Sayfalar

15 Ağustos 2008 Cuma

93 MUHACİRLERİ VE YENİMAHALLE KÖYÜ-BİGA

Bu köy ve Çanakkale ili ,Ege,Akdeniz ve haliyle Marmara bölgelerine yoğun olarak yerleştirilmiş Bulgaristan ve Kafkasya kökenli 5.000.000.kişiden oluşan bu mağdur kitlelerin küçük bir parçası olan bu halk da 93 Muhaciri olduğundan dolayı muhacerat (göçmenlik) nedenlerini de açıklamak la yazıya başlamanın bilmeyenler için aydınlatıcı olacağı inancındayım.

93 HARBİ ve GÖÇMENLERİ

93 Muhacirleri İstanbul Karaköy rıhtımında
1876-1878 Osmanlı-Rus savaşı veya eski Rumi takvime göre olay Rumi 1293 yılında başladığından dolayı Osmanlı halkı arasında “93 Harbi” adıyla daha yaygın olarak bilinir.
Sadrazam (Başbakan ) Mithat Paşa ve Savaş Bakanı veya Harbiye Nazırı olan Müşir Redif Paşa’nın kaybedilen toprakları geri alma bahanesi ile Sultan II.Abdülhamit’e yaptıkları baskı sonucu çıkan bu savaş Osmanlı ordularının büyük bir yenilgisi ile sonuçlanmıştır.
(Ne olduysa bu devşirmelerden olmadı mı? O zamanın pazarlamacı Tayyip’i de onlardı. Allah’tan Tayyip onlar gibi “savaş ve soykırım” ile pazarlamıyor.Belki böyle emredilmiştir ya :)) )
Batıdan İstanbul Yeşilköy önlerine,doğudan ise Karadeniz-Sinop’a ve Doğu Anadolu’da da Hakkari ili hudutlarına kadar Rus orduları Osmanlı'yı işgal etmiştir.Yeşilköy cıvarında durup çadırının kuran Rus Orduları Başkomutanı Grandük Nikola’nın önüne çıkan İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Elliot’un
“Buradan bir adım daha atarsanız İngiltere’ye Savaş ilan etmiş sayılacaksınız” ikazı ile Rus ordusunu durdurmuş ve Yeşilköy’de bulunan Ayestefanos Kilisesinde,03 Mart 1878’de bu kilisenin adı ile anılacak olan “Ayestefanos Antlaşmasının” imzalanmasını sağlaması üzerine savaş sona erer.Ancak görüşmeleri Berlin anlaşmaları ile neticelenir.



SAVAŞ SONUCU GÖRÜLEN BÜYÜK GÖÇLERİN NEDENLERİ;
1876-1878 Osmanlı Rus savaşından bir sahne
Rus Çarlığının,Avrupa'da "Osmanlı'yı Avrupa'dan Sürme" planına destek sağlamak için kamu oyu oluşturmak amacı ile Belçika-Brüksel'de "Le Nord" gazetesini satın alır ve diğer yandan zengin ve güzel bir kadın olan Olga Novkov'u İngiltere Londra Claridge otelinde 1868 yılında görevlendirir.Bu kadın daha sonra İngiliz Liberal Partisinin başına geçip Başbakan olacak ve "Türkler geldikleri gibi pılı pırtılarını toplayıp Orta Asya'ya gitmelidirler" diyecek bir adamı güzel sinesinde ikna edecektir.Başka güzel Rus kadınları da diğer İngiliz parlamenterlerini.
Ama Rusların da Balkanlar ile boğazları ele geçirme,Kafkaslardan da İpekyolunu kesme durumu ortaya çıkarsa çıkarlarının da zora gireceğini düşünerek;
İngiltere'nin İrlanda sebebi ile,Rusya'nın da Polonya sebebi ile Balkanlarda "Panslavizm" milliyetçiliğini desteklememeleri gerektiiğini,sonunda bu kavimlerin "Tam Bağımsızlık " istediklerini başka şekilde tatmin edilmelerinin mümkün olmadığını Rus elçisine 09.6.1876 söyleyecektir.
İlave olarak da;

Sırp ve Karadağlıların ayaklanmaları yüzünden çok kan dökülmesini engelleyemeyeceklerini, Sırbistan ve Karadağ'ı desteklemekle Rusya'nın hata ettiğini artık çatışmanın kaçınılmaz olduğunu,şimdilik çatışmanın sonucunda kazanan taraf Türkiye olur da isyancılara tiranik baskılar yapmaya başlarsa büyük devletler olarak "insanlık adına (!) araya gireceklerini söyler.

