Sayfalar

25 Mayıs 2019 Cumartesi

TAYYİP ERDOĞAN VE ÇOCUKLARININ ASKERLİK DURUMLARI

TAYYİP ERDOĞAN VE ÇOCUKLARININ ASKERLİK DURUMLARI

02-5.2012 Savaş Kararı Veren Asker Kaçağı Başbakanlar yazımdan alıntıdır;

Aşağıdaki metinden önce Adnan Menderes’in de askerlik yapmadığını tespit ettiğimden başlık böyle konulmuştur.

2002 Model Menderes  RE.T.E’nin Özellikleri;

RE.T.E, 03 Kasım 2002’de hükümete geçtiği için bu deyimi kullandım.
Adnan MENDERES’ten 42 yıl sonra ülkemizin başbakanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın da askerliği tartışma konusudur. Bir iki kişi dışında onunla askerlik yaptığını hatırlayan insanın olmaması, başbakanın kendisinin fotoğraf albümlerinde birisi Tek Tip denilen çarşı elbisesi bir de eğitim elbisesi ile çekilmiş iki fotoğrafı dışında resminin olmaması hayli ilginçtir.
26 Şubat 1954 doğumlu Recep Tayyip Erdoğan’ın olağan haliyle 1974’de askerlik yapması gerekirken 1982’de askerlik yapması daha da ilginçtir.
Benim bildiğim üniversite nedeniyle en fazla “26” yaşına kadar askerlik ertelenebilmekteydi, doktora ve mastır eğitimlerine katılan Üniversite öğrencileri ise 28 yaşına kadar erteleyebiliyorlardı.

Başbakanın herhangi bir mastır ve doktorası olmadığına göre 1982’de “28” yaşında askere alınması da hayli ilginçtir.

Ektir;
"Bu konuyu 11 Eylül 2012 günü Ulusal Kanal'da Teoman Alili ile birlikte program yapan eski Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı olan Zekeriya Beyaz Hoca açıkladı.
Durum şöyleymiş;
Bu resim 1982'de çekimiş-miş.
Fatih İmam Hatip Lisesini "futbol düşkünlüğü" nedeniyle çift dikiş le veya çok zayıf karneyle bitirmiş ve Fatih Belediyesine topçu olarak girmiş ama "Muhasebeci" olarak maaş almaya başlamış.
1954 doğumlu olan RE.T.E efendi, 1974'de Kıbrıs Savaşının patlayacağını gören Yahudi yakınlarının telkinleriyle olsa gerek
1973 yılında İstanbul Eminönü ilçesinde bulunan İstanbul Üniversitesi'nin arka taraflarında bulunan Soğanağa mahallesinde günümüzün açık öğretimini andıran İktisadi İdari İlimler Yüksek okulu adlı devam mecburiyeti olmayan bir "Yüksek Okul" a girmiş ve bu okuldan sekiz yılda  yani 1981 yılında mezun olmuştur.

Not; Bu yazıdan yıllar sonra bu okulun “3” yıllık olduğu aşağıdaki yazar tarafından da yazılmıştır. Üç yıllık okulda hiçbir idare “8” yıl öğrencilik yaptırmaz. Erdoğan’ın Lise mezunu olduğunu iddia ettiği 1973’lerde, hatırladığım kadarıyla Lise mezunları zaten yedek subay olarak askerlik yapıyorlardı. Bu gerekçeyle 1976’ya kadar Ortaokulda bile üç yıl subay şapkası ile okula gittim. Bize Ortaokul mezunlarının yedek subay askerlik yapacağı söylenirdi, aklımda böyle kalmış. Yani, Erdoğan’ın askerden kaçması için bir neden yoktu. Yoksa o aptal asker şapkasını 13 yaşında çocukların kafasına geçirmenin bir mantığı yoktu.

Ben, 12 Eylül 1980 darbe gecesi toplanıp, askerliğini yapmamış olan herkes istisnasız asker ocaklarına teslim edildi ve kimse bu görevden kaçamadı.
1981’de Üniversite bitirdi, 1982’de “yedek subay” asker oldu işi hiç mantıklı değil. Kıbrıs harbine gitse yedek subay olacaktı.  Sekiz yıl gitmeyince asker kaçağı olur o zaman kimse de yedek subay askerlik yaptıramaz bir adama. Fakülte mezunu da olsa asker kaçağı yedek subay yapılmaz.


Erdoğan'ın askerlik belgesini yayınladı ve...

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hayatıyla ilgili yazdığı kitaplarla adından söz ettiren Ergün Poyraz, Erdoğan'a ilişkin yeni belgeler yayınladı.
30.09.2015 16:47 Karakter boyutu :

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hayatıyla ilgili yazdığı kitaplarla adından söz ettiren Ergün Poyraz, Erdoğan'a ilişkin yeni belgeler yayınladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın askerlik belgesini ve sigorta sicil geçmişini yayınlayan Poyraz, "askerliği de şaibeli 'kantin subayıydım' diyordu. Teskere belgesinde 'takım komutanı' yazıyor. Üstelik askerken Coşkun sucuk da bile çalışmış" dedi. Poyraz "sucukçu da çalışan asker. Bölük komutanının da soyadı Erdoğan, ne tesadüf, üstelik askerlik yaptığı yerde evinin yanı" diyerek belgeleri paylaştı.
İşte Ergün Poyraz'ın paylaştığı o belgeler:
Oğul Erdoğan'a çürük raporu
İşçi Partisi'nin yayın organı olarak bilinen Aydınlık , Başbakan Erdoğan'ın büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan'ın 'kuşkulu' bir çürük raporuyla askere gitmediğini yazdı.
Aydınlık'ın iddiasına göre Ahmet Burak Erdoğan dönemin Baştabibi Tuğamiral A.Vehbi Alpman'ın imzaladığı rapora dayanarak askerlik görevinden kaçtı. Haberde, raporda Burak Erdoğan'ın testis kanseri tedavisi gördüğü bilgisinin yer aldığı ancak Erdoğan'ın böyle bir tedavi gördüğüne dair herhangi bir bilgiye ulaşılamadığı iddiası da yer alıyor.

EN SON HABER 

Erdoğan'ın oğlu kanser değil

Başbakan'ın büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan'a 'askerliğe elverişsiz raporu' veren emekli Tuğamiral, Erdoğan'ın 'testis kanseri' olduğu iddialarını yalanladı
Aydınlık dergisindeki haberde Başbakan Erdoğan'ın büyük oğlu Ahmet Burak Erdoğan'ın Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nden "testis kanseri" teşhisiyle rapor aldığı ve askere gitmediği öne sürüldü. Erdoğan'ın belirtilen tarihlerde "Askerliğe elverişli değildir" kararı aldığını doğrulayan Alpman, "Ama söz konusu derginin yazdığı gibi o tanıyla değil.....

ERDOĞAN’IN BİR OĞLU ÇÜRÜK BİR OĞLU BEDELLİ ASKER
Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” sözünü hemen hatırlayacaksınız. Tayyip Erdoğan, bölücü teröre kurban verdiğimiz şehitlerle ilgili haberlerin yoğunlaştığı günlerde sarf etmişti bu sözleri. Erdoğan’ın bu sözleri şehit cenazelerinde büyük tepkiye neden olmuştu. Şehit cenazelerinde “Tayyip oğlunu askere gönder” dövizleri açılmıştı. İşte Tayyip Erdoğan şimdi küçük oğlunu askere gönderiyor. Ama bir farkla… Bedelli olarak. Büyük oğul Burak Erdoğan’ın da askerlik yapmamak için aldığı çürük raporuyla ilgili yoğun tartışmalar olmuştu.
“Askerlik yan gelip yatma yeri değil”.
Bu sözlerin sahibi, bu ülkenin Başbakanlık koltuğunda oturuyor. Peki çocukları ne yapıyor?
Recep Tayyip Erdoğan’ın küçük oğlu Bilal, aslanlar gibi askerlik yapacak! Burak Erdoğan, 5 bin Avro’ya vatan borcunu ödeyecek. Bir de üstüne 21 gün askerlik yapacak.
Bilal Erdoğan’ın vatani görevi 3 Temmuz’da başlıyor.
Erdoğan’ın diğer oğlu da aldığı bir raporla askerlik yapmamıştı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın bir diğer oğlu da 1979 doğumlu Burak…
Burak 2000 yılında hastalığını bahane ederek çürük raporu aldı ve askere gitmedi. Burak Erdoğan’ın hastalığı ise testis kanseri olması. Ancak uzmanlar bu hastalığın askerlik görevini yapmasını engellemeyeceğini belirtiyor. Çünkü, asker adayının çürük raporu alabilmesi için iş görme gücünün yüzde 60’ını yitirmesi gerekiyor. Maşallah Burak sapasağlam… Fazlasıyla iş görüyor. Kamuoyu Burak’ı gemicikleriyle tanıyor…
Şehitlerimize “kelle” diyerek şehit ailelerinin açtığı davada 3 kuruşa mahkum olan Tayyip Erdoğan, anlaşılan şehit ailelerinin ‘Tayyip oğlunu askere gönder’ çağrılarını dikkate almış; küçük oğlunu bedelli de olsa askere gönderiyor.
ulusalkanal.com.tr
http://gizlibelge.wordpress.com/…/erdogan-familyasindan-bu…/radikal.com.tr
Bilal Erdoğan'ın 21 günlük askerliği başladı
Bilal Erdoğan'ın 21 günlük askerliği başladı
01/07/2009 00:00
Başbakan'ın oğlu Bilal Erdoğan, Burdur 58. Piyade Er Eğitim Alay Komutanlığı'na teslim oldu
BURDUR - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, vatani görevini yapacağı Burdur 58. Piyade Er Eğitim Alay Komutanlığı’na teslim oldu. Erdoğan’ı asker ocağına, AKP Burdur Milletvekili Bayram Özçelik ile aile dostları Mustafa Gündoğan getirdi.
Washington’da bankacı olarak çalışan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın küçük oğlu Bilal Erdoğan, 21 gün yapacağı döviz bedelli askerlik için Burdur’a geldi. 

Erdoğan’ın Anne Tarafından Dedesi Sarıkamış Şehidi mi?

KAYIP SİCİL
Erdoğan’ın Çalınan Dosyası
Soner Yalçın©
Soner Yalçın, 2014
© Kırmızı Kedi Yayınevi, 201

Hadi diyelim, Başbakan Erdoğan’ın baba tarafı karışık, ya anne tarafı?
Recep  Tayyip  Erdoğan,  8  Ocak  2011’de  Sarıkamış  şehitleri  için  yapılankardan  heykellerin  açılışını  gerçekleştirdikten  sonraki  konuşmasında  “Dedem Kemal Mutlu burada şehit düştü” dedi!
Büyük  dedem, Rize  Güneysulu Kemal  Mutlu,  burada, Sarıkamış’ta  şehit düşerek  Hakk’ın  rahmetiyle  kucaklaştı.  Derlerdi ki:  Tüfeğine sarılı olarak, donarak şehit olduğunu gördük ve adeta gözlerindeki soğuğun verdiği gözyaşları buz damlacıkları gibi, damlamış halde şehit olmuş.”
(9 Mayıs 2008, Sabah)
Kemal Mutlu, Erdoğan’ın annesi Tenzile tarafından büyük dedesi.
Şehit miydi?... Kaynaklara bakalım...
Milli Savunma Bakanlığı’nın  Şehitlerimiz  adlı beş ciltlik yayınında, Sarıkamış Şehitleri’nin yer aldığı 1. Dünya Savaşı kategorisinde 276 Rizeli şehidin ismi var. Sarıkamış Harekâtı’nda şehit olan Rizeliler arasında Kemal Mutlu” diye bir isim yok
Bu arada:
1914 yılının son günlerinde gerçekleşen Sarıkamış Harekâtı sırasında Soyadı Kanunu henüz çıkmamıştı. Yani, o yıllarda “Mutlu” diye bir soyadının olması mümkün değil. İlgili kanun tam 20 yıl sonra, 1934 yılında yürürlüğe girdi.
Karışık bir konu...

Kaynak; chromeextension://oemmndcbldboiebfnladdacbdfmadadm/http://www.okumedya.com/soner-yalcin-kayip-sicil.pdf



Derleyen
Alaeddin Yavuz

MİT TERÖR ÖRGÜTÜ KURAR MI?

BÜYÜK İHANET!!!

Alıntı eski bir yazı...

insanın kanını donduruyor.. öncelikle şunu söyleyeyim.
09.02.2012 tarihli.
UNUTMAMAK İÇİN YAYINLIYORUM!!!

MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile eski MİT
Müsteşarı Emre Taner ve Yardımcısı Afet Güneş'in KCK soruşturması kapsamında ifadeye çağırılmasına neden olan belgeler dehşete düşürdü.

Buna göre KCK, MİT gözetiminde kuruldu. Bazı eylem talimatları MİT tarafından teröristlere ulaştırıldı. Hedef önce Kürdistan sonra Öcalan’a özgürlük.

Bugün gazetesi şoke eden iddiaları manşetine taşıdı. Bu soruşturmanın kendisi ve yankıları uzun süre konuşulacak gibi. İşte o belgelerle ortaya atılan çok ağır iddialar:

"KCK'NIN KURULUŞU MİT GÖZETİMİNDE TAMAMLANDI"
Terör örgütüyle görüşen MİT heyeti, istihbarat toplama ve bilgi edinme görevinin dışında örgütün yönetilmesine aracılık etti. Silahlı faaliyet yürütmesi en baştan beri öngörülen KCK yapılanması, MİT heyetinin gözetiminde tamamlandı.


