Sayfalar

1 Nisan 2015 Çarşamba

LENİN’İN MUSEVİ- TÜRK BAĞLARI

 

Bu yazı dünya tarihine imza atmış, her milletin “o bizden” demeyi kolayca arzu ettiği bir kişilik olan Viladimir İlyanov Lenin’in (1870-1924) arasındaki tüm yaşamını değil, son zamanlarda tartışılan “etnik kökeni” nin tespiti için yapılan bir çalışmanın çevirisidir. Lenin-Atatürk bağları da yorumlarımda yer almaktadır.

1917 Rus Sosyalist İşçi Devrimini ya da Rus takvimine göre Ekim ayında olduğundan “Ekim Devrimi olarak bilinen, yeryüzü siyasi rejim tarihine mühür koyan devrimi gerçekleştiren lider Vladimir İlyanov İlyanoviç Lenin’in yaşamı hakkında ülkemizde çok sayıda biyografi ve Lenin’in yazdığı kitaplar bulunmaktadır.

Ancak Lenin’in soy konusu, bizde solculuk 1967 de.TİP’in Amerikancı Maocular tarafından dağıtılması sayesinde Kürt, Ermeni ve Kürt Yahudilerin idaresine geçmiştir.
Batılı ülkelerin, Osmanlının yıkılış döneminde kafalarına taktıkları, kendilerine üs olarak kullanabilecekleri kukla, Mason İslamı olan Nurculuk adlı Kürt İslam’ı temelli Kürdistan idealleri yüzünden, solculuk da Kürtlere teslim edilmiştir.

Hal böyle olunca Türkler de doğal olarak “sol ideolojiden” men edilmiş, asla kendine hişzmet etmeyecek dönüştürülmüş, devşirilmiş sağ ideolojiye mecbur edilmiş oluyorlardı. Bu, Sünni İslam inancı üzerinde emperyalizmin çabalarıyla, Atatürk sonrası Nurcu ve Gregoryen Ermeni devşirmelerin İslami tarikatları olan Işıkçılık gibi tarikatların, Sünnilik olarak şırınga edilmesiyle gerçekleştirilmiştir.

Bunda, 19.yy ve 20.yy. da Kırım, Kafkas ve Balkan göçmenlerinin Çarlık Rusyasının işgalleri sırasında yaptığı soykırımlardan kaçanların anılarına Stalin döneminin sürgünlerü ve kıyımları da eklenince Türklere “Sol”, devlet düşmanlığı, din düşmanlığı şeklinde yansıtıldı.

Hem batı destekli, sahte solda hem de aynı merkezden gelen sahte Mason İslamında da baş rol kapan azınlıklar, Türklüğü “iğrenç, barbar, soykırımcı, kan içenler”  sınıfına sokup kendilerini yüceltmeye geçtiler.

 II. Abdülhamit’in başlattığı Pan İslam siyasetiyle, “Türk Milliyetçiliği” azınlıkları da batıda olduğu gibi ayrılmaya iteceğinden, devletin birliğini korumak için yasaklanmıştı. Bu maya cumhuriyet döneminde ithal İslam’a sığınma mecburiyetine dönüştürüldü. Oynanan ince ihanet tiyatrosunu, devlete olan güvenlerinden dolayı mıdır, eğitim düzeylerinin düşüklüğünden ve eğitimsizliklerinden midir, yoksa asırlardır süren savaşların sindirmesinden midir bir türlü göremediler. Görenler olduysa da sindirildiler ya da satın alındılar. Böylece halkın ihaneti kavraması bir şekilde engellendi. Böylece, işbirlikçi ihanetlerle devleti ele geçiren azınlıkların elinde Türkler oyuncak haline geldiler.
Öz be öz Türk olan nice değerli kişilikler bize ya Yahudi, ya Hristiyan, ya da o Türk hangi ülkedeyse bizimle alakasız olarak gösterildi.
Cengiz Aytmatov bile Rus olarak öğretildi.

Batılı basında Osmanlı tasfiyesi bu karikatürle
anlatılırken, II.Abdülhamit, parçalanmayı
önlemek için PAN İSLAMİZM'i yaymaya
başlamıştı.CBu akım, cumhuriyet döneminde bile
Türklerin Türk milliyetçiliğinden uzak kalmasını
sağlamıştı. Bu nedenle ilk Türkçüler
Sabetayist Yahudiler, Ermeniler ve Kürtlerdi.

Oysa, göçer kavim olan Türkler, çok uyumlu halklar olup, göçtükleri yerlerdeki milletlerin dinlerini kendilerine uydurarak kabul etmeyi erdem bildiler. Bu nedenle, Türkleri 3000 yıldır çıkmış bulunan bütün Avrasya topluluklarının dinlerinde görmek olanaklıdır.
Bulgarlar, Macarlar gibi Ortodoks Hristiyanlar, Kırımlılar, Kazaklar gibi Yahudiler, Hristiyanlar, Finlandiyalı Hristiyanlar, İranlı, Azerbaycan’lı, Tacikistanlı, Türkmenistanlı Zerdüştler, Budistler, Müslümanlar Türklerdir.

İnsan ırklarının tarih  değirmeninde öğütülmesine en uygun örneklerin başında gelen Türklerin örnek alındığında, Türklerden başka da göç ederek yeni yurtlara göçen hatta bu göçleri ilahi emir kabul eden Yahudileri de ikinci sırada saydığımızda, ezelden ebede yeryüzünde üstünde bulundukları topraklara yaşayan tek bir millet de olmadığına göre “saf kan ırkçılık” akıl ve mantık dışıdır.
Bir diğeri ya da birden fazla kavimle karışmayan tek bir millet yoktur.
İşte Lenin de böyle her milletle karışmış bir kişiliktir.

Yeryüzünde Yahudi örgütlenmesini ve yayılmacılığını araştıran “Jew Watch “ (Yahudi İzleme) adlı örgüt ile bağlantılı olan İHR (İnstitute for Historical Research) Tarih Araştırmaları Enstitüsünden  ve “Jews Project” (Yahudi Projesi) oluşumunu 26 Kasım 2006’da kurann Frank Weltner’in araştırmalarından bir kısmını dilimize çevirmeyi yayarlı buldum. Tezgahı, tezgahı kurandan öğrenmek en doğrusudur. Şimdi yaptığım çeviriyi okuyalım;

Lenin’in Yahudi Bağları,
Frank Weltner
Jew Watch Project’in Kurucusu

Jew Watch Project, (Yahudi İzleme Projesi” 26 Kasım 2006’da Saint Louis’te kuruldu. Lenin’in ataları bir çok tartışmanın öznesi oldu. Hatta tartışamın öznesi daha çok ebeveyniydi.
Lenin’in ebeveyninin bilinmezliğinin sebeplerinden birisi de onun Vladimir Lenin olması ve kan bağlarının özel işler için baştan savma tartışmalara açılması konusundadır. Onun kişiliği, hakkında böyle tartışmaların gizli kalmasını gerektirmiştir.

Lenin'in dedesi Nikolay Vasiliyeviç
Astrahanlıydı (Kırmızı bölge)

Bolşeviklerin iktidara getirdikleri, %85-90 Yahudi olan Lenin hakkında, Hristiyanlığa yeniden düzen vermek, batı medeniyetini yıkmak isteyen, SSCB ile bu konuda anlaşmalı olan öteki Yahudi önderler olan Winston Churchill, Adolf Hitler hakkında bilinenlerden daha açık olan nedir?
Her halükarda Lenin Yiddish (Yiddiş=Orta ve güney Avrupa İbranicesi, Yahudi dili) dilinde konulurdu ve  Yahudi Bolşevik ve Yahudi kadın olarak bilinen Nadezhda Konstantinova Krupskaya ile evliydi.
Lenin, samicilik karşıtlığını (antisemitizmi) devlet suçu olarak ilan ettiği, Amerika Milli Garanti Bankasının (Guaranty National Bank) sahibi Jacop Schiff de dahil olmak üzere Yahudi bankacılarından devrim için para almayı kabul ettiği için başarısız bir şekilde öldürüldü.

