Sayfalar

3 Ağustos 2008 Pazar

Gerçek bir İhanet çemberi öyküsü

Gerçek bir İhanet çemberi öyküsü;

Bu günlere nasıl geldik?

1983-84 yıllarında tenekeden ordu olan "Türk ordusunun Modernize Edilmesi" projesi kapsamında devlet,millet,ABD-AB elbirliği ile kurulan bu örgüt görevini yapmıştır.
Ordu gerçekten tenekeydi,dandikti.Hiç bir caydırıcı özelliği yoktu.Daha 1990'larda, Türklere soykırım yapan,isimlerini değiştiren,karşı gelenleri göçe gönderen, Bulgaristan Devlet Başkanı Jivkov'u kınayan Cumhurbaşkanımız T.ÖZAL şöyle diyordu ;
-"Hele bir 65 milyon olalım o zaman görürsünüz siz"


Zamanın komdeyenleri Zeki Alasya - Metin Akpınar da bu ifadelerle dalga geçiyorlar ve tiyatro kasetleri bile full satıyordu.
İnsaf, Bulgaristan'ın nüfusu o zaman 5 milyon kadar bunun yarısı da Türk.Bizim ise 45 milyon nüfusumuz,1-milyon askerden oluşan "Ordumuz" varken bunu söyledik.Buyurun buradan yakın.
Terör örgütü 24 yıldır ülkemizin güvenlik güçlerini bilerek,bilmeyerek eğitmiş,caydırıcı bir hale getirmiştir.Buraya kadar iyi ama,yaratılan "Bağımsız Kürdistan,Kürt Milliyetçiliği,Kürt-Türk Düşmanlığı," gibi sorunları neyle ortadan kaldıracağımız belli değildir.
Üniversiteler zaten tırışka.Sadece maaş alıp hükümet tehdit etmek,tesettür mü? mini etek mi? giyilmesi konularını 80 yıldır hala geçemediler.Yani ciddi veya mucizevi bir çözüm bulamazlar. Çünkü onlar "Anarşi,bölücülük" çıkarmada ustalaştılar.
1989-1990 yıllarında İstanbul Üniversitelerinden çıkıp eylem yapan ve Polisle çatışan ayrılıkçı örgütün destekçisi öğrencilerin başlarında "Doçentler ve Doktorlardan (!)oluşan liderleri "Polisin gözüne bakarak şöyle diyordu;
- "Çocuklar,Polisi şikayet için şimdi Cumhuriyet Savcılığına gidip topluca dilekçe vereceğiz."

Bu dilekçe konusunu adi suçlular bile daha iyi bilirler.Bunların çoğunun dilekçesi bile değiştirilmeden adliyece kabul edilmez.Onu yazmayı da bilmezler ya.
Bunların "Dokunulmazlıkları olduğundan güvenlik güçleri açıkça işledikleri suçlara, yaptıkları düşmanlıklara bile yasal işlem yapamamaktadırlar.
Oysa bu dokunulmazlıkların nedeni "Bağımsız düşünen beyinler yaratma,üniversitelerde serbest düşünce ortamı oluşturmaları " için verilmiş bir haktır.

Onlar bunu "Devleti bölmek ve parçalamak, anarşist ve terörist üretmek,eğitim için ailelerinin gönderdiği çocuklara devlet kurtartmak(!)" için kullanmaktadırlar.
Doçent,doktor,profesör olabilmek için "herhangi bir Avrupa ülkesinde yayınlanan bir bilim kurumunun dergisinde yabancı dilde icat,keşif sayılabilecek tezlerini yayınlatmaları " sayesinde bu ünvanlara kavuşabilmektedirler.Tabii bu tezleri o kurumlar "Bilimsel" bulurlarsa yayınlarlar.
O yıllardan biraz sonra 1990'lı yıllarda usta gazeteci Uğur DÜNDAR bunların " Üniversitelerin arşivlerinden tırtıklanmış uydurma tezlerin İtalya'da bir kartvizit matbaasına bazı bilimsel dergilerin kopyalarını bastırdıklarını ve Avrupa'da hiç bir bilim kuruluşunun bizim bilim adamlarının makalelerinden haberlerini olmadığını kanıtlamıştı.
Bizde prof'luk kolaydı.

Devleti etkileyebilecek bir ortamda yetişmiş veya bu yerlerden destek alabiliyorsan Prof,Doktor vs olmak için bir matbaa da senin için kolayca bulunurdu.Yeterki bir üniversitede bir "İlmi kendinden menkul" öğretim üyesinin "Çanta Taşıyıcılığını" yapacak kadar seçkin ol.

Ya da;

Devlete baş kaldırıp,isyan düzenleyecek gücü olan herkesi devletin içinde örgütleyecek kadar adamın olsun.Bir kaçakçılık çetesi bile bu iş için yeterliydi.