"ÖCALAN'IN SİLAHLI EYLEM TALİMATLARI ULAŞTIRILDI"
MİT'in bazı mensupları, doğrudan temaslar ve ajanları aracılığıyla elde ettikleri saldırı talimatlarının önlenmesi için harekete geçmedi. Hatta eylem talimatlarını yerine getirecek olan Kandil ve kırsal kadrolara iletilmesine aracı oldu.
"ÖNCE KÜRDİSTAN SONRA ÖCALAN'A ÖZGÜRLÜK"
İstihbarat toplama vazifesi aşılarak devletin bütünlüğü ve Anayasal düzene karşı anlaşma noktasında varıldı. Yeni Anayasa da özerk Kürdistan'a imkan tanınması, Öcalan'ın önce ev hapsine ardından özgürlüğüne kavuşması konusunda mutabakata varıldı.

"PKK POLİS OLACAK, NATO VE BM BÖLGEYE ÇEKİLECEK"

PKK'nın özerk Kürdistan'da polis gücü olarak kullanılması, Birleşmiş Milletler veya NATO'nun bölgeye müdahalesini de içeren mutabakat metinlerine ulaşıldı. Tutuklu KCK sanıklarının serbest bırakılacağı teminatı da verildi.


'İMRALI İLE İLETİŞİMİ TEŞKİLAT SAĞLIYORDU'

KCK operasyonlarında ele geçirilen özel Yetkili Savcılığın elinde bulunan bilgi ve belgeler, terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan ile örgüt üst yönetimi arasında mektuplaşma trafiğini MİT mensuplarının sağladığını ortaya koydu. İddialara göre Öcalan tarafından 6 Temmuz 2011 günü yazılan "KCK Yürütme Konseyi Başkanlığına" başlıklı el yazısı mektup da MİT heyeti tarafından örgütün Avrupa kadrolarına ulaştırıldı. Bu bilgiler Diyarbakır'daki KCK operasyonları sırasında ele geçirildi. Öcalan görüşme notlarında birçok defa heyetle görüştüğünü, mektup trafiği yaşandığını söyledi.

HUKUKSUZLUĞU BİLİYORLARDI
Basına "PKK-MİT Oslo Görüşmeleri" olarak yansıyan ses kaydında da MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in, Öcalan ile Avrupa'daki örgüt yöneticileri arasında mektup iletişimini yürüteceğine dair sözleri yer almıştı.


Ses kayıtlarında Güneş, "Notun (5) sayfayı geçmeyecek şekilde yazılmasını, İmralı'ya gittiklerinde ilk olarak örgüt tarafından hazırlanan notu Öcalan'a verdiklerini, hiç ses çıkarmadan okumasını beklediklerini, Öcalan'ın notu 1,1.5 saat boyunca okuduğunu, Öcalan'ın cevabını mektubun arkasına yazdığı, bunun da 45 dakika civarında sürdüğü, ona 'kısa yaz' diye yalvardıklarını, İmralı ile böyle bir kanal kurulmasının büyük bir fırsat olduğunu" söylüyordu. Ses kayıtlarında Afet Güneş "Öcalan ile örgüt üst yönetimi arasında devam eden karşılıklı mektup trafiğine izin verilerek hukuka uygun olmayan bir iş yapıldığını, devletin bu durumun daha nereye kadar gideceğini sorgulayacağım, bu sebeple bu mektuplardan sonuç alınmasının önemli olduğunu" kaydediyordu.

KCK'LILARA TAHLİYE SÖZÜ
MİT heyeti ile örgüt arasında yapılan ve Diyarbakır'da ele geçirilen mutabakat metinlerinde KCK tutuklularının serbest bırakılması için MİT heyetinin taahhütte bulunduğu anlaşıldı. Mutabakat metninde "Kürt halkının siyasi ve legal temsilcileri, basın yayın organları ve çalışanlarına yönelik uygulanan baskı, tutuklama ve çalışmalarım engelleme vb. yönelimlere son verilmesi ve KCK adı altında gerçekleşen siyasi operasyonlarda tutuklananların serbest bırakılması sürecin yumuşatılması ve çözüm yönünde ilerlemesi için önemli bir adım olacaktır. Bu çerçevede Türk tarafı ilk adım olarak Newroz ve sonrasında tutuklanan Kürt siyasetçileri bırakmayı taahhüt eder" ifadeleri yer aldı. Abdullah Öcalan'm 23 Mart 2011 tarihinde avukatları ile yaptığı görüşmelerde, MİT heyetinin hükümeti Öcalan'a şikayet ettiği ve kendisine verilen sınırın dışında bir rol yürüttüğü anlaşıldı. Öcalan avukatlara MİT heyeti hakkında şunları söyledi: "AKPnin uyguladığı bu yeni konseptin yani siyasi tasfiye ve taviz politikasının sorunu çözme konusunda yanlış ve yetersiz olduğunu düşünüyorlar. Tam emin değilim ama edindiğim izlenim bu."
TERÖR ÖRGÜTÜNE TARAF STATÜSÜ KAZANDIRILDI
MİT heyeti "Oslo Görüşmeleri" adı altında Türkiye'nin kırmızı bültenle aradığı PKK/KCK'nın liderlerinden Zübeyr Aydar, Mustafa Karasu ve Sabri Ok'un da bulunduğu üst düzey örgüt mensupları ile görüşmeye devam etti. Böylece terör örgütünün devlet düzeyinde taraf olarak görülmesine olanak doğdu. Ele geçirilen "Mutabakat Metni" belgesinde "Üç paragraflık giriş ve 9 maddeden oluşan iş bu mutabakat metni, taraflar arasında arabuluculuk yapan (Hakem Devlet) HD temsilcileri tarafından, taraflar adına imza altına alınmış ve aslı (Hakem Devlet) HD merkezinde arşive alınmıştır" ifadelerinin yer aldığı belirlendi.
NATO BÖLGEYE ÇEKİLECEK
MİT heyetinin. Öcalan'ın BM Müdahalesi planını örgüte ilettiği ve en baştan beri Devlet Yapılanması olarak tasarlandığı bilinmesine rağmen KCK yapılanmasının tamamlanmasına da göz yumduğu ortaya çıktı. Öcalan 17 Haziran 201O'da avukatları ile yaptığı görüşmede "Eğer Hükümet bir temsilcisini gönderirse, gelip görüşürlerse, bu konuda parlamentodan bir karar çıkartıp önümü açarlarsa ben iki günde tüm silahlı güçleri bir alanda toplayabilirim. Buna gücüm de var iddiam da var. kendime güveniyorum. Silahlı güçler BM'nin ya da NATO'nun denetimi altında bir bölgeye de çekebiliriz" şeklinde beyanda bulunmuştu.
Öcalan'ın bu talimatı Cengiz Kapmaz tarafından MİT'e de iletildi.

'PKK POLİS GÜCÜ OLACAK'

Ele geçen belgelerde ayrıca PKK'nın özerk Kürdistan’da polis gücü olarak kullanılması. Birleşmiş Milletler veya NATO'nun bölgeye müdahalesini de içeren mutabakat metinlerine ulaşıldı... Bazı MİT mensupları, Öcalan ile terör örgütünün Avrupa ve Kırsal kadrolarıyla iletişiminde kuryelik yaptı.

SİLAHLI FAALİYETE GÖZ YUMULDU
MİT heyetinin örgüt ile yaptığı görüşmelerde KCK yapılanmasının tamamlanması için Devlet birimlerinin oyalanması konusunda taahhütte bulunduğu anlaşıldı. Ses kaydında da Afet Güneş "Örgütün metropolleri patlayıcı maddelerle doldurduğunu bildiğini" belirtiyordu. Öcalan bir taraftan heyetle görüşürken bir taraftan da avukatları aracılığıyla örgüte talimatlar verdiği, MİT heyetinin de avukatlar içindeki ajanı Asrın Hukuk Bürosu aracılığıyla tüm bu gelişmelere izleyerek eylem talimatlarından haberdar olmasına rağmen seyirci kaldığı anlaşıldı.

HABUR'U ORGANİZE EDENLER

MİT heyetinin, bir taraftan hükümet adına bu görüşmeleri sürdürürken öte yandan hükümeti zor durumda bırakacak provokasyonların ortaya çıkmasını sağladığı belirlendi. Bu durum Gizli Tanık Bahar'ın ifadesinde "Habur olayını organize edenlerle Öcalan'la görüşenler aynı kişilerdir ve Habur hükümete karşı bir operasyon gibi planlanmıştır" sözleriyle ortaya konuldu.
SAVAŞ NOTUNU GÖTÜRDÜLER
MİT heyeti tarafından KCK Yürütme Konseyine ulaştırılan Öcalan'a ait el yazması mektupta KCK'nın alternatif devlet kurma girişimi olduğu belirtiliyor. MİT heyetinin ulaştırdığı bu mektubu talimat olarak kabul eden örgütün, KCK'nın yapılanması için seferber olduğu anlaşıldı. O mektupta KCK Öcalan tarafından şöyle tanımlanıyor: "KCK'nın her düzeyde kendini yaşatmak için eğitmesi, lojistiklendirmesi, irtibatlandırması, örgütlendirmesi, demokratik ulus çözümünü pratikleştirmesi için kaçınılmazıdır." MİT heyeti tarafından örgüte ulaştırılan mektup üzerine 14 Temmuz 2011'de DTK tarafından demokratik özerklik ilan edildiği anlaşıldı. MİT heyetinin özerklik ilanından haberdar olduğu hatta bu talimata aracılık ettiği halde bunu ilgili kurumlarla paylaşmadığı belirlendi. MİT'in ilettiği o mektupta Öcalan'ın halk savaşı talimatı da şu şekilde yer aldı: "Dolayısıyla süreç hem anlamlı Demokratik Çözüm ve Barış konusunda olduğu kadar 'halk savaşı' konusunda da olağanca ağırlığını sürdürmektedir."



23 Mayıs 2019 Perşembe

1918-1921ARASINDA DÖNEN ERMENİ SÜRGÜNLERİ

1918-1921ARASINDA DÖNEN ERMENİ SÜRGÜNLERİ
Bu yazı, Ermeni yazar Garabet K. Mumcuyan’ın iki çalışmasından oluşmaktadır. İlki, “Fransız Mandası Altındaki Kilikya-1918-1921” ve “Adana Ermeni Lejyonu 1919-1921” başlıklı çalışmalarının tarafımdan Türkçeleştirilmesinden oluşmaktadır.
1135'de Haçlı ordularının kurdukları Edesa (Urfa)
Antakya, Kılikya Ermeni, Kudüs krallıkları.
Haçlılar 1918'de bunu kurmayı denediler.
Bu gün de gerek Millici dini tarikatlar gerekse
PKK v.b. sol örgütler aracılığı ile bu "Yunan-Ermeni
Rum koalisyonu aynen sürmektedir.
Kilikya denilen bölge, I. Haçlı Seferinden sonra Mersin, Adana, İskenderun Çukurova bölgesinde kurulan Ermeni Krallığıdır.
1917 Süveyş Kanal Savaşını, Vehhabilerin, Lübnan, Suriye Araplarının ve bölge Ermeni, Rumlarının batılılar ile işbirlikçiliklerinin de yardımlarıyla Osmanlı imparatorluğu, Alman İmparatorluğu ve müttefikleri savaşı kaybetmiştir. Kudüs’e giren İngiliz generali Allenby, diğer itilaf devletleri ile bölgeyi aralarında paylaşmışlardır.
Levant adını verdikleri Akdeniz sahili olan Suriye coğrafyasından İskenderun, Adana, Mersin bölgesini içine alan bir coğrafyanın parçası sayılan Kilikya bölgesinde, asırlardır Osmanlı’yı yıkmak için kullandıkları ve en son 1915’de Suriye’ye sürülmüş Ermeni Sürgünlerinden ordu oluşturarak Kilikya Devleti kurma projesi geliştirmişlerdir.
Bu proje kapsamında Kılikya dedikleri bölgeden sürgün edilmiş170.000'den fazla Ermeni'nin geri döndürülmesi hedefine sadık kalınarak 120.000 Ermeni getirilerek malları iade edilmiş, bölgeden olmadığı kesinleşen 60.000 Ermeni'nin de Adana, Bahçe bölgesinde kurulan çadır kentlerde ikamet ettirdikleri bu yazıda yer almaktadır.Bu gün Türk siyasetinin en ünlüleri içinde kökenleri bunlara uzanan tanınmış kişiler çoktur. 
Aşağıda okuyacağınız bu yazıda Ermenilerin tamamen hayal kırıklığı ile sonuçlanan bu projenin nasıl işletildiğini bir Ermeni yazarın kaleminden, benim sadece makale kısmında Google çevirilerine yaptığım ifade düzeltmeleriyle okuyacaksınız. Aslında kısa cümleler dışında uzun cümleler tümüyle yeniden tercüme edilerek düzeltilmiştir.

Fransız Mandası Altındaki Kilikya, 1918-1921
Kilikyalı Ermeniler, Soykırım. Savaş, Türk Saldırganlığı, Ermeni
Ermeni Özlemleri, Türkiye Entrikaları ve Fransız Çifte Standartları
Bu raporun diğer bölümlerini okumak için tıklayın.

[GİRİŞ ve FRANSIZCA YÖNETİM]

ERMENİ LEJYONU ]
Yazar: Garabet K. Moumdjian - E-posta
GİRİŞ
Tevrat'ta geçen Levant Hariatsı
            Birinci Dünya Savaşı’ndaki Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisi sonucu, Küçük Asya’nın güneydoğu köşesindeki bir Osmanlı bölgesi olan Kilikya, Aralık 1918’den Ekim 1921’e kadar Fransız kontrolü altına alındı. İşgalin ilk aylarında önce İngilizler ve sonra Fransızlar tarafından 170.000'den fazla Ermeni mültecinin evlerine geri getirilmesi için gerekli önlemler alındı. Geri gönderilenlerin çoğunluğu, Türklerin zorla 1915'te Suriye Çölü'ne sürdüğü Kilikyalı Ermenilerdi.

