Sayfalar

3 Ağustos 2008 Pazar

KÜRT MESELESİNE BAKIŞ


Kürt Meselesi 21.08.2007

(Kontrol çubuğu "görünüm"'den "Metni büyüt" komutunu seçerek okuyunuz)

KÜRTLÜK,KÜRTÇE VE KÜRTLERİN KULLANILMA AMAÇLARI. Bazı tarihçilere göre de,İ.S.950 yılında Bizanslıların,İran Urumiye Gölü cıvarına,buradan Süleymaniye'ye kadar olan bölgede bütün Müslüman halkı kılıçtan geçirdikleri ve bu bölgenin İslam'dan temizlendiği kaydedilmektedir.Urum kelimesinin de "Rum" kelimesinin Farsi telaffuzu olduğu da bir gerçektir.İşte bu temizlik sonrası Afganistan dağlarından bir çok eşkiya kavimin bölgeye göç ederek boşluğu doldurduğu yazılmaktadır.Kürtlerin de bu kavimler ve daha sonra aralarına giren bölge halklarının da karışması ile bu güne kadar geldikleri yazılır. Ya da Selçuklularla saymaya başlarsak 1000 yıldır daha geri gidersek aynı kökten geldiğimiz aşikar olan,Kürtlerin,dünyanın her yerinde geçerli yaşam biçimi olan Göçer yaşantıları ve Doğu-Batı savaşlarının arenası olan Mezopotamya bölgesine yerleşmiş bulunmaları onları dağlarda yaşamaya itmiştir.Bu da onların yerleşik toplum kültürü üretmelerini engellemiş ve yerleşik toplumlardan dillerine ve geleneklerine geçen karmaşık bir kültür sahibi olmalarını sağlamıştır. “Kürt” adı ile tarihte adlarından söz edilmeye başlanılması ise 6. ve 9.yy lara dayandığı İran ve Arap kaynaklarında ve bazı Batılı gezginlerin anılarında geçmektedir. 12.yy.da Kudüs’ün Haçlı işgalinden kurtarılmasını sağlayan Selahattin Eyyubi ile de İslam Dünyasında saygınlık kazanmışlardır. Henry Layard-Sümer-Ninova kazılarını başlatan,başarıları ile İngiltere dış işleri bakanlığına kadar yükselen,Osmanlı Bankasını da bu hazinelerle kuran,Nemrud harabelerini de keşfeden,bütün kazılarda hazinelerinizi tırtıklayan,Kürt meselesinin de babası sayılan arkeolog.


Batılı toplumların “Kürt” kimliği ile uğraşmaya başlamaları ise 19.yy.ortalarında,1842'de Sultan 1.Abdülaziz'den izin alarak başlatılan kazılara, daha sonra İngiliz Henry Layard (1817-1894) 'ın İncil’in Tevrat olarak bilinen “İlk Ahit” bölümünde bahsi geçen “Şinar” diyarının Mezopotamya olduğunun bilinmesi Tevrat ve İncile ve önceki dönemlere dayanır.Tanrının İnsanları doğuya göçe sevk ettiği zaman,İnsanlar bu ovayı beğenirler ve yerleşerek " Babil'i kurarlar.İnsanın Tufan öncesinde yaratıldığı kutsal yerin olduğunu da her halde atalarından öğrenmişlerdir.Hatta o zamanlarda ömürlerin uzunluğuna bakılırsa Tufan'da arta kalıp hala sağ olanlar ve Tanrılarını göğe çıkaran araçları yapmayı bilenler bile belki aralarında vardı.**(Tevrat-İncil'de Tanrı insan şeklindendir.Üstün güçleri olan insana benzeyen ölümsüz varlıklardır.Nefilimler olarak adlandırılırlar.C,Başkanı,Başbakan gibi meclisleri vardır.İnsanları da kendilerine hizmekar-Kul yaratmışlardır.Lütfen Kur'an ile karıştırmayınız.)



