TÜRKEŞ PETROSYAN BULUŞMASI PROJESİ
En solda Tuğrul Türkeş, Tansu Bleda, A.Türkeş, L.Petrosyan |
Bu yazı Ermeni asıllı gazeteci Can Dündar’ın kaleminden
yazılmıştır. O kadar Ülkücü, dindar, milliyetçi, Türkeş için ölecek gazeteci
varken Türkeş’in bu gizli olayı bir Ermeni kökenli gazeteciyle paylaşması
düşündürücüdür!
Alaeddin Yavuz
keykubat /adilyargic/ adilyargicc
Şimdi alıntı yazıya geçelim;
12 yıl önce MHP lideri Türkeş ile Ermenistan Devlet Başkanı
Petrosyan'ı Özararat buluşturdu. Atatürk'ün imzasını bir Ermeni'nin çizdiğini
Türkeş'ten öğrenmek, Özararat'ı şaşkınlığa uğrattı
Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişki kurulması için çaba harcanıyor bugün... Taraflar doğrudan ya da dolaylı nabız yokluyor. Ancak süreç çok yavaş işliyor. İki tarafta da cesaret sorunu var.
İki taraf da kendi "milliyetçiler"inin tepkisinden çekiniyor.
Oysa bu konuda en cesur adım, bundan 12 yıl önce atılmıştı.
Adımı atanlardan biri Türkiye ile ilişkilere sıcak bakan Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'dı.
Diğeri ise "milliyetçilerin başbuğu" Alpaslan Türkeş...
Türkeş, Ermeni bir arabulucu vasıtasıyla 1993 yılı martında Fransa'da gizlice Petrosyan'la buluştu ve en hassas konuları konuştu.
Bu görüşme uzun süre basından ve kamuoyundan gizlendi.
İzleyen tarihlerde Türkeş başka Ermeni temsilcileriyle de gizli temaslar kurdu.
Devrede yine aynı arabulucu vardı.
Geçen hafta Salzburg'da düzenlenen "Türk-Ermeni tarihçileri buluşması"nda tanıştım o arabulucuyla...
12 yıl önceki toplantıda konuşulan konular ve çekilen fotoğraflar kendisine emanet edilmişti. O da bu emaneti yıllarca özenle saklamıştı.
Ancak bugün iki tarafın milliyetçilerince gerilen ortamda bu önemli buluşmayı anlatmanın yararlı olacağını anlattım.
Hak verdi.
Tuğrul Türkeş'ten ve Ter Petrosyan cephesinden izin aldı.
Ve bu yazı dizisinde göreceğiniz fotoğraflarla, okuyacağınız anıları Milliyet'e verdi.
Bu dizide, hem istenirse taraflar arasında nasıl ortak paydaların yaratılabildiğini hem de 12 yıl önce nasıl büyük bir fırsatın kaçırıldığını okuyacaksınız.
SAMSON ÖZARARAT ANLATIYOR:
'600 yıllık ilişkinin kazası'
1993 başıydı. Ermenistan bağımsızlığını ilan edeli 2 yıl
olmuştu.
Erivan'a Rus yardımı kesilmiş, ülke kış ortasında buğdaysız kalmıştı. Amerika'dan gönderilen yardım ulaşana kadar ekmek kıtlığı baş gösterecekti.
Samson Özararat, o dönem Fransa'da, Avrupa'dan Ermenistan'a giden insani yardımları organize eden bir derneğin başkanıydı. Bu krizden bir işbirliği fırsatı yaratmayı düşündü: "Acaba Ermenistan'a gereken buğdayı Türkiye ödünç veremez miydi?"
Bu adım, Erivan'da bir sempati yaratırdı. Önerisini "en üst düzeyde" Türk yetkililere aktardı: "100 bin ton buğdaya ihtiyaçları var. Siz 200 bin ton yollayın, ilişkilerin önünü açın" dedi.
Türkiye kararsızlandı bir süre... "Milliyetçiler"in ve Azerilerin tepkisinden korktu. Bakü'nün nabzı yoklandı. "Ekmek söz konusuyken düşmanlığın lafı olmaz" cevabı geldi.
Bunun üzerine -biraz gecikmeyle- Erivan'a 41 bin ton buğday gönderildi.
İşte o dönemde Özararat, iktidarı tedirgin eden "Milliyetçiler buna ne der?" tepkisini bertaraf etmek niyetiyle bir temas arayışına girişti.
Madem ki engel olarak "milliyetçiler" görünüyordu, o halde önce onları ikna etmeliydi. Sorun ancak zıt kutupların birbirine yaklaşmasıyla çözülebilirdi.
Bir kutup, Alpaslan Türkeş'ti.
Önce Türkeş'in özel sekreteriyle tanıştı:
"Türkeş'le bu konuları konuşmayı arzu ediyorum" dedi. Bunun üzerine onu Paris'te Türkeş'in yakını bir emekli generalle tanıştırdılar. Derdini ona da anlattı. Birkaç gün sonra haber geldi:
"Türkeş sizi bekliyor!"
Sözü Türkeş aldı
1993 Şubat'ında Özararat Ankara'ya gitti. Sürmeli Oteli'ne yerleşti. Öğrencilik yıllarını geçirdiği Ankara'yı dolaştı biraz... Huzursuzdu.
"Ben eski ODTÜ'lüyüm. Sol sempatizanıydım. Türkeş'e karşı kin doluydum. Aklımdan hep eski dönemler geçiyordu. Korkuyordum. Sıkıntıdan midem bozuldu. Buluşmaya karnımda korkuyla gittim yani..."
Sonra MHP'liler aldı kendisini...
Bir eve götürüldü. Orada çay içtiler. Bir süre sonra oradan kalkıp başka bir eve gittiler. Bir çay da orada... Yine ev değişikliği...
Oradan gelip Tuğrul Türkeş aldı kendisini...
Nihayet Esat'taki işyerine geldi MHP lideri... Yanında bir milletvekili vardı. Özararat kendisini tanıttı, niyetini anlattı. Ve sözü Alpaslan Türkeş aldı:
"Konuşmasının başında, Türkiye-Ermeni ilişkilerini geniş bir perspektiften anlattı. 'Türklerin Ermenilerle ilişkisi 1915'te başlamamıştır. 600 senelik bir müşterekliğimiz var. Birlikte türküler, yemekler icat ettik. Kız aldık verdik' dedi ve bana sorular sormaya başladı:
'Malazgirt Savaşı'nı Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun?
'İstanbul'un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı?
'Fatih Sultan Mehmet'in Ermeni Patrikhanesini nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın?
'Çanakkale'de Atatürk'ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun?
'Atatürk'ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan'a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun?'"
'Atatürk'ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun?'"
'Parmağımı ısırdım'
Özararat, üst üste gelen bu sorular karşısında şaşkına dönmüştü.
"Ben Türkiye'de okudum ama bunların hiçbirini duymamıştım" dedi.
Bunun üzerine Türkeş şunları söyledi:
"Tarihe böyle geniş bir perspektiften bakmak lazım. 1915 bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Olaylarda yabancı devletlerin çok dahli vardır. Buradaki insanları kullanmak istemişlerdir. Bizimkilerin de kabahatleri var, ama şimdi yapılması gereken bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir."
Özararat, ilk defa Türkiye'den birisinden böyle bir yaklaşım işitiyordu. Üstelik konuşan, "milliyetçilerin başbuğu" olarak bilinen adamdı.
Şaşırmıştı. Parmağını ısırıyordu.
Türkeş "Ne yapıyorsun?" diye sordu.
"Duyduklarım doğru mu, rüya mı görüyorum diye parmağımı ısırıyorum" dedi Özararat...
Bunun üzerine Türkeş, Özararat'ı yanına çağırdı, yanaklarından öptü, "Çok dobra insanmışsın" dedi.
Erivan'a Rus yardımı kesilmiş, ülke kış ortasında buğdaysız kalmıştı. Amerika'dan gönderilen yardım ulaşana kadar ekmek kıtlığı baş gösterecekti.
Samson Özararat, o dönem Fransa'da, Avrupa'dan Ermenistan'a giden insani yardımları organize eden bir derneğin başkanıydı. Bu krizden bir işbirliği fırsatı yaratmayı düşündü: "Acaba Ermenistan'a gereken buğdayı Türkiye ödünç veremez miydi?"
