-->
İNSANLIĞIN YILDIZ SAVAŞLARI;
EFSANELERDE,TEVRAT ve KURAN’DA YILDIZ SAVAŞLARI.
Yeryüzü insanlık ailesinin, karanlık geçmişi hakkında atalarımızın savaş,salgın hastalık,büyük ihanetler, felaketler sonucu bilge insanlarını yitirmeleri ile,sahipsiz kalmış olanlarda da ezberlerinde kalmış,anlamlarını kavrayamadıkları,kısmen unutulmuş,başkalarıyla karıştırılmış bölük pörçük efsane ve din kırıntıları anlatılanların ve onlardan mevcut dinlerin içine geçmiş, bulmaca gibi kelime oyunları içine saklanmış sır sayılabilecek bilgiler olduğuna inananlardanım.
Bütün Mit’ler eskiden birer dini inançtılar.Sonra yeni oluşan daha kapsamlı inanç yapılarının içlerine karıştılar.
Dinler ve Mitler,insana karanlıkta kalmış kayıp geçmişi hakkında bilgiler sunmaktadır.Bu yüzden yeryüzünde halen,savaşların ve emperyalist kavgaların temelinde “dine dayalı yapılanmalar” vardır.
Amerika’nın B.O.P “projesi,Haçlı Seferleri,gizli-açık tarikatlar,tehlikeli ve yararlı muhtelif yapılanmalar içindedirler.Hepimiz de farkında olalım veya olmayalım güç sahibi olan bu yapılanmalar tarafından yönetiliriz.
Her efsane ve Mit’in içinde gerçek payı vardır.
Bu amaçla derlediğim bazı mit,efsane,ve dini kaynaklardan seçtiklerimi uzun bir yazı dizisi olarak hazırladım.
Şimdi bunlar hakkında kısa bir bilgi verelim;
KARAHAN DESTANI VE DESTANLAR HAKKINDA GENEL BİLGİ
Yaratılış destanı, dünyanın nasıl yaratıldığını, insan ırklarının nasıl meydana geldiğini ve şeytanın nasıl bir kötülüm unsuru olduğunu, Türklerin düşüncesine göre izah etmektedir. Yaratılış destanı bugün Altay Türklerinde yaşamaktadır.
Yaratılış destanında Şaman dini inanışlarından, mühim çizgiler vardır. Şaman dini, başta Türkler ve Moğollar olmak üzere, umumiyetle eski Sibirya kavimleri arasında ortak bir dindir.
Bu din
a) Gökleri nur âlemi;
b) Yeryüzü;
c) Yeraltındaki karanlıklar âlemi olmak üzere üç âlem esasına dayanır.
Gök Âlemi: On yedi kat hâlinde, engin bir nur âlemidir. Burada iyilikler, güzellikler ve iyi ruhlar bulunur. Bu âlemin hâkimi, bütün varlıkların yaratıcısı olan Tengri Kayra Han = Ülgen’dir. Ülgen hemen hemen Tek Tanrı inanışlarını andırır, büyük bir kudret hâlinde tasavvur edilir.
Yeryüzü: Yeryüzünde insanlar, başka canlılar ve yir-sup melekleri vardır. Bunlar Tanrı’nın yeryüzüne yolladığı iyilik melekleridir. Yeryüzünde, ayrıca yeraltı âleminden gönderilmiş kötü ruhlar ve cinler de vardır.
Yer Altı Âlemi: Yedi yahut on dört tabaka halinde bir karanlıklar âlemidir. Bu âlemin hâkimi “Erlig” isimli bir şeytan veya canavardır.
YAPILAN İLMÎ ÇALIŞMALAR
Türk tabiî destanlarından Yaratılış, Türeyiş, Göç, Bozkurt, Ergenokon, Oğuz ve Şu destanlarını bir araya getirerek tek ve bütün bir destan hâlinde ilk söylenişlerinden binlerce yıl sonra, bir Türk yazarı tarafından bütünleştirilmiştir.
M. Necati Sepetçioğlu, Yaratılış ve Türeyiş adlı yapma Türk destanını yazmıştır. Eser ilk defa 1965 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından Ankara’da 5000 adet bastırılmıştır. Eser aynı yılın içinde İngilizce’ye çevrilerek Kansas Devlet Öğretmen Kolejinde MASTER TEZİ olarak hazırlanmıştır.
Eserin 1977 yılında Lehçe çevirisi Varşova’da üst üste iki baskı yapmış ve yirmi bin adedin üstünde satmıştır. Yine bu eserden TANRI KARAHAN’ın DÜNYASI adıyla Polonyalı yazar ve rejisör M.T. Nowakowski’nin uyguladığı monodram Varşova’da STARA PROCHOWNİA Tiyatrosunda sahneye konmuştur.
Yaratılış ve Türeyiş’in ikinci baskısı 1969’da 1000 Temel Eser Dizisi’nin 12’nci kitabı olarak on bin adet bastırılmıştır. Ayrıca XIX. Asırda Prof. W. Radioff tarafından şâmânî Altay Türkleri arasında derlenmiştir.
METİN DURUMU VE TARİHİ KAYNAKLAR
İslamiyet’ten önceki Türk destanlarının orijinal tam metinleri bulunamamıştır. Çin, Arap, İran, Türk vb. kaynaklardaki dağınık bilgiler destanı geleneğimizin çok eski devirlere giden bir tarihi olduğunu göstermektedir. Ele geçen malzemede naturisme (tabiat kültürü) devresinin izlerini taşıyan “gün, ay, yıldız, gök, dağ, deniz” gibi motiflerin bulunması bunun en canlı delilidir.
Resimli Türk Edebiyatı’nda N. Sami Banarlı da bu destandan bahsetmektedir.
Türk Edebiyatı Tarihi’nde Nihal Atsız da bu destana yer vermiştir.
TARİHİ VE COĞRAFİ DURUM (Zaman Ve Mekân Kavramı)
Mekân: Mekân geniş mekândır. Olaylar, başta her tarafı su olan bir mekânda geçmektedir. Daha sonra Tanrı’nın dünyayı yaratmasıyla olaylar bu dünyada geçer. Ayrıca mekân olarak gökyüzü ve yeraltı da seçilmiştir. Olayların bir kısmı buralarda geçer. Burada gökyüzü iyiliklerin taraf bulduğu bir mekân, yeraltı da ceza çekmek için gönderilen yer olarak karşımıza çıkar.
Zaman: Eserde zaman kronolojik olarak verilmiştir. Geniş zaman dilimi kullanılmıştır. Olayların cereyan etme sırası veya dünyanın yaratılışı belirli bir sıraya göre olmuştur.
Destandaki olayların gerçek tarihle bağlantısının olduğunu söyleyebiliriz. İslam tarihinde geçen bazı olaylarla benzerlik göstermektedir. Örneğin Er Kişi’nin Doğanay ile Ece’yi kandırıp yasak ağaçtan yedirmesi, şeytanın Hz. Adem ile Hz. Havva’yı kandırması gibidir. Yine aynı şekilde Doğanay ile Ece’nin ceza olarak hemen üzerinden elbiselerinin alınması yine Hz. Adem ile Hz.Havva’nın cezasına benzemektedir.