Böylece,Hıristiyan halkların Rusya'nın yanında yer almasını engellemeyi de hesaplamıştır. Oysa Rusya sadece Slav kökenli Sırp,Hırvat ve Karadağlıları desteklemekle kalmamış Bulgarları da Yunanlıları da kışkırtarak Osmanlı'yı bölme siyasetini sürdürmüştür.Çıkardığı isyanların bastırılmasında ölen Türk veya bölge halkından olan herkesi de resimlerini de çekerek batı basınında "Türkler Hristiyanları kıyıyor" diye yayınlar da yaptırmıştır.Doğu'da Ermenileri de örgütleme çalışmaları daha bu tarihlerde başlatılmıştır.İşte bunlar ile Osmanlı Rusya'ya savaş ilan etmeye zorlanmıştır.
1876-78 Osmanlı Rus Harbi sonunda,Rus Çarının ve ordularının kendilerini “İslam’ı Avrupa’ dan süren” “İsa’nın Kılıcı” ilan etme ve Ortodoks Hristiyanlığının merkezi olma hevesleri ile işgal ettikleri Balkan ve Kafkas bölgelerinde "Haçlı Seferi" yürüttükleri" inancında olduklarından korkunç soykırımlar gerçekleştirilmiştir.

Bu korkunç soykırımlardan biri de topluca bir eve veya camiye doldurup diri diri yakmalarıdır.
1919'da İstanbul işgal edildiğinde de Ermeni ve Rumlar namaz kılan İstanbullulara da bu ölümü reva göreceklerdir.
Hristiyanların İsevi ve Musevi olmayanları ateşte yakma inançlarının kaynağı Tevrat ve İncildir.Çünkü Nuh oğlu Sam ve onun soyundan gelen Sami kavmi Allah tarafından seçilmiştir ve cennete bunlar gireceklerdir.Kıyametten önce de Özellikle Yafes soyu Türkleri sonra da Ham soyu Kuzey Afrika Arapları ve Zencilerle "İsa Mesih'i beklemek üzere büyük savaş yapacaklardır.Bizim millet inkar etse de Tevrat ve İncil böyle yazmaktadır ve onlar zaten Muhammed'e de "Şeytan" demektedirler.Bu yüzden Tüm Muhammediler de yakılacaktır. İsterse Sami soyu olsun. İşte ayetler;
“Tevrat-
Yas.20: 13 Tanrınız RAB kenti elinize teslim edince, orada yaşayan
bütün erkekleri kılıçtan geçirin.


Yeşu.6: 24 Sonra kenti içindekilerle birlikte ateşe verdiler. Ancak altını ve gümüşü, tunç ve demir eşyayı Rabbin Tapınağı'nın hazinesine koydular.”

Lev.20: 13 Bir erkek başka bir erkekle cinsel ilişki kurarsa, ikisi de iğrençlik etmiş olur. Kesinlikle öldürülecekler. Ölümü hak etmişlerdir.

Lev.18: 24 "Bu davranışların hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin. Çünkü önünüzden kovacağım uluslar böyle kirlendiler.

Lev.18: 25 Onların yüzünden ülke bile kirlendi. Günahından ötürü ülkeyi cezalandırdım. Ülke, üzerinde yaşayan halkı kusuyor”

Ayetlerini yorumla"nması sonucu Hıristiyan ve Yahudi olmayanların tümü “Eşcinseldir” (Levililer 18:24-25) yorumu hıristiyan din ulemalarınca yapılmıştır.


Ve ;
ÜSTÜN IRK
Tevrat'ta İbrahim Peygamberin,Ortadoğu'daki kavimlerin çok tanrıya tapmaları ve sapık cinsel ilişkiler ve yaşam tarzları içinde olduklarından dolayı Tanrı Yahve'nin onları cezalandırmak için İbrahim Peygamberin neslini seçtiği işlenir.

İncil Tevratında bahsi geçen,Mısır Kralı Tutmosis II.'nin hediye ettiği Kuzey Afrikalı köle Prenses "Hagar veya Hacer'den olan İsmail peygamberin soyunu annesi "asil" kavim olmadığı için yüceltmez.(Tevrat-Yaratılış Hacer ile İsmail -Bölüm 16.)

