Sayfalar

11 Kasım 2008 Salı

BOSUNA YAZILMIS YAZI




BOŞUNA YAZILMIŞ YAZI
(Üç blogumda bu yazıdan olmasına rağmen bu güne kadar sadece bu yazı 1500 kez okunarak, çok sayıda blogda paylaşılarak boşa yazılmadığını kanıtladı.A.Yavuz)

Cumhuriyet tarihinde çocukluğumdan beri anlatılan öğretilenlerden şüphelenmem daha çocukluğumda başlamıştı.Şimdi o çocukça şüphelerimin arkasında, ne kadar sinsi tuzaklar olduğunu bir kez daha olayları okudukça,olayları yorumlayanların yorumlarını da okuduktan,onlara kendi birikimlerimi de ekledikten sonra görmem beni mutlu değil kahretmektedir.
İsmet İnönü'nün I.Dersim İsyanı ardından
26 Kasım 1937'de Başbakanlık ve
CHP Genel Başkanlığı dahil tüm görevlerinden
alındığını belirten haber ve yasa metnini yazan
gazete haberi.Büyütmek için gazeteyi tıkla.
Gördüğüm manzara görülmemiş bir ihanet çemberinden başka bir görüntü vermemektedir ne yazık ki.

26 Kasım 1937'I.Dersim İsyanı ardından,Atatürk'ün,29.Ekim.1923'den beri çıkan 28'i Kürt ve gerici isyanlardan sonra İsmet paşayı başbakanlık ,CHP genel başkanlığı dahil tüm resmi görevlerinden alarak İstanbul Büyükada'ya zorunlu ikamete gönderir.
Aaralarındaki düşmanlık bu olayda herkesce görünür hale gelir.
Celal Bayar,çıkacak olan II.Dersim İsyanı'nı da 22.Ekim 1938'de bastırır,yani Ata'nın ölümünden "18" gün önce.
09.Kasım 1938'de İsmet paşa-Fahrettin Altay paşa bir darbe yaparak iktidarı ele geçirirler,İsmet paşa C.Başkanı,Ebedi şef,ebedi CHP Genel başkanı,Celal Bayar'da,Gnl Bşk.Yrd.lığına atanır.745 gün sonra da başbakanlık'tan alınır.

Yani,her şey 10 Kasım 1938’de büyük kurtarıcımız Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün ardından başlamıştır.Yerine geçen İsmet İnönü ile yolları daha 1925’lerde ayrılmıştır.Diğer yoldaşlarının çoğu ile 1923’den itibaren düşmanlıklar,mecliste birbirine silah çekmeler halinde başlayan gerginlikler,hilafetin kaldırılması ve Şapka Kanunu bahanesi ile ülke çapında büyük iç isyanlara varmıştır.

Koskoca TBBM’de Atatürk’ün en yakın bulduğu İsmet İnönü bile İngiliz manda yanlısı olduktan sonra varın gerisini siz düşünün.
1943 yılına kadar Hitler’in galip çıkacağını düşünerek “Türk Milliyetçiliği ideolojisini” Alman Büyükelçisi Von Papen ile oluşturan, Köy Enstitülerini Hitler’in SS kamplarına göre düzenleyen İsmet İnönü 1943’de Sovyet ordusu karşısında bozguna uğrayan Alman ordusunun yarattığı şaşkınlığı da uzun sürmemiştir.
1943 yılında Adana-Yenice tren istasyonunda bir tren vagonunda İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in,savaşı Amerika’nın girmesi ile I.Dünya savaşında olduğu gibi yine kendilerinin kazanacağını,İsmet’in savaşa girmesi halinde Türkiye’nin mahvolacağını söyleyerek korkutması üzerine İsmet paşa sadece talimatları yerine getirmiştir.
Verilen talimatlardan en önemlisi “Serbest Fırka” dır.Yani CHP’ye muhalif siyasi partilerin oluşturulmasıdır.

1946 Ağustosunda,Amerika’nın Nagazaki ve Hiroşima’ya attığı iki tane atom bombasının ardından Japonya kayıtsız şartsız teslim olunca ikinci dünya savaşı sona ermiştir.Savaşın renginin belli olmasının hemen ardından Celal Bayar ile görüşen İsmet muhalif siyasi parti oluşturma çalışmalarını hızlandırır.

Büyütmek için gazeteyi tıkla.II.Dünya Savaşı başlamış,
Türkiye'nin savaşa girmesi istenmemiştir.
İngilizler İsmet paşayı överler ama,
Almanların başarıları onu korkutur.
SSCB’nin yani o zamanki Rusya’nın da 1943’deki görüşmeden haberi bir şekilde olur ve II.Dünya Savaşında Almanlar Rusya’yı işgal ettiğinde Almanya’ya savaş ilan etmemiz bahanesi ile Stalin 19.Mart 1945’de Çanakkale-İstanbul Boğazları ile 1917’de Devrim nedeniyle kendi isteği ile ülkemize terk ettiği Doğu Anadolu topraklarını Diyarbakır’a kadar istemesi ile başlattığı gerginliği 20 ARALIK 1945’de kendisi gibi Gürcü soydaşı olan iki Profesöre Giresun’a kadar olan Karadeniz bölgesini geri istetiverir.