XIX. Asırda Prof. W. Radioff tarafından şâmânî Altay Türkleri arasında derlenmiştir.
KARAHAN YARADILIŞ DESTANI
ŞEYTANIN LANETLENİŞİ
ŞEYTANIN LANETLENİŞİ
Bunun üzerine Kara Han: "Şimdi sen artık günahlı oldun" dedi; "Bana karşı geldin, kötülük düşündün. Senden sonra sana uyan, senin gibi kötülük düşünenler, senin gibi kötü kişi olacaklar; bana itaat edenler ise iyi ve temiz düşünceli olacak, onlar güneş ve aydınlık yüzü göreceklerdir. Bundan sonra senin adın Erlik olsun. Günahlarını benden saklayanlar senin adamın olsun, günahlarını senden saklayanlar ise benim olsunlar!..."
KURAN’DA
ŞEYTANIN LANETLENİŞİ;
A’RAF SURESİ
11-And olsun ki sizi yarattık,şekil verdik sonra da Meleklere “Adem’e secde edin diye emrettik.” İblisten başka hepsi secde ettiler.
13-Ve Allah buyurdu;”Cennetten meleklerin içinden “in” öyleyse.Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir.Çık,çünkü sen aşağılıklardansın.
İNSANIN CENNETTEN KOVULUŞU
Bu işler olurken Kara Han oraya gelmişti, insanların hepsi birden kaçışıp aklınca birer köşeye gizlenmişlerdi. Kara Han: "Doğanay!. Ece!. Doğanay! Ece!" diye haykırmağa başladı. "Neredesiniz?" Doğanay'la Ece: "Ağaçların arasındayız" diye cevap verdiler. "Sana görünemeyiz. Utanıyoruz."
Bu işler olurken Kara Han oraya gelmişti, insanların hepsi birden kaçışıp aklınca birer köşeye gizlenmişlerdi. Kara Han: "Doğanay!. Ece!. Doğanay! Ece!" diye haykırmağa başladı. "Neredesiniz?" Doğanay'la Ece: "Ağaçların arasındayız" diye cevap verdiler. "Sana görünemeyiz. Utanıyoruz."
TEVRAT’TA
İNSANIN CENNETTEN KOVULUŞU
Tevrat Yaratılış 3.Bölüm,
Yar.3: 3 "Ama Tanrı, 'Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz' dedi."
Yar.3: 4 Yılan, "Kesinlikle ölmezsiniz" dedi,
Yar.3: 5 "Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız."
Yar.3: 6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.
Yar.3: 7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
Yar.3: 8 Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.
Yar.3: 9 RAB Tanrı Adem'e, "Neredesin?" diye seslendi.
Yar.3: 10 Adem, "Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim" dedi.
Yar.3: 11 RAB Tanrı, "Çıplak olduğunu sana kim söyledi?" diye sordu, "Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?"
Yar.3: 12 Adem, "Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim" diye yanıtladı.
Yar.3: 17 RAB Tanrı Adem'e, "Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi" dedi, "Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.
Yar.3: 18 Toprak sana diken ve çalı verecek, Yaban otu yiyeceksin.
Yar.3: 19 Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin."
Yar.3: 23 Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı.
Yar.3: 24 Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.
KURANDA
İNSANIN CENNETTEN KOVULUŞU
ARAF SURESİ;
19-Allah yine buyurdu;”Ey Adem,sen ve eşin cennette yerleşin dilediğinizden bol bol yiyin.Yalnız şu ağaca yaklaşmayın,zalimlerden olursunuz sonra.
20-Daha sonra şeytan edep yerlerini kendilerine göstermek için onların kafasına girdi ve “Rabbiniz sırf melek olup da sonsuz kalıcılardan olmayasınız diye sizi bu ağaçtan men etti.Başka sebepten değil” dedi .
21- Ve onlara “Ben size gerçekten dost öğüdü verenlerdenim “diye yemin etti.
22- Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini yediklerinde edep yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarından kopararak üzerlerini örtmeye başladılar.
Rableri onlara “Ben size o ağacı yasak etmedim mi? Ve şeytan size apaçık düşmandır demedim mi? Dedi.
23-Adem ile eşi;”Ya Rabbimiz biz kendimize zulüm ettik.Bize acımaz ve bağışlamazsan şüphesiz zarar edenlerden oluruz,”dediler.
24-Allah buyurdu;”Birbirinize düşman olarak inin.(*)Yeryüzünde bir müddet yerleşip geçineceksiniz.”
(*)Bakara Suresi 36/2. ayette de tekrar edilen bu “lanet” insanların tarihin başından beri aralarındaki savaşların bir nedeni de bu lanete dayanıyor olmalı.
25-Ve buyurdu;”Orada yaşayıp orada öleceksiniz. Ve oradan diriltilip çıkarılacaksınız.”
26-Ey Adem oğulları;(*)şeytan Adem ile Havva’yı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtıp belaya düşürmesin. Çünkü o sizin onu göremeyeceğiniz yerden sizi görür.Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların dostu kıldık.””
(*)Bakara Suresi 36/2. ayette de tekrar edilen bu “lanet” insanların tarihin başından beri aralarındaki savaşların bir nedeni de bu lanete dayanıyor olmalı.
25-Ve buyurdu;”Orada yaşayıp orada öleceksiniz. Ve oradan diriltilip çıkarılacaksınız.”
26-Ey Adem oğulları;(*)şeytan Adem ile Havva’yı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtıp belaya düşürmesin. Çünkü o sizin onu göremeyeceğiniz yerden sizi görür.Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların dostu kıldık.””
Araf Suresi;
BAŞKA GEZEGENDEN Mİ GETİRİLDİK?
Araf Suresi 10-Şüphesiz biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve oradan geçimlikler verdik .Öyleyken de pek az şükrediyorsunuz.
Bakara Suresi;
36-Şeytan onları ayartıp cennetten ayaklarını kaydırdı.İçinde bulundukları nimet yurdundan çıkarıverdi.
Dedik ki “Birbirinize düşman olarak inin.Yeryüzünde bir zaman kalıp yaşamanız gerek””.
38-Sonra “Hepiniz inin oradan” * dedik.size benden bir yol gösterici (Peygamber) gelecek.Benim yoluma uyanlara korku yoktur.Üzülmeyecektir onlar.Ayetlerimizi inkar edip yalan sayanlar Cehennemliktir,orada sonsuz kalırlar.””
* “İnin” ifadesi,yüksek bir yerden aşağıya gönderilmeyi anlatmaktadır.Yukarıdaki Hopi Kızılderililerinin (Tewa) dünyaya yani “Orta Dünyaya” Orion yıldızını takip ederek gelişleri, Karahan Yaratılış Destanında da Tanrı Karahan’ın Erlik Han’ı (Şeytanı) “üç kat yerin altına” atıp cezalandırması ve göklerin “güneşi ve ayı bulunmayan karanlık “alt dünyaya”sürmesi,
Hz.Muhammet’in Mirac’ında “göklerin katlarını Melek Cebrail’in refakatinde “Burak” adlı kanatlı atı (Kızılderililer Tren’e “Demir At” demektedirler) ile geçmesi tamamen gerçeğe dayalı astronomik bilgilerin “efsane-din öğretisi bağlamında bizlere öğretilmesi gerçeğini yansıtmaktadır.
“Kara Han da: "Öyleyse üç kat yerin altında, ayı güneşi olmayan karanlık bir dünya vardır. Seni oraya atıyorum!" diye Erlik'i cezalandırdı.”