Savaş sırasında Müttefik güçler tekrar tekrar Ermenilere ve imparatorluğun diğer azınlıklarına, yakında Türk boyunduruğundan kurtulacaklarına dair güvence verdi. Fransızlar, en azından Kilikya'yı işgal ettikleri ilk aşamada, bölgeye Ermenileri yeniden yerleştirmeye çalıştı. Fransızların desteğiyle cesaretlendirilen Ermeniler, Kilikya'da özerk bir Ermeni varlığı yaratmayı umuyorlardı[1]
Türk milliyetçiliğinin Mustafa Kemal ile yükselişi, Ermeniler ve Türkler arasındaki etnik rekabet ve Fransız politikasında yakınlaşma ve Türk milliyetçi hareketi ile anlaşmaya varma, Ermeni hayallerini paramparça etti ve Fransız kuvvetlerinde yer alan binlerce Ermeni’yi geri çekilme alanını terk etmeye zorladı.
30 Ekim 1918'de, İngiliz Mondros limanına demirlenen İngiliz savaş gemisi Agamemnon, mağlup olmuş bir Osmanlı İmparatorluğu'nun temsilcileri, aşağılayıcı bir teslim anlaşması imzaladılar. General Edmund Allenby'nin komutasındaki Müttefik Seferi kuvvetine karşı Arara (Filistin, Eylül 1918) savaşındaki Türk yenilgisi, Osmanlı İmparatorluğunu I. Dünya Savaşı'ndan çıkmaya zorlayan önemli bir etkendi.
Mağlup Osmanlılar, Müttefiklerin barışı korumak için "stratejik" olarak kabul edecekleri Osmanlı bölgelerinin işgalini kabul etmek zorunda kaldı. Üstelik, Mondros Mütarekesi'nin 16. maddesi, diğerlerinin yanı sıra, Adana Kilikya'da yer alan mağlup olmuş Türk ordusunun, askerlerinin bulunduğu Pozantı-Hacin-Maraş hattının kuzeyine çekileceğini belirtti.  
Buna göre, İngilizler Adana bölgesini işgal etmek ve halen yapım aşamasında olan son derece stratejik *Amanos ve Toros tünel sistemine askeri birimler yerleştirmek durumundaydı. 
(*Amanos-Toros Tünel Sistemi nedir?
Almanların Türk/Osmanlı demiryollarını yenileme kampanyası gereğince Pozantı ve Osmaniye aralarında Almanlar ve Türklerin gayretleriyle Toros ve Amanos tünelleri inşa edilmiştir. Amanos tüneli 36 km’lik bir kompleks olarak Şubat 1917 yılında tamamlandı. Daha zor olan 54 km uzunluğundaki Toros tünel kompleksi 1918 Ekim ayının başlarında diğerinden 18 ay sonra tamamlandı. Bu hatlar üzerinde çalışacak 120 demiryolu buharlı motoru da Almanya tarafından gönderildi. Kaynak; Edward J.Erickson- Ordered to Die- A History of the Ottoman Army in the First World War- Ekleyen-Çeviren Alaeddin Yavuz)
[2] Silahları teslim etme anlaşmasından sonra güçlerini Kilikya'ya ilk gönderen İngilizlerdi.  1916 Sykes-Picot anlaşmasına göre İngiltere ve Fransa Levant’ı kendi aralarında pratik olarak bölmüşlerdi, bu anlaşmaya aykırı olsa bile, İngilizler Kilikya’yı elinde tutabileceğini düşünüyorlardı. [3] Anlaşma, Müttefiklerin zafer kazanması durumunda Fransa’nın Suriye’yi Kilikya ve Doğu Anadolu ve Mezopotamya’daki diğer bölgelerle birlikte ele geçireceğini belirtiyordu. [4]
Aralık 1918'in sonlarına doğru Fransız sivil idaresi Kilikya'da küçük askeri birlikler kurdu. Ancak, yeterli güç bulunmaması nedeniyle İngilizler bölgede bir yıl daha kaldı. İngilizler ve ardından Fransızlar, Kilikya'dan sürgün edilen Ermenileri bölgeye tekrar yerleşmeye teşvik etti. Sonuç olarak, 170.000'den fazla Ermeni mülteci geri döndü. 
Ancak, bir yandan Fransız ve İngiliz müttefikleri arasındaki savaş sonrası rekabet ve diğer yandan Kemalist istilalar, özerk bir Kilikya'ya yönelik Ermeni özlemlerini yavaş yavaş yok etti. 21 Ekim 1921'de Fransa, Kemalistler ile Ankara Anlaşması'nı imzaladı ve Kilikya'yı onlara bıraktı. [5]   1922 Ocak ayına kadar bölge, Kemalist güçlerce kontrol altına alındı.
Bu makale, 1918 yılının sonlarında Ermenilerin ülkesine geri gönderilmesinden sonra tahliye edilmelerine kadar Adana iline odaklanmaktadır. Fransız sivil ve askeri idarelerinin özellikleri, Fransız-Türk, Fransız-Ermeni ve Ermeni-Türk ilişkileri, Fransız işgali sırasında Kilikya ekonomisi, Kilikya'daki Ermeni Lejyonunun konuşlandırılması, Kilikya değerlendirilecektir. Her ne kadar bu yazının kapsamı Kilikya ovası olsa da, Mersin, Tarsus, Adana, Jihun, Osmaniye, Dört-Yol, Toprak-Kale, Ayaş, Payas ve Alexandretta/İskenderun kentlerini ve merkezin başkenti Adana’yı kapsayan bir alandır. 
Sain Jean de Marianne Anlaşmasına göre Haçlı Dar-ül Harp
yağması

FRANSIZ  YÖNETİMİ

Mondros Mütarekesi'nin hükümlerine göre, İngiliz kuvvetleri Kasım 1918'de Kilikya'yı işgal etti. Orada bir Fransız sivil idaresinin de kurulmuş olduğu bölge Şubat 1919'a kadar doğrudan İngiliz kontrolünde kaldı (İngiliz kuvvetlerinin 1919'un sonuna kadar Kilikya'da kalmasına rağmen). 
Dört aylık İngiliz idaresi boyunca, mevcut Osmanlı idaresi, yerleştirmelerin nasıl olması gerektiği konusunda Levant'taki Müttefik merkezi olan Kudüs'ün yeni emirleri için beklemede kaldı.
 Bu belirsizlik yüzünden, Türk ordusunun kadrolarının çoğu geri çekilme emrini reddetti ve hala sağlam olan Osmanlı yönetimine yerleştirildi. [6] 
Bu yeni Türk yetkililer, yeni idari unvanlar altında gizlenerek, izleyen üç yıllık dönemde Fransız idaresine tehdit oluşturan Kemalist komitelerin çekirdeğini kurmuşlardı. [7]   Ayrıca, Türk ve Fransız kaynakları, Türk askerlerinin geri çekilmesinde anlaşmışlar ve Türk silahlarının iyi bir kısmını (toplam yirmi beş bin tüfek ve mühimmat deposu) satmışlar ya da basitçe bölgedeki Türk nüfusuna bırakmışlardı. Bunlar gizli kayıtlara işlenmişti. [8]
Ateşkes ayrıca, geri çekilen Türk birliklerinden görevlendirilen üç bin kişilik bir jandarma biriminin oluşumuna izin verdi. [9] Bu polis kuvveti, "müttefiklere karşı savaş vermeye devam " emriyle eski bir Osmanlı subayı olan Albay Haşim Bey komutasına verildi. [10]
Fransız savaşçıların Levant'taki sayısal zayıflıkları nedeniyle, Kudüs'teki Müttefik merkezler, General Norman Leslie komutası altında İngiliz Ordusunun on dokuzuncu Hint Tugayını Kilikya'da tutmayı kabul etti. [11]   Aralık 1918'de, Arara'daki zaferden sonra Beyrut kentinde bulunan Legion Arménienne ,  yarbay Louis Romieu komutası altında Kilikya'ya gönderildi . Ermeni lejyonunun dördüncü taburu Alexandretta'da (İskenderun) yerleşmiş ve birimleri bu liman kenti Dört-Yol, Osmaniye ve Bahçe'de konuşlandırılmıştır. Birinci, ikinci ve üçüncü taburlar Mersin limanına karaya çıkmış ve Mersin, Tarsus, Adana, Jihun ve Pozantı karakollarında konuşlandırılmıştır. [12] Bu nedenle, nispeten küçük bir beş bin Ermeni askeri birliklerinin elli bin kilometrekarelik bir alanı güvenceye alması gerekiyordu. [13]

İngilizlerin ayrılmasından sonra Fransızlar bazı Cezayir taburlarını getirmelerine rağmen, eyaletteki yetersiz sayıda Fransız askeri, Fransız yönetimi için gerçek bir sorun olmaya devam etti. Dahası, savaşçı kıtlığı nedeniyle yaratılan sorunlar mühimmat, yakıt, yiyecek ve ulaşım araçlarının eksikliği nedeniyle daha da kötüleşti.[14]

Fransızların Kilikya'da karşılaştığı sorunlar
Müttefikler Levant’ı dört  çalışma alanına böldüler. Kuzey Çalışma Bölgesi olan Kilikya’nın idari merkezi Adana oldu. [15] Fransız hükümetinin Kilikya genel müdürü olarak görevlendirlilen   Albay Edouard Bremond, 1 Şubat 1919'da Adana'ya geldi ve devlet idaresinin başı olarak görevlerini üstlendi.[16]   Maraş, Ayıntab/Antep, Urfa ve Kilis şehirleri, Fransız idaresinin yetki alanına girmedi. Bunun yerine, beşinci bir çalışma bölgesinde yeni kurulan ve idari merkezi Halep'teki İngiliz Çöl Atlı Kolordu komutanlığı hizmetine verildiler. [17]
Fransız sivil ve askeri idarelerinin Kilikya'daki yaşam koşullarını düzenlemeye başladığı dönemde, Suriye ve Ermenistan’da, Sykes-Picot anlaşmasının imzalayanlarından biri de olan Fransız Yüksek Komiseri Georges Picot [18] ve Bremond'a göre “Suriye'de bulunan Ermeni sürgünlerini Kilikya'ya geri yerleştirmeyi teşvik eden görevler “kötü tanımlanmıştı ve bunlar daha sonra Kilikya'daki ve diğer yerlerdeki yerel yetkililer ile kendileri arasında sürtüşmeye neden oldu” [19] - [20] Bu nedenle, sürgünlerden çoğu kadın, çocuk ve yaşlı olmak üzere toplam 120.000 kişi evlerine döndü. Adana'ya demiryolu ile taşındılar. Fransız idaresinden kasabalarını ve köylerini geri almalarını sağlayacak emirleri beklemek üzere özel olarak inşa edilmiş kamplara geçici olarak yerleştirildiler.. [21]   Aynı dönemde, “50.000” Ermeni sürgünü, Doğu Çöl Atlı Kolordu komutasındaki Doğu İşgal Bölgesi'ndeki şehirlerine ve köylerine geri yerleştirildiler. [22]