Bu adım, Erivan'da bir sempati yaratırdı. Önerisini "en üst düzeyde" Türk yetkililere aktardı: "100 bin ton buğdaya ihtiyaçları var. Siz 200 bin ton yollayın, ilişkilerin önünü açın" dedi.
Türkiye kararsızlandı bir süre... "Milliyetçiler"in ve Azerilerin tepkisinden korktu. Bakü'nün nabzı yoklandı. "Ekmek söz konusuyken düşmanlığın lafı olmaz" cevabı geldi.
Bunun üzerine -biraz gecikmeyle- Erivan'a 41 bin ton buğday gönderildi.
İşte o dönemde Özararat, iktidarı tedirgin eden "Milliyetçiler buna ne der?" tepkisini bertaraf etmek niyetiyle bir temas arayışına girişti.
Madem ki engel olarak "milliyetçiler" görünüyordu, o halde önce onları ikna etmeliydi. Sorun ancak zıt kutupların birbirine yaklaşmasıyla çözülebilirdi.
Bir kutup, Alpaslan Türkeş'ti.
Önce Türkeş'in özel sekreteriyle tanıştı:
"Türkeş'le bu konuları konuşmayı arzu ediyorum" dedi. Bunun üzerine onu Paris'te Türkeş'in yakını bir emekli generalle tanıştırdılar. Derdini ona da anlattı. Birkaç gün sonra haber geldi:
"Türkeş sizi bekliyor!"
Sözü Türkeş aldı
1993 Şubat'ında Özararat Ankara'ya gitti. Sürmeli Oteli'ne yerleşti. Öğrencilik yıllarını geçirdiği Ankara'yı dolaştı biraz... Huzursuzdu.
"Ben eski ODTÜ'lüyüm. Sol sempatizanıydım. Türkeş'e karşı kin doluydum. Aklımdan hep eski dönemler geçiyordu. Korkuyordum. Sıkıntıdan midem bozuldu. Buluşmaya karnımda korkuyla gittim yani..."
Sonra MHP'liler aldı kendisini...
Bir eve götürüldü. Orada çay içtiler. Bir süre sonra oradan kalkıp başka bir eve gittiler. Bir çay da orada... Yine ev değişikliği...
Oradan gelip Tuğrul Türkeş aldı kendisini...
Nihayet Esat'taki işyerine geldi MHP lideri... Yanında bir milletvekili vardı. Özararat kendisini tanıttı, niyetini anlattı. Ve sözü Alpaslan Türkeş aldı:
"Konuşmasının başında, Türkiye-Ermeni ilişkilerini geniş bir perspektiften anlattı. 'Türklerin Ermenilerle ilişkisi 1915'te başlamamıştır. 600 senelik bir müşterekliğimiz var. Birlikte türküler, yemekler icat ettik. Kız aldık verdik' dedi ve bana sorular sormaya başladı:
'Malazgirt Savaşı'nı Türklerin Ermenilerle birlikte kazandığını biliyor musun?
'İstanbul'un alınmasında Ermenilerin yaptığı kahramanlıklardan haberin var mı?
'Fatih Sultan Mehmet'in Ermeni Patrikhanesini nasıl bir fermanla açtırdığından haberdar mısın?
'Çanakkale'de Atatürk'ün yanında savaşan Ermeni askerlerin adlarını biliyor musun?
'Atatürk'ün bugün kullandığımız alfabeyi Ermeni dil bilgini Agop Martayan'a hazırlattığını ve sonra ona Dilaçar soyadını verdiğini biliyor muydun?'"
'Atatürk'ün imzasını bir Ermeni güzel yazı hocasının çizdiğini duymuş muydun?'"
'Parmağımı ısırdım'
Özararat, üst üste gelen bu sorular karşısında şaşkına dönmüştü.
"Ben Türkiye'de okudum ama bunların hiçbirini duymamıştım" dedi.
Bunun üzerine Türkeş şunları söyledi:
"Tarihe böyle geniş bir perspektiften bakmak lazım. 1915 bu 600 yıllık ilişkinin bir kazasıdır. Olaylarda yabancı devletlerin çok dahli vardır. Buradaki insanları kullanmak istemişlerdir. Bizimkilerin de kabahatleri var, ama şimdi yapılması gereken bu kazayı telafi edip eski dostluğu devam ettirmektir."
Özararat, ilk defa Türkiye'den birisinden böyle bir yaklaşım işitiyordu. Üstelik konuşan, "milliyetçilerin başbuğu" olarak bilinen adamdı.
Şaşırmıştı. Parmağını ısırıyordu.
Türkeş "Ne yapıyorsun?" diye sordu.
"Duyduklarım doğru mu, rüya mı görüyorum diye parmağımı ısırıyorum" dedi Özararat...
Bunun üzerine Türkeş, Özararat'ı yanına çağırdı, yanaklarından öptü, "Çok dobra insanmışsın" dedi.
Bu yazı okunduğunda bu projenin ABD isteği ortaya çıkıyor1 |
'Anlatsam, inanmazlar'
Konuşma bitince Özararat, "Sayın Türkeş" dedi, "...Ben yetkisiz bir insanım. Bu dinlediklerimi anlatsam kimse inanmaz. Ama Ermenistan'dakilerin bilmesinde yarar var. Bu söylediklerinizi Ermenistan Cumhurbaşkanı'na da söyleyebilir misiniz?"
"Tabii söylerim" diye yanıtladı Türkeş...
Özararat, "Petrosyan, martta Paris'e gelecek. Kendisiyle görüşeyim, belki orada buluşabilirsiniz" diyerek ayrıldı.
Hemen telefon başına koştu. Önerisini Petrosyan'a iletti.
Erivan, teklifi incelemeye aldı.
Tereddütteydiler. MHP'nin geçmişi ürkütücüydü. Üstelik partinin oyu yüzde 10'un altındaydı. O yüzden bu görüşmenin etkili olup olmayacağından emin değildiler.
Özararat, "MHP'yi ikna etmek önemli" diye ısrar etti. Aynı sıralarda Türkeş de hem devleti hem de Azerbaycan yetkililerini gelişmelerden haberdar ediyordu. Böyle bir diyaloeun, sürmekte olan Azeri-Ermeni savaşına da çözüm getirebileceği umuduyla herkes destek verdi. Üstelik ortada bir de karşılıklı esirler sorunu vardı.
Nihayet Erivan'dan da görüşme kararı çıkmasıyla Paris buluşması kesinlik kazandı.
Paris'te bir otelde
Türkeş 12 Mart'ta geldi Paris'e...
Kendisini Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'in talimatıyla de Gaulle Havaalanı'nda Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda ile birlikte Samson Özararat karşıladı.
Büyükelçinin arabasıyla Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'ın kaldığı Crillon Otele geldiler.
Samson Özararat, Türkeş'in arabasının kapısını açarken heyecan içindeydi. 1915'ten beri ilk kez Türkiye Cumhuriyeti, Ermenistan'la hem de en üst düzeyde görüşecekti. Ve bu görüşme, onun girişimi sayesinde başarılmıştı.
TÜRKEŞ GÖRÜŞMEYE GELİYOR
12 Mart 1993... Paris'te Concorde Meydanı... Crillon Oteli'nin önü... MHP lideri Alpaslan Türkeş, Paris'teki Türk büyükelçisinin arabasından iniyor. Kapısını tutan Özararat gülümsüyor. Birazdan Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'la buluşacaklar ve bu, bir ilk olacak.
Özararat kimdir?
1951 Konya doğumlu.
Konya 19 Mayıs İlkokulu'ndan mezun oldu. Merasimlerde mehter takımı davulcusu idi.
Ortaokulu İstanbul'da Saint Joseph'te, liseyi Ankara Fen Lisesi'nde okudu. Fen Lisesi'nde öğrenci birliği başkanıydı. 1970'lerin başında ODTÜ'de Endüstri Mühendisliği'ndeydi.
12 Mart döneminde yurtlardaki eylemlere katılıp stadyuma kapatılan öğrenciler arasındaydı. Yargılandı, beraat etti.
1974'te mezun olduktan sonra Türkiye Elektrik Kurumu'nda mühendis olarak çalışmaya başladı. Aynı dönemde yine ODTÜ'de iş idaresi dalında master yaptı. Ardından İstanbul'da Sabancı Holding'de (KORDSA) proje mühendisi olarak çalıştı.