Asıl sorun bu Almanya’ya savaş ilanı konusu değil,İsmet Paşanın Churchill ile yaptığı görüşme sonucu,Türkiye’ye yerleşecek olan ABD-İngiliz hükümranlığıdır.
Olayları önceden verilmiş Churchil talimatlarına göre planlayan İsmet Paşa da 1946’da hemen Amerika’ya müracaat ederek bir koruma ister.Amerika olumlu görüş bildirir ve İsmet Paşanın Cumhurbaşkanı olduğu ve Recep Peker Hükümetinin görevde olduğu dönemde 6.filosu birkaç ay içinde Karadeniz sularında tur atmaya başlar.

1917 Sosyalist Devrimine kadar ezeli düşman,devrim sonrası ülkemizi kurtarmak için savaşan TBMM’ye ve Türk halkına yardımları ile eski dost Rusya (SSCB) birden bu olayla düşman olmuş,ülkemizi Ermenistan,Kürdistan,Gürcistan ve Ege’de de Yunanistan, boğazlarda da kendi hakimiyetini oturtup Türk Milletine de Anadolu’da küçücük bir yer biçen,Sevr anlaşmasını bastırıp,Türk ve Müslüman soykırımı yapan I.Dünya savaşının işgalci,sömürgeci güçleri olan İngiliz ve Amerika birden KURTARICI” oluvermiştir.Bu senaryo ne kadar çalışıldıktan sonra uygulandı kim bilir?

Bu korku,bir yandan Almanlar'la anlaşmalar yapılırken,
diğer yandan İNGİLTERE'YE SADAKAT" yeminleri ile
örtülmeye çalışılır.Resmi büyütmek için gazeteyi tıkla.
Dostlarımız gerçekten baş döndürücü bir hızla özellik değiştirmektedirler. Adam gibi ne siyasilerimiz de halkımız bu hızdaki değişimleri kavrayamamışlardır.Halkımızın da bu değişikliği bir türlü kavranmasının sağlanamaması yüzünden her türlü siyasi tuzağa kolayca düşürülmektedir.

İşte bu kafa karışıklarının içinde halk ve siyasiler bocalarken diğer yandan İsmet İnönü Paşa da Churchill’den aldığı aldığı talimat gereği “Serbest Fırka” ortamını kurmak için devletin kurucularından olan Celal Bayar ile gizlice Pembe Köşk de 1945’de buluşur ve yeni oluşumu halka sevdirip,İsmet Paşa korkusu olmadan rahatça oy verilebilecek bir muhalif parti yaratma planı üzerinde çalışmalar başlatırlar.
Bu plan gereğince ilk olarak,19 Mayıs 1945 tarihli İsmet Paşanın,ülkede özgürlüklerin genişletilmesi ile ilgili bir konuşmasına dayanarak o zamanlar CHP İzmir Milletvekili olan Celal Bayar, Adnan Menderes (Aydın),Refik Koraltan (İçel-Mersin) ve Fuat Köprülü (Kars) ile birlikte,1925 ve 1938 isyanlarını bastırmak için çıkarılan yasalarla kısıtlanan özgürlüklerin genişletilmesini içeren,dört imzalı bir önerge (takrir) verir.CHP’de serbestlik için gerekli şartların henüz oluşmadığı gerekçesi ile karşı çıkar.

İsmet Paşa ile Celal Bayar arasındaki baştan planlı bu tartışma büyütülür ve Celal Bayar,Adnan Menderes Tayyip Erdoğan’ın şiir mağduru edilmesi gibi çıkarılan tartışmalarla 1946’da CHP’den ihraç edilirler.
Bu olay da “Dörtlü Takrir” adı ile tarihe geçer.

Görünüşte İsmet Paşa’ya muhalif ve onun nefretini kazanmış dörtlü seçilmiş çete aslında sık sık İsmet Paşa’nın Pembe Köşkünde yeni oluşturulacak Amerika-İngiliz Mandasına girmenin siyasi çizimlerini yapıyorlardı.Yani II.Dünya savaşının yarattığı kıtlık,yokluk, bunalımın ardından inek adaylığını koysa kazanacak halde iken,bunun yanında da,İsmet Paşaya muhalif onun izni olmadan kimsenin siyasi bir yapılanma içinde de olmasına olanak yok iken,arıza olmaması içinde planlar gözden geçirilir ve tedbirler alınır.

