Sayfalar

15 Ağustos 2008 Cuma

İslamda İlk Ilımlaştırma Operasyonu

İslamda İlk Ilımlaştırma operasyonu;
Aşağıdaki alıntıları daha önceki yazılarımı destekleyecek özellikte bulduğum için bloguma koydum.Bunu nete koyanlara da teşekkür ederim.
Aşağıdaki adı geçen kaynaktan yapılmış alıntı yazı ilk defa ciddi bir şekilde ve açıkça başarılmış İslamda "Ilımlılık" projesinin başarıya ulaştığının delilidir.
İşte hükümetin de kimlerle işbirliği yaptığını ve "Ilımlı İslam" ın ne olduğunu,dindarın çocuklarının bir kaç yıl sonra neye inanacağından emin olamadığı bir harekete ülkenin kapılarını açanlar yine her daim işbaşındadırlar.


Keykubat

İşte Arab'ın "kendine gelen " İslamı İngiliz eliyle ilk kez ılıtmasının hikayesi:




“HAMPHER: İSLÂMI NASIL YOK EDELİM? Bir İngiliz Ajanının Hatıraları (Istanbul: Nehir Yayınları, Ekim 2001) adlı kitaptan yapılmıştır…
Mazlûm ve mahzûn halkları, özellikle de İslâm Âlemi’ni şahrem şahrem bölüp, aralarına nifak tohumları serpip birbirine düşman etmek, sonra da, eskilerin deyişiyle “şeytana pabucunu ters giydirecek” türden binbir fesâd ve entrikayla onları birbirine düşürüp kırdırmak, ortalığı kan gölüne çevirdikten sonra da bulduğu herşeyi iliğine kadar sömürmekle ünlü, saygın(!) İngiltere Krallığı’nın Sömürgeler Bakanlığı görevlilerinden Hampher anlatıyor:
“1710 yılında İngiltere Sömürgeler Bakanlığı beni Mısır, Irak, İran, Hicaz ve hilâfet merkezi İstanbul’a casusuluk yapmak Müslümanları birbirine düşürmek ve sömürüyü İslâm ülkelerine sokabilme yollarını aramak için yeterli bilgileri toplamak üzere görevli olarak gönderdi. Bu görevi üstlendiğim sıralarda İslâm topraklarında, Sömürgeler Bakanlığınca bu işle görevlendirilmiş dokuz kişi daha faaliyet göstermekteydi. Hepsi de İngiltere’nin bu bölgelerdeki çıkarlarını korumak ve sömürge ülkelerde İngiltere’nin konumunu güçlendirmek için çalışıyorlardı. Ellerinde gerektiği kadar para bulunuyordu. Ve en önemli gizli işler de bunlara havale edilmişti. Kendilerine bakanların, valilerin, yüksek rütbeli memurların, âlimlerin ve kabile reislerinin isimlerini içeren listeler verilmişti. Beni uğurlarken Sömürgeler Bakan Yardımcısı hiçbir zaman unutamayacağım bir şey söyledi: ‘Sizin başarınız ülkemizin gelecekteki alın yazısını belirleyecektir. O halde elinizden geldiği, gücünüzün yettiği kadar başarılı olamya çalışın!’.”
İngiliz ajan-misyonerlerin belki de en azılısı olan Hampher yine kendi beyânına göre Istanbul’da Ahmed efendi adında bir şeyhten Türkçe, Arapça, Kur’ân ve tefsîr dersleri okumuştur. Amacı Müslüman kılığına bürünerek itibar kazanmak ve habîs faaliyetlerini hiç dikkat çekmeden yerine getirebilmektir.
Hampher, Ortadoğu’da fitne ve fesâd yayma faaliyetlerinin birinci aşamasını “başarı”(!) ile tamamladıktan sonra bir süre dinlenmek için döndüğü Londra’daki Sömürgeler Bakanlığında büyük “Aferin!”lerle karşılanır ve kendisine bakan yardımcısı tarafından, görevinin ikinci aşaması için gerekli olan bin sayfalık bir kitap verilir. Hampher’in ezberlercesine okuduğu “İSLÂM’I NASIL YOK EDELİM?” adlı bu kitapta İngiliz Sömürgeler Bakanlığı, önce Müslümanların zayıf noktalarını açıklamaktadır. İşte bunlardan, maalesef bugün bile geçerliliğini koruyan bazıları:
• Tüm İslâm ülkelerinde, umumî cehâlet ve okuma-yazma bilmeme;
• Fikrî donukluk ve taassub, günlük gelişmelerden haberdar olmama, Müslümanların çalışma ve faaliyet şevkinden yoksun oluşları;
• Devlet dairelerinde karışıklık, başıbozukluk, belli bir düzen ve kanunun bulunmayışı - halkın Kur’ân ve İslâm ahkâmına saygı göstermesine rağmen, onların uygulanışının hemen hemen terk edilmiş ve çok az uyuluyor olması;
• Geri kalmış ve sağlam olmayan bir ekonomi, umumî yoksulluk ve bütün bölgede işsizlik;
• Kadınların küçümsenmesi ve haklarının zâyi olması.
Kitap Müslümanların bu zayıf noktalarını belirttikten sonra şu gerçeğe de değinmiştir: İslâm’ın getirdiği nizam, yapılan olumsuz propagandaların tam tersine tüm bu zaafiyetlere karşıdır. Ancak Müslümanların İslâm gerçeğinden habersiz ve cahil tutulmaları gerekir. Kendi dinlerinin gerçeklerini öğrenmelerine izin verilmemelidir!
Kitapta daha sonra Müslümanların sömürgeleştirilmesi konusunda alınması gereken tedbirler, bulunulması gereken faaliyetler sıralanmaktadır. İşte yine bunların, özellikle de günümüzün penceresinden baktığımızda hepimzi şaşırtacak olan belli başlıları:
• Müslümanlar arasında birbirlerine karşı kötümserlik ve suizan duyguları icâd ederek, mezhebî ihtilâfları körüklemek. (Bu tefrika ve nifâk için yararlı olacak planların uygulanmasında büyük meblâğlarda para sarfedilmesinden çekinilmemelidir!);
• Müslümanların cehâlet ve bilgisizliğini korumak, her türlü eğitim ve öğrenim merkezinin kurulmasını ve halkın çocuklarını dînî okullara göndermesini önlemek.
• Büyük din âlimleri ve müctehidler aleyhine ithamlarda bulunmak;
• Her türlü dervişçe hayata yaygınlık kazandırmak, halkın dünya hayatından ve bu arada gündelik hayatta yaşanan olaylardan yüz çevirerek köşelerine çekilmesini sağlayacak kitapların, yayınların çoğaltılarak, halk arasında dağıtılmasını gerçekleştirmek;
• Fitne ve kargaşayı körüklemek. “İslâm ibadet ve takvâ dînidir, dünya ve dünya işleriyle ilgisi yoktur!” düşüncesine yaygınlık kazandırmak için “Hz. Muhammed (s.a.v.) ve haleflerinin hiç birisi dünya işleri ile ilgilenmemişlerdir, dünya meselelerini çözerek, siyâsî ve ekonomik işleri düzenlememişlerdir” görüşünü ağırlık vererek yaygınlaştırmak.
Ama hiç kuşku yok ki casus adayı Hampher’e iyice hâfızasına nakşetmesi için verilen “İSLÂM’I NASIL YOK EDELİM?” adlı habîs kitabın ikinci cildinde yer verilmiş olan “Müslümanları Güçlendiren Faktörleri Yok Etmek İçin Tavsiyeler”, günümüze yansıyan uzantıları gözününe alındığında, hepsinden çok daha çarpıcı, çok daha dehşet verici:
• Müslümanların ırkçı ve milliyetçi duyguları kamçılanarak, eski kültür, dil ve tarihe sıkı sıkıya bağlı olmalarına neden olan düşünceleri takviye edilmelidir;