Sevr Haritası 1920
Albay Bremond'un idaresi, Nisan 1919'un başlangıç ​​günlerinde ilk testine girmiştir. Ayın altıncı gününde,
İdare Şefliği ofisinden, 1915'de sınır dışı edilmeden önce Ermenilere ait olan ve daha sonra yerel Türk makamları tarafından el konulan ve Kilikya'daki Türkler arasında dağıtılan “taşınmazların ve taşınabilir veya başka türlü olduğunu belirten tüm malların iki ay içinde asıl sahiplerine iade edilmesine dair özel bir idari emir çıkarılmıştır. İdari emir,  "aslında insanlar Türk yetkililerden bu malları satın almış olduklarını dahi söyleseler  bile talep edilen mallar hemen asıl sahiplerine iade edilmelidir” diyordu.  Ziraat Bankası böyle satın alınmış malları olanları tazminat ödeyerek telafi edecekti.[23]
İdari düzenin yönlendirildiği Türkler, Fransız talebini haklarının ihlali olarak değerlendirdi. Fransız yönetimi bu emri yerine getirmedi, aksine Kudüs'teki Müttefik merkezlerinden alınan talimatlar üzerine hareket etti. Levant’ı birkaç işgal bölgesine böldüğü anda, Müttefikler merkezi, sürgün edilenlerin geri gönderildiklerinde topraklarını ve mülklerini geri almalarını sağlamak için hangi eylemlerin yapılması gerektiğine karar vermek için Filistin Hayfa’da  özel bir komite kurdu. Bu Komite konuyu inceliyor ve tavsiyelerini, müttefik karargahına sunuyordu; Çalışma bölgelerindeki Fransız ve İngiliz yöneticilere verilen bu tavsiyelere uygun hareket etmeleri talimatı verilmişti. [24]
Türk kaynaklarının, Fransız idaresinin toprak mülkiyeti davalarına bakmak ve karar vermek için oluşturduğu özel mahkeme sistemi içinde acı sözlerden daha fazlası vardı. Türk ordusundaeEski bir subay olan Recep Dalkır, etkili Türklerin yardımı ile geride kalan ve Sis (Kozan) belediyesinde idari bir pozisyon üstlenmişti, Sis (Kozan) belediyesinde idari bir pozisyonda bulunduğunu, Tesviye-i Mesalih Komisyonu'nun [[Mülkiyet] Haklarının verilmesi ve İskânın Sağlanması Komisyonu) başlatılması için  Fransız mahkemelerini suçluyordu. Anılarında, bu mahkeme sisteminin, Türk topraklarına el koyarak ve uygun adli prosedürler olmadan Ermenilere teslim ederek Ermeni “yerleşimcilere” fayda sağlamak için kurulduğunu yazıyor. [25] 
Ancak dikkat edilmelidir ki, yukarıda sözü edilen mahkeme faaliyetleri Ermeni davacılar lehine karar verdi ve bunların hepsi sadece birkaç yüz kararla sınırlıydı. 
Çoğu zaman, Ermeniler, 1915'teki ani ve panik tehcirleri nedeniyle her şeyi geride bırakmışlardı ve bu yüzden mülklerini geri almak için uygun Tapus (Tapu, Türkçe) üretemediler. 
Üstelik, haksız yere el koyma eylemleri gerçekleşmişse, bu tür davaların neredeyse hepsinin, Fransız idaresine uzak yerlerde yaşayan ve güvenlik hizmetlerinin verilemediği yerlerde yaşayan Türklerin topraklarına hiç bir Ermeni el koyma girişiminde bulunmamıştır. Her halükarda, Ermeniler, Türk mallarına el koymada serbest bir el hakkına sahip değildi, çünkü Fransız yönetimi, yasa ve düzeni yeniden sağlama çabasıyla, bunu yapmalarına izin vermeyecekti. Ayrıca, Kemalist kışkırtıcılar tarafından teşvik edilen Türk köylüler, tahkim mahkemesinin kararlarının uygulanmasını engellemiştir. Dalkir ve diğer Türk kaynakları, Ermenilerin 1915'te sınır dışı edilmesinden sonra, Türk hükümetinin sekiz bin Türk muhadesinin (mültecilerin) Balkanlar ve Rusya'dan Kilikya'ya taşındığını ve Ermeni mülklerine yerleşmelerine izin verdiğinden söz etmiyor. [26] 
Fransız idaresi, bu ailelerin bir kısmını geldikleri yere geri göndermekte zorlanırken, geri kalanı yeni edinilen mülkleri üzerinde durmaya devam etti.
Fransız idaresinin Kilikya'ya geri gönderilen tüm Kilikyalı olmayan Ermeniler için özel düzenlemeler yaptığını söylemek yeterlidir. Bu insanlar, eyaletin uzak köylerinden Kilikyalılar ile birlikte, “60.000” kişilik bir Ermeni mülteci nüfusu olan Adana'nın başkentindeki çadır kasabalarına yerleşti.
 [27] Fransız yönetimi bu insanları eski köylerine yerleştiremediğinden, binlerce insanın yaşadığı bir mülteci nüfusuna barınma ve beslenmenin ağır ekonomik yükünü omuzlamak zorunda kaldı.[28] Fransızların bu insanları yeniden yerleştirememeleri, Türk köylüleri Ermenilerin yerleştirilmesini engellemeye teşvik eden Kemalistleri güçlendirdi. [29] Türk kaynakları, Türk nüfusunun hakem mahkemesinin Kozan, Fekke, Kars-Pazar ve Haruniye gibi yerlerde verdiği kararları tanımadığını ileri sürmektedir. [30] Nüfus bu işi başaramadıysa, ovada dolaşan Türk haydutları görevi tamamladı. Adana yakınlarındaki Şeyh Murad köyünde Türk Çetecileri (gerilla savaşçılarının) ailelerinin önünde birkaç Ermeni köylüyü öldürdüğüne dair bir olay söz konusudur. [31] Ermeniler için, bu ve buna benzer birkaç olay, Fransız idaresinin hayatlarını koruma kabiliyetini sorgulamak için yeterliydi. Türk haydutlarının zulmü, Ermenileri, çevre köylerde küçük, savunmasız sayılarla girişim yapmak yerine Adana'da mülteci olarak kalmanın daha güvenli olduğuna ikna etti.
Hakem heyeti Dört-Yol, Hasan-Beyli, Haruniye ve diğer yerlerdeki Türkler ve Ermeniler arasında sorunları ve sürtüşme yarattı. [32]   Fransızlar durumu sakinleştiremedi. Fransızların bu konuyla yüzleşmemesinin temel olarak Kilikya'daki güçlerinin sınırlı olmasından kaynaklandığı kesin bir şekilde tartışılabilir. Bu nedenle, Pierre Redan'ın “tahkim mahkemesinin sorunu çözdüğünü (yani toprak mülkiyeti meselelerini) ve her iki tarafın da kararlarını aldığını” tahmin etmesi [33]kolayca kabul edilemez.
Kilikya'daki Fransız prestijine zarar veren bir diğer konu ise, mahkemenin 1915 soykırımının bazı sendikacılarını (Birlik ve İlerleme Komitesi, CUP) adalete teslim etme kararıydı. Bu mahkeme tamamen başarısız oldu. Eski İttihatçı bir yargıç tarafından başkanlık edilen ve bir Yunanlıyı sorgulama görevlisi olarak görev yapan mahkeme, Fransız idaresi ve Ermeni örgütleri tarafından açılan davaların sadece bir kısmını değerlendirdi. Birkaç ay süren sorgulamalar ve müzakereler sonrasında bir Türk yetkili bile mahkum edilmedi. [34]
Kemalist hücreler ve gelişimi
Kilikya, Kemalistlerin “Kurtuluş Savaşı” nda Müttefik güçlerden “kurtardıkları” ilk Türk toprağıydı. Kilikya'daki Fransız kuvvetlerinin kıtlığı, Kemalistlerin eyaletteki kurtuluş mücadelesinde ön plana çıkmalarının ana nedenlerinden biriydi. Ayrıca, Kilikya, Müttefiklerin işgali altındaki Osmanlı yönetimini sağlam, işletilebilir ve Kemal'e Müttefiklere karşı mücadelesinde yardım etmeye istekli tutan tek alandı. Böylece Kilikya, tüm Osmanlı görevlilerinin Fransız veya yerel yetkililer tarafından görevden alındığı ve değiştirildiği Suriye'den tamamen farklıydı. [35]
İngilizlerin ve Fransızların işgal ettiği sırada Vali (vali) olan Nazım Bey, birkaç ay boyunca ofisinde kaldığını (Eylül 1919'a kadar) ideolojilerini Türkiye nüfusu içinde yaymak isteyen İttihatçı ve Kemalist propagandacıların serbest olduklarını gördü.. Vali'nin Türk tahrikçilere yardım etmekten memnun olmadığı görülüyor. Neredeyse tüm büyük şehir ve kasabalarda "Birlik ve İlerleme(İttihat ve Terakki)" parti hücrelerinin gizli bir ağının organizasyonu ile kişisel olarak ilgilendi. Ortaklarından Nihat Paşa, vali tarafından " Fransız İdaresindeki Hristiyan nüfusu yönelik İslami örgütler kurma" için bile teşvik edildi. [36]
Türk kaynakları, İttihatçı ve Kemalist komitelerin Kilikya'da, İngiliz işgalinin ilk aylarında aktif olduğunu doğruladı. Bu komiteler Konstantinopolis’ten Kilikya’ya gönderilmiş bazı Kilikya’lı Türkler tarafından oluşturulan Kilikya Mudafaa-i Hukuk Cemiyeti (Kilikya’nın Haklarını Savunma Örgütü) örgütü tarafından besleniyordu. [37] Görünüşe göre, komiteler Müttefik işgalcilere yönelikti. Türk çalkalayıcılar, Türk halkını yalnızca silahlı bir mücadelenin Kilikya'yı Fransızlardan kurtaracağı konusunda ikna etmeye çalıştılar.
28 Nisan 1919'da, Kilikya'daki Fransız idaresinin başı Albay Bremond, nüfusun yirmi dört saat içinde tüm silahları Fransız makamlarına teslim etmesini isteyen önemli bir emir daha yayınladı. [38] Emir, General Allenby'nin kısa bir ziyarette olduğu Constantinople'den üretildi. Allenby'nin fiat'ı Doğu Çalışma Bölgesi (Maraş, Aintab ve Kilis) de dahil olmak üzere İngiliz idaresi altındaki alanlarda ustaca gerçekleştirildi. [39]
Bir kez daha emrin Türklere yönelik olduğu açıktı. Şubat 1919'da Fransız yönetimi, Türk nüfusunu ayaklanmalara katılmaya ve Fransız yönetimine karşı silah almaya davet eden gizli bir plan ortaya çıkarmıştı. Böylece Fransız idaresi,  yeni ayaklanma olasılığını azaltmak için Türkleri silahsızlandırma emrini verdi. Bir Türk yazarın “Türkler av tüfeklerini taşımaktan bile mahrum bırakıldı” ya da “emre karşı çıkanların bazıları Sihun Nehri'nde boğularak cezalandırıldı.” şeklinde yazarak konuyu abartıyor olsa da, 6 Nisan emri davasında olduğu gibi, bunda da şiddete başvurulmadı. " [40]
Türkler ile Kilikya'daki Fransız yetkililer arasında sürtüşme kaynağı haline gelen bir diğer konu ise, Osmanlı bayrağının yerini alan üç renkli Fransız bayrağı olmuştur. Osmanlı Devleti'nin işgal altındaki bir bölgesi olan Kilikya’da, galip olan Fransız bayrakları dalgalanacaktı. Ancak, bayrağın değiştirilmesi, Türk milliyetçilerinin milliyetçi duygularını Fransızlara karşı kışkırtmak için meseleyi kullanan İttihatçılar ve Kemalistler için Fransız bayrağı tamamen kabul edilemezdi. Fransa Yüksek Komiserliği'nin Kilikya ziyareti vesilesiyle 18 Mart 1919'da huzursuzluk çıktı. Georges Picot'un resmi ziyaretine hazırlanırken Fransız İdaresi, Adana'nın ana bulvarlarını binlerce üç renkli Fransız bayrağı ile dekore etmişti. Bazı yerlerde, Kafkasya'da yeni kurulan Ermeni Cumhuriyeti'nin pankartı olan üç renkli Ermeni bayrağı Fransız bayrağıyla birlikte yükseltildi. Türk kaynaklarına göre, Fransızların ve özellikle Ermeni üç renginin yükselmesi, Türklerin tahammül edemediği bir hakaretti. Türkler için sorun ulusal bir onurdu. Osmanlı yetkilileri tarafından cesaretlendirilen bazı Türkler, Osmanlı bayrağını tüm resmi bina ve okullarda uçurmaya çalıştılar. Fransızlar bazı vandalları yakalayarak ve kısa süre hapsederek karşılık verdiler. [41]
Türk yetkililerin Fransız karşıtı faaliyetlere katılımı, Kilikya'da Fransızların karşılaştığı hassas konulardan biriydi. Fransız yetkililer vali ve üst düzey Osmanlı yetkililerinin faaliyetleri üzerinde neredeyse hiçbir kontrol sahibi değildi. Fransız makamlarının halen faaliyet gösteren Osmanlı idaresine karşı durduğu tek örnek, 1919 Şubat'ının başında yaşanan rahatsızlıklara hemen müdahale etmekti. Adana'daki ilk ayaklanma sırasında gözaltına alınan bazı Türk tahrihçileri, Adana’daki isyanın başladığını, çok daha büyük bir büyüklükte isyana hazırlandıklarını itiraf etti.
 Dahası, Fransız makamları, valinin Nazım Bey ve jandarma kuvveti komutanı Haşim Bey'in karıştıkları açık olan genel bir silahlı direniş planını ortaya çıkardı. Fransızlar, bu iki yetkilinin Türkleri örgütlediğini ve Fransız yönetimini devirmeleri için silahlandırdıklarını varsaymak için sebepleri vardı. Ancak tüm kanıtlar netleştiğinde, Fransız yetkililer valinin görevden alınmasını isteyebildiler. Nazım Bey istifasını verdi ve kısa zamanda Konstantinopolis'e çağrıldı. Yerine, selefinin çalışmalarına devam eden ve hatta onu aşan Celal Bey'in yerini aldı. Haşim Bey’e gelince, jandarma kuvveti başkanı olarak Fransa’nın yetkisi altındaydı. Soruşturma sona erdiğinde, tutuklanması için bir emir çıkarıldı. Sonunda öldüğü Suriye'de hapis cezasına çarptırılmak üzere yakalandı ve gönderildi. [42]
O sırada Kilikya'daki Müttefik işgal kuvvetlerinin komutanı olarak görev yapan İngiliz bir subay olan General Leslie, üç bin kişilik jandarma kuvvetinin yeni şefi olarak Fransız Yüzbaşı Luppe'yi atadı. İkincisi, 24 Nisan 1919'da görevini üstlendi. İlk görevi, ayaklanma planında yer alan tüm şüpheli unsurları ortadan kaldırarak kuvveti iki bin iki yüz(2.200) erkeğe düşürmekti. Yüzbaşı Luppe, yaklaşık beş yüz Ermeni ve diğer Hıristiyan'ı hizmete aldı. [43]
Fransız yönetiminin Türk tahrikçiliğine verilen hafif tepkisi, yönetimin sağlam politikalar uygulamadaki yetersizliği ile birleştiğinde Ermeniler arasında şüphe yarattı. Açıkçası, Ermeniler Fransızların sağlayabildiklerinden daha fazlasını istediler. 
Fransız-Ermeni ilişkilerinde büyük gerileme, 1919’un sonlarına doğru, Levant’taki Fransız Yüksek Komiseri Georges Picot’un, yalnızca Ermeni’nin Kilikya’ya geri gönderilme sürecini durdurmakla kalmayıp, hatta Kemal’le buluşmak için Ankara’ya seyahat etme girişiminde bulunduğu ortaya çıktı. G. Picot'un Levant'ta görevini tamamladıktan sonra yaptığı Ankara ziyareti, Kilikya'daki Ermenilere yönelik Fransız politikasında bir dönüm noktasıydı. Dahası, Picot'un ziyareti ve Fransızların Ermenilere yönelik tutumlarındaki değişim, bir miktar şişirilmiş Ermeni talebinin Paris'teki Barış Konferansı'na sunulması aynı zamana denk geldi. [44]
Ermenistan Cumhuriyeti Delegasyonunu temsilen Avetis Aharonian ve Ulusal Ermeni Heyeti temsilcisi Boghos Nubar Paşa başkanlığındaki Entegre Ermenistan Heyeti, diğerlerinin yanı sıra Barış Konferansı'na bir Ermeni gündemi getirdi. Kilikya, Müttefikler tarafından yaratılacak Ermeni devletinin bir parçası olacaktı. [45] Gelecekteki Ermeni devletinde Kilikya'yı kuşatan Ermeni talebi, Fransızları korkutuyordu. Kilikya'daki Fransızların Ermenilere yönelik politikasının değişmesinde önemli bir husus haline geldi. 
1919'un başında Ermenilere, Kilikya'ya “Ermenilerin yoğunlukla geri gönderilmesini” teşvik etmek için elinden gelen her şeyi yaptığını garanti eden Picot, birkaç ay sonra geri dönüş sürecinin Fransız hazinesine doksan milyondan daha pahalıya mal olan pahalı bir girişim olduğunu açıkladı. Frangı ve yetersiz finansman nedeniyle durdurulması gerekiyordu. [46]
Levant'ı terk ederken Picot Ankara'ya gitti ve Fransızları Kilikya'dan kovmak için mücadele eden Türk milliyetçi hareketinin lideri Mustafa Kemal ile bir araya geldi. Picot'un ziyareti, Ekim 1921’de Ankara Antlaşması’nın imzalanmasında ortaya konan Fransa-Türkiye işbirliğine karşı önündeki engelleri kaldırmaktı.
Bazı Fransız kaynakları Ankara’ya seyahat ederken Picot’un Fransız hükümetinin önerisine göre hareket ettiği gerçeğini vurguladı. Kilikya ile ilgili Ermeni taleplerine çok kızmıştı, Bremond ziyareti Müttefik ve Fransız politikalarına karşı Levant'ta çelişkili buluyordu. Ayrıca Kudüs ve Konstantinopolis'teki Müttefik merkezlerinin Picot'un Kemal ile olan görüşmesini eleştirdiğini de belirtti. [47]
Picot'un ziyareti, Kilikya'daki Fransız yönetiminin prestijine zarar verdi. Kemalistler, bölgedeki Fransız ilgisinin azaldığını fark ettiler. Buna göre, Kemalist Fransız işgal kuvvetlerine yapılan saldırılar, ziyaretten hemen sonraki dönemde hız kazanmıştır. İngiliz kuvvetlerinin sonuncusu Kasım 1919'da Kilikya'yı terk etti.
Çok ihtiyaç duyulan İngiliz alaylarının ayrılışı yeni sorunlar yarattı. Beyrut'ta bulunan Fransız Yüksek Komiserliği, Genel Dufieux komutanlığı altında Kilikya'ya göndererek durumu düzeltmeye çalıştı . 
Varışta Dufieux, Kilikya'daki Fransız işgal kuvvetlerinin başkomutanı seçildi. Görevini 2 Aralık 1919'da üstlendi. [48]
General Dufieux'ün gelişi, Konstantinopolis'in sınır dışı vali Nazim Bey'in yerine gönderdiği yeni atanan vali Celal Bey'le aynı zamana denk geldi. Yeni vali, Bremond'un “İnatçı bir Fransız fobili” olarak tanımladığı bir ittihatçı görevliydi. [49] Celal Bey, yalnızca Fransız idaresinin varlığını ihmal etmekle kalmadı ve yerel Türkleri işgal güçlerine karşı isyan etmeye teşvik etti ve Fransız karşıtı grupları güçlendirmede ve ilerletmede etkili oldu. [50]  Ayrıca, Celal Bey'in atanması, Konstantinopolis'in Müttefik karargahının rızasını talep etmeden onu belirlediği 1918 ateşkesinin öngördüğü şartlara aykırıydı. [51]   Türk tarihçi Kasım Ener, Adana'ya geldikten sonra, Celal Bey'in, eşraf tarafından karşılandığını ve iki gün boyunca görüşme yaptığı Kemalistlerin gizli kaldığı bir grup tarafından selamlandığını yazmaktadır. Celal Bey] Adana'ya gelir gelmez, eski milletvekili Subhi Paşa'nın kurduğu Kemalist partinin üyesi oldu Subhi Paşa ve kardeşi, Adana'daki Kadri, Tarsus'taki Sadık Paşa ve evlatlığı Hakkı Beyler ile Fransız işgali aleyhinde bulundu. Celal Bey bu insanlarla güçlerini birleştirdi. ” [52]
Jelal Bey'in atanmasıyla, Mustafa Kemal yayınladığı bir bildiride Fransızların Ayıntab ve Maraş'ı işgalini yasadışı kabul etti. [53]   1920 Ocak ayında Kemal, birliklerine Maraş'a saldırmalarını emretti. 
Her ne kadar yerel Fransız garnizonu ve birkaç Fransız bölüğü oraya yerleşmiş olsalar da, Maraş'taki Fransız birliklerinin komutanı Albay Norman Kemalistler’ı durdurabilecek olmalarına rağmen, bugün bile tartışılmadan kalan, Hristiyan nüfusun tepkisiyle askerlerine hiç uyarı vermeden şehirden çekilmelerini emretti. [54] Sekiz bin Ermeni'nin sadece yarısı geri çekilen Fransız güçlerine katılabildi; Kemalist gruplar gerisini sildi. [55] Maraş'tan Osmaniye'ye geri çekilme 1920'deki sert kış nedeniyle bir felaketti. Yüzlerce Fransız askeri ve Ermeni mülteci donarak öldü gerisi hedeflerine vardıklarında tükenmişti.
Fransız kaynakları, kuvvetlerinin Maraş'tan çekilmesinin taktiksel, askeri bir hareket yerine utanç verici bir korkaklık hareketi olduğunu itiraf ediyor. Dahası, Maraş'tan geri çekilme, Kilikya'daki hali hazırda solmakta olan Fransız itibarına ciddi bir darbe oldu.
Bir başka açıdan bakıldığında, Maraş'ın düşmesi Kemalistler için çok gerekli bir zaferdi; Türk köylülerinin ve hatta daha önce Kemal’e ve milliyetçi politikalarına karşı çıkan bazı Türk unsurlarının desteğini kazanmalarını sağladı. Mustafa Kemal şimdi bu popüler desteği parlatmaya ve saldırısını hızlandırmaya hazırdı. İki ay sonra, Mart ayında, Kemalist kuvvetler Hacın Ermeni kalesini kuşattı. Bu arada, Doğu işgal bölgesinde, bazı Kemalist birimler Ayıntap'daki Fransızlarla savaşıyordu. Bu çalışma zamanlarında, 28 Mayıs 1920'de yirmi günlük bir ateşkes anlaşması imzalandı. [56] Fransızlar, Ayıntab'ı, ateşkes hükümlerine aykırı olarak, Hacın ve Sis (Kozan) ve çevresindeki köylerde Ermenileri korkuttu. Binlerce Ermeni Mersin-Osmaniye demiryolunun güneyinde bulunan Fransız kuvvetleriyle birlikte çekildikleri Şiş'e sığındı.
Hacın'ın kuşatması Maraş, Ayıntab ve Sis'in çöküşü ve Mersin-Osmaniye demiryolunun güneyindeki Fransızlar, Adana'daki Ermenileri durumlarının ciddiyeti konusunda uyardı. Ermeni korkuları Adana'nın Türk nüfusunun neredeyse tamamı demiryolunun kuzeyine çekildiğinde ve Kemalistlerle güçlerini birleştirdiğinde daha da büyüdü. Ancak durum herhangi bir onarımın ötesinde kötüleştiğinde, Ermeniler Adana'nın başkentini ve çevresini savunmak için kendilerini örgütlemeye başladılar.[57]
Ocak-Haziran 1920 arasında vali Celal Bey, Kemalistler ile özgürce iletişim kurmaya devam etti. Onları, geri çekilen Fransız kuvvetlerinin konumları ve hareketleri hakkında bilgilendirdi. [58]   Fransız yönetimi, Fransızların yakında Kilikya'yı tahliye edeceğine dair söylentiyi yayan bir vali olduğunu bile fark etti. [59] Ayıntab'ın düşmesinden sonra, Celal Bey, Adana’da benzer bir Kemalist saldırı düzenleyerek şehri devralmaya çalıştı. Bununla birlikte, Fransızlar faaliyetlerini dikkate aldılar ve onu engellemek için önlemler aldı. [60] İşbirlikçi vali neredeyse bir yıl daha entrikalarına devam etti. 17 Mayıs 1921'de, içişleri bakanı Reşad Efendi, onu Konstantinopolis'e geri çağırdı. [61]
Dört ay sonra, 1921 Ekim'inde, Fransızlar nihayet Ankara ile Kemal anlaşması imzalayarak teslim oldular. [62] Kilikya, Kemalistlerin kontrolüne girdi; Fransızlar, İskenderun-Midan Ekbez-Kilis hattının güneyinde geri çekildi. 