Önceden planlı olan bu olaylar sonunda 12 Temmuz 1947’de, Truman doktrini çerçevesinde Türkiye ile Amerika arasında ekonomik ve askeri yardım anlaşması düzenlenir. Karşılığında Türkiye tarım aletleri, keser,çekiç,at koşumu gibi “sanayi ürünleri” ve “ziraat ilaçları” üretimi dışında hiçbir üretim yapmayacak ve her şeyini Amerika’dan alacağını taahhüt eden gizli bir antlaşmaya da imza atmıştır.
Türkiye’nin yavaş yavaş İngiliz-ABD himayesine girdiğini SSCB görmesi üzerine Bulgarları Türkiye’ye karşı kışkırtırlar.Türklere karşı soykırımlara başlanır,Kafkasya ve Kırım’da Türkler ve Müslümanlar sürgünlere gönderilerek Türkiye tahrik edilir ve Bulgaristan üzerinde uçan ,“Soydaşlara dokunmayın” gösterisi yapan iki askeri uçağımızı da Bulgarlar, 20 Şubat 1948’de düşürünce ateş bacayı iyice sarmıştı.
04 Nisan 1949’da Nato kurulur.22 Mayıs 1950’de Demokrat Parti Başkanı Adnan Menderes’ in Başbakanlığa seçilmesinin ardından İsmet Paşa Cumhurbaşkanlığına yeni seçilen Celal BAYAR’a teslim eder ve partisi CHP’nin başında muhalefet yaşantısına başlar. Menderes Hükümeti,seçilmesinden 15 gün sonra Haziran 1950’de ilk Nato müracaatını resmen yapar.
25 Temmuz 1950’de Kore’ye asker gönderme kararı meclisten geçer.
-->
-->
İlk parti askerlerimiz de Kore yollarına düşer.

03 Ekim 1918 sonrası ülkemizi işgal etmöiş olan İngiliz,Fransız, İtalyan ve ABD ve onun kışkırttığı Yunan,işgal ordularına karşı “Bağımsızlık Savaşı” veren Atatürk ve TBMM hükümetine yani Türk Milletine 30 yıl önce,”bağımsızlığımızı kazanmamız için” silah,para, siyasi,her türlü yardımdan çekinmeyen SSCB’yi yani Rusya’yı Güney-Kuzey Kore’den çıkarmak için,Rusya’ya karşı savaşsınlar diye asker gönderiyorduk.



Ne teşekkür ama değil mi?


SSCB ‘nin”sıcak sulara inmesinin engellenmesi için” Kore’den kesilen yolu, Akdeniz ve Hürmüz’den de,İran-Türkiye-Irak birliğinden oluşan CENTO paktına* 30 Mart 1955’de İngiltere’nin katılması ile ABD-İngiliz çemberi çelikleşerek Rusya’nın önüne demirden duvar örüyordu.
Akdeniz-sıcak sular hedefi önünde ABD-İngiliz çemberi içine alındığını gören SSCB,30 Mart 1955’de İngiltere’nin CENTO’ya katılmasının ardından 01.Nisan 1950’de Kıbrıs’ta Yunanistan’a EOKA tedhiş örgütünü kurdurur.Ardından da Kıbrıs’ta Türk soykırımı başlatılır. Kıbrıs olaylarını protesto etmek isteyen halk,İstanbul’da gayrimüslümlerin işyerlerini yağmalar.Yunanistan’a kaçışlar başlar.
07-10 Eylül tarihlerinde de İstanbul,Ankara,İzmir’de sıkıyönetim mahkemeleri kurulur.İçişleri bakanı olayları önleyenediği için istifa eder.

Diğer yandan,1947-1958 arası hazırladığı İran,Türkiye,Irak ve Suriye'den toprak alarak "Büyük Kürdistan" kurma projesi için, önce Rusya Harp Akademisinde askeri eğitim ile “Raıs” kod adı ile KGB ajanı kimliği verilen Molla Mustafa Barzani Rusya tarafından sınırsız kaynakla desteklenmiştir.Bu destekle artık Türkiye'de de “Büyük Kürdistan “ hayallerinin gerçekleşeceği inancına kapılan Demokrat Parti içindeki Said-i Kürdi destekçileri de bu projeyi desteklemeyi tercih etmişlerdir.
Molla Mustafa Barzani’nin 3.000.000 Türkmen’i Irak’ta soykırıma uğratması yanında Bulgaristan ve Kıbrıs’ta artan soykırım olayları,Amerika ve Avrupa’nın da bize karşı tutum almaları ve olası bir müdahalemiz için bizi korkutmaları,Kore’de kaybedilen şehitlere rağmen ne bir siyasi destek ne de ekonomi ve sanayi alanında gözle görülür bir sonuç alınamaması yanında 130 ton altından 6 tona inerek tükenen devlet hazinesi,2.5 TL olan ABD Dolarının 9.75.TL’ye çıkması sonucunda akıllanır.

Sonunda 1958 yılına gelindiğinde ise Adnan Menderes ve hükümeti,gerek bünyesindeki Kürt vekillerin istekleri gerek Amerika ve NATO’nun komşu ülkelerdeki Türk ve Müslüman halkın soykırıma ve tehcirlere uğramalarını engellemek için destek çıkamamaları yüzünden birden Rusya tarafına kaymaya başlar.
İncirlik üssü ve Samsun Radar civarındaki Amerikan askerlerinin bir gece kışlalarından çıkarak halka toplu tecavüz etme olayları ile kriz doruğa tırmanır ve olay artık bir namus davası halini almıştır ve Adnan Menderes hükümeti Rusya’ya yanaşmaya karar verir,ziyaret tarihi de belirlenir.