Kara Han Erlik'i yerin altındaki karanlık ülkesine sürdü, üzerine yedi kat kilitler vurdurdu. "Burada güneş ve ay ışığı görmeyesin; iyi olursan yanıma alırım kötü olursan daha derinlere sürerim" dedi.
KARAHAN DESTANINDA
MAYTERE-PEYGAMBER VÂDİ
Bu iş de bitince bütün insanlara birden ceza verdi: "Bundan sonra kendi yemeğinizi kendiniz kazanacak, gücünüzle elde edeceksiniz, benim yemeğimden yemek yok" dedi; "Artık yüz yüze 'gelip sizinle konuşmayacağım. Size bundan sonra Gök Oğul'u (Maytere) göndereceğim."
KURANDA PEYGAMBER VÂDİ
Bakara Suresi 34-Sonra “Hepiniz inin oradan” dedik.size benden bir yol gösterici gelecek.Benim yoluma uyanlara korku yoktur.Üzülmeyecektir onlar.Ayetlerimizi inkar edip yalan sayanlar Cehennemliktir,orada sonsuz kalırlar.
ŞEYTANIN VÂDİ
Erliğe de kızdı: "Benim adamlarımı neden aldattın?" diye sordu öfkeyle. ,
Erlik: "İstedim vermedin" dedi; "Ben de senden çaldım. Artık hep çalacağım. Atla kaçarsa düşürüp çalacağım; içip içip sarhoş olurlarsa birbirine düşürüp dövüştüreceğim.. Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile yine çalacağım."
Erlik: "İstedim vermedin" dedi; "Ben de senden çaldım. Artık hep çalacağım. Atla kaçarsa düşürüp çalacağım; içip içip sarhoş olurlarsa birbirine düşürüp dövüştüreceğim.. Suya girseler, ağaçlara çıksalar bile yine çalacağım."
KURAN’DA
ŞEYTANIN VÂDİ
ARAF SURESİ:16-Şeytan dedi ki;”Şüphesiz,onlara önlerinden,arkalarından sağlarından,sollarından yaklaşacağım.Sen de onlardan bir çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.
ŞEYTAN-İNSAN ARASINDA GÖK SAVAŞLARI
Göksel bir kavimle dünya insanlarının yaptığı “yıldız savaşları” efsanesi,mevcut dini kaynakların en eskisi olarak bilinen Krishna’nın (Krişna) yazdığı Hinduizm dininde geçmektedir.
Daha sonra da, XIX. Asırda Prof. W. Radioff tarafından şâmânî Altay Türkleri arasında derlenmiş olan Türk Yaratılış Destanı Karahan Yaratılış Destanında da geçmektedir.
HİNT MAHABBARATA DESTANINDA
GÖKSEL BİR SAVAŞ ANLATILIR;
Mahabharata Destanı' nda, göklerde uçakların uçtuğu ve kentler üzerine tahrip edici bombaların atıldığı eski bir devirden bahis olunur. Zalim savaşlar yapılmış ve kötülük serbestçe hükmetmiştir. Jeolojik tufandan az önce olanların muhtemel görüntüsünü eski yazıtlardan ve çoğu ırkların efsanelerinden faydalanarak yeniden kurabiliriz. http://gizliilimler.tr.gg/Agarta_Yeralt%26%23305%3B-Devleti.htm
Şimdi de Karahan Destanından kısa bir alıntı;
KARAHAN DESTANINDA GÖK SAVAŞLARI
Bir gün geldi Ulu Kişi o gün güçleneceğini hissetti. Yine o gün Kara Han Ulu Kişiyi yanına çağırttı ve: "Var git, güçlendin gayri; Erlik'in göklerini başına yıkacak güce kavuşturdum seni, maksadına ereceksin" dedi. "Kendi gücümden sana güç verdim."
Ulu Kişi önce hayret etti: "Yayım yok, okum yok, kargım yok, yatağanım yok. Kupkuru bir bileğim var. Yalnız bilek gücüyle Erlik'i nasıl yok edebilirim ben?"
Kara Han, Ulu Kişi'ye bir kargı verdi. Ulu Kişi kargıyı alıp Erlik'in göklerine gitti. Erlik'i yendi, kaçırdı; göklerini alt üst edip kırdı geçirdi. Erlik'in gökleri parça parça oldu yeryüzüne döküldü. O zamana kadar dümdüz olan yer yüzü, o günden sonra kayalıklarla, sipsivri dağlarla doldu. Görklü Güzel Tanrının özene bezene yarattığı o güzel yer yüzü eğri büğrü oldu. Erlik'in bütün yandaşları yere döküldü; suya düşenler boğuldu; ağaca çarpanlar sakatlanıp can verdi; sipsivri taşların kayaların üstüne düşenler öldü; hayvanlara çarpanlar hayvanların ayaklarının altında kaldılar.
Ulu Kişi önce hayret etti: "Yayım yok, okum yok, kargım yok, yatağanım yok. Kupkuru bir bileğim var. Yalnız bilek gücüyle Erlik'i nasıl yok edebilirim ben?"
Kara Han, Ulu Kişi'ye bir kargı verdi. Ulu Kişi kargıyı alıp Erlik'in göklerine gitti. Erlik'i yendi, kaçırdı; göklerini alt üst edip kırdı geçirdi. Erlik'in gökleri parça parça oldu yeryüzüne döküldü. O zamana kadar dümdüz olan yer yüzü, o günden sonra kayalıklarla, sipsivri dağlarla doldu. Görklü Güzel Tanrının özene bezene yarattığı o güzel yer yüzü eğri büğrü oldu. Erlik'in bütün yandaşları yere döküldü; suya düşenler boğuldu; ağaca çarpanlar sakatlanıp can verdi; sipsivri taşların kayaların üstüne düşenler öldü; hayvanlara çarpanlar hayvanların ayaklarının altında kaldılar.
Şimdi de Tevrat’ın en kısa bölümü olan “Babil Kulesi” bölümüne girmeden önce önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum.
Nuh Tufanı sonrasında,Hz.Adem soyundan olan Nuh peygamber ,eşi,Sam,Yafes ve Ham adlarında üç oğlu ve eşlerinden oluşan ailesi,her hayvandan bir çiftin de içine yüklendiği Tanrı Yahve’nin sağladığı bir gemi ile kurtulurlar.
Kuran Kamer Suresinde de Tufan olayı tam bir netlikle anlatılır.
10- (Nuh Peygamber) O da “Ben yenildim, bana yardım et” diye Rabbine yalvardı.
11-Biz de boşalan sularla gök kapılarını açtık
12 – Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık.Her iki su belirtilen ölçüye göre birleşti.
13-Nuh’a tahtadan yapılmış mıhlarla da çakılmış bir gemiye yükledik.
14-Hakkında nankörlük edilmiş olan Nuh’a mükafat olarak gemi gözetimimiz altında akıp gidiyordu.
15- Andolsun ki biz o gemiyi bir ibret olarak bıraktık .Öğüt alan yok mudur.?
Hud Suresi;
40. Nihayet emrimiz gelip de tandır * kaynayınca söyle seslendik: "Yükle içine her birinden ikiser çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmis olanları." Ama Nûh'la birlikte çok az bir kısmı iman etmisti.”