Babaları bir anaları ayrı kız kardeşi olan Sara'dan olan İshak peygamberin iki oğlundan küçüğü olan "Yakup " ile Allah güreşir ve ona "İsrail=Tanrı ile güreşen" adını verir ve onun soyundan peygamberler getirir. Bildiğimiz Yahudiler veya Museviler Yakup soyundan gelenlerdir.(Tevrat Yaratılış Bölüm 32:28.ayet) 
Oysa, Arap dilinden bozma, Aramice kelimelerde içeren Yahudi İbranicesi, dil ve alfabe olarak Arap dili ile alfabesinin bozulmuşundan üretilmiştir. Kendi başına bir dil ve alfabesi olmadığı gibi, İSRA" da Kur'an İsra Suresi tefsirinde "Gece yürüyüşü" olarak karşılığını Elmalılı Hamdi Yazır açıklar. Gece yürüyüşünden kasıt, eski Sümer, Mısır,i Hint, İran dinlerinin hepsinde, insanlara haberci peygamber-aracı seçen tanrı onunla gece yürüyüşüne çıkar. Bu gezi gökleri ve yer yüzünü de içerir. "İSRAİL=Allah ile güreşip yenen" anlamında Yakup peygambere yakıştırılan sıfat ise, İran şeytana ibadet dini olan Zervanilikteki şeytan Ehriman karakterinden uyarlamadır. Bunlar üstün falan değil, Mısır'dan kovulmuş cüzzamlı, asiler ordusudur. Ama gel de bunlara anlat.

Hz.Muhammed de İsmail soyuna verilen bir teselli'dir.Bu yüzden de Kuran-ı Kerim;

Şuara Suresi- 7:"Şehirlerin anası Mekke ve çevresinde bulunanları şüphe götürmeyen o kıyamet gününün dehşetinden haber veresin diye sana Arapça okunan bir kitap vahiy ettik.Mahşerde toplananlardan bir kısmı da cehenneme gider" ayeti ile Kuranın gelişinin Allahü Teala'nın İsmail soyunu sonunda onurlandırması dile getirilmektedir.Yani Kuran=İslam sadece "Mekke ve Çevresinde " yaşayan İsmail soyu Araplarına gelmiştir.Diğer Araplar ise İbrahim soyundan çok çok eski kavimlerdir ve coğrafi ortaklık dışında hiç bir bağları yoktur.

Bu yüzden Mekke Arapları kendilerini üstün ırk saymaktadırlar.Oysa bunlar yeni oluşmuş kavimlerdir ve yeryüzündeki bütün kavimleri yok etmekle görevlidirler.Tevrat,Zebur,İncil ve Kuran hepsi İbrahim Peygamber soyuna inmiş kitaplardır.
İbrahim ve ailesinin yola çıkışları
Diğer kavimleri de aldatarak özlerinden koparıp kendilerine hizmet ettirmektir.Bunu da başarmışlardır.Türkler de Osmanlı yıkılıncaya kadar "Surre alayları" adını verdikleri her türlü mücevheratı içeren hazinelerden oluşan hediye kervanları ile her yıl Mekke Araplarını "Allah'ın lutfuna Türkler de nail olsun diye Arapların dua etmesi için hediyelere boğarlardı ki bu Türklerin Çanakkale gibi varoluş savaşı olduğu esnada bile eksik edilmemiştir.Bu yazıda da halkımızın ve devletimizin de durumu ortada iken.
Oysa Kuran-ı Kerrim İbrahim Suresi 4.Ayet:"Biz,apaçık anlatmaları için "her peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik." demektedir.Yani Türkler İbrahim soyunu cezalandırmak için seçilmiş İsra Suresi 16.Ayette bahsedilen "Pek güçlü kullarım " dediği millet olduğu inancındayım. Oysa Araplar o kavmi "Yecüc-Mecüc" olarak anlayarak yanlış yorum yapmaktadırlar.
İşte onların bu amaçla "SEÇİLMİŞ ÜSTÜN IRK" olduklarını gösteren Tevrat ayetlerinden bir kaçı aşağıdadır.
Şekem'de Yenilenen Antlaşma
BÖLÜM 24Yeşu.24: 1 Yeşu İsrail oymaklarının tümünü Şekem'de topladıktan sonra, İsrail'in ileri gelenlerini, boy başlarını, hakimlerini, görevlilerini yanına çağırdı. Hepsi gelip Tanrı'nın önünde durdular.
Yeşu.24: 2 Yeşu bütün halka, "İsrail'in Tanrısı RAB şöyle diyor" diye söze başladı, "'İbrahim'in ve Nahor'un babası Terah ve öbür atalarınız eski çağlarda Fırat Irmağı'nın ötesinde yaşar, başka ilahlara kulluk ederlerdi.
Yeşu.24: 3 Ama ben atanız İbrahim'i ırmağın öte yakasından alıp bütün Kenan topraklarında dolaştırdım; soyunu çoğalttım, ona İshak'ı verdim.
Yeşu.24: 4 İshak'a da Yakup ve Esav'ı verdim. Esav'a mülk edinmesi için Seir dağlık bölgesini bağışladım. Yakup'la oğulları ise Mısır'a gittiler.
Yeşu.24: 5 Ardından Musa ile Harun'u Mısır'a gönderdim. Orada yaptıklarımla Mısırlılar'ı felakete uğrattım; sonra sizi Mısır'dan çıkardım.
Lev.20: 22 "'Bütün kurallarıma, ilkelerime uyacak, onları yerine getireceksiniz. Öyle ki, yaşamak üzere sizi götüreceğim ülke sizi dışarı kusmasın.
Lev.20: 23 Önünüzden kovacağım ulusların törelerine göre yaşamayacaksınız. Çünkü onlar bütün bu kötülükleri yaptılar. Bu yüzden onlardan nefret ettim.