28-30 Nisan 1960’da ülkenin her yerinde gelişen tepki olaylarına üniversite olayları da eklenince İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan edilir.İstanbul ve Ankara üniversiteleri tatil edilir.03 Mayıs 1960’d İstanbul’da NATO Bakanlar toplantısı vardır.Aynı gün Adnan Menderes’in radyo konuşmasını İsmet İnönü yanıtlar.Ardından Cemal Gürsel hükümete bir muhtıra kaleme alır.1960 askeri ihtilalinin sırrı belki bu NATO toplantısındadır.
1947’den beri ABD-İngiliz tarafına yanaştığı için Rusya tarafından 1958’e kadar cezalandırılan Türkiye bu defa da Rusya tarafına geçmeye çalıştığı için eski vefasız dostu ABD tarafından cezalandırılmaya başlanmıştır.
Denize düşen yılana sarılır örneği sarıldığı yılanlarca durmadan sokulup zehirlenen Türkiye’nin hali gerçekten de yürek sızlatmaktadır. Nereye yaslansa askerini,sınırları dışında bıraktığı eski yurttaşlarını ve ayrıca teknoloji ve sanayi alanında gelişme şansını da yitirmiştir.
Menderes İdamdan sonra
Rus ve İngiliz+ ABD kıskacı ile durmadan suyu çıkarılmakta,güç kaybetmekte,yoksullaşmakta ve yalnızlaşmaktadır.
İsmet Paşanın orduya yerleştirdiği ABD+İngiliz bağlantılı generaller,hükümetin Rusya’ya yanaşmasını durdurmak için acilen askeri darbeyi gerçekleştirirler.
Yalnız,darbe kadrosu içine dahil edilen,”Atatürkçü ,Sosyalist Kürtçü+Türkçü” kesime göz yuman Kürt Cemal Gürsel paşa da potaya girer.Amerikan ve İngiliz korkusu, Rusya korkusundan fazla bastıran İsmet Paşanın entrikaları ile bu kesim de ihtilal sonrası alt edilir.

18 Şubat 1962’de İsmet İnönü’nün radyodan Türk Milleti’ne mesajı: “… Türk Silahlı Kuvvetleri’ne tecavüz mahiyetini kaşıyan her davranışın kesin bir azimle karşısındayız… Hiç kimse, hızla gelişmeye muhtaç olan bir milletin kaderi ile oynamaya mezun değildir.” Şeklinde durumdan hoşnut olmayan halka bir tehdit gibidir.
Dört gün sonra Ankara’da Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir ve arkadaşları, Hükümet darbesine teşebbüs ettiler. Olay hemen bastırıldı. Katılan subaylar emekliye sevk edildi. 23 Şubat günü İnönü: “… Milletçe büyük bir badire atlattık… Bugün dünyaya karşı milletiyle, ordusu ile dev kuvvetinde bir Türkiye vardır.” dedi.

26 Ağustos 1962 günü ABD Başkan Yardımcısı Lindon B. Johnson (daha sonra Başkan seçildi) Türkiye’yi ziyaret eder.27 Mayıs’ta İstanbul Küçükçekmece’de ABD desteği ile kurulan nükleer atom santralının da kurulmasının ardından teftişini gerçekleştirmiş olur.
24 Temmuz 1962’de de o zamanın Müşterek Pazarı,bu günün Avrupa Birliğine de Türkiye hemen yamanır.
1 Ekim 1962’de TBMM’de müşterek beyanname yayınlandı: “… 27 Mayıs Milli bir devrimdir. Büyük Meclis’in mensupları bizler, bir bütün halinde bu meşru temele yönelecek her tecavüzü birlikte karşılamaya azimli ve kararlıyız.

23 Ekim 1962 günü,Türkiye kanadını emniyete alan ABD, SSCB’nin Küba’yı bir nükleer üs haline getirmesini engellemek için adayı abluka altına alarak SSCB’yi kıskaca alma ve burnunun dibinden uzaklaştırma operasyonunu sürdürür.

Türkiye’de ve çeşitli Devletler’de protesto gösterileri düzenlendi. Başbakan İnönü Türkiye’deki gösterilerle ilgili olarak “Buhranı Türkiye’ye sıçratmak için gayretler var… ” dedi.

20 Mayıs 1963’de Talat Aydemir, ikinci defa ihtilal teşebbüsünde bulunur ve Talat Aydemir ile birlikte 103 kişi tutuklanır. 21 Mayıs 1963’de, Ankara, İzmir ve İstanbul’da sıkıyönetim ilan edilmesinin ardından,başbakan İnönü Cumhuriyet Senatosu’nda 20 Mayıs gecesi olan olaylar hakkında açıklama yaptı: “… Türk Silahlı Kuvvetleri, Anayasayı Milletle beraber her türlü tecavüzden koruyacaktır.” dedi.