• İçki, kumar, fesâd ve fuhşu yaymak, domuz eti kullanmayı teşvik edilmelidir. Bu tür faaliyetlerde Yahudî, Hristiyan, Zerdüşt gibi azınlıklar birbirleriyle işbirliği yapmalıdırlar. Sömürgeler Bakanlığı bu çalışmalarının karşılığında onlara hediye ve ikramiyeler verecek, bu yolda hiçbir çabayı esirgemeyecektir. Dolayısıyla, içki, kumar, fuhuş ve domuz eti yeme gibi dörtlü fesâdı her şeyden fazla yayacak kimseler hazırlanmalıdır. İslâm ülkelerinde görev yapan İngiliz memurları, her vesileyi kullanarak, para vererek, hediye vererek, gizli veya açık bu fesâdın yayılmasına çalışmalıdırlar ve bu işlerde çalışanlar her türlü zarar ve tehlikeden korunmalıdırlar. Diğer taraftan Müslümanların İslâm ahkâmını ayak altına almaları, Allah’ın emrettiklerine ve yasakladıklarına uymamaları teşvik edilmelidir. Zirâ Müslümanların İslâm ahkâmına uymamaları, toplumda düzensizlik ve karışıklık yaratacaktır. Örneğin faizcilik (riba) Kur’ân’da şiddetle kınanmış ve büyük günahlardan addedilmiştir. O halde faizcilik ve haram alış-verişin yaygınlık kazanmasına çalışılmalı ve böylece birbirinden kopuk ekonomi daha da dağıtılmalıdır. Riba konusundaki âyetler yanlış tefsir edilmelidir. Şu ilke de unutulmamalıdır ki Kur’ân’ın bir emrini dinlememek, diğerlerini de dinlememeye, hiçe saymaya zemin oluşturacaktır;
• Din âlimleri ile halk arasındaki karşılıklı saygı ve dostâne ilişkiler bozulmalıdır. Bu görevi hiçbir İngiliz memuru unutmamalıdır. Bu yolda iki iş yapılmalıdır:
a) Din âlimleri ve müctehidleri töhmet altına almak, onlara iftira etmek.
b) Din âlimleri arasına Sömürge Bakanlığı memurlarını din âlimi kisvesinde yerleştirmek. Bu sözde âlimleri özellikle El-Ezher Üniversitesine, İstanbul’da bulunan ilmî ve dîni merkezlere ve Necef ve Kerbelâ ilim merkezlerine yerleştirmek gerekir. Halk ile âlimlerin arasındaki ilişkiyi bozmanın bir yolu da, yeni okullar açarak Sömürgeler Bakanlığının amaçları doğrultusunda çocuk yetiştirmektir. Bu okullarda bizden ücret alan öğretmenlerden yararlanılmalıdır. Onlar bugünkü bilimin yanısıra Osmanlı halifesinden ve din âlimlerinden nefret etmeyi, onlara karşı düşmanlık yapmayı da öğretmelidirler. Halifenin zulümlerini, kötü ahlâkını, halkın malını şehvet ve fesâda nasıl harcadığını, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) en ufak bir benzerliklerinin bulunmadığını öğrencilere açıklamalıdırlar;
• Müslümanları ibadetlerinden alıkoymak ve şüphe uyandırmak gerekmektedir. Özellikle “Allah’ın kulların ibadetine ihtiyacı yoktur” konusu üzerinde ısrarla durulmalıdır;
• Haccı anlamsız göstererek Müslümanları Mekke yolculuğundan alıkoymak gerekir. Aynı şekilde dînî toplantılar, taziye merasimleri hedeflerimiz için tehlikelidir; şiddetle önüne geçilmelidir. İmamlar ve din büyüklerinin türbelerinin yapımı, yeni cami ve medrese inşaası her ne şekilde olursa olsun, önlenmelidir;
• Ailelere nüfûz edilerek, baba-evlât ilişkileri (aile içi ilişkiler) sömürü kültürünün etkisinde kalacak şekilde düzenlenerek, artık büyüklerin nasihatlerinin dinlenmeyeceği derecede bozulmaya çalışılmalıdır. Gençleri dînî inançların etki alanından çıkararak, din âlimleri ile ilişkilerine son vermek böylelikle mümkün olacaktır;
Müslüman kadınların tesettürden vazgeçmeleri için olağanüstü çaba sarfedilmelidir. Tarihi deliller ile kadının örtünmesinin Benî Abbâs döneminde başladığını, İslâm’da böyle bir şey bulunmadığını iddia etmeliyiz. (…) Kadının örtünmesi geniş propagandalar ile ortadan kalkınca, ajanlarımız gençleri sevişmeye, gayr-i meşrû cinsel ilişkilere teşvik etmeli ve bu şekilde İslâm toplumlarında fesâdı yaymalıdırlar. Gayr-i Müslim kadınlar hicabsız olarak dolaşmalıdırlar ki, Müslüman kadınlar da onları taklid etsinler;