*Volkanlar kastedilmektedir.Marduk gezegeni uyduları ile yaklaşınca,güney kutup dairesinden kuzey kutup dairesine doğru bir yol izlerken,denizlerdeki sular med ve cezir olayında olduğu gibi kabarmış,yerin merkezindeki magma da çekim kuvveti ile aktif ve sönmüş yanardağların kraterlerinden ve yeryüzünün kabuğunun ince olduğu yerlerden fışkırmış,korkunç bir kıyamet-yok oluş süreci başlamış olmalıdır.
DÜNYAYA GÖKTEN GELENLER;
Yazının altında adlarını verdiğim yazarların 1961 yılından itibaren derledikleri Kızılderili mitlerini topladıkları eserlerini “Kızılderili mitolojisi” adı altında yayınlamışlardır.Türkiye’de ki ilk yayımı ise 1994 İmge yayınları tarafından yapılmıştır.Çevirisi Ünsal Özünlü tarafından yapılmıştır.
Alice Marrıot:Amerikan İçişleri Bakanlığı El sanatları bölümünde uzman Kiowa ve Ova Kızılderilileri hakkında iki kitap yazmıştır.Amerikan Antropoloji Kurumu üyesidir.
Carol K.Rachlin:New.Jersey eyalet müzesinde arkeoloji asistanı,İndiana tarihçiler birliğinde yardımcı araştırmacı,Oklohama Beş Uygar Kabile Müzesi ve Philbrook Sanat Müzesinde özel danışman olarak görev yapmış.Amerikan Antropoloji Kurumu üyesidir.
Kızılderili İnançlarının Temelleri Hakkında;
Tanrı Kavramı;
Kızılderili dinlerinin çekirdeğinde ve karakter tiplerinin ötesinde karmaşık bir ruh kavramı bulunmaktadır.Doğanın tüm güçlerinin üzerinde ve ötesinde göl çamurundan, ya da nehir diplerinden ya da toprağın tozundan insanları yaratan tanrısal,olağanüstü bir varlık bir yaratıcı vardır.
O tektir.,her şeyi benliğinde toplayan bir bütündür.Beyaz adamlar tarafından “Büyük Ruh “ olarak da değer verilen varlıktır.
Yaratıcının yönlendirmesi,ve O’nun yol göstericiliği altında bir sürü hepsi de büyük ama hiç biri de en üstün olmayan başka doğa üstü varlıklar bulunur.
Güneş hepimizin babası,Toprak da hepimizin anasıdır.Güneşe dönmek,toprağa dokunmak güç kazandırır ve nimet getirir.
Rüzgarlar,yağmur,bulutlar ,gök gürültüsü ve fırtınalar güneşle toprağın birbirleriyle ve insanlarla yaptığı iletişim araçlarıdır.
Oruç;
Amerika Kızılderililerinin inançlarında koruma güçlerini doğuştan getiriler.İyi ruhların yardımı bazen ORUÇ tutmakla,çile çekmekle,dua etmekle elde edilebilir.Bazen nimet bir birey olarak insanın kendi içinde doğuştan getirdiği gücü açığa çıkarması ile,insanın beklemediği bir anda geliverir.
Evrenin canlı bir yeteneği olan güç,yaratıcı ile O’nun,yardımcılarından gelir.”Güç” *dedikleri zaman bir çok Kızılderili’nin demek istediğinin bir bölümünü bile anlatabilen başka bir sözcük İngilizce’de yoktur.Sözcük bir kişi için kullanıldığı zaman “Ermiş,Cin,” kelimeleri,Kızılderililerin “Güç” sözcüğünü tanımlamak için bir anlamda kullanılabilir.
Kuzey Amerikalı bir çok Kızılderili dünyasının altında başka dünyalar bulunmaktadır.
Hopilerin bir ırmağın altındaki bir vadiye ilişkin inançlarında olduğu gibi bazen yaşam sonrasının açıkça belirtilmiş,bir kavramını sezebiliriz.
Cennet-Cehennem;
O vadide iyiler sonsuza dek mutludur,kötüler ise dikenlerle kaplı bir çölü geçmek için sonsuza dek çaba gösterir ve v adiye ulaşmaya çalışır.
*Mısır’ın inancında Evrenin yaratıcı gücü “KA”yı anımsatmaktadır..
GÖK SALDIRISINDAN KAÇAN UZUN KUŞAK HALKI (TEWA)
Güneybatı Amerika’nın Kızılderili köylüleri,iyi birer hava gözlemcisidirler ve gözlemler,güneş, ay ve yıldızları içerir.
Güneş ve ay yeryüzü gibi kutsal varlıklardır.Yıldızlar,doğaüstü varlıklardır ve insanlar üzerinde diğer yeryüzü varlıklarından daha az güçleri vardır.
Santa Clara,Pueblolu Pablita Velarde,İhtiyar Baba:”Masalcı” adlı kitabının öyküsünde yıldızların bu özelliklerini işlemiştir.
Orion ile Uzun Kuşak,Samanyolu ile Sonsuz Yol,Karar Yeri’ndeki iki parlak yıldızla “İkizler Burcu”,Kuşku yeri’ndeki Başlık ile “Yengeç Burcu” ve Yardımsever Üç Yıldızla “Aslan Burcu” kastedilmektedir.
Hopi Kızılderilileri,aslında kendileri gibi Hopi olmayanlara efsanelerini anlatmamakla yeminlidirler.
Elde edilebilenleri ise,gizlemeye gerek görmedikleri kısa öykülerden ibarettir.
Bu da onlardan birisidir.
UZUN KUŞAK ve HALKI (TEWA)
Sonbaharda,gün batımından sonra doğuda yükselen parlak yıldız,Puebloların atalarını kuzeyden ,şimdi bulundukları yere getiren o Uzun Kuşak’tır.
O herkesin tanıdığı bir savaşçıymış ve düşmanlarına karşı kendilerini savunurken,onları yönetebileceğini bildiklerinden insanlar onun peşinden gitmişler.
Gök Savaşı.:
Düşmanlarından bazıları hep köylere saldırıyor ve tarlaları alt üst ediyorlarmış.Kadınları ve çocukları tutsak alıyor,erkeklerin çoğunu öldürüyormuş.Bu Uzun Kuşak onları kurtarmaya gelinceye kadar sürüp gitmiş.
“Bizi buradan götür” diye yalvarmış insanlar ona.
“Barış içinde yaşayacağımız yeni topraklara götür bizi”
“Çocuklarım” demiş Uzun Kuşak.Buralardan gitmek istediğinizden emin misiniz?Burada yaşam zor biliyorum ama başka yerlerde de buralardan kolay olmaz.
Göçe başlarsanız,yolda tehlikeler olacak.Bazılarınız,hasta olacak,bir çoklarınız açlık ve susuzluk çekecek,belki de bazılarınız ölecek.
Bir düşünün ve böyle bir tehlikeyi göze alıp almayacağınızdan emin olun.”
Her güçlüğe razıyız” diyerek söz vermiş insanlar.”Sen yalnızca bizi bu karanlık topraklardan alıp,aydınlığa çıkabileceğimiz ve kendi yaşamımıza sahip olabileceğimiz bir yere götür.”
Böylece uzun kuşak onları yanına alarak yola koyulmuş ve insanlar da kendisini izlemişler.Gökyüzünde beyaz bir bant gibi uzanan Sonsuz Yol’a adımlarını atmışlar.
