TÜRK VE MÜSLÜMAN DOKTORLARIN KANLARI MI KURUDU?
Yıllardır televizyonlarda seyrettiğim belgesellerden, savaş muhabirlerinin yaptığı uzun soluklu savaş alanlarından haber aktarmalarına kadar bir çok savaş, anarşi, kıtlık, kuraklık, salgın hastalık olaylarında daima bu felaketler koşan Avrupa'lı, Amerika'lı gönüllü doktorlar, öğretmenler, din adamları ve hepsini içeren örgütlü sivil toplum örgütlerini görmekteyim.
Ülkemizde hala, bir hemşirelik okulu böyle bir insanın adını taşır. I. Dünya Savaşında rahibe olduğu halde gönüllü olarak gelip İstanbul'da yaraları askerlerimize hizmet eden İngiliz hemşire Florans Nihgtingale. Ülkemizde iz bırakmış, bilinen en eski yabancı gönüllü insandır.
Özellikler son bir kaç yılda, Somali'de böyle bir gönüllü hareketine ülkemizden katılım olduğu haberleri geçti geçmesine de bunlar hükumet destekli gösteriş amaçlıydı.
Bir de NATO operasyonları gereği görev alan ordumuzun yaptığı, kendi içi yapısından kaynaklanan benzeri olaylar oldu. Ordumuz bunu Afganistan'dan Bosna'ya yapmıştır. Ama sonunda bunlar devlet merkezli çabalardır ve "siyasi amaçlar" taşır.
Bunun dışında bireysel olarak kendisini ortaya atan, insani değerleri gelişmiş gönüllülerimize nedense rastlamıyoruz.
Filistin'de gönüllü görev yapan doktor Mads Frederick Gilbert |
Hristiyan olmasına rağmen Norveç'li bir doktor uzun zamandır, başbakanımız R.T.E, Katar Emiri, ABD ve AB'nin destekleriyle sürdürülmekte olan "Müslüman Filistinlilerin soykırım savaşında" korkunç silahlarla öldürülen, yaralanan, parçalanan insanlara sağlık hizmeti verebilmek için masrafları cebinden olmak üzere Filistin'de gönüllü olarak hizmet vermektedir.
Biz sözde Müslüman ve Türk İslam sentezi yapan bir millet olmamıza rağmen Türkiye'den insani duyguları gelişmiş bir tane doktor neden buralara gitmez?
Neden Sudan'da, Nijer'de, Somali'de, Filistin'de, Irak'ta soykırıma uğratılan Türkmen kardeşlerimize koşan bir tane Müslüman veya Müslüman Türk ya da dinsizinden çıkmaz?
Yoksa bizim doktorlar sadece paraya, ilgiye, lüks ışıklı salonlarda, zengin, güzel kadın-erkek avlayan, güce ve zenginliğe tapınan, yüreğinde insanlık değerleri kazınmış, batılı ilaç ve medikal şirketlerinin pazarlamacılığını yaparken dünyevi değerlerin düşkünlüğünde boğulmuş karaktersizler sürüsü müdür?
Bu gönüllü hareketleri papalığın idare ettiği "misyoner faaliyetleri" diye yorumlayanlar da olabilir.
Her Hristiyan dinin misyoneridir ve Müslümanın "dinini yayma görevi" yok mudur?
Bu görev de misyonerlik olarak yorumlanabilir.
Mücrimi dindar veya dinsiz olması pek farketmeyen böyle insani gönüllü faaliyetlerinin halkımıza ve ülkemize ve gönüllü olan kişiye ne kadar onur, saygınlık kazandıracağını kimse görememekte midir?
Bence son Osmanlıların batı ile İslam dünyasını kıyaslamak için yaptıkları tespitler bu ilgisizliğin, duyarsızlığın yegane açıklamasıdır;
"Batı Hristiyandır ama Müslüman gibi, sahabe gibi yaşar, İslam dünyası Müslümandır ama Hristiyan gibi yaşar.
Felakete uğramış devletlere, milletlere, kabilelere, insanlara koşacak "gönüllüler" ille de doktor olmak zorunda da değillerdir. Neye ihtiyaç varsa o konuda koşacak her mesleki daldan, sermaye grubundan insana, kuruma, sivil toplum örgütlerine ihtiyaç vardır.
Büyük millet olmak için, milleti büyük olarak saydıracak işlerle uğraşmak gerekir. Büyüklük, insanın, milletin kendisine "büyük" demesiyle değil, başkalarının demesiyle olur.
Bize Türklük ve Müslümanlık konu olunca mangalda kül kalmaz. İnsanlık adına parmağını oynatan yok bu ülkede. Herkesin gözü bir diğerinin cebinde, ırzında, karısında, kızında. Şeyhülislam Mustafa Sabri gibi böyle durumlarda benim de hem Müslümanlıktan hem Türklükten istifa edesim geliyor.
Takdir sizlerindir.
Alaeddin Yavuz
keykubat /
adilyargic/
adilyargicc