Bir Avrupa bileti ve biraz paran oldu mu tamam.Dönüşte Prof'sun.Artık sen de bilimsel cahiller ordusunun sözü geçen bir üyesisin.

Aşiret reislerinin yanaşması olanlar bile Prof,Ord.Prof.yüksek yargı Hakimi,Savcısı gibi ünvanlara da kavuşturuldular.Bunlar hep böyle oluverdi.O yüzden ilkesiz profların Tv kanallarında milleti biribirlerine düşürmeleri halen sürmektedir.

Olaylarla bazılarının kimlikleri açıklanınca hemen öğreniveriyoruz.
ABD-AB bilim kuruluşlarının yapacakları bir açıklama ile ülkemizin keskin proflarının,Doktorlarının bir anda tarım işçisinden daha vasıfsız hale düşebileceklerini biliyormuydunuz?
Böyle kirli ilişkiler ağında yetişenlerden bilim adamı olur mu?
Olmaz.
Olsa olsa geçen günkü Prof'un sahte ilaç çetesi olur.İnsanlar sömürülür,bilim adına, hem soyulur hem de kurban edilir.
Bu bilimsiz bilim adamları,1950 yıllarından sonra ABD-AB isteği üzerine,Atatürk'ün bile sağlığında haberi olmadığı bir "Atatürkçülük" "izm"ini ölümünden sonra yarattılar,milleti de çok sevip,iki yüzyıl sonunda ilk defa kendilerine başarı tattıran,ardına düşüp vatan için ölümlere gittikleri bu insandan da bıktırdılar.

Bu "izm" neden tutmadı?

İhanetin iç yüzü ve devleti kemirenlerin kimliği.

Biraz geniş alacağım,bazı geçmiş yazılarımın tekrarı olsa da sizleri yazı arama derdinden kurtarmak için böyle olacak.

Çünkü İsmet Paşa İngiltere'nin isteği üzerine,biraz da kendisinin o taraflı olması sebebiyle 22.Ekim.1938 III.Dersim İsyanı yapan Dersimlileri devlete sokmuştu.Bunlar,Rus işgali sırasında geçen altmış yıla yakın bir süre içinde Rusya'da "Bolşevizm"i kuracak olan generaller ve askerler tarafından eğitilmiş,14.yy."Hurufilik" tarikatının içinden gelmiş insanlardı.

Yani Marks bile "Komün"ü yazma fikrini bunların piri olan "Fazlullah Astarabadi"den almıştır dersem yanılmış olmam.

Osmanlı bu tarikatı yasaklamakla matematiği de yasaklamış olduğundan Osmanlı'da edebiyat ve güzel sanatlar dışında o da "İslami Yöntem"e göre eser veren çıkmamıştır.Osmanlının çöküşü de bu yasaklama sonucu gelişmiştir inancındayım.Yalnız bu Hurufiler ahlaki kuralları zayıf olarak değerlendirilmiş olduğundan yasaklama ağır ve şiddetli olmuştur.Liderini öldüren de İran'daki Türk komutanlardır.Timur'un torunları da desek yalan olmaz.

Sünni Osmanlı'dan ağır baskılar gören,"Katli Vaciptir " diye fetvalar çıkarılan bu insanlarımız o zamanki "Dünyanın Hakim Gücü İngiltere" tarafından "O.T.İ=Osmanlı-Türk-İslam siyaseti"güderek Atatürk'ün Musul-Kerkük,Hatay siyasetlerini yapmayacak birilerine ihtiyaç duymuştur.Bu nedenle bunlar hem devlet düşmanı,hem dışlanmış halk, hem de isyancı özellikleriyle 19.yy'da bile ABD ve Avrupa'nın dikkatini çekmişlerdir.

O.T.İ ayrıca eski Osmanlı halklarını emperyalistlere isyan ettirerek bağımsızlaştırma veya eski Osmanlı'yı kurma fikiridir.Enver Paşa bu yolda ölmüştür.

Atatürk'ün de Musul-Kerkük ve Hatay siyasetleri bu yolda yorumlandığından İngiltere tarafından defteri dürülmüştür.

Atatürk sonrası cumhuriyet ile ilk kez devleti eline geçiren bu "Dersim" halkının asıl özelliği şudur.

Osmanlı'da "Dersim Vilayeti" özerktir.Cumhuriyet kurulunca bunu istemişlerdir.Atatürk bunu ertelemiş,ulusal devlet fikrini çıtlatmıştır.

Bu vilayet 1921'de Koçgiri İsyanını çıkararak isteğinde diretmiştir.Ama Atatürk bu isyanı Giresun' lu Topal Osman Ağa ve çetesine bastırtmıştır.