Kendilerine özgü bir şey buluncaya kadar izleyecekleri yol buymuş.
İnsanlar Uzun Kuşakla birlikte Sonsuz Yol’da (Samanyolu) ilerlerken gittikçe yorulmaya ve umutları azalmaya ,bazıları da aralarında kavga etmeye başlamışlar.Giyecekleri ve yiyecekleri çok azmış.Uzun Kuşak kendisini takip edenlere nasıl yiyecek bulunacağını,tüylerden nasıl giyecek yapılacağını,öğretmek gereğini duymuş.(Kuran’da “Göklerde,aslında sizin için bazı kolaylıklar vardır” ayeti.)
Sonunda Uzun Kuşak onları kendisinin bile daha önce hiç gitmediği yepyeni bir ülkeye götürmüş.
Bu yeni ülkede hiç karanlık yokmuş.Her zaman gün ışığı varmış.İnsanlar yürüye yürüye yola devam ediyor, ve devam edemeyecek kadar yoruldukları zaman da dinleniyorlarmış.
Çocuklar doğuyor,yaşlılar ölüyor,ama onlar hala yolculuklarını sürdürüyorlarmış.
Kavgalar daha şiddetli olmaya,insanlar birbirlerine yumruk atmaya,yaralamaya,başlamışlar.Sonunda Uzun Kuşak,onlara;”Buna bir son vermek gerek.Sizler birbirinize düşmandan daha çok zarar veriyorsunuz.
Eğer,yalnızca size özgü bir yere ulaşmamız gerekiyorsa aranızda asla zorbalık olmamalı.Şimdi kara vermelisiniz.Burada durup dinleneceğiz.Kadınlardan çoğu bebeklerini doğurmak üzere.Çocuklar doğuncaya ve anneler yeterince güç toplayıncaya kadar bekleyeceğiz.Sonra da beni ya da başka bir yolu izlemeye ilişkin kendi kararınızı kendiniz verirsiniz.
Orada gökyüzünde Uzun Kuşak’ın kuzeyinde bulunan çok parlak iki yıldızın (İkizler Burcu) bulunduğu yerde insanlar dinlenip kararlarını vermişler.
O iki parlak yıldız artık “Karar Yeri” olarak tanınmış.Bu gün insanlar yaşamlarının dönüm noktalarına geldikleri zaman yardım umuduyla bu yıldızlara bakarlar.
Yeryüzünde bulunduğumuz sürede iyi ya da kötü,ileri ya da geri,yumuşak ya da sert,hepimizin alacak olduğu kararlarımız vardır.Bu yıldızlar,ne yapacağımızı bize söylerler.
İnsanlar dinlenip,kendilerini daha güçlü hissettikten sonra Uzun Kuşak ile birlikte daha ötelere gitmeye hazırlanmışlar.Bunu ona söylemişler.Böylece herkes onunla gitmiş.
Uzun Kuşak çocuklarının birbirlerine karşı temiz yürekle ve sevgiyle davrandıklarından emin olmak için yolculuk boyunca bazen durup onları seyretmiş ve incelemiş.
Ama Uzun Kuşak’ın kendisi de yoruluyormuş ve kendi yüreği de artık bomboş ve kuşkuluymuş.Kafasının içinde garip seslerin konuşmakta olduğunu duyuyormuş ve kimlerin konuştuğunu,kendisine ne söylemeye çalıştıklarını bilemiyormuş.
Sonunda seslere yanıt vermeye karar vermiş.Görünmeyen nesnelerle konuşurken kendi halkı da dinlenmek için onun çevresinde toplanmış.
“Anneler,babalar kim olduğunuz söylemek için bana işaret gönderin “ diye başlamış Uzun Kuşak.”Benim halkım yorgun,ben de yaşlanıyorum.Doğru yolda olduğumuzu ve yakında ülkemize varacağımızı anlatmak için bana bir sözcük gönderin.”
Sonra halkı onu korkuyla izlerken Uzun Kuşak uyuyacak gibi olmuş.Oturmakta olduğu yere yıkılmış, ve gözleri,kapanmış.Halkının hepsi yanında dururken o kımıldamadan yatıyor,onlar da ne yapacaklarını bilemiyorlarmış.Gittikçe korkmaya başlamışlar.
Sonunda Uzun Kuşak gözlerini açmış,kendisi uyurken çevresinde toplanmış olan insanlara bakmış.”Korkmayın” demiş.
“Bana bir çok işaret gönderildi.Yolculuğumuzun en kötü yanı bitti,yakında sonuna geleceğiz.”
“Bu iyi teşekkür ederiz” demiş insanların hepsi de.
“Bir çok insan yaşamlarında “Kuşku Yeri” (Yengeç Burcu) olan bu yere gelecek” diye devam etmiş uzun kuşak.(Uzay yolculuğu yakında başlayacak galiba)
Eğer böyle olursa,size yardım etmeleri ve yol göstermeleri için anneleriniz ve babalarınız olan “Yukarıdaki Kişilere” dua etmelisiniz.Bunu size anımsatmak için başlığımı buraya,insanların başlarını kaldırıp görebileceği bir yere bırakacağım”
1948 Amerika-Rosewell Ufo Kazası temsili resmi
Ve böylece insanlar, yolculuklarına devam etmişler.Yolculuklarının bütün öyküsü yukarıda yıldızlarda anlatılmak tadır.
Gökyüzünde ne zaman,nerede ,birbiri yanında “üç parlak yıldız” (Aslan Burcu) görülse bunlar bir sedye yaparak üzerine eşyalarını bağlamış iki delikanlıyı simgeler.
Sonra onlar delikanlı oldukları için yaşlı bir kadının eşyalarını kendi eşyalarının yanına koyabilir ve sedyeyle üç parça eşyadan oluşan yükü çekerek yola devam edebilirler.
Bu yıldızlar,gençlerin yardımsever olduklarını ve başkalarını da düşündüklerini anımsatan bir simgedir.
Sonunda insanlar yolculuklarını bitirmiş,artık sonsuza kadar vatanları olan “Orta Yere” gelmişler.
(Alice Marriot’a Nambeli Leonıdas Romero de Virgil ve San İldefenso’lu Maria ve Antonıo Da tarafından anlatılmıştır.)
Bu efsanede,düşman kavimden gezegenlerini terk edip Dünyaya yerleşen bir halkın öyküsünü okuduk.
KAYIP MU KITASI
Önce kitabın yazarını tanıyalım.,
“James Churchward (27 Şubat 1851-04 Ocak 1936) İngiliz doğumlu,en iyi bilinen doğa üstücü (occult-Okült) yazardır.Her nasıl olduysa uzman balıkçı,mucit,mühendis olarak da patentlendi.(1852-1925) arasında yaşamış Mason yazar Albert Churchward’ın da ağabeyidir.1890’larda Amerika’ya gelmesinden önce Sri Lanka’da çay yetiştiricisiydi.
1890’larda eşi ile “MU” yu tartıştığı,“My Friend Churchey and His Sunken Continent-Tapınakçı Arkadaşım ve Batık Kıtası” adlı eseri ile ün yaptı.Askeri gemilerin zırhla kaplanmasında kullanılan NCV çeliği ve diğer alaşımların patentlerini aldı.