Layard'ın gezdiği bölge.Sümer tabletlerinin tercümesi sonunda,aşağıda haritası verilen Kutsal Bereket Hilali haritası Nil Nehri-Mezopotamya'dan İndus Nehrine kada ulaşır.Kürt sorunu bunun Kürtleri Sümerli sanmasıyla başlar.Burada Göğe Ulaşan bir kule yapmaya başlamaları" üzerine Tanrılar yere inerek insanları bölerler ve kavimlere ayırırlar.Tanrı insanların " göğe çıkmak istemelerini tehlikeli bulur.Baba oğlu-Ana kızı ile konuşamaz olur.Her bir dünyanın ayrı yerlerine sürülürler.(*Tevrat-Babilin Yokedilişi)) İlk önce Akad,Babil ve sonunda yaptığı kazılarda Sümer Medeniyetlerine ait tabletleri elde edip bunların tercümesi yapılmaya başlanınca bu zat Kürtlerin “bölgenin eski yerli halkı olduğunu düşünmeye başlaması ile ortaya çıkmıştır.Sümer tabletleri misyonerler tarafından her yerde kullanılmaktadır.Burada yaşayan kürtleri de "Dağlara sürülmüş Sümerliler" zanneden bu arkeolog'un tanımından sonra bu bölgede kürtçülük hareketini yaratmışlardır.Ancak yine Amerikalı bir tarih araştırmacısı ve profesör - New York Senatörü olan Gore Vidal'ın,Sümerlilerin ve ardılı olan kavimler zamanında savaşı kaybeden milletin "küçükbaş hayvanlarına kadar bulaşıp dokundukları eşyalarına varıncaya kadar soykırıma uğratıldıklarını ve bu kavimlerden insanı bırak tavuklarının bile bırakılmadığı zamanda "Kürtlerin" sümerli olarak kalmaları imkansızdır.Asur (Eski Suriye Kralı) Monarkı Tiglat Pilaser III.'ün (İ.Ö 745-727 ) dönemine kadar yaşayan Kralların ,fethettikleri şehir halklarına bu uygulamayı yaptığı yıkılan tablet kütüphanesinden öğrenildiği Rabbin Musa'ya emrettiği şekilde bunların yapıldığı (Tanrının Maskeleri-Batı Mitolojisi-S-180)anlatılır.Düşman bildikleri kavimlerin düşmalıklarının hayvanlarına,eşyalarına bile geçebileceği korkusu ile dini inanca dayalı olarak bunu yaptıkları bilinir.Eski,şamanik,animist kökenli olan inançlarında da taş,toprak ve eşyaların da da ruh bulunduğuna dair inanışları vardır.İlk defa Tiglat Pilaser III.'ün 745 Babilin işgali sonrası aynı kral insanları topraklarından alıp başka yerleri sürme kararı alır ve sadece Babil'den 35 ayrı halkın sürüldüğü bölge halkından en az bu kadar halkın güneyden getirilien Aramilerle değiştirildikleri ,halkların,kuzeyden güneye,doğudan batıya ,eskiden eser kalmayıp,ulusal sürekliliğin toprak temeli kalmayıncaya kadar sürüldükleri bu tabletlerde kayıtlıdır.Dünyanın en işlek,en eski göç bölgesi olan bu bölgede "saf kan bir halk" olarak kalmak imkansızdır.İngilizler ve Japonlar bile bu iddiayı savunmazlarken Kürtlerin safkan milliyetçilik yapmaları Dante'nin İlahi Komedyasına benzemektedir.Ama bölge halkını birbirne yedirip kendilerine yer açmak isteyen bu inanç mensupları bölge halkının cahilliklerini kullanmaktan vazgeçmelerini beklemek de ahmaklık olacaktır. Delil olarak da Kürtlerin dillerinin Sümer tabletlerinde kullanılan dille olan akrabalığını da görmesini eklemek gerekir.Ancak bu sadece bir aldanma ile başlayıp aldatmacaya dönüşen bir olaydır. Bu gün Türk Dili içinde de 500 kelimenin “Sümerce “olduğu tespit edilmiştir.Aşağıdaki alıntılarda da “Kürt Dilinin etimolojik yapısı” verilecektir. Dünya tarihinde ilk defa kapsamlı bir şekilde başlatılan bu arkeolojik çalışmaların yapıldığı tarihe kadar da hiçbir milletin dil,tarih,antropolojik kökenlerine kadar da derin araştırma yapılmış değildir. Bu ilk çalışmaların kaynak yetersizliklerinin bir yanılgısıdır.Sümer Akad tabletlerini tercüme edenler, Kürtçe’deki Sümerce kelimelere bakarak bu halkın Sümer halkının devamı olduğunu sanarak aldanmışlardır.Bu gün ise bu işbirlikçileri ile birlikte cahil Kürtlerin aldatılmasına ve kullanılmalarına dönüşmüştür. Ayrıca bölgede yoğun petrol ve doğal gaz kaynaklarının olması da bölgede yaratılacak bir zayıflatma hareketinde kullanmak üzere de “Yeni bir toplum” yaratma fikri de o tarihe kadar kimsenin hatırını sormadığı Kürt kardeşlerimizi makbul kılmıştır. Bu olaydan sonra “Kürdoloji enstitüleri,Kürt Dili ve Kültürü gibi çalışmalara yoğunluk verilmiştir.Zayıf ve çaresizleşmiş bir Osmanlı Devleti de bu işe “Etini kemiren aslana bakan bir ceylan” çaresizliği içinde seyirci kalmıştır. Bu daha sonra dost düşman tüm batılı milletlerin ilgilendiği ve karıştırdığı bir konu olmuştur.I.Dünya Savaşında birlikte silah arkadaşlığı ettiğimiz Almanlar bile bu konuda en hızlı çalışan ve bu gün Kürt Sorunu’nun en ateşli destekleyicileri olmuşlardır.PKK Teröristlerinin bile aldıkları maaşlar düne kadar “Alman Markı” ile ödeniyordu ve bazı Alman ajan kadın ve erkekler güvenlik güçleri ile ayrılıkçı örgüt elemanları ile birlikte ele geçiriliyordu. Bu gü ise bu ayrılıkçıların artık TBMM’ye kabulleri açık olarak sağlanmıştır. Ne olmuştur da batılı toplumlar birdenbire bir “Kürt Milleti” yaratma sevdasına düşmüştür.Buradan çıkarları nelerdir? Bunun tek bir cevabı vardır.O da “böl-parçala-yönet” ilkesinin gereklerini yerine getirmektedirler.Bunlarla işbirliğine giren bu gafil işbirlikçiler ise yüzyıllardır birlikte yaşadıkları halklara ve kendi halklarına düşmanlık etmekten öteye gitmeyen eylemlerin sorumlusu şaşkınlardır. Cumhuriyetin kuruluş dönemlerinde de çok sayıda dış destekli Kürt İsyanları kardeş kanını akıtmış,aklı selim bir çok araştırmacı da bunun oyun olduğunu,Kürt –Türk ve komşu Fars halkının kardeşliğini yerli-yabancı kaynaklara dayanarak açıklamaya çalışmışlardır. İşte aşağıda bazı alıntılar; Kürtlerin anayurdu ve Kürt deyiminin gerçek manası üstünde görüş birliği ve kesin bilgi yoktur.Çerçe Lord Gürzon’un genel Kurmayca yayınlanan bir eserinde ve Şükrü Mehmet’in (La Question Kurde) kitabında da Kürtlerin Turani olduğu yazılır.Ancak Kürtlerin vaktiyle İran yaylasında mesela Zağros Dağlarının kuzeyinde yaşayan oradan daha batıya ve bu arada Doğu Anadolu yaylalarına göçen aslında Ari bir kavim olduğu hakkında görüş birliği daha kuvvetlidir. Fakat bu göç tarihi kesin belli değildir. Kürtlerin tek tarihçisi olan Bitlis Hakimi Şeref Han,bu göçü İran kaynaklarına bağlayarak İran Hükümdarı “Dahhak-ı Zalim” zamanına rastlatır.Ama tarihçiler nezdinde Dahhak’ın varlığı bile karanlık ve şüphelidir.Kürtler hakkında bir eser yazıp eseri Berlin Şark Akademisi tarafından yayınlanan ve sonra 1918’!de İstanbul’da “Aşiretler ve Muhacirler Umum Müdürlüğü “ tarafından dilimize çevrilen Dr.Friç bu eserinde ,Kürtlerin kaynaklarına ait bütün tahminleri toplar.Fakat bunların hiç biri rivayet,yaklaştırma sınırını geçemez. Ama çeşitli kanlarla karışmış olmak,çeşitli kollara ayrılmak hiçbir zaman bir kavim ve millet birliği teşkil etmemek ,hiçbir zaman güçlü bir devlet kurmamış olmak ve çeşitli dil ailelerinden derlenip çeşitli kollara ayrılan bir diller grubunu benimsemek kürtlerin gerçek özellikleridir. Kürtler birbirleriyle sınır birliği olan başlıca üç ülkede toplanırlar.Türkiye,Irak,İran.Kürtler bu sahalara görünüşe göre Asurlular zamanında yayılmış olmaları gerekir.Fakat o zamanki adları neydi?