Genelde tarihçileri Lenin’in Yiddiş dili konuşan, Yahudi anne-babadan doğduğunu, SSCB’de ilerleyen yahudi Bolşevikliğinin (1917-1992) yolunda ilerlemek için adlarını gizli tuttuklarını yazarlar.

Rusya’nın Komünist Önderinin
Kabilevi ve Dini Kökenleri
Vladimir Lenin
Londra Yahudi Tarih Araştırmaları
Raporudur


Lenin’in anne tarafından dedesi bir Yahudidir. Lenin’in Yahudi ataları Oxford Üniversitesinde traihçi olan Robert Service’in, Lenin biyografisinde (Harward Unv.2000) tartışıldı. Hatta, Jewish Cronicle London’daan Zev Ben-Shlomo“Lenin;Jewish roots of a revulutionary” (21 Nisan 1995) adlı çalışmasına bakabilirsiniz.

Lenin'in Kalmuk, Çuvaş Türkü olduğu
Türk'ü olduğunu Azeri neriamn Nerimanov
pek çok yazar işlemişlerdir. Lenin bu
iddiaları onaylamamıştır.
Çünkü sosyalizm buna izin vermiyordu.

Lenin, Moishe Itskovich Blank’ın büyük torunu ve Srul Moishevich Blank’ın da büyük torunuydu. Vaftizi esnasında Blank Hristiyan adı olan Aleksandr Dmitrievich olarak yazdırdı.
Lenin’in Yahudi kökeni anne tarafından oluyordu ve ölümünden sonra kızı ile Stalin arasında bu tartışma konusuydu.
Stalin’e bir mektubunda , Lenin’in büyük kızı Anna ; “Büyük babamızın fakir bir Yahudi köylü olması sizin için büyük bir sır olmasa gerek, onun vaftiz kağıdında ‘Moishe Blank ve Zhitomir burgher’in oğlu diye yazar ve bu belge semitizm karşıtlığına hizmet eder.
Bundan böyle Lenin’in Yahudi kökeni, “sami kökenli kabilesinin yeteneklerinden muaf tutularak” gizlendi ve Lenin daima yüksek şahsiyet olarak değerlendirildi.
Stalin onun hakkında tek laf etmedi.
Vladimir İlyiç Ulyanov (Lenin, 22 Nisan 1870’te Simbirsk (Ulyanovsk)ta İlya Ulyanov ve Maria (Mariya) Alexandrovna’dan doğdu. Ailesinin üçüncü çocuğuydu, üç kız üç erkek kardeştiler.
Genç Vladimir, daima yetenekli, kabiliyetleri gelişmiş, her işe yatkın Volodya ailesinin en iyi ferdi olarak bilinirdi. Yeteneklerinin gelişmesinde çok etkisi olan babasının başarılı mesleki yaşamına çok şükür etmesi gerekirdi. Vladimir doğduğunda İlya ilk okullarda müfettişti.

Bu işi sayesinde ilerisi için eğitim planları yapma ve uygulayacak güç bulabiliyordu. 1870’lerde nüfusu 1.300.000 olan Simbirsk eyaletinin halkının 1/3’ü Mordiv, Çuvaş ve Tatardı.

1882’de İlya, Aziz (saint)Vladimir okulu 3. sınıfında en seçkin öğrenci ödülünü aldı.
Ailesinin yeteneklerinden dolayı ev halkı diğerlerinin zorlandıkları konuları daha kolay öğrenebiliyorlardı fakat çalışarak. Bütün Ulyanov ailesi, kendilerini eğitime adamışlardı.
İlya, nasıl komposizyon yazılacağını çocuklara gösterdi.
Mariya, Üniversiteye gitmediyse de halası Yekaterine Groschopf sayesinde çok iyi eğitim aldı.
Halası ona, Almanca, Fransızca ve İngilizce  dillerini öğretti. Ayrıca İlya, onun için okula gitmeyenleri eğiten bir öğretmen tutmuştu.
Ailelerinin eğitime olan zeka yatkınlığından dolayı okula gitmeden evde aldıkları derslerle öğrenip sınıfları geçiyorlardı. Okula gidenler de kendilerini seçkin kılmayı başarmışlardı.

Vladimir Lenin’in soyu tarih boyunca öne çıkartılmamıştır. Etnik kökeni hakkında yazılacak çok şey olmasına rağmen o daima Rusların hoşlandığı, Rusya’nın yüzü olarak kalmıştır.

Hazar Gölü kuzey kıyısındaki
Kalmuk Cumhuriyeti
Astrahan şehri haristası.
Leinin'in dedesi
Nikolay Vasiliyeviç'in  memleketi

Lenin’in geçmiş ataları Rus, Kalmuk (Türk), Yahudi, Alman ve İsveç kökenlere sahip olması, onun Asyalı yayılmacılığı, Alman ve Batı Avrupa kültürüne sahip,Yahudi milli zekası ilavesiyle Rus tarihinin başlangıcındaki hikayesine benzetiyordu. Sosyal konumunu kazandığında Lenin kökenlerini saklamayı asla tercih etmediyse de Sovyet biyografi yazarları bunu sakladılar.

Ulyanov’a kısa bir bakış bize onun ırki kan bağlarının kökenlerini gösterecektir.

İlya’nın ailesinde küçük bir tutarsızlık vardır. Tarihçilerin çoğu Lenin’in dedesinin serf (köle çiftçi) olduğunu söyler ama bu doğru değildir.
Nikolay Vasiliyeviç, Astrahan Eyaletinde, Kasabada oturan bir Rusyalıydı ve hayatını terzilikten kazanıyordu.
Evet o bir serfin oğluydu ama genç yaşta çalışmak için azat edilmiş, sosyal statü kazanıp, asil, tüccar, kasabalı olmak için  kasabaya göçmüştü.
O Lenin’in dedesiydi. Vasili Nkitich Ulyanov bir serfti. Evlenmek için para biriktirmek amacıyla ellisine kadar bekar kaldı. Gelini,ondan 20 yaş kadar küçük olan Anna Alexina Smirnova, vaftiz edilmiş bir Kalmuktu.
Çiftin dört çocuğu oldu. Lenin’in babası İlya en gençleriydi.İlya doğduğunda Vasili altmışında Anna kırküçündeydi. Vasili yetmişine geldiğinde, ikinci büyük oğul Vasili ailede göründü.  Vasili Astrahan’da Sapozhinkov Kardeşler ticarethanesinde başarılı bir satıcı oldu. İşinde gösterdiği başarı ve sadakati, onun ailesine maddi yardımda bulunmasına ve İlya’nın Kazan Üniversitesine gönderilmesine, Matematik öğretmeni olmasına sebep oldu. Böyle de devam etti.
Lenin’in annesi Mariya Blank Aleksandrova, vaftiz edilmiş Zitomir’li bir Yahudi doktor olan Aleksander Dmitriev Blank’ın dördüncü kızıydı. Sahip olduğu etkileyici adını da kendisini vaftiz eden, vaftiz babasından almıştı. Dimtri Baranov, kendi adı olan Moisheviç (Musaoğlu) olan adını düşürüp kendi adı olan Hristiyan adı Aleksander adını vermişti. Oysa gerçek adı Yiddiş dilinde İsrail’li Srul’du.