03 Haziran 1963’de Ankara’da 3 mahkeme kurularak. 7 Haziran’da ihtilal sanıklarının, Ankara Mamak Askeri Mahkemesi’nde yargılanmalarına başlanır.

13 Haziran’da 1459 Harp Okulu öğrencisinin duruşması Ankara’da başladı. (İhtilal teşebbüsü ile ilgili olarak.) 28 Haziran’da da komünist oldukları gerekçesiyle 12 kişi tutuklanır.24 Aralık’ta artan Türk soykırımına karşı ilk kez uçaklarımız Kıbrıs üzerinde korkutma uçuşu yaparlar.

Türkiye’de hemen ABD’nin tüm Avrupa ve Nato ülkelerinde uygulamaya başlattığı “halkların kafasından feodalitenin bağlarını silme projesi” kapsamında,1950-60 arası gelişen “Sağ-Sol” olayları hızlandırılır.DP’nin izlediği müstemleke siyaseti de bu olayları teşvik etmektedir.

Türk gençliği “sağcı solcu,demokrat,sosyalist,komünist,faşist” gibi ideolojilerle tanıştırılır. (“Demokrasinin Beş Parmağı” başlıklı yazımı okuyabilirsiniz)

Geçen zaman içinde artık Kıbrıs’tan Rumlara karşı bağımsızlık savaşı veren yaralı Türkler uçakla ülkeye getirilir.30 Aralık 1963’de gazetecilerin İnönü’ye yönelttikleri; “Çizmenizi ne zaman giyeceksiniz?” sorusuna karşılık İnönü: ” Çizmem yok, aklım var!..” dedi.

21 Şubat 1964’de Başbakan İsmet İnönü’ye, Mesut Suna adlı bir kişi tarafından suikast teşebbüsünde bulunuldu. 4 Mart ‘ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ‘beşli planı’ kabul etmesi le, Kıbrıs’a üç ay için milletlerarası barış kuvveti gönderilmesine karar verilir.

Gönderilen barış gücü de Türkleri korumak yerine Rumlara destek vermeyi sürdürünce işler çığırından çıkar ve 16 Mart ‘ta TBMM, Kıbrıs’a gerektiğinde müdahalede bulunmak için İnönü Hükümetine yetki verdi. Oylamaya katılan 495 üyeden, 4′ü çekimser, 6’sı red, 485′i olumlu oy kullanır.07 Nisan’da başbakan İnönü, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’a mektup göndererek. Türklere yönelik saldırılar devam ettiğini ifade eder.

Türkiye’nin Kıbrıs’ına sahip çıkma isteği karşılıksız kalmaz ve 5 Haziran’da Türk Hükümeti’nin Kıbrıs’a müdahale kararı üzerine ABD Başkanı Lindon B. Johnson’ın muhtemel Sovyet müdahalesine ve Amerikan yardımından alınan silahların *kullanılmasının mümkün olamayacağına dair bir mektup gönderir.Türkiye açıkça I.Dünya Savaşının son haçlı seferi olduğunu söyleyen Kudüs fatihi İngiliz General Allenby’nin dediği gibi yukarıdan Rusya ve diğer haçlı ülkelerince el birliği ile bitirilmek istenmektedir.

*(Bu tehdit bu gün de Terör örgütü ile savaşta aynen kullanılmaktadır.1990 yılından beri,yok Alman BTR'lerini yok "Nato ordusu olan orduyu" kullanmamıza kadar karışılıp,ülkenin bölünmesine güvenlik güçleri seyirci bırakılmaktadır.)
-->
1923’den beri rafa kaldırılmış bulunan “Ermeni Soykırım İddiaları” da,Azerbaycan’ın Türkiye’ye Katılması bağlamında oluşturulan Türk Milliyetçiliği akımları da,SSCB’nin Güney Kafkasya bölgesini çatlatmak için Ermenileri ve Azerileri tavlamak amacı ile yeniden gündeme gelecektir.

Bu işte Barzani yanlısı “Sosyalist Kürdistan ve Türkiyeci yani federasyoncu” olup,ihtilale karışmamış solcular da başrole layık görülürler.Bu tarihten itibaren bazı Dersim kökenli solcular da Almanya’ya oradan da Amerika’ya istihbarat birimlerince verilecek “terör-antiterör eğitimine” götürülürler.1970-80 arası sol hareketi bölecek olan ilk kontrgerilla grubunu bunlar oluştururlar.

Sirkeci-İstanbul-6.Filo protestosu
Sonra da sonuçları günümüzde de sürecek olan “sağ-sol kamplaşmalar” bu dönemde Amerikan Gladyosu ve yerli işbirlikçisi Özel Harp Dairesi,Mit,Asker-Polis kurumlarınca oluşturulur.
1971’e gelindiğinde sağ-sol olayları gelişir ve gençliğimiz bir güzel bölünür ve üniversite olayları gelişir.1959 olayından sonra puan kaybeden ABD “kurtarıcı sıfatından,istilacı,ırz düşmanı ” sıfatına kavuştuğu için,Türk gençliği arasında hükümete ve orduya yakınları olanlar dışında pek ilgi görmez.