Bu belli değildir.Çünkü Kürt adı daha ziyade 8 ve 9.yy.larda ve Abbasiler devrinde yayılmıştır.Bu kelime de Reis manasına mı gelirdi ve oradan mı Kavim manasını aldı,yoksa başka bir manaya mı gelirdi pek bilinmez. Asurlar zamanında yüksek yaylada Urartu-Lahordu adında fakat Turani asıllı bir hükümetin varlığı bilinir.Ama bu bölgede yaşayan halkın bu günkü Kürtler olduğunun tam belirtisi yoktur.Ancak,Urartu-Asur memleketi arasında kalan ve o zamandan itibaren Kürtlerin yer almaya başlamaları mümkündür.KÜRTLER VE KÜRTÇENİN KÖKENİ Eski Ksenefon (M.Ö.359) Anabasis,yahut,10.000.’lerin ricatı isimli meşhur eserinde Mezopotamya (Irak)kuzeyi ile,Yüksek yayladaki Ermenistan arasında kalan ve bu gün Kürtlerin yoğunluk alanını teşkil eden yerlerden geçerlerken bu dağlık bölgede Karduklarla olan savaşlarından bahseder.(Bu Karduk kelimesini) gordi olarak çeviren ve bundan Kürt kelimesini çıkaran yazarlar vardır.Bu Karduklar belki de Kürtlerdi. Kürtler kendi aralarında büyük farklılıklar gösteren kollara bölünmüşlerdir.Bu bölüntüler arasında dil birliği yoktur. 
Dr.Friç’in Kürtler eserinde Prof.Veber’den nakledilen şu cümle çok ilgi çekicidir.”Kürt dili bir dil karışımı değildir.Belki bir kelime karışımıdır.”Anlaşıldığına göre Kürt dili tam bir millet dili olmaktan ziyade şekli kaybolmuş,istilaların ve göçlerin etkisi altında ve zaman içinde teşekkül etmiş fakat bu teşekkül tarzında da bir etimolojik birlik sağlayamamışdaha çok Fars kaidelerine yatkın bir dil karışımıdır.Ama o kadar yetersiz şekillenmiştir ki,Dr.Friç’e göre fiiller ve tasrifler bile teşekkül edememiştir.Kürtçe’de fiiller daha çok isim sayılabilir.Hatta bu dil karışıklığının aslı hangi dil ise onunla bağlar da kaybolmuştur.