Aleksander Blank, 1847’de  Alman babadan, İsveç’li anneden olan  Anna Johannova Groschoph ile evlendi. Memur olarak devlet müşaviri olarak,Volga nehri üzerinde bulunan, Tatar kültürünün merkezi Kazan’a tayin edildi ve adını “asil” olarak yazdırdı. Burada Kokuşkinolardan bir köşk satın aldı.
Kırmızı bölge Lenin'in doğduğu Simbirsk'tir.
Kazakistan bölgesi

Anna, kendi adını verdiği Anna, Sofiya,Mariya (Lenin’in annesi) ve Yekaterina adlı kızlar doğurdu.
Anna Groschopf genç yaşta öldü ve kızkardeşi Yekaterine von Essen  onun yerine geldi ve beş çocuk da o yaptı. Çok eğitimli ve yetenkli olan bu kadından Lenin’in annesi piyano çalmayı, şarkı söylemeyi, Almanca, İngilizce ve Fransızca  öğrendi.
Bu sayede Mariya, 1863’te dışardan devam ettiği okulda yabancı dillerden sınavlarını rahatça verebilmişti.
İlya ve Mariya “her işte bir hayır vardır” inanışında olan insanlardır. Bir yıl sonra eşi ölen Aleksander Blank Perm’de ileri tıp eğitimi almaya başlamıştı ve Perm lisesinde kısa süreliğine doktor olarak da görev almıştı.
Burada en büyük kızı Anna ile evlenen Latince öğretmeni İvan Dmitrievich Veretennikov ile arkadaş olmuştu.
Veretennikov Perm Asiller Enstitüsünde müfettiş olmuştu. Onu, evli kızkardeşinin Perm’de ziyareti sırasında Mariya Blank, enstitüde, gelecekte kocası olacak olan Matematik öğretmeni İlya Ulyanov ile tanıştı.””


LENİN’İN TASFİYESİNİN NEDENLERİ İLE MUSTAFA KEMAL’İN TASFİYE NEDENLERİ AYNI, TASFİYE KARARLARI DA AYNI MERKEZDİR;


Lenin’in soyu ile ilgili çalışmayı kısaca özetlersek, Lenin’in dedesi, Nikolay Vasiliyeviç, Astrahan Eyaletinde (Oblast) köylü bir toprak ağasının kölesidir. Serftir. Astrahan eyaleti, Hazar  gölü kıyısındadır. Bu topraklar daima Türk toprakları olmuştur. Kırım, Ukrayna kökenli Türk Yahudiler Karayimleri ve daha nicelerini hatırlayalım. Lenin’in Yiddiş İbranicesi konuşması, Yahudilere Türklerden, Moğollardan daha insaflı davranılmasındandır. Bizim Arap adları kullanmamız, Türkçe Kuran okumamızın yasaklanması ile aynı mantığa dayalıdır.

Ruslar, Ortodoks Hristiyan olduklarından kendilerinden olmayan dinlere ait Müslüman, Yahudi, Şaman Türk ve diğer milletleri “serf” olarak çalıştırıyorlardı. Bizde Kürtlerin Marabalık sistemine benzer bir ağalık sistemidir.

Astrahan’nın bu günkü demografisi, Rusların yaklaşık 300 yıldır gölçlerle değiştirmesine rağmen sırasıyal Kazaklar %14, Tatarlar %7 olmak üzere, Azeri, Kalmuk, Nogay, Avar, Dargın,Türkmen ve Astrahan Tatarları adlarıyla sayılan %30 nüfusa sahiptirler.
Rusların oranı %70’tir. Bu nüfus oranı, Rusların Asya coğrayasının demografik yapısını, sosyalizm zamanında faşizm uygulayarak değiştirdiklerinin de kanıtıdır.
Bu açıdan bakıldığında, Lenin’in dedesi Çarlık Rusyasının Osmanlı, doğuda Sibirya’ya kadar uzayan fetihlerle sürekli savaşlar yaptığından halkını yıldırdığı zamanlarda, kurnaz dedesi, özgürlüğü kazanmanın yolunu bulmuş ve kısa sürede de asiller sınıfına adını kaydettirmiştir.
Baba tarafından Yahudilik dinine geçmiş bir Türk boylarından birisine ait olduğu açıktır. Hakkında yazılanlar arasında, Kazak Tatarı, Kalmuk ağırlık kazanmaktadır.

Lenin Stalin ile. Stalin bizde İsmet İnönü'ye
karşılık gelir. Lenin Kurucu, Stalin ise
tasfiyecidir. İsmet paşa gibi.

 Doğduğu yer olan Sibirsk de Hazar gölü kıyısında bulunan Astrahan’ın iki eyalet kuzeyindedir. Orada da gene %70 Rus çoğunluğundan sonra (!)Türk boylarından olan Mardiv, Kuman, Çuvaşlar çoğunluktadır.

Cengiz Han’ın ölümünden sonra dört oğlu arasında paylaşılan topraklardan Kırımdan kuzeye doğru bütün Kazakistan bölgesi Çuçi Han’a kalmıştı. Onun da ölümünden sonra oğlu Ordu/Orda han başa geçince Altın Ordu/Orda adını alan bu devlet, Tevrat kökenli dine yönelmiş, ve Yahudiliği kan içmeyi, çiğ et yemeyi yasakladığı için seçmişlerdir. Bu gün hala, Tevrat kökenli olmayan dinlerin yaşandığı ülkelerde yamyamlık, kan içiciliği yaygındır. İranlılar, Araplar da Müslümanlık ile bundan kurtulmuşlardır.
Yahudi, İbrahim, Yakup peygamber soyu olmayan, Tevrat’ı kutsal kitap kabul edenlere Musevi denilir. Yoksa Yahudilerin yayıldıkları yerler içinde başta Anadolu, İran, Hindistan, Afganistan, Hazar çevresi olsa da Avrupa devletleri daha önde gelir. 1492’lerde İspanyol ve 1940’larda Almanlara yaptırılan Yahudi soykırtımları da bu yüzdendir.

Etnik kökenlerini araştıran tarihçilerin de Musevi Kuman ve  Kazak Tatarı soylarında birleşmeleri, Lenin’in çekik gözlü olması da  Musevi Kuman/KazakTürkü olduğunu gösterir.

Ortodoks Hristiyan olan Rus çarlığı, Tevrat ve Grek İncil’i kökenli Hristiyan şeriatına göre “Hristiyan olmayan” yani “gayri Hristiyanlar”, 17. yüzyıldan itibaren Türk ve Moğolların  ve öteki kavimlerin yaşadığı Urallar ve kuzeyindeki halkların ellerindeki zenginlikleri alarak, toprak içisi serf/köle yaptıklarının en büyük delili Lenin’in hayatıdır. Yahudilerin, Müslümanların ve gayri Hristiyan kavimlerin köleleştirilmelerinin aynısı gene aynı Tevrat’ta Kuran’a geçmiş Yahudi şeriatı gereğince Osmanlı ve diğer Müslüman ülkelerinde “gayri Müslümlere” uygulanmaktaydı. 
Çuci Han, Yahudiliği Resmi Dİn ilan
eden Cengiz Han'ın oğlu.
İran Anadolu tarafında güneyde olan
Moğollar da Müslüman olmuşlardı.

Osmanlının köleleri, cariyeleri, gözdeleri, hasekileri hep gayrimüslüm halktan devşirmelerdi.
Hristiyan ve Müslüman şeriatının temeli Tevrat’tı, köleciliği aynı din emrediyordu ama, partileri ayrıydı. Bu tuhaflığın sebebi de dinlerin ırkçı mantıkla yorulmasından başka şey değildi.
Müslüman Osmanlı’da, İran’da bir Hristiyan, Yahudi köle olurken, Hristiyan dünyasında da Müslümanlar ve diğer Hristiyan olmayan milletler köle yapılıyordu.

Çevirdiğim yazının konusu da Lenin’in “Sami soyu düşmanlığı” olan antisemitizmi “devlet suçu” olarak yasalaştırdığı için, Rus feodallerince öldürüldüğü iddiasıdır.