SSCB yanlısı sol hareket güçlenince1960’daki gibi Türkiye’yi kaybetme korkusu artan ABD,ilgili ve bilgili işbirlikçilerine,12 Mart 1971 muhtırasını verdirterek hükümete el koyar.Yeni,ABD yanlısı,ordunun desteklediği bir Nihat Erim hükümeti kurulur.

Dışarıda da Rusya destekli bu sol hareketlerin de başarısızlığının bir sonucu olarak da Molla Barzani de Rusya’dan ümidini keserek ABD-NATO ittifakına doğru kayma yapar.

ABD himayesindeki yerli cunta Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı,bir çok öğrenci,yazar,çizer,asker ve memur kesiminden insanımızın da derin mağduriyetlerini içeren geniş kapsamlı bir operasyon yapar.

Bu “Amerikan çıkarlarına karşı koyan ve koyacak olanlara 1960 cuntasından sonra yapılan “ikinci Sindirme Olayıdır.” Ordumuzun başındaki Kürt ve dönme yapılanma Amerikan yanlısı kararlılığını kesin olarak ortaya koymuştur.
Diğer yandan komşumuz İran’da da Rusya’ya sıcak bakan Şah Muhammed Rıza Pehlevi “aşırı silahlanma “ bahanesi ile uluslar arası bir istihbarat işbirliği ile düzenlenen büyük ve gizli bir operasyonla devrilir,generalleri bir baskın ile bitirilir.Paris Üniversitesinde 1976’dan beri eğittikleri Humeyni’yi de hazır devrimin üstüne 1979’da getirip oturturlar.Komünizm karşıtı köktendinci İslamcı devrim ile artık Rusya’nın işi İran’da bitmiştir.

Irak’ta da Molla Mustafa Barzani’nin 1961’de yaptığı Kürt Devrimi ile Rusya yanına geçen Irak Molla Kasım hükümeti de Rusya yanlısı olmuştur, oraya da kısa bir zaman içinde ABD yanlısı Saddam Hüseyin hakim kılınacaktır.
Ama Türkiye’de siyasi anarşi olayları 1971-1980 arasında daha da teşvik edilir.ABD kontrollü yerli ve yabancı güçler siyasal kavgaları hızlandırır ve silahlandırırlar.Sonuç 12.Eylül 1980 Askeri rejim dönemi ile sonuçlanır.

Amerikalı generallerin,ihtilal planının kusursuz gerçekleşmesi üzerine “BİZİM ÇOCUKLAR BAŞARDI” çığlıkları taa buralardan duyulur.
Artık, Türkiye ve çevresindeki Ortadoğu bölgesinde,Rusya’nın sıcak denizlere inme faaliyetleri ABD-İngiliz+NATO+yerli işbirlikçiler sayesinde bastırılmıştır.Bundan sonra Rusya Afganistan macerasına başlayacaktır.
Kenan paşa,”daha önce de olayları durdurabilirdik ama,olayların daha da olgunlaşması için bekledik” diyerek durumu açıklamaktadır.Resmen bir çok insanın ölümüne göz yumulmuştur.

CUMHURİYET GAZETESİ - 12 EYLÜL 2000
Darbenin bilançosu;
İstanbul Haber Servisi - TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı, siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu.
* 650 bin kişi gözaltına alındı.
**1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
**Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
**7 bin kişi için idam cezası istendi.
**517 kişiye idam cezası verildi.
**Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1'i Asala militanı).
**İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.
**71 bin kişi TCK'nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
**98 bin 404 kişi ''örgüt üyesi olmak'' suçundan yargılandı.
**388 bin kişiye pasaport verilmedi.
**30 bin kişi ''sakıncalı'' olduğu için işten atıldı.
**14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
**30 bin kişi ''siyasi mülteci'' olarak yurtdışına gitti.
**300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
**171 kişinin ''işkenceden öldüğü'' belgelendi.
**937 film ''sakıncalı'' bulunduğu için yasaklandı.
**23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
**3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
**400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
**Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
**31 gazeteci cezaevine girdi.
**300 gazeteci saldırıya uğradı.
**3 gazeteci silahla öldürüldü.
**Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
**13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
**39 ton gazete ve dergi imha edildi.
**Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
**144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
**14 kişi açlık grevinde öldü.
**16 kişi ''kaçarken'' vuruldu.
**95 kişi ''çatışmada'' öldü.
**73 kişiye ''doğal ölüm raporu'' verildi.
**43 kişinin ''intihar ettiği'' bildirildi.
Türk halkı kendi askeri,polisi,ordusu tarafından kendisine karşı kurulmuş komplo sonucu bir kez daha sopalanır,sindirilir.
İhtilali yapan cuntanın 1961’den itibaren yaptığı en önemli iş ise,Hıristiyan dini ile yeniden oluşturulmuş Said Nursi İslam’ını teşvik etmek olmuştur.İmam Hatip Liseleri arttırılmış,diğer mesleki eğitimler ise ihmal edilmiş,sadece “Din Tehlikede,Tek Düşman Komünistler” sabit fikri ile beyni işlenmiş bir genç nesil üretmişlerdir.
Bunlara verilen İslam’i eğitim aslında yavaş yavaş Hıristiyan değerlerini öğretildiği bir eğitim olmasına rağmen,zaten dinini bilmeyen bu millet o eğitimi de bu gün gerçek din eğitimi olarak kabul etmektedir.
Diğer yandan,Türkiye’nin Sekiz Eyalete bölünmesini içeren bir haritayı esas alan “Yeni Türkiye Haritası ile Kenan Paşa Amerika ile anlaşma da imzalamıştır.Blog arşivi “PKK Tarihi Başından Bu Güne” başlıklı yazımda bulabilirsiniz.