1925 İngiliz destekli Şeyh Sait İsyanında bu vilayet Devleti desteklemiştir.

Ama yine özerk olamayınca isteği red edilince 1937 ve 1938'de iki isyan birden çıkartmıştır. Sonuncusu 22.Ekim.1938'de yani Atatürk'ün ölümünden 18 gün önce bastırılmıştır.İlk bayan pilot Sabiha GÖKÇEN bile isyanın bastırılması için havadan bombardımana katılmıştır.Tümenle asker kaybedilmiştir.

Osmanlı bile bunları bastırmayı başaramamıştır.

Atatürk'ün Genel Kurmay Başkanı olan Fevzi ÇAKMAK Paşa'ya "Bunlar varoldukça bu devlet gün yüzü görmeyecektir.Bunların kökünü kazıyın.Sağ kimseyi bırakmayın" dediği iddası vardır.

Bu yüzden Tunceli,Atatürk heykelinin günün 24 saati polis tarafından korunan tek vilayetidir.

Ancak Başbakan İsmet İNÖNÜ PAŞA kendisi de Bitlis Ermeni dönmesi olduğundan bunları korumuştur.Atatürk'ün böyle durumda tek çözümü vardır.Adamı çağırır ve kafasına kurşunu sıkar.

İsmet Paşayı çağırır ama gelmez.Ata da yatağında Fransız doktorlar tarafından Lenin misalı sürekli ilaçlanmaktadır.

O da Ankara'ya gelemez.10 Kasım günü İsmet Paşa gelir ve Ata ölür.

Ardından İsmet Paşa hükümet görevini yapar ve Dersim Ağası Seyit Rıza ve elebaşı olan adamlarını Elazığ'da İstiklal Mahkemesi kararı ile idama mahkum ettirir.

Seyit Rıza son arzusu olarak halkına seslenmek ister.Bu isteği kabul edilir.

İşte İsyancı Seyit Rıza'nın son isteği;

"Ey Dersimliler,Biz bu devleti savaşarak yenip yok edemedik.Şimdi sizleri her köye iki hane sürecekler.Bazı yerler toplu gideceksiniz.Gittiğiniz yerlerde çocuklarınıza geldiğiniz yerlerin adlarını koyunuz.Biribirlerinizi bulunuz.Çocuklarınızı okutup devlet içinde yüksek mevkilere getiriniz.

Bu devleti ancak bu şekilde yıkabilirsiniz."demesinin ardından halkına bu yemini ettirir.

Gerçekleşen yemin;

İşte bu yemindir ki,bu halkı Avrupa'nın gözdesi yapar,Almanya ve diğer devletler bunları eğitip geri göndererek devleti zayıf tutmayı başamışlardır.

Avrupa okullarında eğitilip,istihbarat servislerince beyinleri kurgulanan bu insanlar,sağ,sol,irticai, komünist demokratik,laik,Atatürkçü her hareketin içine girmişlerdir.Kalkınma için yapılan her hareket bunların bölücülükleri,ispiyonları ,bozgunculukları ile baltalanmıştır.

Aleviler Atatürkçülüğün bekçisidirler" imajını yaratmayı başarmışlardır.Diğer yandan,"Alevi "Kürt'tür,Sünni Türk'tür" inancını da oluşturmuşlardır.

1969-1980 arası özellikle Doğu Perinçek'in sol hareketi bölmedeki ustalığı halen yazılıp çizilmektedir.

1980 öncesi Necmettin Erbakan Hoca'nın partisinden Milletvekili adayı olarak bile kabul etmediği Tunceli Çemişkezek asıllı Turgut ÖZAL ABD'nin gözdesi olarak PKK olayını gerçekleştirmiş ve buna "Ordunun modernizasyonu" kılıfını da geçirmeyi başarmıştır.

Daha sonra "Benim memurum işini bilir" ve ardından "Damarlarımda Kürt kanı dolaşıyor" gibi sözlerinin ardından Diyarbakır'da çelik paravan ardından konuşurken Lice'li Abdülkadir AKSU'da Urfa Valiliğinden kalkıp Şemdinli'de PKK'lılarla halaylar çekmiştir.

1950'lerden bu yana devletin özellikle Dış işleri,Adalet,Kültür bakanlıklarında,Üniversitelerinde ve tüm kurumlarında da örgütlenerek "her türlü terör eyleminin,ülkeyi geri götüren her hareketin ardında olmuşlardır.

Önceleri de sağ sol,sonra işçi-memur hakları,eşitlik,insan hakları,Kürt ve Alevi hakları gibi her eylemin içinde onları görmek mümkündür.

1980'lerde gerçekleşecek olan Sosyalist Devrim sayelerinde gümbürtüye gitmiştir.