Tevrat’ta “parlak-tüysüz/kılsız” doğduğu için Allah’ın sevgilisi olan, hile ile ikizi/ağabeyi olan Esav’dan (Kıllı/Tüylü) ağabeylik ve peygamberlik hakkını alan, sonra da Allah’ı güreşte yenip İsrail (Allah’ı güreşte yenen) adını alan Yakup (topuk tutan, hileci) efsanesi ile büyüyen Lenin’in dedesinin “Hristiyan oldum” deyip, özgürlüğünü kazanması ve asil sınıfına geçmek için verdiği özgürlük mücadelesini bilen Lenin’in, ırkçılığa karşı bir Komünist olması ve antisemitizmi yasaklaması çok doğaldır.

Ayrıca, gayri Hristiyan halka yapılan bütün soykırımlar, köleleştirmelerden sorumlu tuttuğu Rus çarı ve ailesini öldürtmesi, bir daha adlarına mezar yapılamaması için de cesetlerini sülfirik asit havuzlarında eritmesini bir intikam olarak yorumlayan sözde devrimci Rus feodalitesi Vladimir İlyanov’u öldürmüş, Lenin’i bir “heykel, fetiş” olarak bırakmıştır.
Zulmü Stalin yaptı, ceremeyi Lenin çekti.
Ukraynalılar 1992'de Lenin heykelini yıkarken

Oysa, 15.yy. başlarında Fransa kralı 4.Filip’İn katlettiği masonların önderi Jack De Molay’In “yeryüzünden feodaliteyi kaldırtacağım” yemini” gereğince Çar ve ailesinin öldürülmesi bence daha mantıklıdır. Zira, milliyetçilik, demokrasi, sosyalizm masonlarca mevcut feodaliteyi değiştirmek için üretilen ideolojilerdi ve bunda da başarılı olmuşlardı.

Evliya Çelebi’nin 1658’de Seyahatnamesinde anlattığı Tiflis anılarında yazdığı “ Ne zaman Rusların çarlarının nesilleri kesilse, Gürcistan Tiflis’e gelirler, bir Gürcü papaz bulurlar götürüp başlarına çar yaparlar” şeklinde anlattığı Rus feodal geleneği aynen tekrarlanmış, Tiflis’li papaz oklu mezunu Gürcü olan Stalin, Rusların başına Nasyonal Sosyalist (Faşist” bir çar yapılmıştır.

Özünden saptırılmış, Rus feodalitesinin eline geçmiş, nasyonal sosyalizme dönmüş Rus rejimi, sanki gerçek sosyalist devrimmişçesine, onu korumak, halk arasında devrim kahramanlarının ayrıcalıklarını kaldırmak için, ölmeleri gerektiğine nasılsa herkesi ikna eden Stalin, özellikle Türk ve Müslüman ağırlıklı, Yahudi ve diğer azınlıkları içeren devrim kahramanlarını ülkenin her yerinden toplayıp kurşuna dizmiştir. Bu konuda ülkemiz televizyonlrında onlarca belgesel yayınlandı. Bu sayede, azınlıkların feodal ve siyasi önderleri yok edildiğinden Rus faşizmi her yere hakim olmuştur. Rus nüfusunun bütün SSCB topraklarında suni artışı, demografik çoğunluğu ele geçirmesi gerçekleştirilmiştir. Sosyalizmin yıkılması da bu nedenledir.

Aynı olay, Stalin döneminden yapılan telkinle Atatürk’e uygulatılmış ve padişah yanlısı, devrim için tehlike diye bütün Türk beyleri, Kurtuluş savaşındaki bütün kahramanlıklarına, Mustafa Kemal’e bağlılıklarına rağmen öldürtülmüştür. 11 Kasım 1938’i takiben Türkiye’de devlet Sabetayist Yahudi Ermenilerin Kürtlerin, Süryanilerin, Arnavutların, Rumların elinme geçmiş, batıya sistemli Kürt göçleri gerçekleştirilmiş, Türklerin toprakları işgal edilmiştir.

Arnavutlukta yıkılan Lenin heykeli

SSCB’de, nasıl Vladimir İlyanov öldürülüp put/fetiş yapılan Leninizm ve Lenin heykellerine halk secde ettirilerek bıktırıldıysa, aynısı da cinayeti Moskova Mason locasından planlanan Mustafa Kemal’in öldürülmesini takiben Kemalizm ve adına dikilen fetiş put heykellerine halk zoraki secde ettirilerek günümüzdeki Atatürk düşmanı köktendinci Mason İslam’ının iktidar edilmesi sağlanmıştır.

1990’ların başında ülkemize bavul ticaretine gelen SSCB vatandaşlarına “neden sosyalizmi beğenmiyorsunuz, kapitalizm sizi yutar. Biz burada bunca sosyalizm mücadelesi verirken idamlarla ezilirken sizin yaptığını sosyalizme en büyük darbedir” dediğimde duyduğum cevap şuydu;
Rusya’da sosyalizm falan yok. Rus oligarklarından oluşan hakim bir zümre var. Her şey onlardan çıkıyor. Rus olmayanlar, işçi çocuğu işçi, bürokrat çocuğu bürokrat oluyor. Herkes midesine çalışıyor. Öyleyse sosyalizm adına bu faşizmi çekmenin de anlamı yok

Macaristan Budapeşte Üniversitesinde profesör olan bir bayanla, Beyazıt Beyaz Saray İş Hanında Bitlis’li, eski solcu, bu yüzden öğretmenlikten atılmış Servet adlı derici bir arkadaşımın dükkanında yaptığım sohbette bayan profesör bana şöyle demişti;
Stalin döneminde Faşist Rus
donanma arması

Keşke sosyalizm olsaydı da biz devrim düşmanı olsaydık. Bütün SSCB’de bulunan ülkelerin her şehrinde, her köyünde Rus nüfus çoğunluğu sağlanıyor, faşist bir Rus oligarşik yapılanması, Rus olmayanları eziyor, sömürüyor, köleleştiriyor. Yeryüzünde gerçek sosyalizmin yaşanabilmesi için belki, insanların midelerinin olmaması, alınması gerekiyor” demişti. İfadelerde “mide” tanımlaması SSCB’den gelen herkesin ortak ifadesiydi, farklı ülkelerden insanların aynı organı öne çıkarması bana çok ilginç gelmiştir.

Buna benzer onlarca insanla yaptığım sohbetlerde SSCB’nin gerçek bir sosyalist olmadığı fikri daha önceki tespitlerimi doğruladığından artık tartışma kabul etmez hale gelmişti.

Yani, SSCB kesinlikle sosyalist, Komünist değil, aksine faşist bir Rus rejimiydi.

Lenin’in Türkiye’yi SSCB’nin idaresine almak isteyen, bu yüzden Kurtuluş savaşımıza her türlü desteği veren, hatta, Greklerin Ankara Polatlı’ya kadar gelmelerinden duyduğu endişe ile SSCB Türkleri ve Müslümanlarından Yeşil ordu kurup, silahlandıran, Enver paşanın emrine vermesi, Lenin’in, cumhuriyet devrimlerinin gerçekleştirilmesinde gönderdiği yetişmiş uzmanlarca yardımcı olmuş, batının vermediği sanayiyi vermişti.
Onun antiemperyalist ve bağımsızlıkçı,eşitlikçi siyaseti başta Rus burjuva kalıntılarını endişelendirmiş ve ilaçlanmış, belsoğukluğu olan bir kadınla ilişklisi sağlanıp tedavi edilmeyen bu hastalığına zehirlerle ilave edilerek acılar içinde öldürülmesi altı yıl sürmüş ve 1924’te vefatı sağlanmıştı.

Yerine getirilen yeni Çar Gürcü papazı Stalin, Rusların sıcak denizlere inmesinden endişe eden İngiltere’ye Türkiye’nin idaresini vermişti.
Stalin ile değişen, İngiliz idaresine geçen Türkiye siyaseti, Atatürk’ün de İngilizlerin baskılarıyla Şefik Hüsnü ve arkadaşları gibi solcuları öldürtmesine sebep olmuştu.İki olay da 1924 sonrasında gerçekleşmişse sebebi bu satıştır.  