Bu plan çerçevesinde,okullarda ve askeri kışlalarında tek ders “Atatürk’ün İlke ve İnkılapları olmuş,vatandaşa dayakla bunlar öğretilmiştir.Paris’te Amerikan emri ile basılmış yayınları sanki bu milletin gençleri getirtmiş,okullarda öğretmeninden profesörüne kadar çocuklara gece gündüz sanki babaları ezberletmişçesine,yabancı kültür istilasına açık bırakılan insanımıza “vatanseverlik şartı” olarak okutulan bu kitaplar yüzünden bir de suçlanıp idam sehpalarına çıkarılmıştır.

Ülkemizi “anarşi olaylarından kurtarmak” için ihtilal yaptığını söyleyen generalimizin memleketi sattığı kendi ağzından açıklanmaktadır.

Kanal B’de yayınlanan Gürbüz Evren’in programının fragman bölümünde aynı Kenan Paşa’nın “Vaktini tam olarak söyleyemem ama çok yakında Türkiye bölünecektir” demesi,kendisinin ve ihtilali yapan arkadaşlarının kimlere (kesinlikle Türk Milletine değil) hizmet ettiğini açıkça göstermektedir.

Asırlardır düşmanı olan kavimlerin emri ile kendi siyasetçisi,askeri,ordusu,öğretmeni tarafından şaşırtılıp sonra da sindirilen bu milletin de artık kendisini kurtarmak için kendisinden başka sarılacak kimsesi olmadığını anlaması ise elan mümkün olmamıştır.

Sevr ve Lozan antlaşmalarının maddelerinden “OTİ” yasağı yüzünden ordu içinde “dindar Türk” istenmemektedir ve “irticacı” olarak suçlanıp atılmaktadır.Bunların savundukları İslam’ın da söylediğim gibi gene “ABD-AB türü İslamiyet olması yüzünden dir ki ben de bu hareketi doğru olarak yorumlamaktayım.

Can (John ) Dündar’ın Mustafa belgeselinde de Genel Kurmay arşivinden Yaşar Büyükanıt Paşa zamanında yararlanarak o belgeseli yapması,bütün Türkiye’nin eleştirmesine rağmen Yaşar Büyükanıt Paşanın beğenmesi,ordumuzun da kimlerin idaresinde olduğunu göstermektedir.
1915 Ermeni tehcir olayları sırasında tehcir dışında kalmak için “Müslüman Olduk” diyen ve İsmet paşa tarafından nüfus kağıdına “Müslüman” yazılıp devlet içinde ve özellikle Orduda örgütlendirilen bu gün “Alevi Kimliği” içinde gezen “dönmeler grubundan” olduğuna icraatları nedeni ile şüphe dahi etmediğim “Mustafa” filminin yapımcısı ile Yaşar Paşa aynı kökten gelen,aynı çanaktan yiyen bir olmadığını kim savunabilir?

Olayı akıllıca değerlendirdiğimizde asıl tehlikenin bu İslamcı grup değil,”Amerikan emri ile en yüksek askeri rütbeye gelmiş kurmay tabakasının Halkımızı bölen,sıra sopasına çeken, sindiren,emperyalist planlara devleti kurban eden” kesimini kimlerin lağv edeceği sorunudur.

Türkiye Cumhuriyetinin en büyük sorunu Amerikan emri ile 50 yıldır kendi halkını her türlü tuzağa çekip sindiren yapılanmadan nasıl kurtulacağı sorunudur.
Üstelik de Türk Milletinin hem R.Tayyip Erdoğan Hükümeti gibi Saidİ Kürdi-Fetoş gibi ABD-AB İslam’ı yandaşlarınca (Sünni-Nakşibendi-Şafii,Kürtçü) “sağdan”,sahte Atatürkçü-İkinci Cumhuriyetçi-Kürtçü ,Solcu,Alevi gruplarca “soldan” kuşatılması gibi bir pres içindeyken.
Tanımı yapınca da bu millete bu az bile diyorum.Presi bize bizden başka yapan da yok yani.
Bu kadar parçalı bir haldeyken,ABD-AB emri altında kendimizi bölüp biçmekte birleşebildiğimizi de görüyorum.
İşte komedi zaten burada değil mi?