Mesela Kürt kabileleleri arasında müşterek olan kelimelerKürt,Pehlevi,Zend,eski Farsça gibi Kürtlerin öz vatanı sayılan İran Yaylasına veya yujarı Asur Ovalarına ait kelimeler olmayıp Türk,Arap,Yeni Fars gibi Kürtlerin daha çok yerleştikleri bölgelerden veya karıştıkları milletlerden derlenmiş yabancı kelimelerdir. Dr.Friç’in Birinci Dünya Harbinden önce Petersburg akademisi tarafından neşredilen “Kürtçe –FarsçaAlmanca” sözlükten naklettiğine göre bu sözlükte derlenen 8307 kelimeden 3080’i Türkçe ve eski Türkmen,2000’iyeni Arapça,1030’u yeni Farsça,1240’ı Zend (eski Farsça)370’i Pehlevi (eski İran dili),220’si Ermeni,108’i Keldani,ve ancak 30’u asıl Kürtçe’dir. Şu halde,8307 kelimeden 3080’i Türk,2640’ı Fars dil şubelerine ait oluyor demektir.Dilin kaidesine gelince daha önce de değinildiği gibi Kürt lehçelerinde kaide yetersiz olmakla beraber Fars dilinin bozulmuş bir şubesidir. 

Özet olarak,Kürt dilinde kelimelerle kaideler arasında bir bağıntı yoktur.Ancak bu durum da Kürt dilini teşkil eden gruplar,kollar,veya lehçeler arasında değişir.Bu arada Kürtçedekji Arap kelimelerinin de önemli bir kısmının Osmanlıca yolundan ve Osmanlı şivesinden alındıklarını kaydetmelidir. Ama bütün bunlara rağmen bu gün Kürtlerin kendi aralarında ayrı lehçelere veya dillere bölündüğünü kaydetmekle beraber bir Kürt dil kuruluşunun bulunduğunu ve bu dillerle konuşan insanların sayı itibarıyla önemli bir topluluk teşkil ettiğini belirtmek icap eder. Dr.Friç’in Kürtler isimli eserinde Kürt Dil grubu 1-Kermenç 2-Lur (lor) 3-Gölhur (lek) 4-Guran olarak dört kolda toplanır.(Yazarın notu:Sayıları Farsça yani İran dilidir;1=Yek, 2=dü, 3=se, 4=Car, 5=penc ,6=şeş" gibi devam eder.Tavla oynarken kullanılan bu rakamlar Kürtçe değil Farsça'dır.bilginiz olsun.) Genel olarak başlıca iki dil grubu seçilmektedir.:

Kermanç ve Zaza.Kermançça konuşanlara Baba Kürdi deniliyor.Gerek Kermanç dili gerek Zazaca daha önce işaret ettiğimiz gibi Farsça temele dayanan bir kelimeler karışımıdır.Her iki dil grubu kendi içinde çeşitli lehçelere ayrılır.Van’ın Muradiye ilçesinde Patnos,Saray ilçelerinde Ağrı KaraköseEleşkirt,Erciş,Malazgirt havalisinde,Bulanık,Hınıs,Karlıova,Karayazı,Viranşehir, Urfa,Sürüç bölgelerinde Hakkari,Garzan,Beşiri, Hizan,Bitlis,Muş,Cizre,Midyat,Şemdinli,il ve ilçelerinde hemen hemen kırmanç dili hakimdir.Sason,Mutki kısmen Muş,Bitlis dağlık yerlerinde ,Lice,Farkin,Hazo,Diyarbakır, havalisi ve bu bölgelerin özellikle dağlık yerlerinde,Genç,Solhan,Çapakçur,Palu bölgeleri ile Ergani,Elazığ,Mardin’in bir çoık köylerinde Zazaca konuşulur.Varto kazasının Kasman köyünden olup “Doğu illeri ve Varto tarihi” ismi altında 1945’te bir eser yayınlayan,Kürtlerin Türk olduklarını savunan fakat bunun hemen ardından bilinmeyen caniler tarafından öldürülüp mezarı dahi bulunamıyan ve eseri ortadan kaldırılan öğretmen M.Şerif FIRAT eserinde Kürtleri çeşitli yönlerden inceler.(Bu eser,27 Mayıs İhtilalinden sonra ve Cemal Gürsel’in bir önsözü ile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanmıştır.) Kürtlerle meskün Doğu vilayetleri Osmanlılara Yavuz Sultan Selim zamanında ve Diyarbakır kuşatması hariç olmak üzere mücadelesiz geçti.O güne kadar o bölgeler İranlıların idaresi altındaydı.Tam bir derebeylik düzeni ile idare olunuyorlardı.Osmanlılar da aynı düzeni korudular.Diğer bölgelerde uygulanan Zeamet,Tımar,Has kanunları oralarda uygulanmadı. 

