1970’LERDEN KALMA SELDA BAĞCAN SEVGİSİ VE VESAİRE
Seçim döneminin getirdiği aşırı siyasi haberler ve tartışma programlarından bana da gına geldi. Nasıl gelmesin ki, seçim dönemi olmadan da sürekli siyaset yaz çiz gına geldi. Sonunda kanalları karıştırırken baktım TV8’de Nükhet hanımın konuğu Selda Bağcan!
Ne olacak bakalım derken bir de baktım ki 1970’lerin meşhur türküsü “Yuh Yuh” Aşık Mahzuni Şerif’in ağzından devrimcilerin yüreklerini hoplatan bu türkü beni aldı 35 yıl öncesine sürükledi gitti.
Arkası da geldi. Hatun bana Nükhet’i anlatıyor ben de dinliyorum. Dedim ki, bak hatun! Sanatçı dediğin kişi bir takım ahlaka muğayir, rejisörün yatak odası, sosyeteden birilerinin metresliği, jigololuğu v.b. olayları yaşadıktan sonra piyasaya çıkmışsa ona sanatçı denmez. Onun sanatı onu sahneye çıkaranları memnun etmesiyle sınırlıdır.
Selda Bağcan dediğin kadın bu ülkenin doğusuyla batısıyla, sağıyla soluyla sevilmiş, kendisini dinletmiş böyle senaryolardan uzak bir kadındır. Sonuna kadar devrimcidir. Kenan Evren cuntasının gazabına uğradı. Yıllarca yurt dışında kaldı memleketine dönemedi. Bütün bu dışlamalar olmasaydı ne Zeki Müren ne Emel Sayın kalırdı. Bu kadındaki ses kimsede yoktur. Ancak, onun vatansever, antiemperyalist kişiliği yüzünden dışlanması onu halkın gözünden uzak tutmuştur. Yoksa o halkın sevgilisidir.
Sanatçı dediğin halkının çıkarları ile kendi çıkarlarını birleştiren, halkın değerlerini kendinden önde tutan, zengin azınlıkların değil, fakir, cahil, yoksul çoğunlukların dertlerini gündeme taşıyan kişidir.
Selda hanım böyle birisiydi. Cem Karaca gibi Ermeniliği tutup da ölmeden önce Özal’cı, Fethullahçı da olma derdine de düşmedi. Sanatçı benim gözümde böyle insandır. Halkı için var olan, halka canını adamış, hak ettiği karşılığı görmese de halkı için kendini parçalayan insandır. Çaldığı, söylediği ile halka uyarıcı mesajlar verendir.
Her iktidarda ortam değiştiren, rüzgâra göre yelken ayarlayan değildir. Onlar halkı daima uçuruma götürenlerdir.
Selda halktan birisidir. Onu dinlerken rahatlıyorum. Yaşlanmasına rağmen sesi halen güzel.
Selda BAĞCAN |
Derken “Çemberimde Gül Oya “ türküsü de gelince bayıldım elbet. Bizim memlekette ben daha ilkokula başlamadan önceki dönemlerde (1960-1970 arası) köy düğünlerinin vaz geçilmez türküsüydü ne de olsa.
Onu da Tunceli türküsü “Odam Kireç Tutmuyor” takip etti elbette benim gençliğimde Rahmi Saltuk’un kasetinden dinlediğim bu türküyü de severim elbet. Hatta bu türkü ile güzel de anılarım olmuştur.
Yıl 1990’lar, Tunceli’ye şark hizmetine yeni gitmişim, bir akşam bir bar bulup girdim. Polisi pek sevmediklerinden benden de hoşlandıklarını düşünmüyordum ama girdim. Kimse bir şey demedi ama bakışlar rahatsız ediyordu. Sonunda içkileri alınca rahatladık biraz ve barın saz ve söz ekibi de kusursuzdu elbet. Çok anlayışlı bir davranış gösterip ben gelince Kürtçe şarkıların yerini Türkçe türküler almaya başlamıştı.
Bir ara kalktım ve solist arkadaştan istekte bulundum. Bir peçeteye yazdığım istek de “Odam Kireç Tutmuyor” türküsüydü. Has Türkçe olan bu türküyü oldum olası severim.
İlginç bir cevap aldım solist arkadaş bu türküyü bilmediğini söyledi. Nereli olduğunu sordum?
-Tunceli’liyim, buralıyım, bu türkü nerenin Türküsü? Deyince ben daha da şaşırdım;
-Bu türkü buranın, Tunceli’nin Türküsü, sen nasıl bilmezsin? Diye sordum.