Özal ile memurların devlete bağlılıkları ve adil hizmet ilkeleri yara almıştır.

Bu gün ABD bunlardan B.O.P projesi kapsamında vaz geçince de "Ulusalcı ve Atatürkçü" olmuşlardır.Ben bile neredeyse yedim yani.

Bu resimde,Apo'yu vazgeçmeye ikna etmek için gittiğini yazıyor.Ben samimi bulmadım.

Bursa'da dava arkadaşı hemşehrisi tarafından ihanetle suçlandığı için bacağından vurulan bir vatandaşa inanmak kolay mı?

Atatürk'e düşman ama,"Emperyalizm destekli Atatürkçülüğü" yıllardır yaşatanlar bunlardır.

İspanya'da ETA örgütünün direniş nedeni İspanyolların Katalonları Devlet Memuriyet ve hizmetine sokmamasıdır.

Bunlar devleti elli yıldır yönettikleri halde her türlü bozgunculuk ve yıkıcılıklarını da sürdürmektedirler.

Devlet içinde önce bu temizlik yapılmadıkça bu devlette hiç bir kalkınma hareketi başarıya ulaşamaz.

Ne AKP ne de diğer partiler hiç bir projelerini gerçekleştiremezler.Türk Kürt kavgasının sebebi bunlardır.

"Türk'ten solcu,devrimci olmaz,çünkü biz Türklere karşı devrim yapmak istiyoruz" diyenler bunlardır.

Şeyh Sait "Komünizm gelecek" endişesi ile isyan etmişti.Diğer yönden Dersimliler gibi "Özerklik" isteklerini o kadar önemsemediğini sanıyorum.

1925 İsyanındaki gerekçesi buydu çünkü.

Türk ve Kürtler zaten aynı millettir."Kürt meselesi" başlıklı yazımı okuyunuz.

Önce ve ilk önce bu ayırım bu insanların 1921 Koçgiri İsyanı sonrası nüfus hareketleri takip edilerek bulunmaları ve her türlü devlet hizmetlerinden el çektirilmeleri sağlammalıdır.

Bu yapılmadıkça bu ülkede bir adım bile yol alınması imkansızdır.

60 yıldır daima "her şeye muhalefet,iktidardayken de biribirlerine muhalefet" ederek ülkeye bir tek çivi bile çakılmasını engellemişlerdir.

İşte üniversitelerimizdeki anarşinin,adalet kurumlarındaki tıkanıklığın,devlet dairelerinde vatandaşın itilip kakılmasının,devlet üniforması içinde köylü kadınların başörtülerinin ulu orta çıkarılarak kadınların ve halkın küçük düşürülmelerinin ve AKP oylarının böylece şişirilerek ülke siyasetçilerini ABD-AB kapılarına dilenci edenlerin kimler olduğunuz gördünüz.

AKP içinde de vatansever insan çoktur.Ancak ülke öyle bir teslim edilmiştir ki,devletin içinde gaz kaçıran çaycılar bile süper güçlere ispiyonlanmaktadır.

"Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen adamın ölümünün ardından ülkeyi emperyalistlere teslim edip,ABD-AB emirleri ile milletin gençliğini biribirine kırdırırken "Atatürkçülük" yapmıyorlar mı?
Bu tamamen saçmalıktan başka birşey değildir.
En azından, mücadele ettikleri "Köktendincilik,gericilik" akımları kadar basit,etkisiz,halkı bölen, devlete halkını düşman eden bir siyasetin temsilcileri bu ülkenin en büyük engeli olmuşlardır..
Hatta köktendinciler "Dinde Reform" başlattılar.Bir şekilde,iç veya dış destekli olsa da Rönesans'ı Avrupa'dan 400 yıl sonra uygulayacak kadar cesurlar."Ilımlı İslam fantazileri ,kızlarını üniversite kapılarında hak arama eylemlerine sokmaları,çocuklarına uluslarası bilgi yarışmalarında birincilikler kazandıran eğitimlere gönül vermeleri de bunlara örnektir.

Tartışmalı olsa da bu böyledir.
Devletin bütün kurum ve kuruluşları bir reform,bir rönesans yapılabilmeleri için de önce "devleti yıkmaya and içmiş memur ve görevlilerinden devletin kendini kurtarması gerekir.

"Üçkağıt,fitne fesat üretim merkezleri yerine gerçekten "Kamu kurum ve kuruluşlarımızın,Üniversite ve diğer eğitim kurumlarımızın bağımsız bilim kurumları" haline gelmeleri de böyle sağlanabilir.

Bu örgütlenme sonucu orduyu modernize etmek amacı ile kurulan terör örgütü devlet olma aşamasına gelmiş her gün akan asker,polis ve diğer vatandaşlarımızın kanları aratarak dökülmeye devam etmektedir.