Ermeniler bir kez daha atalarının evlerini terk etmek ve geri çekilen Fransız birliklerini takip etmek zorunda kaldılar.
     * Bu yazının amacı, modern Türkçe çevirisi sadece dipnotlarda kullanılmıştır. Kişisel, yerel ve yayın adları, mümkün olan en kesin fonetik yorumlamayı sağlamak ve yine de İngilizce konuşan insanlar için metni okumayı kolaylaştırmak için çoğaltılmıştır. Yazının, Modern Türkçe yerine Osmanlıca kullanılan dil olduğu bir tarihle ilgili olduğu belirtilmelidir. Ayrıca, tüm Ermeni kişisel, yerel ve yayın isimleri Batı Ermeni olduğundan, bu lehçede söylendiği gibi fonetik olarak çoğaltılmıştır. Kongre Kütüphanesi Ermeni harf çevirisi sistemi (Doğu Ermeni fonetik değerlerine dayanarak), metin ve dipnotlarda Doğu Ermeni olan isimleri ve kaynakları belirtmek için kullanılmaktadır.
     [1] Robert Farrer Zeidner, Boğa Üstündeki Üç Renkli: Kilikya ve Civardaki Fransızlar, 1918-1922 , Ph.D. tez (Utah Üniversitesi, 1991), sf. 176-185. Fransız eylemi, Ermenilerin yerleştirilmesi için Amerikan misyoner girişimlerini engellemeyi amaçlıyordu. Bu, Kilikya'yı da içerebilecek olan Ermenistan için bir Amerikan görevi hakkında yapılan konuşmalardan dolayı Fransa için çok önemliydi. Ermenileri yerleştirmek için özel bir fonu bulunmayan Kilikya'daki Fransız yönetimi vergi toplamaya ve böylece Zeidner'in eyaletteki “iç işleri” dediği şeye karışmaya ve böylece Türk halkını yabancılaştırmaya çağırdı.
     [2] R [uben] K. Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere ev Kilikian 1919-1921T [vakannerun] (Türk-Fransız İlişkileri ve Kilikya, 1919-1921) (Erivan: Ermeni Bilimler Akademisi Yayınları, 1970), s. 40.
    [3] Puzant Yeghia ed., Adanayi Hayots Patmutiun (Adana Ermenileri Tarihi) (Antilias: Kilikia Press Katolikosat, 1970), s. 433-437. Anlaşma başlangıçta Fransa, İngiltere ve Rusya arasında imzalandı. 1917'de Sovyetlervarlığınıaçıkladı veMüttefik bir zafer olması durumunda Levant'ın birkaç etki ve işgal alanına bölünmesi gerektiğini belirten bu gizli anlaşmanın şartlarınıaçıkladı. Kilikya, Fransa bölgesine dahil edilecek. Ekim ateşkesinden sonra, Levant’taki birlikleri Fransa’nınkinden çok daha fazla olan İngiltere, birkaç İngiliz taburunu yerleştirerek geçici olarak Kilikya’yı işgal etti.
     [4] Ibid.
     [5] Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere, s. 226.
     [6] Zeidner, Boğa Üstündeki Üç Renkli: Kilikya ve Civardaki Fransızlar , 1918-1922 , sayfa 132-141. Türk Yıldırım Ordusunu serbest bırakma emri Mustafa Kemal'e verildi. Orduyu Alman Mareşal'in kontrolünü devraldığı sırada, görevli olanların yaşamları için kaçak olan Liman Von Snders, Kemal’in makalelerine itiraz etmeye başladı. Ateşkes, özellikle İstanbul'daki üstlerine işaret eden General Allenby, onlara yeni gereksinimler ekledi. Son olarak, Kemal İstanbul'a gitti ve ardından ordu birimlerinin, memur kadrolarının ve daha da önemlisi Almanların bıraktığı devasa silah ve mühimmatların bir kısmını bazılarını mevcut jandarmaya bağlayan askerlerine tahliye etti. Kilikya'daki kuvvetler.
     [7] Recep Dalkir, Yiğitlik Günleri (Kahramanlık Günleri) (İstanbul: TT Postasi matbaasi, 1961), 14. Ayrıca bakınız:
Paul Du Veou, La Tutku De La Cilicie , 1919-1922 (Kilikya Tutkusu, 1919-1922) (Paris: Kütüphaneci Oryantalisti, 1954), s. 64.
[8] Dalkir, Yiğitlik Günleri, s. 14.
[9] EdouardBremond, “Bremond Mission, 1919-1920'deki Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 29 (Kış 1976-1977), s. 345.
[10] agy, 345.
[11] Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere , s. 119.
[12] Dikran H. Boyacıyan,Haygagan Lekeone, Badmagan Hushakrutiun(Ermeni Lejyonu: Tarihsel Bir Anı) (Watertown: Baykar Press, 1965), s. 190-191.
[13] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 29 (Kış 1976-1977), s. 365.
[14] Kasim Ener,Çukurova'nın Isgali Ve Kurtulus Savasi  (Çukurova'nınMesleği veKurtuluş Savaşı) (İstanbul: Berksoy Matbaasi, 1963), 23; Bremond, “Bremond Misyonu”, s. 43.
[15] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 29 (Kış 1976-1977), 346.
[16] Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere, s.120.
[17] Pierre AndreRedan , La Cilicie ve le Sorunu Osmanlı (Kilikya ve Osmanlı Sorunu) (Paris: Gauthier-Villars, 1921), s. 76-77.
[18] Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere , s. 119.
[19] Bremond, “Bremond Misyonu, 1919-1920'de Kilikya, Ermeni Dergisi , cilt. 29, s. 346.
[20] Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere , s. 119.
[21] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya, Ermeni Dergisi , cilt. 29, s. 348.
[22] Du Veou,La Passion De La Cilicie, s. 91; Sahakian,Türk Fransiakan Haraberutyunnere, s. 122.
23 Sh [mavon] T. Torossyan , Kilikiayi Hayeri Azgayin-Azatagrakan Sharzhumnere, 1919-1920 (Kilikyalı Ermenilerin Ulusal Kurtuluş Hareketi, 1919-1920) (Erivan: 1987), s. 86.
24 Sh [mavon] T. Torossyan , Kilikiayi Hayeri Azgayin-Azatagrakan Sharzhumnere, 1919-1920 (Kilikyalı Ermenilerin Ulusal Kurtuluş Hareketi, 1919-1920) (s. Erivan Bask ., 1987), s. 86.
25 Dalkir, Yiğitlik Günleri , s. 21, 41, 64.
26 Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 29, s. 349.