1914’de patent hakkının ihlal edilmesini tatlıya bağladıktan sonra Wononskopomuc gölün deki 30 dönümlük arazisindeki mülküne çekilerek emekli oldu ve Pasifik seyahatleri hakkındaki soruları cevapladı.1926’da 75 yaşında varlığını kanıtlamakta ısrar ettiği yeri,”Motherland of the Man-İnsanın Ana Vatanı” adlı eserini yayınladı.”
J.Churchward'ın eserinde yer alan Nacaal tabletlerinden elde
ettiği Mu ve Atlantis kıta haritası ve insanların göç yolları.
1868 yıllarında Hindistan İngiltere’nin kolonisi (sömürgesi) iken,orada İngiliz subayı. Bir Albaydı.
Bir İngiliz Kolejinde yardım için görevliyken,ilgisini çeken bir taş üzerindeki eski Hint yazıtlarını çözmeye çalışırken tanıştığı ve bir Tibet tapınak rahibi olarak Rishi (Rişi) adı tanıttığı arkadaşının kendisine bu çalışmasından dolayı ilgi, göstermesinin ardından,onun tapınağına bir gün gider ve orada Nuh Tufanından önce 16.000 yıllık,Burma üzerinden Hindistan’a gelip yerleşmiş Nacaal halkına ait binlerce güneşte pişmiş toprak tabletlerin varlığını öğrenir.
Daha sonra,onların kırılmış olanlarını tamir eder,temizler ve düzene sokra,rahibin de sevgisini bu yolla kazanınca tablet dili olan Nacaal Dilini rahipten öğrenir.
Burada bir çok sırları öğrenen yazar daha sonra Pasifik Okyanusundaki adalarda,Fiji,Sri Lanka ve civarlarındaki ada ve ada ülkelerinde yıllarca çalışmalar yapar.
Benzer konuda araştırmalar Meksika’da yürüten arkadaşı William Niven’in keşfettiği Maya tabletlerini de inceleme üzere yanına gittiğinde,bunların eski Uygur Türk dilinde yazılmış yazılar olduğunu tespit eder.Maya tabletlerini ilk çözen odur.
Onun bu eseri,dilimize ilk kez Büyükelçi Tahsin MAYAKON (Mayatepe) tarafından 1936 yılında kazandırılmıştır.
Büyükelçi Tahsin Mayatepek (Mayakon),1926 yılında Yunanistan’ın Korfu Adasında Konsolos olarak görev yaptığı sırada Fransız gezginlerini yazdığı (Jervais De Courtelmont’un yazdığı) CİVİLİZATION-Medeniyet adlı kitabında Meksika’daki bir bölgenin “Tehuan TEPEK” Fransızcası (COLLİNE AUX SERPENTS) “Yılanlar Tepesi “olmasının dikkatini çekmesi ile başlayan Maya iline ilgisi,Fransa’dan Maya-Fransızca sözlüğü incelemesi ile yoğunlaşır.
Yaptığı incelemede “Tepe” adının halen Meksika diline ve Amerika’nın Teksas civarlarında bir çok sokak ve yer adlarında kullanıldığını ta tespit etmesi üzerine 1932 yılında Atatürk’e bir raporla durumu bildirir.
Atatürk tarafından Ankara’ya davet edilmesinin ardından Amerika ve Meksika’ya gönderilen Tahsin bey,Meksika’da 300’e yakın yer,nehir,dere,tepe adının Türkçe olduğunu tespit eder.
Meksika ve Amerika’da yöre halklarının kabile kabile dillerini inceledikten sonra hazırladığı çalışmasını 1934 yılında Dolmabahçe Sarayında toplanan Türk Dil Kurultayına “Kızılderili Dillerinde Türkçe Sözler” başlığı ile sunar.
Amerika’da,ilk basımı 1931 olup,1934 yılına kadar beş baskı yapmış olan ,James Churchward’ın,“My Friend Churchey and His Sunken Continent-Tapınakçı Arkadaşım ve batık Kıtası” ve ardında yayınlanan devamı olan diğer kitapların,kayıp Türk tarihi ile ilgili önemli bilgiler barındırdığını keşfeden Büyükelçi Tahsin Mayatepek (Mayakon),kitabı 1936 yılında Türkçe’ye çevirerek Atatürk’e sunar.
Daha sonra Albay J.Churchward’ın kitaplarının dört cildini de Türk dilini Tetkik Cemiyeti Başkanı İbrahim Necmi Dilmen’e bir ekip kurdurarak tercüme ettiren Mustafa Kemal Atatürk,Tahsin Beyi de 1936’da Meksika büyükelçiliğine atar.Orada yapacağı tek iş ise Kızılderili dillerinde Türk dili ile bağlantıları araştırmaktır.
Tahsin Mayatepek (Mayakon), Albay James Churchward’ın 4 ciltlik bu eserinde;”Dünyada ilk insanların,huzur ve saadet diyarı,Tevrat’ta Gan Edn (Eden),Kuran’da “Cennet-i Adn” adı altında anlatılan “Mu” kıtasında geçtiği anlatılan yaşamın sürdüğü 18.milyon Km2 lik bir araziye sahip kıtanın 11.500 yıl önce müthiş depremlerle,yanardağ infilakları ile üzerinde bulunan 64 milyon nüfusu ile 24 saat içinde denize battığı ve ilk yüksek medeniyetin,ilk dilin,Tanrının birliğine dayanan ilk yüksek dini inancın,ilim ve fenlerin 70.000 yıl önce Mu kıtasından MAYA namıyla çıkarak,Aya’da,Uygur,Hindistan’da Naga-Maya,Fırat deltasında Akad, Mezopotamya’da Sümer,Kızıl Deniz’in batısındaki Afrika arazisinde Mayu ve Etiyopi (Habeşistan),Tamil adlarını almış olan Mu’nun çocukları tarafından bütün dünyaya yayılmış olduğu,şimdiye kadar doğuda ve batıda yayınlanan kitapların hiçbirinde görülmemiş bilgileri 50 yıl süren incelemelerinin sonucunda öğrendim” demektedir.
Atatürk’ün anılarında anlatılan derin tarihi bilgisinin ardında Tahsin beyin Amerikan ve Meksika Kızılderilileri ve onların hakkında başkalarınca yapılan dikkatli çalışmaların izleri vardır.
Mu Kıtası dizilerinde de Türk tarihi ile köklü bilgilerin bulunması da Tahsin beyin bu çalışmasını destekleyince sonunda ortaya “Güneş Dil Teorisi” kavramı çıkar.
MU KITASI İDDİASININ BİLİMSEL OLARAK ÇÜRÜTÜLMESİ
“Alfred Metraux1930’larda onun iddialarını Easter Adasında araştırmayı üstlendi,ve 1940’da “Mu ve Kayıp Kıta” yı içeren Easter Adası üzerine tek konulu bir yazı (Monografi) yayınladı.
20.yüzyılın ortalarında Oşinografi (Okyanus bilimi) ve deniz dibinde tektonik plakaların yayılmalarını inceleyen bilim dalındaki gelişmelere dayalı keşif çalışmalarında,”MU” gibi son dönemlerde kaybolmuş kıtaların bilimsel sayılabilecek bir iz bırakmadıkları görülmüştür.”
Atatürk’ün ölümünden sonra meydana gelen bu olayın ardından “Güneş Dil Teorisi “ de rafa kaldırılmıştır.