Dün de Ağrı'da malum örgüt mitinginde ilk defa "Said Nursi ve Fethullah Gülen " resimleri taşınmıştır.

Takiyyenin bu kadarına da pes yani.Marksist,ilerici örgüt bunu nasıl yapar?

Kılıf hazır ,bozgunculuğun her türlüsünde varız.

Milliyetçi komünizmin adı faşizmdir.Yeri de bellidir.Bu yüzden hiç bir şeyde ilke yoktur.

Artık her türlü kavga bir yana bırakılarak bu kan dindirilmelidir.

Sermaye,Siyaset,Sivil halk,Silahlı Kuvvetler yani kutsal "dört S" bir şey yapmalıdır.

Ama kolay mı bunu yapmak?

500.milyon Avronun üzerinde yıllık bir ticareti de el altında tutmak gibi alışkanlıkları da olan örgüt artık kolay emir kabul edecek durumda da değildir.

Bundan beslenen,rüşvetçi memur,siyasetçi,iş dünyası bunlara karşı koymaya girebilir mi?

Vatansever kaç siyasetçi kendi güvenliklerini benim bu yazıyı yazmam kadar risk altına alabililr ki?
Mehmet Ağar'ın dediği gibi" Görev verilirse her zaman önde giderim" anlayışı içinde de değil

"ülkenin ferdi oldukça görevsiz de olsam ülke yararına her zaman çalışırım" anlayışı içinde çalışacak kaç kişi vardır ki?

Ama olmalıdır.

Atatürk İsmet İnönü 1936 iyi günleri.


"Bizi de kurtarsana paşam" diyen Mısır'lı başbakan'a;

"Vatan için ölecek 500.000 kişi bulabilirmisin?" diye soran Atatürk'e

"Vallahi mümkün değil" diyen Mısır'lı başbakanın halkına döndük mü yoksa?

Bazen insanlar görevi kendi kendilerine verirler.
Çok riskli de olsa bu artık herkesçe görülen bilinen bir durumdur.
Yıllardır vatan evlatlarına yumuşacık koltuklardan,kıçları incinmeden

"-Kurban ol" diyenler;
Bir kez de vatanın ve halkın birliği için, yarattığınız arap saçı sorunları çözmek için;
"-Kurban olayım" diyecek insanlar kalmamışmıdır?

Eyyy keykubat kim bulur,kim okur ki senin yazını? Hele hele kim dinler senin lafını ya.Yeşillik olsun işte.
Kim ister böyle çözümü?Her millet layık olduğu şekilde yönetilmez mi ki zaten?
Boş ver gitsin! demekle olmuyor diye yazdık yine.


Keykubat


---------------------------Biraz alıntı----------------------

(Hepsi böyle olsaydı bu meleket bu kadar düşermiydi?

Tu Tırka, Kırmanca? ‘Sen Türk müsün, Kırmanc mısın?’
Öğrenci:
- Ez ne Tırko, ne Kırmanco! ‘Ben ne Türküm, ne de Kırmanc’ım.’
- Ma çıka? ‘Ya nesin?’
Öğrenci:
- Ez qoministo! ‘Ben komünistim!’
"Ez" Arapça'daki "El" belirtecinin Dersimcesi.Tercümede "ez" "ben" anlamında çevrilse de o kelime sadece "komünist" olarak tercüme edilir.
Sayıları tavla sayıları yani Farsça 1-yek ,2-dü,3-se,4-car,5-penc,6-şeş gibi)

Daha fazla bilgi için kendi sitelerine bakın ve tanıyınız.Bunu yazan arkadaş bu öğrenciye bu bilinci veren Dersimli öğretmene kızıyor.Kendisi latin harfleri ile milliyetçilik yapıyor.Hadi biz siyaseten değiştik ve değiştirdik ama koskoca bir tarihimiz ve kökenizmiz,sayısız lehçe ve alfabelerimiz var.

Buralarda eşkiya kültüründen başka bir Türk kültürü var dillerinde ve geleneklerinde biraz da komşu yerli kavimlerden bir şeyler.

Oysa yarısı Türkçe olan bu konuşmada kullanılan kelimelerle ırkçılık yapmak nereye varır ki?Zaten kendilerinin de ne olduklarına dair bir tespitleri yoktur.Bütün buluntular bunların eski zerdüşt inancına bağlı,devlet baskısından kurtulmak için dağlara sığınımış diğer eşkiyalarla karışımış kimliğini kaybetmiş insanlar olduklarını da yazıyorlar.

Ama inat işte.Eşkiyalık ruhlarında var.Bunu kendileri yazıyor,tıklayın girin.

