri, yazarlar tutuklanıp, bir haber  furyası, kameralar eşliğinde gecenin bir vakti yataklarından kaldırılıp götürülüyorlar, yıllarca dava iddianameleri bile hazırlanmadan tutuldular ve tutuluyorlar.

SİLİVRİ KOLONİ TİYAROSU


İçeri tıkılanlara ve onları savunanlara göre ülke tehlikede, devlet tasfiye edilmektedir.
İstanbul’un ücra ilçesi Silivri’de bir tiyatro sahnesi kuruldu, kurbanlar orada geceli gündüzlü tutuluyorlar.

Silivri tiyatrosunda bir mağduriyet var ama benim anlamadığım konu şöyle.
Ordu “çift taraflı” oynamaktadır.
Bir kısım muvazzaf ve emekli askerler Silivri'de tiyatro mahkemelerde eza çekerken bir kısım emekli askerler AKP yandaş medyalarında demokrasi dersleri veriyor, AKP emirlerine emret deyip Libya, Kızıldeniz geziyor, Suriye sınırlarında tehdit turları atıyor.

Bunlar Ordumuzun mensupları ve mevcut komutanlarıdır.
Amerika emredince “kitle operasyonlarıyla, sağ-sol, Alevi-Sünni kamplaşmaları yaratılarak milleti karışıtırıp, “Şartlar Olgunlaştı” diyerek darbe yapanlar, tam darbe yapılacak zamanda ya yandaşlık yapıyorlar ya da Silivri'de kümese girmiş gıdaklıyorlar!
Siz nasıl açıklıyorsunuz?

Cumhuriyetin ve devletin tasfiyesi apaçık ortadayken darbe yapmayıp Silivri'ye teslim olan ordu vazifesini yapmamıştır!
Ya da o ordu satılmıştır da "kurbanlar da içeri tıkılmıştır."
Bu gazete haberi işin aslını 1971 cuntasını yapan Memduh Tağmaç paşanın "Komünizme karşı Amerikancı ittifak çağrısında bu günkü AKP kadrosunu görüyoruz.. Bu da ordunun daha o dönemlerde Nurcu ve Işıkçı tarikatın eline geçmiş olduğunun delillerini bize vermektedir.


Resimdeki bilgiler iyice okunduğunda görüyoruz ki AKP  eliyle devletin tasfiyesi tesadüfi bir ihanet örgütlenmesi değil çok önceden kurgulanmış bir tiyatronun sahneye konulmasıdır ve Silivri işbirlikçi bir tiyatrodur.

Tespit doğru yapılmadıkça ne Silivri anlaşılır ne de AKP siyasetleri gün ışığına çıkar. Ne de millet bir yerde toplanır.

Genel kurmay başkanı orada her çağırılışta topuk salami verip (Bülent Arınç öyle istiyor) "Emret komutanım" çektikçe vatandaş kendisini emniyette hisseder ve haklı olarak tepki göstermez.
Zaten Atatürk’ün ölümünden beri darbelerle sindirildiğini de unutmamak lazım.

Amerika'nın emrine göre halka muamele yapanlar!

Ordunun kümese gidip yargılanma bekleyecek zamanı mı?

Madem durumu önceden gördünüz bu adamı iktidar olmadan niye bitirmediniz?
Deniz Baykal’a niye önünü açtırdınız?

Eğer RE.T.E gerçekten vatan millet için büyük tehlikeyse, durumu önceden de görüldüyse, bu güne kadar kaybedilenlere bir de Tayyip efendi, başbakan olmadan eklenseydi kim farkeder di?

Adnan Kahveci bir kazada gidiverdi.

Cesedi bulunamayan nice insanlar var.



Atatürk’ün bile ölümünden vasiyetnamesine her şeyi hala faili meçhul!

Demek ki tehlike değil. Başından beri Kenan Evren'inden sıkıyönetim komutanlarına, onlardan sıradan generallere kadar herkesle V.I.P salonlarında maç izlemekten her şeye kadar ordu bu adamın yanındaydı.

Kaç maçta çok yakınlarında görev yaptığımda bu adamın başbakanlığı konuşulmuyordu bile.Bu durumda şu sonuç çıkıyor;

Amerika'nın emrine rağmen "arabuluculuk" 

isteyenler!


Ortada devletin varlığını tehdit eden bir tehlike yoktur.

Ama Türkiye Cumhuriyeti yeni dünya düzeninde bir projeye ortak olmuştur, bu proje gereği halkın ve öteki dünya devletlerinin kafasını karıştırmak için sinsi bir siyasete herkes ortak edilmektedir.

Yapılan sade ve sadece olabildiğince “kafa ütülemek ve göz boyamaktır”.

Böylece dumanlanan ortalıkta kurtlar rahat gezerler!

Saygılarımla!