Yalnız önemli bir noktayı göz önünden kaçırmamalıyız.O da ,Güneş Dil Teorisinin tamamı Mu Kıtası hakkında J.Churchward’ın eserlerine dayanmadığı gibi,Tahsin beyin yaptığı çalışmalarda inkar edilemeyecek kesin tespitler vardır.
Sadece Türkiye’nin ve Türk devletlerinin dahil edilmediği,benim 1976’dan beri bildiğim “21.Yüzyılda Türk Tehlikesi” konulu ABD-AB ve Rusya arasında yürütüle gelen bir çok faaliyetin bir parçasının da bu eserin, Türklerin kimliklerini bulma ve insanların bozulmuş Sami Dinlerini terk ettiklerinde ortaya çıkabilecek olan “Vatikan Kontrollü Hıristiyan Dünya Birliğinin” çökme korkusu ile dünya uluslarında yaratacağı “kardeşlik” duygusunu önlemek niyetinin olmadığını kim söyleyebilir?
Emperyalist devletlerin,hedef devletleri “milliyetçilik,” kavgalarına sevk ederek küçük devletlere bölme gibi mevcut devletleri ufaltarak tehlikesiz küçük devletler yaratarak yönetme ideallerini nasıl gerçekleştirebilecek ki?
Çıkardıkları terör olayları ile yaptıkları ulusları soyma işini gerçekleştirebilmelerini ortadan kaldırabilecek olan bu uyanışa emperyalizm dayanabilir mi ki?
Bu eserin ve Güneş Dil Teorisinin okyanus bilimi olan oşingrafik çalışmalarla çürütülmesinin ardında böyle bir niyetin olmadığını kim iddia edebilir ki?
Sonra,bilim onların elinde,onlar ne yazarsa insanlar onu kabul ediyorlar.Başka şansları zaten yok.Bu da önemli bir noktadır.
Bu kitaplardan buraya alıntı yapmak için neyi seçeceğime karar veremedim.Bu yüzden yazının altına verdiğim linkten en iyisi bilgisayarınıza ücretsiz indirerek kendiniz okuyun.
Şimdi de yine “occult” bir kitaptan konu ile ilgili bazı bilgileri okuyalım.
ATLANTİSLİLERİN “ANTİ MADDE SİLAHI” VE GÖKSEL SAVAŞLARI;
“Andromeda’dan Gelen Ufo-Dünya dışı Bir Kadının Kehanetleri” Prof.Rn.Hernandez (Takma ad) Yarbay Wendelle C.Stevens,Zitha Rodriguez Montiel tarafından yazılmış,Rengin Özer tarafından dilimize çevrilmiş bu kitabın 156.sayfasında bahsedilen bir göksel savaş ilginçtir
Kitabın kahramanı olan Lya adlı uzaylı bir kadın bu konuda çok detaylı bir savaş hikayesi anlatır.Ben,mümkün olduğunca kısaltarak anlatmaya çalışacağım.
Bermuda Şeytan Üçgeni adlı bölge.Bimini adası bu üçgenin alt sol kısmındadır.
Günümüzden altı milyon yıl kadar önce yeryüzünde kıtaların tamamı tek bir kara parçası halindeydi.Üzerinde yaşayan uluslar da birbirlerine çok yakındılar.Ancak bir gece Atlantis denen kenti dalgala bir anda yutuverir.Koca kıta ortadan ikiye bölünerek batmaya başladığında bilim alanında üstün düzeyde yaşayan insanlar bu olayda çaresizce boğulurlar.
Bu olayın başlangıcı da güneş sistemi ve dışında tüm galaksiye hakimiyet peşinde koşan Atlantisliler,evrimsel gelişmelerinin yetersizliğine rağmen bu hırslarını sürdürmekteydiler.Güneş sisteminin üçüncü gezegeni olan Maldek (Marduk ta olabilir) Atlantislilerin dünyaya yerleşmeden önceki vatanlarıydı.
SİON denilen yıldızdan gelen,bilimsel ve teknolojik alanda olarak çok gelişmiş olan bu varlıklar ile Atlantisliler geçimsizlik yüzünden dünyaya yerleşmişlerdir.Dünya da o zaman güneş sisteminin dördüncü gezegenidir.
Dünyada başka yıldızlardan gelen kavimler de vardı.Atlantisliler gelişmiş teknolojileri ile diğer kavimleri idareleri altına alıyor,onlar üzerinde akla hayale gelmeyecek her türlü kimyasal,biyolojik,genetik,nükleer deneyleri yapıyorlardı.
İnsanın orijinini merak ederek,gen deneyleri ile insan hayvan DNA'larını korkunç mutasyona uğrattılar . Elde ettikleri bir takım canavarları da arenalarda birbirleri ve köle insanlardan yetiştirdikleri gladyatörlerle dövüştürerek,sirklerde göstererek eğlenmekteydiler.
Sonunda “ANTİMADDE” denilen bir silah geliştirirler.
”Antimadde”;:Kısaca maddeyi kuşatan uzay boşluğu,hiçliğin varlıklardan daha büyük olduğu teorisine dayalı bir kavram olarak söylesem yeterli olacaktır.
Varlığın antimanyetik halini bulmaları sonucu geliştirdikleri bu silahla,gökyüzündeki yıldızların yerlerini değiştirip, gezegenleri,güneş sistemlerini düzenleyebildikleri gibi,insan veya toprak ya da hava veya su olan her şeyi de “hiçliğe” çevirebilmekteydiler.
İnsan veya maddenin ölümü halinde ruhunu oluşturan enerji serbest kalarak bu uzay boşluğuna hiçliğe karışmakta ve bedeni hakkında bilgileri korumaktadır.
Bu “antimadde silahı” maddeyi uzay boşluğuna çevirdiği gibi ruhu da yok ediyordu.Böylece evrenin temel yapısını da tehdit ediyordu.Galaksiler arası yasaya göre,gelişmemiş toplumların böyle bir silahı arzularına göre kullanmalarını yasaklamaktaydı.Önce Maldek-Atlantis kavgası bu yüzden hız kazanır.Atlantisliler bu silahı,bu gün
Bermuda-Bimini Adasının deniz dibinde tarihi
Bimini Yolu adlı kalıntıları.
bizim Bermuda Şeytan üçgeni olarak bildiğimiz bölgede Bimini adlı adada büyük bir piramidin içinde saklamaktaydılar.Maldekliler bu piramit korumasını aşamadılar ve silahı etkisiz hale getiremediler.
Karşılıklı savaş ilan edildi.
Diğer kavimler de Maldeklilerin yanında yer alıp Atlantislilerin bu silahı teslim etmesini isterler ama bu çabalar sonuçsuz kalır.
İlk önce gökyüzünde sömürge gezegenlerini, kolonilerini kaybeden Atlantisliler sonunda Maldek gezegeninin yörüngesindeki çıkarak Mars ile çarpışma noktasına getirecek şekilde silahlarını ayarlarlar,gezegen yörüngesinden çıkar.
Gezegenin durumunu fark eden Maldekliler laboratuarlarından gönderdikleri bir ışınla da bir anda Atlantis kıtasını denizin dibine gömerler.
Meydana gelecek tufanla ilgili uyarılan başka uluslar kendilerini kurtarırlar,bir kısmı da Maldekliler tarafından kurtarılarak başka yerler götürülerek kurtarılırlar.