Memleket,14’ü azli mümkün olmayan 28’i azledilebilen başlıca derebeyler ve hakimler eline bırakıldı.Bunların hepsi yerel beyler ve şeyhlerdi.Bunlar da kendi toprakları içinde kendilerine bağlı diğer ağa,bey,ve şeyhleri kullanıyorlardı.Fakat beyler ve reislerle aileler arasında mücadele hiçbir zaman durmadı.(Şerefhan,Şerefnamesinde bunların başdöndürücü hikayelerini sıralar) İstanbul tarafından idareye biraz çekidüzen verilmek istenince de derhal yerel isyanlar başladı.Bunların aşağı yukarı 20 yıl öncelere kadar varan hikayeleri vardır.Burada mesela 19.yy. başından beri meydana gelen en önemli ayaklanmalardan bazılarını verelim: 1806 Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanı1813 Abbas Mirza İsyanı1828-29 Muşlu Emin Paşa İsyanı (Osmanlı-Rus Harbi)1832 Mir Mahmut İsyanı (Mısırllıların Anandoluya saldırısı sırasında)1842 Bedirhan Bey İsyanı1955 Yezdan Şir İsyanı 1880 Mahri’li Şeyh Abdullah İsyanı vs.Son 200 Yıllık Kürt İsyanları Listesi:
01-1806-1808, Abdurrahman Paşa İsyanı02-1812, Babanzade Ahmet Paşa İsyanı (Süleymaniye)03-1818-1820, Zaza Aşiretleri İsyanı (Dersim)04-1830-1833, Revanduz Yezidi İsyanı (Hakkâri ve havalisi)05-1830-1833, Kör Mehmet Paşa İsyanı (Erbil, Musul, Şirvan)06-1833-1837, Mir Muhammed (Soran) İsyanı07-1838 1. Han Mahmud İsyanı08-1839, Garzan İsyanı (Diyarbakır)09-1842 - 1847 2. Han Mahmud İsyanı (son döneminde Bedirhan Beyle ittifaken)10-1843-1847 Bedir Han İsyanı11-1855, Yezdan İzzettin (Yazhan) Şer İsyanı (Bitlis)12-1877-1878, Bedirhan Osman Paşa İsyanı (Cizre ve Midyat)13-1878-1881, Şeyh Ubeydullah Nehri İsyanı14-1889, Emin Ali Bedirhan İsyanı (Erzincan)15-1912, Bedirhani Halil ve Ali Remo İsyanı (Mardin)16-1913-1914, Molla Selim ve Şeyh Şehabettin İsyanı (Bitlis)17-1919-22, Simko (Ismail Ağa) İsyanı18-1919-11 Mayıs, Ali Batı İsyanı19-1919-21 Mayıs, Mahmut Berzenci İsyanı20-1921-6 Mart Dersim- Koçgiri İsyanı21-1924-4 Eylül,Hakkari Beytüşşebab İsyanı22-1924, Nasturi İsyanı23--1925-13 Şubat, Lice-Muş,Van-Elazığ Şeyh Said İsyanı24-1925-10 Haziran, Nehri İsyanı25-1925-7 Ağustos, Reşkotan-Raman İsyanı26-1925 Kasım, 1. Sason İsyanı27--1926-16 Mayıs, 1. Ağrı İsyanı28-1926-21 Ocak, Hazro İsyanı29-1926-7 Ekim, Koçuşağı İsyanı30-1927-26 Mayıs , Mutki İsyanı31-1927-13 Eylül 2. Ağrı İsyanı32-1927-7 Ekim Bıcar İsyanı33-1929-6 Temmuz, İt Resul İsyanı34-1929-20 Eylül, Tendürek İsyanı35-1930-26 Mayıs, Savur İsyanı36-1930-20 Haziran, Zilan(Zeylan) İsyanı37-1930-21 Temmuz, Oramar İsyanı38-1930-7 Eylül, 3. Ağrı İsyanı39-1930-24 Ekim, Dersim-Pülümür İsyanı40-1930-Eylül, 2. Mahmut Berzenci İsyanı41-1931-Kasım, Şeyh Ahmed Barzani İsyanı42-1937-Ocak, 2. Sason İsyanı43-1937- 21 Mart,I. Dersim İsyanı44-1967, Mustafa Barzani45-1979, İran Kürtleri46-1984-PKK İsyanı halen sürmektedir. 

Ondan sonra buralarda bir sıra hatta aralıksız isyanlar adeta doğal hale geldi.Daha doğrusu oralarda Devletin Hakimiyeti şekilden ibaret kaldı.Halk tamamen şeyhlerin,derebeylerin köleleri haline geldi.Bu arada Abdülhamit II. Bir idarei maslahat olarak mahalli halktan mahalli beyler kumandasında ve güya Rus Kazak Alaylarını andıran Hamidiye Alaylarını kurdu.Onları silahlandırdı ve bu alaylar hem devletin hem halkın başına ayrıca bela kesildiler.Abdülhamit’in son devri ile I.Meşrutiyet devrinde de isyanlar birbirini kovaladı.İsmet Paşa’nın tabiri ile ve ortalığıyatıştırmak için bir takım “Sel Seferleri “ tertip edildi.Ama vaziyette hiçbir değişiklik olmadı.Hatta birinci Dünya Harbi sırasında Dersim fiilen devlet dışı idi.Çünkü oraya ordu giremiyordu.Hatta 1914-1918 harbi başlayınca Bedirhanlı Kamil Bey Rusya’ya geçmiş,Tiflis’e yerleşmişti.Orada Ruslarla devamlı temas ve işbirliği halinde kaldı. Fakat İstiklal Savaşı sırasında Kürtlerin yerleştiği bölgelerde önemli bir isyan hareketi olmadı.