SSCB desteği olmadan, emperyalizmle yapılacak savaşın gereği olmadığını çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk, mecburen verilen talimatları yapmak zorunda kalmıştı.
Stalin, Türkiye’yi İngilizlere satan papaz olmuştur, sosyalist devrimi faşizme çeviren, Rus oligarklarını hakim kılan faşist olmuştur.

Ruslar, bu faşist siyasetlerinin sonunda, Rus olmayan veya Rus olup da oligarşik yapılanmanın dışında kalanlar, sosyalizmden de Leninden de nefret ettirilmişlerdir.
1992’de Lenin’in ideolojisi Leninizmi ve heykellerini vinçlerle devirdiyseler bu gün de aynısı ülkemizde Atatürkçülük üzerinden yapılmaya çalışılmaktadır.

Özellikle 12 Eylül 1980 Amerikancı cunta darbesi yıllarında, artan sosyalist nüfusu eritmek için solcuların üzerinden silindir gibi geçilmiş, işkence odalarında, karanlık sokaklarda derin devlet ve onunla hareket eden dinci, ırkçı gençlik örgütlerince katledilmişlerdir.

Askerlik yıllarımda, eğitim adı altında, Türkçe bilmeyen Kürt Nurcularından seçilmiş, Atatürk düşmanı eğitim çavuş ve onbaşılarına eğitim adı altında Atatürkçülük dersi verdirilmiş ve vatan hizmetine giden gençlerin Atatürk’ten nefret etmesi sağlanmıştır. 1981-1983 yıllarında askerliğimi yaptığım zaman tanık olduğum bu olayda, hiç bir suçum olmamasına rağmen, çavuş talimgah eğitimini dört ay alıp, çavuş rütbesi takmama 15 gün kala benim gibi solculuğu tespit edilen kırk-elli kadar arkadaşım, İzmir Hacılarkırı Ulaştırma alayında, Necip Fazıl Kısakürek’in akrabası albay Ömer Kısakürek’,n emirleriyle sanki vatan hainiymişiz gibi, kırk kadar Amerikan otomatik tüfeği silahı siten ile silahlandırılmış inzibat tarafından aynı alayın Er Eğitim taburuna naklimiz yapılmıştı.

Solcu olduğunu sonradan öğrendiğim dört tane Kürt gencinin de 1981 yılının Nisan-Mayıs aylarında, eğitimci usta askerlerce, üzerlerine çıkılıp zıplanarak öldürüldükten sonra “eğitim zayiatı” olarak memleketlerine gönderilmeleri de bu gün Kürt açılımı, çözüm süreci yürüten bu Nurcuların ne kadar Kürtçü olduklarının da delilidir.

Diğer yandan 1990’lara kadar süren  cezaevi tutukluluk süreçlerinde solcu Kürtlere aşırı işkence edilerek, Türklere ve Türk devletine düşman edilip, 1984’de Suriye’de derin Nato ve TSK’nın Nurcu-Gülenci yapılanmasınca kurdurulan kampa, cezaevlerinden tahliyeleri yapılınca gönüllü katılmaları sağlanmıştır.

İşte Kürt sorunu da budur. Köktendinci, sahte Müslüman, kripto azınlıklardan seçilmiş Yahudi, Süryani, Ermeni, Rum, Çerkez, Arnavut Mason yapılanmasının işbirlikçi tezgahıdır.

Türk halkı sosyalizmi ve cumhuryet tarihini
yeniden keşfediyor

Bu pisliklerin dışında, kendi hallerine inançlarını yaşayan insanlara bir sözüm olamaz. Zira iyi niyetlilerinin hem ülkemizde hem de SSCB’de büyük fedakarlıklarla çağdaş toplumsal yaşamın kurulmasında hizmetleri inkar edilemez.

Yahudi olmayan Musevi Türk devlet adamlarımız arasında günümüzde başbakan Kırım Türklerinden Ahmet Davutoğlu, Deniz Baykal en ünlüleridir. Ülkemizdeki bütün sanatçıların çoğu Musevi Türk, Ermeni, Rum, Arnavut ve diğerlerindendir.
Yahudi soyundan olup da başka dinlere girenler ve dinsizler de çoktur. Biz neysek Yahudiler de odur.
Sorun her milletin dini, ırki soy sopçuluk yapmalarıdır. Birileri yapınca onları önelemek için sonunda istemeden bu pisliğe benim gibi bulaşanlar da olmaktadır.
Bu yazı, aşırı Yahudi düşmanlığı, Türk düşmanlığı yapılan ülkemizde, bunu kaşıyan örümcek beyinlilere kapak olsun diye yazılmıştır.

Sekiz yıl önce yazdığım Yirminci Yüzyıl Dümeni adlı şiirim, küresel mason sermayenin 100 yıl boyunca yürüttüğü küresel emperyalizmin bir özetidir. Bu şiirde, Lenin’in, Komünist Parti toplantılarını İngiltere’de yapması, İngiliz desteğiyle yükselmesine dikkat çekilmiştir.
Birinci dünya savaşı yıllarında müttefiklik gereği, İngilizler Lenin’e desteği kesmişlerdir. 
İleride tasfiyecisi olacak Gürcü papaz Stalin ile
1917'de devrim planları yapan Lenin. Stalin,
rol modeli olarak, bence  İsmet paşa'nın aynısı.

Rusların Almanlara çok sorun çıkarması üzerine Alman imparatoru II.Wilhelm, İsviçre’de sürgünde bulunan Lenin’i çağırıp para vermiş ve Finlandiya üzerinden trenle Rusya’ya sokmuştur. Almanlardan parayı bulan Lenin de 07 Kasım 1917’de devrimi gerçekleştirmiş ve Rus çarlığı 03 Mart 1918’de Brest Litovsk antlaşmasıyla savaş sahnesinden çekilmiştir. 16 Temmuz 1918’de devrimden dokuz ay sonra da Çar Nikola ve tüm ailesi öldürülmüştür. Lenin’in bundan sonra ABD bankalarından para aldığına dair iddialarını şüpheli bulduğumu söyleyeyim. Eğer alsaydı öldürülmezdi inancındayım. Almanya’ya verdikleri parayla, iki dünya savaşı çıkartan Mason küresel sermayesine Rus faşist burjuva kalıntılarının karşı olabileceklerini düşünmek akıllıca değildir.

Stalin'in, Sosyalizmden faşizme nasıl döndüğünü bizzat Atatürk'ün anılarından okuyalım;

STALİN VE GAZİ MUSTAFA KEMAL

Stalin’in Sovyetler Birliği’nin başında olduğu döneminde Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi ünlü bir diplomat Karakan’dı. 

Sovyet Devrimi’nin yıl dönümlerinden birinin sabahında Stalin, son derece sivri, anlamsız ve onur kırıcı bir demeç veriyor. Bu demecinde aynen şunları söylüyordu:

“Herkes bilsin ki, Rus milleti; Boğazlarla, Ardahan’ı ele geçirmekten asla vazgeçmeyecektir. Çok yakın bir zamanda bu davalarımızı halletmiş olacağımızı şimdiden müjdeliyorum...”

Aynı gece Ankara’da Sovyet Büyükelçiliği’nde de ihtilalin yıl dönümü kutlamaları yapılıyor. Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal, gece yarısına doğru Stalin’in bu densiz demecinden haberdar oluyor ve emrediyor:
“Arabaları hazırlayın gidiyorum.”
“Paşamız bu saatte nereye gidecekler?”
“Sovyet Elçiliği’ne.” Ekibin etekleri tutuşur. Çünkü olayı kavrarlar, içlerinden birisi Gazi’ye:
“Paşa Hazretleri nasıl olur? Protokolsüz mü? Siz devlet başkanısınız, protokolsüz nasıl gidersiniz?”