[27] Ibid, s. 348; Torossyan,Kilikiayi Hayeri Azgayin, 95. Fransız kaynakları (Bremond, Du Veau, Redan) sık sık Kilikya'nın karşılaştığı ekonomik zorluklar ve bunların Fransız Exchequer'den gelen ödemelerle geçici olarak nasılçözüldüğühakkında konuşur. Ayrıca bakınız: Robert Farrer Zeidner,Toros Üzerindeki Üç Renkli: Kilikya veCivardakiFransızlar, 1918-1922, Ph.D. tez (Utah Üniversitesi, 1991), 176-185. Zeidner’in, Fransa’nın Kilikya için mali kaynak bulma konusunda pratik olarak Bremond’u kendi başına bıraktığı gerçeğinin altını çizdiği tezinde anlatmaya çalıştığı şey bu değildir. Merkezi Osmanlı hükümetinin de ülkesine geri dönüşle ilgileneceğine söz verdiği not edilmelidir. Bununla birlikte, Müttefik güçlerin ve özellikle de İngiltere'nin kredileriyle hayatta kalan bir kuruluştan bu beklenemezdi.
[28] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'deki Kilikya, Ermeni Dergisi , cilt. 29, s. 348.
[29] Dalkir, Yiğitlik Günleri , s. 67.
[30] Ibid., 65-66.
[31] Yediistan, Adanayi Hayots Patmutiun , s. 438.
[32] Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere , s. 126.
[33] Redan, La Cilicie ve le Problème Osmanlıca , s. 85.
[34] Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere , s. 126.
[35] Edouard Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'deki Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 30
s. 35.
[36] Redan, La Cilicie ve le Problem Ottoman , s. 78.
[37] Ener,Çukurova'nın İsgali,s.43. Örgütün Kilikya'daki hücrelerinin oluşumu hakkında bakınız: Dalkir,Yiğitlik Günleri, s. 64-65.
[38] Ener, Çukurova'nın İsgali , s. 20.
       [39] Zeidner, Boğa Üstündeki Üç Renkli: Kilikya ve Civardaki Fransızlar, 1918-1922 , s. 214-215.
[40] Ibid.
[41] Redan, La Cilicie ve le Problem Ottoman, s. 19-20. Ayrıca bakınız, Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'deki Kilikya”, Ermeni Dergisi, cilt. 29, s. 364.
[42] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya”, Ermeni Dergisi, cilt. 29, s. 352. Ayrıca bakınız: Torossyan, Kilikiayi Hayeri Azgayin-Azatagrakan Sharzhumnere, s. 113. Fransız ve Ermeni kaynakları (ve bir dereceye kadar Türk kaynakları), jandarma kuvvetleri başkanı Haşim Bey ve vali Nazim Bey’in 1919’da Adana’da ayaklanmayı planlamasında etkili olduklarından bahsetti. şehre silah. Ancak Fransız yönetimi, komployu ortaya çıkardı.
[43] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 29, s. 352. Zeidner’in bu Ermeni jandarma kuvveti olarak “milis” dediğini belirtmek ilginçtir. Zeidner, Torosların Üzerindeki Üç Renkli: Kilikya ve Civardaki Fransızlar, 1918-1922 , s. 216.
       [44]   Bu, Avetis Aharonian ve Boghos Nubar Paşa başkanlığındaki Ortak Ermeni heyeti tarafındanArménienne ” değerlendirme listesigenellikle alaşımsız bir Ermeni talebine referans olarak alaylı bir şekilde kullanılmıştır.
[45] Torossyan , Kilikiayi Hayeri Azgayin-Azatagrakan Sharzhumnere , sf. 102-103.
[46] agy, sf 96-97. Mudros ateşkes hükümlerine göre, Konstantinopolis'teki Osmanlı hükümeti, Ermenistan'ın Kilikya'ya geri gönderilmesi için tüm masrafları ödemekle yükümlüdür (Bkz. Bremond, “1919-1920'deki Kilikya Bremond Misyonu”, The ArmenReview, cilt 29, s. 349). Ancak, marjinal bir ilk ödemeden sonra, Türk hükümetinin bu konudaki görevlerini ihmal ettiği görülüyor. Sonuç olarak, Beyrut'taki Fransız Yüksek Komiserliği, Ermenileri Suriye'den Kilikya'ya taşıma masrafları ile yüklendi. Bremond ayrıca, Ermenilerin Kilikya'ya geri gönderilmelerinin Eylül 1919'da Fransız Yüksek Komiserinin bu amaç için para ödemeyi bırakmasıyla durdurulduğunu belirtiyor. Öyleyse, Eylül 1919'dan sonra Kilikya'ya geri gönderilen Ermeni'nin, Ermeni ve diğer insani yardım kuruluşları tarafından tahsis edilen meblağlar üzerinden yapıldığı varsayılmalıdır.
[47] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 30 (İlkbahar 1977), s. 35.
[48] agy, s. 34.
[49] agy, s. 35.
[50] Ener,Çukurova'nın İsgali, s. 27. Kasim Ener, atanmasından sonra ve halen İstanbul'dayken yeni vali Jelal Bey'in Kilikya'daki Kemalist liderlere çoktan yazdığını ve gelecekteki hamleleri hakkında bilgi verdiğini belirtti. Pek çok Kemalist, yeni valiyioraya trenle geldiğinde Adana'daki istasyondakarşıladı. Albay Bremond'a göre, Jelal Bey, geldiğinde, iki gün boyunca hastaymış gibi davranıyordu; bu sırada, Türk tanınmış ve Kemalist liderlerle geniş toplantılar yaptı. Bremond, “Bremond Misyonu” vol. 30, s. 40.
[51] Ibid.
[52] Ener, Çukurova'nın İsgali , s. 28.
[53] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya, Ermeni Dergisi , cilt. 30, s. 36.
[54] agy, s. 38. Zeidner, Boğa Üstündeki Üç Renkli: Kilikya ve Civardaki Fransızlar, 1918-1922 , s. 340-350. Fransızlar, şehirdeki Amerikan misyonerlerinden bile geri çekilme sırlarını sakladılar.
[55] Zeidner, Boğa Üstündeki Üç Renkli: Kilikya ve Civardaki Fransızlar, 1918-1922 , s. 250. Zeidner'e göre 5.000 Ermeni, geri çekilen Fransız kuvvetleriyle kaçmayı başardı.  
[56] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'deki Kilikya”, Ermeni Dergisi, cilt. 30, sayfa 38-39. Aslında, Maraş'ın çöküşünden sonraydı; Kemalistlerin Bozantiye yönelik yoğun baskıları; Aintab'daki ilk çatışmalar; veo kentin ilk terkinden28 Mayıs’akadar20Mayıs’ta yapılan ateşkes Fransızlar ve Kemalistler arasında imzalandı.Ateşkes, Fransız’nın Bozanti’deki müfrezesini kurtarmak için imzalandı. Ancak Bremond (Bremond, “The Bremond Mission”, cilt 30, s. 47), Bozanti'nin Kemalistlere zaten düştüğü için bu hedefe asla ulaşılmadığını savunuyor. Dahası, ateşkes, Fransızişgal kuvvetlerineinançlarını veren Kemal'e karşı çıkan Türkleri yabancılaştırdı.“Şimdi,“ Bremond ”diyorlar, onlar [anti-Kemalist Türkler] kendilerini Kemalizm'e çağırmak zorunda kaldılar
sunulan Kilikya'yı kapsayan bağımsız bir Ermeni devletinin yaratılmasının Ermeni talebiyle ilgiliydi. Bu talep, Fransız siyasi çevrelerinde ve medyada ciddi şekilde incelenmiştir. “L'Empire
”. Kemal ateşkeseyi onurlandırmadı Albay Bremond'un görüşüne göre yirmi gün onun kuvvetlerini yeniden düzenlemesi ve başlaması için yeterliydi Öte yandan, Türk kaynakları, 28 Mayıs ateşkes kararını Fransızlar için taktiksel bir hamle olarak görüyor, örneğin, Kasim Ener, Fransızlar ve Ermenilerin zamanının bu ateşkes nedeniyle olduğunu belirtti. İş (Tahran) 'ı tahliye etmek ve savunmasını Adana içinde ve çevresinde düzenlemek, Ener, s., s. 71.
[57] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 30, s. 44.
[58] Ener, Çukurova'nın İsgali , s. 49.
[59] agy, s. 37.
[60] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya”, Ermeni Dergisi, cilt. 30, s. 43.
[61] agy, s. 46.
[62] Sahakyan, Türk Fransiakan Haraberutyunnere , s. 226.
KAYNAKLARI
armenian-history.com

ADANA ERMENİ LEJYONU 1919-1921
Ermeni yazar Garabet K.Mumcuyan’ın 1919-1921 yılları arasında Adana’da Klikya Ermeni Krallığı kurma amacıyla Fransız ordusu içinde Cezayirli Müslümanlar ve 1915 Suriye sürgünlerinden oluşturulan Ermeni birliklerini anlatıyor.
Yazı Google çevirisi olup, çevirideki ifade bozuklukları düzeltilmiştir.
Alaeddin Yavuz