Lev.20: 24 Oysa, Siz onların topraklarını sahipleneceksiniz. Bal ve süt akan bu ülkeyi (*)size mülk olarak vereceğim, dedim. Sizi öteki uluslardan ayrı tutan Tanrınız RAB benim.


"Siz Tanrınız RAB'bin çocuklarısınız. Ölülere ağıt yakmak için bedeninize yara açmayacaksınız. İki kaş arasındaki tüyleri almayacaksınız. Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. RAB öz halkı olmanız için yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti."

(Yasanın Tekrarı Bölümü,14/1-2)
"Siz Tanrınız RAB için kutsal bir halksınız. Tanrınız RAB, öz halkı olmanız için, yeryüzündeki bütün halkların arasından sizi seçti."
(Yasanın Tekrarı Bölümü, 7/6)

Başka bir kaynakta Yahudilerin ağzından kendi üstün ırk fikirleri.


Tevrat kitabı. Kitap böyle olur
Sayfalısına Mushaf denilir
"Tanrı tüm evreni dört temel ayırım yani,mineral, bitki, hayvan ve insan üzerine kurmuşsa da, aslında beşinci bir türün var olduğu yazılmıştır. Bu da Am İsrael, yani Yahudilerdir. O'nun dördüncü türden, konuşanlar topluluğu insanlardan ayıran mesafe,
insanı hayvandan ayıran mesafeden daha az değildir."
(Rav Yoel Kahn,"La cinquieme dimension" Rencontres Habad no.25,1989,sf.15)
Şimdi “Tekvin veya İlk Ahit” olarak bilinen İncil Tevrat’ının yukarıdaki ayetleri uyarınca eşcinsellik ve inançsızlık nedeniyle yakılarak öldürülmesi” ayetlerle bildirildiğinden,Tuna boylarından İstanbul’a kadar geçen bölgelerde,öncelikle kendilerine ordu harici karşı koyan halklardan başlamak üzere,500.000 Türk'ün katledildiği hakkında tarihi kaynaklar arasında bir uymu vardır.Son zamanlarda ortaya atılan bazı iddialara göre sadece Rumeli’de 5000.000 Türk’ü bu şekilde katletmiştir.
İşte bu soykırımların sonucunda Anadolu’ya göçmeye çalışan halkı da kah yakalayıp kah arkadan vurmuşlar,kurtulabilenlerden Rumeli ve Kafkasya’dan 5.000.000. kişinin göçtüğü resmi kayıtlardan bilinmekteyse de bu rakamın çok düşük olduğu herkesce kabul gören bir gerçektir.Son yapılan Tv proğramlarında bunu ""30.000.00o."'u bulduğu dile getirilmekteyse de bu da afaki bulunmaktadır.Bu da abartılı osa da 1895 yılına kadar Türklerin,1910 yılına kadar da Çerkezlerin askere alınması zaten daha sonra yapılan Berlin antlaşmaları ile sağlanmıştır.Bulgaristan Türklerinin askere 1895 yılında askere alınmaları ise hükümetin ricası ile sağlanmıştır.Yoksa ikisi için de verilen tarih aynıydı.
Bu tarihten sonra çıkan savaşlarda tükenen Anadolu halkının yardımına bu Balkan Muhacirleri yetişmiş ve ileride de Çerkezlerin katılmasıyla güç bela şu topraklar kurtarılmıştır.

Kurtuluş savaşı dahil olmak üzere 1878 yılından sonra Kürtlerin bu mücadelede hiç bir yeri yoktur.Bakmayın Çanakkale'deydik demelerine.