“Ben protokol falan dinlemiyorum çocuk. Stalin vatanımın topraklarına göz dikmiş, sen bana protokolden söz ediyorsun. Hazırlayın arabaları” diye cevap verir. 
Büyük önderimiz ve arabalar hazırlanır. Gazi ve ekibi, Sovyet Elçiliğinin kapısına dayanır. Ulu önderimiz yüzü asık bir şekilde yukarı çıkar ve o sırada elçilikte büyük bir balo vardır. Gazi kendisini karşılayan Büyükelçi Karahan’ı görünce:
“Merhaba Karakan” der ve aynı sert ifadeyle devam eder:
“Rahatsız ettik ama sen benim şahsi dostumsun, kusurumuza bakmazsın. Bir hususu esasından anlamaya geldim.”

“Emredin Sayın Başkan”

“Ajanstan öğrendiğime göre, Başbakanınız Stalin, Ardahan ile Boğazlar’ı istemiş, kararı katıymış... Pek yakın bir gelecekte bu kararını uygulayacakmış. Tam böyle söyleyip söylemediğini bilemem ama buna benzer şeyler söylemiş. Tabii ki bu konuşmanın bir kopyası sende vardır. Getir bakalım şunu da işin aslını faslını iyi anlayalım.”

Stalin’in konuşması getirilir. Gazi metnin o kısmını yanındakilere kelime kelime tercüme ettirir. Konuşma ajanstan geçen metin ile aynıdır. Gazi sorar:
“Karahan, elçiliğin telsizinden derhal Stalin’i bulduracaksın. Bu beyanatından vazgeçip geçmediğini sorduracaksın. Başbakanın tükürdüğünü yalayacak, yalamazsa ben yapacağımı bilirim. Bu cevap bu gece gelecek çünkü benim senin başbakanından daha önemli kararım var. İstediğim cevabı almadan elçiliğinizden dışarı adım atmam. Eğer cevap istemediğim şekilde gelirse bil ki buradan çıkıp doğru Rus sınırına gideceğim...”

Karahan çaresizlik içinde telsizin başına koşar ve Gazi’nin söylediklerini aynen nakleder. Stalin’den gelen cevap büyük önderimizi tatmin eder çünkü cevapta aynen şöyle söylenmektedir:
“Stalin sürçü lisan eylemiştir. Boğazlar ile Ardahan’ı almak gibi bir arzusu kesinlikle yoktur...”

Gazi cevabı okuduktan sonra Rus Büyükelçisi Karahan’a hitaben:
“Karahan seni geri çağırırlar ve yaşatmazlar. Uzun süredir tanışıyoruz, istersen bize iltica et.” Karahan bu teklife olumsuz cevap verir ve cevabı telgraftan hemen sonra bir telgrafla geri çağrıldığını açıklayarak:
“Teşekkür ederim. Sizi tanımış olmam bile yeterlidir. Ancak memleketinizdeki görevim sona ermiştir. Yarın hareket edeceğim.
Gazi fazla ısrar etmez ve Çankaya’ya döner. On gün sonra şöyle bir haber gelir. Sovyetler Birliği’nin eski Ankara Büyükelçisi Karahan fırında yakılmak suretiyle idam edilmiştir.

ARIBURNU, Kemal, Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1976, s. 205-208.
Kaynak: Atatürk’ten Gençliğe Unutulmaz Anılar, Ahmet Gürel, Mayıs 2009



Bu nedenle Atatürk'ün SSCB yanlısı sözde sosyalistlerin kendisine haksız muhalefet etmeleri yüzünden onları cezalandırdıysa bunda haksız olmadığı bir gerçektir.

Şimdi şiiri okuyalım;

YİRMİNCİ YÜZYIL DÜMENİ

Hepimiz biliriz İngiliz iyi denizcidir,
Çok uzak gider topları hem demircidir
Şeytanda biter de onda bitmez dümen
Canını alsa kızamazsın öyle siyasetçidir

Yüzyılın başında oturup yaptı bir plan
Geç uyandı ama pay ister İtalyan,Alman
Çar keser yolumu Anadolu’da Afgan’da
Bir şeyler yapıp hemen etmeli  talan

Göz kırptı hemen Japonya,Fransa’ya
Bakın düşmek üzereyiz kumpanyaya
Tedbir almazsak kısa bir zamanda
Rezil oluruz inanın bütün dünyaya

Rus Çarlığını bitiren Tsuşima Savaşıdır.
Japonlar uzun menzilli toplarıyla Rus donanmasını
Pasifiğe gömmüştür. Bu yenilgi devrim ortamını
yaratmış.tır

Beyler,Çar çok güçlendi durmalı hemen
Osmanlı iflah olmaz çekilmeli hemen
Avusturya ,Alman tehlike oldu
Dünyaya şart oldu yepyeni bir dümen

Dedi Fransız’a Çar benim,Türk senin
Elinden tutarım Rusya’da var bir Lenin
Doldur kafasını devşirmelerin gönder
Bitsin işi kısa sürede Abdülhamit’in

Çara dedi,Japon giriyor Mançurya’ya
Gizliden verdi toplarını Japonya’ya
Kendi arabuluculuk işini yaparken
Japon Rus’u gömdü derin deryaya

Çar şaşkın,hırsından dövünürken
İngiliz Londra’da tuttu Lenin elinden
Karıştı bir anda Rusya yokluk,kıtlıktan
He,dedi toprak isteyen Çara Türk’ten

Lenin başlamıştı Rusya’da çalışmaya
İşçi,köylü asker başladı bağırmaya
Petersburg’da işçileri kıyınca Rus çarı
Lenin kahraman olmuştu bu Rusya’ya

Lenin Türkiye'yi İngiliz idaresine vermeyi
asla düşünmedi, bu da öldürülme
nedenlerinden biriydi.

Uyandı Çar kovdu Lenin’i Avrupa’ya
Alman o anda giriverince Rusya’ya
Çar hükümeti verdi Menşeviklere
Karşı duramayınca onca işçiye,orduya

Paris’ten gelmişti İttihatçısı Jön Türk’ü
Tümü devşirme İslam,bulunmaz Türk’ü
Karıştırdılar şaşkın aklını halk ve ordunun
Abdülhamit’in yerine koydular bir kürklü

Kurnaz Alman hemen el attı bu çaylaklara
Para,umut ve silah da verince avanaklara
Kafkasya’dan Asya’ya Turan lafını duyunca
Kulak bile asmadılar gelen haklı çığlıklara

Çanakkale,Avrupa’da sıkışınca Alman
Hemen kurtulmaya karar verdi Çardan
İsviçre’den getirterek Lenin’i
Cebine para koyup koyuverdi sınırdan

Savaş daha bitmeden Lenin işi bitirmişti
Çar ailece asit havuzunda hemen erimişti
Çar ordusu çıkıverince savaş alanından
İngiliz,Fransız birden büyük zora girmişti

Tam umutlanmışken,Türk ile Alman
Müdahale oldu umulmadık yandan
Ufaktan İngiliz’i destekleyen Amerika
Birden çıkıvermişti savaş alanından

İngiliz durmamış Arap’ı doldurmuştu
Osmanlı İslam’ı bırakıp Türk olmuştu
Bunu bahane yapan işbirlikçi Hüseyin
Süveyş’te Osmanlı’yı içerden vurmuştu.