Dünya bu olayla yörüngesinden çıkar,manyetik kutbunu kaybeder,kıtalar da gezmeye başlarlar.
Maldek gezegeni de enerjisini yitirerek,Dünya,Mars,Jüpiter ile çarpışma konumlarına girer,bu olay dünyaya meteor yağmurları getiri.Sonunda Mars ile Jüpiter gezegeni arasındaki meteor kuşağı bu olayın kalıntılarıymış
Maldekliler de başka kavimler tarafından kurtarılmışlar.
Zaman zaman kendiliğinden faaliyete geçen bu silah da Bermuda Şeytan üçgenindeki kaybolmalara sebep olmaktaymış.Bu silaha bizim mevcut bilimimizle yaklaşmamız da olası değilmiş.
Evrensel yasa gereği başka kavimler de bu silaha el koyamıyormuş.
Fas açıklarında Atlantis kalıntısı sanılan yer şekiller,Google tespiti.
Yazı bize,yeryüzündeki mevcut dinlerin neredeyse tümünde var olan “İnsanın Günahkar doğması”,Tanrının insanları günahkar sayması,günahkar doğum,doğan çocuğun vaftiz edilmesi, kıyamet ve hesap günlerinin gerçek hikayesi inançlarının” temelini, kaynağını açıklamaktadır.
Cennetin,gökyüzünde oluşu,buraya çıkmak için,defalarca sınavla dolu yaşamlardan temiz çıkarak kabul edilmek için karpuz seçilir gibi seçilmeyi bekleme,aşılmaz sınavlara tabii tutulma olayları,tanrının insanların kendisine asla tapmayacağını belirtmesi,kavimleri birbirlerine düşürerek savaştırıp insanlığın gelişmesinin engellenmesinden, geçmiş kralların Tanrının oğlu,Evrenin Kralı,Göklerin Hakimi,Şahlar Şahı,Krallar Kralı gibi sıfatlarının ardında böyle şanlı,ancak mahkum edilmiş bir geçmiş göksel bir üstünlüğün olması gerçeği olamaz mı??
Aslında bu hikaye bir takım bilim adamlarının,araştırmacıların,dinsel,arkeolojik,,teknolojik bilimsel bilgi ve önemli bulgularını, kendi mesleki kariyerlerine zarar getirmeden,takma adlarla,uzaylı efsaneleri ile yazdıkları kitaplarla ulaştırmak doğrudan paylaşmak isteyen fedakar aydın kişilerin çabalarını anlatmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında ancak anlam kazanmaktadır.Yoksa,okült (Occult) yani doğa üstücü akımın bir ürün olmaktan öteye gidemez.
ALLAH’IN LANETİ VE NUH’UN OĞLUNUN GEMİYE BİNMEMESİ
Kuran'da Sam,Yafes ve Ham yoktur.Nuh'un tek oğlu vardır o da babasının tanrısının lütfunu kabul etmez,gemiye binmez,boğulmayı tercih eder.
Bunda derin anlamlar vardır.
Yukarıdaki efsanelerin ışığında daha derin anlam kazanmaktadır.
Hud Suresi;
41. Nûh dedi: "Binin içine! Onun akıp gitmesi de demir atması da Allah'ın adıyladır. Benim Rabbim elbette ki Gafûr'dur, Rahîm'dir."
42. Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nûh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi:"Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma."
43. Oğlu cevap verdi: "Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur." (*) Nûh dedi: "Allah'ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah'ın kararından kurtaracak yoktur." Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı.”
*Bu ayette de Allah’ın insanlar tarafından çok iyi bilindiği açıktır.Nuh’un oğlunun bile Allah’ın merhametini istememesi insanı düşünmeye sevk etmektedir.
Ayrıca Tevrat’taki Nuh’un oğulları olan Sam,Yafes ve Ham’a ait en ufak bir doğrulama da yoktur.
44. Ve denildi: "Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Ve su çekildi. İs bitirilmişti. Gemi, Cûdi üzerine oturdu ve haykırıldı: "O zalimler topluluğu geri gelmez olsun!"*
*Allah’ın yok olan insanlara karşı gerçek bir kini olması,her şeye gücü yeten,gizli-açık ilimlerin tümüne sahip,”insanların iyi ve kötü olmalarının da “kendi takdirine” bağlı olan bir Allah için uygun bir davranış olmasa gerektir.
45. Bu arada Nûh, Rabbine yakardı da dedi ki: "Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin,hükmü en güzel verenisin."
46. Allah buyurdu: "Ey Nûh! O, senin ailenden değildi.* Yaptığı, iyi olmayan bir isti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme.Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım."
*Oğlu konusunda Allah Nuh’u açıkça tehdit etmektedir.Sanki bir güç onu zorlamış da Nuh’u zoraki kurtarmış havası veriyor.
47. Nûh dedi: "Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum."*
*Nuh gerçekten yüreksiz bir gibi görünüyor.Oğlu öleceğini bile bile Allah’ın yardımını istemiyor.Daha bir çok insan gibi.Oldukça düşündürücü bir olay.İşte bu yüzden diğer efsanelerle kıyaslama yapma gereği doğuyor.
Bu ayetler,ayrıca da,Sümer’in Nuh’u olan “Ziusudra-Atra Hasis” destanını kesin kes doğrulamaktadır.
48. Söyle denildi: "Ey Nûh! Sana ve seninle beraber olanlardan diğer gruplara bizden bereketler ve bir selamla aşağıya in. Bazı ümmetler de var, kendilerini önce nimetlendireceğiz * sonra bizden acıklı bir azap hepsini kucaklayacak."(Yaşar Nuri Öztürk Çevirisi)
*Tufandan sadece Nuh’un gemisine binenler değil,başka insanların da kurtulması,tufan felaketinin her yerde olmadığına açık bir delildir.Orta Asya ve Amerika kıtalarında bu Tufan kültürü yoktur.
Maya tablet tercümelerinde dört kez yeryüzünün tufan ve lavlarla yok edildiği ve hayatın yeniden başlatıldığı yazılıysa da “Nuh Peygamber” gibi bir seçilmiş kurtulan,kayıtlarında yoktur.
Tevrat tufan sonrası gelişen olayları anlatırken,Nuh’un evlatları arasında ayırımcılığa sebep olan “lanetlenme” olayını ve sırası ile bu üç oğuldan insan neslinin ürediğini adları, soyları ve kurdukları krallıklarda hükmetmiş kral listeleri ile anlatırken bir den Babil Kulesi Bölümü ile işler sarpa sarmaktadır.
Önceki dinlerde,Tanrı soyları ile dünya insanları arasında yer almış büyük bir göksel savaş anlatılırken,bu olay Tevrat’ta adeta gizlenmektedir.
Bu büyük savaşı,Tanrıya karşı gelen günahkarların yaşadığı” Babil şehri Halkını Tanrının cezalandırması şeklinde yazarak bir çok gerçeğin üstünü örtmektedir.
Bunun nedeninin de Hz.İbrahim ve soyunu “Sam peygamber soyuna” yamama gayreti olduğu açıktır.
Yukarıdaki Hud Suresi ayetlerinde ve Kuranın hiçbir suresinde Tevrat’ta geçen bu çocukların adlarına,izlerine rastlanılmamaktadır.
Devamı S-2'de
Alaeddin Yavuz
Keykubat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.