Saysınlar bakalım.Bir kaç tane el altından dini bütün sünni şeyhi bir kaç Kürdü gönderdiği hakkında yazılara rastlanmaktadır.1917 Ekim Devrimine kadar bölgenin Rus işgalinde olduğu zaten açıkça bellidir.Bu yüzden Çanakkale'de savaşanlar arasında onlardan daha fazla belki Tunuslu,Suriyeli vardır.

Neyse göçe geri dönelim,benim dedem de böyle göç esnasında kağnıda doğmuş diye öğrendim.
I.Dünya savaşında Polonya-Galiçya cephelerinden Kafkasya,Irak ve Hicaz taraflarına uzanan bir askerlik hayatı devletin yenilgisi ve “teslim olun” emri ile son bulmuştur.
Köyüne döndüğünde ihtiyacı olmasına,yetim olmasına rağmen devletin verdiği maaşı almayı ret etmiş bu fedakar insan olan “Kel Mutallip” lakaplı resmini dahi görmediğim dedemi ve onun asker arkadaşlarını da bu yazı bahanesi ile rahmetle anmak istiyorum.
Bu durumda olup da bu civardan maaş alan ben duymadım ama varsa da azdır.Çünkü bu “aşağılık bir davranış” olarak görülmekteymiş. Ancak Çanakkale gibi Alman ordusu emrinde olanlar almışlardır.
Alman ordusunda olan annemin babası olan dedem ise Alman ordusundan maaş almış.

ÇANAKKALE GÖÇMENLERİNİN DURUMU

Özellikle Çanakkale’ye yerleştirilen göçmenlerin kayıtları bizzat Sultan Abdülhamit’in emri ile yok edildiğine dair kayıtlar vardır.
Rusların kendilerine direnen halk ve halk önderlerini daha sonra antlaşma gereği Osmanlı’ya idam ettirmesi olayları daha önce tecrübe edildiğinden bu tür önlemin alındığı sanılmaktadır.
Osmanlı tarihinde bu tür örneklere çok rastlanmaktadır.Boğazlıyan Kaymakamı,Elveda Rumeli dizisindeki Pürsıçan Kaymakamı gibi daha sonra iz bırakacak eylemlerin geçmişi derindir.
Bu iddialar doğruysa 93 muhacirleri olarak gururlanacak çok şeyimiz var demektir.

Ne var ki bu Ermeni İsmet bize bu tarihimizi adeta yasakladı.Türk Milletine tarihini unuttururken Kürtleri'de Rusya,Avrupa ve Amerika'larda eğitmeyi de unutmadı.Yıllar sonra bin bir zahmetle bu bilgilere ancak ulaşabilmekteyiz.

Bu istatistiki harita bir vatansever arkadaş tarafından hazırlanmıştır."Kürtler Türkleri Kurtardı" diyenlere ithaf olunur.Yalanı iyi görün!!!
Bu harita da onun sebebi.Onlar hem Rus hem İngiliz işgalindeler.Onlar Sevr antlaşmasına göre ayrı devletlerini kurmuş vaziyetteler.Bazı dindar,aklı başında şeyhlerin,ağaların gönderdikleri de haritada yazdığı kadardır.
Marmara'da düşük gösterilme nedeni iki nedenle olabilir?
1-Bütünüyle işgal altında olduğundan askere alma yapılamadı.
2-Çerkez Ethem ve diğer işgale karşı savaşan çeteciler Kurtuluş Savaşını başlatanlardır.Daha sonra "hilafet-cumhuriyet kavgası yüzünden Çerkez Ethem'in ve diğerlerinin dışlanmaları yüzünden listeye dahil edilmemiş olabilirler.
Bu kurtuluş savaşının Marmara ve Ege bölgesinden başladığını,1920'lerde düzenli orduya geçilinceye kadar bu insanların kahramanlıklarını ortadan kaldıramaz.
İşte Sevr antlaşması böyle bir harita çıkarmıştı.Doğu Karadeniz Ermeni soykırımına uğramış,Amerika'dan gemilerle ordu "Ermenistan Kurmaya" gelmişti.Trabzon'u alan mavi bölge Ermeniler için ayrılmıştı.Buradaki Ermeni Ermeni devleti,aşağıda İngiliz,Devlet olmak isteyen işbirlikçi Pir,Şeyh ağa ve aşiretler asker gönderir mi sanıyorsunuz.?