• İmamlara ve cemaata yönelik çeşitli ithamlarda bulunularak cemaat namazlarının ortadan kaldırılmasına çalışılmalı, halkın cemaat namazlarına yönelişi azaltılmalıdır. Bu konuda özellikle cemaat imamının fâsıklığı üzerinde propaganda yapılmalıdır. Böylece halk ile imam arasına suizan ve düşmanlık oluşacak ve ilişkileri kopacaktır;
• İslâm öğretilerinin evrensel olduğu kesinlikle reddedilmeli, İslâm’ın aslında genel anlamda bir hidâyet dînî olmadığı, bir kabile dîni olduğu vurgulanmalıdır;
• Cami, okul, eğitim merkezi, hayrat kurumları gibi tesislerin yapımını teşvîk eden İslâmî gelenekler ortadan kaldırılmalı veya en azından sınırlandırılmalıdır. Bu tür çalışmalar devletin vazifesi olmalıdır, din âlimlerinin değil! Devletler bu işleri üstlenirse, dînî değerleri ortadan kaldırılmış olacaktır.
…ve şimdi dikkat!!!:
Müslümanların elinde bulunan Kur’ân’ın gerçek Kur’ân olup olmadığı yolunda şüpheler uyandırılarak, eksik veya fazlalığı bulunan yeni “Kur’ânlar”(!) bastırılıp halk arasında dağıtılmalı, şüphe ve kuşku uyandırılmalıdır. Özellikle, Yahudi ve Hrsitiyanların aleyhine olan ve iyiliği emredip, kötülükten alıkoyan âyetler Kur’ân’dan çıkarılmalıdır. Böyle bir kitap Türkçe, Farsça, Hindçe gibi çeşitli dillere tercüme edilip yayımlanmalıdır. Arap olmayan hükûmetler, Kur’ân, namaz ve ezan gibi ibadetlerin Arapça okunmaması hususunda kışkırtılmalıdır. Diğer önemli bir konu da hadîs ve rivayetler hususunda şüphe uyandırmaktır. Hadislerde de Kur’ân âyetleri gibi tahrifat yapılmalıdır.
Casus Hampher “İSLÂM’I NASIL YOK EDELİM?” adlı kitabın ikinci cildini de büyük bir hayranlıkla hatmettikten sonra iade ederken, Sömürgeler Bakan Yardımcısının kendisine söyledikleri gerçekten de tüyler ürpertici:
“Büyük Britanya Devleti, ciddî bir mütalaa ve çok iyi bir planlama ile İslâm’ın yok edilişi için adım atacaktır. Düzenli ve dakik planların uygulanmasını sabırla izleyecektir. Sonunda amacına ulaşacaktır. Tabiî ki, zaruret icab ettiği zamanlar ateşli silâhlarımızla da saldıracağız. Ancak savaş son başvuracağımız yoldur. Buna da, İslâm topraklarında tam hâkimiyet elde edince bize başkaldıranları ezmek için başvuracağız. Kuşkusuz ki İstanbul hükümdarları çok akıllı ve uyanıktırlar. Planlarımızı İslâm ülkelerinde kısa vadede uygulama izni vermeyeceklerdir. Bu nedenle orta halli aileler için yaptırdığımız okullarda çocuklar eğitmeliyiz. O bölgelerde çok sayıda kilise inşa etmeliyiz. İçki, kumar ve fuhşu öyle yaygınlaştırmalıyız ki, genç nesil İslâm’dan tamamen yüz çevirsin. İslâm ülkeleri yöneticileri arasında anlaşmazlık ve keşmekeşliği körüklemeliyiz. Fitne ve kargaşa ateşini tutuşturmalıyız. Devlet adamlarını, esnafı ve güçlü kişileri kurnaz ve güzel Hristiyan kadınların pençesine düşürmeliyiz. Bu güzel yüzlü dilberleri onların toplantılarına kadar sokmalıyız, tâ ki onlar siyasî ve dîni güçlerini kaybetsinler, halk onlara kötü gözle baksın, haklarında kötü düşünsün, İslâm’a duydukları îman azalsın. Neticede İslâm âlimleri, devlet ve halk arasındaki üçlü ilişki, birlik, beraberlik kopacak. İşte tam bu sırada yıkıcı ve yakıcı savaş ateşleri tutuşturulacak ve İslâm’ın kökünü bu ülkelerde dipten kazıyacağız.”