Gerçi bu bölgeden pek asker de alınamadı.Ama mukavamet de görülmedi.Bunun sebebi Sevr anlaşmasının buralarda bir Ermenistan kurulmasına karar vermesi,bunun ise Türklerle Kürtler için müşterek bir tehlike oluşturması olsa gerekir. Gerçi Sevr Anlaşması Güneyde bir Kürt Özerk Bölgesi de yaratıyordu.Hatta,bu bölgenin güya Padişaha şeklen bağlı bir Kürdistan şeklinde teşkili için İstanbul’da Hürriyet ve İtilaf Fırkasından (Özgürlük ve Birleşme Partisi) yani ateşkes devrindeki iktidar partisinden Şeyhülislam Mustafa Sabri ile Zeynelabidin Efendi ve Vasfi bey heyeti ile Kürtler namına Ayandan Seyit Abdulkadir arasında bir sözleşme bile imzalanmıştı.İstiklal savaşının zaferi tabii bunu engelledi.


Demokrasinin ve ülkenin kurucuları milli şefleri. İyi günlerinde 1936. Lozan Anlaşmasında ise Kürdistan söz konusu olmadı.Zaten Kürtler namına konferansa yapılan müracaatla ,Kürtlerin ayrı bir talebi olmadığı ve Türklerle beraber yaşamak arzuları bildirilmiş bulunuyordu. Kürt Halkını İsyana Sürükleyen Ağa,Şıh,Pir,Seyitlerin “Kul” dedikleri Kürt Halkına ve dediklerinin dışına çıkanlara afaroz edilip dönmek isteyenlere yaptıkları eziyetler: .Gözlerini bağlayarak boyunlarına yular takıp ineklerin ve atların yanına ahıra bağlayarak günlerce bekletmek; İnek,öküz,gibi böğürtmek; Eşek gibi anırtmak; At gibi kişnetmek; Tekke ve konaklarının önlerinde diz üstü yerlerde süründürmek v.b.;Bütün bunları Allah’a olan bağlılıklarını ölçmek için yaptıklarını söylemek . Meryem Suresi:”87- Rahman nezdinde söz ve izin almış olanlardan başkası şefaatte bulunamayacaktır.” Halka bu muameleyi gösterenlerin Allah adına insanları sınamaları ne kadar dine uygundur?Allah’tan aldıkları izinlerini nasıl göstermişlerdir?Bunu da onların dediklerini yapanlara sormak lazım.Bunların ne kadar Allah’a bağlılıkla alakalı olduğunu lütfen aklı olanlar söylesin. 1925 Şeyh Sait İsyanı: 15 Nisan 1925 günü Muş Varto Kazasının kuzeyinde Çarpuk Köprüsü başında yakalanan Şeyh Sait’in yanında bulunanlar;Şeyh Abdullah, Şeyh Ali,Şeyh Galip,Kasım Bey,İsmail,Reşit,Mehmet,Timur ağalar, ve diğer 25 kişi.İsyan Sonucu İdama Mahkum Olanlar:Şeyh Sait;Şeyh Abdullah;S.S.Kamil Bey;Baha Bey;Şeyh Şerif;Fakih Hasan;Mehmet Bey;Halepli Salih Bey;Madenli Kadri Bey;Şeyh Şemsettin.Seyit Abdülkadir daha önce ölüme mahkum edilmiş ve cezalandırılmıştı


Bir de Kürtlerin Kurtuluış Savaşında Türkleri kurtardığı anlatılmaktadır.Haritaya bakın bakalım öyle mi?



KÜRT İSYANCI’NIN İNGİLİZLERDEN İSTEDİKLERİ:

Seyit Abdülkadir:(1880 Mahri’li Şeyh Abdullah isyanını çıkaran Şeyh Abdullahın oğlu.Medine’ye sürüldü.1908 (Meşrutiyetin İlanı) ihtilalinden sonra İstanbul’a döndü.Ayan azası seçildi.Şeyh Sait İsyanından önce bir İngiliz temsilci zannettiği Emniyet mensubundan istediği ise :Kürt Krallığı,İngilizlerle İşbirliği,Akdeniz’e açılan bir çıkış kapısı,ve 250.000 peşin Altın idi.)

Şeyh Sait’in İsyan Nedenleri:

"Hilafet kaldırılmıştır.Zamanın imamı kalkmamıştır.Zamanın imamına biat (itaat) etmeden ölen peygamberin şefaatinden mahrum kalır." diyerek Allah ve Ahiret korkuları vererek Kürtleri isyan ettirmeyi başarmıştır.Oysa;

Yunus Suresi:17- Yalan yere Allah’a iftira edenlerden veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir.Suçlular elbette kurtuluşa eremezler.