Askerliğini 1979-80 yıllarında Deniz Harp Okulu Yön Eylem Araştırması bölümünde öğretim üyesi olarak tamamladı.
1980'de bir Fransız'la evlendi, Fransız vatandaşı oldu ve Nice'e yerleşti. İki çocuk sahibi oldu.
25 yıldır Fransa'da. Halen Ermenistan'a Avrupa'dan yapılan yardımları koordine eden "SOS-ARMENIE" adlı bir yardım kuruluşunun başkanı. Hem Fransız, hem Ermenistan pasaportu taşıyor.
Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'a danışmanlık yaptı. Hem Ankara'da hem Erivan'da devletin üst düzey yetkilileriyle görüşebilmesiyle tanınıyor.
Konya 19 Mayıs İlkokulu'ndan mezun oldu. Merasimlerde mehter takımı davulcusu idi.
Ortaokulu İstanbul'da Saint Joseph'te, liseyi Ankara Fen Lisesi'nde okudu. Fen Lisesi'nde öğrenci birliği başkanıydı. 1970'lerin başında ODTÜ'de Endüstri Mühendisliği'ndeydi.
12 Mart döneminde yurtlardaki eylemlere katılıp stadyuma kapatılan öğrenciler arasındaydı. Yargılandı, beraat etti.
1974'te mezun olduktan sonra Türkiye Elektrik Kurumu'nda mühendis olarak çalışmaya başladı. Aynı dönemde yine ODTÜ'de iş idaresi dalında master yaptı. Ardından İstanbul'da Sabancı Holding'de (KORDSA) proje mühendisi olarak çalıştı.
Askerliğini 1979-80 yıllarında Deniz Harp Okulu Yön Eylem Araştırması bölümünde öğretim üyesi olarak tamamladı.
1980'de bir Fransız'la evlendi, Fransız vatandaşı oldu ve Nice'e yerleşti. İki çocuk sahibi oldu.
25 yıldır Fransa'da. Halen Ermenistan'a Avrupa'dan yapılan yardımları koordine eden "SOS-ARMENIE" adlı bir yardım kuruluşunun başkanı. Hem Fransız, hem Ermenistan pasaportu taşıyor.
Ermenistan Devlet Başkanı Ter Petrosyan'a danışmanlık yaptı. Hem Ankara'da hem Erivan'da devletin üst düzey yetkilileriyle görüşebilmesiyle tanınıyor.
Samson Özararat anlatıyor:
'Türkeş, anıta çelenk koymayı bile düşündü'
"Türkeş, Türklerle Ermenilerin 600 yıllık dostluğunun
yeniden kurulması için elinden geleni yapmaya hazırdı. Yaptığımız beyin
fırtınası çalışmalarında, sınıra üzüntü bildiren bir anıt dikmeyi ve hatta
Erivan'daki soykırım anıtına çelenk koymayı bile düşünüp tartıştık"
Türkeş'e yer verilmeyen devlet kitabı |
Türkeş-Petrosyan görüşmesi saat 15.00'te başladı. Türkeş,
Türkçe konuşuyor, oğlu Tuğrul rapor tutuyor, tercümanlar çeviriyordu. Ancak
Devlet Başkanı'nın tepkilerinden Türkçe konuşmaları anladığı belli oluyordu.
Türkeş, Ermenistan ile Türkiye ve Azerbaycan arasındaki gerginliğin aşılması için elinden geleni yapmaya hazır olduğunu belirten bir iyi niyet konuşmasıyla açtı görüşmeyi... Ankara'nın pozisyonunu anlattı. Öncelikli amacı, tansiyonu düşürmek, işgale son verilmesi için nabız yoklamak ve uzun vadeli bir ilişkinin önünü açmaktı.
Petrosyan, cevap verirken "Cumhurbaşkanı Özal'ın, Başbakan Demirel'in ve bir muhalefet partisinin lideri olarak sizin aynı bakış açısına sahip olması, Türkiye'nin politikasındaki istikrarı gösteriyor" dedi. "Sovyetler'in çözülmesinden sonra Ankara, Türk cumhuriyetleriyle diplomatik ilişki tesis ederken Ermenistan'la diplomatik temasta geç kaldı, zaman yitirildi" diye yakındı.
Öneriler paketi
Bunun üzerine Türkeş, devam eden savaşla ilgili 6 maddelik bir öneriler paketi sundu:
1) Azerbaycan ve Ermenistan arasında hemen ateşkes sağlanması,
2) Ermeni askerlerinin Azeri topraklarından çekilmesi,
3) Her iki tarafın bugünkü sınırlar içinde birbirini tanıması ve diplomatik ilişki tesisi,
4) İç işlerine karışmadan ve toprak talebi olmaksızın temas,
5) Laçin koridorunun açılması, gözlemci heyetinin güvencesi ve denetiminde bulunması,
6) Karabağ sorununun ya daha sonraya ya da Minsk toplantısına bırakılarak meselenin ateşkes sonrası daha geniş zamanda ele alınması.
'İpek yolu kuralım'
Bu önerilerin ardından, Ermenistan'a dünyayla ticaret yapması için Türkiye'den transit kara ve deniz geçişi verilebileceğini söyledi.
Sonra da daha kapsamlı bir proje önerdi:
"Trans-Kafkasya Otoyolu".
İpek Yolu'nun ihyası anlamına gelen bu otoyol, Kafkasya'yı boydan boya kat edecek ve Ermenistan'dan geçecekti. Otoyola bir demiryolu da eşlik edecek, aynı hatta bir doğalgaz ve petrol boru hattı da yer alacaktı.
"Müşterek gerçekleştirilecek bu proje başka işbirliklerine kapı açar. Sınırlar açılır, yurttaşlarımız serbestçe birbirine gidip gelir, ticaret yaparlar. Bu durum bölgeye de huzur ve refah getirir" dedi.
Türkeş, bu görüşmede bir iyi niyet jesti olarak esirlerin karşılıklı serbest bırakılmasını sağlamayı umuyor, hatta derhal Erivan'a gidip hem Ermenistan'ı ziyaret etmeyi, hem de Azeri esirleri aldıktan sonra aynı uçakla Bakü'ye geçmeyi planlıyordu.
Petrosyan, "Biz önşartsız ateşkesi kabul ederiz, ancak şunu anlayın ki benim şartlarım ve kamuoyu önündeki durumum Elçibey'inkinden daha zordur" diye konuştu.
Karabağ'ın kendi ayrı yönetimi bulunduğunu belirtti. Buradakilerin çoğu zaman Ermenistan'la ters düştüklerini itiraf etti, "Ama onları da göz ardı edemeyiz" şeklinde konuştu.
Tuğrul Türkeş'in izlenimine göre, "Görüşmede Petrosyan daha uzlaşmacı bir tavır içindeydi. Buna karşın Dışişleri Bakanı daha ihtiyatlıydı. Görüşmenin sonuna doğru, ilişkiler çok daha iyi bir yere gidebilecekken, Papazyan'ın Petrosyan'a Ermenice bir şeyler söylemesiyle konular ertelendi."
Papazyan engeli
Petrosyan, "Biz önerilerinizi değerlendirelim" dedi ve 2.5 saat süren toplantı bitti.
Türkeş, çıkışta Samson Özararat'a umutsuz konuştu:
"Savaşın bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor"
Daha sonra Hulusi Turgut'a anlattığı anılarında ise ("Şahinlerin Dansı", ABC, 1995), "O görüşmede Papazyan bir karara varmamızı önledi. Bir ön anlaşma parafe etmeye imkân bırakmadı" diyecekti.
Görüşmede bulunan Büyükelçi Tanşuğ Bleda da anılarında (Maskeli Balo, Doğan K., 2000) "Buluşmanın yarattığı olumlu hava ve sürecin sonu gelmedi" diye yazdı:
"Daha Türkeş Paris'ten ayrılmadan Petrosyan'ın kontrol edemediği Taşnak güçleri Laçin koridoruna karşı saldırıya geçerek alınan tüm kararları geçersiz kıldılar."