Son olarak da Sömürgeler Bakan Yardımcısı’nın “Müslümanların bundan haberdâr oldukları takdirde her çareye başvuracaklarından korktuğu” için kesinlikle gizli tutulması gerektiğini söylediği, elli sayfalık karardan Hampher’in aktarmadan edemediği ondört maddenin yalnızca ikisi:
• Hristiyanlığı çeşitli İslâm toplumlarında, maliye memurları, hekimler, mühendisler ve bunlara bağlı kişiler arasında yaymaya çalışmalıyız. Kilise, özel okul, kiliselere bağlı sağlık ocaklarının arttırılması, propaganda mahiyetli kitapların ücretsiz dağıtımı ve Hristiyan takviminin İslâm takviminin yerine geçirilmesi gibi konulara önem verilmelidir. Müslüman toplumlardan daha iyi bilgi toplamak ve Hristiyanlığı daha iyi yaymak amacıyla İslâm topraklarında kurulan kiliselerde rahip, papaz ve rahibe adı altında İngiliz casuslarını görevlendirmeliyiz. Bu papaz görünümlülerin bazıları İslâm bilimcisi, müsteşrik ve diğer adlar altında tarihî gerçekleri tahrif etmeye çalışmalıdırlar. İslâm ülkelerinin durumu hakkında gerekli bilgileri edindikten sonra, İslâm’ın zararına ve Hristiyanlığın yararına makaleler yazılmalıdır;
• Müslüman genç erkek ve kızlar arasında kayıtsızlık ve dinsizliği yaymalıyız; İslâm ilkelerine yönelik şüphe ve kuşkular uyandırmalıyız. Kiliseye bağlı okullarda ahlâka ve İslâm’a uymayan kitaplar ve yayınlar dağıtmalı, gayr-i ahlâkî ilişkiler için spor merkezleri kurmalı, gençlerin gayr-i Müslim dostlar edinmelerini sağlamalıyız. Yahudi, Hristiyan ve diğer dinlere mensup gençlerin katıldığı dernekler kurmalıyız. Mümkün olan her vesileyi kullanarak Müslüman gençleri tuzağa düşürmeliyiz.
Bunlar milâdî 18. yüzyılın ilk yarısında, mahzûn ve mazlûm ülkemizde birtakım şaşkın bedbahtların hâlâ öykündükleri, yere göğe koyamadıkları ve de körü körüne taklîd ettikleri ”Batı medeniyeti”(!) tarafından İslâm’a ve Müslümanlara karşı tezgâhlananların yalnızca İngiltere Krallığı cephesinden yansımalar…
Görünen o ki, bu habîs proje büyük ölçüde “başarı”(!)ya ulaşmış!
Biraz daha fazla bilgi isterseniz aşağıdaki linkten "Ilımlı İslama" karşı çıkan ama yine de Hükümeti onaylayan bu siteye girebilirsiniz.Anlatmak ve varmanızı istediğim bildiğiniz bir sonuçtur.
Bunlar "Osmanlı'nın"bütünlüğünü bozmak içindi.Şimdi uygulananlar da "Bereket Hilali" içindeki ülke halklarının birliğini bozarak "İsamMesih'i " 1000 yıllığına beklemek üzere kuracakları (2012'ye kadar) İncil Şeri,atına dayalı "Yecüc-Mecüc" kavminden arındırılmış bir devlet kurma çaılşmalarıdır.
Bu konuda bölgedeki tüm devletlerin kayıtsız birleşmesi şarttır.
Bu size afaki gelmesin çünkü "G.W.BUSH,RTE.YECÜC-MECÜC" BAŞLIKLI YAZIMDA BUNLARIN GEREKÇELERİ VAR.Bush bunları söylerse bu iddia ciddiyet ciddiyet kazanmaz mı?Kısadan "Amerika Şeriat Devletlerince Terkedilmek" başlıklı yazımda yeterli olabilir.

"http://www.kokludegisim.com/index.php?sayfa=kose&ky=52"


14.6.2008






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.