Yazar: Garabet K. Moumdjian(Mumcuyan) - E-posta
ERMENİ LEJYONU
Aralık 1918'den Kasım 1919'a kadar,  Kilikya'daki Fransız işgal kuvvetlerinin çoğunluğu Ermeni Lejyonu'nun dört taburundan oluşuyordu. 
Beş bin Ermeni askerinden olan Ermen’ Lejyonu Kilikya ovasında Pozantı ve Bahçe’de ilerideki görevleri için yerleştirildi. Bu dönemde İngiliz birlikleri, Doğu İşgal Bölgesi'nde olduğu gibi Toros ve Amanoslarda tünel sistemi ile konumlanmışlardır. Pek çok Cezayirli şirketin güçlendirmesine rağmen dört Ermeni taburu, hiçbir zaman Kilikya'daki Fransız askerleri bölgesini kontrol edecek gerekli ve yeterli sayıya ulaşamadı.
Müttefik komutanlar defalarca Ermeni askerlerine cesaret ve azimleri için övgüde bulundular. Fransız komutanlar, Ermeni lejyonerlerini Kilikya'ya işgal gücü olarak değil, yakında oluşturulacak bir Ermeni ordusunun çekirdeğini oluşturma konusunda kurtarıcı olarak gönderildiklerine dair defalarca güvence verdiler. Bu ilk Fransız güvenceleri yakında unutuldu. Ermeni askerlerinin bölgeyi boşaltılması için şerefsizce bir sistematik politika uygulandı. 
Levant'ta Fransız ordusu içinde savaşacak bir Ermeni savaş birimi kurma fikri, Hidivlerin altındaki birkaç bakanlık görevinde görev yapan tanınmış bir Mısırlı Ermeni olan Boghos Nubar Paşaydı.
 1916'da Nubar Paşa, Ermeni Ulusal Delegasyonuna başkanlık etmesi için Parise gitmek için Mısır'ı terk etti. [1] Fransız ve İngiliz hükümetlerinin temsilcileriyle yapılan birkaç ay süren görüşmelerden sonra Nubar Paşa, sadece Levant’ta “yalnızca konuşlandırılmış olan” ve Kilikya'yı Türk idaresinden kurtarmak için kullanılacak bir Ermeni gönüllü birliğinin kurulmasına izin veren bir anlaşma imzalamaya ikna edebildi.  ” [2] Anlaşmada, önerilen Ermeni taburlarının Fransızlar tarafından eğitileceği ve Fransız Ordusunun bir parçası olarak kabul edileceği belirtildi. [3] Kilikya'da görevlendirilecek Ermeni birlikleri  Müttefik birlikleri ile birlikte savaşacaklardı ve daha sonra nihai bir Müttefik zaferinin sonucu olarak özerk bir Ermeni varlığı yaratılacaktı. [4]
Anlaşmanın ardından, bir Fransız askeri heyeti Mısır'a gönderildi.  26 Kasım 1916'da, Lejyon d'Orient'in ( Ermeni birliğinin bu adı, Türkleri kızdırmamak ve Suriye'deki Ermeni sürgünlerinin yaşamını tehlikeye sokmamak için seçilmiş tarafsız bir isimdi.) ilk taburunun oluşumu resmen başlatıldı. Ermeni gönüllülerin eğitimi Port Said'de başladı. [5] Bu şehir, Eylül 1915’te Fransız donanması tarafından kurtarıldıktan sonra Musa Dağı’nda (Antakya yakınlarındaki dağlık bir Ermeni bölgesi) binlerce sürgünün bulunduğu Ermeni mülteci kampına yakınlığı nedeniyle seçildi.
İlk tabur bu mülteci kampından toplandı. 
Kısa süre sonra, geçirilen Suriyeli Araplar ve diğer Hıristiyan askerler , Yemen ve / veya güney Mezopotamya'daki Müttefik birlikler tarafından Osmanlı ordusunu terk eden ya da Müttefik birlikler tarafından ele geçirilenler Lejyon d'Orient'e katıldı . Fransız askeri komutanlığı Lejyonu, Mısır, Avrupa ve ABD'den yeni Ermeni gönüllülerinin saflarına katıldığı Kıbrıs'a yerleştirdi. Ocak 1917'ye kadar Lejyon d'Orient'in eğitiminde neredeyse beş bin adamı vardı. Askerler savaşa girmeye hazır dört tabyaya ayrıldı.
Bu fırsat, 1918 Eylül'ünde, General Edmund Allenby'nin komutasındaki Levant'taki Müttefik kuvvetlere, Filistin'de görev yapan Türk Yıldırım ordularına saldırması emrinin verilmesiyle geldi.
Fransız kaynakları, toplam Müttefik zaferiyle sonuçlanan Arara savaşında Ermeni taburlarının en az üçünün aracı olduğunu belirtiyor. 18 Eylül saldırısı sonucunda Yirmi üç Ermeni askeri öldü ve bazıları yaralandı. [6]   Kısa bir dinlenmeden sonra, Ermeni taburları Suriye'yi ve Lübnan'ı özgürleştirmek için diğer Müttefik birliklerinin geri kalanıyla birlikte kuzeye yürüdü. Filistin'den Beyrut'a olan yürüyüş, bölgede yaygın bir açlık çıktığından beri zorluklarla doluydu. Ulaşım araçlarının eksikliği, ilerleyen Müttefik birlikler için de büyük bir zorluktu. Müttefik ordusunda bir İspanyol grip dalgası çıkmasıyla birliklerin çoğu geride kalmak zorunda kaldı. [7] Bununla birlikte, Ermeni taburları nihayet Hayfa'ya ulaştı. Kısa bir mola verdikten sonra Beyrut'a yürüyüşlerine devam ettiler.
Ermeni gönüllüler ve ağırlıklı olarak Beyrut'un Müslüman nüfusu arasındaki yanlış anlaşılma ve sürtüşmeler nedeniyle, Fransızlar Lejyonu d'Orient'i Kilikya'da konuşlanıncaya kadar kaldığı kıyı kasabası Junieh'e yerleştirdi. [8]
Bu kavşakta, Legion d'Orient(Doğu Lejyonu) , Legion Arménienne(Ermeni Lejyonu) olarak yeniden adlandırıldı . İngiliz ve Fransız donanma gemileri taburlarını Kilikya'ya taşıdı. Birinci, İkinci ve Üçüncü taburlar Mersin'de karaya çıktı ve Mersin, Tarsus, Adana, Jihun(Cihan) ve Pozantı'da konuşlandırıldı. Dördüncü tabur Alexandretta'da(İskenderun) karaya çıktı. Birlikleri, Türk silahlı birlikleriyle çatışmaların yaşandığı Dört Yol, Osmaniye ve Bahçe'de konuşlandırıldı. [9]
Kilikya'daki Fransız askeri komutanlığı, İskenderun liman kenti ve çevresinde, Dokuzuncu  Tirailleurların birkaç Cezayir birliğine hizmet vermişti. Bu birimler kısa sürede Dördüncü Ermeni taburundaki iki şirket tarafından, Türk nüfusunun dehşeti karşısında güçlendi. Anılarında, o sırada Kilikya'da hizmet veren bir Ermeni gönüllüsü olan Dikran Boyacıyan, kentin Türk nüfusunun Müslüman Cezayirli askerler ile dostça ilişkiler kurduğunu ve aralarında Ermeni gönüllülere karşı nefret ve hoşgörüsüzlük uyandırdığını belirtti. [10]
10 Şubat 1919'da, Ermeni gönüllüler ile Cezayir askerleri arasındaki küçük bir yumruk savaşı çıktı, üç gün devam eden kargaşada on dört Ermeni ve birkaç Cezayirli'nin ölümüyle sonuçlandı. Cezayirliler olayı suçlayacak kadar suçlansalar da, Fransızlar bütün suçu "disiplinsiz" Ermeni askerlerine verdiler ve Dördüncü Ermeni taburunun onuncu ve on üçüncü bölüklerinin askerlerini keyfi bir şekilde silahsızlandılar ve terhis ettiler. [11] Ermeni gönüllülerin silahsızlandırılması ve boşaltılması, her bir Fransız askerlerinin Kilikya'da yeni kurdukları Fransız idaresinin Kilikya’yı kontrolü altına alması için askere ihtiyaç duyduğu anda çok önemli ümitsiz bir zamanda geldi. Çok sayıda Türk ve Kürt silahlı grupları Ayaş ile Osmaniye arasındaki nüfusa korku salıyor ve Ermeni mültecilerin kasabalarına ve köylerine dönmelerini engelliyordu. [12]
Fransızların Ermenilere yönelik tutumlarındaki değişimin büyük kısmı Paris'teki Fransız politikacılara atfedilmelidir, ancak bu değişikliği sürdüren birkaç yerel faktör vardı. Bu konuda ilginç olan, tek amacı Fransa'ya dönmeden önce zengin olmak olan bazı açgözlü Fransız subaylar üzerinde bazı Türk kaynaklarından bazı Türk soyluların başarılı skandal eylemleri hakkında ortaya çıkanı şeylerdir. İleri gelen bazı Türklerin pahalı hediyeler ve rüşvetler ile bu memurları kazanmakta kullandıkları şüpheli yöntemlerden sadece birkaçıdır. [13] O sırada Konstantinopolis'te ikamet eden bir Fransız gazeteci olan N. Paillares, asırlık bir Osmanlı alışkanlığı olan rüşvet almayı Fransızlara da bulaştırarak Fransızlar arasında bunun büyük bir sorun olduğunu ve erdemlerini istila ettiğini vurgulamaktadır. Türklerin bazı Fransız subaylarını kazanmak için kullandıkları “harem politikası” olarak adlandırdığı şeyin altını çiziyor. Paillares şöyle yazıyor: “Paşa ve Beyler, villalarının kapılarını açtılar ve güzel, peçeleri açılmış  kadınlarını açgözlü genç [Fransız] subaylara sundu.” [14]
Ermeni gönüllülere Kilikya'da kendi bölgeleri için kurtarıcı olarak görevlendirildikleri söylendi. Bazı gönüllüler, anılarında, Osmanlı yetkililerinin davranışlarını sorgulayan iddiaları nedeniyle cezalandırılan ve terhis edilen suçlular olarak damgalanmalarının mantıksız olduğunu düşünüyor. Fransız yönetimi, 1915 sürgünlerinde Türklerin eline geçen ve zorla Türkleştirilen Ermeni kadın ve çocukları kurtarmasını engellediğinde Ermeni askerleri şaşırmıştı. [15] 
Çoğu eğitimsiz olan Ermeni gönüllüler, soylu ilkelerden ziyade siyasi ve ekonomik çıkarlar ve düşünceler tarafından itilen Fransız dış diplomasisinin ince karmaşıklıklarını kavrayamamışlardı. “Her hareketimiz” bir gönüllüyü, “olabileceği kadar zararsız olsa bile, disiplinsiz bir hareket olarak görüyordu ve bunun için ciddi bir şekilde cezalandırıldık. Fransızların, bizi susturacak, etkisiz hale getirecek ve görevlerimizden alıkoyacak tek yönleri vardı. Sadece bunu yaptılar. Pozantı'dan Yenice'ye gönderilen tüm Ermeni birimlerini söküp Cezayir birimlerini getirdiler. ” [16]
Fransızlar, Kemal’e karşı çıkan ve kazanılabilecek Türkleri yabancılaştırmamak için Ermeni gönüllülere karşı disiplin tedbirlerinin gerekli olduğunu belirterek eylemlerini savunmaya çalıştı. Fransız askeri komutanlığı, Ermeni askerlerini susturup toplu halde boşaltarak Fransızların işgal altındaki güçlerini zayıflatmakla kalmayıp, aynı zamanda Kemalist gruplara Ermeni köylerine ve Fransız garnizonlarına yönelik saldırılarını yoğunlaştırma ve desteğini kazanma fırsatı verdi. Fransızların görünüşte kazanmak için kampanya yaptıkları Türk nüfustu. [17]
Ermeni askerleri, Fransız yönetimine güvenmemek için sayısız nedene sahipti. Bunlardan en önemlisi, 1919'un ortasına kadar Fransızların gönüllülerin yarısından fazlasını terhis etmemeleri, aynı zamanda Ermeni Lejyonunu on iki bin askere yükseltme yönündeki sözlerini ihmal etmeleriydi. [18]
Dahası, askerlik hizmetleri sırasında Ermeni askerleri, normal Fransızların ve hatta Cezayirli askerlerin sahip olduğu hakların çoğundan mahrum bırakıldılar. “Yardımcı Askerler” olarak sınıflandırıldılar. Maaşları normal Fransız askerleri ile eşit bir şekilde ödeneceklerini ifade etse de maaşları, normal Fransız askerlerinden çok daha azdı. Anılarında Boyadjian, Fransızların Ermeni Lejyonuna düzenli operasyon için gerekenden daha az para ve malzeme tahsis edildiğini savunuyor. … Bu ihmalin sonucu olarak, Ermeni gönüllüler gıda, giyim, iletişim cihazları ve ulaşım araçlarında ciddi sıkıntılar yaşadılar. [19]
Muhtemelen daha ağırlaştırıcı olanı, Ermeni taburlarının Ermeni subaylarından yoksun bırakılmasıydı. Bu taburlara atanan Fransız subaylar, Ermeni askerlerinin karşılaştığı sorunlara sağır kaldılar. Lejyonun, Ermeni gücüne katılmadan önce bile saflarını alan, görevlendirilmemiş teğmen rütbeli dört Ermeni subayı vardı. [20]
Lejyonun ayrıca çavuş rütbesine sahip bir askerleri vardı. Dört memurdan biri olan Amerikalı bir Ermeni olan john Shishmanian, “talihsizlik” diyor, Fransız ordusundaki “Ermeni gönüllüler arasında” neredeyse iki yıl boyunca hizmet verdikten sonra teğmen rütbesi için göz önünde bulundurulması gereken birkaç eğitimli asker var. ” [21] “Ermeni gönüllüler arasında Ermeni askerlerinin silahsızlandırılması ve boşaltılması, taşınmalarındaki eksiklikler  diğer Ermeni lejyonerlerinin istifasına yol açtı. Terhis edilen gönüllülerin çoğu Kilikya'yı terk etti. Kalmayı tercih edenler kısa bir süre sonra, Adana’daki Ermeni cemaat hayatını düzenleme ve savunma görevini ve Kilikya ovasını koruma görevini üstlenen merkezi bir organ olan Ermeni Ulusal Birliği'nin rehberliğinde oluşturulan Ermeni güvenlik birimlerine alındı. [22]
1919 - Ağustos 1920 tarihleri ​​arasında Kilikya'da İntegral Ermenistan Heyeti temsilcisi olarak görev yapan Mihran Damadyan, Ermeni gönüllülerin istifa etmelerini engellemek için çok çalıştı. Fransız tutumundaki değişimle demoralize edilmemeleri için onlara yalvardı. Ermeni gönüllülere yönelik ve 24 Temmuz 1919'da yerel Ermeni gazetelerinde basılan bir genelgede Damadyan, Ermeni lejyonerlerinden görevlerini henüz tamamlamadıkları için görevlerinden ayrılmamalarını istedi. Damadyan, Ermeni gönüllülere Fransız komutanlarına da itaat etmelerini ve onları eleştirmemelerini tavsiye etti, çünkü “askerler emirlere itaat etmeli ve eleştirmemelidirler” [23].
Damadyan'ın çalışmaları Ermeni Lejyonerleri Birliği tarafından tamamlandı. Bu Birlikteki yürütme görevlerini üstlenen Ermeni subayları, Fransızların Dördüncü taburun Ermeni gönüllülerini düzenledikten sonra, İlk, İkinci ve Üçüncü Ermeni taburlarını derhal sağlam tutmak için çaresizce çalıştı. Çok sayıda genelge önerildi ve hatta Ermeni gönüllülerden istifa etmemelerini istedi. [24]   Bu çabalara rağmen, 1919 ortalarında Ermeni Lejyonu yaklaşık beş yüz erkeğe indirildi. 
Bu küçük güç daha sonra Teğmen Romieu'nin yerine geçen Teğmen Albay Fly-Sainte-Marie'nin emri altına alındı. Ermeni taburlarını canlandırmak için Fransız yönetimi adına hiçbir çaba gösterilmedi.
Bu nedenle, Kilikya'da yalnızca altı aylık bir dağıtımın ardından Fransızlar, Ermeni Lejyonunu iktidarsız hale getirdi. Ermeni Lejyonuna yapılan bir Fransız referansı olan “gelecekteki Ermeni Ordusu'nun çekirdeği” tamamen unutuldu ve asla tekrarlanmadı.
1919-1921 döneminde Kilikya'da bir Ermeni varoluşunun bir mikro kozmosu olan Ermeni Lejyonu, Fransız politikalarını değiştirmenin acılığını yaşadı. Lejyon Arménienne zaten Fransa’nın amacına hizmet etmişti. Gelecekteki Levant'taki Fransız siyasetinin hesaplamaları göz önüne alındığında, Paris Ermeni kuvvetlerine ihtiyaç duymadığını gördü.”
Türkçeleştiren ve yazan
Alaeddin Yavuz