Türkeş, Ermenistan ile Türkiye ve Azerbaycan arasındaki gerginliğin aşılması için elinden geleni yapmaya hazır olduğunu belirten bir iyi niyet konuşmasıyla açtı görüşmeyi... Ankara'nın pozisyonunu anlattı. Öncelikli amacı, tansiyonu düşürmek, işgale son verilmesi için nabız yoklamak ve uzun vadeli bir ilişkinin önünü açmaktı.
Petrosyan, cevap verirken "Cumhurbaşkanı Özal'ın, Başbakan Demirel'in ve bir muhalefet partisinin lideri olarak sizin aynı bakış açısına sahip olması, Türkiye'nin politikasındaki istikrarı gösteriyor" dedi. "Sovyetler'in çözülmesinden sonra Ankara, Türk cumhuriyetleriyle diplomatik ilişki tesis ederken Ermenistan'la diplomatik temasta geç kaldı, zaman yitirildi" diye yakındı.
Öneriler paketi
Bunun üzerine Türkeş, devam eden savaşla ilgili 6 maddelik bir öneriler paketi sundu:
1) Azerbaycan ve Ermenistan arasında hemen ateşkes sağlanması,
2) Ermeni askerlerinin Azeri topraklarından çekilmesi,
3) Her iki tarafın bugünkü sınırlar içinde birbirini tanıması ve diplomatik ilişki tesisi,
4) İç işlerine karışmadan ve toprak talebi olmaksızın temas,
5) Laçin koridorunun açılması, gözlemci heyetinin güvencesi ve denetiminde bulunması,
6) Karabağ sorununun ya daha sonraya ya da Minsk toplantısına bırakılarak meselenin ateşkes sonrası daha geniş zamanda ele alınması.
'İpek yolu kuralım'
Bu önerilerin ardından, Ermenistan'a dünyayla ticaret yapması için Türkiye'den transit kara ve deniz geçişi verilebileceğini söyledi.
Sonra da daha kapsamlı bir proje önerdi:
"Trans-Kafkasya Otoyolu".
İpek Yolu'nun ihyası anlamına gelen bu otoyol, Kafkasya'yı boydan boya kat edecek ve Ermenistan'dan geçecekti. Otoyola bir demiryolu da eşlik edecek, aynı hatta bir doğalgaz ve petrol boru hattı da yer alacaktı.
"Müşterek gerçekleştirilecek bu proje başka işbirliklerine kapı açar. Sınırlar açılır, yurttaşlarımız serbestçe birbirine gidip gelir, ticaret yaparlar. Bu durum bölgeye de huzur ve refah getirir" dedi.
Türkeş, bu görüşmede bir iyi niyet jesti olarak esirlerin karşılıklı serbest bırakılmasını sağlamayı umuyor, hatta derhal Erivan'a gidip hem Ermenistan'ı ziyaret etmeyi, hem de Azeri esirleri aldıktan sonra aynı uçakla Bakü'ye geçmeyi planlıyordu.
Petrosyan, "Biz önşartsız ateşkesi kabul ederiz, ancak şunu anlayın ki benim şartlarım ve kamuoyu önündeki durumum Elçibey'inkinden daha zordur" diye konuştu.
Karabağ'ın kendi ayrı yönetimi bulunduğunu belirtti. Buradakilerin çoğu zaman Ermenistan'la ters düştüklerini itiraf etti, "Ama onları da göz ardı edemeyiz" şeklinde konuştu.
Tuğrul Türkeş'in izlenimine göre, "Görüşmede Petrosyan daha uzlaşmacı bir tavır içindeydi. Buna karşın Dışişleri Bakanı daha ihtiyatlıydı. Görüşmenin sonuna doğru, ilişkiler çok daha iyi bir yere gidebilecekken, Papazyan'ın Petrosyan'a Ermenice bir şeyler söylemesiyle konular ertelendi."
Papazyan engeli
Petrosyan, "Biz önerilerinizi değerlendirelim" dedi ve 2.5 saat süren toplantı bitti.
Türkeş, çıkışta Samson Özararat'a umutsuz konuştu:
"Savaşın bir süre daha devam edeceği anlaşılıyor"
Daha sonra Hulusi Turgut'a anlattığı anılarında ise ("Şahinlerin Dansı", ABC, 1995), "O görüşmede Papazyan bir karara varmamızı önledi. Bir ön anlaşma parafe etmeye imkân bırakmadı" diyecekti.
Görüşmede bulunan Büyükelçi Tanşuğ Bleda da anılarında (Maskeli Balo, Doğan K., 2000) "Buluşmanın yarattığı olumlu hava ve sürecin sonu gelmedi" diye yazdı:
"Daha Türkeş Paris'ten ayrılmadan Petrosyan'ın kontrol edemediği Taşnak güçleri Laçin koridoruna karşı saldırıya geçerek alınan tüm kararları geçersiz kıldılar."
'Sayın Türkeş, dünya tersine mi döndü?'
Alpaslan Türkeş, 12 Mart 1993 günü geldi Paris'e... Yanında
oğlu Tuğrul Türkeş de vardı.
De Gaulle Havaalanı'nda onları, görüşmeyi organize eden Samson Özararat ve Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda karşıladı. Elçinin makam arabasıyla büyükelçilik konutuna gittiler. Gece orada kalacaklardı. Türkeş, Paris'e gitmeden Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'e haber vermiş, hatta Dışişleri'nden son gelişmelere ilişkin bilgi almıştı. Ayrıca Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey'e de haber yollanmıştı. Ertesi gün görüşme öncesi büyükelçilikteki öğle yemeğine Samson Özararat da davet edildi. Sofraya otururken, Büyükelçi'nin eşi Erel Bleda, Türkeş'i baş köşeye buyur etti. Türkeş de en itibarlı koltuk sayılan sağındaki koltuğa Özararat'ı davet etti. Erel Bleda, Türkeş'in kızı Ayzıt'ın liseden sınıf arkadaşıydı. Bu tanışıklığın verdiği samimiyetle espri yaptı:
De Gaulle Havaalanı'nda onları, görüşmeyi organize eden Samson Özararat ve Türkiye'nin Paris Büyükelçisi Tanşuğ Bleda karşıladı. Elçinin makam arabasıyla büyükelçilik konutuna gittiler. Gece orada kalacaklardı. Türkeş, Paris'e gitmeden Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'e haber vermiş, hatta Dışişleri'nden son gelişmelere ilişkin bilgi almıştı. Ayrıca Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey'e de haber yollanmıştı. Ertesi gün görüşme öncesi büyükelçilikteki öğle yemeğine Samson Özararat da davet edildi. Sofraya otururken, Büyükelçi'nin eşi Erel Bleda, Türkeş'i baş köşeye buyur etti. Türkeş de en itibarlı koltuk sayılan sağındaki koltuğa Özararat'ı davet etti. Erel Bleda, Türkeş'in kızı Ayzıt'ın liseden sınıf arkadaşıydı. Bu tanışıklığın verdiği samimiyetle espri yaptı:
"Sayın Türkeş neler oluyor, dünya tersine mi döndü?"
'Oğlunuz mu? Allah bağışlasın!'
Türkeş-Petrosyan görüşmesi, 13 Mart günü öğleden sonra
Ermenistan Devlet Başkanı'nın kaldığı Crillon Oteli'nde yapılacaktı.
Concorde Meydanı'ndaki otelde zirve için özel bir oda hazırlanmıştı.
Görüşmeye Türkeş'le birlikte Büyükelçi Tanşuğ Bleda, Elçilik Müsteşarı Menter Şahinler ve Tuğrul Türkeş katıldı.
Ermenistan tarafında ise, Dışişleri Bakanı Vahan Papazyan ve Dışişleri danışmanı, tarihçi Gerard Libaridian vardı.
Kapıdan girer girmez Türkeş, Petrosyan'la önce Büyükelçi Bleda'yı, sonra da oğlu Tuğrul'u tanıştırdı.
İşte ilk hayret verici gelişme o anda oldu.
Petrosyan önce İngilizce "Memnun oldum" dedi, sonra zihnini yokladı, Türkçeye döndü ve bir Ermeni Türkçesiyle:
"Nasıl diyorsunuz?" dedi, "...Allah saklasın mı?.. Yok, yok... Allah bağışlasın..."