HAKKI ARANMAYAN GÖÇMENLER

Devletler arası dostluk ilişkilerini sürdürme bahanesi ile bu soykırımlar Cumhuriyet döneminde özellikle Ermeni İsmet İnönü tarafından devlet içine doldurulmuş dönme Ermeni,Rum ve diğer gayrimüslüm bürokratlar tarafından saklanmış,bir çok hak arama ortamı doğmasına rağmen gündeme getirilmemiştir.
93 Muhacirlerinin özellikle hiçbir mali ve yasal hakları konusunda Cumhuriyet döneminde hiçbir hükümet çalışma yapmamıştır.
İşte bu sebeple Çanakkale göçmenleri hakkında adam gibi ne bir belge ne de kayıt vardır.Çoğu göç sırasında kağnı arabasında doğan,aile büyükleri İstanbul civarlarında aylarca bekledikten sonra gösterilen yerlere yerleşmişlerdir. Geçmişleri hakkında bilgilerin çoğu kulaktan kulağa,dededen, nineden toruna akseden bilgilerdir.
Sevr Antlaşmasına göre, 1919 sonrası amaçlanan
Anadolu hartiası. Kurtuluş savaşı bu haritayı iptal etmiştir.

O da arazilerini yerli Rum veya Yabancı İngilizlerden bulabildikleri kadar para karşılığı olmuştur.Bu insanların canlarını zor kurtardıklarını da unutmamak gerekir.Bir çok aile İstanbul,tekirdağ cıvarlarında kurulan bekleme kamplarında yerleşim yeri gösterilmesini beklerken yokluk,açlık ve hastalıktan ölmüştür.Abdülhamit'in Bulgaristan göçmenlerini doyurmak için İstanbul ve daha sonra Anadoluya yazdığı fetvalara rastlanılmaktadır.
Oysa yukarıdaki resimlere bir bakıldığında arkalarında nasıl bir zenginlik bıraktıkları kolayca anlaşılmaktadır.
Bulgaristan'da bıraktıkları yerlerin resimlerine bakmak dahi nasıl bereketli toprakların terk edildiğini göstermektedir.Savaşlar devletler arasında yapılmaktadır ve halkın mülkiyet ve yaşam hakkına tecavüzü ise içermemektedir.
Bu gün AB üyesi olmuş Bulgaristan'ın ve bizim AB'ye, AKP döneminde verdiğimiz bunca tavizlere karşın sadece 93 muhacirlerine terk ettirilen malları için bir tazminat davası açılmasına devlet yardımcı olsa, bunun tazminatının ve faizinin Bulgaristan'ın en az yirmi yıllık gelirine eş düşeceği inancındayım.
Tabii ki bizim işbirlikçi siyasilerimiz "teslim" etmeyi tercih ettiklerinden hak aramak gibi bir düşünce üretmeyi de abesle iştigal olarak nitelendireceklerdir.

DOĞU’YA GÖÇ OLDU MU?
Doğu Anadolu Rus işgali altında olduğundan o bölgeye 1917’de Rusya’nın çekilmesine kadar bir tek muhacir dahi yerleştirilememiştir.Ancak Cumhuriyet döneminde bazı göçler olduysa da İsmet Paşa bunların hiç birine arazi tapusu vermediği için çoğunun daha sonra geri döndükleri bilinmektedir.Çünkü buralar onların deyimi ile “Kürdistan Topraklarıdır”

KÖY HALKIMIZIN TERK ETMEK ZORUNDA BIRAKILDIĞI YERLER.
Danube:Tuna Nehri'nin adıdır.

Eski Cuma=Bu günkü adı Turgovishte (Turgovişte)
Bulgaristan'ın kuzey doğusunda, 43.667 nüfuslu bir şehirdir. Preslav Dağı'nın güney yamacına, Vrana Nehri kıyısına kurulmuştur. Razgrad'ın 36 kilometre güneyinde, Şumnu'nun 41 kilometre batısında bulunur.

İlçe Merkezleri:Yaylaköy,Opaka,Popköy (Popovo),Osmanpazarı'dır.

Eski CumaBilgiler
İl (oblast):
Eski Cuma
Nüfus:
43.668 (2005)
Rakım:
170 m
Posta kodu:
7700
Telefon kodu:
0601 Koordinatlar:
43° 15' kuzey
26° 35' doğu
Belediye Başkanı Krasimir Mirev

Eski Cuma ilinin merkezi olan şehir, eski bir ticaret merkezidir.


Razgrad: Tuna Nehrinin 80 km güneyinde yer alır.Eski Cuma'ya kuzeyden komşudur.Osmanlıca adı Hezargrad olup Deliorman bölgesi şehirlerindendir.Kırcaali'den sonra en yoğun Türk nüfusunu barındıran il merkezidir.
İlçeleri: Zavet,Kemallar (İsperih Bulgarca),Balbunar (Kubrat),Kubadın (Loznitsa),Işıklar(Samuin),Torlak (Tsar"çar" Kaloyan'dır.