Kendileri çok güzel derler."Solculuk çıkana kadar eşkiyaydık.Solculuk sonrası devrimci eşkiya olduk"

Yani asıl amaç eşkiyalık ve dumanlı havalardan bir şeyler kurtarabilmektir.Atatürkçülüklerinin ardında kendilerini yeniden ABD-AB'li efendilerine kabul ettirme çabalarıdır.Bunlarla yapılan birliktelikte Türk milleti onların tanınmasından başka bir fikre hizmet etmiş olmayacaktır inancındayım.Çünkü bunlar eşkiyadırlar,eşkiyalığın fikri de zikri de bellidir.

Bu linki verdiğim site de bunların milliyetçisi.Bu arkadaş emperyalizm destekli kökensiz,dilsiz milliyetçilik kurgulayıp masum insanların ölümüne çanak tutuyor.Onlar bu inatta durdukça da devlet te duracaktır elbet.Olan fakir fukaraya olacak,bu işin başları da ceplerini dolduracaklardır.

İnsan yeri gelince ailesini bile terk ediyor ki bir kavimi devlet terk etmesin.

Ben bunları yazmakla iftira etmiyorum.Girin okuyun o kadar güzel konular var ki.

Türk kökenli olmak dışında milliyet kökeni bulamadıkları halde olmayan bir milliyetçilik yapanların halini görün.

http://www.dersim.dk/new_page_2.htm)
Bakın ifadelere;

"Seyit Riza ve Dersimliler Hakkinda Türklerin asil dusuncesini “sansursuz” yazan ve aslinda Dersim Hakkinda turk devletini asil fikrini temsil eden Nasit Hakki gazeteci-ajan olarak Seyit Riza Hakkindaki bu yazisi kayda deger bir yazidir
Kaynak:Derebeyi ve Dersim 1931 Ankara
Sayfa:43-53
Nasit Hakki
Seyit Rıza, Pizevank'ta türbesi, ama ufak bir kaleyi andıran mazgallı, siperli türbesinde yatan Seyit İbrahim isminde birinin oğludur, altmış beş yaşların da uzun boylu, mütenasip endamlı, kır sakallı, siyah . ve gümrah kaşlı, cazibeli gözlü, büyük ve gagamsı bu runlu bir dağlıdır. Başına giydiği külahın üzerine ye şil ve siyah karışık sarık sarar, ayağına şalvar ve sırtına bir palto giyer, bu dinç heyet, Dersinrin en tipik adamıdır. Allak, oynak, elastik, politik Seyidin, iç hayatı bir sırdır. Esrar içer derler ve fakat sıhhatine çok itina ettiği de müsellemdir.
Seyit Rıza, Karaballı, Ferhat, Abbas, Kırgan ve La cm ıiış.a£ı aşiyretlerine Allah tarafından mı, Peygamber tarafından mı musallat edilmiş olduğu bilinmiyen bir ihtirastır. Bunun girdiği bir evin halkı, artık cehennemlik değildir. Bir ev onu celbe muvaffak olduktan son ra yarin ahrette, Cenneti Âlâda bir köşk temin etmiş demektir. Seyit nazlıdır, her eve her çadıra gitmez. Onun gönlünü yapmak her türlü fedakârlığın ihıiyariyle kabildir.

Seyit, bütün kullarının etvar ve harekâtından müteessirdir, muğberdir. Onun rızasini, Allahin
ve Ali'nin elemek olan rızasını, tahsil etmiyenlere ne yazık!....
İşte bu Seyit Rza'nın dedeleri hiç bir hükümet saygısı bilmeden Sultan Hamit devrine kadar geldiler.