Herkes şaşkına dönmüş, yüzler gülmüştü. Halep doğumlu olan Petrosyan, Antakyalı ailesinden hatırladığı sözcüklerle Türkçe konuşuyordu. Daha ilk adımda büyük jestti bu; Türkeş'in kamuoyundaki imajından dolayı Ermeni tarafındaki gerginliği de azaltan bir jest...
Concorde Meydanı'ndaki otelde zirve için özel bir oda hazırlanmıştı.
Görüşmeye Türkeş'le birlikte Büyükelçi Tanşuğ Bleda, Elçilik Müsteşarı Menter Şahinler ve Tuğrul Türkeş katıldı.
Ermenistan tarafında ise, Dışişleri Bakanı Vahan Papazyan ve Dışişleri danışmanı, tarihçi Gerard Libaridian vardı.
Kapıdan girer girmez Türkeş, Petrosyan'la önce Büyükelçi Bleda'yı, sonra da oğlu Tuğrul'u tanıştırdı.
İşte ilk hayret verici gelişme o anda oldu.
Petrosyan önce İngilizce "Memnun oldum" dedi, sonra zihnini yokladı, Türkçeye döndü ve bir Ermeni Türkçesiyle:
"Nasıl diyorsunuz?" dedi, "...Allah saklasın mı?.. Yok, yok... Allah bağışlasın..."
Herkes şaşkına dönmüş, yüzler gülmüştü. Halep doğumlu olan Petrosyan, Antakyalı ailesinden hatırladığı sözcüklerle Türkçe konuşuyordu. Daha ilk adımda büyük jestti bu; Türkeş'in kamuoyundaki imajından dolayı Ermeni tarafındaki gerginliği de azaltan bir jest...
'Sınıra anıt dikmeyi konuştuk'
Samson Özararat anlatıyor:
"Paris dönüşü Türkeş'le birkaç kez yeniden buluşup neler yapılabileceğini konuştuk.
Kesin bir plan yapmadık. Bu, bir tür beyin fırtınasıydı. Değişik seçenekleri konuştuk aramızda... Karşılıklı diyaloğun çoğaltılmasını, gidip gelen heyetlerin artırılmasını düşündük. Sınırın açılmasını ve halklar arasında karşılıklı ziyaretlerin yapılmasını...
Hatta bir ara Türkeş'in Erivan'daki soykırım anıtına çelenk koymasını bile tartıştık.
Türk-Ermenistan sınırına 1915'te ölenlerin anısına müşterek bir anıt dikilmesi de konuşuldu. Anıtın Ermenistan'a bakan yüzünde Türkçe, Türkiye'ye bakan yüzünde ise Ermenice 'Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz' yazacaktı."
Gerard Libaridian anlatıyor:
"Paris dönüşü Türkeş'le birkaç kez yeniden buluşup neler yapılabileceğini konuştuk.
Kesin bir plan yapmadık. Bu, bir tür beyin fırtınasıydı. Değişik seçenekleri konuştuk aramızda... Karşılıklı diyaloğun çoğaltılmasını, gidip gelen heyetlerin artırılmasını düşündük. Sınırın açılmasını ve halklar arasında karşılıklı ziyaretlerin yapılmasını...
Hatta bir ara Türkeş'in Erivan'daki soykırım anıtına çelenk koymasını bile tartıştık.
Türk-Ermenistan sınırına 1915'te ölenlerin anısına müşterek bir anıt dikilmesi de konuşuldu. Anıtın Ermenistan'a bakan yüzünde Türkçe, Türkiye'ye bakan yüzünde ise Ermenice 'Verdiğimiz acılardan dolayı üzgünüz' yazacaktı."
Gerard Libaridian anlatıyor:
'Dönüm noktasıydı'
Ermenistan'ın o zamanki Devlet Başkanı Ter Petrosyan'ın Dışişleri
Danışmanı ve Dışişleri Bakanlığı 1. Bakan Yardımcısı, tarihçi Gerard
Libaridian'a toplantıya dair bugünkü fikrini sordum. Şöyle dedi:
"Harika bir toplantıydı. Çok önemliydi. Türkiye ile Ermenistan arasındaki devlet devlete ilişkiler açısından bir dönüm noktasıydı. Hele Türkiye'nin politik yelpazesinde Türkeş'in pozisyonu düşünülürse bu toplantı bizim için, daha popüler bir yetkiliyle görüşmekten de önemliydi. Türkiye'yle ilişkileri önkoşulsuz olarak normalleştirmek isteyen Ermenistan için Türkeş gibi bir liderin desteği çok önemliydi. Türkeş, devlet ilişkilerinin ve komşuluğun önemini bilen, sorunlara pratik çözümler arayan, son derece iyi niyetli bir devlet adamı pozisyonundaydı. Önce ateşkes ilan edip sorunları sonra ele alma önerisi de son derece gerçekçiydi. Bizi çok etkilemişti.
Papazyan değil, Elçibey
Neden bir çözüm çıkmadı? Türkeş, Dışişleri Bakanı'nı suçluyor.
Sorun Papazyan değildi. Devlet Başkanı ile Dışişleri Bakanı arasında bir anlaşmazlık da söz konusu değildi. Tersine çok da yardımcı oldu Papazyan. Asıl sorun şuydu: Biz, Ermenistan-Türkiye ilişkileriyle Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri arasında bağlantı kurulmasını istemiyorduk. Ancak Türkeş'in sunuşundan bu ikisinin bağlantılı ele alındığı görülüyordu.
İkinci bir sorun daha vardı: Sayın Türkeş Türkiye'deki ve hatta Azerbaycan'daki yönetim adına konuşuyor gibi görünse de, özellikle ateşkese dair söylediklerinin Azerbaycan yönetiminin yaklaşımını yansıttığı kanısında değildik. Çünkü o dönemde ateşkes için pek çok öneri olmasına rağmen Elçibey bir ateşkes ilanına razı değildi. O bir askeri zaferle sonuca gitmeyi umuyordu. O yüzden Sayın Türkeş'in ve Türkiye hükümetinin iyi niyeti, Azerbaycan'ın ateşkes ilanına yeterli değildi.
Ya diğer konular?
Esir değişimi, karşılıklı iyi niyet jestleri yapmak... Bunlar temel konular değildi. Eğer Ermenistan hükümeti tarih konularını aşıp onun üzerinden geçerek 'Bakın biz komşuyuz, bağımsız devletleriz, normal ilişkiler kurmalıyız' diyebilseydi, bu, Azerbaycan ve Karabağ sorunu da dahil diğer sorunların da çok daha kolay yoldan çözümünü sağlayabilirdi. Ermenistan bunu yapamadığı gibi, Türk hükümeti de 1993'ten beri ne yazık ki diğer sorunlarımızın çözümünü Karabağ sorununa bağladı. Bu da zaten karmaşık olan bir sorunu daha da karmaşıklaştırdı.
O buluşmadan bugüne nasıl bir ders çıkarabiliriz?
Türkeş orada büyük bir devlet adamı pozisyonu gösterdi. Şunu gördük: Türkiye -hem de politik yelpazesinin bütün unsurlarıyla- devlet devlete temasa ve iyi komşuluk ilişkilerine hazır. Önerileri var. Bunları tartışmaya ve bizim karşı önerilerimizi dinlemeye hazır.
Bugün bu niye yapılamıyor? Cesaret ya da samimiyet sorunu mu var?
Hayır, şimdiki hükümetin de samimiyetle çözüm aradığını görüyorum. Çok zor bir sorunla baş etmeye çalışıyorlar. Ancak burada samimiyetten ziyade yaklaşıma ilişkin bir sorun var. O sorunun kökeninde de Türk dış politikasının Ermenistan'la ilişkileri Karabağ sorunuyla ilişkilendirme geleneği yatıyor.
"Harika bir toplantıydı. Çok önemliydi. Türkiye ile Ermenistan arasındaki devlet devlete ilişkiler açısından bir dönüm noktasıydı. Hele Türkiye'nin politik yelpazesinde Türkeş'in pozisyonu düşünülürse bu toplantı bizim için, daha popüler bir yetkiliyle görüşmekten de önemliydi. Türkiye'yle ilişkileri önkoşulsuz olarak normalleştirmek isteyen Ermenistan için Türkeş gibi bir liderin desteği çok önemliydi. Türkeş, devlet ilişkilerinin ve komşuluğun önemini bilen, sorunlara pratik çözümler arayan, son derece iyi niyetli bir devlet adamı pozisyonundaydı. Önce ateşkes ilan edip sorunları sonra ele alma önerisi de son derece gerçekçiydi. Bizi çok etkilemişti.