 SONUÇ;
Ermeniler, asıl çıkış yerleri günümüz Afganistan’ında Horasan bölgesi olan, eski İran Akameniş ve Sasani dönemlerinde İranlıların uç beyliği gibi görev yapmışlar, Sabi, Zerdüşt ve Büyük İskender sonrası Grek Teke şeytan ibadeti Pan dinine girmişlerdir. Roma İmparatorluğundan 10 yıl önce 315’lerde dini önderleri Aziz Gregor tarafından gene eski dinleri Sabilik, onunla bağlantılı Mecusilik/Mani dinine benzeyen Habeşistan İnciline bağlı Hristiyanlık inancını benimsemişlerdir. Bu yüzden alfabeleri de Etiyopya’dan alınma alfabedir.
Onlar ne yaparsa taklit eden Gürcüler de aynı inanca geçmiş ve onlara de Etiyopya’dan alınma bir Alfabeyi Aziz Gregor hediye etmiştir.
M.S-325’de Roma imparator Konstantin ile Hristiyanlığı benimseyince Gürcüler Rum olduklarını iddia ettiklerinden Ermenilerden ayrılmışlardır. Ermeniler ise inançlarında direndikleri için Sasani İran imparatorluğu kanatları altında yaşamışlarsa da gerek Kuzey Doğu Anadolu, Aşağı Kafkasya Ermenileri olsun gerek, doğu, güney doğu Anadolu Süryani Ermenileri olsun Roma tarafından asırlarca şeytani inançlara sahip olduklarından dolayı soykırıma uğratılmışlardır.
628 Ocak ayında Sanilerin Ninova ve Mezopotamya savaşları ile tarihten çekilmesi üzerine, 635-40’larda Herakles ve Vatikan tarafından teçhiz edilmiş Emevi İslam ordularının işgaline uğramışlar ve Müslüman olmaya zorlanmışlardır.
1071’de Selçuklu Alpaslan akınlarıyla Anadolu’ya Türklerin girmesiyle, Turani kavim sayılan Ermeniler, inanç benzerliklerinin de etkisiyle rahat yüzü görmüşlerdir.
1300’lerde Osmanlı ile tarihte olmayan rahat bir çağa geçen Ermeniler ilk kez Greklerin yaşadıkları batı Anadolu bölgelerinde yerleşmişler, 1453’de İstanbul’un fethi ile tarih boyunca girmelerinin dahi yasak olduğu İstanbul’a yerleştirilmişlerdir. Osmanlının “Tebayı Sadıka=Sadık Millet” nişanını verdiği millet olmuşlardır. Millet olarak da ilk kez Osmanlılar tarafından tanınmışlardır.
1495’lerden itibaren İspanya’dan Seferad Yahudilerinin getirilmesini takiben I.Selim zamanında Hanefi mezhebinin devlet mezhebi olmasıyla huzursuzluklar başlamış, dini mezheplerini değiştirmek istemeyen Alevi Türkler ile onlarla birlikte devşirme Müslüman Ermeniler de ilk kez devlete karşı huzursuzluklar baş göstermiştir.
Vatikan Papalığı ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu olan zamanın Almanya’sı Prusya ile sıkı bağları olan Gürcüler, doğu Karadeniz Rumları ile bölge Ermenilerini de ikna ederek isyanlara başlamışlardır. Osmanlı ne zaman Avrupa’da bir savaşa tutuşsa Pontus Ermeni isyanları çıkmış, onlarla 800 yıllık akrabalık bağları olan Van, Bitlis, Urfa, Mardin Ermenileri de bunlara destek olan isyanlar çıkarmıştır.
Bunların en önemlileri ve ilk Ermeni Sürgününe neden olan 1680 Hemşin Ermeni İsyanı yine Vatikan-Prusya destekli, Gürcü tahrikli bir isyandır. Amacı Polonya (Lehistan) ve Litvanya’yı, II. Viyana kuşatması öncesi tedbir olarak fethe çıkan Merzifonlu Kara Mustafa Paşayı engellemek içindir.
Bu isyan kısa sürede bastırılmış, isyancıların başları cezalandırılmış, diğerleri Trabzon’dan başlayarak Düzce, Adapazarı, İzmir ve Balkanlara yayılan bir şekilde sürgün edilmişlerdir.
18. yüzyılda İngiltere destekli Rus Çarlığının güç olmasıyla Avrupa’da 1683 II.Viyana Kuşatmasından sonra batıya karşı eziklik kompleksine giren Osmanlı toprak kayıplarını arttırmıştır.
1768-1774 Osmanlı Rus savaşı ile Ukrayna’da Küçük Kaynarca denilen şehirde teslim anlaşmasını imzalayan Osmanlı Gürcistan’a kadar bölgede Rus Çarlığına denetim hakkı, tüm Osmanlı ülkesinde Rus Çarını gayrimüslümlerin koruyucusu kabul etmiştir. Kutsal İttifak Haçlı devletleri arasındaki anlaşma gereğince de bu hak bütün Avrupa, Amerika devletlerine tanınmıştır.
Rahatça Osmanlı ülkesi içinde faaliyet gösteren rahip ajanlar her yerde misyoner okulları açmışlar, bu okullarda kendi mezheplerini yaymışlar ve zeki olanları ülkelerine götürerek eğitip geri getirerek bölücü terör olaylarında fikri ve askeri önderler olarak kullanmışlardır.
Bunlara uymayan devlete sadık bir çok Hristiyan halk da zamanlar Osmanlının aldığı yenilgiler ile yaşanan toprak kayıpları, bozulan tarım hayvancılığa dayalı ekonomi, misyonerlerin getirdikleri kilise bağışlarını ve silahlarını tercih ederek hepsi devlet kurma hevesine kapılmışlardır.
Sonunda bir din devleti Osmanlı, kendi başlattığı mezhep savaşıyla başlayan çürüme, 400 yılda kangren olup Osmanlı’nın 30 Ekim 1918’de tarihe karışmasıyla son bulmuştur.
Peki devlet olan Balkan ülkeleri ne elde etmişler?
Çoğu bizden beter haldeler ve asla kalkınmalarına izim verilmemiştir.
Ermenilere sadece SSCB bölgesinde küçük bir toprak verilmiş, Rusların kucağında yaşayıp, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletlerinin verdikleri gıdalarla bu günlere gelmişlerdir.
Atatürk’ün ölümünden sonra özellikle 1950 sonrası İslami tarikatlar ve Türkçülük siyasetleri ile Türkleri ve Müslümanları Hristiyanlaştırmak için hazırlanmış Işıkçılık, Nurculuk, Menzilcilik, Süleymancılık… gibi tarikatlar ile İngiliz-Amerikan yanlısı hükumetler kurarak bu güne kadar devleti ve milleti soydurmuşlardır ve soydurmaktadırlar.

Asırlardır sömürgeci batılı devletlere hizmetlerine rağmen ne devlet sahibi olabilmişler ne de istedikleri bir güç olabilmişlerdir. Kandırdıkları Türkler ve Müslümanlar ile birlikte, Yahudi geleneklerine göre yaşayıp Müslüman gezinmişler, içlerinden de “Biz Hıristiyan’ız” diye kendilerini kandırmaktan öte gidememişlerdir. Çünkü dini ve siyasi önderleri onları da köleleştirmiştir. Dünyada kendileri için kurdukları cenneti, halka “ahrette” vaat etmişlerdir.

Asırlar süren dini ve din merkezli etnik kökenci ideolojilerin birbiri ile kapı komşusu olan insanları bir birine düşman ettiği ortadadır.
Bu dini ve ırki ayrımcılıkları terk ederek, ”Dini Adalet olan bir hukuk devleti” kurarak, ortak çıkarlarda birleşerek, eğitimde, gelirde herkesin eşit tutulduğu, çağdaş hukuk ve eğitimin verildiği, her türlü teknik be bilim insanı yetiştiren bir düzen kurulsa, dinler vicdanlara terk edilse daha mutlu ve zengin bir halk yaratamaz mıyız?
En az 2000 yıllık din rejimine dayalı dünya tarihini verdik, hep kan, hep ölüm, hep ızdırap, hep yoksulluktan başka bir şey göremedik.
İnsanlık olarak şunlardan bir kere kurtulalım, bir kere de böyle deneyelim olmaz mı?
Takdir insanlarındır.
Alaeddin Yavuz




[1] Yeghiaian, Adanayi Hayots Patmutiun , s. 442.
[2] Dikran Boyacıyan, Haygakan Lekeone, Badmagan Hushakrutiun (Ermeni Lejyonu: Tarihsel Bir Anı) (Watertown: Baykar Baskı, 1965), s. 133.
[3] GuevorkGotikian, “La Legiond'OrientLe zorunlufrançaisetl'kovmadesArmeniens,” Revue d'Histoire Armenienne Contemporaire , tom IIInuméroözel, 1999, ss. 251-324. Bu uzun makale ayrıca, Lejyond'Orient'inoluşumuyla ilgili ana sözleşmeleri de ortaya koymaktadır. Özellikle önemli olan, (b) 314-318 (s. 314-318. Ve s. 256.) Ekindeki özel belgeyegöre vurgulayan bir noktayı içeren“Talimatsur l'organisationde laLégion d'Orient” başlıklı ilk belgedir.Legion hizmet veren talimat asker olacak“leurstahsisleri, quiseronttrprincipeeşdeğerleri bircelles du soldat français.” Ayrıca, Kasım 26/11, 1916 zorunlu 7,966-9 talimat sayılı olduğunu Fransızlara eşdeğer biçimde tedavi altına yanında askerler, lejyon askerleri, Fransız askerlerinin haklarına göre aylık maaşları, emekli aylıkları ve aile ödeneklerine sahip olacaklardı.Tabii ki bu ilk anlaşma noktaları hiç uygulanmadı,
[4] agy, s. 165.
[5] Yeghiaian, Adanayi Hayots Patmutiun , s. 422-423.
[6] Boyacıyan, Haykakan Lekeone, s. 133.
[7] agy, s. 165.  
[8] Yediistan, Adanayi Hayots Patmutiun , s. 432; Kasbar Menag, Giankis Ughinerov ( Hayatımın Yolunda ) (Beyrut: Shirag Press, 1968), s. 33-34; Zeidner,Torosların Üzerindeki Üç Renkli , s. 141-144. Zeidner, Ermeni lejyonerlerini yalnızca tacizciler tarafından eğlendirilen kaba ve haydut askerler olarak sunmaya çalışıyor. Yerel Müslümanlar ile başlattıkları kavgalar nedeniyle Beyrut'ta karşılanmadıklarını belirtiyor. 
[9] Boyacıyan, Haygagan Lekeone , s. 191.
[10] agy, s. 192.
[11] Ibid., Sayfa 195-196; Zeidner, Torosların Üzerindeki Üç Renkli , s. 148, 155-158. Bir kez daha, Zeidner bunun yerel Müslümanlarla kavga eden Ermeni askerleri olduğunu söyler (Türklerin yerine kelimeyi dikkatli kullandığına dikkat edin). Ancak, böyle bir olayın Ermeni lejyonerleri bir Ermeni kızını Türk hareminden kurtarmaya çalıştığı zaman başladığını itiraf ediyor.
[12] Boyacıyan, Haykakan Lekeone , s. 197-198.
[13] Dalkir, Yiğitlik Günleri , s. 45, 48.
[14] Torossyan, Kilikiayi Hayeri Azgayin-Azatagrakan Sharzhumnere , s. 110.
[15] Boyacıyan Haykakan Lekeone , s. 202-203.
[16] Ibid.
[17] Bremond, “Bremond Mission, 1919-1920'de Kilikya” , Ermeni Dergisi , cilt. 30, s. 65.
[18] Boyacıyan, Haykakan Lekeone , s. 204.
[19] Aynı eser, s. 216.
[20] Ibid .; bunlar: - Teğmen John Shishmanian (Amerika Birleşik Devletleri); Teğmen Vahakn Portukalian (Fransa); Teğmen Aspiran Vahe Sahatjian; Teğmen Papazyan (Fransız LejyonuEtranger'ından).
[21] Boyacıyan, Haykakan Lekeone , s. 216-217 .
[22] Yediistan, Adanayi Hayots Patmutiun , s. 565.
[23] agy, s. 563.
[24] agy, sf. 578-579.
 KAYNAKLARI
armenian-history.com