Her Erzincan seyahati, muhitte tegallübü, te-cebbürü artırma için yeni bir kudret kaynağı olur,yeni bir hamle imkânı verirdi-
1324 senesi ilkbaharında artık Dersim, bir istibdat sultanı için bile hazmedilemiyecek kadar azmıştı Dersim, hiç bir şey dinlemiyordu. Bugün en akıllı ve uslu görünen Dersim başlan, en önde Diyap Ağa ol duğu halde ayaklanmışlar, Ovacık havalisinde bulu nan kıtaatı muhasara etmişlerdi. Asî dersimlilere Seyit Rıza kumanda ediyordu. Garnizon kumandanı neden sonra bir neferi muhasara hattından kaçırarak Kemah'a gönderebildi ve oradan Dördüncü Ordu Müşürünü haberdar etti. Dördüncü Ordu Müşürü, ni hayet Alldülhamit'ten Dersim'i tedip iradesini alabil di. Hemen rlört taraftan 17-13 tabur asker toplandı
Taburlar önce muhasarayı kaldırarak Ovacık garni jzonunu kurtardılar. Hozatlı asiler, kamilen Munzur 'suyu tarafına atıldı, bir kısmı dağa iltica etti..
Tam o sırada, meşrutiyet iylan edildi. Ağalar şaşırdılar, memurlar şaşaladılar, eşkıya mukavemetten vaz geçti, takip durdu, yeri yurdu dağılan ağaların bu yumuşaklığını gören kumandan:
— Bizim vazifemiz tamam. Artık bundan sonrası idarei mülkiyenindir, diyerek işin içinden temizce çık mak yolunu tuttu.
Mutasarrıf, ağalardan para sızdırmak için kemküm etti ise de kimse dinlemedi ve nihayet askerî harekâtın tatiline karar verildi.
Asker garnizonlarına dönünce Dersim gene eski
Dersim oldu. Harekât neticesiz kaldı, yapılan feda
kârlıklar boşa gitti. Seyit Rıza bu hareketin de kalıra
manı idi.
Seyit
Rıza menfaati için her şeyi yapabilecek bir tıynette idi.
Meşrutiyetten evel Ermeni komiteleriyle de birlikte çalışmış, Taşnaksiyon komitesine yazılarak, onların gayelerine andiçmiş elerlerdi.
Üstelik millî mücadelenin başlarında Zara ve Ümraniye havalisinde karışıklıklar çıkaran aşiyret
reislerinden Alişan Beyin kâtibi, akıl hocası olan Alişer ve Koçkiri aşiyretinden elini kana bulayan birçok katiller senelerdenberi Seyit Rrzaya iltica etmişti. Alişeri bir tesadüf mü, yoksa bir tertip mi Seyit Rıza'ya kâtip yapmıştı, o da meçhuldü....
1925 şubatında Şeyh Sait isyan ettiği vakit, Dersim ağaları cumhuriyete inkıyatlarını teyide geldikleri vakit, Seyit Rıza bunların arasında yoktu. Filhakiyka o yerinden kımıldamadı, amma kedisi nitı şayanı iytimat1 bir adattı olmadığını ispat etti...
1925 mayısında1 Dersimin merkezine kadar teftiş için giden Ordu JVlüfettişi, bu dersimli ağayı Hozat'ta da "el öpmiye gelenler,, arasında görmemişti... Seyit Riga'nın'adı "cumhuriyet bendesi,, ağalar arasında kocaman bir istifham işareti gibi dolaşıyordu.
Ben Seyit Rıza'yı görmedim, fakat Dersiııl'in kasabalısından, bir Sivaslıdan, bir eğinliden farkı olnıiyan kasabalısından Seyit Rıza'yı şöyle din ledim:
— Dersimlinin kurt olmadığını tarih ve fen açık gösterir. Fakat nediyeyim, efendim bu zavallıların başında bu belalar, bu seyitler ve hele Seyit Rıza varken bunların ne türklüğü, ne insanhğ kalyor.
Hakikaten bunlar Horasandan gelme türk evlat lan, Timurleng'in akınında bu dağlara kaçan türk kabileleri, Yavuz Çaldıranca geçerken önünden ka çarak dağlara tırmanan kızılbaş türkler ve bir az da öteden beriden gelip bu dağlara sığınan muhtelif
insanlardır. Fakat ben bunlara nasıl türk diyeyim. Bunlar halâ kurunuulâ hayatı yaşıyor, köçebeliği bırakmiyor, benim gibi, aralarında aşiyret hayatı çözülmüş köylüler gibi yaşamıyor... Ve düşünmi yor..
Kaçgöç yok... Sünnete bir ustura dokundurup bir az kan çıkarmakla insan müslüman olur mu? Aile hayatları bizimkiniden bambaşka... Bir kardeşin aldığı karıya diğeri bilâperva tasarruftan çekinmez; namus telâkkileri bize uymaz.
Şunun bunun malını çalıp . öldürmeyi en tatlı iş sayarlar. Yalnız kurşunla ölmiyenlerin anaları meza
Her çocuk ilk terbiyeyi silahla alır.
Başkasının malını çalmaktan çekinmemek, s' rı başında ağlar, dövünür.
Adam öldürmek için korkmamak,
Devleti tanımamak,
Devlete karşıkorken elele vermek, bu terbiyenin baş şartlarıdır.