- Bunu ilk defa duyuyorum, böyle bir Tunceli türküsü var mı? Diye diğer müşterilere sorunca kimseden ses çıkmadı.
-Sana sözlerini eline yazılı, ve makamını biraz versem yapabilir misin? Diye sordum. Solist gerçekten iyi niyetliydi ve işimden dolayı da gıcıklık yapmadığı kanaatini bende uyandırmıştı.
Ben kenara oturdum getirilen kağıda türkünün sözlerini yazmaya başlayınca bir müşteri kalktı, gerek yok memur bey, bu türküyü biz pek çalmayız ama ben şimdi hatırladım ben çalar söylerim arkadaşlar izin verirse deyince sorun hal olmuştu.
Şarkı çalındı, söylendi arkası geldi derken halk beni ve arkadaşımı arasına davet etti. Gene şaşırmıştım.
-Dağdakiler, polise böyle ilgi gösterdiğinizi görürse size zarar vermezler mi? Malum Karakola şikâyete gideni fena dövüyorlar ya? Deyince;
-Polis efendi, dağ da şehir de biziz. Bu memlekette bir polis gelmiş ve bizim unuttuğumuz türkümüzü istemiş, bundan şikâyeti olan var mı arkadaşlar? Diye de ortadan soruyu yöneltmişti.
Herkes davranışımı beğenmişti. Masalarına oturup muhabbet ilerleyince bizim eski solculuğumuz da ortaya çıkınca daha da çok şaşırmışlardı.
-Yahu solcu polis te olur mu? Soruları cevaplarını da bulmuştu. Bu olaydan sonra bu türkü Tunceli’de daha da yayılmıştı.
Eğlence yerinin kapanmasına yakın birisi sorusu olduğunu söyleyerek sormuştu;
-Sen polissin, Çanakkale’lisin ama neden Tunceli türküsünü seviyorsun, bizden korktuğun için mi?
-Ben devrimciyim kardeşim, gençliğimde ben de Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya okudum, Rahmi Saltuk, Cem Karaca, Selda Bağcan da dinledim, ben de devletimin hiçbir karış toprağının ve dini mezhebi ne olursa olsun ülkemin de komşu devletlerinde ezilen halklarının kültüründe beğendiği güzel bir şeyi beğenirsem söylerim, söyletirim, dinlerim. Sizden korkan şerefsiz buraya gelip sırtında tüfek belinde tabancayla görev yapmaz, hala ısrar ediyorsan her şekilde de ispat ederim! Deyince özür dilemiş, samimiyetimi içten bulduğunu söylemişti. Bunda vatandaşa kızgınlığım yoktur. Kendince de haklıydı.
Ülkemizin, halkımızın kültürü bizim kültürümüzdür. Bu toprakları sömürgecilere teslim eden siyasetler uğruna, halkımıza ait olmayan, caz, rap, rock’n roll gibi batının sokak müzikleri ile arya, konçerto gibi kilise kültürü müziklerini bize yıllardır dayatan işbirlikçilerin ağızlarına bakarak çocuklarımıza yerli Halk Müziğini unutturanlara da lanetler olsun diyorum.
Sanatçı, halkının dertlerini, sıkıntılarını, sazıyla, sözüyle, eseriyle dile getiren, sömürgeciliğe karşı halkını örgütleyen, vatan, millet, antiemperyalizm yani Mason AB-ABD yanlılarını ve işbirlikçilerini dışlayan, onlara kölelik etmekten kurtarmak için emeğini, canını, kendini ortaya koyan insandır.
Gerisi “Saltanat yalakalığıdır”. Onlardan her yerde b ol bol var!
Saygılarımla!
Gen de siyasete bulaşmadan edemedim!
Keykubat/Alaeddin Yavuz
Sayın okuyucular, engelleme o kadar arttı ki, inanın kendi bloguma girerken şifremeden sonra "Not Faound- Bulunamadı" uyarısı ile karşılaşıyorum. Blog sayfamdan ancak girebiliyorum. Resim eklemem ise tam bir işkence haline geldi. Resimleri işaretlediğim yer yerine sayfanın başına çıkması, kesip yapıştırmamın bile engellenmesi ile yüz yüzeyim.Takdir sizlerindir!
Sayın okuyucular, engelleme o kadar arttı ki, inanın kendi bloguma girerken şifremeden sonra "Not Faound- Bulunamadı" uyarısı ile karşılaşıyorum. Blog sayfamdan ancak girebiliyorum. Resim eklemem ise tam bir işkence haline geldi. Resimleri işaretlediğim yer yerine sayfanın başına çıkması, kesip yapıştırmamın bile engellenmesi ile yüz yüzeyim.Takdir sizlerindir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.