Alman asılmamıştı savaşa Türk yurdunda
Ne Çanakkale ne Süveyş ne de Irak’ta
İngiliz Allenby girince Süveyş’ten Kudüs’e
Alman şampanyalar patlatmıştı Gelibolu’da

Sonunda teslim olduk hep tek tek sırayla
Ödenemezdi kayıp canlar parayla pulla
Paris akıllı Jön Türk-İtttihatçı macerası
Osmanlı’ya son vermişti böyle,bu yolla

Alman İmparatoru İsviçre’ye sürülmüştü
Maceracılar Rus’a ve Alman’a göçmüştü
Emniyetli sandığı o Almanya’da
Ermeni kurşunu Cemal Paşa’yı bulmuştu

Öfkeyle kalkan zararla oturdu
Hayaller hep devleti batırdı
Gurbete pirince gidenler
Evdeki bulgurdan da oldu

Almanya, Osmanlı oldu cumhuriyet
Aç gözlü Rus çarı heyhat ne kısmet
İtalyan’ı Fransız’ı hava alırken
İngiliz de ödedi gerçekten büyük diyet

Güneşi batmayan imparatorluk da bitti
O koskoca düvel-i muazzama da gitti
Amerika’nın Willson ilkeleri ile
Dünyada birden ot gibi devletler bitti.

Willson’un şartıydı herkese hürriyet
Yeni devletler olmalıydı cumhuriyet
Özgürlük Emperyalizmin yeni yüzü
İnsan hakları diye bırakmaktı bir don ve et

Rusya’da kurulunca sosyalist cumhuriyet
Almanya’da kurdular faşist cumhuriyet
İtalya’yı da önden kattılar bu oyuna
Türkiye nasılsa oldu laik bir devlet

Türkiye’ye dediler sakın ha kıpraşma
Eski halklarınla hiç mi hiç  oynaşma
Yoksa alırız başınızdan Türk’ü
Doldururuz devlete Ermeni’yi Kürt’ü

Atatürk dahiydi,kendine tam güvenli
Oynadı biraz Hatay ve  Misak-ı Milli
Patlayıverdi ard arda isyanlar içerde
İlaçlanıp gidince,yerindeki Ermeniydi

Lenin sosyalizmde “Irkçılığa “ karşıydı,
Bu Komünizmin  Faşizmden  farkıydı
Bütün  Rusya kavimlerini eşit görür
O hep dünya kardeşliğinden yanaydı

Milliyetçi Ruslar da çok akıllıydı
Çar yanında hayatları entrikaydı
Lenin’e de frengili bir kadın ve ilaç
Yetmişti canına,onlar iktidardaydı

Amerikanı,İngiliz’i “hop” dediler
İktidarı boşa vermedik dediler
İşiniz Türk ve İslam’ı bitirmektir
Diyerek onların kulaklarını çektiler

Nurcu Deliüzzaman'ın soktuğu İngiliz-Çar
yanlısı olun, devrimcilere karşı savaşın!
nasihatına uyan Kırım Tatarları
İkinci dünya savaşında da bunu
tekrarlayınca ölümlerden ölüm beğendiler.
Stalin bunu fırsat bilip canlarına okudu.
Hala da Nurculukta ısrar ederler. Ahmet
Davutoğlu gibi.

İslam düşmanlığı dünyada bitmedi
Lenin’in bile iktidarı on yıl gitmedi
İlaçladılar o iyi antiemperyalisti
Yerine papaz  Stalin gaipten gelmedi.

Dedi,”Bunlar cehennemlik Yecüc Mecüc ya”
Komünizm sonsuza kadar gidecek değil ya
Kurulunca Rusya’da yeniden İsa’nın şeriatı
Moskova da Orak olacak  Rab Tanrı İsa’ya

Öldürdü önderlerini cümle Türk-İslam’ın,
Alfabelerini değiştirdi vallahi önce inanın
Kırımlıyı,Kafkaslıyı toptan sürdü Sibirya’ya
Ruslara verdi mallarını,dedi “buyurun alın”

Stalin Rusya’sı Çardan daha beterdi
Devlet umulandan daha da güçlendi
Sıcak denizlere inmesin Rus diye
Öbür gavurun umudu gene İslam’dı.

Pakistan’dan Türkiye’ye yeşil hat kurdular
Almanya’dan İtalya’ya Faşist hat koydular
Emperyalistlerin bitmez çıkarları uğruna
Cahil Müslümanlar duvar olup durdular

Balkanlarda kalan sahipsiz Türk ve İslamlar,
Bilemezsiniz ne çok zulümlerle karşılaştılar
Dillerini yasak ettiler,çoluk çocuk katlettiler,
Kaçabilenler kurtuldu, sınırlarda vuruldular.

İngiliz Başbakanı Winston Churchil, SSCB devlet başkanı Stalin,
ABD başkanı  Rossevelt Yalta konferansında.ABD'nin özellikle
1950 sonrası başlattığı "Soğuk Savaş=Komünizm Hayaleti"
siyasetine rağmen, İki dünya savaşında Rusların "Kazanan"
tarafta olması, Masonların "Beş Merkezden Dünya İdaresi"
tezini doğrulamaktadır.
Bu da, kime sığınırsan sığın, aynı kapıya yaslanırsın
demektir.

Atatürk’ün ardında kalan Ermeni İsmet
Bu millet onunla bulamadı hiç kısmet
Ata öldü ertesi günü dayandı İngiliz’e
Elektriği bile ondan sonra gördü millet

Dediklerini Atadan sonra aynen yaptılar
Bütün milleti bir  heykele taptırdılar
Aç millet anlayamadı ki lütfunu açlıktan
Ermeni İsmete kızıp heykeli kırdılar

Heykelin ardına saklandı hep Ermeni İsmet
Sağırdı, duymak da istemedi ne ister millet
Sıkıştıkça önledi milleti hep bu heykel ile
İsmetin yüzünden heykel de oldu bir illet

Doldurdu devletin içini hain ve asiyle
Semizledi düşmanlar millet vergisiyle
Şikayet ettikçe millet Ermeni ve Kürt’ten
Korkuttu durdu milleti bölünme derdiyle

Eğitti bölünsün diye Kürtleri devlet eliyle
Kırdı geçirdi Türk’ü hep eşkıya çetesiyle
Devletten uzak cahil bırakıldı Türkler
Heykel arkasına saklanan İsmetin dümeniyle

Sonunda ona da kalmadı bu dünya
Çocukları da yolundan gitti güya
Şimdi yeni İsmetler çıktı
Onun da ruhuna okutacaklar fatiha

Keykubat.
AlaeddinYavuz

İster siyah, ister sarı, ister beyaz, ister koyu tenli renklere sahip olsun, her insan yeryüzü gezegeninin eşit şekilde yarattığı çocuklarıdır. Hepsi de eşittir ve insanca yaşamaya hakları vardır.
Kahrolsun her türlü faşist, dinci, köktendinci ideolojiler. Yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın gerçek adalet, yaşasın eşitlik.
Son verelim insanın insana kulluğuna. Lenin’in ve Atatürk’ün başlattıkları bağımsızlık ve demokrasi mücadelesine kaldığı yerden devam!

Dilimize çeviren ve yorumlayan

Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc


Bu yazıdan sonra boş olduğunuz bir zamanda bu yazıyı okursanız, Stain ile ABD-AB'nin nasıl ortak çalıştıklarını ve ABD emperyalizminin nasıl kanıksandığını belgeleriyle görebilirsiniz;
http://adilyargicc.blogspot.com.tr/2010/09/soguk-savasta-avrasya-da-abd-isgalleri.html

30 Mart 2015 Pazartesi

YEMEN İRAN GERGİNLİĞİNİN OLASI SONUÇLARI


Geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’ın, Yemen’e hava saldırısı başlatması Ortadoğu’da havayı iyice ısıttı.
Yemen-Arabistan 

Yıllardır ABD- AB ve derin NATO’nun üstüne gönderdiği, AKP hükumetinin de başrol oynadığı vatansever rejimi, terör örgütleriyle devirme çabalarından bir netice çıkmayınca, Suriye’de de süren başarısızlığın kronikleşmesiyle batılı işglcilerin sabrı taştı.