Aralarındaki kan ihtilaflarına da inan olmaz.. Emin olun, kendi ağalık mevcudiyetlerine vuracak her hareket karşısında bibirlerine karşı iki ellen de kanda olsa, unutur ve birleşirler. Çünkü ağalıklarını hep bu birliğe borçludurlar.
Hırsları kabardı mı, kendi aşiyretlerinden mi, dost aşiyretten mi demezler. Malına, ırzına, hayatına kasttan çekinmezler ve hatta hazduyarlar.
Birgün Seyit Rıza'nın yanında idim.
Civardan bir köylü ve karısı ağlıyarak geldfve Seyid'in mekruh ayağına kapandı:
—Ne olur, hayvanımı size getirmişler, verin... diye yalvarir
adını unuttuğum adamına gitmesini ve işe onun bakacağını söyledi.
Köylüler yine ağlıyor ve belki merhamete geliı de verir diye yalvarrnıya devam ediyorlardı.Seyit, sakalını sığadı ve bana döndü:
—Görüyor musun, malı giden ne tuhaf oluyor.
diye gülmeye başladı. Seyit gülüyor, etrafında diz çö
ken dört beş avenesi bu sözü kahkahalariyle teyit
ediyorlardı.
Oğlu yanıma sokuldu:
—Ne yapalım, bizde böyle vergi alır, fukara yü zünden geçiniriz, dedi. Sonra öğrendim; Seyit Rıza imi biçare köylüyü işine bakacak, diye gönderdiği adam, herzamanki tarifeyi tatbik etmiş. (300) meçi; diye almadıkça katırı vermemiş...
Aslen neslen Türk olduğuna şüphem olmasa da böyle adamlara nasl türk diyeyim.,,
Seyit Rızaya çok kızgın olan kasabalıdosturnun fikrine bir noktadan ilişmeden geçemiyeceğim. Ara dan seyidi, ağayı kaldırınca dersimli, kolay ve çabuk yontulmaya müstait, sıhhatli, çalışkan bir çifçi malzemesi olur. Onu böyle gösteren, yaşadığı aşiyret hayatı, zebunu olduğu seyit korkusudur.
Yukarı Abbas aşiyreti, Mori Mustafa, îkisor ve Seyit İbrahim zadeler kabiylelerinden mürekkeptir. Nüfusu üç bin kadardır. İki bin kadar sığır, beş binden fazla koyun ve keçisi, altmış bineği vardır. A-şiyretin Seyit Rıza'dan sonra başı Haçeli köyünde oturan kardaşı Seyit Ağadır. Seyit Rıza'nın üç oğlu vardi". Şeyh Hasan, Hüseyin ve Baba. Seyit Ağanın da oğulları kör Ali Haydar, Seyit Rızanin damadı Şükrü ve Rehber İbrahim Ağalardır.
En dost geçindikleri aşiyret, Kırgın ile Yukarı Karaballıdır. Kalan, Demenan ve Bahtiyarlar anane vî düşmanlarıdır."
Biraz da İngiliz Arkeolog Henry Layard namussuzunun karıştırmalarının izleri;
"
M.Ö. 2200'de Mezopotamya'da cereyan ettigi tahmin edilen Tufan olayi ile ilgili Sümer efsanesini hepimiz duymusuzdur. Efsanenin kahramani Sümer krali oldugu söylenen Nuh'tur.
Nuh'un adlari çok. Xisoutros, Ziusudra, ve Utnapisti bunlardan sadece bir kaçidir.Hepimizin asina oldugu Hizir'in ve Eli'nin dahi Nuh'la ayni kisi oldugunu öne sürenler var.
Efsaneye göre, Tanri yoldan çiktigini düsündügü insanligi büyük bir sel baskini ile yok etmeye karar verir.Yalnizca dogru yoldan sapmamis tek kisi olan Nuh'u hariç tutar. Nuh'a kendisini ve ailesini kurtarmasi için bir gemi yapmasini bildirir. Nuh, söyleneni yapar. Ardindan kirk gün yagmur yagar ve her taraf su altinda kalir.Tufan denilen bu faciadan yalnizca kalintilari aranmakta olan ünlü gemideki Nuh ve ailesi kurtulur.
Böylece, Adem'den sonra insanligin ikinci kez Nuh'un soyundan türedigi rivayet edilir.Sular çekildiginde Nuh'un gemisinin Dogu Anadolu'daki yüksek bir dagda karaya oturdugu söylenir. Incil'e göre Agri Daginda , Kuran'a göre Cudi'de. Bazi kaynaklara göre de Elbruz'da veya bir baska yerde."
Bunu yazan Zacharıa Zitchin'in "12.gezegen" serisini ve benim "Yaratılış efsaneleri" serimi okumamış.
Aslında okumaya o kadar düşkün bu insanları bu eylemlere sokan emperyalizm de ağaları,pirleri de hepsi kahrolsun.Değermi bunca masum kana?
Kısacık bir ömre barışı çok gören hiç bir zihniyet cezasız kalmasın.Olmayacak Dersim hayaline memleketin en dinç insanları olan bu gençler harcanıp gidiyorlar.Onlarla da bizlerin çocukları.
Kim kazanıyor?
Emperyalizm!!!
Dersim'i hedef yapan ne?
Kendi hırsı.
Artık dağlar emin değildir.Bilesiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.