Papazyan değil, Elçibey
Neden bir çözüm çıkmadı? Türkeş, Dışişleri Bakanı'nı suçluyor.
Sorun Papazyan değildi. Devlet Başkanı ile Dışişleri Bakanı arasında bir anlaşmazlık da söz konusu değildi. Tersine çok da yardımcı oldu Papazyan. Asıl sorun şuydu: Biz, Ermenistan-Türkiye ilişkileriyle Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri arasında bağlantı kurulmasını istemiyorduk. Ancak Türkeş'in sunuşundan bu ikisinin bağlantılı ele alındığı görülüyordu.
İkinci bir sorun daha vardı: Sayın Türkeş Türkiye'deki ve hatta Azerbaycan'daki yönetim adına konuşuyor gibi görünse de, özellikle ateşkese dair söylediklerinin Azerbaycan yönetiminin yaklaşımını yansıttığı kanısında değildik. Çünkü o dönemde ateşkes için pek çok öneri olmasına rağmen Elçibey bir ateşkes ilanına razı değildi. O bir askeri zaferle sonuca gitmeyi umuyordu. O yüzden Sayın Türkeş'in ve Türkiye hükümetinin iyi niyeti, Azerbaycan'ın ateşkes ilanına yeterli değildi.
Ya diğer konular?
Esir değişimi, karşılıklı iyi niyet jestleri yapmak... Bunlar temel konular değildi. Eğer Ermenistan hükümeti tarih konularını aşıp onun üzerinden geçerek 'Bakın biz komşuyuz, bağımsız devletleriz, normal ilişkiler kurmalıyız' diyebilseydi, bu, Azerbaycan ve Karabağ sorunu da dahil diğer sorunların da çok daha kolay yoldan çözümünü sağlayabilirdi. Ermenistan bunu yapamadığı gibi, Türk hükümeti de 1993'ten beri ne yazık ki diğer sorunlarımızın çözümünü Karabağ sorununa bağladı. Bu da zaten karmaşık olan bir sorunu daha da karmaşıklaştırdı.
O buluşmadan bugüne nasıl bir ders çıkarabiliriz?
Türkeş orada büyük bir devlet adamı pozisyonu gösterdi. Şunu gördük: Türkiye -hem de politik yelpazesinin bütün unsurlarıyla- devlet devlete temasa ve iyi komşuluk ilişkilerine hazır. Önerileri var. Bunları tartışmaya ve bizim karşı önerilerimizi dinlemeye hazır.
Bugün bu niye yapılamıyor? Cesaret ya da samimiyet sorunu mu var?
Hayır, şimdiki hükümetin de samimiyetle çözüm aradığını görüyorum. Çok zor bir sorunla baş etmeye çalışıyorlar. Ancak burada samimiyetten ziyade yaklaşıma ilişkin bir sorun var. O sorunun kökeninde de Türk dış politikasının Ermenistan'la ilişkileri Karabağ sorunuyla ilişkilendirme geleneği yatıyor.
'Son buluşma'dan önceki gece öldü
Türkeş, Ter-Petrosyan görüşmesinden sonra da Ermenilerle
gizli temaslara devam etti. Son buluşması 1997 Nisanında olacaktı. Kendisine
Ter-Petrosyan'dan bir mesaj getiren Özararat Ermenistan'ın kapalı sınır
kapısından "özel izinle" yürüyerek geçti. Iğdır'da ülkücülerce
karşılandı. Sabah Türkeş'le randevusu vardı. Ancak kendisi değil, ölüm haberi
geldi.
1994 yılı Nisan ayı…
Yer: Frankfurt'taki Türk Başkonsolosluğu…
Kapıdan içeri Armen Sarkisyan girdi.
Türk diplomatlar gözlerine inanamadı.
Çünkü Sarkisyan Ermenistan'ın Avrupa'daki en kıdemli (Londra) büyükelçisiydi.
İlk kez bir Ermenistan temsilcisi Türk resmi binasına adım atıyordu.
Bu, diplomatik açıdan çok önemli bir işaretti.
İçeride onu Alpaslan Türkeş bekliyordu.
Yanında Bonn'daki Türk Büyükelçisi Onur Öymen ve elçilik maslahatgüzarı da vardı; tabii bütün bu süreci başlatan Samson Özararat da…
Willy Brand gibi
İlk buluşmanın üzerinden 1 yıl geçmişti.
Türkeş –devletin bilgisi dahilinde- girişimlerine devam ediyordu.
Buluşmada yine Türkiye ile Ermenistan arasında ilişki kurulması konuşuldu.
Sarkisyan, "Türkiye bir iyi niyet jesti yapsın" dedi. Yeni bağımsızlığına kavuşmuş olan Ermenistan'ın buğday ve enerji sıkıntısını dile getirdi:
"Ekonomik ambargoyu kaldırsanız, Ermenistan'la yiyecek, yakacak ticareti yapsanız iyi olmaz mı?"
Türkeş "Azerbaycan işgal altındayken bunu yapamayız" diye yanıtladı. Ter-Petrosyan'a söylediklerini tekrarladı:
"İşgali kaldırın. Ateşkese uyun. Esirleri geri verin. Çatışma dursun ki yol alalım".
Bunlar yapılırsa Karabağ sorununu uzun vadeye bırakıp ilişkilerin başlatılabileceğini dile getirdi.
Söz "soykırım"a gelince Türkeş yine sürpriz bir çıkış yaptı.
Samson Özararat anlatıyor:
"Orada Türkeş daha açık bir şekilde 'Geçmişle ilgili üzüntü duyduğunu' dile getirdi. Hatta öyle deyince Ermenistan büyükelçisi de "Samson söylediğinde kulaklarıma inanamamıştım' dedi: 'Şimdi sizi dinleyince anlıyorum ki, siz de galiba Willy Brand gibi tarihe geçeceksiniz'".
1995 yılının 23 Şubat'ı…
Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter-Petrosyan'ın Dışişleri Danışmanı Gerard Libaridian, Siyaset Enstitüsü'nün davetlisi olarak Türkiye'de…
Gece saat 22.45'te Ankara Hilton otelinde Tuğrul Türkeş'le buluştu. Görüşme gece 2'ye kadar sürdü. İşbirliği imkanları konuşuldu.
Flört başlıyor
Mesaj anlaşılmıştı.
Ankara-Erivan yakınlaşmasından rahatsız olacağı anlaşılan Moskova'yı bertaraf edecek formüller arandı.
Ve bu girişimlerin meyvesi kısa zamanda toplanmaya başladı.
Türk ve Ermeni işadamları arasında temaslar hızlandı. Bu temaslara Tuğrul Türkeş ile işadamı Cefi Kamhi öncülük ediyordu. Kamhi, yakınlaşma sürecinin kilit isimlerinden biriydi.
Fransa'daki kalburüstü Ermeni işadamları Paris'teki Türk Büyükelçiliğine davet edilip Türk girişimcilerle buluşturuldu. Ortak proje imkanları konuşuldu. Büyükelçi Tanşuğ Bleda'ya göre "daha ilk görüşmede ortaya çıkan ikili projelerin portresi 600 milyon doları bulmuştu".
Aynı faaliyet Ermenistan'da da yoğunlaşmıştı.
Orada da girişimleri Devlet Başkanı'nın ağabeyi ve Ermenistan'ın güçlü adamı Telman Ter-Petrosyan örgütlüyordu. Ermenistan üzerinden taşımacılık yapan bir Amerikan firmasının Türk ortaklarını çağırıp bir Türk-Ermeni iş konseyi kurmalarını önerdi.
Konsey 1997'de kuruldu.
Amerika istedikçe bu buluşmalar olsa da Rusya izin vermedikçe asla olmaz! |
Hava sahası açıldı
O ara Türkeş, Kars'ın MHP'li belediye başkanını yokladı. Sınır ticareti için onlar da son derece hevesliydi. Sınır açılırsa Gürcistan'la olduğu gibi günlük ziyaretler yapmak mümkün hale gelecek, Kars'a büyük alışveriş merkezleri kurulacak, sınır ticareti sayesinde bölge insanı kalkınacaktı.