Fransa’da ikinciye hükumet değişti. ABD’de Obama ve demokratları cumhuriyetle “başarısız” ilan edildiler ve yaklaşan genel seçimlere kuvvetli girmek isteyen Obama, “yumuşak emperyalizm” siyasetine mola vererek, “sert askeri yaptırımlara” yönelmeyi mecburen tercih etti.
Önce Suriye’deki ESAD rejimine karşı besledikleri sayısız örgüte 600.milyona ABD doları destek çıkan yasa onaylandı. Türkiye üzerinden desteklenen örgütler saldırılarını hızlandırdılar ve Esad’ın bazı bölgelerde toprak kaybını sağladılar.

Bu Obama’ya puan kazandırdı.
2010'da ABD seçim
tehditlerinden birisi
Bu gelişmeleri Yemen’e yaptırılan Suudi hava saldırılarını, AKP Türkiye’si, Katar, Mısır gibi ülkelerin destekleri takip etti.
Yemen’e Suudi saldırısının arkasında olduğunu açıklayan ve TBMM ile kendi partisinin hükumetinin üstünde Sultan olan Recep Tayyip Erdoğan, Libya işgalinde düştüğü gülünç durumu tekrarlamamam için erken davranıp İran’ı payladı.
Sebebi, Obama, Ukrayna ve AB ambargolarıyla sıkıştırdıkları Rusya’yı bastırmanın verdiği rahatlıkla, seçim öncesi elini kuvvetlendirmek için İran’ı da işgal kapsamına alacağını düşünmesidir.

Bu yüzden “İran, Yemen’de ve bölgede Şii yapılanması kuruyor, bu siyasetlerini bırakmalıdır” tehdidini yapıverdi.
Aynen, Kardeşim Esat’ten “Düşmanım Esed’e” dönüşen siyaseti gibi dönüşü bize şaşırtıcı gelmedi.

Dün de Slovenya’ya giderken yaptığı açıklamada “Bir arının inceliğinde çiçeklerin özünü alıyoruz” diyerek geçmişteki siyasi dönüşlerini de açıklamış oldu.
Anlayana.
Türkiye ve İran’ın bölgede hakim olmaya aday iki devlet olduğu ve yıllardır içinde bulunduğumuz her türlü terör ve ekonomik sıkıntıların ardında bu iki ülkenin hakimiyet yarışı olduğunu yıllar önce “Türk İran Yarışında Son” başlıklı yazımda yayınlamıştım.

Türkiye ve İran ne kadar iyi geçinseler de, Yavuz Sultan Selimden beri sürekli kapışmaktadır.I.Selim’in İranın Şii kartına Sünnilik kartı ile cevap vererek İran ile arasına çizgi koyması gibi, Recep Tayyip Erdoğan da aynı kartı koyarak İran’ı hedef ilan etmiştir.
Oysa Yavuz’un siyaseti ile büyüyen Osmanlı, sonunda feci şekilde batmıştır.
Suudi saldırısında yıkılan
evinin enkazında kalan Yemenli

Hem de AKP hükumetini elinde tutan dini ve ırki etnik grupların işbirlikçi isyanları ve onlardan devşirme devlet adamlarının onlarla ve batıyla sinsi işbirlikleri sayesinde olmuştu bu olay.

İran-Türkiye yarışı her ne kadar ayrı kutuplara dayalı görünse de yani İran’ın Rus, Türkiye’nin Batı destekli yürümesi sadece “cambaza bak” olayıdır.
Dünya, ABD, İngiltere, Rusya, Fransa, Çin olmak üzere  beş merkezden yönetilir ve beşi de ABD ve İngiltere’deki deşifre olmuş Şeytana tapınan Mason küresel sermayece kurulmuş, şişirilmiş güçlerdir.

Bu yüzden bu kavgadaki kutup farklılıkları sizi aldatmasın. Küresel Mason sermaye tarafından kurulmuş olan, Rusya+Çin ile ABD-AB  gibi iki kutup, sağ el ile sol elin aynı bedene bağlı olmaları ve hizmet etmelerine benzer bu olay.
Sorun, R.T.Erdoğan’ın Yemen ve İran çıkışı yerinde midir değil midir? Sorusunun cevabıdır.

Yemen işgalinin ne kadar ileri gideceğini, karşı kutubun tepkileri ile diğer devletlerin tepkileri belirleyecektir.
Bir yerlerden sert çıkış olursa, işgal her an durabilir bundan yalakalık eden kukjla hükumetler ve onların halkları zarar görebilirler.

İran konusu apayrı bir konudur. Bu gün Amerika, Avrupa halklarının din, dil, soy olarak İran ile bağları derindir. Bu yüzden İran’da Mason İslam’ın kurduğu ilk putperest şeriat rejimi, Mason sermaye açısından gurur kaynağıdır.
Türkiye henüz o aşamaya gelememiştir, gelmemelidir de. Çünkü, İran’da değiştirilmek istenen rejim değil, geçen 36 yıllık devlet tecrübesiyle, milli duyguları kabarmış İran devlet adamları ve bürokrasisidir.
Arkasından demokrasi falan geleceği yoktur. Bizim de İran’ın da toprakları bölünecek, batılı sömürgecilere askeri üs olacak yeni cici kukla devletçikler kurulacaktır.


AKP’nin durmadan, ısrarla yürüttüğü “dini, ırki ayrımcılık siyasetinin sebebi de bu bölünmeye zemin hazırlamaktır.

İtanbul ve boğazlarda, Vatikan tarzı özerk bir bölgenin, bu beş devletten seçilecek gözlemci, icracı, atanmış bür hükumet tarafından yönetileceğimiz artık kesinleşmiştir.

Ordumuz, “Haçlı Ordusu”, askerimiz “Haçlı Askeri” olmuştur.

Açılım Süreci, Çözüm Süreci denilen saçmalık da terör örgütünün, ülkemizden toprak alarak devlet kurması, geçici dönem "eyalet" kalması ardından da Haçlı Ordularına askeri üs olmasıyla sonuçlanacaktır.

Devletin bölünmesini sağlayan siyasi ortam AKP sayesinde gerçekleşmiştir. AKP'nin yanında TBMM ve meclis dışı muhalefetler de buna ortaklık etmiştir. Elbette başta ordu ve sermaye şirketlerini de saymamız gerekir.

İran’a ABD-AB ve NATO koalisyon ordularının Irak’a yaptıkları gibi, ABD seçimleri öncesi bir işgal operasyonuna geçip geçmeyecekleri hesabını doğru yapamadıysa AKP ve Türkiye bu İran çıkışından zarar edecektir ve belki de İran’dan önce işgal yememize de sebep olabilecektir.
Bence R.T.Erdoğan İran çıkışında tedbirsizlik etmiştir. Fatursa da millete kesilecektir.
Yemen işgali öyle hemen sonuç getirecek oldu değildir. Şu an 10 yalaka devlet (!) bir Arap ordusu kurmayı başarsalar da sonuç almaları uzun zaman alacak bir gelişmedir.

R.T.Erdoğan ve partisi, böyle doğrudan tavır takınmaktansa, gizliden siyaset yürütseydiler daha iyi olabilirdi.

Neyse, gizli sevişen eşkare doğurur örneğine bakarak, tavrın doğrudan konması iyidir ama, umarım ardından Menderes’e benzemezler.
Menderes’i astıran ismet paşa değil Amerika’dır. Bunu bilmeyen varsa öğrensin.

Dünya siyaset sahnesi, rolleri yaşanan bir tiyatro oyununu Adem’den u yana yaşamaktadır, bira tecrübe alınsa zararı mı olur?

Takdir okuyanlarındır.


Alaeddin Yavuz/
Alaeddin Yavuz wordpress
keykubat
/adilyargic
/ adilyargicc

Bu konuda çok önceden yazdığım, blogumdan çalınıp, Tv programlarında kullanılan, çalındığını fark ettiğimde yeniden yayınladığım yazım;

http://adilyargic.blogspot.com.tr/2009/04/turk-iran-yarisinda-son.html#axzz3W9BVo9FD