Yani,ordu da bizim parçamız olduğuna göre,millet parçalı olunca ordu da parçalı.
Kimi kimden kurtaracağız?
Bir sorun da burada çıkıyor.
Atatürk kurtardı,İsmet emperyalizme teslim etti.
Sıra parçalnmada.
Ama,herkes de teslimiyetçilerden memnun.islam Kürtçüsü Nurcu'dan bıktın,Ermeni veya Hititlilerden dolayı Alman olduğuna inandırılmış "kızılbaşa" oy ver.Ama sakın "Vatansever bir yapılanmaya" girme.

İsmet Paşa'yı savunanlar "zamanın şartları iyice düşünülmelidir" diye gizemli bir mazeret üretiyorlar.
Bu mazeret,Atatürk ölünceye kadar Rus-İngiliz dümeni ile isyanlar çıkararak adamı kahreden, elbirliği ile ölümünden sonra devleti eline geçirip "Atatürkçü" kesilip,bu maske ile devleti emperyalizme teslimeden ve tek maskeleri de el birliği ile ölümüne sebep oldukları o "Atatürk" olanlarca üretiliyorsa düşünülmelidir.

Şartlar her ne ise,ortada altın tepsi içinde emperyalizme "teslim edilmiş bir Türkiye"gerçeği vardır.Türk Gençliği bunu çözmek için "uyanmak ve birleşmek" zorundadır.
Yazarak düşününce anlıyor insan.

İsmet İnönü'nün 1938-1950 arasında açılan Üniversitelere doldurup eğittği,Amerika,Avrupa ülkelerine gönderip memlekete okumuş yazmış,medeniyet görmüş diye getirip devletin başına çaktıkları kimler?
Günümüzün,ABD-AB karşıtı Rusya yanlısı Avrasyacıları ile Ermeni,Rum dönmeleri devşirmeler.
Peki bunlar ne zaman Rusya'cı siyaset izlediler?

Ruslar Almanları 1942'de Moskova'dan başlayarak geriye sürmeye başladıkları zaman.
Ne zaman Amarikan-İngiliz yanlısı oldular?
Aynı yıl İsmet paşa-Churchil-Adana-Yenice buluşmasından itibaren.

19.yüzyıl başına kadar Osmanlı'nın,o zamandan sonra Rusya'nın "Tebayı Sadıkası" olan Ermeniler,bütün Hıristiyan aleminin desteğine rağmen "Rusya yanlısı" siyasetlerini terk etmemektedirler.

Bizdeki Avrasyacıların "dönmelik-devşirmelik" bağları nedeniyle bu siyasetle bir bağı olabilir mi?
Rusya Sosyalistken "Moacu" olup,Rusya'nın "emperyalist" olduğunda Rusya'cı olmak nasıl açıklanabilir?
O da bu bağla açıklanabilir.

Neden?
Rusya'ya gerçek olarak yaklaşan Adnan Menderes,kellesini kaybetti,Süleyman Demirel de Zincirbozandan zor yırttı.
Bizim Avrasyacılar o zamanlar ne yaptılar?
Sanki, ülke "sosyalist bir devrim gerçekleştirmiş" de rejimin Leninist mi,Troçkist mi,Stalinist mi,Enver Hoca'cı mı,Mao'cu mu olması derdi kalmışçasına",Amerika'nın Avrupa ve diğer ülkelerde solu bölmek için kullandığı Mao'culuğu körükleyerek solu böldüler.

Sonra, askeri darbeyi gördükleri halde emperyalizm istiyor diye kuzu kuzu Amerikan cuntasına teslim oldular.
Yani,bu gün R.Tayyip Erdoğan hükümetinin de aynısını yapmakta olduğu gibi "devşirme şeriatçılar" Menderes,Demirel ve R.Tayyip ile kısmen de olsa Avrasyacı oldular da "devşirme solcularımız" devrimci olamadılar.

Çünkü halen,güttükleri dava "Türkiye Davası" değil,Alevi,cemevi,Kürdistan vb.feodal yapılanmaların arkasında toplanarak sürdürdükleri,ortaçağ Ermenileri gibi "Avrupalı-Yunanlı " olduklarını kanıtlama davasıdır.

Yunanlı Bizansın,sapık ilan ettiği Ermenileri 800 yıl boyunca kıydığı gibi,Türk devleti yıkıldığında işi bittikten sonra onları tekrar kıymayacağı garantisi olmadığını bile bile emperyalizmin emir erliğini yapmaktadırlar.
Amerikan cuntasının arkasında Atatürk maskesi ile çığırtkanlık yapıyorlar.Sanki bu durumda payları yokmuşçasına.

Bir yandan da ,Avrupa'da da Türkiye aleyhine "Kürt Soykırımı" önergeleri veriyorlar.
Araplar bile artık suyla tanıştıklarından o Arap saçı benzetmesini yapmak çağdaş olmayacağından,içinde bulunduğumuz karmaşıklığı anlatacak örnek verme zorluğu çekmekteyim.
İnsanlar da bu karmaşadan olsa gerek her şeye boş vermiş haldeler ve işte bu yüzden;
Yazıyı boşuna yazmışım.

Keykubat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.