Ermeni tarafı İstanbul'a uçuş istiyordu. Talep Dışişleri'ne iletildi. O zamana dek THY uçakları mesela Bakü'ye uçarken Ermenistan hava sahasını kullanmıyor, Gürcistan'a dönüp yolu uzatıyordu.
Bir süre sonra Tuğrul Türkeş Bakü'ye uçarken Trabzon'u geçen uçağın kuzeye dönmeyip düz gittiğini ve Ermenistan hava sahasına girdiğini ve Bakü'ye daha çabuk vardığını fark etti:
"Bu çorbada benim de tuzum var" diye gülümsedi.
Bir süre sonra Erivan-İstanbul arasında da özel uçak seferleri başlayacak, bavul turizmi canlanacaktı.
İki ülke arasında diplomatik ilişki bulunmamasına ve ekonomik ambargo uygulanmasına rağmen iki tarafın göz yummasıyla dolaylı ticaret kısa sürede 150 milyon dolara ulaşacaktı.
Arabadaki Ermenice kaset
Bu dönemde Ermenistan'ın güçlü adamı Telman Ter-Petrosyan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği toplantısı için İstanbul'a geldi.
Geldiği gece Tuğrul Türkeş'in daveti üzerine korumaları da bırakıp birlikte Kireçburnu'na yemeğe gittiler. Yemek dönüşü Ter-Petrosyan'ı arabasına alan bir Türk işadamı Ermenice bir kaset taktı. Bu jest Ter-Petrosyan'ın çok hoşuna gitti. Şarkıya mırıldanarak eşlik etti.
Sonraki gelişinde Tuğrul Türkeş'e Civan Gasparyan'ın bir CD'sini hediye getirecekti.
Artık dost olmuşlardı.
Türkeş'in cenazesinde bir Ermeni
Türkiye, "ASALA'yı eski ülkücüler mi durdurdu" tartışmasıyla çalkalanırken Türkeş, bambaşka arayışların içindeydi.
Samson Özararat'la sık sık buluşup durumu değerlendiriyorlardı.
Kafkasya'daki sorunların çözümü için bir "Kafkas federasyonu" kurulmasını planlıyordu.
"Bu kurulursa Karabağ, Abhazya problemleri çözülebilir" diyordu.
Daha ileri adımlar düşünüyorlardı.
Sıra Alpaslan Türkeş'in Erivan ziyaretine geliyordu.
Samson Özararat ve Cefi Kamhi arabulucu gibi çalışıyordu.
Özararat 1997 Mart'ında Erivan'da Telman Ter-Petrosyan'la buluştu. Ona ve cumhurbaşkanı Levon Ter- Petrosyan'a Türkeş'in önemini bir kez daha anlattı. Hatta Başbuğ'un yaşlandığını
hatırlatıp, "Acele edelim. O vefat ederse Türkiye ile
diyalog en az 10 sene gecikir" dedi.
Ter-Petrosyan hak verdi.
Türkeş'e iletilmek üzere bir mesaj hazırladı:
"Görüşmelere devam edelim".
Özararat, hemen Türkeş'i arayıp randevu istedi.
Türkeş Almanya'da tedavi görüyordu. 2 Nisan'da dönecekti. İstanbul'a inip oradan Ankara'ya geçecekti.
"Ben de 2 Nisan'da bir toplantı için İstanbul'a geliyorum. Havaalanında buluşalım mı" dedi Özararat…
2 Nisan için randevulaştılar.
Casus filmi gibi
Ancak İstanbul'a doğrudan uçak yoktu. "Mesaj"ı bekletmemek için iki devletten izin alındı ve kapalı olan Markara-Alican sınır kapısı açıldı.
Samson Özararat, yanında bir arkadaşıyla birlikte "yasak sınır" sayılan Aras köprüsünü yürüyerek geçti.
Casus filmlerindeki gibi köprünün orta yerindeki sınır çizgisine kadar Ermeni askerlerin eşliğinde yürüdü. Orada onu Türk askeri karşıladı. Konyalı bir komutan "Hoş geldiniz hemşerim" dedi.
Sınırda MHP'den 3 ülkücü bekliyordu.
Iğdır'da birlikte çay içtiler. Sonra arabayla Erzurum'a geçtiler.
Özararat, 16.00 uçağıyla İstanbul'a uçacak ve Atatürk havalimanında Kıbrıs Havayolları'nın VIP salonunda Türkeş'le buluşacaktı.
Lakin saat 16.00 olduğu halde hala Erzurum'a varamamışlardı. Ülkücüler, Erzurum Ticaret Odası başkanını arayıp "Çok önemli bir konuk için bir miktar rötar" rica etti. Uçak 15 dakika bekledi. Ama "beklenen konuk" gelmeyince kalktı.
16.20'de Özararat kendi bineceği uçağın kalkışını izledi.
Türkeş'le telefon teması da kurulamayınca otobüse binip Ankara'ya yola çıktı. Gece boyu yol gidip sabah ilk uçakla İstanbul'a geçti, toplantıya katıldı.
O arada tam 6 saat alanda Özararat'ı bekleyen Türkeş de Ankara'ya uçmuştu.
Özararat sabahki Ankara uçağına bilet aldı.
Sabah Türkeş'le buluşup mesajı iletecekti.
Gece yorgun argın oteline geldi. Televizyonu açtı ve ekrandaki altyazıyı gördü:
"Alpaslan Türkeş hastaneye kaldırıldı".
Birkaç saat sonra Türkeş'in vefat haberi gelecekti.
Cenazede bir Ermeni
Samson Özararat, sabah Ankara'ya uçtu.
Türkeş'le görüşmek yerine cenazesine katılmak durumunda kaldı.
Kimse kendisini tanımıyordu.
Törene "Ben Tuğrul Türkeş'in arkadaşıyım" diyerek girebildi.
Cenazede "Ya Allah bismillah Allahu ekber" diye haykıran ülkücüler eşliğinde Tansu Çiller ile Meral Akşener'in arasında yürüdü.
Hem 5 yıl öncesine kadar nefret ederken birden sevmeye başladığı o lidere, hem de kaçan büyük fırsata yanıyordu.
Ama bir ay sonra, "komplo senaryoları" üretmesine yol açacak yeni bir haber daha aldı:
Görüşmeleri Türkeş'le birlikte örgütleyen ikinci isim, Telman Ter-Petrosyan da Türkeş'ten bir ay sonra ve aynı hastalıktan ölmüştü.
Kilit önemdeki iki ismin peşpeşe ölmesi öyle şaşırtıcıydı ki, Devlet Başkanı Ter-Petrosyan, ağabeyinin ölüm haberini aldığında ilk tepki olarak "Samson'a haber verin" diyecekti.
Özararat, bu kez de Erivan'a uçup Ter-Petrosyan'ın cenazesine katıldı.
Onlarla birlikte bir yakınlaşma umudunu da gömüyordu.
Tahmin ettiği gibi olacak ve 10 yıl, iki tarafta da o kadar cesur bir devlet adamı çıkmayacaktı.
TUĞRUL TÜRKEŞ ANLATIYOR
Ter-Petrosyan hak verdi.
Türkeş'e iletilmek üzere bir mesaj hazırladı:
"Görüşmelere devam edelim".
Özararat, hemen Türkeş'i arayıp randevu istedi.
Türkeş Almanya'da tedavi görüyordu. 2 Nisan'da dönecekti. İstanbul'a inip oradan Ankara'ya geçecekti.
"Ben de 2 Nisan'da bir toplantı için İstanbul'a geliyorum. Havaalanında buluşalım mı" dedi Özararat…
2 Nisan için randevulaştılar.
Casus filmi gibi
Ancak İstanbul'a doğrudan uçak yoktu. "Mesaj"ı bekletmemek için iki devletten izin alındı ve kapalı olan Markara-Alican sınır kapısı açıldı.
Samson Özararat, yanında bir arkadaşıyla birlikte "yasak sınır" sayılan Aras köprüsünü yürüyerek geçti.
Casus filmlerindeki gibi köprünün orta yerindeki sınır çizgisine kadar Ermeni askerlerin eşliğinde yürüdü. Orada onu Türk askeri karşıladı. Konyalı bir komutan "Hoş geldiniz hemşerim" dedi.