“Meryem Suresi: 87- Rahman nezdinde söz ve izin almış olanlardan başkası şefaatte bulunamayacaktır.” Ayetine göre halifelerin veya şeyhlerin böyle yetenekleri ve izinleri yoktur.İnsanlar kandırılmıştır.

...Vaktiyle Şeyhülislamlık dairesi olan binada şimdi kızlarla Romanya Üniversitesinden gelen Hristiyan öğrenciler beraber oturup çay içmişlerdir.

(Bu bina kız mektebi haline getirilmişti ve o tarihte gelen Romanyalı kız öğrenciler bu mektebi ziyaret etmişlerdi.)

(* Buraya kadar olan kısımda yazılanlar arasına koyduğum bazı ilaveler hariç tamamıyla Şevket S.AYDEMİR’in “Tek Adam “ isimli kitabından alınmıştır.)

Dinin dünya işlerinden ayrılması uygun değildir.İslam ulemasına göre dinin dünya işleri ile hükümleri tıpkı ibadet gibidir.

Yani bunlar için binlerce insan öldü,eşleri dul,çocukları yetim kaldı.Sonunda kendileri de kurbanlarının akibetine uğradılar.Çünkü masum insanları dünyevi hevesleri uğruna yanlış yola sevk edip kanlarının akmasına neden olmuşlardı.Allah böyle hainleri başarıya ulaştırmaz.



Hilâl'in Haç önünde diz çöküşü.Kürtler ve Araplar sayesinde.

İtalya-Vatikan'da Papa X.İnnocenzio'nun önünde Başbakan R.T.Eerdoğan,Dış İşleri Bakanı A.GÜL.AB Antlaşmasını imzalarken 2006-

Kaynaklarda da görüldüğü gibi belli bir fiil çekim düzeni olmayan ve sadece “30” menşei belli olmayan kelimeyi “Kürt Dili” kabul ederek bir millet yaratılır mı? Yaratılıyor işte.Amaç “böl-parçala-yönet” ise güçlü isen ve kendi çıkarını halkın çıkarından üstün tutan işbirlikçilerin var ise bunu bu günkü gibi yapabiliyorsunuz.

Bu gün de yapılan uydurma Kürtçülük mücadeleleri yine aynı amaçla yapılmaktadır ve kardeş kanı akmasına yaramaktadır.

Bunlar da başarıya ulaşamayacaklardır.Hep birlikte göreceğiz.

Dileğim yabancı sömürgecilerin iştahlarını kabartmaktan,sadece iki kardeş halkın kanlarının dökülmesi ve onulmaz yürek yaralarına gark olmalarına ,sebep vermekten başka görevi olmayan.bu ayrılıkçı hareketin yanlışlığının bir an önce anlaşılarak akan kanların durmasıdır.

Ülkemizdeki terörün arkasında,"Kürt Halkına bir devlet kuruverelim.Bakın bu güne kadar hep başkalarının idaresinde kalmış zavallılar" diye düşündükleri için değil,Tevrat'ta Nuh Peygamberin oğlu Sam peygamberin soyuna verilen topraklardır bu bölge. Kürtler de "İsa'ya inançsızlık"ları yüzünden "yakılarak yok edilecek" kavimler listesinde olduklarını da unutmasınlar.Döktükleri kan "Kürdistan" devletine değil,"Bereket Hilali" haritasına yardım etmektedir.

İşte hedeflenen "Kutsal Haçlı Devletinin sınırları.Kürtler ve Araplar aslında bunun için çalışıyorlar.İncil'e göre kıyametten önce İsa-Mesih'in gelişini beklemek üzere "bin" yıllığına kurulacak olan "Bereket Hilali" veya
Kutsal İncil Şeriat devleti'nin topraklarını gösteren harita.

Bu harita da Başbakanımızın "Eş Başkanlığını" yaptığı B.O.P haritası.Bu haritanın bizimle gerçekleşmesi gibi
bir şansı yoktur.Türkiye veya İran'dan biri yıkıldığı zaman "eşbaşkanlık" diye bir şeyin ortada kalacağını kim
garanti edebilir ki? Devletler arasında verilen sözler "güc esasına" dayanır.İki güçlü İslam Devletinden biri
çöktüğünde diğerine ne kalmış ki?Bu birlikte Irak da olsaydı iyi olurdu.Ama bizim işbirlikçiler bir harika değil mi?



Allah’ın İshak peygamberin ilk oğlu Esav’ın soyunu Zağros Dağlarına yerleştirdiği anlamını Tevrat ayetlerinden çıkaranlar, bazı Kürtleri Esav soyundan “Yahudi” olduğuna inandırmışlardır.

Öyleyse bakalım bu konuda Tevrat’ta Allah’ın ne dediğine ve Esav Soyunun başına gelenlere bir bakalım;

MALAKİ
BÖLÜM 1

Mal.1: 1 RAB'bin Malaki aracılığıyla İsrail halkına bildirisi.
D Not 1:1 "Malaki": "Habercim" anlamına gelir.