Razgrad, Deliorman'ın başkenti kabul edilir. Farklı tarih dönemlerine ait yaklaşık 1.200 taşınmaz kültür anıtıyla Razgrad, tarihi açıdan oldukça zengindir. Razgrad'ın kuruluş yılı tarihçiler tarafından kesin olarak saptanamasa da, eski çağlardan beri yerleşim yeri olarak kullanıldığı kesin. Burada M.Ö. 120.000 yıllarından kalıntılar bulunmakta.Ayrıca pehlivanları ile ünlüdür.

Razgrad ili ayrıca 6 kasaba ve 107 köyden oluşan toplam 113 yerleşim yerini kapsıyor.
Bizim köylülerin geldiği yerler hakkında bulabildiğim kaynaklar kısaca şimdilik bu kadardır.Hemşehri sitelere de teşekkür ederim.


BİGA-YENİMAHALLE KÖYÜ TARİHÇESİ:

Doğduğum evin avlusu
İşte bu acılar ve sefilliklerle dolu,onurlu insanların ve benim de doğum yerim olan bu köyün kuruluşu da diğer göçmen “81” köy gibi kara talihli insanların yokluk kıtlık içinde kurdukları köylerden biridir.

Bulgaristan'dan gelip,yer gösterilinceye kadar İstanbul ve Takirdağ cıvarlarında uzun zaman bekletilmelerinden sonra 1882 yılında
Bulgaristan, Razgrad, Doğandere, Eski Cuma ve yakın yörelerinden yukarıdaki şartlarda göçmüş olan göçmenlerin kurdukları bir köydür.,

Bu gün köylünün çoğunun geldiği yerler hakkında pek bir bilgisi bulunmamaktadır.1970 yıllarından itibaren yoğun olarak İstanbul ve çevre illere göç vermiştir.Bu yüzden ülkenin her bir tarafına yayılmış köyünü imkansızlıklar veya akrabasının kalmaması nedeniyle unutmuş benim gibilerde vardır
İlk yerleşim bu günkü Biga Gönen karayolu üzerinde 21.km’de kurulu bulunan Sinekçi Beldesi girişinden Gönen istikametinden güneye dönüldüğünde,bu günkü yerinden 3 km aşağıda olan Hacı pehlivan köyünün batısında bulunan derenin batı yakasında kurulmuştur.

İki köyün çok yakın aralıklarla kurulmasından mıdır yoksa dere kenarında o zaman Gönen'den Çan'a Sinekçi'den Karabiga'ya kadar olan düzlük alanda yaygın olarak çeltik (pirinç) ekimi vardır.Bu yüzden Sinekçi adı ile anılan sinekli bir beldenin oluşu da bu bölgede oluşmuş küçük sazlık ve batak arazilerin olduğuna delildir.

Bu evde doğdum. Yıllar önce satmıştık
Bölge halkı 1970 yıllarına kadar pirinç tarlalarına gündelikçi olarak çalışmaya gitmekteydi.İlk kurulan bu yer ile Hacıpehlivan çiftliği arasına da pirinç ekimi yapılması muhtemeldir.Bölge köylüleri yer döşemesi olarak "papır" adını verdikleri bir çeşit sazdan hasır dokumaktaydılar.

Evler,ağaç iskele boşluklarına kerpiç doldurulmak sureti ile inşa edilmiş yığma evlerdi ve yerleri de duvarları da toprak sıvamaydı. 
Bu köylerin yakınlığı nedeni ile birikmiş hayvan dışkılarının ve kanalizasyon yokluğuna da eklersek "anofel" adı verilen bu sıtma yayan sivrisineğin de çoğalması şaşılacak bir şey değildir.Bu şartların tümünün tetiklemesi ile olsa gerektir ki köy halkına bir de “sıtma hastalığı” yapışmıştır.

Bulaşıcı olan bu hastalık tüm köye yayılınca çevre köylerce “Sıtmapınar “ adı ile anılmaya başlar.
Köy ileri gelenlerince yeni bir yerleşim yeri aramaya başlayan köylünün bir kısmı çevre köylerden başlayarak Balıkesir’den, Adana’ya kadar göç verir.Daha iyi yaşam arayan bazı köylüler bu bölgelere yerleştirilmiş akrabalarının yanlarına göç etmeyi uygun bulmuşlardır.
Kalanlar ise köyü 1.km kadar yukarı taşısalar da sinek illetinden kurtulamazlar.