Sınırda MHP'den 3 ülkücü bekliyordu.
Iğdır'da birlikte çay içtiler. Sonra arabayla Erzurum'a geçtiler.
Özararat, 16.00 uçağıyla İstanbul'a uçacak ve Atatürk havalimanında Kıbrıs Havayolları'nın VIP salonunda Türkeş'le buluşacaktı.
Lakin saat 16.00 olduğu halde hala Erzurum'a varamamışlardı. Ülkücüler, Erzurum Ticaret Odası başkanını arayıp "Çok önemli bir konuk için bir miktar rötar" rica etti. Uçak 15 dakika bekledi. Ama "beklenen konuk" gelmeyince kalktı.
16.20'de Özararat kendi bineceği uçağın kalkışını izledi.
Türkeş'le telefon teması da kurulamayınca otobüse binip Ankara'ya yola çıktı. Gece boyu yol gidip sabah ilk uçakla İstanbul'a geçti, toplantıya katıldı.
O arada tam 6 saat alanda Özararat'ı bekleyen Türkeş de Ankara'ya uçmuştu.
Özararat sabahki Ankara uçağına bilet aldı.
Sabah Türkeş'le buluşup mesajı iletecekti.
Gece yorgun argın oteline geldi. Televizyonu açtı ve ekrandaki altyazıyı gördü:
"Alpaslan Türkeş hastaneye kaldırıldı".
Birkaç saat sonra Türkeş'in vefat haberi gelecekti.
Cenazede bir Ermeni
Samson Özararat, sabah Ankara'ya uçtu.
Türkeş'le görüşmek yerine cenazesine katılmak durumunda kaldı.
Kimse kendisini tanımıyordu.
Törene "Ben Tuğrul Türkeş'in arkadaşıyım" diyerek girebildi.
Cenazede "Ya Allah bismillah Allahu ekber" diye haykıran ülkücüler eşliğinde Tansu Çiller ile Meral Akşener'in arasında yürüdü.
Hem 5 yıl öncesine kadar nefret ederken birden sevmeye başladığı o lidere, hem de kaçan büyük fırsata yanıyordu.
Ama bir ay sonra, "komplo senaryoları" üretmesine yol açacak yeni bir haber daha aldı:
Görüşmeleri Türkeş'le birlikte örgütleyen ikinci isim, Telman Ter-Petrosyan da Türkeş'ten bir ay sonra ve aynı hastalıktan ölmüştü.
Kilit önemdeki iki ismin peşpeşe ölmesi öyle şaşırtıcıydı ki, Devlet Başkanı Ter-Petrosyan, ağabeyinin ölüm haberini aldığında ilk tepki olarak "Samson'a haber verin" diyecekti.
Özararat, bu kez de Erivan'a uçup Ter-Petrosyan'ın cenazesine katıldı.
Onlarla birlikte bir yakınlaşma umudunu da gömüyordu.
Tahmin ettiği gibi olacak ve 10 yıl, iki tarafta da o kadar cesur bir devlet adamı çıkmayacaktı.
TUĞRUL TÜRKEŞ ANLATIYOR
'TRT bizim hava durumunu da verse ne olur?'
Resim kaynağı |
Türkeş ile Ter-Petrosyan'ın Paris zirvesine katılan dönemin Petkim Yönetim Kurulu üyesi Tuğrul Türkeş, zirve sonrası gelişmeleri şöyle anlattı:
"Gece elçilikte görüşmeyi değerlendirirken saat 21.30'da telefon geldi. Ermenistan devlet başkanlığının protokol müdürü arayıp Başkanı'nın ağabeyi Telman Ter-Petrosyan'ın benimle görüşmek istediğini söyledi. Sanıyorum yine Samson Özararat'ın girişimiyle planlanmış bir buluşmaydı. Kayda geçmesi için büyükelçiden rica ettim, Müsteşar Menter Şahinler'i de benimle birlikte gönderdi.
"Görüşmede Sanayi Bakanı Ashot Safaryan da bulundu. Burada 3 saat daha çok ekonomik konuları tartıştık.
Erivan'ın hava durumu
"Çok olumlu ve insani bir yaklaşım içindelerdi. Hatta bir ara Telman Ter-Petrosyan şaka yollu 'Biz akşamları Türkiye televizyonlarına bakıyoruz, Bakü'nün, Tiflis'in her yerin hava durumu veriliyor, bir tek Erivan'ınki verilmiyor. Burada yağmur yağacaksa biz de bilsek ne olur ki' dedi. Ben dönüşte bu konuyu dönemin TRT Genel Müdürü Tayfun Akgüner'e ilettim. Ama o dönemde bir gelişme olmadı, şimdi Erivan'ı da veriyor televizyonlar...
"O günlerde Türk gazetelerinde Koç grubuna ait 1000 TIR'ın Ermenistan yol vermediği için geçemediği haberi vardı. Bu haberi yalanladılar. 'İstenirse hemen yol açarız' dediler.
1-2 koli düşse...
Türk TIR'ları Ermenistan üzerinden Kafkasya'ya geçerse yolun çok kısalacağını hatırlattım, Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasındaki ticaretin Ermenistan üzerinden yapılabilmesinin iki tarafa da büyük katkısı olacağını anlattım. Hatta orada bir latife yaptım; 'Buradan Orta Asya'ya gidecek Türk TIR'larının arkasından 1-2 koli bir şey düşse bile Ermenistan nüfusu düşünüldüğünde büyük bir ticari imkandır' dedim.
Bu görüşmeden hemen sonra Azerbaycan'a gidip rahmetli
Elçibey'e bütün görüşmeyi naklettim. Babam da gelişmeleri Türk devlet yetkililerine aktardı. Bunlar, Batılıların 'back channel contact' dedikleri türden geri plandaki altyapı çalışmalarıydı. Belki daha da fazlası olabilirdi ama taraflar cesur adım atmakta gecikti.
Koçaryan'la buluşma
Babam rahmetli olduktan sonra Levon Ter-Petrosyan da Devlet Başkanlığı'ndan ayrıldı. Kasım 1999'da Ermenistan'ın yeni Devlet Başkanı Koçaryan AGİT zirvesi için İstanbul'a geldi.
Samson Özararat, Koçaryan'ın bana başsağlığı dilemek istediğini haber verdi. 19 Kasım'da İstanbul'dan dönerken havaalanında ziyaret ettim kendisini… Görüşmenin başında espri yaptı:
"Samson bizim gayri resmi büyükelçimiz. Ama bazen benim nezdimde sizin avukatlığınıza da kalkışıyor" dedi.
"Aynı isimde mutabık isek bu da olumlu bir gelişmedir" dedim.
Koçaryan, Demirel'in Bakü'ye fazla yakın, Erivan'a ise mesafeli durmasından yakındı. "Türkiye iki ülkeye eşit mesafede durmalı" dedi.
'Diaspora tarihe takıldı'
Daha sonra çok ilginç bir saptama yaptı:
"İyi ilişkiler kurmak istiyoruz ama zorluklarımız var. Diasporadaki Ermeniler 3 nesildir Ermenistan'dan ayrılar. Onların düşüncelerini de dikkate almak zorundayız".
Daha sonra Cefi Kamhi ile Erivan'da görüştük …
Gördük ki, Türkiye çok cesaretle hareket ederse çok hızla yol almak mümkün oluyor.
Ne yazık ki, bu büyük fırsatı kaçırdık o dönemde…
-------------------------------------------------
18 Nisan 2010 yılında hazırladığım bu çalışmamı da okursanız her şeyin yerine oturacağını göreceksiniz!
http://keykubat.blogspot.com/2010/04/kibris-ve-soykirim-dumenleri.html#axzz29gAuznL0
Ve bu yazı sonuç olarak görülebilir;
http://keykubat.blogcu.com/yezidi-kongresinde-kurtler-yezidilikte-birlestiler/13040858
18 Nisan 2010 yılında hazırladığım bu çalışmamı da okursanız her şeyin yerine oturacağını göreceksiniz!
http://keykubat.blogspot.com/2010/04/kibris-ve-soykirim-dumenleri.html#axzz29gAuznL0
Ve bu yazı sonuç olarak görülebilir;
http://keykubat.blogcu.com/yezidi-kongresinde-kurtler-yezidilikte-birlestiler/13040858
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.