ALLAH ESAV’DAN NEFRET ETMİŞ
Rab İsrail'i SeviyorMal.1: 2 RAB, "Sizi sevdim" diyor. "Oysa siz, 'Bizi nasıl sevdin?' diye soruyorsunuz.
" RAB, "Esav Yakup'un ağabeyi değil mi?" diye karşılık veriyor, "Ben Yakup'u sevdim,
Mal.1: 3 Esav'dan ise nefret ettim. Dağlarını viraneye çevirdim,
yurdunu kırın çakallarına verdim."
Çevirmenin notu- 1:2-3 "Ben Yakup'u sevdim, Esav'dan ise nefret ettim": "Esav yerine Yakup'u yeğledim" anlamına gelir..
Mal.1: 4 Edom’lular, (*)"Biz ezildik, ama yıkıntıları yeniden kuracağız"
deseler de, Her Şeye Egemen RAB şu karşılığı verecek: "Onlar
kurabilirler, ama ben yıkacağım. Ülkeleri kötülük ülkesi,
kendileri de RAB'bin her zaman lanetlediği halk olarak tanınacak."
(Edom=Esav'ın soyuna verilen ad.)
Bu Tevrat ayetlerinde görüldüğü gibi Kürtler eğer Esav soyundan iseler vay hallerine.
Çünkü "Rab'bin her zaman lanetlediği bir halk " oldukları ayetle belirtildiğine göre
Hıristiyan işbirlikçileri onları kıyamet öncesi soykırıma uğratmak zorudalar.
Yine yanlış yerde durmakla helak edilmelerine kandileri çanak tutmaktadırlar.
Bir başka iddia da tarih boyunca Zağros dağlarında eşkiya kavimler bulunduğunu ve kendilerini
bu kavimlerden olduğunu iddia etmektedirler.Oysa İsa'dan 2500 yıl,günümüzden 4500 yıl öncesine ait
Boğazköy cıvarında elde edilen Hitit tablet tercümelerinde de kalay kaçakçılığı yapan
Asur'lu yani Suriyelilerden bahsedilir.Burada da "Kürt" adına rastlanılmaz.
İ.Ö.2500 yıllarından kalma Hitit ve Asur tabletlerinin tercümelerinde bölgede
"Asurlu'ların kaçakçılık yaptıklarından bahsedilmektedir.(Kürt Meselesi başlıklı yazım).


Kendilerinin Sami ırkından olduklarına inanarak "Yecüc-Mecüc soyu Türk Kavmini tüketerek onlardan kurtulma oyununda" Kürtler feci şekilde işletilmektedirler.

HİTİTLİLERDE KAÇAKÇILIK

Asur’lu tüccarlar,İran’dan kalay getirip Hititlilere altın ve gümüş karşılığında satarlardı.

Ancak bu ticaretten Anadolu’da bulunan krallar;

Dokuma ürünlerinden :20’de bir;

Kalay’dan :65’de bir;

Geçtikleri yollar için de : %10

Oranında tüccarlardan vergi alırlardı.

Vergilerin yüksek oluşu da tüccarları kaçakçılığa yöneltmişti.

Bir Hitit tabletinin tercümesinde;

“Kaçak mallar yakalandı.Puşu Ken adlı tüccar hapse atıldı.Gardiyanlar çok uyanık.

Bütün ülkelere kaçakçılık bildirildi ve nöbetçiler kondu.Dikkat! Kaçakçılık yapmayın.” İ

fadelerini içermektedir.

Görüldüğü gibi "Kürt" adı ile anılan kaçakçı,eşkıya bir kavim olsa adı geçecek kadar güzel kayıtlar tutulmuş.Ama rastlamak ne mümkün.

Geç Hitit dönemi olarak bilinen İ.Ö.1200 yıllarında bölgedeki halklar da şöyle sayılmaktadır;Güneydoğu Anadolu'da Luviler,Kuzey Suriye'de Aramiler,Doğu Anadolu'da ise Urartu hanedanlığını kuracak olan
Hurri kökenli Nairiler yaşıyordu.
Karkamış prensliği de varlığını sürdürüyordu.
Bu kayıtların okundu tabletlerin bulunduğu kazılarda Karkamış,Zincirli,Malatya,Sakçagözü ve
Karatepe'de yapıldı.Ayrıca Asur kaynaklarından da eklemeler yapıldığı belirtilmektedir.
Kaynak;EGS BANK'ın Editörlüğünü Osman S.AROLAT'a yaptırdığı,14 Üniversite öğretim üyesince
kaleme aldırılmış "Tarihin tanığı Anadolu'da Kurulan Cumhuriyet "adlı 1999 basımı eser.

Tuva Özerk Cumhuriyeti'nde incelemeler yapan Atlas Dergisi ve TRT çekim ekipleri burada buldukları
"balbal" adı verilen mezar taşları ile Hakkari çevresinde geçmişi 5-6 bin yıla uzanan
"baban" adı verilen mezar taşlarının aynılıklarını ispatlamışlardır.
Kendi boş alsanışlarına cahil ve fakir gençleri kandırarak alet eden ve aldatan,yıllardır kardeş kanı akmasına
sebep olanlara lanetler olsun!!!
"http://www.kesfetmekicinbak.com/"dan bilgilere ulaşabilirsiniz.

keykubat




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.