Doğduğum evin samanlığı. Artık bizim değil.
Sonunda bu gün Koca Çeşme olarak anılan suyun kaynağını bazı köylüler keşfedince köy bu günkü yerine taşınır ve bu illetten kurtulur ve yeni kurulan köyün adını da YENİMAHALLE olarak değiştirirler.
Son zamanlarda Koca Çeşme suyuna yakındaki cıva madeninden olsa gerek karışan bazı mineraller veya bakteriler sonucu köylü yine kanser gibi yaygın bir hastalığın pençesine düşmüş görünmektedir.
Bu yüzden aşağı mahalle olarak bilenen köyün kuzey batı tarafındaki çeşme suyuna köylü meyil etmiştir.Köyün ilk yerleşenleri yazıldığı gibi Bulgaristan göçmenleridir.
Yürekleri vatan ve din sevgisi ile dolu olan,ekmeğini taştan çıkaran,çalışkan,başı dik,asla devlet eline bakmamış bu köyün insanlarına bir yetkili en azından su konusunda el uzatırsa devletine ve milletine sadık,fedakar evlatlar yetiştiren bu insanlara unutulmaz bir hizmette bulunmuş olacağına inanıyorum.

KÜLTÜR:
Köyün kültürü Trakya, Ege ve göçmen kültürüne dayalıdır.Köy halkı içinde ikinci bir dil konuşan kimse yoktur.İlk yerleşenlerde de olmadığı bilinmektedir.Trakya lehçesinden daha farklı kelime telaffuzları vardır.Öz Türkçe’den başka dil konuşmayan,asla “azınlık kültürü” yaşamamış,ancak “Moskof Zulmü” olarak dünya tarihine geçmiş yukarıda anlatmaya çalıştığım hayati sebeplerden dolayı göç etmiş bu halkın bazı telaffuzları şöyleydi;
“Geleerim,gideerim,bileerim,nasılsın?,iyii misin?,göreer misin?,duyeer misin? ” şeklinde ikinci heceye uzatma yapma şeklinde söyleyişleri vardı.Anne yerine "nina-nine",Nine yerine de "Anne" kelimeleri kullanılırdı.Yaşlanmış kadınlar için "Anneleşmiş",Baba yerine "Buba",teyze de "tiize",abla " abu",abi de "aga" şeklinde telaffuz edilirdi.Büyük anne,Büyük baba gibi sıfatlar yerine kestirmeden "anne " ve "dede" denirdi.
Hatırladığım kadarı ile tuhaf kaçacak veya ilginç bir telafuz şekli de yoktu.1970 yıllarına kadar bu böyleydi.Görüldüğü gibi tümü "öz Türkçe" olan kelimelerden başka bir kelime bilinmezdi.Bu yüzden şehirde hiç yabancılık da çekmedik desek yalan olmaz.Sadece bayram traşı denen alaburus traşı hariç.(!)
Şehir kültürü ile çelişmeyen net bir dile sahiplerdir.Artık eğitim düzeyinin yükselmesi,televizyonun günlük yaşamda aldığı yer sonucu olarak bu telaffuz bile kaybolmuştur.
Yemekleri genelde sulu yemektir. Köyün temel geçim kaynağı çiftçilik ve hayvancılıktır. Eğitim taşımalı sisteme göre Sinekçi beldesinde yapılmaktadır.
Tarım;
Köy arazisinin dar olması ve yamaçlı olması nedeniyle çok amaçlı tarım yapılamamaktadır.Genellikle tahıl,ayçiçeği türü ekimler yapılır.Kendi ihtiyaçları için evlerinin bahçelerinde de güzel,lezzetli sebzeler yetiştirilmektedir.
İklim
Köyün iklimi,Marmara iklimi alanı içerisindedir.
Nüfus;1997 sayımına göre 248’dir.
Muhtarlık;Yerleşim yerinin köy tüzel kişiliği alması ile birlikte köyün tüzel kişiliğini temsil etmesi için köy muhtarlık seçimleri de yapılmaktadır.
Seçildikleri yıllara göre köy muhtarları:
2004- Mehmet Özdemir
1999- Mustafa KENAR
1994- Hüseyin ŞAHİN


Not:Bazı bilgiler hemşehrilerimin ve bazı vatanseverlerin sitelerinden yararlanılarak derlenmiştir.ancak yorumlar ve iddialar ise kendi derlemelerimdir.
Keykubat

Yahudiler üstün ırk mı Mısır'dan kovulmuş cüzzamlılar, asiler ordusu mu? TIKLA